yıllardır bunu hep merak etmişimdir. mesela çikolata yedim, üstüne yemek isteyince hemen "yuh daha yeni çikolata yedin!!" tepkisiyle karşılaşıyorum.
ulan bunlar beni daha çok acıktırıyo. zaten olması gereken bu değil mi? kana çok çabuk mu karışıyodu napıyodu bu şekerli şeyler, o yüzden acıktırıyodu?
ne bileyim siz de karnı acıkınca bisküvi, kraker, çikolata yiyebilen ve böylelikle açlığını dindirebilen biri misiniz? e çok acayipsiniz??
karnı acıkınca iki tane baklava yuvarlayıp "idare eder bi süre" diyen insan tanıdım lan. bu bu bu nasıl mümkün oluyo ki yani, şekerli şey nasıl tok tutabilir insanı?
ulan bunlar beni daha çok acıktırıyo. zaten olması gereken bu değil mi? kana çok çabuk mu karışıyodu napıyodu bu şekerli şeyler, o yüzden acıktırıyodu?
ne bileyim siz de karnı acıkınca bisküvi, kraker, çikolata yiyebilen ve böylelikle açlığını dindirebilen biri misiniz? e çok acayipsiniz??
karnı acıkınca iki tane baklava yuvarlayıp "idare eder bi süre" diyen insan tanıdım lan. bu bu bu nasıl mümkün oluyo ki yani, şekerli şey nasıl tok tutabilir insanı?
bu size de oluyor mu? bende istisnasız her gün var. gün gözüme güzel görünüyor diyelim. "aa ne güzel keyifli bi gün" diye geziyorum ortalıkta, kendimi iyi hissediyorum. veya uyanınca "bu ne lan dünün aynısı" diyorum, keyifsiz oluyorum. hiçbir şeye bağlı değil bu. çok sinir bozucu bir durum. yani beyin rastgele bi şey atıyo sanki o gün için. engelleyemiyo muyuz bunu? hani hiç değilse bari gün içinde yaşadığımız olaylara göre şekillense? sebepsiz yere kötü ya da iyi hissetmek çok malca.
her duyuruda profesyonel destek alınmasını salık veren mea maxima culpa için özel not: profesyonel destek alıcam efendimis içiniz rahat olsun. çarşaf çarşaf yazıyorum ama hiçbi işe yaramadığını biliyorum. duyuruda takılıp duruyorum ama hiçbi işe yaramıyo. lanet olsun bana. saygılar efendimiss.
her duyuruda profesyonel destek alınmasını salık veren mea maxima culpa için özel not: profesyonel destek alıcam efendimis içiniz rahat olsun. çarşaf çarşaf yazıyorum ama hiçbi işe yaramadığını biliyorum. duyuruda takılıp duruyorum ama hiçbi işe yaramıyo. lanet olsun bana. saygılar efendimiss.
ya ben bakıyorum da almanya'da alt lig maçları mesela 13-14'te falan oynanıyor. çek cumhuriyeti'nde fikstir değişmez, yıllardır sabah 10'u çeyrek geçe maç var.
eskiden buna takılmazdım, biz de bu saatlerde parkta güneşin altında az top koşturmadık ama artık çok daha sıcak oluyor yahu. allah aşkına 3 ağustos günü saat 10'da profesyonel futbol maçı mı oynatılır?
bir değil iki değil bir sürü ülkede var bu. ve dediğim gibi, fikstür saati falan önceden belli... yani "bugün hava serin, sabahtan oynatalım" diye bi şey söz konusu değil.
tehlikeli değil mi bu? nasıl fizik kondisyon var bu adamlarda allah aşkına? akşamüstü ben de belki maç çıkarabilirim ama sabahın şu sıcağında 20 dakika yürüsem fenalaşıyorum, nefesim kesiliyor. 90 dakika bu sıcakta top mu oynanır allaşkına tövbe estf.
eskiden buna takılmazdım, biz de bu saatlerde parkta güneşin altında az top koşturmadık ama artık çok daha sıcak oluyor yahu. allah aşkına 3 ağustos günü saat 10'da profesyonel futbol maçı mı oynatılır?
bir değil iki değil bir sürü ülkede var bu. ve dediğim gibi, fikstür saati falan önceden belli... yani "bugün hava serin, sabahtan oynatalım" diye bi şey söz konusu değil.
tehlikeli değil mi bu? nasıl fizik kondisyon var bu adamlarda allah aşkına? akşamüstü ben de belki maç çıkarabilirim ama sabahın şu sıcağında 20 dakika yürüsem fenalaşıyorum, nefesim kesiliyor. 90 dakika bu sıcakta top mu oynanır allaşkına tövbe estf.
yüzme bilmiyorum ve öğrenmeyi, düzenli olarak yüzebilmeyi falan çok istiyorum. belim eğri, düzgün oturmamaktan her kemiğim kaymış durumda ona da iyi gelir diye düşündüm hem.
ama sorun şu ki 20 yaşında olduğum ve yüzme bilmediğim için öyle bi ortama girmekten çekiniyorum. yani bissürü insanın içinde kendimi deniz şortuyla cıblak düşünmek bile istemiyorum sjfsks. vücudu şekle şemale sokmuş olsam neyse de şu an recep ivedik'ten halliceyim. sinir bozucu.
bi de bu yüzme imkanı olan yerler çok lüks oluyo... yok saunaymış spaymış bilmem neymiş... ben sevmiyorum öyle. havuz tabii ki güvenli ve temiz olsun ama lüks olmasın işte. haftada 2 gün 3 gün gelip cayır cayır yüzelim stresimizi atalım sporumuzu yapalım, duşumuzu alıp sktir olup gidelim. çok zengin insanlar olmasın kshfsjk.
istanbul'da (ben kadıköy'deyim, çok uzak olmadığı sürece herhangi bir yer olabilir) nereye gidebilirim bu iş için, daha doğrusu gidebileceğim bi yer var mı?
şu an ayda 100 lira bile ayıramam ben ki en az 200-300'dür diye tahmin ediyorum bu tarz yüzmeli şeyler... önerilere göre, mekanlarla konuşup ona göre ayarlamaya çalışıcam.
ne yapalım?
ama sorun şu ki 20 yaşında olduğum ve yüzme bilmediğim için öyle bi ortama girmekten çekiniyorum. yani bissürü insanın içinde kendimi deniz şortuyla cıblak düşünmek bile istemiyorum sjfsks. vücudu şekle şemale sokmuş olsam neyse de şu an recep ivedik'ten halliceyim. sinir bozucu.
bi de bu yüzme imkanı olan yerler çok lüks oluyo... yok saunaymış spaymış bilmem neymiş... ben sevmiyorum öyle. havuz tabii ki güvenli ve temiz olsun ama lüks olmasın işte. haftada 2 gün 3 gün gelip cayır cayır yüzelim stresimizi atalım sporumuzu yapalım, duşumuzu alıp sktir olup gidelim. çok zengin insanlar olmasın kshfsjk.
istanbul'da (ben kadıköy'deyim, çok uzak olmadığı sürece herhangi bir yer olabilir) nereye gidebilirim bu iş için, daha doğrusu gidebileceğim bi yer var mı?
şu an ayda 100 lira bile ayıramam ben ki en az 200-300'dür diye tahmin ediyorum bu tarz yüzmeli şeyler... önerilere göre, mekanlarla konuşup ona göre ayarlamaya çalışıcam.
ne yapalım?
yannış anlaşılmasın "kadınlar ilgi delisidir" demiyorum. ben erkek olduğum ve bu soruyu bir kadın hakkında sorduğum için kadınlar diye giriş yaptım. o yüzden kadınlardan, kadınlar hakkında fikirlerini alırsam daha iyi olacağını düşünüyorum.
ne kadar garipsiniz. sürekli etrafınızda olmasından, sürekli sizi ne kadar sevdiğinden ve önemsediğinden bahseden biri olmasından çok hoşlanıyor ve bunu önemsiyorsunuz ama aynı zamanda müthiş bir kayıtsızlık sergileyebiliyorsunuz. nasıl oluyor bu?
mesela barzo kılıklı denyo bir herifin iltifat etmesi hoşunuza gidiyor mu? bir şeyin iltifat sayılabilmesi, egonuzu şişirmesi, hoşunuza gidebilmesi için karşıdaki tarafın "değerli" olması gerekmiyor mu?
benim aklım durdu artık. 1 ay kaldı şunun şurasında ama o kadar durabilecek miyim, kafayı yemeden DİREN PESCADOR diyebilecek miyim bilemiyorum.
siz bir "stalker"ınız olsa bir yerden sonra "yeter artık rahatsız etme" demez misiniz? sıkılmaz mısınız, bunalmaz mısınız? hadi bunalmadınız diyelim... ilgisi, peşinizde olması hoşunuza gidiyor. hiç mi yüz vermezsiniz? hiç ama? koca sene?
ben hiç anlamıyorum bu işleri. biliyorum, herkes egosunun şişirilmesinden hoşlanır da... taciz boyutuna varmasına rağmen hoşa giden ancak tamamen karşılıksız bırakılan bir ilgi falan... ne bileyim. anlamakta güçlük çekiyorum.
hangimiz manyağız?
lütfen "beyefendiye karı gönderelim" bakınızı vermeyelim sjfhjksl
ne kadar garipsiniz. sürekli etrafınızda olmasından, sürekli sizi ne kadar sevdiğinden ve önemsediğinden bahseden biri olmasından çok hoşlanıyor ve bunu önemsiyorsunuz ama aynı zamanda müthiş bir kayıtsızlık sergileyebiliyorsunuz. nasıl oluyor bu?
mesela barzo kılıklı denyo bir herifin iltifat etmesi hoşunuza gidiyor mu? bir şeyin iltifat sayılabilmesi, egonuzu şişirmesi, hoşunuza gidebilmesi için karşıdaki tarafın "değerli" olması gerekmiyor mu?
benim aklım durdu artık. 1 ay kaldı şunun şurasında ama o kadar durabilecek miyim, kafayı yemeden DİREN PESCADOR diyebilecek miyim bilemiyorum.
siz bir "stalker"ınız olsa bir yerden sonra "yeter artık rahatsız etme" demez misiniz? sıkılmaz mısınız, bunalmaz mısınız? hadi bunalmadınız diyelim... ilgisi, peşinizde olması hoşunuza gidiyor. hiç mi yüz vermezsiniz? hiç ama? koca sene?
ben hiç anlamıyorum bu işleri. biliyorum, herkes egosunun şişirilmesinden hoşlanır da... taciz boyutuna varmasına rağmen hoşa giden ancak tamamen karşılıksız bırakılan bir ilgi falan... ne bileyim. anlamakta güçlük çekiyorum.
hangimiz manyağız?
lütfen "beyefendiye karı gönderelim" bakınızı vermeyelim sjfhjksl
önerebilir misiniz dostlar? bugün 2. bundesliga başlıyor, hemi de fortunamızın maçıyla. sopcast yayını olacak, kaçırmak istemiyorum. ama dns otomatik bende, şu an açmıyor sopcast'i... sopcast'i çalışan birisi bana kullandığı dns'i verebilir mi? deneyeyim bakayım çalışana kadar.
