Böyle havası temiz ortamı temiz, araba ve motosikletlere kapalı ve bisiklet kiralanabilen, pek yokuş olmayan uzun bir yol arıyorum. Büyükada hem yokuş olması hem de at arabaları nedeniyle liste dışı. Beyoğlunda yaşamakla birlikte Kadıköy civarı da olabilir. Fener kartal yolunu tavsiye eder misiniz? 7-8 sene var ki iki pedal çevirmemişim ama zamanında sürdüğüm için 5-10 dakikaya paslanmışlığı atarım diye düşünüyorum.
PS Onlinede ya da arkadaşla atılan pes ya da fifa maçında, rakibiniz orta saha ve kendi alanında bol pas oyunu yapıp defansif şekilde oynayarak kontra atak kovaladığı oyun tarzlarına karşı genel düşünceniz nedir? Hadi peste zaten top balon gibi üç pasa ceza sahasında olunuyor da, Fifada çok pas yapılmasının eleştirilmesini anlamıyorum. Özellikle öne geçtikten sonra kapanıp bol bol pas yapmak ve kontra atak fırsatı aramanın neresi yanlış ya da fail play dışı? Bir de paslı oynayanları engelleyenler varmış yeni öğrendim çok ilginç gerçekten :)
Havalar ısındıkça nemle birlikte daha yapış yapış oluyor yüz çevresi dışarıda. Bu yüzden yağlanmayı ve sivilce çıkmasını engellemek için bir sabun arıyorum antioksidan etkili. Mavi saydam Okyanus sabunu denedim daha önce, yüzü gerdi ve daha çok sivilce yaptı. Keza Sebamad de öyle. Kükürtlü sabun ise pek tavsiye edilmiyor. Kullandıklarım arasında en hoş olanı okyanus sabundu parası dışında, eğer ondan daha etkili bir sabun tavsiyeniz yoksa yeniden onu tercih etmek zorunda kalacağım
Bu olay nedense pek gündem olmuyor halbuki insanoğlunın en büyük düşmanı ölüm denen hastalık. Bir şekle şehir efsanesi, umut tacirliği mi yoksa sahiden mümkün mü teknik olarak? Ölümsüz olmak istiyorum en azından birkaç yüz yıl yaşamak ama yarınımız bile garanti değil malum bugün bunları okurken yarın gece kendimizi mezarda bulabiliriz. Bu çok kötü bir şey. Steve Jobs, Hawking, Rockfeller gibi isimler sahiden gömülmüş ya da yakılmış mıdır acaba yoksa bu derin dondurucu teknolojisinde bekletiliyorlar mıdır?
Bu teknolojinin en merak ettiğim meselesi şirketin iflas etmesi. Belki 100 sene sonra ölüme yani ömrü uzatmaya çare bulunacak (ölümsüzlük ise evren bir gün belki birkaç yüz milyarcık yıl sonra belki daha yakın zamanda yok olup hiçliğe kavuşacağı için mümkün değil gibi sanırım) fakat cesetlerimizin bu teknolojiye ulaşması acaba mümkün olur mu? Cesetlerimiz diyorum gerçi ama bizde nerede o para.. En azından umut etmek de iyidir belki piyango filan çıkar yaşlanınca bir kısmını buraya yatırır bakarsınız 2138 de gözlerinizi açmışsınız genç bir şekilde :D
Bu teknolojinin en merak ettiğim meselesi şirketin iflas etmesi. Belki 100 sene sonra ölüme yani ömrü uzatmaya çare bulunacak (ölümsüzlük ise evren bir gün belki birkaç yüz milyarcık yıl sonra belki daha yakın zamanda yok olup hiçliğe kavuşacağı için mümkün değil gibi sanırım) fakat cesetlerimizin bu teknolojiye ulaşması acaba mümkün olur mu? Cesetlerimiz diyorum gerçi ama bizde nerede o para.. En azından umut etmek de iyidir belki piyango filan çıkar yaşlanınca bir kısmını buraya yatırır bakarsınız 2138 de gözlerinizi açmışsınız genç bir şekilde :D
Nisan ayı ortalarında Kasım 15 havası var gibiydi kendilerinden çok emindiler, ama şu sıralar sanki...? Bu yine beni korkutuyor, Anketler onları yüksek göstermeli ki hileye hurdaya çok fazla ağırlık vermemeli, katakulli ve büyük mağdur piyesleri sergilememeliler. Büyük bir mağduriyet kampanyası arayışı içindeler sanırım ve gerçekten bundan korkmuyor değilim.
Gramer yapısını yavaş yavaş çözüyorum fakat yine de tenseler çorba oluyor arada ama yine de zaman içinde oturur sanırım. Speaking ve writing ise en zayıf kısımlar benim için şimdilik. Canlı kameralı yabancı hocalarla konuşacak seviyeden dahi hayli uzaktayım. Bu yüzden telaffuz ve ses alıştırması amaçlı Speaking geliştiren bir uygulama, app ya da site arıyorum uzun süredir. Aynı zamanda writing için de faydalı olacak bir uygulama olsa çok iyi olur. Böyle duolingo, busuu gibi olsalar keşke. Son olarak da kelime defteri tuttuğunuz ve bunlardan quiz yaptığınız app ya da siteler varsa tavsiylerinize açığım
Daha doğrusu hangisini daha çok seviyorsunuz? Her iki açıdan da mükemmel bir sanatçı bana göre.
Anket röportajlarda AKP den sonra en çok HDP nin adını duyuyorum CHP ile çekişiyor neredeyse, buna rağmen barajı geçemeyecek deniyor sahiden böyle bir şey mümkün mü? İyi Partiye oy verecek olsam da HDP nin barajı geçememe ihtimali başkanlığı reisin kazanma ihtimalinden daha çok korkutuyor mecliste tek güç onlar olacakları için. Ancak mecliste muhalefet daha çok olursa başkan o olsa bile hayal ettiği gibi at koşturamaz.
İlk başlarda Akşener'in ikinci turda İnce den daha fazla oy potansiyeline sahip olduğunu düşünüyordum bu yüzden İnce nin adaylığının Erdoğana yaradığı kanısındayım ancak Akşener'in beklenen patlamayı yapamamış olması ve dahası HDP açıklaması kararımı sorgulattı. HDP Akşener e oy vermeyiz, İnce ye oy veririz dedi ikinci turda. Sırf bu bile ikinci turda İnce yi daha avantajlı kılmıyor mu? Öte yandan muhafazakar muhalif oylar var tabi, Erdoğana oy vermeyecek olan muhafazakar sağcılar İnce ye oy verecek mi that is the question.
Şu görüntüde olduğu gibi img-s1.onedio.com
Bu taciz midir değil midir? Ve daha önce yaşamış olan var mı buna benzer bir şey?
Bu taciz midir değil midir? Ve daha önce yaşamış olan var mı buna benzer bir şey?
Ve sizce nasıl olmuş?
youtu.be
Benim nedense tüm yorgunluğumu alıyor bu. Ayrıca Orta asyayı, Göktürkler zamanını, yerli ve milli Tanrımızı özletiyor. Keşke Göktanrı bizi terk etmeseydi diye üzüyor insanı.
youtu.be
Benim nedense tüm yorgunluğumu alıyor bu. Ayrıca Orta asyayı, Göktürkler zamanını, yerli ve milli Tanrımızı özletiyor. Keşke Göktanrı bizi terk etmeseydi diye üzüyor insanı.
-Bu daha çok klasik iç dökme konulu saçmasapan bir karalamadır belki ilerleyen dönemlerimde ne kadar ergenmişim diyip gülmem için bir hatıra maksadıyla. Bu yüzden bu gereksiz konuyu ciddiye almamanız tavsiyedir. Yaşama karşı anlamsızlık hissi duyanların olup olmadığını öğrenmek isterdim yine de.-
Şu an aslında çoğu gecenin aksine melankoliden uzağım nedense. İçimde sıkıntı yok, sadece bir süredir gerçekleşmekte olan anlamsızlık hali belki %99 a yaklaştı. Hayatın hiçbir anlamının olmadığını söylediklerinde hadi oradan derdim eskiden, meğer hayatın tek anlamı anlamsızlıkmış. Ergenlik meselesi de değil üstelik, sadece geçiş süreci bu tıpkı dinden çıkış gibi. Meğer hayatın hiçbir anlamı yokmuş. Bunu zaman içinde ve farkında olmadan idrak ettim. Bir şeyin anlamının olabilmesi için öncelikle kalıcı olması gerekir. Peki kalıcı olan nedir? Kalıcı kelimesi bile kalıcı değil. "işte anlam bu!" dediğimiz her şey ise bir tür zamansal ilüzyon. Bu ilüzyonların en güçlü üyeleri sevgi, aile, para ve syaşama isteği gibi ağır toplar. Sevgi, güzel bir şey. Aile, her şeyin temeli. Para, olmazsa olmaz. Yaşama isteği ise tüm bunların toplamı. Fakat evren 13.5 milyar yaşında. Ben ise geleceği merak ediyorum. Bugünden tam 666 milyar yıl sonrasını. Ya da 1 kattrilyon yıl sonrası? Evren yok olsa bile.. Evrenin yok olması düşünülemez, eğer düşünülüyorsa anlamdan hiç söz edilemez.
