Özellikle eli yüzü düzgün hanımlarda çok daha sık görüyorum, iş hayatında tavan yapıyor. İnşaat ve hukukla alakalı çalıştım/şimdi yatıyorum da ben ve sürekli samimiyete en ufak bir yer verdiğinizde bey kendisini abi'ye bırakacağına yekten isme evrilip cilveleşmeler oluyor. Veya sizin arkadaşınız olan bir hanımdan bahsederken ona da ismiyle hitap ediyor. hatta sizin bile abla dediğiniz birisinden de ismiyle hitap ediyor. arada nereden baksan 11 yaş var, az daha olsa seni doğurabilecek durumda zaten o kadın.
ben saygı adaplarına takılan birisi değilim, belki aranızda bunu az çok anlayanlar olmuştur ama bu durumu saygı/saygısızlık olarak değil de bir nevi bilinçli bir olay olarak görüyorum.
yani amirlerimle filan konuşurken ben bilinçli olarak asla ''siz'' kalıbını kullanmam, çünkü geçmişte yaşadığım bence acıklı bir olay var, o gün de geri adım atmamıştım şimdi de ''siz'' kelimesiyle göstermelik saygı tanımı vurgulamıyorum. Bu kadınlarda ki bununla da alakalı değil.
Kültürel olarak da mesela yurtdışında çok alışılageldik birşey isimle hitap edilmesi, ben zaten yabancı iş arkadaşlarıma bu yüzden hiç bir uyarıda bulunmadım çünkü onların ki kültürel miras ama bizde ki öyle de değil.
Bazen acaba bundan rahatsız olan tek ben miyim, yoksa bunu doğru anlayan tek ben miyim diye 2leme düşüyorum.
ben saygı adaplarına takılan birisi değilim, belki aranızda bunu az çok anlayanlar olmuştur ama bu durumu saygı/saygısızlık olarak değil de bir nevi bilinçli bir olay olarak görüyorum.
yani amirlerimle filan konuşurken ben bilinçli olarak asla ''siz'' kalıbını kullanmam, çünkü geçmişte yaşadığım bence acıklı bir olay var, o gün de geri adım atmamıştım şimdi de ''siz'' kelimesiyle göstermelik saygı tanımı vurgulamıyorum. Bu kadınlarda ki bununla da alakalı değil.
Kültürel olarak da mesela yurtdışında çok alışılageldik birşey isimle hitap edilmesi, ben zaten yabancı iş arkadaşlarıma bu yüzden hiç bir uyarıda bulunmadım çünkü onların ki kültürel miras ama bizde ki öyle de değil.
Bazen acaba bundan rahatsız olan tek ben miyim, yoksa bunu doğru anlayan tek ben miyim diye 2leme düşüyorum.
Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler Spoiler
bu zengin adam(babaları) fazilet hanımın küçük kızına aşık mı oluyor yoksa onu çocuğu gibi mi seviyor ?
bu zengin adam(babaları) fazilet hanımın küçük kızına aşık mı oluyor yoksa onu çocuğu gibi mi seviyor ?
Selamlar
Öncelikle konuya kutsal kitapların yaklaşımlarını doğru kabul ederek başlayacağız. Ben durum hakkında pek bilgi sahibi değilim, öğrenmek adına bu sohbeti açmak istedim. Sanırım 2 farklı yerde melek de cin de denilen varlık; şeytan tanrının insanı yaratması üzerine ya tanrıyı kıskandığından ya da kendi gururundan insana secde etmiyor ve huzurdan kovuluyor. devamında ise cennet cehennem kavramından haberdar bir şekilde isyan ediyor.
şimdi bu anlatılan kısımda bazı problemler ve güzellemeler olduğunu düşünüyorum ama konuyu biraz yayarak öğrenme gayretiyle hızlıca yorumlamayıp, sizlerin de fikrinizi merak ediyorum. konuya alternatif bakış açısı getirmek, ve yaratıcının mantığını daha iyi kavrayabilmek için. Sonuçta ne yaparsak yapalım en uç seviyede bile var eden gibi düşünebileceğimiz inancındayım
Öncelikle konuya kutsal kitapların yaklaşımlarını doğru kabul ederek başlayacağız. Ben durum hakkında pek bilgi sahibi değilim, öğrenmek adına bu sohbeti açmak istedim. Sanırım 2 farklı yerde melek de cin de denilen varlık; şeytan tanrının insanı yaratması üzerine ya tanrıyı kıskandığından ya da kendi gururundan insana secde etmiyor ve huzurdan kovuluyor. devamında ise cennet cehennem kavramından haberdar bir şekilde isyan ediyor.
şimdi bu anlatılan kısımda bazı problemler ve güzellemeler olduğunu düşünüyorum ama konuyu biraz yayarak öğrenme gayretiyle hızlıca yorumlamayıp, sizlerin de fikrinizi merak ediyorum. konuya alternatif bakış açısı getirmek, ve yaratıcının mantığını daha iyi kavrayabilmek için. Sonuçta ne yaparsak yapalım en uç seviyede bile var eden gibi düşünebileceğimiz inancındayım
Ne yenip içilebilir ?
Şimdi bu konuda 2 yaklaşımım var, 1'si çok uzun olduğu için onda sadece ana fikri vereceğim. kafası çalışan arkadaşlar meseleyi zaten idrak edecektir. 2 yaklaşımda inananların refleksine dair.
1- tanrı yarattığı kullarından aciz mi ki kulları tanrıyı, diğer kullarından koruyup kollama derdine düşüyor
2- zaten tek tanrıya inanıyorsan sövdüğü şey keza aynı zamanda kendi tanrısı, neden tanrıyı sahiplenip sanki onun değilmişcesine öfkeleniliyor. ve bu suç sayılıyor.