ICH WART SEIT WOCHEN AUF DIESEN TAG!
www.youtube.com
ICH WART SEIT WOCHEN AUF DIESEN TAG!
www.youtube.com

soldaki hatunun sorusu başka bir diziden falan mı kırpılmış acaba? böyle bir sahne hatırlamıyorum. bilen eden varsa hangi bölümden olduğunu söyleyebilir mi?
d3dsacqprgcsqh.cloudfront.net
takıntılıyım ben böyle şeylere, "eksik mi izledim lan acaba" diye gaza geliyorum hemen.
d3dsacqprgcsqh.cloudfront.net

takıntılıyım ben böyle şeylere, "eksik mi izledim lan acaba" diye gaza geliyorum hemen.
sözlükte ä diye arattığım zaman a başlığına gidiyor, sanırım noktalı a'yı desteklemiyor sözlük. norveççede mesela å yoksa aa yazabiliyorsun, en azından ben öyle hatırlıyorum. almancada nasıl oluyor ä için? ae mi yazmak gerekir? kelime hängende. haengende olarak mı yazmak lazım?
duyurucular genelde yazdıklarını gösterip "olmuş mu" diye sorar, ben direkt konuyu paylaşacağım. biraz uzun olabilir ama oturup 3 dakika yazı okumayan birinin roman-hikaye konusundaki fikrine ihtiyacım yok diye düşünüyorum. QAPAQ.
duyuruda da görebileceğiniz üzere, yazmayı çok severim. çocukluğumdan beri alakalı alakasız her şeyi yazarım. dikkatimi çeken ilginç bir şey, kendi iç dünyam, gördüğüm herhangi bir şey... fark etmez. aynı zamanda okurum da. ama iş kendi ürünümü ortaya koymak olduğunda, saykodelik iç dünya saçmalamaları dışında ortaya bir "hikaye" çıkaramadım. ilçe çapında kompozisyon yarışmasında ikinciliğim var bi' de.
roman yazmayı hep istedim ancak "daha 20 yaşındasın, ne gördün de neyi yazacaksın at kafası?" diyerek bu işe girişmeyi sürekli ertelediğimi, böyle bir yere varamayacağımı fark ettim.
bu yüzden at kafası düşündü ve şöyle bir şey geldi aklına: madem pek bir şey yaşamadın, yaşadığın kadarını anlat. yani kendin ne yaşadıysan, gördüysen ya da gördüğünü zannettiysen, onu. çok sevdiğim bir romanın kurgusundan esinlendim ve bir şey geldi aklıma. mümkün olduğunca yüzeysel anlatmaya çalışacağım, yazarsam falan sürpriz olsun, "duyuruda görmüştük ya sonunda adam ölüyo" demeyesiniz,
kahramanımız genç bir adam. kurulu bir düzeni, hayattan beklentileri ve gelecekten ümidi var. bu adam yakın zamanda başka bir yere gidecek. yaşadığı yerden ve düzeninden memnun sayılır ancak bu gidişe o kadar takmış ve bunu o kadar sabırsızca bekliyor, buna o kadar odaklanmış durumda ki mevcut durumunu yok sayıyor resmen. yani tüm planları gideceği yere, geleceğe yönelik. canı sıkılsa gideceği için motive ediyor kendini. her şeyini önündeki zamana endekslemiş bir hıyar.
sonra gün geliyor ve gidiyor. bir de ne görsün? hiç beklediği gibi değil ortam. günler, haftalar, aylar geçiyor ve bu lavuk bir şekilde ortama adapte oluyor. daha sonra, kafasını bulandıran şeyden (gidiş fikri) tamamen kurtulduğu için net bir şekilde fark ediyor: önceki düzeni çok iyiymiş aslında. bunu fark eder etmez, eski düzeni yeni yerine uygulamaya çalışıyor. ancak acı bir şekilde bunun imkansızlığını fark ediyor. geri dönemeyeceğini falan filan.
***
şimdi bu tabii ki yorum yapmak için fazla yüzeysel oldu. "düzen" nedir mesela? ev eşyası mıdır, ana baba mıdır, arkadaş çevresi midir örneğin? veya gittiği yerde ne oldu da üzülüyor bu adam, ne fark ediyor? veya orada ne yaşıyor? bunları düşüne düşüne, yaza çize bulcaz kısmetse.
konu da zaten anlaşılmıştır sanırım ama deli dolu ergenlik zamanından yetişkinliğe geçişteki buhranlı, "napıyorum lan ben" dönemi. evrensel bir konu olduğu için, çok amelece yazsam bile kendimi sikindirik sosyal medya ergenleri gibi hissetmiycem... herkesin deneyimlediği, insanın doğasında olan bi süreç bu. eğer istediğim gibi anlatabilirsem, 50 sene sonra 19-20 yaşındaki bir genç kıza/adama "pescador bu kitabında beni anlatmış xD xD" dedirtebilirsem ne mutlu bana.
bu konu "iyi işlendiği takdirde" okunmaya değer bir öykü olur mu dersiniz? yani konunun kendisi ilgi çekici, hoşa giden türden mi sizce?
ayrıca "zaten yazılmışı var" diyorsanız o romanların isimlerini de alayım lütfen. bende genç werther'in acıları ile yarışabilecek 150-200 sayfalık bir mektuplar dizisi var ama özel onlar, meşhur falan olursam yayınlarım. şimdi yayınlarsam deli derler.
***
son olarak "bu ne biçim konu lan" diyenler için açıklayayım: başta kıymeti bilinmeyen, başka bir yer ümidiyle farkına varılmayan güzel ve kurulu düzen benim için işte 15-16 yaş zamanı. lise dönemi. bir hevesle gidilip aslında bir yandan sevilen ancak hayal kırıklığına uğranılan, "bu neymiş aq" denen zaman da üniversite-yetişkinliğe giriş dönemi. işte kendi paranı kazanmak, yalnız yaşamak, sevişmek falan. büyük beklentiden kaynaklanan hayal kırıklığı.
alt konu olarak da bu olabilir evet: büyük beklentilerin sıçışı.
duyuruda da görebileceğiniz üzere, yazmayı çok severim. çocukluğumdan beri alakalı alakasız her şeyi yazarım. dikkatimi çeken ilginç bir şey, kendi iç dünyam, gördüğüm herhangi bir şey... fark etmez. aynı zamanda okurum da. ama iş kendi ürünümü ortaya koymak olduğunda, saykodelik iç dünya saçmalamaları dışında ortaya bir "hikaye" çıkaramadım. ilçe çapında kompozisyon yarışmasında ikinciliğim var bi' de.
roman yazmayı hep istedim ancak "daha 20 yaşındasın, ne gördün de neyi yazacaksın at kafası?" diyerek bu işe girişmeyi sürekli ertelediğimi, böyle bir yere varamayacağımı fark ettim.
bu yüzden at kafası düşündü ve şöyle bir şey geldi aklına: madem pek bir şey yaşamadın, yaşadığın kadarını anlat. yani kendin ne yaşadıysan, gördüysen ya da gördüğünü zannettiysen, onu. çok sevdiğim bir romanın kurgusundan esinlendim ve bir şey geldi aklıma. mümkün olduğunca yüzeysel anlatmaya çalışacağım, yazarsam falan sürpriz olsun, "duyuruda görmüştük ya sonunda adam ölüyo" demeyesiniz,
kahramanımız genç bir adam. kurulu bir düzeni, hayattan beklentileri ve gelecekten ümidi var. bu adam yakın zamanda başka bir yere gidecek. yaşadığı yerden ve düzeninden memnun sayılır ancak bu gidişe o kadar takmış ve bunu o kadar sabırsızca bekliyor, buna o kadar odaklanmış durumda ki mevcut durumunu yok sayıyor resmen. yani tüm planları gideceği yere, geleceğe yönelik. canı sıkılsa gideceği için motive ediyor kendini. her şeyini önündeki zamana endekslemiş bir hıyar.
sonra gün geliyor ve gidiyor. bir de ne görsün? hiç beklediği gibi değil ortam. günler, haftalar, aylar geçiyor ve bu lavuk bir şekilde ortama adapte oluyor. daha sonra, kafasını bulandıran şeyden (gidiş fikri) tamamen kurtulduğu için net bir şekilde fark ediyor: önceki düzeni çok iyiymiş aslında. bunu fark eder etmez, eski düzeni yeni yerine uygulamaya çalışıyor. ancak acı bir şekilde bunun imkansızlığını fark ediyor. geri dönemeyeceğini falan filan.
***
şimdi bu tabii ki yorum yapmak için fazla yüzeysel oldu. "düzen" nedir mesela? ev eşyası mıdır, ana baba mıdır, arkadaş çevresi midir örneğin? veya gittiği yerde ne oldu da üzülüyor bu adam, ne fark ediyor? veya orada ne yaşıyor? bunları düşüne düşüne, yaza çize bulcaz kısmetse.
konu da zaten anlaşılmıştır sanırım ama deli dolu ergenlik zamanından yetişkinliğe geçişteki buhranlı, "napıyorum lan ben" dönemi. evrensel bir konu olduğu için, çok amelece yazsam bile kendimi sikindirik sosyal medya ergenleri gibi hissetmiycem... herkesin deneyimlediği, insanın doğasında olan bi süreç bu. eğer istediğim gibi anlatabilirsem, 50 sene sonra 19-20 yaşındaki bir genç kıza/adama "pescador bu kitabında beni anlatmış xD xD" dedirtebilirsem ne mutlu bana.
bu konu "iyi işlendiği takdirde" okunmaya değer bir öykü olur mu dersiniz? yani konunun kendisi ilgi çekici, hoşa giden türden mi sizce?
ayrıca "zaten yazılmışı var" diyorsanız o romanların isimlerini de alayım lütfen. bende genç werther'in acıları ile yarışabilecek 150-200 sayfalık bir mektuplar dizisi var ama özel onlar, meşhur falan olursam yayınlarım. şimdi yayınlarsam deli derler.
***
son olarak "bu ne biçim konu lan" diyenler için açıklayayım: başta kıymeti bilinmeyen, başka bir yer ümidiyle farkına varılmayan güzel ve kurulu düzen benim için işte 15-16 yaş zamanı. lise dönemi. bir hevesle gidilip aslında bir yandan sevilen ancak hayal kırıklığına uğranılan, "bu neymiş aq" denen zaman da üniversite-yetişkinliğe giriş dönemi. işte kendi paranı kazanmak, yalnız yaşamak, sevişmek falan. büyük beklentiden kaynaklanan hayal kırıklığı.
alt konu olarak da bu olabilir evet: büyük beklentilerin sıçışı.
ya benim kafam çok karışık. uzun adamı geçtim zaten. ekmel amcanın sloganı olsun, bayram mesajı olsun, adaylığından önce kimse tarafından tanınmaması olsun ne bileyim pek hoşuma gitmiyor açıkçası. kendisi düzgün, eğitimli bir insan olabilir ona bir şey diyeceğim yok amma lakin cumhurbaşkanlığı için biraz sessiz sakin, güdümlü bi abi gibi geliyor bana.
e selo da töröris dostu değil mi? ayrıca, sırrı abeyi de gördük. fikirlerine saygı duyduğum, sevip saydığım bissürü koca koca adamn gidip özgürlükçü falan diye buna oy verdi yahu şaşırdım. akp'nin şakşakçısından, oy bölücüsünden başka bi şey değil bunlar benim gözümde.
öte yandan, oy kullanmazsam eşeklik etmiş gibi hissedicem. ama adayların üçü de içime sinmiyor. yerel seçimde genel seçimde tatava yapmam da cumhurbaşkanlığı seçimi bu, tayyip olmasın diye ekmel'e verilir mi ki?
siz ne düşünüyorsunuz, hangisine neden verilir/verilmez? "ben ekmel'e vercem xD"den ziyade açıklamalı sebepli ufuk açıcı cevablar gelirse çok memnun olurum.
e selo da töröris dostu değil mi? ayrıca, sırrı abeyi de gördük. fikirlerine saygı duyduğum, sevip saydığım bissürü koca koca adamn gidip özgürlükçü falan diye buna oy verdi yahu şaşırdım. akp'nin şakşakçısından, oy bölücüsünden başka bi şey değil bunlar benim gözümde.
öte yandan, oy kullanmazsam eşeklik etmiş gibi hissedicem. ama adayların üçü de içime sinmiyor. yerel seçimde genel seçimde tatava yapmam da cumhurbaşkanlığı seçimi bu, tayyip olmasın diye ekmel'e verilir mi ki?
siz ne düşünüyorsunuz, hangisine neden verilir/verilmez? "ben ekmel'e vercem xD"den ziyade açıklamalı sebepli ufuk açıcı cevablar gelirse çok memnun olurum.
bende digiturkplay'in premium paketi var ama bunun üzerine 30 tl daha vermemiz lazımmış galiba. vermem. yarın 6'da uyanmam lazım, o yüzden akşam 8-9 gibi yatmayı planlıyordum ama beşiktaşlı olmamama rağmen bu maçı kaçırmak istemiyorum.
sopcast yayını göremedim, livefootball.ws'de olmayacak en azından. flash linklere de güven olmuyor. cam gibi izleyemez miyiz bunu internetten?
hani belki internetten yayınlayacak başka bir ülke kanalı vardır ne biliyim ondan soruyorum. maç saatinde "belki çalışır" diye link aramak istemiyorum. hem 1 saat kaybetmiş olcam hem de hayal kırıklığıyla uykuya dalıcam, çok yazık.
sopcast yayını göremedim, livefootball.ws'de olmayacak en azından. flash linklere de güven olmuyor. cam gibi izleyemez miyiz bunu internetten?
hani belki internetten yayınlayacak başka bir ülke kanalı vardır ne biliyim ondan soruyorum. maç saatinde "belki çalışır" diye link aramak istemiyorum. hem 1 saat kaybetmiş olcam hem de hayal kırıklığıyla uykuya dalıcam, çok yazık.