Atatürk gibi vatanı kurtarmak, İskender gibi diyar diyar fetih yapmak, Sokrates gibi kızılcık şerbeti içmek ya da Che gibi özgürlük için mücadele etmek... Tüm bunlar neydi, ne anlamı vardı? Değil 666 milyar yıl sonrasını, bir milyoncuk yıl sonra hatta 100 bin yıl sonra hatta 10 bin yıl sonra hatta biz öldükten sonra tüm bu dünya yaşamının ne tür bir anlamı kalacak? O sevginin sözde ebedi anlamı nerede, o paranın rahatlığı, o ailenin anlamı nerede olacak biz çürürken mezarda? Zamanda ileriye gidelim yine ve 1918 yılına gidelim. Nasıl ki -2 ve +2 mutlak değerce eşittir, 1918 ile 2118 de bizim için eşittir. 1918'de biz neredeydik? 2118'de olacağımız yerde, hiçlikte.
Ölüm yaşamdaki bütün anlam kargaşasını silip süpürüyor. Ölümün kendisi bile anlamını yitiriyor ölünce. Sokakta ayağımın dibinden geçip arabanın altına saklanan kedinin ta kendisi olabilirdim. Olmadım çünkü evrimsel aşamada o kedi olarak evrildi, ben değil hepsi. Karınca da olabilirdik. İnsan olduk, insan da bir hayvan türü. Diğerlerinden tek farkı gelişmiş bir tür olmaları. Bunun da gelişim süreci ve sebepleri ortada. Gelişmiş olmaları onlara özel ruh ve anlam olacağı anlamına gelmiyor. Bilinç yüzünden yaşamı anlamlandırma gereksinimi duyuluyor. Fakat genelgeçer evrensel bir anlamdan söz edilemez.
Hayatın anlamsız olması yaşamak için büyük bir motivasyon ve güç kaynağı bana göre. En büyük özgürlük aynı zamanda. Eğer hayatın sahiden bir anlamı olsaydı, o anlamı kuran varlığın sahnesinde oynanan birer kuklalar olurduk her şeyin çoktan belirlenmiş olduğu, böylelikle özgürlükten bahsedilemezdi. Ancak yaşamın bir anlamının olmaması, kişiyi kendi yaşamının kendi anlamını kurabilme özgürlüğü verir. Bu ise en kutlu özgürlüktür. Kendi yaşamının anlamını kuran kişi bu dünyada geçirdiği birkaç on yılı huşu içinde yaşar ve sahneden çekilir. Oyun bittiğinde, kendi anlamını oluşturmak yerine hazır satılan anlamları kabul eden ve onları ömrü boyunca savunan kişilerden hiçbir farkı kalmaz. Ancak oyun bitene kadar yaşamı değerlendirme üstünlüğü kendi yaşamının anlamını arayanların değil onu yaratanların elindedir. Anlamsız hayatta kendi anlamını yaratan insan anlama en yaklaşmış insan olabilir. Mesele tüm bu beylik sözlerin anlamsız, saçma ve komik olduklarının farkına varmak. Ancak öte yandan yaptığımız ettiğimiz neyin doğru düzgün elle tutulur bir anlamı var ki? İş, trafik, insan ilişkileri, siyaset, cinayet, kötülük, aşk... Vapurun etkisiyle deniz köpürür encrypted-tbn1.gstatic.com bu beyaz köpükleri gören balıklar hayranlıkla büyülenirler ve işte! derler. Demek ki köpük varmış. Denizde oluşan köpükler bir dakika geçmeden dağılır ve denizin kendisine karışır. Sadece bir ilüzyon olduğuna inanmak istemez yine de balıklar. Tıpkı hiçlik denizinde bir süreliğine gözüküp sonra yine hiçliğe karışan yaşam denen köpük gibi.
Şu an aslında çoğu gecenin aksine melankoliden uzağım nedense. İçimde sıkıntı yok, sadece bir süredir gerçekleşmekte olan anlamsızlık hali belki %99 a yaklaştı. Hayatın hiçbir anlamının olmadığını söylediklerinde hadi oradan derdim eskiden, meğer hayatın tek anlamı anlamsızlıkmış. Ergenlik meselesi de değil üstelik, sadece geçiş süreci bu tıpkı dinden çıkış gibi. Meğer hayatın hiçbir anlamı yokmuş. Bunu zaman içinde ve farkında olmadan idrak ettim. Bir şeyin anlamının olabilmesi için öncelikle kalıcı olması gerekir. Peki kalıcı olan nedir? Kalıcı kelimesi bile kalıcı değil. "işte anlam bu!" dediğimiz her şey ise bir tür zamansal ilüzyon. Bu ilüzyonların en güçlü üyeleri sevgi, aile, para ve syaşama isteği gibi ağır toplar. Sevgi, güzel bir şey. Aile, her şeyin temeli. Para, olmazsa olmaz. Yaşama isteği ise tüm bunların toplamı. Fakat evren 13.5 milyar yaşında. Ben ise geleceği merak ediyorum. Bugünden tam 666 milyar yıl sonrasını. Ya da 1 kattrilyon yıl sonrası? Evren yok olsa bile.. Evrenin yok olması düşünülemez, eğer düşünülüyorsa anlamdan hiç söz edilemez.
Atatürk gibi vatanı kurtarmak, İskender gibi diyar diyar fetih yapmak, Sokrates gibi kızılcık şerbeti içmek ya da Che gibi özgürlük için mücadele etmek... Tüm bunlar neydi, ne anlamı vardı? Değil 666 milyar yıl sonrasını, bir milyoncuk yıl sonra hatta 100 bin yıl sonra hatta 10 bin yıl sonra hatta biz öldükten sonra tüm bu dünya yaşamının ne tür bir anlamı kalacak? O sevginin sözde ebedi anlamı nerede, o paranın rahatlığı, o ailenin anlamı nerede olacak biz çürürken mezarda? Zamanda ileriye gidelim yine ve 1918 yılına gidelim. Nasıl ki -2 ve +2 mutlak değerce eşittir, 1918 ile 2118 de bizim için eşittir. 1918'de biz neredeydik? 2118'de olacağımız yerde, hiçlikte.
Ölüm yaşamdaki bütün anlam kargaşasını silip süpürüyor. Ölümün kendisi bile anlamını yitiriyor ölünce. Sokakta ayağımın dibinden geçip arabanın altına saklanan kedinin ta kendisi olabilirdim. Olmadım çünkü evrimsel aşamada o kedi olarak evrildi, ben değil hepsi. Karınca da olabilirdik. İnsan olduk, insan da bir hayvan türü. Diğerlerinden tek farkı gelişmiş bir tür olmaları. Bunun da gelişim süreci ve sebepleri ortada. Gelişmiş olmaları onlara özel ruh ve anlam olacağı anlamına gelmiyor. Bilinç yüzünden yaşamı anlamlandırma gereksinimi duyuluyor. Fakat genelgeçer evrensel bir anlamdan söz edilemez.
Hayatın anlamsız olması yaşamak için büyük bir motivasyon ve güç kaynağı bana göre. En büyük özgürlük aynı zamanda. Eğer hayatın sahiden bir anlamı olsaydı, o anlamı kuran varlığın sahnesinde oynanan birer kuklalar olurduk her şeyin çoktan belirlenmiş olduğu, böylelikle özgürlükten bahsedilemezdi. Ancak yaşamın bir anlamının olmaması, kişiyi kendi yaşamının kendi anlamını kurabilme özgürlüğü verir. Bu ise en kutlu özgürlüktür. Kendi yaşamının anlamını kuran kişi bu dünyada geçirdiği birkaç on yılı huşu içinde yaşar ve sahneden çekilir. Oyun bittiğinde, kendi anlamını oluşturmak yerine hazır satılan anlamları kabul eden ve onları ömrü boyunca savunan kişilerden hiçbir farkı kalmaz. Ancak oyun bitene kadar yaşamı değerlendirme üstünlüğü kendi yaşamının anlamını arayanların değil onu yaratanların elindedir. Anlamsız hayatta kendi anlamını yaratan insan anlama en yaklaşmış insan olabilir. Mesele tüm bu beylik sözlerin anlamsız, saçma ve komik olduklarının farkına varmak. Ancak öte yandan yaptığımız ettiğimiz neyin doğru düzgün elle tutulur bir anlamı var ki? İş, trafik, insan ilişkileri, siyaset, cinayet, kötülük, aşk... Vapurun etkisiyle deniz köpürür encrypted-tbn1.gstatic.com bu beyaz köpükleri gören balıklar hayranlıkla büyülenirler ve işte! derler. Demek ki köpük varmış. Denizde oluşan köpükler bir dakika geçmeden dağılır ve denizin kendisine karışır. Sadece bir ilüzyon olduğuna inanmak istemez yine de balıklar. Tıpkı hiçlik denizinde bir süreliğine gözüküp sonra yine hiçliğe karışan yaşam denen köpük gibi.
Dolar için çok geç kaldık ama yapacak bir şey yok nasılsa 7 yi yakın gelecekte göreceği kaçınılmaz gibi. Bu yüzden üç beş ne geçerse ele dolara çevirme dönemi fakat elden mi yoksa banka hesabından mı o konuda kararsızlık var.
Bu durumda olası bir büyük krizde ohal gücünü de kullanarak milletin bankadaki dolar hesaplarına el koyma yahut dolarları o günkü Türk lirasına çevirme gibi bir durum teknik ve hukuki olarak olasılık dahilinde midir Türkiye için? Bir sabah kalkıp telefondan banka hesabına girildiğinde el koyma durumu olmasa bile, hesaptaki doların olduğu gibi Türk lirasına çevrilmiş olduğunu görme gibi bir durum?