1- tanrı yarattığı kullarından aciz mi ki kulları tanrıyı, diğer kullarından koruyup kollama derdine düşüyor
2- zaten tek tanrıya inanıyorsan sövdüğü şey keza aynı zamanda kendi tanrısı, neden tanrıyı sahiplenip sanki onun değilmişcesine öfkeleniliyor. ve bu suç sayılıyor.
Bunu ankarada değiştirecek yeri nereden bulabilirim ?
bilmem kaç yıllık evrende İlk benim aklıma gelmiş olamaz, benden çok daha akıllı adamlar bunu düşünüp tartışmışlardır elbette ama, hayatın bizi kandırmadığı zamanlarda; yani yalnızken. dışarısı ile bağlantımızı kesmişken (evet, hayat/doğa/insan-hayvan hangisini seviyorsanız bizleri kandırdığını düşünüyorum, yaşarken olaylar hafifliyor)
hayatın bizi kandırmadığı zamanlarda; tanrının var olup olmaması bir problem arzetmiyor, problem o'dur -ki tanrının ta kendisi.
Varlığının ya da yokluğunun ötesinde, yani varsa ? ya da yoksa ? sorularının bir amacı yok, ama tanrının bizzati kendisi bir problem ve bunun üstüne üstlük bir amacı da var. şaka gibi.
din rasyonel çıkarımlarla herhangi bir sonuca bağlanamıyor bir türlü, insanoğlunun ne yaparsa yapsın mistik bir tarafı var ve sanırım bu ölüm var oldukca olmaya da devam edecek. mesela geceleri yalnız uyuyamıyorum ben, aniden uyanıyorum ve hiçbirşey yokken yani sanrı görmemişim, rüya görmemişim birden korkmaya başlıyorum, neyden korktuğumu da bilmiyorum ama hemen oradan uzaklaşma ihtiyacı, güvenli bir yere geçme ihtiyacı hissediyorum -ki bunun için uyuyor olmama ya da uyanmış olmama gerek yok, bazen böyle evde otururken de bu hissi tadabiliyorum.
yani durağan anlarda güzel şeyler olmuyor ama kötü şeyler olabiliyor. güzellik için bir dış etken gerekiyor kötülük için ise var olmak kafi. bu yüzden tanrının varlığının bir problem doğurduğuna inanmaya başladım. varsa bile ölmeli. çünkü birey diğer insanlardan ve doğadan arındığında safi korku hakim. huzur değil.
durağan olan herşey dehşet verici. bu benim fikrim değil, benden akıllı olanların fikri zaten. durağanlık en büyük ceza ve bela.
tanrı varsa eğer asıl problem orada başlıyor diye düşünüyorum ve bilmiyorum; sizce tanrı huzur mu ? yoksa yük mü ?
hayatın bizi kandırmadığı zamanlarda; tanrının var olup olmaması bir problem arzetmiyor, problem o'dur -ki tanrının ta kendisi.
Varlığının ya da yokluğunun ötesinde, yani varsa ? ya da yoksa ? sorularının bir amacı yok, ama tanrının bizzati kendisi bir problem ve bunun üstüne üstlük bir amacı da var. şaka gibi.
din rasyonel çıkarımlarla herhangi bir sonuca bağlanamıyor bir türlü, insanoğlunun ne yaparsa yapsın mistik bir tarafı var ve sanırım bu ölüm var oldukca olmaya da devam edecek. mesela geceleri yalnız uyuyamıyorum ben, aniden uyanıyorum ve hiçbirşey yokken yani sanrı görmemişim, rüya görmemişim birden korkmaya başlıyorum, neyden korktuğumu da bilmiyorum ama hemen oradan uzaklaşma ihtiyacı, güvenli bir yere geçme ihtiyacı hissediyorum -ki bunun için uyuyor olmama ya da uyanmış olmama gerek yok, bazen böyle evde otururken de bu hissi tadabiliyorum.
yani durağan anlarda güzel şeyler olmuyor ama kötü şeyler olabiliyor. güzellik için bir dış etken gerekiyor kötülük için ise var olmak kafi. bu yüzden tanrının varlığının bir problem doğurduğuna inanmaya başladım. varsa bile ölmeli. çünkü birey diğer insanlardan ve doğadan arındığında safi korku hakim. huzur değil.
durağan olan herşey dehşet verici. bu benim fikrim değil, benden akıllı olanların fikri zaten. durağanlık en büyük ceza ve bela.
tanrı varsa eğer asıl problem orada başlıyor diye düşünüyorum ve bilmiyorum; sizce tanrı huzur mu ? yoksa yük mü ?
İçtaş holding'e bağlı inşaat sektöründe ki bir kurumunun ismini Aysi başlığı altınta okuyan bir arkadaşım var; kendisi treysanın komşu iştiraklerinden birinde üretim müdürü.
pazar günü olan sohbetimizde biraz dalga geçtim de kendisiyle; ''lan aysi dedğin şey ibrahim çeçen, bu nasıl İC değil de aysi olabilir'' filan diye güldüm ama şimdi, tayyip erdoğanın bi yerde konuşmasına sponsor olmuşlar ve yazılışının İÇ değil de IC olduğunu farkettim. Acaba dünkü sohbetin kontrasını fena halde yermiyim birdahaki buluşmada yoksa, hala doğru yoldamıyım ?
edit: arkadaşım türk. ama ibrahim çeçenin isim soyisim kombinasyonunun kısaltılmış hali nasıl aysi olabiliyor.
pazar günü olan sohbetimizde biraz dalga geçtim de kendisiyle; ''lan aysi dedğin şey ibrahim çeçen, bu nasıl İC değil de aysi olabilir'' filan diye güldüm ama şimdi, tayyip erdoğanın bi yerde konuşmasına sponsor olmuşlar ve yazılışının İÇ değil de IC olduğunu farkettim. Acaba dünkü sohbetin kontrasını fena halde yermiyim birdahaki buluşmada yoksa, hala doğru yoldamıyım ?
edit: arkadaşım türk. ama ibrahim çeçenin isim soyisim kombinasyonunun kısaltılmış hali nasıl aysi olabiliyor.
