Hangi indikatörlere nerelerden bakıyorsunuz, birkaç haftadır deneme yanılma yapıyorum neyse ki para kaybetmedim de önce bodoslama yalnızca coinlerin isimlerinden araştırarak aldım ve sattım bir kazancım olmadı. sonra bnb ve doge gibi etraftan duyduğum belli başlı koinlere girdim, sonra çıktım.
en son bu grafikleri inceleyeyim dedim, en dipteki koinlerden girdim o sırada bunlar btt ve rvn idi. Ki geçen günkü düşüşte bnb ve btcden anaparadan dahi zarara girmiştim derken bir saat içinde falan dipten aldığım btt 1000 lira bıraktı zarardan çıktım. Yine btt ile al sat yapıp kara geçtim.
Şunu yapmaya çalışıyorum bilmiyorum doğru mu, bir milyon kere denenmiştir, binance tr deki (sadece bunu kullanıyorum en anlaşılır olanı bu benim için şu aşamada ve çok pratik para yükleme çekme falan) koinleri açıyorum önümde (try pariteli olanlar elbette) beş-on dakikalık grafiklerine bakıp %50 ile falan girmeye karar veriyorum artmaya başlar başlamaz. Sonra durduğu an çıkıyorum. Bu dediğimi yalnızca bTT ve doge coinde yapabildim. tamam çok büyük rakamlar olmayabilir ama yarım saat gibi bir sürede 200-300 lira görüp çıkmak da benim için iyiydi başlangıç için.
bu son 10-15 dakikalık değişimleri percentage olarak gösteren siteler var mı bildiğiniz
şunu bulabildim dediğime en yakın, bu da son 1 saati gösteriyor, tam verim alamadım
ccowl.com
en son bu grafikleri inceleyeyim dedim, en dipteki koinlerden girdim o sırada bunlar btt ve rvn idi. Ki geçen günkü düşüşte bnb ve btcden anaparadan dahi zarara girmiştim derken bir saat içinde falan dipten aldığım btt 1000 lira bıraktı zarardan çıktım. Yine btt ile al sat yapıp kara geçtim.
Şunu yapmaya çalışıyorum bilmiyorum doğru mu, bir milyon kere denenmiştir, binance tr deki (sadece bunu kullanıyorum en anlaşılır olanı bu benim için şu aşamada ve çok pratik para yükleme çekme falan) koinleri açıyorum önümde (try pariteli olanlar elbette) beş-on dakikalık grafiklerine bakıp %50 ile falan girmeye karar veriyorum artmaya başlar başlamaz. Sonra durduğu an çıkıyorum. Bu dediğimi yalnızca bTT ve doge coinde yapabildim. tamam çok büyük rakamlar olmayabilir ama yarım saat gibi bir sürede 200-300 lira görüp çıkmak da benim için iyiydi başlangıç için.
bu son 10-15 dakikalık değişimleri percentage olarak gösteren siteler var mı bildiğiniz
şunu bulabildim dediğime en yakın, bu da son 1 saati gösteriyor, tam verim alamadım
ccowl.com
Uzun zamandır düşündüğüm bir konu biraz önce burda bi başlık görünce o da tetikledi. Ben musluman bir bireyim ama bu bir din ya da İslam güzelleme postu değil. Aklımdaki şeyin herhangi bir inançla da alakası yok aslında
Ben yobaz olmayan, pek dindar da olmayan bir ailede büyüdum. Hiçbir zaman karisilmadi din konusunda, babam ramazan haric alkol kullanırdı, annem kapalı olmasa da namaz kılmaya çalışır dönem dönem. Bense inanç konusunu daha içimde yaşadım hala da öyle. Zamanla ibadet kısmından neredeyse tamamen uzaklaştım, dışarıdan inançsızlık olarak görünse de temelde tembellik tamamen.
Yaratıcı inancım hep oldu hala da var. Durum şu ki özellikle babam öldükten sonra ben aşırı derecede ölümden, ölüm sonrasının belirsizliğinden ve hiçlikten çok korkar oldum. Halbuki babamla aramız daima çok kötüydü. Ama onu özlüyorum, öldükten sonra dünyanın bitmedigini, onun hala yaşadığını görmek istiyorum.
Birkaç ayda bir çok depresif rüyalar görüyorum, ilk zamanlar hep babamın ölümünü tekrar tekrar görürdüm, rüya başında canli olurdu, ben gerçekten yaşıyor hissederdim, rüya sonunda ölürdü ve ilk seferki gibi derinden bunu hissederdim
Neyse ki bu eskisi kadar sık olmuyor. Şimdi kendi ölümümu veya ölüme yaklastigim anları görüyorum. O mutlak yalnızlık, hiçlik, belirsizlik, karanlık beni çok ama çok yoruyor, bazen uyandığımda çok zor kendime geliyorum. Eşyaların, yakinlarimin, ailemin, kedimin yıllar sonra artık olmayacağı anları görüyorum. Kedimden önce öldugumu görüyorum. Çok basit bir şey, mesela çok abartı da gelebilir, bir milyar yıl sonrasını hayal ediyorum.
Ölüm bu kadar ağır, kalıcı bir vakayken, benim açıkçası delirmememin sebebi mutlak iyi bir yaratıcıya inanıyor olmam. Yoksa ben ölüm olayını kaldiramazdim. Her şeyin geçici ve boş olma ihtimali bana çok ağır geliyor. Inancli olduğum icin ihtimal olarak kabul ediyorum elbette. Inandığım dinin gereği gibi yaşamıyor olsam hatta günah kabul edilen davranışları alışkanlık haline getiren bir yaşam tarzım olsa da bu beni inanmaktan alikoymuyor. "Öbür dünya" olarak cennet duslemiyorum bu arada yani ajandamda cennet gibi bir utopyada yaşayabilmek için inançlı olmak yok. Belki reenkarnasyon, belki paralel evren, belki başka bir konsept, ama bir şekilde hayatlarımızın boşa gitmedigi ve ölüm sonrasına aktarilabildigi ve en önemlisi mutlak iyi bir yaratıcı tarafından bunların orkestra edilmesi. Dunyadaki kötülüğün çokluğunu da kaldıramıyorum çünkü. Bu da çok ağır geliyor, inançlı olmamdaki bir sebep de bu kadar kötülüğün karşısında mutlak güclu olan mutlak bir iyinin varlığına duyduğum ihtiyaç ve güven.
Dinlerdeki çelişkileri cok kafama takmıyorum, üzerlerine düşünmüyorum, açıkçası beni alikoymuyor da. Yaratıcının varlığına gölge düşürmuyor benim icin en azından, diğer her şey teferruat gibi geliyor. Çünkü mutlak iyi yaratıcı düşüncesi beni çok rahatlatıyor. Böyle olmasindan memnunum ve değişmeye niyetim yok. Bilim ölüm sonrasina ilişkin yaratici kaynaklı olmayan bir veriye ulaşsa bile. Her türlü bir yaratici olmak zorunda inancındayım.
Merak ettiğim, herhangi bir yaratıcıya inanmayan insanlar bunlari başa çıkılması gereken bir şey olarak görmüyorlar mı? Ya da bakış açınız nasıl?
Ben yobaz olmayan, pek dindar da olmayan bir ailede büyüdum. Hiçbir zaman karisilmadi din konusunda, babam ramazan haric alkol kullanırdı, annem kapalı olmasa da namaz kılmaya çalışır dönem dönem. Bense inanç konusunu daha içimde yaşadım hala da öyle. Zamanla ibadet kısmından neredeyse tamamen uzaklaştım, dışarıdan inançsızlık olarak görünse de temelde tembellik tamamen.
Yaratıcı inancım hep oldu hala da var. Durum şu ki özellikle babam öldükten sonra ben aşırı derecede ölümden, ölüm sonrasının belirsizliğinden ve hiçlikten çok korkar oldum. Halbuki babamla aramız daima çok kötüydü. Ama onu özlüyorum, öldükten sonra dünyanın bitmedigini, onun hala yaşadığını görmek istiyorum.
Birkaç ayda bir çok depresif rüyalar görüyorum, ilk zamanlar hep babamın ölümünü tekrar tekrar görürdüm, rüya başında canli olurdu, ben gerçekten yaşıyor hissederdim, rüya sonunda ölürdü ve ilk seferki gibi derinden bunu hissederdim
Neyse ki bu eskisi kadar sık olmuyor. Şimdi kendi ölümümu veya ölüme yaklastigim anları görüyorum. O mutlak yalnızlık, hiçlik, belirsizlik, karanlık beni çok ama çok yoruyor, bazen uyandığımda çok zor kendime geliyorum. Eşyaların, yakinlarimin, ailemin, kedimin yıllar sonra artık olmayacağı anları görüyorum. Kedimden önce öldugumu görüyorum. Çok basit bir şey, mesela çok abartı da gelebilir, bir milyar yıl sonrasını hayal ediyorum.
Ölüm bu kadar ağır, kalıcı bir vakayken, benim açıkçası delirmememin sebebi mutlak iyi bir yaratıcıya inanıyor olmam. Yoksa ben ölüm olayını kaldiramazdim. Her şeyin geçici ve boş olma ihtimali bana çok ağır geliyor. Inancli olduğum icin ihtimal olarak kabul ediyorum elbette. Inandığım dinin gereği gibi yaşamıyor olsam hatta günah kabul edilen davranışları alışkanlık haline getiren bir yaşam tarzım olsa da bu beni inanmaktan alikoymuyor. "Öbür dünya" olarak cennet duslemiyorum bu arada yani ajandamda cennet gibi bir utopyada yaşayabilmek için inançlı olmak yok. Belki reenkarnasyon, belki paralel evren, belki başka bir konsept, ama bir şekilde hayatlarımızın boşa gitmedigi ve ölüm sonrasına aktarilabildigi ve en önemlisi mutlak iyi bir yaratıcı tarafından bunların orkestra edilmesi. Dunyadaki kötülüğün çokluğunu da kaldıramıyorum çünkü. Bu da çok ağır geliyor, inançlı olmamdaki bir sebep de bu kadar kötülüğün karşısında mutlak güclu olan mutlak bir iyinin varlığına duyduğum ihtiyaç ve güven.
Dinlerdeki çelişkileri cok kafama takmıyorum, üzerlerine düşünmüyorum, açıkçası beni alikoymuyor da. Yaratıcının varlığına gölge düşürmuyor benim icin en azından, diğer her şey teferruat gibi geliyor. Çünkü mutlak iyi yaratıcı düşüncesi beni çok rahatlatıyor. Böyle olmasindan memnunum ve değişmeye niyetim yok. Bilim ölüm sonrasina ilişkin yaratici kaynaklı olmayan bir veriye ulaşsa bile. Her türlü bir yaratici olmak zorunda inancındayım.
Merak ettiğim, herhangi bir yaratıcıya inanmayan insanlar bunlari başa çıkılması gereken bir şey olarak görmüyorlar mı? Ya da bakış açınız nasıl?
Gece gece aşırı derecede saçma bir olay yaşadım.
3 saat kadar önce banyodan çıktım öyle bornozla oturuyorum evde. Arkadaki balkonda pencerede ışık gördüm noluyo lan dedim bir adam elinde telefonla etrafa bakıyor. Kötü bir şey gelmedi zaten aklıma ama insan birinci katta oturunca yine bi noluyo oluyo. Balkondan bütün evin içi görünüyor çünkü. Neyse çıktım bi adam ben dördüncü katta oturuyorum dedi ben de biraz yarım ağızla konuşuyorum biraz gıcık gıcık. Sonra kedim düştü onu arıyorum dedi. Beş dakika kadar konuştuk karısı seslendi buldum diye ben de geçmiş olsun dedim içeri geçtim adam da gitti zaten.