Bu durumda olası bir büyük krizde ohal gücünü de kullanarak milletin bankadaki dolar hesaplarına el koyma yahut dolarları o günkü Türk lirasına çevirme gibi bir durum teknik ve hukuki olarak olasılık dahilinde midir Türkiye için? Bir sabah kalkıp telefondan banka hesabına girildiğinde el koyma durumu olmasa bile, hesaptaki doların olduğu gibi Türk lirasına çevrilmiş olduğunu görme gibi bir durum?
Bilim kurgu misali, bir sabah uyanıldığında dünyadaki bütün insanların cinsel güdülerinin ortadan kalktığı görülüyor. Ne bir istek ne bir şehvet ne de bir ihtiyaç olarak tamamen bitmiş durumda. Bu sebeple cinsel ilişkiler insanlara komik gelmeye başlıyor beyindeki arzu bölümü söndüğü için doğal olarak. İlişkiler el ele tutuşmaktan bile daha hissiz bir şey haline geliyor. Herhangi bir zevk kesinlikle yok cinsel güdü hiçbir insanda olmadığı için.
Böyle bir dünyada neler değişirdi? Kadın erkek ilişkilerinde herhangi bir değişiklik olur muydu? Sevgililer hâlâ olur muydu ve İnsanlar evlenir miydi? Aynı zamanda toplumsal ve hatta siyasi etkileri olur muydu bu olayın?
Böyle bir dünyada neler değişirdi? Kadın erkek ilişkilerinde herhangi bir değişiklik olur muydu? Sevgililer hâlâ olur muydu ve İnsanlar evlenir miydi? Aynı zamanda toplumsal ve hatta siyasi etkileri olur muydu bu olayın?
Tavsiyelerinize açığım. Soğuk ve terimsel dilli değil de genel okuyucuya hitap edecek türden Anarşizm fikrini ve tarihçesini anlatan kitaplar arıyorum Türkçe çevirisi olan.
Geçtiğimiz hafta ilk alkol denemem yarıda kalmıştı bomanti filtresizle. Bu nedenle burada en çok Weihenstephaner tavsiye gelmişti. Bugün ilk defa denedim bundan 33'lük ve tavsiye eden herkese teşekkür etmek istedim. Kışın gitmez ama yazın ayda ya da iki haftada bir 33'lük çok güzel gider. Gerçekten de aradığım buydu, kapağını ilk açtığımda kötü bira kokusu yerine hafif meyvemsi aromatik koku gelmesi bile ayrı güzel. Tadındaki hafif aromamsı tat sayesinde içimi oldukça kolay ve lezzetli. Tuzlu şeyler yanında olmasa da olur gibi ama olması daha iyi tabi. Yine de ilk biram olduğu için hızlı içemedim, 33'lük şişeyi yarım saatte bitirebildim yudum yudum. Tek şişe olduğu için haliyle kafa yapmadı ama mideye maden suyu etkisi gibi bir rahatlık hissi verdi ve belki plesebodan olsa gerek psikolojik olarak daha rahat hissettim ama muhtemelen birayla alakası yoktur onun. Cem Karaca eşliğinde daha da güzel geldi. :)
youtu.be
youtu.be
Şu linkte Netflix dizi ve film tavsiyesi alıyor, ne kadar dikkate alıyorlar bilmiyorum ama bir umut diyelim help.netflix.com
Rica etsem
"The Godfather: Part II"
"Attack of Titan (Shingeki no Kyojin)"
"Steins Gate"
Bunları tavsiye kutucuklarına kopyalayıp gönderebilir misiniz? ^^
Godfather part 1 ve part 3 var ama part 2'yi Netflix Türkiyede erişime açmamış adamlar her niyeyse. Bu yüzden belki o işe yarar umarım :/
Rica etsem
"The Godfather: Part II"
"Attack of Titan (Shingeki no Kyojin)"
"Steins Gate"
Bunları tavsiye kutucuklarına kopyalayıp gönderebilir misiniz? ^^
Godfather part 1 ve part 3 var ama part 2'yi Netflix Türkiyede erişime açmamış adamlar her niyeyse. Bu yüzden belki o işe yarar umarım :/
Günde 200-250 ml içilen makineyle sıkılan taze meyve suyu ne kadar zararlıdır, yani Canan Karatay'ın dediği kadar var mı görülür zararırını, etkisini yaşadınız mı? Ayrıca yazın havuç, elma, limon dışında başka ne kullanılabilir
Ayrıca blender mi katı meyve sıkacağı mı? Yaz geldiği için blender tarzı bir şey daha mantıklı geliyor hem daha ucuz, şöyle katı şeyleri de havuç gibi suyunu çıkaracak, muz çilek gibi şeyleri de rahatla halledecek, buz, çikolata gibi şeylerle birlikte arada bir serinletecek bir şey
Ayrıca blender mi katı meyve sıkacağı mı? Yaz geldiği için blender tarzı bir şey daha mantıklı geliyor hem daha ucuz, şöyle katı şeyleri de havuç gibi suyunu çıkaracak, muz çilek gibi şeyleri de rahatla halledecek, buz, çikolata gibi şeylerle birlikte arada bir serinletecek bir şey
1-) Diyelim ki ben bir okulda oyumu kullandım, oy saati bittiğinde sandık görevlileri oy sayımı yaptı ve YSK ya gönderdi verileri. Gerçek oy sayımında örneğin A parti 44, B parti 22, C parti 48 oy aldı diyelim. Ama YSK bunu A parti 62 olmak üzere diğerlerinden ekleme yaparak genel havuza kaydederse? Biliyorsunuz ki YSK %100 iktidara bağlı bir kurum oldu ve çalışanları da gönülden reisçidir şüphesiz. YSK da CHP ve İyi Partili yetkililer de olacak mı?
2) Özellikle Doğuda kırsal yerlerde, hükümet ve HDP dışında yetkililerin olmadığı okullarda yapılan oylamalarda Ohali ve silahlı güçleri de kullanarak HDP nin oylarını AKP diye sayma ihtimalleri nasıl önlenecek?
3) Mühürsüz oylar geçerli olacağı için, seçimden önce pusulanım kopyasını çıkararak özellikle belli bölgelere yüz binlerce sahte pusulada seçtikleri malum parti ve kişi oylarını gerçekte kullanılmış olan gerçek pusula oylarının bulunduğu çuvallarla değiştirme gibi hareketlerin olma ihtimali nedir?
2) Özellikle Doğuda kırsal yerlerde, hükümet ve HDP dışında yetkililerin olmadığı okullarda yapılan oylamalarda Ohali ve silahlı güçleri de kullanarak HDP nin oylarını AKP diye sayma ihtimalleri nasıl önlenecek?
3) Mühürsüz oylar geçerli olacağı için, seçimden önce pusulanım kopyasını çıkararak özellikle belli bölgelere yüz binlerce sahte pusulada seçtikleri malum parti ve kişi oylarını gerçekte kullanılmış olan gerçek pusula oylarının bulunduğu çuvallarla değiştirme gibi hareketlerin olma ihtimali nedir?
Proficency için sınava yönelik ders kitaplarından, gramer kitaplarından ve okuduğum hikaye kitaplarından bilmediğim kelimeler için kelime defteri tutmak, düzenli olarak ezberlemek istiyorum kelimeleri lys edebiyat gibi fakat "kelime tutmak işe yaramaz, o kelimeleri cümlede kullanmak zorundasın" kuralı beni yıldırıyor, fazla zaman alıyor. Sınav intermediate seviyesinde olacağı için aşağı yukarı 5000 küsür kelime kapsamında olacaktır sanırım. Gerekirse 5000'inini bile ezberleyecek motivasyon var ama 10'unu cümle içinde yazacak bir iradeden yoksunum. Sadece test sınavı olacağı için cümle kurmaya üşeniyorum gerçi 20 puan da writing olacak.
Sadece kelime anlamlarını ve fiil zarf isim durumlarını bilsem hiç işe yaramaz mı sahiden?
Sadece kelime anlamlarını ve fiil zarf isim durumlarını bilsem hiç işe yaramaz mı sahiden?
21 yaşının ortalarına gelmeme karşın nihayet bugün alkolle ilk defa tanıştım, daha doğrusu 2-3 yaşında içtiğim birkaç yudum hariç. İlk alkol ürünü olarak Bomonti filtresiz aldım. Yanında tuzlu fıstık, yer fıstığı, doritos ve hardal gibi birkaç takviye ve televizyon karşısında güzel bir film eşliğinde (ihtiyarlara yer yok) 500 ml şişenin bir kısmını bardağa döküp içmeye başladım. Özellikle köpüklü kısmı tam bir işkence gibi geldi. Beklediğimden çok daha acı bir tatla karşılaştım, böyle sanki çamaşır suyu ve asiti kaçmış gazozun karışımı gibi bir şeydi. Haliyle şişenin hepsini bitiremedim, yaklaşık 175-200 mllik kısmını tüketip geri kalanını çöpe yollamak zorunda kaldım midemin daha fazla bulanmaması için. Haliyle az içtiğim için herhangi bir çarpıntı olmadı, sadece çok hafif bir baş dönmesi o da plesebo olabilir tabi.