Böyle birşeyi sormayı gerçekten hiç istemezdim, katı bir şekilde karşı çıktığım bir durumu kendim gerçekleştireceğim sanırım ama, bu yüzden en azından ana sayfadan okunacak şeklinden biraz kotaralım diye giriş kısmını uzatayım, soru 1 alt paragraftan başlayacak. Bu ürünlerin reklamlarına da, görsellerine de hatta kelimelerin kullanımına da karşıyım normal şartlarda ancak, şimdi evde konuyu danışabileceğim kimse olmadığı için sucuk, terayağ ve peynir içeren bir soruyu okuyacaksınız. dilerseniz.
kahvaltı için yumurta yapıyorum ama, şu kısmını beceremiyorum.
şimdi tavaya bol terayağ koyuyorum, sonra kalın doğradığım sucuğu koyuyorum ve ben biraz pişsin diye beklerken yağ kararıyor ama böyle bayağı kararıyor kötü görünüyor sonra da sucuk da pütür pütür oluyor. yani sucuğu bi' türlü o istenilen yumuşaklıkta pişiremiyorum.
bir de üstüne kaşar ve yumurta atıyorum(çırpmadan) yumurtanın sarık ısımları çok dağılsın istemediğim için beyaz kısımları kendi arasında karıştırıyorum ama onlarda bi' türlü pişmiyor bu sürede sucuklar yanıyor sanırım. zaten beyaz kısım pişene kadar da yumurtanın sarı kısmı kayısı kıvamını geçmiş oluyor.
nerede hata yapıyorum, sıvı yağ ile mi başlamalı, yoksa sucuğu ayrı bir tavada mı pişirip sonra üzerine eklesem. çünkü sucuk yağını salınca siyahlaşıyor bence.
bir de içine biber ve geçen yazdan hazırlanmış domates şişeleri var bunları koymak istiyorum ama, pişme sırasını kestiremiyorum, geçen gün denedim biberlerde karardı ve büzüştü. görüntüsünü sevmedim, yemekte malesef görüntüye önem veriyormuşum onu farkettim o zaman.
yumurtayı çırpmadan ve sarısını da çok dağıtmadan(şöyle üzerine karıştırma aparatıyla bi' vuruyorum böyle kendi dağılıyor o halde kalsın istiyorum ama beyazı pişmiyor bu sefer asla)
kahvaltı için yumurta yapıyorum ama, şu kısmını beceremiyorum.
şimdi tavaya bol terayağ koyuyorum, sonra kalın doğradığım sucuğu koyuyorum ve ben biraz pişsin diye beklerken yağ kararıyor ama böyle bayağı kararıyor kötü görünüyor sonra da sucuk da pütür pütür oluyor. yani sucuğu bi' türlü o istenilen yumuşaklıkta pişiremiyorum.
bir de üstüne kaşar ve yumurta atıyorum(çırpmadan) yumurtanın sarık ısımları çok dağılsın istemediğim için beyaz kısımları kendi arasında karıştırıyorum ama onlarda bi' türlü pişmiyor bu sürede sucuklar yanıyor sanırım. zaten beyaz kısım pişene kadar da yumurtanın sarı kısmı kayısı kıvamını geçmiş oluyor.
nerede hata yapıyorum, sıvı yağ ile mi başlamalı, yoksa sucuğu ayrı bir tavada mı pişirip sonra üzerine eklesem. çünkü sucuk yağını salınca siyahlaşıyor bence.
bir de içine biber ve geçen yazdan hazırlanmış domates şişeleri var bunları koymak istiyorum ama, pişme sırasını kestiremiyorum, geçen gün denedim biberlerde karardı ve büzüştü. görüntüsünü sevmedim, yemekte malesef görüntüye önem veriyormuşum onu farkettim o zaman.
yumurtayı çırpmadan ve sarısını da çok dağıtmadan(şöyle üzerine karıştırma aparatıyla bi' vuruyorum böyle kendi dağılıyor o halde kalsın istiyorum ama beyazı pişmiyor bu sefer asla)
sarışın olan, ama erkek. Allah kahretsin, bence dünyanın %90'ı kadın olmalıydı.
sb.
sb.
Anladığımız kadarıyla Halit Ayarcı olayın temel mimarı, hayrı irdal iseinançsız birisi ve çok doğrucu davut. neden halit ayarcı hayri irdal'ı seçiyor ?
Okulda 2 dönem, klasik müzik dersi almıştım, onun gibi, klasik müzik nedirden başlayıp da bestecilerin ve dönemlerinin özelliklerini anlatacak, eserlerin ayırt edici nüanslarından bahsedecek bir anlatı arıyorum.
ben okunuşunu seviyorum, lamborgini
huracan ikisi de aynı model ama, fiyat farkı neredeyse 200bin euro
www.sahibinden.com
www.sahibinden.com
huracan ikisi de aynı model ama, fiyat farkı neredeyse 200bin euro
www.sahibinden.com
www.sahibinden.com
1,5 milyar dolara satılmış sanırım, elon musk tarafından. bunu alan firma bu parayı çıkartıp kar etmeye devam edebildi mi ?