Sonra bilgisayarda bir şeyler izlemeye devam ettim gece yarısına kadar. 12 buçuk gibi de dişimi fircaladim tam yaticam benim kedi yok. Bi baktım pencereyi açık bırakmışım. Sen benim kedi git. Zaten meyilli. Allah'ım gecenin bi yarisi arasam hırsız sanacaklar. Nereye bakacağımi da bilmiyorum. Bu Geceyi bırak bir daha asla uyuyamam, öldü mü kaldı mı, ne bok yedi nereye gitti salak hayvan. Öyle bi on dakika şoka girdim. Beklesem gelmez çünkü hem bu evin çevresini hiç bilmiyor hem de gerizekalı kendi adına tepki vermeyen bir kedi.
Dedim artık bu adamın kapısını çalayım, adamın kizmasini da göze alarak. Ki hiç tanımıyorum 5 aydır buradayim ilk defa gördüm konuştuk. Kedisini ararken de öyle çok ilgili gorunmedim (bunlar hep karma). Adam karısı yatmislar benim için uykularından uyandilar ikisi de. Adamcağızin düşen kedisinin de beli kırılmış meğerse, hiç sormamistim ne oldu diye. O da onu veterinere götürmüş
Sonra adamla beraber balkonun olduğu taraftaki avluya girdik neyse ki biraz bağırınca geldi. Buldum götürdüm. Ama ömrümden ömür gitti. O an bulamasam ne olurdu bilmiyorum. Çok korktum.
Bu adamın kedisi için bir şey almak istiyorum ama ne alayım. Şimdi her kedi mamayı yemez mama almak mantıklı olmayabilir. Kum alayım diyorum 20 kilo ya da 40 alsam çok overkill mi olur bilemedim çünkü çok mahcubum
Minik bir jest olur birisi bana alsa acayip sevinirim mesela. Bir de size sorayım dedim
3 saat kadar önce banyodan çıktım öyle bornozla oturuyorum evde. Arkadaki balkonda pencerede ışık gördüm noluyo lan dedim bir adam elinde telefonla etrafa bakıyor. Kötü bir şey gelmedi zaten aklıma ama insan birinci katta oturunca yine bi noluyo oluyo. Balkondan bütün evin içi görünüyor çünkü. Neyse çıktım bi adam ben dördüncü katta oturuyorum dedi ben de biraz yarım ağızla konuşuyorum biraz gıcık gıcık. Sonra kedim düştü onu arıyorum dedi. Beş dakika kadar konuştuk karısı seslendi buldum diye ben de geçmiş olsun dedim içeri geçtim adam da gitti zaten.
Sonra bilgisayarda bir şeyler izlemeye devam ettim gece yarısına kadar. 12 buçuk gibi de dişimi fircaladim tam yaticam benim kedi yok. Bi baktım pencereyi açık bırakmışım. Sen benim kedi git. Zaten meyilli. Allah'ım gecenin bi yarisi arasam hırsız sanacaklar. Nereye bakacağımi da bilmiyorum. Bu Geceyi bırak bir daha asla uyuyamam, öldü mü kaldı mı, ne bok yedi nereye gitti salak hayvan. Öyle bi on dakika şoka girdim. Beklesem gelmez çünkü hem bu evin çevresini hiç bilmiyor hem de gerizekalı kendi adına tepki vermeyen bir kedi.
Dedim artık bu adamın kapısını çalayım, adamın kizmasini da göze alarak. Ki hiç tanımıyorum 5 aydır buradayim ilk defa gördüm konuştuk. Kedisini ararken de öyle çok ilgili gorunmedim (bunlar hep karma). Adam karısı yatmislar benim için uykularından uyandilar ikisi de. Adamcağızin düşen kedisinin de beli kırılmış meğerse, hiç sormamistim ne oldu diye. O da onu veterinere götürmüş
Sonra adamla beraber balkonun olduğu taraftaki avluya girdik neyse ki biraz bağırınca geldi. Buldum götürdüm. Ama ömrümden ömür gitti. O an bulamasam ne olurdu bilmiyorum. Çok korktum.
Bu adamın kedisi için bir şey almak istiyorum ama ne alayım. Şimdi her kedi mamayı yemez mama almak mantıklı olmayabilir. Kum alayım diyorum 20 kilo ya da 40 alsam çok overkill mi olur bilemedim çünkü çok mahcubum
Minik bir jest olur birisi bana alsa acayip sevinirim mesela. Bir de size sorayım dedim
Ortalamam 457 son aldiklarimla, (490di başta) battık dimi artık bunlar sonraki ay da faiz arttirir. Hayatta satamam en az artık bir yıl. Geçen zamanda kaybettigim faiz gelirini saymıyorum bile.
Iş dışında nerdeyse Her türlü web sitesinin yasaklandığı bir kamu kurumunda calisiyorum. Muziksizlikten delirmek üzereyim artık. Yüz tane site denedim hepsi yasaklı, ya en önemlisi Spotify yok. Windows 10 kurulu, uygulamasını indirebiliyorum mağazadan ama kullanıcı adı ve şifre girdiğimde kabul etmiyor ip engellendiği için. McAfee kullanıyorlar. Herkes flasha indirip öyle dinliyor ama ben Spotify a gectigimden beri şarkı indirmeyi bıraktım, indirdiklerimi de sildim. Napabilirim önerisi olan var mı. Monitöre gömülü hoparlör öyle dinliyoruz. Ya telefon için bi Bluetooth hoparlör alicam ama hep telefonu kullanmak istemiyorum müzik dinlemek için. Başka çözüm gelmiyor aklıma.
Drag race ikinci sezonda bir yarismaci var takip eden bilir zaten tyra sanchez adi. Ben bunu bir Türk kadın oyuncuya benzetiyorum ama adı bir türlü aklıma gelmedi deliricem. Ağız yapısı bakışları falan aynı. Uzun zamandır pek görünmüyor herhalde o yüzden hatırlayamadım. Bir ara nostaljik bir dizide görmüştüm diye aklımda kalmış tek veri bu elimde. Kime benzetmiş olabilirim?
encrypted-tbn0.gstatic.com
encrypted-tbn0.gstatic.com
Kasım ayında altına girdim 490dan. Ellerim kirilsaydi da girmeseydim ama yaptık bir hata işte. O günden beri maaşımdan arttirdigimla sürekli alıyorum. Aldıkça da düşüyor Allah'ın belası. Şu an ortalamam 462. Bu ay maaşı da aldım. Mecbur gene altın alicam, ortalamayı ne kadar dusurursem o kadar erken çıkarım diye düşünüyorum.
Ama bu ne kadar böyle gidecek Allah askina hep düşecek mi ons ve altın?
Ama bu ne kadar böyle gidecek Allah askina hep düşecek mi ons ve altın?
Ya böyle bir filmden bir sahne vardı ne zaman türk lirası batsa etrafta bundan sahneler görürdüm. filmde bir grup insan vardı, bir ülkeye gidiyorlar orada bozuk paraları bile inanılmaz değerli. Komedi filmiydi adını bulamıyorum. yardım!
TL;dr bir kedi sahiplendirdim ama onu çok özlüyorum, vicdan azabı çekiyorum, hata utanmasam geri isteyeceğim.
Bundan 2 ay önce evimin (ailemle yaşadığım) hemen yakıninda en fazla 4 haftalık olan yavru bir kedi buldum. Başında bekledim ama annesi gelmedi, bağırıp duruyordu. Mecbur eve aldım o kadar küçük ve tatlıydı ki anlatamam elimden çok yavru kedi geçti kendi kedim zaten var ama bunun kadar kendini sevdireni görmedim. Ailemin evinde eve 7 yıl önce gene yavruyken getirdiğim, çeşitli travmaları olan kedimiz var. O kedilerden çok hoşlanmıyor, kendi kedimi de buradan İstanbul'a götürmek zorunda kalmıştım (arkadaşım bakıyor birkaç aydır). O pek hoslanmadi ama çok minik olduğu için sanırım zarar vermedi, en fazla kafasına vuruyordu yanına çok yaklaştığında. Ama gerizekali, zeka özürlü kardeşim yok Leylanin (evdeki kedi) psikolojisi bozuluyor, yok kavga ediyolar bunu götür diyerek beni kanser etmeye başladı. Bence birbirlerine alisirlardi, minik zaten çok dost canlısı. Ben o yüzden onları hiç ayirmadim, yatarken bile kapılar açıktı. Ama engelli kardeşim gündüzleri ben işe gidince onları ayırıyordu, ben gelince tekrar bir araya koyuyordum falan, arada da çok fena ishal oldu onunla da uğraştık, sonra geçti.
Benim niyetim evdeki kediye dost olması onu yumuşatmasi vs idi. Evde tutacaktim. İstanbul'a atandigim için bir süre sonra gidecektim ama alisirlar o zamana kadar diye düşündüm. Ama spastik kardeşim ve onun gaza getirdiği annem yüzünden İstanbul'da ise başlamam gerekince onu da istanbula, buradaki kedime bakan arkadaşıma getirdim. Niyetim, yanında kalacağım akrabamin evine getirmek ve burada bakmak idi. Hatta tuvaletini kumunu mamasını daha kediyi getirmeden siparis etmiştim. Ama kendi kedimi de yanıma alacağımdan nasıl olacak vs diye düşünüyordum, sahiplenecek birini de arıyordum ama kimse çıkmadı. Sonra bu arkadaşımın bir tanıdığı kediyi istedi ve ona verdik, çok iyi bakacağından şüphem yok zaten iki gündür atıyor videolarını oraya hemen alışmış. Bütün gün evde pandemi yüzünden, muhtemelen yaza kadar, yani harika ilgilenir.
Ama ben kendimi çok kötü hissediyorum. Yavru çok iyi baktım bakmasına ama bana alışmasın diye ve çok kiprastigi için kendi bencilligimden uyurken çoğunlukla yanıma almıyordum ve kapımda ağlıyordu onbeş dakika sonra salona gidiyordu. Gündüz zaten hep onla ilgilendim, boynuma yatardı, gece yanımda da az yatmadı. Ama mesela yanıma almadigim geceler için çok büyük vicdan azabı çekiyorum. Ona bana alışmasın derken ben ona alışmışım. Sonra onu İstanbul'a götürürken kabında durmak istemedi yolda aldım kucağıma koydum, anca öyle sakinleşiyordu. Bir de dediğim gibi o kadar tatlı ki yani kelimeler yetmez, şahsına münhasır, hareketler, tavırlar. Verdiğim kadına dedim en ufak şeyde hemen geri getir diye ama çok istekli. Keşke daha çok zaman gecirseydim, her gece yanıma alsaydım, ruh hastası kardeşimi susturup evde tutsaydim veya İstanbul'a getirdiğim gibi kendi yanıma alsaydım zaten her şeyi hazırdı. Bunları düşünüp düşünüp kötü oluyorum. Ne yapsam bilemedim. Geri isteme noktasındayim.