Sonuç olarak eğer tüm biralar bu acı tattalarsa bu ilk ve son deneyimim olabilir. :) Merak ettiğim, acaba kırmızı şarap, votka, viski vb bunlar doğal olarak biradan çok daha mı acı ve içimi zor? Vişne suyuyla vb biradan daha hoş tada sahip oluyorlar mı?
Sonuç olarak eğer tüm biralar bu acı tattalarsa bu ilk ve son deneyimim olabilir. :) Merak ettiğim, acaba kırmızı şarap, votka, viski vb bunlar doğal olarak biradan çok daha mı acı ve içimi zor? Vişne suyuyla vb biradan daha hoş tada sahip oluyorlar mı?
Bir şeyi, bir hedefi ya da bir ödülü kazanmak için birden fazla aday var. Mesela bir kızı birden fazla erkek seviyor, kızın adayı çok olduğu için o kızı isteyen X, Y ve Z kişileri daha çoşkulu bir istek duyuyor kızın kalbini kazanmaya. Sonunda kazanan Y oluyor, diğerleri aradan çekiliyor. Bir süre sonra ise Y nin o eski güçlü duygularından eser kalmıyor, sevip sevmediğini bile sorgular hale geliyor.
İşte buna benzer durumlara tam olarak ne ad veriliyordu? Aynı zamanda bundan farklı olarak, çok arzulanan bir şey mesela telefon ya da arabaya alana kadar aylarca o alma hayaliyle yanıp tutuşmak ve nihayet aldıktan bir hafta sonra tüm o güçlü arzunun sönmesi, alınan şeyi bir kenara atmak veya ilgisiz olmak. Bu duruma verilen ismi de bulamadım.
İşte buna benzer durumlara tam olarak ne ad veriliyordu? Aynı zamanda bundan farklı olarak, çok arzulanan bir şey mesela telefon ya da arabaya alana kadar aylarca o alma hayaliyle yanıp tutuşmak ve nihayet aldıktan bir hafta sonra tüm o güçlü arzunun sönmesi, alınan şeyi bir kenara atmak veya ilgisiz olmak. Bu duruma verilen ismi de bulamadım.
Sınıfta kalma korkusunun tetiklediği ders çalışma şeklinden mi daha çok verim alınılır öğrenmek adına, yoksa kalma geçme kaygısı duymaksızın yapılan aktiviteden mi? Günümüzde temeli korkuya dayanmayan pek bir şey bırakmıyorlar gerçi. Okumazsan işin olmaz işin olmazsa aç kalırsın aç kalırsan ölürsün misali çocukluktan bu yana bir korku şartlandırması yükleniliyor. Belki bu yüzden her yıl milyonlarca mezuna rağmen ülke gelişemiyor, verimli mezun sayısı az. Sınıfta kalma korkusuyla dersi anlamak yerine sadece sınavı geçmeye yarayacak bilgileri ezberleyip tekrar ediyoruz. Ygs lys öss ise tamamen kazanamama korkusuna dayanıyor. Matematiği coğrafyayı işimize yarayacağı için değil üniversitesi kazanma isteği, kazanamama korkusu yüzünden öğrenmeye (?) mecbur bırakılıyoruz.
Fakat diyelim ki hiçbir korkuya gerek duyulmayan bir ortam var, sınavlar yok, herkesin serveti var. Bu ortamda okumak ve öğrenmek herhangi bir korkuya değil kişisel gelişime dayanacak. Ancak günümüzden farklı olarak herhangi bir maddi kazanç getirmeyecek. Böyle bir ortamda insanlar öğrenmeye ne kadar istekli olurdu günümüz dünyasına kıyasla?
Fakat diyelim ki hiçbir korkuya gerek duyulmayan bir ortam var, sınavlar yok, herkesin serveti var. Bu ortamda okumak ve öğrenmek herhangi bir korkuya değil kişisel gelişime dayanacak. Ancak günümüzden farklı olarak herhangi bir maddi kazanç getirmeyecek. Böyle bir ortamda insanlar öğrenmeye ne kadar istekli olurdu günümüz dünyasına kıyasla?
Duruma göre iki dizi de olabilir, ingilizcesi biraz anlaşılır olanlar bir adım önde.
Mad Men
Narcos
Ozark
Bloodline
Penny Dreadful
The OA
Vikings (7-8 bölüm izledim ancak başkarakter hakkında malum spoileri yediğim için devam etmedim)
House of Cards (ikinci sezondaydım, Kavin Spacey in son sezonda olmayacağı kovulduğunu öğrenince devamı gelmedi)
İzlerken zevkten dört köşe olduğum, en sevdiğim diziler sırasıyla: Lost, Breaking Bad, Fringe, GoT, Oz, Black Mirror, Dark, Prison Break ilk 3 sezon, La Casa
İzlerken sıkılmadan keyif aldığım diğer diziler: 13 Reason Why, Stringer Things, The end of the fucking world,Sherlock, True Detective 1.sezon
Ek olarak, daha önce de sormuştum fakat tam aradığımı bulamadım, Friends gibi clear ingilizceye sahip, kulak alışkanlığını geliştirmek için ingilizce altyazılı izlenebilecek dizi tavsiyelerine de açığım. Breaking Bad'in ingilizcesi nasıldı mesela yeniden ing altyazılı izlemek için?
Mad Men
Narcos
Ozark
Bloodline
Penny Dreadful
The OA
Vikings (7-8 bölüm izledim ancak başkarakter hakkında malum spoileri yediğim için devam etmedim)
House of Cards (ikinci sezondaydım, Kavin Spacey in son sezonda olmayacağı kovulduğunu öğrenince devamı gelmedi)
İzlerken zevkten dört köşe olduğum, en sevdiğim diziler sırasıyla: Lost, Breaking Bad, Fringe, GoT, Oz, Black Mirror, Dark, Prison Break ilk 3 sezon, La Casa
İzlerken sıkılmadan keyif aldığım diğer diziler: 13 Reason Why, Stringer Things, The end of the fucking world,Sherlock, True Detective 1.sezon
Ek olarak, daha önce de sormuştum fakat tam aradığımı bulamadım, Friends gibi clear ingilizceye sahip, kulak alışkanlığını geliştirmek için ingilizce altyazılı izlenebilecek dizi tavsiyelerine de açığım. Breaking Bad'in ingilizcesi nasıldı mesela yeniden ing altyazılı izlemek için?
Diğer bir deyişle evliliğin asıl sebebi güvensizlik midir? Şayet alakası bile yoksa insanlar niye devlete iki imza atma gereği duyar? Evlendikten sonra birbirlerinden daha rahat kopamayacakları yahut çocuk gibi durumlarda yasal sorumluluklara sahip olunacağı için mi toplum evlilik ister? Özellikle kadınları ve kadın çocuk haklarını korumak için? Söz gelimi devlete iki çift imza atmadan nikahsız düğünsüz birlikte yaşayan bir çiftte eğer kadın hamile kalırsa erkek onu bir şekilde bırakabilir de, evli olsalar böyle bir durum olmaz gibi düşünceler mi acaba toplumun zihniyetine yansımış ve bu yüzden evliliği olmazsa olmaz olarak görmüşler?
Devlet onaylı cinsel ilişki yani kağıda atılan iki çift imza ve eski çağlardan kalma kabile dansı geleneği olan düğün gibi faaliyetler olmadan insanlar aile kuramaz, birbirini hiç bırakmadan ölene kadar sevemezler mi? Toplum geçmişten bu güne böyle buyurduğu için sorgusuz sualsiz kabullenip uymak akla hakaret gibi geliyor. -Yine de çocuğun güvencesi için nikaha karşı gelemiyorum ama nice nikahlı aile çocuklarına bakmazken nice nikahsız aile hayatlarını adayabilir çocuklarına. Genelleme yapmak biraz sıkıntı. -
Devlet onaylı cinsel ilişki yani kağıda atılan iki çift imza ve eski çağlardan kalma kabile dansı geleneği olan düğün gibi faaliyetler olmadan insanlar aile kuramaz, birbirini hiç bırakmadan ölene kadar sevemezler mi? Toplum geçmişten bu güne böyle buyurduğu için sorgusuz sualsiz kabullenip uymak akla hakaret gibi geliyor. -Yine de çocuğun güvencesi için nikaha karşı gelemiyorum ama nice nikahlı aile çocuklarına bakmazken nice nikahsız aile hayatlarını adayabilir çocuklarına. Genelleme yapmak biraz sıkıntı. -
Vegan olup da başka insanları veganlığa ikna edecek olsaydınız, mesela beni, nasıl ikna ederdiniz? Hiçbir görüşe ön yargılı değilim, şayet mantıklı gelirse bir gün neden olmasın. Ancak öncelikle karşıt gerekçelerden bahsetmeliyim.
Herhangi bir dine bağlı değilim. Doğaya uygun olan ahlaka uygundur benim için. Doğada hayvanlar birbirini öldürüp besleniyorlar, insan da doğadan gelmiştir ve bir hayvan türüdür öyleyse başka bir hayvan türünü öldürüp yemesi doğaya uygun olacağı için ahlaka uygundur, buna karşı çıkması ise doğaya aykırı olacağı için ahlaka aykırıdır öyleyse veganlık ahlaka aykırıdır? (hayvanlar keyfi olarak öldürmez)
Aynı zamanda öldükten sonra yok olacağız. Öyleyse yaşamın hiçbir anlamı yok, hedonist yaşam görüşüyle ölene kadar keyfine bakmak akla oldukça yatkındır. Öyleyse insan neden bifteğin, ızgara balığın, mangalın, tavuğun lezzetinden hatta süt bal peynir gibi temel gıdalardan dahi mahrum kalarak yaşasın ki? Öyle yaşarsa yaşamış olmasının ne anlamı kalacak zaten öldükten sonra bir daha asla tadamayacağı için o lezzetleri?