Neredeyse kelimesini, en son ayrıldığım iş yerindeyken yöneticilik yaptığım için kendime kullandım. telaşa mahal yok.
tulum çekiyor bu konu, tanıdığım bütün yöneticiler patrona yandaş oluyorlar, hani şöyle karşısına çıkıp çatır çatır konuşabilen bi' yönetici ile karşılaşmadım.
bunun sebepleri maddi haz ve kar/zarar dengesi mi, yoksa gerçekten bi' süre sonra bunu inanarak mı yapıyorlar onu merak ediyorum. Çünkü inanmadıktan sonra bu kadar rol yapabileceklerini düşünmüyorum.
geçenlerde(baya bi olmuş yalnız) büyük bir grubun(iletişim ağında ilk 4'teler) kendi kutlamasına katılmıştık konuşmaya çıkan bütün yöneticiler türkiye grubunun onursal başkanı yalıyorlardı. Aklım almadı, onursal başkan da 80'lerde siyasi iktidarın boşluklarıyla o gücü arkasına almış bir şark kurnazı. o kadar. yani onu öven adamların CV'lerini bi' görseniz aralarında hiçbirisi normal zamanlarda benimle aynı mekanda bulunamazlar bile, herifler o derece okumuş. 30'unda yurdışında mba bitirmeyeni yok. Ama sürekli, saygıdeğer, ilerigörüşlü ve Allah başımızdan eksik etmesin büyük yol göstericimiz(!) dedikleri adamı yalıyorlar. lan bıraksanıza zaten 10 dk sonra o adam da çıkıp konuşma yapacak. 2dk kendi ufkunuzu şirkey vizyonunu anlatın, ya da alt kitle çalışanlarınızı motive edecek onları değerli kılacak şeyler söyleyin.
yani, ben hiç denk gelmedim yöneticisi ile aynı fikirde olmayan, onlarla sürekli bir çatışma içerisinde olsa da şirkette üst kademelerde çalışan birisine. biz de hiç '' dr. house'' yok o yüzden.
siz denk geldiniz mi ?
Edit: kendi kendini yalanlayan kehanet oldu ve şimdi arkadaşımın uyarısıyla ''levent abi var ya lan'' demesinden anımsadım, evet levent abi'de hariç. kendisi Ankara merkezli büyük bir altyapı firmasında genel kordinatör yardımcısı ama ben/biz defaat ve defaatle yönetim kurulu toplantısında bağırmalı çağırmalı ''hayır öyle birşey yapamayız'' demelesine denk geldim/geldik. hatta tüm kurulun önünde yine gk'ya karşı bizi de korumuşluğu var. hatta ve hatta doğudaki bir şantiyeyi de yine bizi koruduğu için kaybetme noktasına gelmiştik de adam yine de ''taviz yok çocuklar'' demişti. doğru evet, levent abi var bi' de. demek ki benim de şansızlığım bu adam, böyle bir adamın yanında mesleğe atılırsan sen de ukala olup çıkıyorsun. hayatımızı karartmışsın levent abi.
tulum çekiyor bu konu, tanıdığım bütün yöneticiler patrona yandaş oluyorlar, hani şöyle karşısına çıkıp çatır çatır konuşabilen bi' yönetici ile karşılaşmadım.
bunun sebepleri maddi haz ve kar/zarar dengesi mi, yoksa gerçekten bi' süre sonra bunu inanarak mı yapıyorlar onu merak ediyorum. Çünkü inanmadıktan sonra bu kadar rol yapabileceklerini düşünmüyorum.
geçenlerde(baya bi olmuş yalnız) büyük bir grubun(iletişim ağında ilk 4'teler) kendi kutlamasına katılmıştık konuşmaya çıkan bütün yöneticiler türkiye grubunun onursal başkanı yalıyorlardı. Aklım almadı, onursal başkan da 80'lerde siyasi iktidarın boşluklarıyla o gücü arkasına almış bir şark kurnazı. o kadar. yani onu öven adamların CV'lerini bi' görseniz aralarında hiçbirisi normal zamanlarda benimle aynı mekanda bulunamazlar bile, herifler o derece okumuş. 30'unda yurdışında mba bitirmeyeni yok. Ama sürekli, saygıdeğer, ilerigörüşlü ve Allah başımızdan eksik etmesin büyük yol göstericimiz(!) dedikleri adamı yalıyorlar. lan bıraksanıza zaten 10 dk sonra o adam da çıkıp konuşma yapacak. 2dk kendi ufkunuzu şirkey vizyonunu anlatın, ya da alt kitle çalışanlarınızı motive edecek onları değerli kılacak şeyler söyleyin.
yani, ben hiç denk gelmedim yöneticisi ile aynı fikirde olmayan, onlarla sürekli bir çatışma içerisinde olsa da şirkette üst kademelerde çalışan birisine. biz de hiç '' dr. house'' yok o yüzden.
siz denk geldiniz mi ?
Edit: kendi kendini yalanlayan kehanet oldu ve şimdi arkadaşımın uyarısıyla ''levent abi var ya lan'' demesinden anımsadım, evet levent abi'de hariç. kendisi Ankara merkezli büyük bir altyapı firmasında genel kordinatör yardımcısı ama ben/biz defaat ve defaatle yönetim kurulu toplantısında bağırmalı çağırmalı ''hayır öyle birşey yapamayız'' demelesine denk geldim/geldik. hatta tüm kurulun önünde yine gk'ya karşı bizi de korumuşluğu var. hatta ve hatta doğudaki bir şantiyeyi de yine bizi koruduğu için kaybetme noktasına gelmiştik de adam yine de ''taviz yok çocuklar'' demişti. doğru evet, levent abi var bi' de. demek ki benim de şansızlığım bu adam, böyle bir adamın yanında mesleğe atılırsan sen de ukala olup çıkıyorsun. hayatımızı karartmışsın levent abi.