Bundan 2 ay önce evimin (ailemle yaşadığım) hemen yakıninda en fazla 4 haftalık olan yavru bir kedi buldum. Başında bekledim ama annesi gelmedi, bağırıp duruyordu. Mecbur eve aldım o kadar küçük ve tatlıydı ki anlatamam elimden çok yavru kedi geçti kendi kedim zaten var ama bunun kadar kendini sevdireni görmedim. Ailemin evinde eve 7 yıl önce gene yavruyken getirdiğim, çeşitli travmaları olan kedimiz var. O kedilerden çok hoşlanmıyor, kendi kedimi de buradan İstanbul'a götürmek zorunda kalmıştım (arkadaşım bakıyor birkaç aydır). O pek hoslanmadi ama çok minik olduğu için sanırım zarar vermedi, en fazla kafasına vuruyordu yanına çok yaklaştığında. Ama gerizekali, zeka özürlü kardeşim yok Leylanin (evdeki kedi) psikolojisi bozuluyor, yok kavga ediyolar bunu götür diyerek beni kanser etmeye başladı. Bence birbirlerine alisirlardi, minik zaten çok dost canlısı. Ben o yüzden onları hiç ayirmadim, yatarken bile kapılar açıktı. Ama engelli kardeşim gündüzleri ben işe gidince onları ayırıyordu, ben gelince tekrar bir araya koyuyordum falan, arada da çok fena ishal oldu onunla da uğraştık, sonra geçti.
Benim niyetim evdeki kediye dost olması onu yumuşatmasi vs idi. Evde tutacaktim. İstanbul'a atandigim için bir süre sonra gidecektim ama alisirlar o zamana kadar diye düşündüm. Ama spastik kardeşim ve onun gaza getirdiği annem yüzünden İstanbul'da ise başlamam gerekince onu da istanbula, buradaki kedime bakan arkadaşıma getirdim. Niyetim, yanında kalacağım akrabamin evine getirmek ve burada bakmak idi. Hatta tuvaletini kumunu mamasını daha kediyi getirmeden siparis etmiştim. Ama kendi kedimi de yanıma alacağımdan nasıl olacak vs diye düşünüyordum, sahiplenecek birini de arıyordum ama kimse çıkmadı. Sonra bu arkadaşımın bir tanıdığı kediyi istedi ve ona verdik, çok iyi bakacağından şüphem yok zaten iki gündür atıyor videolarını oraya hemen alışmış. Bütün gün evde pandemi yüzünden, muhtemelen yaza kadar, yani harika ilgilenir.
Ama ben kendimi çok kötü hissediyorum. Yavru çok iyi baktım bakmasına ama bana alışmasın diye ve çok kiprastigi için kendi bencilligimden uyurken çoğunlukla yanıma almıyordum ve kapımda ağlıyordu onbeş dakika sonra salona gidiyordu. Gündüz zaten hep onla ilgilendim, boynuma yatardı, gece yanımda da az yatmadı. Ama mesela yanıma almadigim geceler için çok büyük vicdan azabı çekiyorum. Ona bana alışmasın derken ben ona alışmışım. Sonra onu İstanbul'a götürürken kabında durmak istemedi yolda aldım kucağıma koydum, anca öyle sakinleşiyordu. Bir de dediğim gibi o kadar tatlı ki yani kelimeler yetmez, şahsına münhasır, hareketler, tavırlar. Verdiğim kadına dedim en ufak şeyde hemen geri getir diye ama çok istekli. Keşke daha çok zaman gecirseydim, her gece yanıma alsaydım, ruh hastası kardeşimi susturup evde tutsaydim veya İstanbul'a getirdiğim gibi kendi yanıma alsaydım zaten her şeyi hazırdı. Bunları düşünüp düşünüp kötü oluyorum. Ne yapsam bilemedim. Geri isteme noktasındayim.
Trendyoldan 50lik kutuda siyah maske alayım dedim o kadar kötü bir sey geldi ki, maskenin ipleri beyaz, aşırı derecede dandik, çok ince. Aldıgima alacağıma pişman oldum. Şimdi yine ınternetten sipariş vereceğim, düz simsiyah renk arıyorum. Sürekli sipariş verip memnun kaldığınız yerleri yazabilir misiniz, trendyol olursa daha güzel olur ama şart değil.
Netspeed kullanıyorum yeni bağlattım. "35 Mbps'e Kadar Hız" bu pakedi kullanıyorum, şimdi benim maksimum olarak, mükemmel bir dünyada saniyede 3,5 mb indirme yapmam gerekiyor değil mi? Mükemmel olan yani bu.
İnternette hız testleri sitelerine giriyorum mesela turk telekomunkinde 18 mbps diyor, netspeedin kendi sitesinde 12 mbps. Şimdi bu çıkanlar doğru mu, doğruysa benim ortalama 1,5 mb indirme yapmam lazım ama bariz daha az, 1 mb bile değil. Kablosuz kullanıyorum bu arada.
İnternette hız testleri sitelerine giriyorum mesela turk telekomunkinde 18 mbps diyor, netspeedin kendi sitesinde 12 mbps. Şimdi bu çıkanlar doğru mu, doğruysa benim ortalama 1,5 mb indirme yapmam lazım ama bariz daha az, 1 mb bile değil. Kablosuz kullanıyorum bu arada.
yeni taşındığım yerde aha bu saat oldu hala piyano çalıp şarkılar söyleyen bir komşum ve arkadaşları var. ve inanılmaz tanıdık şeyler çalıyor, bilsem bu kadar olur diyeceğim hepsi sevdiğim şeyler, back to black, amelie ost, requiem for a dream, şebnem ferah.
aşırı şekilde dahil olmak istiyorum ama nasıl yapacağım hakkında hiçbir fikrim yok. tek başıma yaşamıyorum, aslında bi akrabamın yanına geldim geçici süreliğine, akrabamın telefonunda apt. grubu var orada adamın telefonu var, akrabanın telefonundan mesaj attım ben işte yeğeniyim, piyano sesi geliyor ders veriyor musunuz diye. o da şu an pandemi yüzünden vermiyorum dedi, biraz başından savdı gibi geldi, öncesinde de internetle alakalı bir şey sormuştum.
ama hala her gün en az 3-4 kişi çalıp söylüyorlar yani pandemi hikaye, nasıl ucundan kıyısından girebilirim bu çevreye acaba dostlar
aşırı şekilde dahil olmak istiyorum ama nasıl yapacağım hakkında hiçbir fikrim yok. tek başıma yaşamıyorum, aslında bi akrabamın yanına geldim geçici süreliğine, akrabamın telefonunda apt. grubu var orada adamın telefonu var, akrabanın telefonundan mesaj attım ben işte yeğeniyim, piyano sesi geliyor ders veriyor musunuz diye. o da şu an pandemi yüzünden vermiyorum dedi, biraz başından savdı gibi geldi, öncesinde de internetle alakalı bir şey sormuştum.
ama hala her gün en az 3-4 kişi çalıp söylüyorlar yani pandemi hikaye, nasıl ucundan kıyısından girebilirim bu çevreye acaba dostlar
Edilebiliyor mu? Tamamen dayanaksız şekilde, tanım içeren ve çokça favori alan birkaç entry, sırf birkaç saat Aralıklarla aynı başlığın altına atıldı diye "flood" gerekçesiyle silinmiş ve çaylak ilan edilmisim. Yani bu nedir, bir mail adresi vs var mı itiraz edebileceğim? Ayrıca 1 ay ne anasını satayim yuh, Nürnbergde yargilasaydiniz bir de, saçmalığa bak.
Evet bunu internete basvurduktan sonra akıl ettim ve elimde eski bir modem var. Vdsl hiç mi calismaz yoksa az mı verim alırım?
Yaza kadar internet kullanmayan bir akrabamda kalacağım da internet bağlattirmak istedim. En ucuzu Türksatta 40 lira ama taahhüt istiyor. Taahhut istemeden bunu nasıl çözerim. Üst komşuya söyledim yarisini vereyim diye kabul etmedi. 12 ay kendimi baglamak istemiyorum çünkü taşınacağım sonra.
Seferleri var değil mi hiç kullanmadım ilk defa yarın kullanicam
Bi çocukluk arkadaşım vardı 10 yıldır hiç görüşmedik, telefon numarası da yok. Mezun olduğu liseyi ve yılını biliyorum, hangi üniye gittiğini bilmiyorum. bir sürü fotoğrafımız var geçmişten. soyadını veya sosyal medya hesaplarını nasıl bulabilirim acaba aklıma gelenleri denedim.
İşe başlayacağım yerdeki personel şefi ile geçen gün bir tartışma yaşadım, çok uzun zamandır birileriyle sürtüşme yaşamıyordum üst üste enteresan oldu.
Tartıştığımız konuyu postun en sonuna koyuyorum çünkü olayla doğrudan alakası yok, mesele bu manyak karının üslubu. konuyu merak eden orayı da okuyabilir.
Şimdi ben bu kadını katiyen tanımıyorum, zaten atandığım yere de hiç gitmedim daha. Yani ilk defa konuşuyorum düşünün ve bilgi almak için aradığımdan tamamen karşımdakine kanalize olmuş durumda oldukça nazik ve normal şekilde konuşuyorum. Telefonu açtı, aşırı gergin, merhabalar rahatsız ediyorum kurumunuza avukat olarak atandım, tarafıma sms geldi, şu anda da başka bi yerde çalışıyorum, istifa dilekçemi sundum, bana tebligat göndereceksiniz değil mi görev sürem kaçmasın o yüzden soruyorum, dedim. karı bir başladı bana saydırmaya, smsle başlar süreniz, ama devlet memurları kanunu var vs vs dedim, ardından şöyle dedi.
"burada sizin avukatlığınız geçerli değil, burası adliye değil, ben 32 yıllık memurum, ben böyle diyorum, bana avukatlıkla gelmeyin, ankarayı arayın onlara sorun" aynen bu cümleyi kurdu. neye uğradığımı şaşırdım, sırf küfür etmemek için tamam deyip kapattım. zaten ağzımı açtığım anda ben konuşuyorum diyerek bana da izin vermiyordu. sonra aynı kurumda bir müdür yardımcısını aradım onun da sekreteri mi ne çıktı kendisi yok bana anlatın dedi, anlatmaya başlayınca "göt hanım diyorsa doğrudur, ne uzatıyorsunuz, o kadar kişi alındı sorun çıkmadı sizde mi sorun olacak" deyince tepem attı onun da suratına kapattım.
sonra söz konusu sorunu çözdüm bir şekilde, tabi ki kendisinin embesilliğinden kaynaklı bir durum vardı. bu aynı yere atandığım insanlarla iletişimimiz var, hatta orada çalışmakta olan birinin de telefonunu buldum, "biz de tartıştık onla, gergin birisi, size özel değil, uğraşmayın boşuna (cimere şikayet edeceğimi söylemiştim) buranın demirbaşlarından biri, aynı yerde çalışacaksınız huzursuzluk olmasın" vs bunları dediler. bu karı belli burada bir hegemonya kurmuş kimse buna gık demek istemiyor. bir de avukat olacaklar (bunları diyen arkadaşlar) nasıl olsa sinmişler işte.
ben bu lafı duyduğumdan beri bildiğiniz uyuyamıyorum, senin avukatlığın burada sökmez ne demek, sen nasıl böyle konuşursun, sen kimsin, ilk defa konuştuğun üstelik aynı ortamda çalışacağın (benim üstüm amirim vs hiçbir şeyim olmayacak bu arada, aynı binada olacağız) insana nasıl böyle terbiyesizce konuşursun. aklım almıyor, laf öyle bir oturdu ki içime, zaten daha telefonu kapatır kapatmaz cimer ekranını açtım şikayet yazmaya başladım. sonra yol açtığı sorunu düzeltmek için uğraştım biraz, dedim atamam yapılsın önce bir, ondan sonra şikayet ederim. ama duramıyorum yani.