Ete ve hayvan ürünlerine bağlı şekilde evrimleşmişiz ve hatta Vegan olmayı tercih edebilecek kadar irade sahibi bir bilince sahip olmamız da bildiğim kadarıyla insanların etleri ateşte pişirmeyi öğrenmesinden sonra bol bol et tüketerek beyin hacminin büyümesi sayesinde olmuş. Proteinin gerek vücut gerek zihin için sağlıksal önemi bu kadar büyükkken, ölümden sonra yaşamın olmadığı bu dünyada neden sağlığa faydalı olan bu lezzetlerden kaçınmalı insan?
Herhangi bir dine bağlı değilim. Doğaya uygun olan ahlaka uygundur benim için. Doğada hayvanlar birbirini öldürüp besleniyorlar, insan da doğadan gelmiştir ve bir hayvan türüdür öyleyse başka bir hayvan türünü öldürüp yemesi doğaya uygun olacağı için ahlaka uygundur, buna karşı çıkması ise doğaya aykırı olacağı için ahlaka aykırıdır öyleyse veganlık ahlaka aykırıdır? (hayvanlar keyfi olarak öldürmez)
Aynı zamanda öldükten sonra yok olacağız. Öyleyse yaşamın hiçbir anlamı yok, hedonist yaşam görüşüyle ölene kadar keyfine bakmak akla oldukça yatkındır. Öyleyse insan neden bifteğin, ızgara balığın, mangalın, tavuğun lezzetinden hatta süt bal peynir gibi temel gıdalardan dahi mahrum kalarak yaşasın ki? Öyle yaşarsa yaşamış olmasının ne anlamı kalacak zaten öldükten sonra bir daha asla tadamayacağı için o lezzetleri?
Ete ve hayvan ürünlerine bağlı şekilde evrimleşmişiz ve hatta Vegan olmayı tercih edebilecek kadar irade sahibi bir bilince sahip olmamız da bildiğim kadarıyla insanların etleri ateşte pişirmeyi öğrenmesinden sonra bol bol et tüketerek beyin hacminin büyümesi sayesinde olmuş. Proteinin gerek vücut gerek zihin için sağlıksal önemi bu kadar büyükkken, ölümden sonra yaşamın olmadığı bu dünyada neden sağlığa faydalı olan bu lezzetlerden kaçınmalı insan?
Şöyle çok pahalı olmayacak ama yedin mi lezzetini hissedebileceğimiz lahmacun ya da Çiğköfte yapan mekanlar arıyorum arada sırada gitmelik ya da sipariş. Tercihen Kadıköy rıhtıma yakın olması iyi olur ama Karaköy, Beyoğlu Eminönü gibi yerlere de açığım.
Elbette kimse bilemez ama herkesin bir inancı vardır sonuçta ölüm sonrasıyla ilgili. Sizce ne olacak?
www.strawpoll.me
www.strawpoll.me
Malum, tek başına gitmek nedense çok ilginç ya da olağan dışı görülüyor. Şu ana kadar 50 kere gitmişsem 47'si tek başınadır. Sizde genel olarak durumlar nasıl?
www.strawpoll.me
www.strawpoll.me
Bu ikinci öykü denemem oldu ama duvara yazmış gibi hiç kimse kötü yorum dahi yapmadı biraz uzun sürdüğünden olsa gerek. Yine de anladım ki yerden yere vurulmayı hiç var olmamış sayılmaya tercih edermiş insan. Eğer okurum diyorsanız en olumsuz yorumlarınızı dahi bir umut beklerim. :)
www.wattpad.com
Edit: WP den okumak için illa giriş yapmak gerekiyor sanırım, eskiden böyle değildi. Bu yüzden şu linkten de okuyabilirsiniz alternatif olarak
justpaste.it
www.wattpad.com
Edit: WP den okumak için illa giriş yapmak gerekiyor sanırım, eskiden böyle değildi. Bu yüzden şu linkten de okuyabilirsiniz alternatif olarak
justpaste.it
15 CHPli vekil İyi Parti ye geçti, mecliste de zaten 5 vekili vardı etti 20 İyi Partili vekil. Bu durumda seçim kampanyası için iki gün önce açıklanan pay listesi yeniden düzenlenip İyi Parti de dahil edilir mi yoksa iş işten geçti vermezük diyebilir mi?
Suriyelilere karşı bakış toplumsal bakış açımız malum. Peki Almanya'daki Türkler de Almanlar tarafından öyle mi görülüyor bunu çok merak ediyorum.
We have not (got) oil for lamp
We don't have oil for lamp
Bu ikisi arasındaki fark nedir aynısı does'li özneler için de geçerli
We don't have oil for lamp
Bu ikisi arasındaki fark nedir aynısı does'li özneler için de geçerli
Friends olmadığı için Netflix de onun kadar duru ve yavaş İngilizce'ye sahip bir dizi arıyorum ingilizce altyazı izleyip listening ve telaffuza katkı sağlaması için. Mümkünse +20 dakikalık olanları tercih ederim bölüm başı, tavsiyenizi bekliyorum
Sabah 09.30-10.00 aydınlığında bile eğer açık gökyüzülü bir alandaysam gözüm kamaşıyor gözlük olmasına rağmen. 4 numara miyop gözlük. Buna rağmen hele güneşte önüme bakamıyorum doğru düzgün çünkü gözüm acıma sızlama yok ama tam açık duramama, gözün kısılması gibi durumlar oluyor ve çevredeki insanların gözlüksüz olmalarına rağmen hiç böyle problemleri olmadığını görmek gıpta ettiriyor.
İki mevsim önce bir süre lens takmaya çalışmıştım fakat göz kırpma problemi yüzünden başarısız olmuştum, hafif zorladığımdan dolayı doktor damla vermişti. Ama elbette o damlayı da doğru düzgün gözüme dökememiştim, gözü açık tutmak tam bir çin işkencesi benim için.
Gözün ışıkta zorlanması problemi için eğer göz doktoruna gidersem yine damla mı verirler? Damlayı damlatamama problemi için bir ilaç ya da tedavi var mıdır peki?
İki mevsim önce bir süre lens takmaya çalışmıştım fakat göz kırpma problemi yüzünden başarısız olmuştum, hafif zorladığımdan dolayı doktor damla vermişti. Ama elbette o damlayı da doğru düzgün gözüme dökememiştim, gözü açık tutmak tam bir çin işkencesi benim için.
Gözün ışıkta zorlanması problemi için eğer göz doktoruna gidersem yine damla mı verirler? Damlayı damlatamama problemi için bir ilaç ya da tedavi var mıdır peki?
Uyuşturucuyu kullanmak: tutulan takımın kazanması
Uyuşturucuya erişemememek: Puan kaybetmesi
Eskiden çok fanatik değildim fakat son dönemde kendimi iyice kaptırdım. Takım kazandığında kuş gibi hafif oluyorum, 84 de gol attığında 2 hafta önce sevinçten duvarları yumrukladım. 3 hafta önce 90+3 de mutlak gol kaçtı ve günlerce etkisinden çıkamadım, rüyalarıma dahi girdi. Vapurda yolda sokakta banyoda hep paralel evrende gol olduğunu, sevinçten kendimizden geçtiğimizi filan hayal ettim, hayal ederken mutlu, gerçeği düşünürken buruk oldum.
Ve şimdi, bugün, son 1 saat. Dayak yemiş gibiyim. Üzerimden fil sürüsü geçmiş ve yetmemiş at sürüsü de geçmiş gibi. Fiziksel olarak hissediyorum yorgunluğu. Kulaklarım kızardı, hafif ateş, gözlerim yanıyor. Midemde hafif bulantı...
Gelecek hafta ya da haftalar daha da çok kedere girebilir ya da sevinçten tüy gibi olabilirim duruma bağlı. Fakat anlamadığım din değil bir şey değil, nasıl olur da böylesine güçlü fiziksel psikolojik etkide bulunabilir futbol? Uyuşturucudan bağımlılık harici farkı nedir?
Uyuşturucuya erişemememek: Puan kaybetmesi
Eskiden çok fanatik değildim fakat son dönemde kendimi iyice kaptırdım. Takım kazandığında kuş gibi hafif oluyorum, 84 de gol attığında 2 hafta önce sevinçten duvarları yumrukladım. 3 hafta önce 90+3 de mutlak gol kaçtı ve günlerce etkisinden çıkamadım, rüyalarıma dahi girdi. Vapurda yolda sokakta banyoda hep paralel evrende gol olduğunu, sevinçten kendimizden geçtiğimizi filan hayal ettim, hayal ederken mutlu, gerçeği düşünürken buruk oldum.
Ve şimdi, bugün, son 1 saat. Dayak yemiş gibiyim. Üzerimden fil sürüsü geçmiş ve yetmemiş at sürüsü de geçmiş gibi. Fiziksel olarak hissediyorum yorgunluğu. Kulaklarım kızardı, hafif ateş, gözlerim yanıyor. Midemde hafif bulantı...