Kanvas pantolonların üstüne basic bir atlet onun da üstüne ceket ya da hırka giyiyorum sürekli. Altına da spor ayakkabı. Ceket önerileriniz varsa(bak şu olur) önerilere talibim.
Bunun bilimsel bi' açıklaması filan mı var yoksa açlığın verdiği etkiyle defolarak gidip uyuyayım mı ?
edit: ben şu taşı kaldırırım, ya da ben bu adamı döverim gibi fiziki güç'den bahsetmiyorum.
edit: ben şu taşı kaldırırım, ya da ben bu adamı döverim gibi fiziki güç'den bahsetmiyorum.
sanırım robert lisesinin devamında boğaziçinde okumuş oradan da yurtdışına gitmişti, trt2 de belgeseli vardı. son zamanlarda da hapishanedeydi, neydi bu kadının adı ?
Merhabalar,
aslında başlığı yanlış attık, sorum kadının düşmesi ve insanlık hakkında değil. Zamanında ben de bir ağaçtan meyve toplarken ayağım kaymış ve dala o kadın gibi tek elimle tutunmuştum sonra gücümün böyle bir bardaktan boşalan yağ gibi boşalıp bittiğini hissettim ve elimi bırakmak zorunda kaldım. Bu neden oluyor, yani parmaklar neden kitlemiyor kendini, boşalıyor. o zamandan beri anlamamıştım, şimdi tekrar denk gelince yine aklıma geldi.
aslında başlığı yanlış attık, sorum kadının düşmesi ve insanlık hakkında değil. Zamanında ben de bir ağaçtan meyve toplarken ayağım kaymış ve dala o kadın gibi tek elimle tutunmuştum sonra gücümün böyle bir bardaktan boşalan yağ gibi boşalıp bittiğini hissettim ve elimi bırakmak zorunda kaldım. Bu neden oluyor, yani parmaklar neden kitlemiyor kendini, boşalıyor. o zamandan beri anlamamıştım, şimdi tekrar denk gelince yine aklıma geldi.
Selamlar, yaz aylarının gelmesi ve de uzun süredir evimden uzakta yaşadıktan sonra eve döndüğümde dolabı açıp 2-3 çeşit duş jeli görmek istedim ama nafile, varsa yoksa gitmeden aldığım adidasın mavi kapaklısı.
işte varsa beni bu dertten kurtaracak, ferahlık sağlayan ve çok güzel kokan 2-3 duş jeli tavsiyelerinize ihtiyacım var.
teşekkürler, esen kalın.
işte varsa beni bu dertten kurtaracak, ferahlık sağlayan ve çok güzel kokan 2-3 duş jeli tavsiyelerinize ihtiyacım var.
teşekkürler, esen kalın.
Hediye olarak bi' tane şerit metre almayı düşünüyorum, öncelik kaliteli ve şık olması.
dekorun şu metresini beğendim, şeffaf meffaf tipi güzel, ancak daha hareketli, renkli şu var diyebileceğiniz birşey varsa sevinirim.
www.bauhaus.com.tr
not: evet, biliyorum biraz garip.
edit: şerit metre şart, stanley'in minik metrelerinden hediye etmiştim daha önce. Ama çirkin duruyor, dekor baya kaliteli bir metre esasında şeffaf olması da güzel olmuş ama sarı renk olmamış sanki. bir de metre ince olmamalı, kalın olmalı çünkü uzun ölçülerde kırılmaması lazım (3-3,5 m kırılmadan açılabilirse mükemmel olur)
dekorun şu metresini beğendim, şeffaf meffaf tipi güzel, ancak daha hareketli, renkli şu var diyebileceğiniz birşey varsa sevinirim.
www.bauhaus.com.tr
not: evet, biliyorum biraz garip.
edit: şerit metre şart, stanley'in minik metrelerinden hediye etmiştim daha önce. Ama çirkin duruyor, dekor baya kaliteli bir metre esasında şeffaf olması da güzel olmuş ama sarı renk olmamış sanki. bir de metre ince olmamalı, kalın olmalı çünkü uzun ölçülerde kırılmaması lazım (3-3,5 m kırılmadan açılabilirse mükemmel olur)
Selam half-life sevdalıları, nasılsınız ?
Bu kolu Amazondan alınca geliyor mu efendi efendi ? Yoksa vergi zart zurt diye kitliyorlar mı ?
Hepdisburada fiyatı =500
Amazon fiyatı 49 dolar
Bu kolu Amazondan alınca geliyor mu efendi efendi ? Yoksa vergi zart zurt diye kitliyorlar mı ?
Hepdisburada fiyatı =500
Amazon fiyatı 49 dolar
Casionun 2 sıralı olanlarını kullanıyordum iş yerinde ama heryere taşıması biraz zor. Androidde karekök, kare, parantezli işlemler için bu casio fx35 mi öyle birşeydi onların android uygulama çakmaları yok mu ?
en.wikipedia.org
farklı varsyasyonlarını da okumuştum, adamın birisi tuvaletteymiş, tuvalet ihtiyacını giderirken kapı açılmış, adam paniklemiş ve beyne pıhtı atmış adam ondan sonra dahi bi' ressam olmuş gibi gibi
farklı varsyasyonlarını da okumuştum, adamın birisi tuvaletteymiş, tuvalet ihtiyacını giderirken kapı açılmış, adam paniklemiş ve beyne pıhtı atmış adam ondan sonra dahi bi' ressam olmuş gibi gibi
Şimdi arkadaşımla düşünüyoruz da, TL gömsek para değişebilir, altın gömelim dedim ama altının da eski tarih yeni tarihi var ben onu anlamam dedi, dolar gömelim dolar değişmiyor değişmez dedim ama hisse senedi gömelim hem değer kazanır dedi, firma batarsa lan dedim, devlet kağıdı alalım dedi.