1-doğrudan adını zikrederek ve şikayet sekmesi altından şikayet edecektim olayın ilk öfkesiyle, bundan vazgeçtim. çünkü şahsileştirmiş olacağım, gitmeden bir düşman edinmiş olacağım, baya bildiğiniz baş düşmanım olacak o kurumda, uzun yıllar çalıştığı için kurum amirleri nezdinde sorun çıkartma durumu olabilir, haklıyken de haksız duruma düşmek istemiyorum.
2-şikayet yerine görüş ve öneri olarak, atama işlemlerinde yaşadığım problemi ve personelin tarafıma yaklaşımıyla ilgili böyle daha soft bir metin kaleme almayı düşündüm bunu da hazırladım, karıya da o lafını yutturacak şekilde. işyeri hekimi de o zaman işyerinde doktorluk yapmasın o zaman orası hastane değil, 30-40 sene tecrübesi olup avukatların tek çalışma alanının yalnızca adliye olduğunun bilinmemesi memurlar adına çok üzücü vs gibi (tabi ki son derece resmi bir üslupla) kendisinden değil yaptıklarından bahsederek bu olayı gündeme getirmek, susup oturmadığımı ve tepkimi bu şekilde göstermek. nasıl olsa o lafı diyen kendini biliyor.
3-içim katiyen soğumadı, kendimi dizginliyorum, hala cimerde bir şey yapmadım, göndermedim, cimerden bir şey çıkacağı için değil bu arada, kendisinin verdiğim tepki kulağına gitsin yeterli, sadece bu. arkadaşlarımla konuşuyorum ya boş ver sana ileride izinlerini kullanırken, özlük dosyanı hazırlarken zorluk çıkarır, her gün göreceksin, (uzun yıllar durmayı düşündüğüm bir yer bir de) daha hiç gitmemişsin, bu olayla beraber anılma, gider gitmez sorun yaşama vs diyorlar. şu an çalıştığım yerdeki memurlar da sallama dedi, yalnızca çok sevdiğim bir abla tabi şikayet et dedi. hiçbir şey yapmamak belki en makul seçenek ama bunu yapamayacağım galiba
hangi yolu izlemek konusunda kararsız kaldım, en güzeli ikincisi bence ama. o cahilliği, iş bilmezliği, kanun tanımazlığı ismini vermeden gözüne sokmak. sen kimsin de avukatlığı küçümsüyorsun, allahım aklıma geldikçe deliriyorum, ben kendi mesleğimden zaten nefret ediyorum ama kendi mesleğime sadece ben bok atabilirim sen atamazsın. nereden ne tanıdığı varsa var, böyle bir cümle kuramaz bana. görsünler en azından bunu cimerde, bu lafı hangi gerizekalı memur söylemiş ehehehe desinler bakalım ben dedim diyebilecek mi.
mesele: şu an bi devlet kurumunda çalışıyorum, başka bir devlet kurumuna da yeni atandım oraya geçeceğim. atandığım yerden geçen cuma günü mesaj geldi, atamanız onaylandı, kuruma müracaat edin diye. sonra ben kurumu aradım, smsten sonra tebligat da göndereceksiniz değil mi dedim, çünkü usulü böyle, resmi görevlendirme yazısı gönderirler onu tebliğ aldıktan sonra 15 günlük göreve başlama süreniz başlar. ilk atandığım yerde böyle olmuştu. düz memur evet deyince ben de döndüm hazır çalıştığım yere bu ayın 14ünden itibaren geçerli olacak şekilde istifa dilekçemi verdim. 14ünde istifa etmemin sebebi hem çalıştığım kurumu seviyorum, maaşı önden aldığımız için bir kısmını iade etmekle uğraşmak istemiyorum, üçüncüsü de zaten sürem başlamadığı için kafadan tebligat gelene kadar 5-10 gün artı 15 günüm var. Acelem yok.
Sonra yeni atandığım yerde aynı konumda çalışacağımız insanlarla kurduğumuz bir whatsapp grubu vardı, orada işe benden önce başlayan arkadaşa bu tebligat olayıyla beraber çeşitli şeyler sordum. o da ben personel şefi (insan kaynaklarında çalışan memurların şefi yani şube müdürü falan değil öyle bir unvanı yok) kadın sms ile süre başlar dedi, dedi. Bunu duyunca benim bütün planım berbat olmuş oldu çünkü smsi tebliğ kabul edersem (ki bu kanuna katiyen aykırı ve emsali görülmemiş bir saçmalık) sürem istifa edeceğim tarihten bir gün önce dolmuş oluyor. Yani hakkımı kaybetmiş oluyorum gibi bir şey. Bunu duyunca hemen aradım bu kadının dahilisini ve bağlandım. Dediğinde diretince istifamı geri çekmeye çalıştım, çalıştığım kurum kabul etmedi, az daha göt gibi ortada kalacaktım. Sonra ankaradaki hukuk müşavirliğini aradım avukat meslektaş allah razı olsun ilgilendi ve bu kadının da üstü olan ildeki atama şube müdürünü aradı, kimlik numaramı verdi ona ve ayın 16sinda başlayabileceğimi tebligatın çıkacağını vs söyledi. bu karının götünden uydurduğu bir şey olduğu ortaya çıkmış oldu yani. Ben de rahat bir nefes alabildim.
Tartıştığımız konuyu postun en sonuna koyuyorum çünkü olayla doğrudan alakası yok, mesele bu manyak karının üslubu. konuyu merak eden orayı da okuyabilir.
Şimdi ben bu kadını katiyen tanımıyorum, zaten atandığım yere de hiç gitmedim daha. Yani ilk defa konuşuyorum düşünün ve bilgi almak için aradığımdan tamamen karşımdakine kanalize olmuş durumda oldukça nazik ve normal şekilde konuşuyorum. Telefonu açtı, aşırı gergin, merhabalar rahatsız ediyorum kurumunuza avukat olarak atandım, tarafıma sms geldi, şu anda da başka bi yerde çalışıyorum, istifa dilekçemi sundum, bana tebligat göndereceksiniz değil mi görev sürem kaçmasın o yüzden soruyorum, dedim. karı bir başladı bana saydırmaya, smsle başlar süreniz, ama devlet memurları kanunu var vs vs dedim, ardından şöyle dedi.
"burada sizin avukatlığınız geçerli değil, burası adliye değil, ben 32 yıllık memurum, ben böyle diyorum, bana avukatlıkla gelmeyin, ankarayı arayın onlara sorun" aynen bu cümleyi kurdu. neye uğradığımı şaşırdım, sırf küfür etmemek için tamam deyip kapattım. zaten ağzımı açtığım anda ben konuşuyorum diyerek bana da izin vermiyordu. sonra aynı kurumda bir müdür yardımcısını aradım onun da sekreteri mi ne çıktı kendisi yok bana anlatın dedi, anlatmaya başlayınca "göt hanım diyorsa doğrudur, ne uzatıyorsunuz, o kadar kişi alındı sorun çıkmadı sizde mi sorun olacak" deyince tepem attı onun da suratına kapattım.
sonra söz konusu sorunu çözdüm bir şekilde, tabi ki kendisinin embesilliğinden kaynaklı bir durum vardı. bu aynı yere atandığım insanlarla iletişimimiz var, hatta orada çalışmakta olan birinin de telefonunu buldum, "biz de tartıştık onla, gergin birisi, size özel değil, uğraşmayın boşuna (cimere şikayet edeceğimi söylemiştim) buranın demirbaşlarından biri, aynı yerde çalışacaksınız huzursuzluk olmasın" vs bunları dediler. bu karı belli burada bir hegemonya kurmuş kimse buna gık demek istemiyor. bir de avukat olacaklar (bunları diyen arkadaşlar) nasıl olsa sinmişler işte.
ben bu lafı duyduğumdan beri bildiğiniz uyuyamıyorum, senin avukatlığın burada sökmez ne demek, sen nasıl böyle konuşursun, sen kimsin, ilk defa konuştuğun üstelik aynı ortamda çalışacağın (benim üstüm amirim vs hiçbir şeyim olmayacak bu arada, aynı binada olacağız) insana nasıl böyle terbiyesizce konuşursun. aklım almıyor, laf öyle bir oturdu ki içime, zaten daha telefonu kapatır kapatmaz cimer ekranını açtım şikayet yazmaya başladım. sonra yol açtığı sorunu düzeltmek için uğraştım biraz, dedim atamam yapılsın önce bir, ondan sonra şikayet ederim. ama duramıyorum yani.
1-doğrudan adını zikrederek ve şikayet sekmesi altından şikayet edecektim olayın ilk öfkesiyle, bundan vazgeçtim. çünkü şahsileştirmiş olacağım, gitmeden bir düşman edinmiş olacağım, baya bildiğiniz baş düşmanım olacak o kurumda, uzun yıllar çalıştığı için kurum amirleri nezdinde sorun çıkartma durumu olabilir, haklıyken de haksız duruma düşmek istemiyorum.
2-şikayet yerine görüş ve öneri olarak, atama işlemlerinde yaşadığım problemi ve personelin tarafıma yaklaşımıyla ilgili böyle daha soft bir metin kaleme almayı düşündüm bunu da hazırladım, karıya da o lafını yutturacak şekilde. işyeri hekimi de o zaman işyerinde doktorluk yapmasın o zaman orası hastane değil, 30-40 sene tecrübesi olup avukatların tek çalışma alanının yalnızca adliye olduğunun bilinmemesi memurlar adına çok üzücü vs gibi (tabi ki son derece resmi bir üslupla) kendisinden değil yaptıklarından bahsederek bu olayı gündeme getirmek, susup oturmadığımı ve tepkimi bu şekilde göstermek. nasıl olsa o lafı diyen kendini biliyor.
3-içim katiyen soğumadı, kendimi dizginliyorum, hala cimerde bir şey yapmadım, göndermedim, cimerden bir şey çıkacağı için değil bu arada, kendisinin verdiğim tepki kulağına gitsin yeterli, sadece bu. arkadaşlarımla konuşuyorum ya boş ver sana ileride izinlerini kullanırken, özlük dosyanı hazırlarken zorluk çıkarır, her gün göreceksin, (uzun yıllar durmayı düşündüğüm bir yer bir de) daha hiç gitmemişsin, bu olayla beraber anılma, gider gitmez sorun yaşama vs diyorlar. şu an çalıştığım yerdeki memurlar da sallama dedi, yalnızca çok sevdiğim bir abla tabi şikayet et dedi. hiçbir şey yapmamak belki en makul seçenek ama bunu yapamayacağım galiba
hangi yolu izlemek konusunda kararsız kaldım, en güzeli ikincisi bence ama. o cahilliği, iş bilmezliği, kanun tanımazlığı ismini vermeden gözüne sokmak. sen kimsin de avukatlığı küçümsüyorsun, allahım aklıma geldikçe deliriyorum, ben kendi mesleğimden zaten nefret ediyorum ama kendi mesleğime sadece ben bok atabilirim sen atamazsın. nereden ne tanıdığı varsa var, böyle bir cümle kuramaz bana. görsünler en azından bunu cimerde, bu lafı hangi gerizekalı memur söylemiş ehehehe desinler bakalım ben dedim diyebilecek mi.
mesele: şu an bi devlet kurumunda çalışıyorum, başka bir devlet kurumuna da yeni atandım oraya geçeceğim. atandığım yerden geçen cuma günü mesaj geldi, atamanız onaylandı, kuruma müracaat edin diye. sonra ben kurumu aradım, smsten sonra tebligat da göndereceksiniz değil mi dedim, çünkü usulü böyle, resmi görevlendirme yazısı gönderirler onu tebliğ aldıktan sonra 15 günlük göreve başlama süreniz başlar. ilk atandığım yerde böyle olmuştu. düz memur evet deyince ben de döndüm hazır çalıştığım yere bu ayın 14ünden itibaren geçerli olacak şekilde istifa dilekçemi verdim. 14ünde istifa etmemin sebebi hem çalıştığım kurumu seviyorum, maaşı önden aldığımız için bir kısmını iade etmekle uğraşmak istemiyorum, üçüncüsü de zaten sürem başlamadığı için kafadan tebligat gelene kadar 5-10 gün artı 15 günüm var. Acelem yok.