Gelecek hafta ya da haftalar daha da çok kedere girebilir ya da sevinçten tüy gibi olabilirim duruma bağlı. Fakat anlamadığım din değil bir şey değil, nasıl olur da böylesine güçlü fiziksel psikolojik etkide bulunabilir futbol? Uyuşturucudan bağımlılık harici farkı nedir?
Gelmek üzereymiş m.ensonhaber.com
Geçenlerde adamın teki genç bir çocuğu kızını hamile bıraktığı gerekçesiyle öldürmüştü ve aylar sonra o gencin suçsuz olduğu ortaya çıktı malum. Şimdi illaki devlet eliyle de bu tarz hatalar yapılacaktır, belki tüm deliller birini gösterse bile yıllar sonra onun suçsuz olduğu anlaşılacaktır ki oluyor da böyle şeyler müebbet yiyenlere ya da Amerika'da idam edilip çok sonradan suçsuz olduğu ortaya çıkanlar vb
Şimdi adamı suçsuz yere kimyasal hadım ederlerse (bkz: burası Türkiye) , bunun vebalini kim ödeyecek? Geri dönüşü yok sanırım bu işlemin? 100 suçludan 99'u haklı yere kimyasal hadım edilse bile sadece 1'i dahi olsa o suçsuz yere edilmişse, 99'a karşı 1 suçsuz durumu ahlak felsefesi açıdan kimyasal hadımı ya da idamı doğru kılar mı yoksa etik dışı bir suç olduğuna mı hükmeder? Kurunun yanında yaş yanması vicdanlara su mu serper? Haksız yere idam edilen ya da kimyasal hadım edilen birinin hakkı, canı, yaşamı da tecavüze ve cinayete uğramış olmuyor mu?
Geçenlerde adamın teki genç bir çocuğu kızını hamile bıraktığı gerekçesiyle öldürmüştü ve aylar sonra o gencin suçsuz olduğu ortaya çıktı malum. Şimdi illaki devlet eliyle de bu tarz hatalar yapılacaktır, belki tüm deliller birini gösterse bile yıllar sonra onun suçsuz olduğu anlaşılacaktır ki oluyor da böyle şeyler müebbet yiyenlere ya da Amerika'da idam edilip çok sonradan suçsuz olduğu ortaya çıkanlar vb
Şimdi adamı suçsuz yere kimyasal hadım ederlerse (bkz: burası Türkiye) , bunun vebalini kim ödeyecek? Geri dönüşü yok sanırım bu işlemin? 100 suçludan 99'u haklı yere kimyasal hadım edilse bile sadece 1'i dahi olsa o suçsuz yere edilmişse, 99'a karşı 1 suçsuz durumu ahlak felsefesi açıdan kimyasal hadımı ya da idamı doğru kılar mı yoksa etik dışı bir suç olduğuna mı hükmeder? Kurunun yanında yaş yanması vicdanlara su mu serper? Haksız yere idam edilen ya da kimyasal hadım edilen birinin hakkı, canı, yaşamı da tecavüze ve cinayete uğramış olmuyor mu?
Ya da Sahaf kelimesine ben mi çok fazla anlam yükledim. Sahaf deyince aklıma görece ucuz, eski kitaplar, bazıları eski olduğu için pahalı fakat çoğu ikinci el olduğu için oldukça ucuz kitaplar gelir. Aynı zamanda rahat rahat kitaplara bakabilme, arayabilme. Beyoğlu'nda çok fazla sahafçı bulamadım Aslıhan pasajı dışında. İstanbulda bir de Akmar pasajına gidebildim. Her ikisi de sahaftan ziyade kitapçılar çarşısı aslında. Aslıhan'ın içindekiler görece olarak Akmar dan daha iyi, Akmar pasajına girdiğin an "buyrun" "buyrun ne bakmıştınız" "buyrun yardımcı olalım" "buyrun buyrun" gibi dört bir cepheden buyrun saldırısına uğruyorsunuz, öyle ki raflara bile bakmaya çekiniyor insan sürekli buyrun tacizine maruz kaldığı için. Üstelik kapalı mekan olmasına karşın sigara içen içene, kahvehanelerde bile artık sigara içilmezken sahafçılar pasajında maşallah doğrusu dışarı çıktığınızda buram buram kitap kokusu yerine buram buram sigara kokusu siniyor üzerinize. Akmarın üstü yarı sahaf yarı ders kitapçıları, İnternette 20 TL ye satılan kitapları 30-35 TL ye sattıkları öğrenci dostu bir ortam.
Aslıhan pasajında kitaplara bakmaya daha fazla müsaade ediyorlar, buna rağmen orası da bekleneni vermiyor. Kitaplar ucuz değil, ucuz olanların çoğu okunacak şeyler değil aşk meşk türlerinden, ikinci el sayısı kısıtlı. Akmarda ikinci el daha fazla var, ama oranın da müşteri baskısı malum. Şöyle iş bankası, iletişim, can yayınları gibi güzel çeviriler yapan yayınevlerinin ya da yerli yabancı ama eski basım güzel kitaplar satan ikinci el kitapları en çok nerelerde bulunur bulamadım?
Ben aslında aradığım romantik ortamı bulamadım. Galiba o ortam hiçbir yerde yok, sadece hayallerde var?
Aslıhan pasajında kitaplara bakmaya daha fazla müsaade ediyorlar, buna rağmen orası da bekleneni vermiyor. Kitaplar ucuz değil, ucuz olanların çoğu okunacak şeyler değil aşk meşk türlerinden, ikinci el sayısı kısıtlı. Akmarda ikinci el daha fazla var, ama oranın da müşteri baskısı malum. Şöyle iş bankası, iletişim, can yayınları gibi güzel çeviriler yapan yayınevlerinin ya da yerli yabancı ama eski basım güzel kitaplar satan ikinci el kitapları en çok nerelerde bulunur bulamadım?
Ben aslında aradığım romantik ortamı bulamadım. Galiba o ortam hiçbir yerde yok, sadece hayallerde var?
Büyükada ya da diğer adalara günü birlik tek başına gitmek zaman kaybı mı olur yoksa temiz hava ve dinlenmeye uygun ortamları var mıdır? Ayrıca Nisan gelmesine karşın oralar hala bankta oturulamayacak kadar soğuk ya da rüzgarlı mıdır?
(Arkadaşlar par..alternatif evrenden yazıyorum, Kiyetur adlı ülkedeyiz. Walter Bishop sayesinde sizin evrenin internet ağına girip iletişime geçebiliyorum malumunuz. Durumumuzla alakalı endişelerimizi biliyorsunuz. Romanımla alakalı kurgudan dolayı size sormak istedim yani tamamen hayal ürünü şeyler soruyorum ya da alternatif evren o yüzden sözüm meclisten dışarı.)
Bu durum rüyalarıma bile girmeye başladı. Özellikle Mart ayındaki belediye seçimlerinde eğer düşük oy alırlarsa sonbahardaki cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler için çok büyük komplolar kurulmasından korkuyorum. NHP de artık onlardan yana, sandıklarda ya da YZKda yapılacak her türlü yolsuzlukta hakkımızı savunacak kimse yok. Mahkemeler de onlara çalışıyor. Ulan medya bile tamamı onların elinde, koskoca Türriyeti,KanaL T yi ÇNN TRUK ü bile saflarına kattılar. Türriyet artık Zeis temalı seçim zaferi manşetiyle gelir. Hâl böyle olunca 2+2 eğer onlara göre 5 ise herkese göre beştir. Sadece medya bile tek başına yeterken medya+yargı+yzk+...+polis+devletin tüm sinir uçları hepsi hepsi ve daha fazlası.
Durum buyken %40'ı %52 olarak gösteremezler mi? Good Parti %12 alsa bunu %9 olarak açıklayamazlar mı? Mühürsüz oylar bile artık geçerli olacakmış adaletini satayım. Seçimden bir gün önce tonlarca sahte pusula basıp tumhur ittifakına bassalar bile yürür giderler, buna kim engel olabilir??
Methflix bile yakında çekilecek diye korkuyorum ülkeden. Nefesim daralıyor, Kiyetur tarihinde böylesine bir siyasal Islandcı tek güç kaynağı daha önce ne görülmüş ne duyulmuş. Nemedres de Ozak da çoktan gölgede kaldı. Hep kazanıyorlar hep hep hep. Hiç mi iyiler kazanmayacak?
"Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim." demiş sizin evreninizdeki kahraman kişilik ulu önder Mustafa Kemal Atatürk. Fakat günümüzde en ufak umut var mıdır? Korkarım ki 1920'lerin başı bile günümüzden daha umut doluydu çünkü gücün tamamı izt hükmetinde değildi.
Bu durum rüyalarıma bile girmeye başladı. Özellikle Mart ayındaki belediye seçimlerinde eğer düşük oy alırlarsa sonbahardaki cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler için çok büyük komplolar kurulmasından korkuyorum. NHP de artık onlardan yana, sandıklarda ya da YZKda yapılacak her türlü yolsuzlukta hakkımızı savunacak kimse yok. Mahkemeler de onlara çalışıyor. Ulan medya bile tamamı onların elinde, koskoca Türriyeti,KanaL T yi ÇNN TRUK ü bile saflarına kattılar. Türriyet artık Zeis temalı seçim zaferi manşetiyle gelir. Hâl böyle olunca 2+2 eğer onlara göre 5 ise herkese göre beştir. Sadece medya bile tek başına yeterken medya+yargı+yzk+...+polis+devletin tüm sinir uçları hepsi hepsi ve daha fazlası.