Ne gömmek mantıklı olabilir ?
edit: toprağın altına gömmekten bahsediyorum.
Ne gömmek mantıklı olabilir ?
edit: toprağın altına gömmekten bahsediyorum.
Almanyadan telefon aldık ama üstünde europan sim card only yazıyor. Haliyle burada açamıyoruz gittik bir de bunu almanyadan 600 € ya aldık bilmeden. Bunu Türkiye de nasıl kullanabiliriz
hazır template'lerde wedding budget isimli hazır excell sayfasında, bi' hücreye girilen değer sağındakinden büyükse başına otomatikman yukarı yönlü yeşil ok atıyor. küçükse de aşağı yönlü kırmızı ok atıyor
Hücre formüllerini filan sildik, ama bu ok'un nasıl yapıldığını bulamadık. güzel bir aksiyon nasıl olduğunu çözersek başka şeylerde işimize yarar diye düşündük. nasıl yapıldığını bilen var mı ?
ek'te resim var.
Hücre formüllerini filan sildik, ama bu ok'un nasıl yapıldığını bulamadık. güzel bir aksiyon nasıl olduğunu çözersek başka şeylerde işimize yarar diye düşündük. nasıl yapıldığını bilen var mı ?
ek'te resim var.
Yaptığımız harcamaları girebileceğimiz, etkili bi' cüzdan uygulaması var mı android'de ?
tanrı sizi korusun.
tanrı sizi korusun.
var mı ?
Kullanan inşaat mühendisi arkadaşlarımız var mı aramızda ?
Sika1 ve kryton arasınad 2leme düştüm. Önerilere açığım.
Sika1 ve kryton arasınad 2leme düştüm. Önerilere açığım.
Büyük ihtimalle suçtur ama hijaye şöyle; bunun istanbul adlı tablosuna bi' arkadaşım aşık. Ona bu tablonun kanvasa basılı halini hediye etmeyi düşünüyoruz da (tablonun orjinali 1 milyon küsüre satımış, malum o kadar toplayamayız aramızda şimdilik :) ) bu büyük ihtimalle suç, bedri eyüopğlundan izin istemeyi deneyelim dedik, ama adam vefat etmiş, hak sahiplerinden izin istesek de vermeyeceklerini düşündük, daha önce Cemal Safi ile de benzer bir konuda irtibat kurmaya çalıştık, irtibat kurmamıza aracılık etsin istediğimiz kişiler bize çok kötü davrandılar ama sağolsun Cemal Safiye evinden ulaşınca biz o bize çok iyi davrandı ve ondan istediğimiz şeyi gerçekleştirmişti. Bu yüzden sanatçının kendisi dışında ki insanların o kadar da ''duygusal'' olmadıklarını düşünüyorum.
Neyse, böyle birşey yapsak başımıza ne gelir. Bu birinci soru
2. soru da bu istanbul tablosunun orjinal boyutları nedir, nasıl bulabiliriz ?
Neyse, böyle birşey yapsak başımıza ne gelir. Bu birinci soru
2. soru da bu istanbul tablosunun orjinal boyutları nedir, nasıl bulabiliriz ?
Elimizde 2 tane son kullanma tarihi geçmiş uno premium tahıllı ekmek var.
Noluyor bunların tarihi geçince ? dolapta duruyorlarmış ve geçeli de 3 gün olmuş.
Baktık yeşermemişler, yiyelim mi ? dışarıdan yemek mi söyleyelim ?
Noluyor bunların tarihi geçince ? dolapta duruyorlarmış ve geçeli de 3 gün olmuş.
Baktık yeşermemişler, yiyelim mi ? dışarıdan yemek mi söyleyelim ?
bundan 3 yıl önce siyah noktalar için doktor bi' solüsyon reçetesi yazmıştı(hazırlama ilaç) Sonra işte eczaneden aldık ama çok almışız, üzerine son kullanma tarihi yok, kullanılacak gün için de 10 gün yazıyor, koca bir şişe(öksürük şurubu şişesinde) Şimdi komşunun ergen yiğeniyle sohbet ediyoruz da dedim bende onun solüsyonu var vereyim sana da, sonra hafiften tırstım, allah muhafaza bu çocuğa zarar verirse malum çocuk ergen yemin ediyorum o da bana zarar verebilir. Evlerden ırak.
Şubeden şubeye değişir mi yoksa, şu mebladan üstüne önceden haber vermeniz mi gerekiyor diyorlar ?
aslında özelde şöyle, kendi hesabımdan 52 bin çekmem gerekiyor, bunun için bankaya önceden haber vermem gerekir mi yoksa şubeye gitsem kimliğimle alabilir miyim ?
aslında özelde şöyle, kendi hesabımdan 52 bin çekmem gerekiyor, bunun için bankaya önceden haber vermem gerekir mi yoksa şubeye gitsem kimliğimle alabilir miyim ?