şurada pete abinin içtiği şeyden bahsediyorum,
www.youtube.com
fazla kıvamlı görünüyor limon suyu için. bizim bildiğimiz limon suyu olduğunu sanmıyorum. limonata olmadığını da pete kendi söylüyor zaten, daha doğrusu kokusu limonataya benziyor diyor.
ben hiç görmedim bunlardan. var mı türkiye'de? çok merak ettim tadını şimdi.
www.youtube.com

fazla kıvamlı görünüyor limon suyu için. bizim bildiğimiz limon suyu olduğunu sanmıyorum. limonata olmadığını da pete kendi söylüyor zaten, daha doğrusu kokusu limonataya benziyor diyor.
ben hiç görmedim bunlardan. var mı türkiye'de? çok merak ettim tadını şimdi.
pescador'la yaşam savaşından tekrar herkese merhaba,
çok garip bir şey oldu, anlamadım neden. dışarı çıkmıştım. hava çok çok sıcak ve acayip dik bir yokuş var... yani gideceğim yer yokuş yukarı, 1-2 dakikalık da değil bayağı bi 15-20 dakika yürüyom.
işte orayı çıktım falan eve geri geldim, şimdi sol kulağım bi yerden ses gelince pufluyo. makarna paketi hışırdayınca "puf!" diye patlama sesi geliyo kulağımın içinden mesela. yani ses duymaya tahammülü yok sanki kulağın, ses gelince tepki veriyo susun lan diye.
normal bi şey mi bu? basınçla masınçla alakası olabilir mi? alt tarafı 15-20 dakikalık yokuş bu everest'e çıkmadım ki?
çok garip bir şey oldu, anlamadım neden. dışarı çıkmıştım. hava çok çok sıcak ve acayip dik bir yokuş var... yani gideceğim yer yokuş yukarı, 1-2 dakikalık da değil bayağı bi 15-20 dakika yürüyom.
işte orayı çıktım falan eve geri geldim, şimdi sol kulağım bi yerden ses gelince pufluyo. makarna paketi hışırdayınca "puf!" diye patlama sesi geliyo kulağımın içinden mesela. yani ses duymaya tahammülü yok sanki kulağın, ses gelince tepki veriyo susun lan diye.
normal bi şey mi bu? basınçla masınçla alakası olabilir mi? alt tarafı 15-20 dakikalık yokuş bu everest'e çıkmadım ki?
bilgisayar için kullanacağım. müzik dinlenecek, dota oynanacak ve skype için kullanılacak. haliyle mikrofonu da olacak. ve mümkünse 100-120 bandında olacak en fazla, aşmayacak bunu. beni taşıyacak, ağır olacak, efendi olacak.
daha önce adını unuttum ama kaliteli sayılabilecek bir marka kullanıyordum... kırıldı sonra o kulaklığım. onu 100 küsüre almıştım ama dediğim gibi markasını hatırlamıyorum.
ne önerebilirsiniz? direkt internet üzerinden alınabilen bir şey olursa şahane olur, tam şu an vereyim siparişini.
daha önce adını unuttum ama kaliteli sayılabilecek bir marka kullanıyordum... kırıldı sonra o kulaklığım. onu 100 küsüre almıştım ama dediğim gibi markasını hatırlamıyorum.
ne önerebilirsiniz? direkt internet üzerinden alınabilen bir şey olursa şahane olur, tam şu an vereyim siparişini.
bir paragraf okudum ancak sanırım doğru anlayamadım çünkü benim anladığım haliyle çok mantıksız geliyor kulağa.
"Although the GDR had to pay substantial war reparations to the USSR, it became the richest economy in the Eastern Bloc. Nonetheless it did not match the economic growth of West Germany. Emigration to the West was a significant problem — as many of the emigrants were young well-educated people, it further weakened the state economically."
ben bunu şöyle çeviriyorum: GDR sovyetlere sağlam miktarda war reparation parası ödemesine rağmen doğu blokunun en şahane ekonomisi haline gelmiş. hal böyle olunca batı almanya'yla paralel olmamış bu gelişim (?). batıya göç önemli bir problem halini almış ve göçmenlerin çoğu genç, kültürlü, zıpkın gibi insanlar olduğu için bu durum daha da zayıflatmış devleti.
iyi de zaten güçlü değil miydi ekonomi? batıya göç niye? benim anlamadığım yer neresi?
"Although the GDR had to pay substantial war reparations to the USSR, it became the richest economy in the Eastern Bloc. Nonetheless it did not match the economic growth of West Germany. Emigration to the West was a significant problem — as many of the emigrants were young well-educated people, it further weakened the state economically."
ben bunu şöyle çeviriyorum: GDR sovyetlere sağlam miktarda war reparation parası ödemesine rağmen doğu blokunun en şahane ekonomisi haline gelmiş. hal böyle olunca batı almanya'yla paralel olmamış bu gelişim (?). batıya göç önemli bir problem halini almış ve göçmenlerin çoğu genç, kültürlü, zıpkın gibi insanlar olduğu için bu durum daha da zayıflatmış devleti.
iyi de zaten güçlü değil miydi ekonomi? batıya göç niye? benim anlamadığım yer neresi?
ya bir tane vardı, neydi? unuttum. çıkaramıyorum. hani güzel bi şey vardır, aynı zamanda onun yine güzel bi minik yan şeysi vardır... onu ifade etmek için ne deriz? bu da cabası, bu da cilası falan olabilir sanırım ama tam karşılamıyor sanki. başka yok mu?
ya biliyorum buna takılmak da ayrı bir gereksizlik ve saçmalık ama çok sinir oldum lan. bi saat sonra unutucam o mesele değil de bozuluyo insan her türlü.
üç ay kadar önce eskisinin çıkması üzerine yeni bir ev arkadaşımız oldu. adam 30'lu yaşlarında ve diğer ev arkadaşımın yakın arkadaşı sayılır. bu adamın bi de sevgilisi var ki o da 25 yaşında sanırım.
ben hem odamdan çıkmadığım hem de adam çalıştığı için, adamı pek tanımıyorum. eve geldiğinde hoşgeldin dedim herife hani bi o, bi kere de hep birlikte oturup konuşmuştuk başka muhabbetim yok.
ama bu kız sürekli evde olduğu için onunla iyi kötü iletişimim vardı. bi gün geldi işte telefon numaramı facebook hesabımı falan sordu, ekleştik. 2-3 aydır şehir dışındayım, bu süreçte ara sıra naber napıyosun da yazdı feysbuk'tan. bazen odama da gelirdi konuşurduk ederdik. biraz garip bi kızdı çok samimi olmayı istemesem de oturunca konuşuyoduk yani.
sonra ben işte geçen hafta mı ne 2-3 günlüğüne tekrar istanbul'a döndüm. o süreçte bu kız hiç gelmedi eve. alala dedim hep bizdeydi bu amk ne oldu. arkadaşa sordum sonra, dedi ki biz ayrıldık.
şimdi bakıyorum kız beni facebook'tan silmiş. lan bu çok mantıksız değil mi? "eski sevgilimin ev arkadaşı, bana onu hatırlatır" falan diyecek olsa, ben adamla konuşmadım bile?! adam eve yerleştikten sonraki 15 gün içerisinde hiç muhabbetimiz olmadı, sonra ben zaten evden ayrıldım hani eski sevgilisiyle benim aramda bi bağ bile kuramaz ki. adamla çok samimi falan olsam neyse.
neyse yani yaşını başını almış kocaman insanların böyle acayiplikler yapması çok garip değil mi ya? kız resmen "o evle bağım kalmadı" deyip sildi herhalde beni. hayır ben biz arkadaştık falan sanıyodum, sevgilisinin evindeyim diye konuşuyodu herhalde sadece.
üç ay kadar önce eskisinin çıkması üzerine yeni bir ev arkadaşımız oldu. adam 30'lu yaşlarında ve diğer ev arkadaşımın yakın arkadaşı sayılır. bu adamın bi de sevgilisi var ki o da 25 yaşında sanırım.
ben hem odamdan çıkmadığım hem de adam çalıştığı için, adamı pek tanımıyorum. eve geldiğinde hoşgeldin dedim herife hani bi o, bi kere de hep birlikte oturup konuşmuştuk başka muhabbetim yok.
ama bu kız sürekli evde olduğu için onunla iyi kötü iletişimim vardı. bi gün geldi işte telefon numaramı facebook hesabımı falan sordu, ekleştik. 2-3 aydır şehir dışındayım, bu süreçte ara sıra naber napıyosun da yazdı feysbuk'tan. bazen odama da gelirdi konuşurduk ederdik. biraz garip bi kızdı çok samimi olmayı istemesem de oturunca konuşuyoduk yani.
sonra ben işte geçen hafta mı ne 2-3 günlüğüne tekrar istanbul'a döndüm. o süreçte bu kız hiç gelmedi eve. alala dedim hep bizdeydi bu amk ne oldu. arkadaşa sordum sonra, dedi ki biz ayrıldık.
şimdi bakıyorum kız beni facebook'tan silmiş. lan bu çok mantıksız değil mi? "eski sevgilimin ev arkadaşı, bana onu hatırlatır" falan diyecek olsa, ben adamla konuşmadım bile?! adam eve yerleştikten sonraki 15 gün içerisinde hiç muhabbetimiz olmadı, sonra ben zaten evden ayrıldım hani eski sevgilisiyle benim aramda bi bağ bile kuramaz ki. adamla çok samimi falan olsam neyse.
neyse yani yaşını başını almış kocaman insanların böyle acayiplikler yapması çok garip değil mi ya? kız resmen "o evle bağım kalmadı" deyip sildi herhalde beni. hayır ben biz arkadaştık falan sanıyodum, sevgilisinin evindeyim diye konuşuyodu herhalde sadece.
***** şpoylir *****
yav yazdığımın ilk kelimesi duyuru açılmadan da görünüyor, hollowlife neden?
***
manny yandaki kitapçıya çalışmaya gidiyordu ya hani deli bir patronu vardı... kaçıncı sezon, hangi bölümdü o? google'da aratayım dedim de nasıl aratacağımı da bilemedim. hep farklı farklı bölümler çıktı.
sanırım birden fazla bölüm vardı o kitapçıda geçen ama hepsi olur yani fark etmez. akşam akşam aklıma o herif geldi, izliyim. bernard'dan, manny'den daha çok gülmüştüm o salak tiplemeye.
yav yazdığımın ilk kelimesi duyuru açılmadan da görünüyor, hollowlife neden?
***
manny yandaki kitapçıya çalışmaya gidiyordu ya hani deli bir patronu vardı... kaçıncı sezon, hangi bölümdü o? google'da aratayım dedim de nasıl aratacağımı da bilemedim. hep farklı farklı bölümler çıktı.
sanırım birden fazla bölüm vardı o kitapçıda geçen ama hepsi olur yani fark etmez. akşam akşam aklıma o herif geldi, izliyim. bernard'dan, manny'den daha çok gülmüştüm o salak tiplemeye.
bolca dotocu var duyuruda bildiğim kadarıyla. benim şu an 15 oldu da merak ettim?
bu akşam başladı bu. duyuruda veya başka bir sitede bir şeylere tıklıyorum mesela, çok hızlı bir şekilde başka bir pencere görünüp kayboluyor. pop-up gibi. ne olduğunu göremiyorum. muhtemelen bi şey de değil zaten boş.
tamamen rastgele oluyor gibime geldi. virüs mirüs diycem ama böyle salak virüs var mı? bi de herhangi bi şey indirmedim veya yapmadım yani niye durduk yere şey oldu ki? chrome kullanıyorum. kapatıp açtım falan yok düzelmedi. ara ara yapıyor zaten sürekli yok ama deli ediyor insanı çok sinir bozucu.
tamamen rastgele oluyor gibime geldi. virüs mirüs diycem ama böyle salak virüs var mı? bi de herhangi bi şey indirmedim veya yapmadım yani niye durduk yere şey oldu ki? chrome kullanıyorum. kapatıp açtım falan yok düzelmedi. ara ara yapıyor zaten sürekli yok ama deli ediyor insanı çok sinir bozucu.
ya umarım bir şey olmamıştır çünkü kendimi tutamayıp gülüyorum. çok kötü hissettim.
d3dsacqprgcsqh.cloudfront.net
feyk falan olabilir mi veya hakkında haber neyin bulabilir miyiz?
d3dsacqprgcsqh.cloudfront.net

feyk falan olabilir mi veya hakkında haber neyin bulabilir miyiz?