Sonra yeni atandığım yerde aynı konumda çalışacağımız insanlarla kurduğumuz bir whatsapp grubu vardı, orada işe benden önce başlayan arkadaşa bu tebligat olayıyla beraber çeşitli şeyler sordum. o da ben personel şefi (insan kaynaklarında çalışan memurların şefi yani şube müdürü falan değil öyle bir unvanı yok) kadın sms ile süre başlar dedi, dedi. Bunu duyunca benim bütün planım berbat olmuş oldu çünkü smsi tebliğ kabul edersem (ki bu kanuna katiyen aykırı ve emsali görülmemiş bir saçmalık) sürem istifa edeceğim tarihten bir gün önce dolmuş oluyor. Yani hakkımı kaybetmiş oluyorum gibi bir şey. Bunu duyunca hemen aradım bu kadının dahilisini ve bağlandım. Dediğinde diretince istifamı geri çekmeye çalıştım, çalıştığım kurum kabul etmedi, az daha göt gibi ortada kalacaktım. Sonra ankaradaki hukuk müşavirliğini aradım avukat meslektaş allah razı olsun ilgilendi ve bu kadının da üstü olan ildeki atama şube müdürünü aradı, kimlik numaramı verdi ona ve ayın 16sinda başlayabileceğimi tebligatın çıkacağını vs söyledi. bu karının götünden uydurduğu bir şey olduğu ortaya çıkmış oldu yani. Ben de rahat bir nefes alabildim.
İstanbul'da bir tane kiracımiz var 2019da eve girdi. Ben evin bos olduğu zamanlar İstanbul'a yerleşmeyi düşündüğümden bir süre ev boş kaldi, sonra yerleşemedim olmadı ve sonunda bu adama kiraladık. Bir yıllık sözleşme yaptık, girerken de dedim ben seneye sizin sözleşme bitiminizde eve çıkmak isteyebilirim haberiniz olsun diye. Salgın dönemi geldi birinci senesi doldu, zam yaptık devam ettik. Birkaç ay sonra ağustosta ben İstanbul'a atandım. Haliyle kendi evimde kalmak istiyorum. Atandigim gibi aradım ve dedim ki ben İstanbul'da calisacagim artık, ama atama işlemleri Kasım aralığı bulur. O da ben, daha önce çıkmaya çalışırım ama kontrat bitiminde yani Mayıs ayında çıkarım diye anlaşalım dedi. Tamam dedim kal, zaten kanuni olarak da kalma hakkın var. Yani ben 9 ay öncesinden ona çıkmasını söylemiş oldum. Kendi uzerime duseni yerine getirdiğimi düşünüyorum.
Kendimi garanti altına almak ve herhangi bir uyusmazlikta dava süreci ile uğraşmamak için de Mayıs ayinda çıkacağına dair tahliye taahhüdü almak istedim, bunu da kabul etti. Imza inkarı gibi bir olay olmasın diye noter huzurunda imzalamasini istedim. Geçen 2 ayda işinden izin alıp notere gidip imzalayacakti, ama nedense bir türlü yapmıyor. Çok yoğun çalışıyormuş. Iki üç haftada bir mesaj atıp soruyorum yaptınız mı diye. Eylül'de yapın dedim olmadı, Ekim ayı içinde yapın olmadı. Iki hafta sonra Istanbulda çalışmaya başlayacağım. Neyse ki geçici kalacağım yerim var ama kendi önüm de açık olsun istiyorum. Artık bugün dayanamadım aradım, biraz beni azarlar gibi konuştu. Niye taktın buna, çıkacağım merak etme, benim gibi kiracıyı hayatta bulamazsın (kirayı ödedigi için bunu diyor, ki genellikle 20 gün geç yatırıyor ağzımi açıp sormuyorum alistigim için, sadece bir ara ikinci ayın kirasi artık geldiğinde hala yatirmamisti o zaman sordum), bunun için mi aradın bu saatte (akşam 8de aradım bu Ağustosta atandığımi söylemek için olan aramamdan sonra ikinci arayışım), istenmediğim yerde durmam vs. geçen ay da taahhütteki Mayıs ayını Haziran olarak değiştirelim garanti olsun dedi. Ona da sesimi çıkarmadım.
Ya iyi de ben zaten tamamen senin koşullarını kabul ederek cikmani istemisim. 10 ay önceden bunu beyan etmişim sana. Hala da o tarih gelince bile çıkamamış olursan birkaç hafta süre taniyacagimi söylemişim. Sen kendi verdiğin sözü kağıda dökmeyi sürekli erteliyorsun. Ben üzerine düşüp arayıp sorunca da taktı oluyorum. Yani anlamadım neden böyle yapıyor? Madem çıkacaksın imzala seni önümüzdeki 6 ay boyunca hiç rahatsız etmeyeyim. Alt tarafı notere gidip imza atacaksın, on dakikalık bir iş. Tanıdık noter dahi buldum, istediği saatte hallettirecektim beyefendinin işyerine uzakmis o noter ama evin dibinde.
Taahhütte ısrarcı olmamin sebebi de, adamın çıkacağını düşünüyorum gerçi yokuşa sürmez gibi geliyor en fazla bir ay daha durur, ama yuzseksen derece dönerse ben elinde taahhüt olmadığı için ihtiyaç sebebiyle tahliye davası açmam lazım bunun içinde ihtar çekmek gerekiyor 9 ay öncesinden yani gerçekten uzun bir süreç. Garanti ama uzun. Bununla uğraşmak istemiyorum.
Işin özeti, evden çıkmasını 10 ay önceden rica ettiğim kiracı, on dakika sürecek bir taahhüt imzalama işini aylardir sürekli erteliyor. Bunu sormak için aradığımda da beni üstü kapalı olarak azarladı. Bundan sonra da arada bir yoklayayim mi yoksa artık ellemeyeyim mi bilemedim.
Kendimi garanti altına almak ve herhangi bir uyusmazlikta dava süreci ile uğraşmamak için de Mayıs ayinda çıkacağına dair tahliye taahhüdü almak istedim, bunu da kabul etti. Imza inkarı gibi bir olay olmasın diye noter huzurunda imzalamasini istedim. Geçen 2 ayda işinden izin alıp notere gidip imzalayacakti, ama nedense bir türlü yapmıyor. Çok yoğun çalışıyormuş. Iki üç haftada bir mesaj atıp soruyorum yaptınız mı diye. Eylül'de yapın dedim olmadı, Ekim ayı içinde yapın olmadı. Iki hafta sonra Istanbulda çalışmaya başlayacağım. Neyse ki geçici kalacağım yerim var ama kendi önüm de açık olsun istiyorum. Artık bugün dayanamadım aradım, biraz beni azarlar gibi konuştu. Niye taktın buna, çıkacağım merak etme, benim gibi kiracıyı hayatta bulamazsın (kirayı ödedigi için bunu diyor, ki genellikle 20 gün geç yatırıyor ağzımi açıp sormuyorum alistigim için, sadece bir ara ikinci ayın kirasi artık geldiğinde hala yatirmamisti o zaman sordum), bunun için mi aradın bu saatte (akşam 8de aradım bu Ağustosta atandığımi söylemek için olan aramamdan sonra ikinci arayışım), istenmediğim yerde durmam vs. geçen ay da taahhütteki Mayıs ayını Haziran olarak değiştirelim garanti olsun dedi. Ona da sesimi çıkarmadım.
Ya iyi de ben zaten tamamen senin koşullarını kabul ederek cikmani istemisim. 10 ay önceden bunu beyan etmişim sana. Hala da o tarih gelince bile çıkamamış olursan birkaç hafta süre taniyacagimi söylemişim. Sen kendi verdiğin sözü kağıda dökmeyi sürekli erteliyorsun. Ben üzerine düşüp arayıp sorunca da taktı oluyorum. Yani anlamadım neden böyle yapıyor? Madem çıkacaksın imzala seni önümüzdeki 6 ay boyunca hiç rahatsız etmeyeyim. Alt tarafı notere gidip imza atacaksın, on dakikalık bir iş. Tanıdık noter dahi buldum, istediği saatte hallettirecektim beyefendinin işyerine uzakmis o noter ama evin dibinde.
Taahhütte ısrarcı olmamin sebebi de, adamın çıkacağını düşünüyorum gerçi yokuşa sürmez gibi geliyor en fazla bir ay daha durur, ama yuzseksen derece dönerse ben elinde taahhüt olmadığı için ihtiyaç sebebiyle tahliye davası açmam lazım bunun içinde ihtar çekmek gerekiyor 9 ay öncesinden yani gerçekten uzun bir süreç. Garanti ama uzun. Bununla uğraşmak istemiyorum.
Işin özeti, evden çıkmasını 10 ay önceden rica ettiğim kiracı, on dakika sürecek bir taahhüt imzalama işini aylardir sürekli erteliyor. Bunu sormak için aradığımda da beni üstü kapalı olarak azarladı. Bundan sonra da arada bir yoklayayim mi yoksa artık ellemeyeyim mi bilemedim.
Önerirsiniz?
Maaş hesabim Akbank 9.50 veriyor, diğer hesabım gerizekalı yapıkredi ise 8.5. ınternette biraz baktım hoşgeldin faizlerini es geçiyorum bu arada, denizbank 11.50, enpara ise 11.25. denizbankta eminim hesap ücreti aidat vs bir sürü şey vardır. Enparada hiçbiri yok bildiğim kadarıyla. Hangi bankayı tercih edeyim.
Maaş hesabim Akbank 9.50 veriyor, diğer hesabım gerizekalı yapıkredi ise 8.5. ınternette biraz baktım hoşgeldin faizlerini es geçiyorum bu arada, denizbank 11.50, enpara ise 11.25. denizbankta eminim hesap ücreti aidat vs bir sürü şey vardır. Enparada hiçbiri yok bildiğim kadarıyla. Hangi bankayı tercih edeyim.
Flodan (uygulamasından) 2 tane ayakkabı aldım klasik tarz. Ayak numaram 41, bugüne kadar çok nadir 42 giydim, son yıllarda hiç giymedim bile. Bunları da doğal olarak 41 aldım ama epey dar. Bulunduğum ilde bir tane flo var, onda da 42 yok. En yakın ildeki mağazasına da 10 günden önce gidemem. Şimdi sorduğuma göre fiziki olarak değişim yapamıyorsam iade edip yeniden sipariş vermem gerekiyormus ama ben ayakkabılari indirimden almıştım yani tekrar sipariş verirken daha fazla para ödeyecegim. O yüzden ya başka bir floya gidip değiştirecegim ya da giyeceğim bu haliyle.
Bağcıkları söküp olabildiğince gevşek olacak şekilde tekrar takip bağladım, en azından ayağım giriyor çorapla. Ama uzun süre böyle giyilir mi, ayaklarim bir de gün sonuna doğru şişiyor normal ayakkabıda bile. Acaba biraz giysem ayakkabılar genişler mi az da olsa? yoksa daha mi kötü olur? Bilemedim, hiç değişiklik olmayacaksa hiç giymeyeyim, on gün sonra değiştiririm kalırsa ya iade ederim kullanılmamış olduğu için.