Durum buyken %40'ı %52 olarak gösteremezler mi? Good Parti %12 alsa bunu %9 olarak açıklayamazlar mı? Mühürsüz oylar bile artık geçerli olacakmış adaletini satayım. Seçimden bir gün önce tonlarca sahte pusula basıp tumhur ittifakına bassalar bile yürür giderler, buna kim engel olabilir??
Methflix bile yakında çekilecek diye korkuyorum ülkeden. Nefesim daralıyor, Kiyetur tarihinde böylesine bir siyasal Islandcı tek güç kaynağı daha önce ne görülmüş ne duyulmuş. Nemedres de Ozak da çoktan gölgede kaldı. Hep kazanıyorlar hep hep hep. Hiç mi iyiler kazanmayacak?
"Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim." demiş sizin evreninizdeki kahraman kişilik ulu önder Mustafa Kemal Atatürk. Fakat günümüzde en ufak umut var mıdır? Korkarım ki 1920'lerin başı bile günümüzden daha umut doluydu çünkü gücün tamamı izt hükmetinde değildi.
Yoksa psikolojik bir problem olduğunu mu gösterir? Yaşım 21 ve 35-45 (duruma göre +10) yaş arası, bakımlı veya doğal halli kadınları 18-25 yaşlarında kadınlara tercih ederim eğer seçme durumum olsa. Duygusal ilgiden ziyade bedensel çekici bir ilgi daha çok fakat bilmiyorum elimde değil. Yaşımdan dolayı da asla ulaşamayacağım bir içgüdü olarak kalacak gibi, bu ulaşılmazlık da daha çekici kılıyor unsuru, ulaşılamayan şey güzeldir yasası gereği.
Dünya nüfusu giderek doğal kaynakları tüketiyor ve çevre kirliliği, küresel ısınma ortada. Yetmediği gibi iki büyük dünya savaşının ve soğuk savaşın üzerinden 65-70 yıldan fazla süre geçti, bu süreçte meydana gelen bölgesel çatışmaları saymazsak insanlık için oldukça uzun bir barış dönemi. Patlak verecek olası küresel savaş sonucunda ya da bir takım teröristler yoluyla milyarlarca insanı etkileyecek felaketlerin ortaya çıkması ihtimali malum.
Yıllarca insanların zombiye dönüşme ve onlarla mücadele etmelerine yönelik filmler sayesinde sanki bu olayın sadece hayal ürünü filmlerde olabileceğini düşündük. Ama özellikle Flakka'nın patlak vermesinden sonra şahsen bu küresel olarak insanların zombiye dönüşme ihtimalini ciddi bulmaya başladım. Zombiden kasıt illa yamyamlık değil, bilinci kaybedip karşıdaki insanı pata küte döverek öldürmek, saldırmak gibi hareketler de buna dahil.
YouTube da Arka Sokakların şu sahnesine denk gelmiştim youtu.be
Eğer Flakka bile sahiden böyle etki yapıyorsa, Flakka nın çok daha geliştirilmiş ve insanlara su, hava ya da herhangi bir yolla bulaştırılmış kimyasalı kim bilir neler yapar? Çok değil dünyanın çeşitli bölgelerinden yüz bin insana bulaşıcı etkili böyle saldırganlık virüsü bulaştırsalar gerisi zaten gelir.
2050'den önce zombi kıyametinin patlak vereceğini düşünüyorum. Bilim de tıpkı din gibi kötü insanların eline geçince vay halimize dedirtiyor. Hele Last of Us gibi bir gelecek bizi bekliyorsa, Allah tıkırdayanların belasını versin.
Yıllarca insanların zombiye dönüşme ve onlarla mücadele etmelerine yönelik filmler sayesinde sanki bu olayın sadece hayal ürünü filmlerde olabileceğini düşündük. Ama özellikle Flakka'nın patlak vermesinden sonra şahsen bu küresel olarak insanların zombiye dönüşme ihtimalini ciddi bulmaya başladım. Zombiden kasıt illa yamyamlık değil, bilinci kaybedip karşıdaki insanı pata küte döverek öldürmek, saldırmak gibi hareketler de buna dahil.
YouTube da Arka Sokakların şu sahnesine denk gelmiştim youtu.be
Eğer Flakka bile sahiden böyle etki yapıyorsa, Flakka nın çok daha geliştirilmiş ve insanlara su, hava ya da herhangi bir yolla bulaştırılmış kimyasalı kim bilir neler yapar? Çok değil dünyanın çeşitli bölgelerinden yüz bin insana bulaşıcı etkili böyle saldırganlık virüsü bulaştırsalar gerisi zaten gelir.
2050'den önce zombi kıyametinin patlak vereceğini düşünüyorum. Bilim de tıpkı din gibi kötü insanların eline geçince vay halimize dedirtiyor. Hele Last of Us gibi bir gelecek bizi bekliyorsa, Allah tıkırdayanların belasını versin.
Ezberlemekten ziyade mantığını kavrayıp öğrenme sürecinden bahsediyorum. Zorluk kişiden kişiye değişir ama mesela bana göre Passive'leri kavramak göze zor geliyor biraz. Cümle ortasındaki Wh'lı ifadeler - relative clouses-bile çantada keklik değil. Past perfect cont ya da future perfect conteninuns gibi konular da öyle.
Dışarıda bir yerde çay içmek zorunda kalıyorsam eğer varsa daima karton bardağı cam bardağa tercih ediyorum. Cam bardağı daha sağlıksız buluyorum. Cam bardak tekrar tekrar tüketiliyor, belki yüzlerce binlerce kişinin dudağı ağzı değiyor. Ne kadar temiz yıkanırsa yıkansın emin olamazsın, ki çoğu yerde baştan sağma yıkanıyordur diye düşünüyorum. Her yerde yüksek ısılı büyük makineler yok neticede yıkamak için fakat olsa bile..
Karton bardağı ilk kez kendimiz kullanıyoruz, içiyoruz ve bardak doğruca çöpe mis gibi. Cam bardakta içen aidsli birini düşünelim. Farz edelim ki ağzına bir şekilde o an kan geldi ve çayı yudumlarken bardağa karıştı. Çayı dibinde bırakmak suretiyle bitirdi. Boş bardağı alan adam bunu yıkanacak alana götürdü. Bulaşıkçı adamın da o gün canı sıkkın, belki sevgilisiyle tartıştı ya da herhangi bir moral bozucu şey, patronla tartışmak gibi. O yüzden bardağı baştan aşağı yıkadı hatta sadece su tutup geçti. Virüslü kandan ve aidsli adamın ağzından bulaşan virüsler bardakta kaldı haliyle. Birkaç saat sonra o bardaktaki çaydan başka bir müşteri içti. Ve tatatatam! Nur topu gibi bir hastalık süreci...
Olay ağız yoluyla Aidsin ya da başka süründüren bir hastalığın bulaştırıp bulaştıramayacağı değil, en kötü ihtimali söz konusu ettim. En basitinden belki uçuk vardır adamda, o bulaşır, o da kötü.
Buna karşın karnım çok aç olduğunda dışarıda yemek zorunda olduğumda çatal ya da kaşık kullanıyorum. Açlıktan çatalın bıçağın hijyen durumu aklıma gelmiyor ama artık gelir gibi. Cam bardak için söz konusu durumların çoğu çatal bıçak kaşık için de pekala söz konusu olabilir. Metal çatal kaşık yerine tek kullanımlık plastik çatal kaşıkların kullanımı artmalı.
Metroda yürüyen merdivenlerde yazan kenara tutununuz yazıları. Her gün yüzlerce, binlerce kişi onlara tutunuyordur. Belki adam evden çıkmadan önce manyak olduğu için tuvaletine dokundu, geldi bir de yürüyen merdivenlerdeki o tutunmalık kenara dokundu, sonra ardından dokunduğu yere siz dokundunuz? Aynısı otobüste, metroda tutunmak zorunda kaldığımız her yer için geçerli. Otobüste metroda düşmemek için mecburen dokunduktan sonra araçtan iner inmez bir şekilde ıslak mendille ya da lavabo varsa sabunlu suyla temizlemeye çalışıyorum elleri. Para bunlardan çok daha riskli ve mikroplu olabilir ama tatlı olduğu için aklıma gelmiyor dokunurken.
Berberde ustura ile asla traş olmadım. Şu ana kadar sadece saçımı kestirmek için gittim, bıçakla kanama riskinin olduğu bir sakal operasyonunu oldukça riskli görüyorum. Her türlü hastalığa gebe. Bununla birlikte saç traş makinesi ve makasların da temiz olmadığından hiç şüphem yok hatta eminin ki kepek ve yağlanma berberler yüzünden arttı ama el mecbur, saçımı kesemediğim için yapacak bir şey yok.
Döner ya da ekmek arası bir şey yaptırırken adamların ekmeğe çıplak elle dokunmasını oldukça rahatsız edici buluyorum. Hem para işlemlerini yapıp hem ekmeğe dokunmaları hele... Ama ayıp olur diye karşı da gelemiyorum, sadece düşünmemeye çalışıyorum zaten açlık düşündürmüyor öyle şeyleri.