sabaha kadar oturacağım, geceyi almanlıktan tat alarak geçireyim diyorum. türkçe veya ingilizce altyazılı olması lazım ama, almancasını anlayamam. tür falan pek önemli değil ancak ikinci dünya savaşıyla ilgili olursa leziz olur mesela. 4-5 saat süren mini dizi de olabilir. das boot, der untergang, unsere mütter unsere väter'i izledim. bu ayarda güzellikte ne olabilir başka?
bu alamanlar savaş mevzularında amerikanlar gibi kolpacı değil. objektif çekiyorlar. ama dediğim gibi illa savaş olmasına gerek yok. vıcık vıcık aşk hikayesi olmadığı sürece almanlıktan tat aldıran her türlü film kabulümdür.
bu alamanlar savaş mevzularında amerikanlar gibi kolpacı değil. objektif çekiyorlar. ama dediğim gibi illa savaş olmasına gerek yok. vıcık vıcık aşk hikayesi olmadığı sürece almanlıktan tat aldıran her türlü film kabulümdür.
maymun iştahlılık, çok çabuk heveslenip hemen vazgeçmeç en önemli sorunlarımdan biriydi her zaman. şimdi belki kiminiz derdini skeyim diyecek, kiminiz bana çok kızacak bilmiyorum ama ben 1 senedir uzun uzun düşündüm taşındım, eğer becerebilirsem profesyonel dota oynamak istiyorum.
son 1 yılımın tamamını kendi işimle ve dota'yla geçirdim. binlerce maç izledim. dediğim gibi normalde hiç kararlı birisi değilimdir. sabah 6'da kalkıp maç izlediğim, erzağımı toparlayıp üst üste 10 saat oynadığım, harıl harıl tüm analizleri okuduğum falan oluyordu buna rağmen. futbol ve dota konusunda hiçbir yerde göstermediğim kararlılığı gösterdim, kendimi çok takdir ettim.
ben bilgisayar oyunlarıyla arası olan bi herif değilim. o yüzden başta "olm oyna işte kendin, ne profesyonelliği, icat çıkarma" dedim. ama sonra gördüm ki gayet stabil bi sektör bu. gerçekten iyiysen iş var yani.
ki ben çocukluğumdan beri aşığım rekabet ortamına. ama bu konuda kendimi hiç gösteremedim. futbol oynadım, basketbol oynadım ama profesyonelleşmedim. turnuvalarda oynamayı, kendimi bi yerlerde göstermeyi, kendi gelişimimi rakiplerim karşısında görebileceğim bi ortamda yer almayı o kadar istiyorum ki.
20. yaşımı geçen ay doldurdum. henüz 1. sınıftayım ve sadece 4 dersim olacak. sevdiğim bir bölümdeyim, zorlanacağımı hiç sanmıyorum özellikle ilk sene. ayrıca kendi paramı kazanıyorum, internet üzerinden yaptığım ve yine az vaktimi alan şahane bir işim var. yani hem okul hem iş hem dota götürebilirim. zaten asosyalin tekiyim, iş-okul-dota dışında kitap okur, kendim bir şeyler yazar, dizi-film izlerim. bi de spor yaparım. başka bi şeyde gözüm yok zaten.
1 sene veriyorum kendime istediğim seviyeye gelebilmek için. gelemezsem ne olur? belki üçüncü senemi de kaybetmiş olurum ama olsun lan, bölüm cebimde zaten. ayrıca 21 çok geç değil bence, çalıştığımı da düşünürsek. yani ailemden para alsam "bir an önce mezun olup para kazanıyim" derim de ben zaten kazanıyom. ayrıca devamlı bir iş bu. atılırsam aynı sektördeki başka firmalara başvurabilirim, en kötü geçici işlerde çalışarak okurum anasını satiyim elim ayağım tutuyo, giderim garson olurum nabiyim?
gelirsem ne olur? 3-4 sene sürecek ve beni rezil de vezir de edebilecek bir kariyerim olacak. ama hiç değilse şu sktimin avrupasını, amerikasını görebilicem. "rakipleri yenerek" para falan kazanıcam. kazanamazsam da canım sağolsun ulan ne yapiyim?
***
buraya kadar okuduysanız sağolun. sürekli buralardayım, beni iyi kötü tanıyosunuz. o yüzden eleştirileri abi-abla-anne ayarında, küfürle karışık falan yapabilirsiniz problem yok. kırılmam. samimi olun. "bak 3 yıldır istanbul'dasın bir bok yapmış değilsin, şimdi de dota mota diyosun, siktir git adam gibi okuluna odaklan işine gücüne bak, ne dotası şerefsiz" deyin yani eğer öylesi geliyorsa içinizden. gereksiz gaza değil de makul, mantıklı değerlendirmelere ihtiyacım var. motivasyon işini ben halletçem.
aynı benim durumumda olup da bu işi yapan ve başaran insanlar var. dünyanın en iyi oyuncularından kabul edilen akke reyiz de yazılımcı mı ne mesela, benimkine kıyasla daha ağır ve ilgi gerektiren bir mesleği olmasına rağmen çatır çatır oynuyo herif.
ne diyosunuz dalayım mı yoksa oturayım mı efendi gibi? şöyle bir korkum var: çok verimli geçebilecek bir seneyi dota oynayarak geçirmek de istemiyorum. ama dota oynamasam atom mu parçalıycam yani eğri oturalım doğru konuşalım, 20 sene sığır gibi yatan adam 21'de efsane olacak değil ya?
ek: böyle yazınca onlarca "ne iş yapıyorsun?" mesajı alıyorum. internetten para kazanma işi değil dostlar. ofise gitmeme gerek yok yani onu diyorum. kalifiye iş. fakirler ölsün porsche'den selamlar.
son 1 yılımın tamamını kendi işimle ve dota'yla geçirdim. binlerce maç izledim. dediğim gibi normalde hiç kararlı birisi değilimdir. sabah 6'da kalkıp maç izlediğim, erzağımı toparlayıp üst üste 10 saat oynadığım, harıl harıl tüm analizleri okuduğum falan oluyordu buna rağmen. futbol ve dota konusunda hiçbir yerde göstermediğim kararlılığı gösterdim, kendimi çok takdir ettim.
ben bilgisayar oyunlarıyla arası olan bi herif değilim. o yüzden başta "olm oyna işte kendin, ne profesyonelliği, icat çıkarma" dedim. ama sonra gördüm ki gayet stabil bi sektör bu. gerçekten iyiysen iş var yani.
ki ben çocukluğumdan beri aşığım rekabet ortamına. ama bu konuda kendimi hiç gösteremedim. futbol oynadım, basketbol oynadım ama profesyonelleşmedim. turnuvalarda oynamayı, kendimi bi yerlerde göstermeyi, kendi gelişimimi rakiplerim karşısında görebileceğim bi ortamda yer almayı o kadar istiyorum ki.
20. yaşımı geçen ay doldurdum. henüz 1. sınıftayım ve sadece 4 dersim olacak. sevdiğim bir bölümdeyim, zorlanacağımı hiç sanmıyorum özellikle ilk sene. ayrıca kendi paramı kazanıyorum, internet üzerinden yaptığım ve yine az vaktimi alan şahane bir işim var. yani hem okul hem iş hem dota götürebilirim. zaten asosyalin tekiyim, iş-okul-dota dışında kitap okur, kendim bir şeyler yazar, dizi-film izlerim. bi de spor yaparım. başka bi şeyde gözüm yok zaten.
1 sene veriyorum kendime istediğim seviyeye gelebilmek için. gelemezsem ne olur? belki üçüncü senemi de kaybetmiş olurum ama olsun lan, bölüm cebimde zaten. ayrıca 21 çok geç değil bence, çalıştığımı da düşünürsek. yani ailemden para alsam "bir an önce mezun olup para kazanıyim" derim de ben zaten kazanıyom. ayrıca devamlı bir iş bu. atılırsam aynı sektördeki başka firmalara başvurabilirim, en kötü geçici işlerde çalışarak okurum anasını satiyim elim ayağım tutuyo, giderim garson olurum nabiyim?
gelirsem ne olur? 3-4 sene sürecek ve beni rezil de vezir de edebilecek bir kariyerim olacak. ama hiç değilse şu sktimin avrupasını, amerikasını görebilicem. "rakipleri yenerek" para falan kazanıcam. kazanamazsam da canım sağolsun ulan ne yapiyim?
***
buraya kadar okuduysanız sağolun. sürekli buralardayım, beni iyi kötü tanıyosunuz. o yüzden eleştirileri abi-abla-anne ayarında, küfürle karışık falan yapabilirsiniz problem yok. kırılmam. samimi olun. "bak 3 yıldır istanbul'dasın bir bok yapmış değilsin, şimdi de dota mota diyosun, siktir git adam gibi okuluna odaklan işine gücüne bak, ne dotası şerefsiz" deyin yani eğer öylesi geliyorsa içinizden. gereksiz gaza değil de makul, mantıklı değerlendirmelere ihtiyacım var. motivasyon işini ben halletçem.
aynı benim durumumda olup da bu işi yapan ve başaran insanlar var. dünyanın en iyi oyuncularından kabul edilen akke reyiz de yazılımcı mı ne mesela, benimkine kıyasla daha ağır ve ilgi gerektiren bir mesleği olmasına rağmen çatır çatır oynuyo herif.
ne diyosunuz dalayım mı yoksa oturayım mı efendi gibi? şöyle bir korkum var: çok verimli geçebilecek bir seneyi dota oynayarak geçirmek de istemiyorum. ama dota oynamasam atom mu parçalıycam yani eğri oturalım doğru konuşalım, 20 sene sığır gibi yatan adam 21'de efsane olacak değil ya?
ek: böyle yazınca onlarca "ne iş yapıyorsun?" mesajı alıyorum. internetten para kazanma işi değil dostlar. ofise gitmeme gerek yok yani onu diyorum. kalifiye iş. fakirler ölsün porsche'den selamlar.
ya ben sabah 9-10 gibi bi şeyler yediydim de sebzeli köfteli möfteli bi şeyler, bayağı kötüydüm ama onu bitirmeden, hiç üstünü müstünü kapatmadan veya dolaba da koymadan yatıp uyumuşum.
şimdi yesem bi şey olur mu? pencere falan açıktı oda da pek sıcak sayılmazdı aslında. zaten soğuk yemekten nefret ederim ama yazık kalmış öyle ekmekle falan gömiyim diyorum. midemi bozar mı sabah yola çıkıcam çünkü. risk varsa dokunmiyim.
şimdi yesem bi şey olur mu? pencere falan açıktı oda da pek sıcak sayılmazdı aslında. zaten soğuk yemekten nefret ederim ama yazık kalmış öyle ekmekle falan gömiyim diyorum. midemi bozar mı sabah yola çıkıcam çünkü. risk varsa dokunmiyim.
gece biraz fazla kaçırmışım. 3'te geldim eve, 2 saat uyudum 5'ten beri ayaktayım. ekstra skiğim.
başım ağrıyo, midem de nasıl desem böyle istifra etmeyeceğim veya bir şey olmayacağı çok belli ama çalkalanıyormuş, içerde bi şeyler kalmış gibi hissettiriyo.
normalde pek iplemezdim, 2-3 saate kendiliğinden geçerdi ama bu sefer hem biraz fazla kaçırdığım hem de yarın sabah erkenden yola çıkacağım için bir an önce sktir olup gitsin istiyorum affedersiniz.
mideyi ve kafayı rahatlatmak için ne yapabilirim? evde hiçbir şey yok. nakitim de kalmadı eczanelerde kredi kartı geçer mi ki neblim alka seltzer mi alayım, kafama limon mu sıkayım, kısık ateşte mi pişeyim?
doğal ve basit, kocakarı yönteminiz varsa o daha iyi olur valla.
içkiye göre yöntem değişiyosa not olarak sadece bira içtiğimi de ekleyeyim.
başım ağrıyo, midem de nasıl desem böyle istifra etmeyeceğim veya bir şey olmayacağı çok belli ama çalkalanıyormuş, içerde bi şeyler kalmış gibi hissettiriyo.
normalde pek iplemezdim, 2-3 saate kendiliğinden geçerdi ama bu sefer hem biraz fazla kaçırdığım hem de yarın sabah erkenden yola çıkacağım için bir an önce sktir olup gitsin istiyorum affedersiniz.
mideyi ve kafayı rahatlatmak için ne yapabilirim? evde hiçbir şey yok. nakitim de kalmadı eczanelerde kredi kartı geçer mi ki neblim alka seltzer mi alayım, kafama limon mu sıkayım, kısık ateşte mi pişeyim?
doğal ve basit, kocakarı yönteminiz varsa o daha iyi olur valla.
içkiye göre yöntem değişiyosa not olarak sadece bira içtiğimi de ekleyeyim.
ya bir cümleye aşırı güldüm ama yanlışlığından emin olmadan dalga geçmek istemiyorum, bir sürü bilmediğimiz etmediğimiz yönü var ingilizcenin. gerçi böylesini hiç görmedim duymadım ama olsun, sormaktan zarar gelmez.