Bahsini ettiğim şey ortaklaşa birşey yapmak değil, ya da birisine sorumluluk vermek değil. Bahsini ettiğim şey, tek bir olay üzerinde ki farklı dinamiklerde görev dağılımının senden bağımsız olması. Tam anlayamadınız biraz daha açayım;
mesela lisede bir proje yapacaksınız, malum küme çalışması grubunuzda bi' tane spastik var ama bunu kabul etmiyor. çalışmanıza katılmıyor(bu şahane birşey) ama öğretmeniniz ona da bir görev vermiş, ve o kişi sorumluluğunda ki şeyin bilgisini sizinle paylaşmıyor. Hem yapamıyor hem de yapamadığını size bildirmiyor. Bildirse siz onun işini de yapmaya razısınız, yani onun olmaması değil mesele olması, hem yer işgal ediyor hem de uzlaşılmaz tavrı ile sizin ne yaparsanız yapın başarısız olmanızı sağlıyor. final günü gelip çatıyor ve geçmiş olsun bu dangalak için/yüzünden kaybettiniz.
Şimdi aynısını iş hayatına yoralım; bir proje üzerine çalışıyorsunuz, projeyi bulmuşsunuz fikri geliştirmişsiniz ancak agresif olduğunuz düşüncesi yüzünden proje bütün bir üretim ekibine dağıtılmış; kalite kontroller, teknik ofis hepsi olaya dahil olmuş ve vice ceo görev dağılımı yapmış buraya kadar sıkıntı yok, görev dağılımını kabul etmişsiniz. İş algoritmik olarak ilerliyor ancak size kadar gelen kısmında sıkıntı var, sürekli tekrar ediyor uyarıyorsunuz ilgileniliyormuş gibi yapılıyor ama ilgilenilemiyor, kapasitesi yetmiyor ancak uzlaşmacı bir tavırda sergilemiyor. Yapabileceğini düşünüyor fakat her toplantı da proje bu dangalak yüzünden bocalıyor, üretim aşaması olması gerektiği gibi sonlanmıyor, normal hayatta iyi niyetli insanlar olduğu için birşey de yapamıyorsunuz ama iş olunca alien gibi davranmaya başlıyor asla uzlaşmıyor, uzlaşmadığı gibi altından da kalkamıyor. en sonunda ekipten uzaklaştırılıyor. bunun üzerine zaten vasat olan ekibin geri kalanı da ''bizde uzaklaştırılırız korkusuyla'' işleri yapmayı değil de bahaneler üzerine çalışmaya başlıyorlar. geçmiş olsun, proje rafa kaldırılıyor. uygulanabilirliği yüzünden değil ''bu ekiple biz bunu yapamayız'' diye. kaybettiniz.
Oysa tek çalışsanız iş yükünüz artacak belki ama iş paylaşımı yüzünden aptalların aksattığı şeyler yaşanmayacak, geri dönüşü olmayan hatalar yapılmayacak daha da önemlisi lan bu dingil bunu yanlış yapar gidip bunun alt elamanıyla görüşelim onun haberi olmadan onlar yapsın kaygısı gütmeyecek, arkadaşınızın arkasından iş çeviriyor hissine kapılmayacaksınız, doğru danışmanlarla olayı götüreceksiniz fakat fikir ayrılığında karar mekanizması görevi elinizden alınınca herhangi bir kaybediş asabımı bozuyor.
Eskiden de sevmezdim bu takım oyunu şimdi de sevmiyorum, operatörlük işlerini yapıp kenara çekilmesi gereken andavallar sırf düşünebildiklerini zannedip ağzı var diye fikir beyan ediyor. Sonra senin baban prezervatif taksaydıda biz bu duruma gelmeseydik denildiğinde diyen kişi kaba oluyor. Ne ala memleket.
bu sadece iş hayatında da değil, piknik mesela; pikniğe gidilecektir ekip ayarlanır para toplanır ama kimse birşey almaya yanaşmaz, tamam lan biz alalım gelelim dersin o andan sonra telefon susmaz, şunu da alalım bunu da alalım diye. madem onları istiyordun neden başta söylemedin, yok ama başta söylemez
ya da bazen arkadaşlarınla buluşursun ve ''nereye gidelim'' sorusunu sorarsın kimseden ses seda çıkmaz, böyle mal gibi dururlar böm böm bakmalarını geçtim başka konu üzerine sohbete girişirler, ayakta 30 dakika bakarsın böyle yüzlerine, lan oğlum hadi bi' yere gidelim de oturalım dersin kimse fikir beyan etmez; sonra yürümeye başlarsın bi' iki mekan önüne gelirsin çatlak sesler çıkmaya başlar ''yok ya buraya girmeyelim, oraya gitmeyelim'' ee sen söyle nereye gidelim ''bilmiyorum ki'' ee napacağız böyle oturacakmıyız diye çıkıştığında da ''yok ya farketmez gidelim işte biyere'' denir, şaka gibi.
içinde başkalarının karar hakkının olduğu ve başarıya ulaşan tek bir iş görmedim, chp dahil bak abi akp'ye tek adamlık söz konusu çatır çatır sistemi işletiyorlar, iyi ya da kötü.
ya da online oyunlar mesela, takımda 1 tane dangoz çıkar uzlaşmazdır kendi kafasına buyruk ve ergen tavırlar içerisinde oyunu kaybetmenize sebep olur, söz dinlemez kendi birşeyin altından kalkamaz.
Takım oyunu dediğin şey berbat birşey, kesin messi de benim gibi düşünüyordur da millete yok ya futbol bir takım oyunudur filan diyordur.
mesela lisede bir proje yapacaksınız, malum küme çalışması grubunuzda bi' tane spastik var ama bunu kabul etmiyor. çalışmanıza katılmıyor(bu şahane birşey) ama öğretmeniniz ona da bir görev vermiş, ve o kişi sorumluluğunda ki şeyin bilgisini sizinle paylaşmıyor. Hem yapamıyor hem de yapamadığını size bildirmiyor. Bildirse siz onun işini de yapmaya razısınız, yani onun olmaması değil mesele olması, hem yer işgal ediyor hem de uzlaşılmaz tavrı ile sizin ne yaparsanız yapın başarısız olmanızı sağlıyor. final günü gelip çatıyor ve geçmiş olsun bu dangalak için/yüzünden kaybettiniz.