Bağcıkları söküp olabildiğince gevşek olacak şekilde tekrar takip bağladım, en azından ayağım giriyor çorapla. Ama uzun süre böyle giyilir mi, ayaklarim bir de gün sonuna doğru şişiyor normal ayakkabıda bile. Acaba biraz giysem ayakkabılar genişler mi az da olsa? yoksa daha mi kötü olur? Bilemedim, hiç değişiklik olmayacaksa hiç giymeyeyim, on gün sonra değiştiririm kalırsa ya iade ederim kullanılmamış olduğu için.
Kardeşim dört yıllık bir bölüm okuyor, ama bitirecek gibi durmuyor, bu yıl da online zaten. Açıköğretimten bir bölüme kaydolabilir mi 2 veya 4 yıllık? Bu yıl yksye girdi ama tercih yapmadi hiç. Ben şu an denemek için ikinci üniversiteye başvurabiliyorum mesela sınava da girmedim. Lisans öğrencilerinin de böyle bir hakkı var mi
Kış gelmeden bir kaban almayı düşünüyorum. Ve aklımda tam olarak şöyle bir şey var, yaz kış aşırı terleyen bi insanim, genel olarak da kat kat giyinmeye gelemiyorum. Böyle bu kabanın altına yalnızca kışın yalnizca atlet/tişört ve gömlek giyeyim ve katiyen usumeyeyim. Bir arkadasimin böyle bir kabanı vardı kışın doğuda yaşarken bile tisortun üzerine giyip çıkardı usumezdi. Mesela şu kaban nasıldır, siz neler önerirsiniz?
www.koton.com
www.koton.com
Çirkin mi sizce? Şu tarz Deri ya da suni deri ayakkabılar alacağım, genelde beyaz tabanlı olanlar daha ucuz nedense. Dümdüz tek renk ayakkabılar daha mi şık
ty.gl
ty.gl
Bu biraz bir iç dökme postu gibi olacak. Şu sıralar sosyal medyada çok vakit geçirmeye başladım, aslında yeniyim de epey. Üniversitedeyken twitter kullanırdım sonra sıkılıp bırakmıştım, birkaç senedir facebook hesabım var. Çıktığı zamanlar falan hiç açmamıştım, onu da daha çok meslekle ilgili şeyleri takip etmek için açtım sayılır, daha sonra interrail grupları vs daha sosyal açıdan kullanmaya başladım.
En son da karantinada instagram açıp ona sardım, bugün bir çocukluk arkadaşımı gördüm. Almış yürümüş tabiri caizse, çocukluktan zenginlerdi, zaten yazlıkçı olarak geldikleri şehirde tanışmıştık, her yıl birkaç haftalığına gelirlerdi. Üniversiteden sonra koptuk, ben sosyal medyada olmadığımdan zaten hiç takip etmedim. Öylesine birden aklıma geldi ismi sonra buldum. Şimdi daha da aşmış tabi kendisini, bakıyorum üç gün önce kaş, 1 ay önce antalya, neredeyse iki günde bir partileme. Fuarlar, galalar, etkinlikler, şarap, deniz. Çok güzel, zaten onun hep öyle olduğu için ona göre rutindir de.
Ben kendimi düşünüyorum, daha 27 yaşına geldim belimi ancak doğrultabiliyorum. nihayet ekonomik özgürlüğümü elde edebildim. ama hiçbir hayalimi de gerçekleştirebilmiş değilim, teselli hediyesi olarak kamuya girebildim de nefes alıyorum artık. yoksa hayalkırıklığı içerisindeyim hala, yurtdışına gidemedim, ilgi alanlarımın peşinden koşamadım vs. Çocukken ders çalışmaktan, ailevi problemlerden, maddiyattan hiçbir şey yapmaya fırsatım olmadı ki anasını satayım. ya hatırlıyorum millet whatsapp vs takılırken benim elimde tuşlu normal telefon vardı, whatsapp bile o kadar geç eriştiğim bir şeydi ki, facebook, instagram şöyle dursun. tam üniversiteye girersin bu sefer ailenin sorunlarıyla uğraşırsın, okuduğun şeyden bir şey anlamazsın. mezun olursun o biter bu sefer her türlü mülakattan elenirsin bir iki yıl da öyle kaybedersin. hadi bir de birinci derece bir yakının hayatını kaybetsin, içine sıçılsın duygu durumunun birkaç sene de öyle. sonra hasbelkader bir iş bulursun orada da özel sektör ananı ağlatır, günde 12 saatin dışarıda geçer, zombi gibi yaşarsın. hiçbir şeye için para yetmez tatili bırak. o kadar çok vaktim bunlara gitti ki ben ne partiledim, ne öyle etkinliklere gidebildim, kendi arkadaşlarımla bile görüşmeye zamanım yoktu çalışmaktan, bir yerlere yetişmekten, sürekli bir şeyler için uğraşmaktan.
şimdi açtım açmasına paylaşacak bir şey bulamıyor olsam da tarihe, görsel sanatlara, sinemaya ve müziğe ilgi duyduğum için alakalı sayfaları takip edip baya nemalanıyordum ki bu ve diğer tanıdıkları görünce tuhaf oldum açıkçası.
kendimi eskiden beri kıyaslardım ama baya azaltmıştım bunu çabalarım meyve verdikçe, hayat standardım yükseldikçe kendime güvenim de yerine geldi epey. ama anca bu yaşta işte. şimdi belki vaktim ve imkanım eskisine göre daha çok var ama insan biriktiremedim bu sefer de. tam mutlu oluyor gibi oluyorum ama bu kadar emek verdikten, okuduktan sonra hala bu ülkeye tıkılıp kaldım. böyle sosyal açıdan doyurucu bir hayat yaşayamıyorum bari güzel bir ülkede yaşayayım, her şeyden uzakta. -bu şekilde sabote ediyorum kendimi bu düşüncelere kapılarak- yaşayamadığım için de bu sefer hep özel sektörde anam ağlarken "hayalini kurduğum" kamuda da mutsuz oluyorum. hoş avrupayı deneyeceğim vazgeçmiş değilim, jean monnet'yi zorlayacağım da. ama olmayacak herhalde çünkü eski hevesim şevkim kalmadı, etrafımda görece olaysız bir hayat yaşayarak istediğini kolayca elde eden insanları gördükçe diyorum sen daha çok uğraşırsın, zira ne aileden gelen bir imkan bolluğun var ne bağlantıların ve ne de en önemlisi sağlıklı, insanı besleyen bir sosyal çevren.
bu duygulara kapılanlar oldu mu, neler hissettiniz, nasıl başa çıktınız?
En son da karantinada instagram açıp ona sardım, bugün bir çocukluk arkadaşımı gördüm. Almış yürümüş tabiri caizse, çocukluktan zenginlerdi, zaten yazlıkçı olarak geldikleri şehirde tanışmıştık, her yıl birkaç haftalığına gelirlerdi. Üniversiteden sonra koptuk, ben sosyal medyada olmadığımdan zaten hiç takip etmedim. Öylesine birden aklıma geldi ismi sonra buldum. Şimdi daha da aşmış tabi kendisini, bakıyorum üç gün önce kaş, 1 ay önce antalya, neredeyse iki günde bir partileme. Fuarlar, galalar, etkinlikler, şarap, deniz. Çok güzel, zaten onun hep öyle olduğu için ona göre rutindir de.
Ben kendimi düşünüyorum, daha 27 yaşına geldim belimi ancak doğrultabiliyorum. nihayet ekonomik özgürlüğümü elde edebildim. ama hiçbir hayalimi de gerçekleştirebilmiş değilim, teselli hediyesi olarak kamuya girebildim de nefes alıyorum artık. yoksa hayalkırıklığı içerisindeyim hala, yurtdışına gidemedim, ilgi alanlarımın peşinden koşamadım vs. Çocukken ders çalışmaktan, ailevi problemlerden, maddiyattan hiçbir şey yapmaya fırsatım olmadı ki anasını satayım. ya hatırlıyorum millet whatsapp vs takılırken benim elimde tuşlu normal telefon vardı, whatsapp bile o kadar geç eriştiğim bir şeydi ki, facebook, instagram şöyle dursun. tam üniversiteye girersin bu sefer ailenin sorunlarıyla uğraşırsın, okuduğun şeyden bir şey anlamazsın. mezun olursun o biter bu sefer her türlü mülakattan elenirsin bir iki yıl da öyle kaybedersin. hadi bir de birinci derece bir yakının hayatını kaybetsin, içine sıçılsın duygu durumunun birkaç sene de öyle. sonra hasbelkader bir iş bulursun orada da özel sektör ananı ağlatır, günde 12 saatin dışarıda geçer, zombi gibi yaşarsın. hiçbir şeye için para yetmez tatili bırak. o kadar çok vaktim bunlara gitti ki ben ne partiledim, ne öyle etkinliklere gidebildim, kendi arkadaşlarımla bile görüşmeye zamanım yoktu çalışmaktan, bir yerlere yetişmekten, sürekli bir şeyler için uğraşmaktan.
şimdi açtım açmasına paylaşacak bir şey bulamıyor olsam da tarihe, görsel sanatlara, sinemaya ve müziğe ilgi duyduğum için alakalı sayfaları takip edip baya nemalanıyordum ki bu ve diğer tanıdıkları görünce tuhaf oldum açıkçası.
kendimi eskiden beri kıyaslardım ama baya azaltmıştım bunu çabalarım meyve verdikçe, hayat standardım yükseldikçe kendime güvenim de yerine geldi epey. ama anca bu yaşta işte. şimdi belki vaktim ve imkanım eskisine göre daha çok var ama insan biriktiremedim bu sefer de. tam mutlu oluyor gibi oluyorum ama bu kadar emek verdikten, okuduktan sonra hala bu ülkeye tıkılıp kaldım. böyle sosyal açıdan doyurucu bir hayat yaşayamıyorum bari güzel bir ülkede yaşayayım, her şeyden uzakta. -bu şekilde sabote ediyorum kendimi bu düşüncelere kapılarak- yaşayamadığım için de bu sefer hep özel sektörde anam ağlarken "hayalini kurduğum" kamuda da mutsuz oluyorum. hoş avrupayı deneyeceğim vazgeçmiş değilim, jean monnet'yi zorlayacağım da. ama olmayacak herhalde çünkü eski hevesim şevkim kalmadı, etrafımda görece olaysız bir hayat yaşayarak istediğini kolayca elde eden insanları gördükçe diyorum sen daha çok uğraşırsın, zira ne aileden gelen bir imkan bolluğun var ne bağlantıların ve ne de en önemlisi sağlıklı, insanı besleyen bir sosyal çevren.
bu duygulara kapılanlar oldu mu, neler hissettiniz, nasıl başa çıktınız?
Bunun bi yerden katalogu geçti elime iki tane parfüm beğendim sipariş verecektim web sitesine girdim. Üye olayım ileride de internetten sipariş veririm dedim. Olunca güzellik danışmanı yok marka ortağı oldunuz gibi bir şey çıktı sahshdhhdsh
Ben alıp satmayacağım düz vatandaş olarak sipariş vermek için üye oldum sadece. Niye böyle oldu, ikincisi aldığım ürünlerin toplam fiyatı 10-15 lira ucuzladı, bu niye böyle? o zaman herkes üye olup daha ucuza alır. Üye olurken telefon tc falan da girdim, on dk sonra bir kadın whatsapptan yazdı ben sizin danışmanınınızım diye çok tuhaf bir şekilde, ona da dedim ben sadece iki üç ayda bir birkaç şey alacağım buna aidat ya da başla bi ücret vermek durumunda mıyım, hayır dedi.