"I hope LGD doesn't can't handle the pressure."
demek istediği şey, umarım LGD baskının altından kalkmayı başarır, baskı altında ezilmez.
yanlış di mi bu? ona göre gülcem? doesn't can't ne ya?
"I hope LGD doesn't can't handle the pressure."
demek istediği şey, umarım LGD baskının altından kalkmayı başarır, baskı altında ezilmez.
yanlış di mi bu? ona göre gülcem? doesn't can't ne ya?
yardıma muhtaç, kimsesi olmayan insanları bir yere toplayıp bu kişiler üzerinde ilaç, uyuşturucu vs. deneyen kişi ne cezası alır? yani kanundaki hangi şeylerden cezalar gelir buna? pedofili pedofiliden alır, tecavüzcü tecavüzden alır... bunun yaptığı ne olarak geçer kanunda? alıkoymak? rızası dışında öroyin yüklemek? alacağı tüm cezalar ayrı ayrı ne olur?
örgüt işi falan değil. tek bir kişi. "gel cnm ya sana bir kap sıcak yemek vereyim" deyip atıyorum bodruma kapatıyor bunları. sağlıklı kalmaları için yemekleri suları falan veriliyor. işlenen tek suç, rızaları dışında üzerlerinde ilaç kullanarak deney yapmak ve gitmelerine engel olmak, özgürlüklerini ellerinden almak.
örgüt işi falan değil. tek bir kişi. "gel cnm ya sana bir kap sıcak yemek vereyim" deyip atıyorum bodruma kapatıyor bunları. sağlıklı kalmaları için yemekleri suları falan veriliyor. işlenen tek suç, rızaları dışında üzerlerinde ilaç kullanarak deney yapmak ve gitmelerine engel olmak, özgürlüklerini ellerinden almak.
başka bir soruda görünce aklıma geldi. merak ettiğim bir konu olmuştur bu hep. mümkün olduğunca net bir şekilde sormaya çalışayım,
1) referans her işte önemli midir? mezun oldum ve bir firmaya cv gönderdim diyelim... referans bölümünün boş olması önemli bir kayıp mı olur başlangıç aşamasında? genel olarak referans mevzuu ne kadar önemlidir?
2) birinden referansımız olmasını (ya da nasıl deniyorsa) nasıl rica ederiz? "ben işe giriyorum referans listesine seni yazcam" mı diyoruz? dedik ve kabul etti diyelim... başvurduğumuz firma, bu kişiyle konuşuyor mu? veya sadece tipine mi bakıyor, ne oluyor?
3) farklı sektörden birinin referansı saçma mı olur? ben şu an öğrenci olarak fasulyeden de olsa medya sektöründe, büyük bir firmada çalışıyorum 2 yıldır. mezun oldum ve dış ticaret yapan bir firmada, hede hödö sorumlusu olarak işe gireceğim diyelim... şu anki patronumun referansı olumlu kabul edilir mi yoksa "ahuahua bize ne lan bu heriften" mi derler? yani mevcut işimi değerlendirmek isterim ama ilerleyen yıllarda aynı yerde kalmayacağımı tahmin ediyorum, o yüzden özellikle son sorunun cevabını ekstra merak ediyorum.
nasıl oluyor bu referans işleri genel olarak?
1) referans her işte önemli midir? mezun oldum ve bir firmaya cv gönderdim diyelim... referans bölümünün boş olması önemli bir kayıp mı olur başlangıç aşamasında? genel olarak referans mevzuu ne kadar önemlidir?
2) birinden referansımız olmasını (ya da nasıl deniyorsa) nasıl rica ederiz? "ben işe giriyorum referans listesine seni yazcam" mı diyoruz? dedik ve kabul etti diyelim... başvurduğumuz firma, bu kişiyle konuşuyor mu? veya sadece tipine mi bakıyor, ne oluyor?
3) farklı sektörden birinin referansı saçma mı olur? ben şu an öğrenci olarak fasulyeden de olsa medya sektöründe, büyük bir firmada çalışıyorum 2 yıldır. mezun oldum ve dış ticaret yapan bir firmada, hede hödö sorumlusu olarak işe gireceğim diyelim... şu anki patronumun referansı olumlu kabul edilir mi yoksa "ahuahua bize ne lan bu heriften" mi derler? yani mevcut işimi değerlendirmek isterim ama ilerleyen yıllarda aynı yerde kalmayacağımı tahmin ediyorum, o yüzden özellikle son sorunun cevabını ekstra merak ediyorum.
nasıl oluyor bu referans işleri genel olarak?
tamam şimdi çok zekisiniz şahane sevişiyosunuz da, çocukken "deli bu" dedirten garip davranışlarınız/eylemleriniz var mıydı? neler yabıyodunuz?
ben çok da küçük sayılmayacak bir yaşta, uzakdoğuda satmak üzere çok korktuğum halde örümcek öldürüp hepsini kavanoza topluyordum. "iş için bunlara katlanmalıyım" diye tribe giriyordum. bunun gibi. hani çocuktan beklenir mi bu, beklenir. ama yine de garip.
bu tarz dangalak, acayip neler var hatırladığınız?
ben çok da küçük sayılmayacak bir yaşta, uzakdoğuda satmak üzere çok korktuğum halde örümcek öldürüp hepsini kavanoza topluyordum. "iş için bunlara katlanmalıyım" diye tribe giriyordum. bunun gibi. hani çocuktan beklenir mi bu, beklenir. ama yine de garip.
bu tarz dangalak, acayip neler var hatırladığınız?
havasından suyundan müziğinden mi abazanlığımdan mı bilmiyorum ama neredeyse her izlediğim klipte bi hatuna aşık oluyorum. içlerinden en çok şu siyah beyaz ablayı beğendim. keşke facebook'tan, twitter'dan gördüğüm ve yürüyebileceğim birisi olsaydı.
yüzü çok güzel, çok hoş değil mi ya? yoksa ben askerden yeni geldim de kendimi falan mı kaybettim acaba?
1: i.imgur.com
2: imgur.com
3: imgur.com
şimdi bi de rus deyince salyaları akan adamlara döneceğim ama alman sanırım üstelik, bi kadın hem alman hem bu kadar tatlı olmamalı yav
yüzü çok güzel, çok hoş değil mi ya? yoksa ben askerden yeni geldim de kendimi falan mı kaybettim acaba?
1: i.imgur.com

2: imgur.com
3: imgur.com
şimdi bi de rus deyince salyaları akan adamlara döneceğim ama alman sanırım üstelik, bi kadın hem alman hem bu kadar tatlı olmamalı yav
sikimsonik komplo teorilerinden ziyade dış siyasetle, efendime söyleyeyim bu bölgelerin ekonomi tarihiyle falan ilgilenenlerin görüşlerini merak ediyorum. 5 sene sonra türkiye'yi, orta doğu'yu, rusya ve ukrayna'yı nerede görüyorsunuz? sizi neden işe alalım?
elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum her şeyi, başta türkiye'dekiler olmak üzere. ne bileyim, her şey çok boktan görünüyor. türkiye'den başlayarak hazar denizi'ne kadar branda mı örtsek bu tarafların üstüne ne yapsak?
elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum her şeyi, başta türkiye'dekiler olmak üzere. ne bileyim, her şey çok boktan görünüyor. türkiye'den başlayarak hazar denizi'ne kadar branda mı örtsek bu tarafların üstüne ne yapsak?
bir şarkıda geçiyor, sözlerde ranzieh'n şeklinde yazılmış. açık halinin ranziehen olduğunu düşündüm ama aradığımda bu kelimenin anlamını bulamıyorum hiçbir yerde.
ranziehen ne anlama geliyor? öyle bir kelime yoksa, "ranzeğn" şeklinde telaffuz edilen buna benzer hangi fiiller var? ranzieh'n yazmışlar ama yahu ranziehen olması gerekmiyor mu işte?
ranziehen ne anlama geliyor? öyle bir kelime yoksa, "ranzeğn" şeklinde telaffuz edilen buna benzer hangi fiiller var? ranzieh'n yazmışlar ama yahu ranziehen olması gerekmiyor mu işte?
çok uzun süredir duruyor, kimse mesaj falan da atmadı daha veya ispitlemedi ama çekiniyorum ya. teşvik unsuru sayılmayacaksa dursun problem yok. ama sayılabilir mi?
eksisozluk.com
5 kişi favorilemiş bir de, korkmadım değil. yalnız tekrar belirtme ihtiyacı hissediyorum: benim sorduğum şey, yasal açıdan sorun teşkil edip etmediği... etik olarak benim açımdan bir problem yok, bu yöntemi ben icat etmedim sonuçta. google'a yazan orada da bulur.
eksisozluk.com
5 kişi favorilemiş bir de, korkmadım değil. yalnız tekrar belirtme ihtiyacı hissediyorum: benim sorduğum şey, yasal açıdan sorun teşkil edip etmediği... etik olarak benim açımdan bir problem yok, bu yöntemi ben icat etmedim sonuçta. google'a yazan orada da bulur.
merhaba duyurunun bilardoseverleri,
bir şey fark ettim. ben hala almanca bilmiyorum. bu dili öğrenmeden ölürsem kendime büyük ayıp etmiş olacağım. ancak almancaya büyük saygı duyduğum için internetten falan öğrenmekle uğraşmak istemiyorum hiç. kursa gidip adam gibi öğrenmek, hani 1-2 yıl falan çalışmak istiyorum en az. bazı sorularım olacak,
1) aynı zamanda italyan dili edebiyatı birinci sınıf öğrencisiyim. aynı anda iki dil birden öğrenmek çok karıştırır mı kafamı? diller benzeşmiyor ama yine de almancayı önümüzdeki yıla saklasam mı diye düşünmüyor değilim.
2) yabancı dile yatkınlığım var. ingilizcem oldukça iyi seviyede. çabuk kaparım.
3) 12 yaşımdan beri, yaklaşık 8 yıldır, neredeyse her gün almanca müzik dinliyorum. anlamlarını bilmesem dahi dinlediğim şarkıdaki kelimeleri falan çok net ayırt ederim genelde. ama işte artikeller dativler mativler onları öğrenmem lazım. "anlıyorum ama konuşamıyorum"
4) övünmek gibi olsun, almanca telaffuzum çok iyidir.
5) almanca iş hayatında işime yarar mı? ne olacağım belli değil şu an tabii ama pilot olmayı istediğim için (thy edebiyat mezunlarını almıyor) dışardan işletme de okuyacağım. pilot olursam ne ala... olamazsam da eğer şu CV iş görür mü,
18 yaştan beri medya sektöründe çalışıyor, okulu en erken 24'te bitirebileceğim ve işten ayrılmayacağım/atılmayacağım varsayılırsa 6 sene,
ileri düzeyde ingilizcesi ve almancası var, italyanca sevişiyor, işletme diploması var.
iyi olur mu hoş olur mu? almanlık gerçekten anlatıldığı kadar güzel mi? bissürü para ve emek verip de hiç konuşmayacağım bir dili öğrenmek istemem açıkçası. ama hayat amacım almanya'ya yerleşmek desem yanlış olmaz.
son not: lisede almanca öğrenemememin sebebi, dersimize müdür yardımcısının girmesiydi. daha doğrusu girmemesi... boş geçti almanca derslerimiz hep, kimse gelmedi. rammstein'dan öğrendiğim almancayla duruyorum o yüzden. fransızca olsun, italyanca olsun bunları internetten bakarak da kapabiliyorum ama almanca yemiyor. yani şu almancayı öğrenmemem, öğrenemememem için hiçbir sebep yok ama ne bileyim çekiniyorum.
bir şey fark ettim. ben hala almanca bilmiyorum. bu dili öğrenmeden ölürsem kendime büyük ayıp etmiş olacağım. ancak almancaya büyük saygı duyduğum için internetten falan öğrenmekle uğraşmak istemiyorum hiç. kursa gidip adam gibi öğrenmek, hani 1-2 yıl falan çalışmak istiyorum en az. bazı sorularım olacak,
1) aynı zamanda italyan dili edebiyatı birinci sınıf öğrencisiyim. aynı anda iki dil birden öğrenmek çok karıştırır mı kafamı? diller benzeşmiyor ama yine de almancayı önümüzdeki yıla saklasam mı diye düşünmüyor değilim.