Asansöre binerken asansörün yere çakılma ihtimalini akıldan geçirme, vapura binerken can yeleklerine göz atıp olası durumda nasıl davranılacağını hesaplama, metroda trenin yaklaştığını görünce acaba arkadan manyağın teki ya iterse diye geriye çekilme, köpekler birkaç kere havlayınca acaba deprem mi olacak düşünceleri, arabaların hızlı geçtiği caddelerde yeşil yanar yanmaz geçmek yerine fren yapmalarını bekleme gibi bir takım doğal akışkanlıkları saymıyorum. Öyle takıntılı biri de değilim pratikte, anı yaşamayı daha uygun buluyorum. Öyle aşırı düzen takıntım da yok o yüzden psikolojik olarak herhangi bir duruma sahip olmadığımı düşünüyorum fakat Cahit Sıtkı nın erken yaşta ölmesi beni ulan ya sık sık en kötü olasılıklardan kaçındığın için o şeyler erkedenden seni bulursa? Gibi düşüncelere itiyor. Bu yüzden bu kara çekim gücünü engellemek için bu ihtimalleri daha az düşünmeliyim diye düşünüyorum ama...
Allahtan şimdilik kız arkadaş durumları olmadı, ama o kadar da değil. Sadece acaba gelecekteki kız arkadaşımın eski sevgilisi dışarıdan bir hastalık kapıp sonra bunu gelecekteki sevgilime bulaştırmış-acak-mıdır bundan emin olamıyorum. Ama söz konusu sevgiyse bunlar düşünülmez tabi, biz Türküz bize bir şey olmaz.
Karton bardağı ilk kez kendimiz kullanıyoruz, içiyoruz ve bardak doğruca çöpe mis gibi. Cam bardakta içen aidsli birini düşünelim. Farz edelim ki ağzına bir şekilde o an kan geldi ve çayı yudumlarken bardağa karıştı. Çayı dibinde bırakmak suretiyle bitirdi. Boş bardağı alan adam bunu yıkanacak alana götürdü. Bulaşıkçı adamın da o gün canı sıkkın, belki sevgilisiyle tartıştı ya da herhangi bir moral bozucu şey, patronla tartışmak gibi. O yüzden bardağı baştan aşağı yıkadı hatta sadece su tutup geçti. Virüslü kandan ve aidsli adamın ağzından bulaşan virüsler bardakta kaldı haliyle. Birkaç saat sonra o bardaktaki çaydan başka bir müşteri içti. Ve tatatatam! Nur topu gibi bir hastalık süreci...
Olay ağız yoluyla Aidsin ya da başka süründüren bir hastalığın bulaştırıp bulaştıramayacağı değil, en kötü ihtimali söz konusu ettim. En basitinden belki uçuk vardır adamda, o bulaşır, o da kötü.
Buna karşın karnım çok aç olduğunda dışarıda yemek zorunda olduğumda çatal ya da kaşık kullanıyorum. Açlıktan çatalın bıçağın hijyen durumu aklıma gelmiyor ama artık gelir gibi. Cam bardak için söz konusu durumların çoğu çatal bıçak kaşık için de pekala söz konusu olabilir. Metal çatal kaşık yerine tek kullanımlık plastik çatal kaşıkların kullanımı artmalı.
Metroda yürüyen merdivenlerde yazan kenara tutununuz yazıları. Her gün yüzlerce, binlerce kişi onlara tutunuyordur. Belki adam evden çıkmadan önce manyak olduğu için tuvaletine dokundu, geldi bir de yürüyen merdivenlerdeki o tutunmalık kenara dokundu, sonra ardından dokunduğu yere siz dokundunuz? Aynısı otobüste, metroda tutunmak zorunda kaldığımız her yer için geçerli. Otobüste metroda düşmemek için mecburen dokunduktan sonra araçtan iner inmez bir şekilde ıslak mendille ya da lavabo varsa sabunlu suyla temizlemeye çalışıyorum elleri. Para bunlardan çok daha riskli ve mikroplu olabilir ama tatlı olduğu için aklıma gelmiyor dokunurken.
Berberde ustura ile asla traş olmadım. Şu ana kadar sadece saçımı kestirmek için gittim, bıçakla kanama riskinin olduğu bir sakal operasyonunu oldukça riskli görüyorum. Her türlü hastalığa gebe. Bununla birlikte saç traş makinesi ve makasların da temiz olmadığından hiç şüphem yok hatta eminin ki kepek ve yağlanma berberler yüzünden arttı ama el mecbur, saçımı kesemediğim için yapacak bir şey yok.
Döner ya da ekmek arası bir şey yaptırırken adamların ekmeğe çıplak elle dokunmasını oldukça rahatsız edici buluyorum. Hem para işlemlerini yapıp hem ekmeğe dokunmaları hele... Ama ayıp olur diye karşı da gelemiyorum, sadece düşünmemeye çalışıyorum zaten açlık düşündürmüyor öyle şeyleri.
Asansöre binerken asansörün yere çakılma ihtimalini akıldan geçirme, vapura binerken can yeleklerine göz atıp olası durumda nasıl davranılacağını hesaplama, metroda trenin yaklaştığını görünce acaba arkadan manyağın teki ya iterse diye geriye çekilme, köpekler birkaç kere havlayınca acaba deprem mi olacak düşünceleri, arabaların hızlı geçtiği caddelerde yeşil yanar yanmaz geçmek yerine fren yapmalarını bekleme gibi bir takım doğal akışkanlıkları saymıyorum. Öyle takıntılı biri de değilim pratikte, anı yaşamayı daha uygun buluyorum. Öyle aşırı düzen takıntım da yok o yüzden psikolojik olarak herhangi bir duruma sahip olmadığımı düşünüyorum fakat Cahit Sıtkı nın erken yaşta ölmesi beni ulan ya sık sık en kötü olasılıklardan kaçındığın için o şeyler erkedenden seni bulursa? Gibi düşüncelere itiyor. Bu yüzden bu kara çekim gücünü engellemek için bu ihtimalleri daha az düşünmeliyim diye düşünüyorum ama...
Allahtan şimdilik kız arkadaş durumları olmadı, ama o kadar da değil. Sadece acaba gelecekteki kız arkadaşımın eski sevgilisi dışarıdan bir hastalık kapıp sonra bunu gelecekteki sevgilime bulaştırmış-acak-mıdır bundan emin olamıyorum. Ama söz konusu sevgiyse bunlar düşünülmez tabi, biz Türküz bize bir şey olmaz.
Devamsızlık sınırını aşıp haziranda dönem ortalamasıyla geçme olayım kalkmasına karşın, Eylül ayındaki telafi sınavından geçersem devamsızlığa dahi bakılmıyor ve direkt sınıf geçiliyor. Bu durumda Eylül gelmeden krediyi kesme ihtimalleri var mı sınıf listesinde üstüm otomatik olarak çizildiyse devamsızlık nedeniyle?
Friends gibi birçok dizi yok ve film sayısı da oldukça düşük en basitinden bir tane Lars Von Trier filmi yok, çoğu Tarantino filmi yok. Türkiyede neredeyse 2.5 yılını dolduracak bir marka olarak Netflix in amacı nedir bu coğrafi kısıtlamalarda? Net bir bilgiye ulaşamadım, sonsuza kadar mı devam edecek bu kısıtlamalar? Friendsi göremeyeceğiz sanırım
Daha önce deneyip de sivilcelerin azaldığını deneyimleyen oldu mu? Krem olduğu için yağa neden olup sivilceyi daha da arttırmasından çekiniyorum. Gündüzleri bunu, geceleri Eritretin jeli süreceğim. Bir de Monodoks ile Cetryn hapları var ama sınav döneminde olduğum için bunlar ağır geleceğinden ondan uzak durmak zorunda kaldım.
Ülkemizde dahi milli bayramlarlardan bile daha fazla ses getirdi, hayatımda gördüğüm en çoşkulu özel gün kutlaması oldu diyebilirim ülke genelinde. Elbette çok iyi bir gelişme, kadının böylesine üçüncü sınıf görüldüğü inanç ve kültür coğrafyasında umarım kadın erkek eşitliği yavaş yavaş sistemleşir.
2010'larda bile bu kadar gündem olduğunu hatırlamıyorum, hele 8 Mart 2004 günü, bu kadar reklam bile yoktu. Bu kadar fazla gündemde olması sosyal medyanın etkisi midir yoksa aslında her yıl mı böyleydi?
2010'larda bile bu kadar gündem olduğunu hatırlamıyorum, hele 8 Mart 2004 günü, bu kadar reklam bile yoktu. Bu kadar fazla gündemde olması sosyal medyanın etkisi midir yoksa aslında her yıl mı böyleydi?
250-300 liraya cihazlar satılıyor bunlarla direkt mac adresi vererek alınan iptv arasında fark nedir? Smart tv deki Smart IPTV uygulamasında çıkan mac adresini iptv satan bir siteye verdiğimizde kanallar direkt yükleniyorsa o cihazın özelliği nedir?
Gecenin ikisi üçü, çıt yok hiçlik gibi sessizlik. Sadece sokak lambasından gelen cılız ışık var. Aniden uyanıyorsunuz içiniz yanıyor susuzluktan. Başınızı yastıktan kaldırdığınızda perdenin arkasından pencerenin dışında bir insan kafası silüetinin size baktığını hatta sırıttığını görüyorsunuz o karanlıkta, sessizlikte, evde teksiniz üstelik.
Nasıl bir tepki verirdiniz?
Nasıl bir tepki verirdiniz?