Nasıl bir bit yeniği var bunda, ona göre yarın arayıp sildireceğim üyeliği
Ben alıp satmayacağım düz vatandaş olarak sipariş vermek için üye oldum sadece. Niye böyle oldu, ikincisi aldığım ürünlerin toplam fiyatı 10-15 lira ucuzladı, bu niye böyle? o zaman herkes üye olup daha ucuza alır. Üye olurken telefon tc falan da girdim, on dk sonra bir kadın whatsapptan yazdı ben sizin danışmanınınızım diye çok tuhaf bir şekilde, ona da dedim ben sadece iki üç ayda bir birkaç şey alacağım buna aidat ya da başla bi ücret vermek durumunda mıyım, hayır dedi.
Nasıl bir bit yeniği var bunda, ona göre yarın arayıp sildireceğim üyeliği
Hayatımda ilk kez 2017 yazinda spor yapmaya başladım, 2019a kadar haftada 3-4 gün mutlaka gittim. 2019-2020 arası bıraktım ve 2020 nisan ayında koronayla beraber yeniden başladım ondan beridir 5 ay sıkı bir şekilde spor yapıyorum. Zayıf birisi olarak başladım 2017de 50 kiloydum o zamanki ölçülerim şu şekilde
Omuz 105. 118 122
Göğüs 85. 96. 96
Bel 72. 81. 88
Boyun 35. 37 38
Biceps 26. 37. 38
Onkol 25. 30 30
2018 sonunda yeniden ölçüm yaptığımızda 65 kiloydum, o zamanki ölçüler de ikinci rakamlar oluyor.
1 yıl ara verip tekrar başladığım sırada ise 62-63lerde geziniyordum Nisan başında yani. Geçen süre zarfında 72 kiloya kadar çıktım ilk kez. Bugün ölçüleyim dedim. Tamam çok beklentim yoktu ama yalnızca omzum 122 cm olmuş, diğerleri 1er cm artmış, bel ise 88 cm (:D) olmus.
Niye böyle oldu, biraz hayalkırıklığına uğradım çünkü aldığım kilo baya iyi geldi hem aynada hissediyorum hem insanlar söylüyor, suratim daha dolgun oldu, bacaklarım kalinlasti vs. Ama özellikle gogus ve bicepsin bu kadar aynı kalmasına anlam veremedim. Öncelikle bunu merak ediyorum.
Bir de kiloma göre (72 boy da 174) bu ölçüler iyi mi kötü mü normal mi. Evet bel ölçüm arttı, göbeğim var ama rahatsız değilim, görünus açısından da çok belli olmuyor. Kilo aldığım süre boyunca hem ağırlık kaldırdım, hem yürüyüş ip atlama vs yaptım. Şu anda da işe bisikletle gidip geliyorum günde 1 saat. Yani göbek aynı kalsa bile büyümez, onu takmıyorum. Sadece 6 ayda yalnızca birer santim koymak biraz hoşuma gitmedi. Belki de normaldir tabi ki böyle olması. Ek olarak protein tozu kullanıyorum sadece.
Omuz 105. 118 122
Göğüs 85. 96. 96
Bel 72. 81. 88
Boyun 35. 37 38
Biceps 26. 37. 38
Onkol 25. 30 30
2018 sonunda yeniden ölçüm yaptığımızda 65 kiloydum, o zamanki ölçüler de ikinci rakamlar oluyor.
1 yıl ara verip tekrar başladığım sırada ise 62-63lerde geziniyordum Nisan başında yani. Geçen süre zarfında 72 kiloya kadar çıktım ilk kez. Bugün ölçüleyim dedim. Tamam çok beklentim yoktu ama yalnızca omzum 122 cm olmuş, diğerleri 1er cm artmış, bel ise 88 cm (:D) olmus.
Niye böyle oldu, biraz hayalkırıklığına uğradım çünkü aldığım kilo baya iyi geldi hem aynada hissediyorum hem insanlar söylüyor, suratim daha dolgun oldu, bacaklarım kalinlasti vs. Ama özellikle gogus ve bicepsin bu kadar aynı kalmasına anlam veremedim. Öncelikle bunu merak ediyorum.
Bir de kiloma göre (72 boy da 174) bu ölçüler iyi mi kötü mü normal mi. Evet bel ölçüm arttı, göbeğim var ama rahatsız değilim, görünus açısından da çok belli olmuyor. Kilo aldığım süre boyunca hem ağırlık kaldırdım, hem yürüyüş ip atlama vs yaptım. Şu anda da işe bisikletle gidip geliyorum günde 1 saat. Yani göbek aynı kalsa bile büyümez, onu takmıyorum. Sadece 6 ayda yalnızca birer santim koymak biraz hoşuma gitmedi. Belki de normaldir tabi ki böyle olması. Ek olarak protein tozu kullanıyorum sadece.
Işyerinde cuma günü, öğle namazı diye çıkanlar kaçta dönüyor genelde, makul Aralık nedir
Eve alacağım ancak bir türlü karar veremiyorum, kumlu setlerin fiyatları çok uygun geliyor. Dökümler ise inanılmaz pahalı. Ne önerirsiniz, mesela şu set parasına değer mi?
www.decathlon.com.tr
www.decathlon.com.tr
Antika toplamayı seven bir arkadaşım var aynı zamanda resim öğretmeni, doğumgününde şu tişörtü alsam nasıl olur? Çok mu sığ üzerindeki yazı falan? Ya da başka ne alabilirim aklıma hiçbir şey gelmiyor.
www.tisortfabrikasi.com
www.tisortfabrikasi.com

25 mg kullanıyorum arada uyku sorunu çektiğim zamanlar. Zaten en küçük dozajı bu. Ama o bile fazla geliyor, uyandıktan sonraki 2-3 saat acayip uyuşukluk yapıyor. 25 mg ikiye bölüp öyle aldığımda da hiç uyku yapmıyor. Ne kullansam bilemedim, 3 aydır evdeydim iş olmamasına rağmen sabah 9da kalkıp gece 12-1de uyuyabiliyordum mis gibi. Işe başlayınca bütün dengem bombok oldu. Gece çok yorgun olmama rağmen bir türlü uyuyamıyorum. Seroquel yerine ne kullanayim ne yapayım?
Bana 4. Ve 5. Aylar yattı, 6.ay bu ay mi yatar yoksa temmuzda mi, bir de bu ücretsiz izin desteği kaç ay geçerli?
Öncelikle ölen veya enfekte olan insanlar için tabi ki üzüntü duyuyorum, soyleyeceklerimin bununla alakası yok. Yani yakını/kendisi korona geçiren arkadaşlar lütfen alınmasın.
Karantina bittiği ve yeniden yoğun bir şekilde çalışmaya döneceği için benim gibi üzülen var mı onu merak ediyorum. Ben de maaşımı alamadım bu arada, kısa çalışma ödeneği de çıkmadı gün sayısı nedeniyle. Parasal açıdan ben de sıkıntıdayim, ona rağmen evde geçirdiğim iki buçuk ay bana baya iyi geldi. Kötü giden bir ilişkim vardı, sevgilim memleketine gitti geri dönemedi, benim ona karşı bağımlılık problemim vardı bunu aştim. Şimdi daha iyi aramız, belki ayrılsam bu süreçten önceki döneme göre daha kolay atlatirim. Sporla çok ilgilendim, nisan başından bu yana hiç boş durmadım diyebilirim. Evde aletler var onları baya etkin kullaniyorum, zayıftım kilo aldım vs. bircok dizi film izledim herkes gibi. Sonra gorusemedigim birçok arkadaşımla görüştüm (aynı ilde olduğumuz). Kendime güvenim artti, daha iyi hissediyorum kendimi.
Özetle yalnız başıma olmama ve para kazanmamama rağmen iyi geçti. Tabi boku çıktı artık kabul ediyorum, daha böyle devam edemezdi. Ama içimden de acaba bir süre daha böyle gecseydi nasıl olurdu diye düşünüyorum. Siz nasıl hissediyorsunuz?
Karantina bittiği ve yeniden yoğun bir şekilde çalışmaya döneceği için benim gibi üzülen var mı onu merak ediyorum. Ben de maaşımı alamadım bu arada, kısa çalışma ödeneği de çıkmadı gün sayısı nedeniyle. Parasal açıdan ben de sıkıntıdayim, ona rağmen evde geçirdiğim iki buçuk ay bana baya iyi geldi. Kötü giden bir ilişkim vardı, sevgilim memleketine gitti geri dönemedi, benim ona karşı bağımlılık problemim vardı bunu aştim. Şimdi daha iyi aramız, belki ayrılsam bu süreçten önceki döneme göre daha kolay atlatirim. Sporla çok ilgilendim, nisan başından bu yana hiç boş durmadım diyebilirim. Evde aletler var onları baya etkin kullaniyorum, zayıftım kilo aldım vs. bircok dizi film izledim herkes gibi. Sonra gorusemedigim birçok arkadaşımla görüştüm (aynı ilde olduğumuz). Kendime güvenim artti, daha iyi hissediyorum kendimi.
Özetle yalnız başıma olmama ve para kazanmamama rağmen iyi geçti. Tabi boku çıktı artık kabul ediyorum, daha böyle devam edemezdi. Ama içimden de acaba bir süre daha böyle gecseydi nasıl olurdu diye düşünüyorum. Siz nasıl hissediyorsunuz?
Sözlükte birisi böyle bir entry yazmış da, bi tür entryleri hep görüyorum aslında o dönemlerle ilgili çok bilgim yok hep kulaktan dolma. O yüzden burada sormak istedim mesela bu entryde yazılanların hangisi ne kadar doğru ne kadar yanlış, tarafsız bir şekilde factlere dayalı yazabilecek olanlar çıkarsa memnun olurum.
"2001 ekonomik krizi. 27 banka battı, finans sitemi çöktü. gecelik faiz yüzde 1600’lere fırladı. enflasyon yüzde 100’lere yakındı, dolar bir gecede yüzde 100 arttı. kişi başı milli gelir 2 bin dolar civarlarındaydı. imf’den alınan borcun faizini yine imf’den borç alarak ödeyebiliyorduk. üretim yok denecek kadar azdı, ihracat şimdinin 10’da 1’i bile değildi. memur, emekli sefil durumdaydı, memur maaşları ödenemeyecek duruma gelmişti, emekliler maaş sıralarında can veriyordu. sosyal güvenlik çökmüş, sağlık sitemi iflas ermişti. hastaneler mezbelelikti, muayene olmak için geceden sıraya girilir, ilacını alamaz, ameliyat için bıçak parası öderdin. esnaf kepenk kapatmış, iflas etmiş, yazar kasa atacak duruma gelmişti. bugün aldığını aynı fiyata yarin alamazdın. her gün terör olayları olur, şehit verirdik. derme çatma karakollarda askerlimiz ölüme terkedilirdi. faili meçhuller, mafya olayları olağandı. savunma sanayi dışa bağımlıydı, yerlilik oranı yüzde 10’lardaydı, kıçı kırık heronlar için israil’e sakso çekmediğimiz kalmıştı. daha o kadar çoook şey var ama yoruldum. şimdi ise bankacılık finans sistemimiz tarihte olmadığı kadar sağlam. enflasyon yüzde 10’da (2013’te yüzde 5’e düşmüştü), faizler yüzde 11’de (geziden önce yüzde 4’e kadar düşmüştü), kişi başı milli gelir 10 bin dolara yakın, ihracat geçmişle kıyaslanmaz bile, oecd ülkeleri arasında gsmh’a göre borcu en düşük oranda olan bir iki ülkeden biri türkiye, yapılan yatırımları (ulaşım’ sağlık, teknoloji vs.) saysam bir saat boyunca yazmam lazım. savunma sanayinin yerlilik oranı yüzde 80’lere ulaşmış, kalekollar, ihalar, sihalar, tanklar, uçaklar, tüneller, metrolar, otoyollar, hastaneler, okullar vs. almış başını gitmiş, bir de gezi gibi, 15 temmuz gibi olaylara maruz kalmış, 4-5 yıldır aleni ekonomik operasyon yapılan bir ülkede olmuş bunlar. başka bir ülke olsa batmayı bırak çoktan parçalanırdı. suriye’de libya’da akdeniz’de olan bir türkiye. ve en son korona sürecinde dünya ekonomileri küçülürlen türkiye yüzde 4.5 büyümüş."