2) yabancı dile yatkınlığım var. ingilizcem oldukça iyi seviyede. çabuk kaparım.
3) 12 yaşımdan beri, yaklaşık 8 yıldır, neredeyse her gün almanca müzik dinliyorum. anlamlarını bilmesem dahi dinlediğim şarkıdaki kelimeleri falan çok net ayırt ederim genelde. ama işte artikeller dativler mativler onları öğrenmem lazım. "anlıyorum ama konuşamıyorum"
4) övünmek gibi olsun, almanca telaffuzum çok iyidir.
5) almanca iş hayatında işime yarar mı? ne olacağım belli değil şu an tabii ama pilot olmayı istediğim için (thy edebiyat mezunlarını almıyor) dışardan işletme de okuyacağım. pilot olursam ne ala... olamazsam da eğer şu CV iş görür mü,
18 yaştan beri medya sektöründe çalışıyor, okulu en erken 24'te bitirebileceğim ve işten ayrılmayacağım/atılmayacağım varsayılırsa 6 sene,
ileri düzeyde ingilizcesi ve almancası var, italyanca sevişiyor, işletme diploması var.
iyi olur mu hoş olur mu? almanlık gerçekten anlatıldığı kadar güzel mi? bissürü para ve emek verip de hiç konuşmayacağım bir dili öğrenmek istemem açıkçası. ama hayat amacım almanya'ya yerleşmek desem yanlış olmaz.
son not: lisede almanca öğrenemememin sebebi, dersimize müdür yardımcısının girmesiydi. daha doğrusu girmemesi... boş geçti almanca derslerimiz hep, kimse gelmedi. rammstein'dan öğrendiğim almancayla duruyorum o yüzden. fransızca olsun, italyanca olsun bunları internetten bakarak da kapabiliyorum ama almanca yemiyor. yani şu almancayı öğrenmemem, öğrenemememem için hiçbir sebep yok ama ne bileyim çekiniyorum.
4chan, reddit falan karışık geliyo bana... 9gag-4chan arası böyle komikli güzelli, sanırım imageboard diyosunuz bunlara o tarz bi yer var mı takılınacak gülünecek? özellikle polandball'a hastayım.
9gag'i eskiden çok severdim, hala da severim. şu yüzden: sadece benim yaptığımı zannettiğim çoğu şeyin evrensel olduğunu görmüştüm sayesinde. hem çok komik, hem çok kaliteli şeyler oluyordu falan.
artık millet facebook gibi kullanmaya başladı. adamın kedisiyle çektirdiği fotoğraf en tepede oluyor falan. evcil hayvandan, ego tatmini yapan tiplerden geçilmiyor artık. filtrelemenin de bir faydasını göremedim.
işte bu yüzden bonservisim de elimdeyken hazır transfer olayım diyorum. nereye bakayım?
9gag'i eskiden çok severdim, hala da severim. şu yüzden: sadece benim yaptığımı zannettiğim çoğu şeyin evrensel olduğunu görmüştüm sayesinde. hem çok komik, hem çok kaliteli şeyler oluyordu falan.
artık millet facebook gibi kullanmaya başladı. adamın kedisiyle çektirdiği fotoğraf en tepede oluyor falan. evcil hayvandan, ego tatmini yapan tiplerden geçilmiyor artık. filtrelemenin de bir faydasını göremedim.
işte bu yüzden bonservisim de elimdeyken hazır transfer olayım diyorum. nereye bakayım?
almanlıktan aldığım tadı hiçbir şeyden almadım. elektronik, endüstriyel, dark wave, goth falan severim. dönüp dönüp aynı şeyleri dinlemekten sıkıldım. önerebileceğiniz, kıyıda köşede kalmış, "almanlık ne güzel" dedirtecek şarkılar, müzisyenler neyin var mıdır? fikir vermesi açısından canısılarım sıralı listesi: rammstein, oomph, megaherz, eisenfunk, centhron, blutengel, e nomine, die krupps, e nomine, feindflug.
dubstep sevmiyorum. illa endüstriyel olsun, duptıs olsun da demiyorum ama hareketli, gazlı bir şey olursa güzel olur elbette.
dubstep sevmiyorum. illa endüstriyel olsun, duptıs olsun da demiyorum ama hareketli, gazlı bir şey olursa güzel olur elbette.
psikolojik anlamda kendimi sürekli tahlil etmeye, neyim doğru neyim yanlış görmeye gayret ederim. çok net şekilde görebildiğim sorunlarımdan en önemlisi: bir şeye başlamadan önce aşırı gergin olmak.
2 yıldır çalışıyorum. yaptığım işi çok iyi biliyorum. ama buna rağmen işe başlamadan önce bir gerginlik oluyor. başlayınca geçiyor.
bir yere gideceksem mesela, gitmeden önceki gece uyuyamıyorum. biriyle tanışacağım, yemeden içmeden kesiliyorum. ama karşı karşıya geldiğimiz anda her şey bitiyor. titreme, morarma, kızarma, kekeleme, kendini kaybetme gibi hiçbir şey yok. sadece zihinsel anlamda çok yoruluyorum, geriliyorum. dediğim gibi zaten görünce rahatlıyorum, geçiyor hemen. duyurudan tanışıp buluştuğum bir kişi "aynı duyurudaki gibisin dır dır konuşuyosun" falan demişti hatta. güzel bi şey bu benim için.
psikiyatrist muhtemelen düşük dozda "koy götüne" ilacı verecektir ama gitmeden önce duyuru ahalisine de sormak istedim. bu dertten muzdarip olanlar ne yapıyor, ne ediyor? kafamızı buzlu suya soksak rahatlar mıyız mesela? bunun gibi şeyler.
2 yıldır çalışıyorum. yaptığım işi çok iyi biliyorum. ama buna rağmen işe başlamadan önce bir gerginlik oluyor. başlayınca geçiyor.
bir yere gideceksem mesela, gitmeden önceki gece uyuyamıyorum. biriyle tanışacağım, yemeden içmeden kesiliyorum. ama karşı karşıya geldiğimiz anda her şey bitiyor. titreme, morarma, kızarma, kekeleme, kendini kaybetme gibi hiçbir şey yok. sadece zihinsel anlamda çok yoruluyorum, geriliyorum. dediğim gibi zaten görünce rahatlıyorum, geçiyor hemen. duyurudan tanışıp buluştuğum bir kişi "aynı duyurudaki gibisin dır dır konuşuyosun" falan demişti hatta. güzel bi şey bu benim için.
psikiyatrist muhtemelen düşük dozda "koy götüne" ilacı verecektir ama gitmeden önce duyuru ahalisine de sormak istedim. bu dertten muzdarip olanlar ne yapıyor, ne ediyor? kafamızı buzlu suya soksak rahatlar mıyız mesela? bunun gibi şeyler.
var mıdır önerebileceğiniz, izleyince "aaaa ne acayipmiş" dedirten, öyle interlekin her yerinde yazmayan güzel ve özel bilgiler içeren kaliteli bir belgesel bu kuzeyli biraderlerimiz hakkında?
türkçe veya ingilizce altyazısı olması tercih sebebi ama olmazsa da zararı yok. linkten izlerim, torrentten indiririm, affetmem. seçenek bol. ne izleyeyim?
özellikle izlediğiniz, beğendiğiniz belgeselleri paylaşırsanız çok memnun olurum çünkü ben "north korea documentary" yazmayı biliyorum google'a, öyle yeteneklerim var hani. ama size soruyorum. neden? çünkü izleyip doyurucu bulduğunuz bir şeyi önermenizi istiyorum, herhangi bir şey değil.
türkçe veya ingilizce altyazısı olması tercih sebebi ama olmazsa da zararı yok. linkten izlerim, torrentten indiririm, affetmem. seçenek bol. ne izleyeyim?
özellikle izlediğiniz, beğendiğiniz belgeselleri paylaşırsanız çok memnun olurum çünkü ben "north korea documentary" yazmayı biliyorum google'a, öyle yeteneklerim var hani. ama size soruyorum. neden? çünkü izleyip doyurucu bulduğunuz bir şeyi önermenizi istiyorum, herhangi bir şey değil.
şöyle bir geyik var yıllardır, doğru mu ki?
d3dsacqprgcsqh.cloudfront.net
bazısı doğru yazmış, bazısı yanlış. kime, nereye güveneceğimi bilemedim. çok merak ettim. hani bu işle ilgilenen, işin uzmanı olan birileri varsa fikir verebilir diye belki. cidden böyle bir sessizlik sağlamak mümkün mü? hadi mümkün diyelim, o kadar rahatsız edici mi?
buuuu nerde tam olarak gidemiyo muyuz?
d3dsacqprgcsqh.cloudfront.net

bazısı doğru yazmış, bazısı yanlış. kime, nereye güveneceğimi bilemedim. çok merak ettim. hani bu işle ilgilenen, işin uzmanı olan birileri varsa fikir verebilir diye belki. cidden böyle bir sessizlik sağlamak mümkün mü? hadi mümkün diyelim, o kadar rahatsız edici mi?
buuuu nerde tam olarak gidemiyo muyuz?
pescador'la yaşam savaşi adlı programımızın 25. bölümüne hoşgeldiniz.
su içtikten sonra mideme öküz oturmuş gibi hissediyorum ve hafif bir bulantı oluyor 10-15 dakika süren. hani herkes su içer tamam da, ben uzunca bir süre susuz yaşadığım için ekstra seviyorum bu keratayı. sık sık içmeye gayret ederim. ama içemiyorum. birkaç yudumdan sonra boğazımdan geçerken bile zorlandığımı hissediyorum. çok susamış olsam dahi, bir bardaktan fazlasını içemiyorum.
"musluk suyunda bi halt vardır" deyip iki üç farklı markanın suyunu denedim ama sonuç aynı. az önce dışarıdan geldim mesela, iki dakika daha yürümüş olsam nefessizlikten boğulup gebericem bu sıcakta, o gazla hayvan gibi yüklendim çok içtim, kustum hepsini.
belalı beden suya karşı bağışıklık mı geliştirdi ne yaptı ya? mideye mi baktırayım nereye götüreyim şimdi ben kendimi? yarın ortopedi, perşembe günü diş randevum var. güzel hatrınız için çarşamba günü gideyim, nereye gideyim peki?
ek bilgi: su dışında herhangi bir yiyecek veya içeceğe karşı böyle bir tavrı yok vücudun. her şeyi gayet hayvan gibi yiyip içebiliyorum. ama su çok rahatsız ediyor.
su içtikten sonra mideme öküz oturmuş gibi hissediyorum ve hafif bir bulantı oluyor 10-15 dakika süren. hani herkes su içer tamam da, ben uzunca bir süre susuz yaşadığım için ekstra seviyorum bu keratayı. sık sık içmeye gayret ederim. ama içemiyorum. birkaç yudumdan sonra boğazımdan geçerken bile zorlandığımı hissediyorum. çok susamış olsam dahi, bir bardaktan fazlasını içemiyorum.
"musluk suyunda bi halt vardır" deyip iki üç farklı markanın suyunu denedim ama sonuç aynı. az önce dışarıdan geldim mesela, iki dakika daha yürümüş olsam nefessizlikten boğulup gebericem bu sıcakta, o gazla hayvan gibi yüklendim çok içtim, kustum hepsini.
belalı beden suya karşı bağışıklık mı geliştirdi ne yaptı ya? mideye mi baktırayım nereye götüreyim şimdi ben kendimi? yarın ortopedi, perşembe günü diş randevum var. güzel hatrınız için çarşamba günü gideyim, nereye gideyim peki?
ek bilgi: su dışında herhangi bir yiyecek veya içeceğe karşı böyle bir tavrı yok vücudun. her şeyi gayet hayvan gibi yiyip içebiliyorum. ama su çok rahatsız ediyor.
istanbul'a yeni yerleşiyor değilim. 2 yıldır istanbul'dayım. maalesef okuduğum bölüm sadece istanbul ve ankara'da var. yoksa inanın, kalkıp erzurum'a giderdim.
şu an oturduğum ev fena sayılmaz ama mutfak ve banyosu eski. ayrıca, aramızda sözlü olarak hiçbir problem yaşanmadıysa da ev arkadaşlarımdan, evin genel düzeninden falan pek memnun değilim. eyi çocuklar ama farklı kafalardayız yani. dolayısıyla çıkmak istiyorum. 3 ay yurtta, 1 sene kadar beylikdüzü'nde, 1 sene kadar da kadıköy'de kalmış olacağım böylelikle.
kira ve faturalar için toplamda 500, çok zorlarsam 600 lira çıkarabilirim. biraz rahatına düşkün, evde sessiz sakin ortam seven birisi olduğum için sadece 2 kişi olalım istiyorum. veya, ağır asosyal bir eve üçüncü de olabilirim.
masam ve sandalyem var sadece. o yüzden ev kiralamak yerine, hazır bir eve çöreklenmek istiyorum.
***
sizce çok mu uçuyorum? yani bu şartlar altında 2 kişi, dayalı döşeli tertemiz mutfaklı banyolu ev aramak fazla mı fantastik kaçar? ama ne yapayım arkadaş... ben küçük şehirde, yeni yapılmış taş gibi evde 300-400 lira kirayla büyüdüm. mağaralara, girenin çıkanın belli olmadığı kalabalık öğrenci evlerine 600-700 lira vermek... ne boktan bi şehirmiş lan burası.
okul iü edebiyat fakültesi, fatih laleli'de. ama evin konumu çok önemli değil açıkçası. kartal'da falan olmadığı sürece düşünebilirim sanırım.
sizin var mı bana kucak açabilecek bir tanıdığınız ya da kendi eviniz falan? her sene dolaşmaktan sıkıldım ve "sikerim okulunu" deyip annemin yanına yerleşmeme, okulu falan bırakmama ramak kaldı.
istanbul'a ağustosta döneceğim için şimdilik ev konusunu konuşmak çok erken, sanırım kimse "şu an boşuz, 1 ay seni bekleriz" demez. o yüzden "ev arıyorum" duyurusu sayılmaz bu.
ama öyle işte... çok pahalı değil mi istanbul? ben de az eşek değilim, rahatıma düşkünüm farkındayım ama çok şey istemiyorum ki. 20 yaşındayım, 3 yıldır aynı ayakkabıyı giyiyorum. giyeceklerimin toplamı 200-300 lira ya eder ya etmez. hiç masrafım yoktur.
tek istediğim, kendimi huzurlu ve yalnız hissedebileceğim, banyosu ve mutfağı tertemiz bir ev lan. benim şu hayatta tek istediğim, şöyle bir evin kirasını ödeyebilecek kadar para kazanabilmek.
siktimin istanbulunda bunun için benim illa 2000 mi kazanmam lazım? burada, şu an bunu yazdığım ev iki daireden oluşuyor. geçen sene yapıldı. toplamda 8-10 odası, iki tane mutfağı, 2-3 banyosu falan var. büyükçe, çok güzel bir yer. kocaeli'de. terası var. denizi görüyor. ev minibüse 3 dakika, minibüs de çarşıya 10 dakika mesafede.
ve burayı kiraya verirseler, en fazla 700'e ittirebilirlermiş... o paraya millet kutu vermiyor istanbul'da.
anlamıyorum, ne var bu lanet şehirde bu kadar.
***
siz de yani ne zaman antin kuntin duyuru açsam döşüyorsunuz cevapları, ne zaman gerçekten bunalıyorum ve yardıma ihtiyaç duyuyorum kayboluyorsunuz. neyse bende krediniz sonsuz, bir şey demiyorum o yüzden.
şu an oturduğum ev fena sayılmaz ama mutfak ve banyosu eski. ayrıca, aramızda sözlü olarak hiçbir problem yaşanmadıysa da ev arkadaşlarımdan, evin genel düzeninden falan pek memnun değilim. eyi çocuklar ama farklı kafalardayız yani. dolayısıyla çıkmak istiyorum. 3 ay yurtta, 1 sene kadar beylikdüzü'nde, 1 sene kadar da kadıköy'de kalmış olacağım böylelikle.
kira ve faturalar için toplamda 500, çok zorlarsam 600 lira çıkarabilirim. biraz rahatına düşkün, evde sessiz sakin ortam seven birisi olduğum için sadece 2 kişi olalım istiyorum. veya, ağır asosyal bir eve üçüncü de olabilirim.
masam ve sandalyem var sadece. o yüzden ev kiralamak yerine, hazır bir eve çöreklenmek istiyorum.
***
sizce çok mu uçuyorum? yani bu şartlar altında 2 kişi, dayalı döşeli tertemiz mutfaklı banyolu ev aramak fazla mı fantastik kaçar? ama ne yapayım arkadaş... ben küçük şehirde, yeni yapılmış taş gibi evde 300-400 lira kirayla büyüdüm. mağaralara, girenin çıkanın belli olmadığı kalabalık öğrenci evlerine 600-700 lira vermek... ne boktan bi şehirmiş lan burası.
okul iü edebiyat fakültesi, fatih laleli'de. ama evin konumu çok önemli değil açıkçası. kartal'da falan olmadığı sürece düşünebilirim sanırım.
sizin var mı bana kucak açabilecek bir tanıdığınız ya da kendi eviniz falan? her sene dolaşmaktan sıkıldım ve "sikerim okulunu" deyip annemin yanına yerleşmeme, okulu falan bırakmama ramak kaldı.
istanbul'a ağustosta döneceğim için şimdilik ev konusunu konuşmak çok erken, sanırım kimse "şu an boşuz, 1 ay seni bekleriz" demez. o yüzden "ev arıyorum" duyurusu sayılmaz bu.
ama öyle işte... çok pahalı değil mi istanbul? ben de az eşek değilim, rahatıma düşkünüm farkındayım ama çok şey istemiyorum ki. 20 yaşındayım, 3 yıldır aynı ayakkabıyı giyiyorum. giyeceklerimin toplamı 200-300 lira ya eder ya etmez. hiç masrafım yoktur.
tek istediğim, kendimi huzurlu ve yalnız hissedebileceğim, banyosu ve mutfağı tertemiz bir ev lan. benim şu hayatta tek istediğim, şöyle bir evin kirasını ödeyebilecek kadar para kazanabilmek.
siktimin istanbulunda bunun için benim illa 2000 mi kazanmam lazım? burada, şu an bunu yazdığım ev iki daireden oluşuyor. geçen sene yapıldı. toplamda 8-10 odası, iki tane mutfağı, 2-3 banyosu falan var. büyükçe, çok güzel bir yer. kocaeli'de. terası var. denizi görüyor. ev minibüse 3 dakika, minibüs de çarşıya 10 dakika mesafede.
ve burayı kiraya verirseler, en fazla 700'e ittirebilirlermiş... o paraya millet kutu vermiyor istanbul'da.
anlamıyorum, ne var bu lanet şehirde bu kadar.
***
siz de yani ne zaman antin kuntin duyuru açsam döşüyorsunuz cevapları, ne zaman gerçekten bunalıyorum ve yardıma ihtiyaç duyuyorum kayboluyorsunuz. neyse bende krediniz sonsuz, bir şey demiyorum o yüzden.
dota'nınki şu sıralar oynanıyor ya, lol'ün ne zaman olacak bu yıl belli mi? o nerede olacak, ödül havuzu nasıl?
lol'ü oyun olarak pek bilmiyorum, sadece birkaç kez izledim ama büyük turnuvalarını falan skor olarak en azından takip etmiştim. e-sporumuzun gelişmesi, "oyunumuz gelişiyür!" diyebilmemiz açısından rekabet önemli.
lol'de durumlar nasıl şu an? valve'e cevap vermek isterse lol çok rahat geçer diye düşünüyorum 10 milyon dolar barajını. yaparlar mı?
lol'ü oyun olarak pek bilmiyorum, sadece birkaç kez izledim ama büyük turnuvalarını falan skor olarak en azından takip etmiştim. e-sporumuzun gelişmesi, "oyunumuz gelişiyür!" diyebilmemiz açısından rekabet önemli.
lol'de durumlar nasıl şu an? valve'e cevap vermek isterse lol çok rahat geçer diye düşünüyorum 10 milyon dolar barajını. yaparlar mı?
bundan nefret eden bir tek ben miyim ya?
dindar falan değilim öncelikle onu belirteyim. hatta tam aksine, dinle ilgili neredeyse her şeyden nefret eden atatürkçü bir komutanım. namaz kılan ve kuran okuyan askerlerimi mütemadiyen döverim.
ama birader bu DİNİ bir bayram ya. insanların kutsal saydığı bir şey. şeker yemek, çocuklara şeker vermek falan bu geleneğin sadece bir parçası. RAMAZAN veya KURBAN bayramının adına niye ŞEKER diyosunuz lan?
çok salak şeylere takılıp sinirlendiğimi biliyorum ama bu nedir yani? ramazan ya da kurban derseniz ölüyor musunuz? bu bayramların şekerle ne alakası var, birisi söyleyebilir mi? yemin ediyorum hoşlandığım kız şunu dese o an soğurum ya. olm bu kadar mı entelsiniz?
dindar falan değilim öncelikle onu belirteyim. hatta tam aksine, dinle ilgili neredeyse her şeyden nefret eden atatürkçü bir komutanım. namaz kılan ve kuran okuyan askerlerimi mütemadiyen döverim.
ama birader bu DİNİ bir bayram ya. insanların kutsal saydığı bir şey. şeker yemek, çocuklara şeker vermek falan bu geleneğin sadece bir parçası. RAMAZAN veya KURBAN bayramının adına niye ŞEKER diyosunuz lan?
çok salak şeylere takılıp sinirlendiğimi biliyorum ama bu nedir yani? ramazan ya da kurban derseniz ölüyor musunuz? bu bayramların şekerle ne alakası var, birisi söyleyebilir mi? yemin ediyorum hoşlandığım kız şunu dese o an soğurum ya. olm bu kadar mı entelsiniz?
geçtiğimiz günlerde, televizyonda erkan şamcı amca önermişti bunu. ben de geçenlerde "diş macunundan nefret ediyorum" gibisinden bir duyuru açmıştım zaten, meraklandım. usta bitkici, "diş macunu şekerli deterjandır, ıslanınca köpüren şeyle ağız mı temizlenir lan" falan dedi. ama alternatif olarak bal önerdi adam.
balla diş nasıl fırçalanır ki? ya da fırçalanmalı mı? diş macunu kullanmak istemiyorum ama bir şeyle de temizlemek lazım bunları sonuçta. şekerli mekerli yapışkan yapışkan zararlı olmaz mı bal?
ev yapımı macun için bir tarif var ama onun da malzemelerini almaya üşeniyorum. iyisi mi gidince ben diş hekimine "sök bunların hepsini, uğraşmak istemiyorum" diyeyim. ağzımla uğraştığım kadar duyuruyla uğraşsaydım hollowlife olmuştum :(
"balla diş nasıl fırçalanır" sorusunu şöyle açayım: balın miktarı ne olmalı mesela? sürüp öylece bırakıcaz mı çalkalıycaz mı falan gibi. ne bileyim yav çok garip geliyor balla diş fırçalamak. yazık günah suyla gitse bi türlü, gitmeyip dişinde kalsa bi türlü... hayat çok zor değil mi?
balla diş nasıl fırçalanır ki? ya da fırçalanmalı mı? diş macunu kullanmak istemiyorum ama bir şeyle de temizlemek lazım bunları sonuçta. şekerli mekerli yapışkan yapışkan zararlı olmaz mı bal?
ev yapımı macun için bir tarif var ama onun da malzemelerini almaya üşeniyorum. iyisi mi gidince ben diş hekimine "sök bunların hepsini, uğraşmak istemiyorum" diyeyim. ağzımla uğraştığım kadar duyuruyla uğraşsaydım hollowlife olmuştum :(
"balla diş nasıl fırçalanır" sorusunu şöyle açayım: balın miktarı ne olmalı mesela? sürüp öylece bırakıcaz mı çalkalıycaz mı falan gibi. ne bileyim yav çok garip geliyor balla diş fırçalamak. yazık günah suyla gitse bi türlü, gitmeyip dişinde kalsa bi türlü... hayat çok zor değil mi?
şimdi stalk kelimesini kullandığım için ayar vereceklere önceden açıklamamı yapayım: daha uygun bir kelime bulamadım başlıkta kullanmak için. açıklamayı zaten yapıcam şimdi.
daha önce de yazmıştım, varoluşbuddy'li bi duyuruydu belki vardır hatırlayan. benim sürekli kendi kendime yazıp çizdiğim, yazdıklarımı okuduğunu çok iyi bildiğim ama hiç pas vermeyen biri vardı. aynı şehirde olmamıza rağmen aramızdaki korkunç mesafe nedeniyle buluşmayı teklif dahi etmemiştim.
daha sonra kavga ettik gibi bir şey oldu, tamamen koptum. 15-20 gün falan hiç yazmadım. sonra işte tatil için başka bir yere geldim. buradayken geçen gün, "istanbul'a döndüğümde bi yerde buluşalım, oturup konuşalım olur mu? 7-8 ay peşinde dolaşıp sabah akşam sana yazınca ruh hastası gibi hissediyorum, buluşursak daha iyi olur sanki" dedim.
cevap bile beklemiyordum ki pat diye "olur" yazdı.