"2001 ekonomik krizi. 27 banka battı, finans sitemi çöktü. gecelik faiz yüzde 1600’lere fırladı. enflasyon yüzde 100’lere yakındı, dolar bir gecede yüzde 100 arttı. kişi başı milli gelir 2 bin dolar civarlarındaydı. imf’den alınan borcun faizini yine imf’den borç alarak ödeyebiliyorduk. üretim yok denecek kadar azdı, ihracat şimdinin 10’da 1’i bile değildi. memur, emekli sefil durumdaydı, memur maaşları ödenemeyecek duruma gelmişti, emekliler maaş sıralarında can veriyordu. sosyal güvenlik çökmüş, sağlık sitemi iflas ermişti. hastaneler mezbelelikti, muayene olmak için geceden sıraya girilir, ilacını alamaz, ameliyat için bıçak parası öderdin. esnaf kepenk kapatmış, iflas etmiş, yazar kasa atacak duruma gelmişti. bugün aldığını aynı fiyata yarin alamazdın. her gün terör olayları olur, şehit verirdik. derme çatma karakollarda askerlimiz ölüme terkedilirdi. faili meçhuller, mafya olayları olağandı. savunma sanayi dışa bağımlıydı, yerlilik oranı yüzde 10’lardaydı, kıçı kırık heronlar için israil’e sakso çekmediğimiz kalmıştı. daha o kadar çoook şey var ama yoruldum. şimdi ise bankacılık finans sistemimiz tarihte olmadığı kadar sağlam. enflasyon yüzde 10’da (2013’te yüzde 5’e düşmüştü), faizler yüzde 11’de (geziden önce yüzde 4’e kadar düşmüştü), kişi başı milli gelir 10 bin dolara yakın, ihracat geçmişle kıyaslanmaz bile, oecd ülkeleri arasında gsmh’a göre borcu en düşük oranda olan bir iki ülkeden biri türkiye, yapılan yatırımları (ulaşım’ sağlık, teknoloji vs.) saysam bir saat boyunca yazmam lazım. savunma sanayinin yerlilik oranı yüzde 80’lere ulaşmış, kalekollar, ihalar, sihalar, tanklar, uçaklar, tüneller, metrolar, otoyollar, hastaneler, okullar vs. almış başını gitmiş, bir de gezi gibi, 15 temmuz gibi olaylara maruz kalmış, 4-5 yıldır aleni ekonomik operasyon yapılan bir ülkede olmuş bunlar. başka bir ülke olsa batmayı bırak çoktan parçalanırdı. suriye’de libya’da akdeniz’de olan bir türkiye. ve en son korona sürecinde dünya ekonomileri küçülürlen türkiye yüzde 4.5 büyümüş."
Döviz ve altın dışında, basit bankacılık mobil uygulamasıyla siksok vergisi olmadan alıp satabileceğim bir şey var mı?
Eninde sonunda af çıkar değil mi, yani çıkmaması gibi bir durum olmaz, bir yıl sonra 5 yıl sonra ama çıkar?
Beyin fırtınası
Örnek olarak;
Boğaziçi hazır kazanılmış olarak duruyor, okunacak
Parası iyi bir memurluk var o da yeni kazanılmış duruyor ya da buna gidilecek küçük bir kasabaya
yaş 30 diyelim mesela, ilkinde para yok hem de bu işsizlikte, ikincisinde para var ama o ortamdan mahrum kalmak vs.
Örnek olarak;
Boğaziçi hazır kazanılmış olarak duruyor, okunacak
Parası iyi bir memurluk var o da yeni kazanılmış duruyor ya da buna gidilecek küçük bir kasabaya
yaş 30 diyelim mesela, ilkinde para yok hem de bu işsizlikte, ikincisinde para var ama o ortamdan mahrum kalmak vs.
Martın ikisinde 6 aylık üyelik yaptırmıştım 500 lira verip. 3. haftada komple kapandı salon bir aydır da yok. Bugün kalan ücreti iade edin, mücbir sebep nedeniyle dedim maalesef yapamayız, zaten yapacak durumumuz da yok dediler mesaj yoluyla. Şimdi daha fazla ısrar edip çirkinleşmek istemiyorum direkt başka bir şey demeden tüketici hakem heyetine başvursam mı? Şunu sormak istiyorum yani çingenelik mi yapmış olurum, dedim ki hadi 100 lirasını kesin 400 lirayı gönderin, ona bile olmaz dediler. Benim de maaşım yarıya indi, kiram aynen duruyor. Evde oturdukça dünya para harcıyorum. Şimdi bu üyelik ücretinin peşine düşeyim mi?
(daha sonra istediğiniz zaman devam edebilirsiniz dediler bu arada ama şöyle bir durum var, ben başka bir şehirde bir kamu kurumuna asil olarak atandım henüz karar vermedim ama oraya da gitme olasılığım var yani söz özü hiç devam etme imkanım da olmayabilir)
(daha sonra istediğiniz zaman devam edebilirsiniz dediler bu arada ama şöyle bir durum var, ben başka bir şehirde bir kamu kurumuna asil olarak atandım henüz karar vermedim ama oraya da gitme olasılığım var yani söz özü hiç devam etme imkanım da olmayabilir)
Bunu türkiye'de satan bi yer var mı, geçen yabancı bi sitede reklamını gördüm de, işe yarar bir şeye benziyor.
tr.gearbest.com
tr.gearbest.com
Var mı bildiğiniz bir site şu anda İstanbul'da faal olan. Migros sanal market en erken pazartesi getiriyor. Kapımin önünde a101, şok ve bim olduğundan ne stok yaptım bugüne kadar ne de ihtiyaç fazlası bir şey aldım. Sebze meyveleri de hep günlük alıyorum, dün de bilseydim tabi ki cts Pazar için de alırdım ama şu an ev tam takir. Migrostan sipariş veremiyorum, marketler kapalı, Hepsiburada vs çalışıyor mu?
Belediyenin sahillerdeki bisikletleri kullanılabiliyor mu su an, sistem açık mı, yoksa onu da kapattılar mı?
Şimdi Pendik'teyim yalova'ya nasıl geçerim. Gebze'ye trenle oradan minibüsle Karamürsel oradan da Yalova, ilk aklıma bu geldi.
5 tlye ihtiyacim var, Google rewards I indirdim oradan 2 lira geldi, 7 liralık bir şey alacağım başka böyle uygulama var mı kredi kazanabilecegim. Satın alacaktım ama internette en az 25 tl olarak satıyorlar.
Hayatını kaybeden insanların kaç yaşında olduğuna dair bir istatistik var mı? Hangi siteye baktiysam son derece saçma bir şekilde yaşlarıni vermek yerine yaş grupları için ölüm oranları verilmiş gerizekalica (60-70 arası %18 gibi atiyorum)
Yaptıracağım 100 TL tek sayfa (diploma zaten), dil italyanca, noter onayı için ayriyeten notere para vereceğim.
Uygun mu?
Uygun mu?
Cuma gaza gelip altın aldım bugün 860 lira kardayim. Bozdurmamak için zor tutuyorum kendimi ilk defa kalkistim. Beklemeli miyim yoksa yetinmeli miyim bilemedim, ya da al sat yaparak kar edebilir miyim. Risk almak da istemiyorum sırf meraktan denemek için yaptım.
Net tutarı girerek brüt ücreti, ve buna yol ve yemek ücretini ekleyerek giydirilmiş brüt ücreti hesaplamaya çalışıyorum ve kanser olmak üzereyim.
Yüz tane sitede denedim bütün bu gerizekalı siteler net ücreti girdiğim halde üzerine agi ekleyip ele geçen miktar diye bir beyin özürlü miktar çıkartıyorlar. Ve hesaplama yapamıyorum bu yüzden. Bir tek şu site istediğim gibi hesaplama yapıyor.
brutmaas.net
Maaşı girdiğimde agi'yi içinde hesaplıyor yani maaş kısmı aslında net ücret oluyor. Ama buna da yol ve yemeği ekleyemiyorum bir türlü.
Bu işler için bildiğiniz bir uygulama ya da site var mı?
Yüz tane sitede denedim bütün bu gerizekalı siteler net ücreti girdiğim halde üzerine agi ekleyip ele geçen miktar diye bir beyin özürlü miktar çıkartıyorlar. Ve hesaplama yapamıyorum bu yüzden. Bir tek şu site istediğim gibi hesaplama yapıyor.
brutmaas.net
Maaşı girdiğimde agi'yi içinde hesaplıyor yani maaş kısmı aslında net ücret oluyor. Ama buna da yol ve yemeği ekleyemiyorum bir türlü.
Bu işler için bildiğiniz bir uygulama ya da site var mı?
1 yıldır Anadolu yakasında yaşıyorum, ondan önce üniyi karşıda okumuştum. Bir bütün olarak İstanbuldan nefret ediyorum orası ayrı ama. Nispeten yaşamaya devam edebiliyorum. Bu aralar Küçükçekmece tarafında isim oldu çok, bugün de Büyükçekmeceye geldim ilk kez. Aman Allah'ım bu nedir, kafamı hangi yöne cevirsem konut, bina, beton. Ortadan zaten 10 şeritli yol geçiyor binlerce araba. Buralara ilk defa geldiğim için aşina değilim, bu Haramidere Beylikdüzü bilmem ne yeniden Küçükçekmeceye geçene kadar resmen beton ve arabadan başka hiçbir şey yok. Ve aşırı kalabalık, otobüsler, caddeler.
Bu kadar insan burada nasıl yaşıyor, çalışıyor. Kisin gene soğuk, ama yazın buralar nasıl oluyor tahmin edemiyorum.
Bu kadar insan burada nasıl yaşıyor, çalışıyor. Kisin gene soğuk, ama yazın buralar nasıl oluyor tahmin edemiyorum.
Bir sürü örneği var internette de ben sizin bizzat kullandığıniz varsa onları soruyorum. Master a başvuracagim yurtdışında, dün bir hocamla konustum metni gönder imzalayayim dedi. Sizin master başvurusunda sunduğunuz ingilizce mektuplar var mı?
Avrupa'da bir master programına başvuracağım. En az bir adet referans mektubu istiyorlar. Özellikle belirtmemisler ama diploma ve transkripti o ülkenin diline yeminli tercüme ettirme gereği koyduklarına göre onu da cevirttirmem gerekiyor. Bir link vs vermemişler, sadece PDF olarak yükleyin yazıyor.
Benim elimde fiziki bir mektup var, Türkiye'deki bir programa başvurmak için almıştım. Ocak 2018 tarihli ve Türkçe. Bunu kullansam olur mu?
Benim elimde fiziki bir mektup var, Türkiye'deki bir programa başvurmak için almıştım. Ocak 2018 tarihli ve Türkçe. Bunu kullansam olur mu?