şimdilik "aklında kalayım da daha çok özlesin egomu okşasın" dediğini biliyorum ama "geldim ben buluşalım" dediğimde yan çizeceğini de sanmıyorum...
neden buluşalım dedi ki şimdi bu? 8 aydır bu teklifi mi bekliyordu yoksa? ne bileyim garip işler.
daha önce de yazmıştım, varoluşbuddy'li bi duyuruydu belki vardır hatırlayan. benim sürekli kendi kendime yazıp çizdiğim, yazdıklarımı okuduğunu çok iyi bildiğim ama hiç pas vermeyen biri vardı. aynı şehirde olmamıza rağmen aramızdaki korkunç mesafe nedeniyle buluşmayı teklif dahi etmemiştim.
daha sonra kavga ettik gibi bir şey oldu, tamamen koptum. 15-20 gün falan hiç yazmadım. sonra işte tatil için başka bir yere geldim. buradayken geçen gün, "istanbul'a döndüğümde bi yerde buluşalım, oturup konuşalım olur mu? 7-8 ay peşinde dolaşıp sabah akşam sana yazınca ruh hastası gibi hissediyorum, buluşursak daha iyi olur sanki" dedim.
cevap bile beklemiyordum ki pat diye "olur" yazdı.
şimdilik "aklında kalayım da daha çok özlesin egomu okşasın" dediğini biliyorum ama "geldim ben buluşalım" dediğimde yan çizeceğini de sanmıyorum...
neden buluşalım dedi ki şimdi bu? 8 aydır bu teklifi mi bekliyordu yoksa? ne bileyim garip işler.
vicdanımı rahatlatmak için değil de, cidden çok kafam karıştığı için soruyorum. ona göre kendimi kalıba sokucam.
ciddi diyom lezbiyen pornosuymuş falan hiç ilgimi çekmedi, lezbiyen tanıdığım da olmadı. ama haklarında iyi ya da kötü bi şey düşünmedim aynı zamanda.
futbol maçı izlerken oyuncular birbirine sarıldığında, öpüştüğünde hoşuma gidiyo haha. o "KARDEŞLİK" hali, BROMANCE tavırları falan sempatik bile geliyo yerine göre. gay biraderlerimle de bi derdim yok.
ama travesti mi diyosunuz olm, boru gibi sesi olan ablalar olsun ya da ne bileyim işte böyle çok alışık olmadığım insanları görünce çekiniyorum. nefret duymuyorum ama çekindiğim için uzak durmak istiyorum, nasıl desem yani ilginç geliyo ya. hani erkeğin erkeğe ilgi duymasını anlıyom ama o vücutta o ses olunca beynim almıyo benim.
mesela şu LGBT 2014 onur yürüyüşüne imkanım olsa bile katılmazdım çünkü ben kendimi orda yalnız hissederim amk, o insanların arasında değilim çünkü. burada "arasında değilim" derken eşcinsel olmayı kastetmiyorum. onlar mesela benim gibi çekinmiyor. tamamen anlıyorlar eşcinselleri de travestileri de. ben anlamıyom olm, çekiniyorum. kötü niyetli olduğumu düşünmüyorum ama geride duruyorum işte.
dediğim gibi bende bir nefret, onları dışlama falan yok. daha ziyade kendimi geri çekiyorum. şimdi bu durumda GERİZEKALI ŞAPŞİK HOMOFOBİK BİSEKSÜELLER VARDIR!! mı oluyorum yoksa sıkıntı yok mu?
***
lütfen "kardeşim homofobiksen homofobiksin, ibnelik moda oldu ;))" tarzı cevaplar vermeyin. dediğim gibi, derdim vicdanımı rahatlatmak değil. sadece ne düşündüğümü falan anlayamıyorum net olarak. homofobiklik deniyosa buna homofobiğimdir yani nabiyim.
ciddi diyom lezbiyen pornosuymuş falan hiç ilgimi çekmedi, lezbiyen tanıdığım da olmadı. ama haklarında iyi ya da kötü bi şey düşünmedim aynı zamanda.
futbol maçı izlerken oyuncular birbirine sarıldığında, öpüştüğünde hoşuma gidiyo haha. o "KARDEŞLİK" hali, BROMANCE tavırları falan sempatik bile geliyo yerine göre. gay biraderlerimle de bi derdim yok.
ama travesti mi diyosunuz olm, boru gibi sesi olan ablalar olsun ya da ne bileyim işte böyle çok alışık olmadığım insanları görünce çekiniyorum. nefret duymuyorum ama çekindiğim için uzak durmak istiyorum, nasıl desem yani ilginç geliyo ya. hani erkeğin erkeğe ilgi duymasını anlıyom ama o vücutta o ses olunca beynim almıyo benim.
mesela şu LGBT 2014 onur yürüyüşüne imkanım olsa bile katılmazdım çünkü ben kendimi orda yalnız hissederim amk, o insanların arasında değilim çünkü. burada "arasında değilim" derken eşcinsel olmayı kastetmiyorum. onlar mesela benim gibi çekinmiyor. tamamen anlıyorlar eşcinselleri de travestileri de. ben anlamıyom olm, çekiniyorum. kötü niyetli olduğumu düşünmüyorum ama geride duruyorum işte.
dediğim gibi bende bir nefret, onları dışlama falan yok. daha ziyade kendimi geri çekiyorum. şimdi bu durumda GERİZEKALI ŞAPŞİK HOMOFOBİK BİSEKSÜELLER VARDIR!! mı oluyorum yoksa sıkıntı yok mu?
***
lütfen "kardeşim homofobiksen homofobiksin, ibnelik moda oldu ;))" tarzı cevaplar vermeyin. dediğim gibi, derdim vicdanımı rahatlatmak değil. sadece ne düşündüğümü falan anlayamıyorum net olarak. homofobiklik deniyosa buna homofobiğimdir yani nabiyim.
birim 731'den daha kötüsü var mı aklınıza gelen? atom bombası olabilir diye düşünüyorum hem doğaya verdiği zarar, hem ölü sayısı hem de geride çok çok sıkıntılı insanlar & nesiller bırakması nedeniyle ama ne bileyim benim gözümde hiçbiri birim 731'i geçemiyor.
dünya tarihinde pek bilinmeyen, bundan daha feci şeyler var mı? gerçi daha ötesine nasıl geçilebilir onun bilmiyorum, insanın kaldırabileceği her şey yapılmış zaten.
***
tikler gecikecek, vay şerefsiz vermemiş demeyin.
dünya tarihinde pek bilinmeyen, bundan daha feci şeyler var mı? gerçi daha ötesine nasıl geçilebilir onun bilmiyorum, insanın kaldırabileceği her şey yapılmış zaten.
***
tikler gecikecek, vay şerefsiz vermemiş demeyin.
teknolojiden anlamayan dedeye anlatır gibi anlatır mısınız? normal tarayıcıların bulamadığı sitelerin olduğunu, farklı tarayıcılarla buralara girdiğimizi biliyorum ama abartılı tepkiler yüzünden, bana biraz şehir efsanesi gibi geliyor... yok "aman girme kafayı yersin"ler, "aman abi bilgisayarın gider..."ler...
nasıl bi şey yahu deep web? hadi tor browser'ı kurduk diyelim... nasıl gidiyoz deep web'e? ÖLDÜRMEK KAN SİKMEK PİSLİKLER falan mı yazıyoruz tarayıcıya çok absürt şeyler görmek için?
siz giriyo musunuz mesela nasılsınız, keyfiniz yerinde mi?
nasıl bi şey yahu deep web? hadi tor browser'ı kurduk diyelim... nasıl gidiyoz deep web'e? ÖLDÜRMEK KAN SİKMEK PİSLİKLER falan mı yazıyoruz tarayıcıya çok absürt şeyler görmek için?
siz giriyo musunuz mesela nasılsınız, keyfiniz yerinde mi?
olacağımdan değil, gerçekten yolunu yordamını ve insanların neye göre "keskin nişancı" olduğunu merak ettiğimden soruyorum. askerdeyken komando olmak gibi, güzel atıyosan da keskin nişancı eğitimi mi alıyosun yani nasıl oluyo olay?
ben bu abilerin çoğunlukla çatılarda yatan, 100 olay yaşanırsa ancak birinde mıhlaması gereken, aslında pek de bir halt yapmayan tipler olduğunu düşünüyordum ama izlediğim bir operasyon sonrasında ağzım açık kaldı.
bu hayvanatlar, hareket halindeki (ve hareket yönü belli olmayan, sağa sola yalpalayan-savrulan) araçtaki üç kişiyi aynı anda vuruyorlar rehine kurtarma operasyonunda. yani birini ıskalasalar, sona kalan herif kurtarmaya çalıştıkları kişiyi vurabilir.
ulan sabah izledim hala şoktayım. yok mu buralarda bir keskin nişancı elini öpeyim, hayat dersi alayım?
yahu o nasıl bir koordinasyon, soğukkanlılık, yetenek kombinasyonu öyle? hiç mi eliniz titremiyor, hiç mi "lan ya kaçırırsam, ya herifi vururlarsa" diye korkmuyorsunuz?
LİNK İSTEYENLER İÇİN NOT: operasyonun videosu yok, ben bu sahneyi filmde gördüm. haliyle film adı falan vermek istemiyorum milleti spoiler'a boğmamak için. "olsun o sahneyi at merak ettim" diyen olursa özelden gönderirim linki.
"filmdeyse gerçek değildir olm o, afilli yapmışlardır" demeyin. operasyonun videosu olmasa da, belgeselde falan operasyonu düzenleyen dayılar kendileri anlatıyor nasıl yaptıklarını. zaten olayın gelişimi nedeniyle, başka türlü bir etkisiz hale getirme yöntemi kullanılamaz. gerçek sonuna kadar. bence :(
ben bu abilerin çoğunlukla çatılarda yatan, 100 olay yaşanırsa ancak birinde mıhlaması gereken, aslında pek de bir halt yapmayan tipler olduğunu düşünüyordum ama izlediğim bir operasyon sonrasında ağzım açık kaldı.
bu hayvanatlar, hareket halindeki (ve hareket yönü belli olmayan, sağa sola yalpalayan-savrulan) araçtaki üç kişiyi aynı anda vuruyorlar rehine kurtarma operasyonunda. yani birini ıskalasalar, sona kalan herif kurtarmaya çalıştıkları kişiyi vurabilir.
ulan sabah izledim hala şoktayım. yok mu buralarda bir keskin nişancı elini öpeyim, hayat dersi alayım?
yahu o nasıl bir koordinasyon, soğukkanlılık, yetenek kombinasyonu öyle? hiç mi eliniz titremiyor, hiç mi "lan ya kaçırırsam, ya herifi vururlarsa" diye korkmuyorsunuz?
LİNK İSTEYENLER İÇİN NOT: operasyonun videosu yok, ben bu sahneyi filmde gördüm. haliyle film adı falan vermek istemiyorum milleti spoiler'a boğmamak için. "olsun o sahneyi at merak ettim" diyen olursa özelden gönderirim linki.
"filmdeyse gerçek değildir olm o, afilli yapmışlardır" demeyin. operasyonun videosu olmasa da, belgeselde falan operasyonu düzenleyen dayılar kendileri anlatıyor nasıl yaptıklarını. zaten olayın gelişimi nedeniyle, başka türlü bir etkisiz hale getirme yöntemi kullanılamaz. gerçek sonuna kadar. bence :(
ya adam yüzücü tamam da, yahu istediğin kadar yüz. 3 günde 36 bin kalori alıyorsun. hangi yüzme, hangi fiziksel aktivite eritiyor ki bunu? ayrıca herif günde 1 kilo makarna, çikolatalı mayonezli şekerli bissürü şey yiyormuş, enerji içeceği içiyormuş falan.
bu insan azmanı 10 sene sonra nalları dikmez mi böyle? olm çok acayip, bi insan günde nasıl 12 bin kalorilik şey yiyebilir yahu?
bu insan azmanı 10 sene sonra nalları dikmez mi böyle? olm çok acayip, bi insan günde nasıl 12 bin kalorilik şey yiyebilir yahu?