Şimdi aynısını iş hayatına yoralım; bir proje üzerine çalışıyorsunuz, projeyi bulmuşsunuz fikri geliştirmişsiniz ancak agresif olduğunuz düşüncesi yüzünden proje bütün bir üretim ekibine dağıtılmış; kalite kontroller, teknik ofis hepsi olaya dahil olmuş ve vice ceo görev dağılımı yapmış buraya kadar sıkıntı yok, görev dağılımını kabul etmişsiniz. İş algoritmik olarak ilerliyor ancak size kadar gelen kısmında sıkıntı var, sürekli tekrar ediyor uyarıyorsunuz ilgileniliyormuş gibi yapılıyor ama ilgilenilemiyor, kapasitesi yetmiyor ancak uzlaşmacı bir tavırda sergilemiyor. Yapabileceğini düşünüyor fakat her toplantı da proje bu dangalak yüzünden bocalıyor, üretim aşaması olması gerektiği gibi sonlanmıyor, normal hayatta iyi niyetli insanlar olduğu için birşey de yapamıyorsunuz ama iş olunca alien gibi davranmaya başlıyor asla uzlaşmıyor, uzlaşmadığı gibi altından da kalkamıyor. en sonunda ekipten uzaklaştırılıyor. bunun üzerine zaten vasat olan ekibin geri kalanı da ''bizde uzaklaştırılırız korkusuyla'' işleri yapmayı değil de bahaneler üzerine çalışmaya başlıyorlar. geçmiş olsun, proje rafa kaldırılıyor. uygulanabilirliği yüzünden değil ''bu ekiple biz bunu yapamayız'' diye. kaybettiniz.
Oysa tek çalışsanız iş yükünüz artacak belki ama iş paylaşımı yüzünden aptalların aksattığı şeyler yaşanmayacak, geri dönüşü olmayan hatalar yapılmayacak daha da önemlisi lan bu dingil bunu yanlış yapar gidip bunun alt elamanıyla görüşelim onun haberi olmadan onlar yapsın kaygısı gütmeyecek, arkadaşınızın arkasından iş çeviriyor hissine kapılmayacaksınız, doğru danışmanlarla olayı götüreceksiniz fakat fikir ayrılığında karar mekanizması görevi elinizden alınınca herhangi bir kaybediş asabımı bozuyor.
Eskiden de sevmezdim bu takım oyunu şimdi de sevmiyorum, operatörlük işlerini yapıp kenara çekilmesi gereken andavallar sırf düşünebildiklerini zannedip ağzı var diye fikir beyan ediyor. Sonra senin baban prezervatif taksaydıda biz bu duruma gelmeseydik denildiğinde diyen kişi kaba oluyor. Ne ala memleket.
bu sadece iş hayatında da değil, piknik mesela; pikniğe gidilecektir ekip ayarlanır para toplanır ama kimse birşey almaya yanaşmaz, tamam lan biz alalım gelelim dersin o andan sonra telefon susmaz, şunu da alalım bunu da alalım diye. madem onları istiyordun neden başta söylemedin, yok ama başta söylemez
ya da bazen arkadaşlarınla buluşursun ve ''nereye gidelim'' sorusunu sorarsın kimseden ses seda çıkmaz, böyle mal gibi dururlar böm böm bakmalarını geçtim başka konu üzerine sohbete girişirler, ayakta 30 dakika bakarsın böyle yüzlerine, lan oğlum hadi bi' yere gidelim de oturalım dersin kimse fikir beyan etmez; sonra yürümeye başlarsın bi' iki mekan önüne gelirsin çatlak sesler çıkmaya başlar ''yok ya buraya girmeyelim, oraya gitmeyelim'' ee sen söyle nereye gidelim ''bilmiyorum ki'' ee napacağız böyle oturacakmıyız diye çıkıştığında da ''yok ya farketmez gidelim işte biyere'' denir, şaka gibi.
içinde başkalarının karar hakkının olduğu ve başarıya ulaşan tek bir iş görmedim, chp dahil bak abi akp'ye tek adamlık söz konusu çatır çatır sistemi işletiyorlar, iyi ya da kötü.
ya da online oyunlar mesela, takımda 1 tane dangoz çıkar uzlaşmazdır kendi kafasına buyruk ve ergen tavırlar içerisinde oyunu kaybetmenize sebep olur, söz dinlemez kendi birşeyin altından kalkamaz.
Takım oyunu dediğin şey berbat birşey, kesin messi de benim gibi düşünüyordur da millete yok ya futbol bir takım oyunudur filan diyordur.
Son zamanlarda baya merak eder oldum bu hipnoz olayını, yani bi' yaptırayım diyorum nasıl olacak. Ankara da yapan garantili bi' yer biliyor musunuz ?
Aslında çocukluktan itibaren, sürekli ezber yapmak ve onu anlatmak(hafızadan çağırma) yeni bir şeyi ezberleme kabiliyetini arttırır mı ? tam olarak bunu merak ediyorum.
Dün akşam gece halısaha maçı var dediler, bilenler bilir bizim ev şehre bi' hayli uzak. O yüzden çıkıp hem yemeği dışarıda yiyelim hem de birşeyler içer sonra da maça gideriz diye çıktık yollara. Alkolün tadını biraz kaçırmışım, ama bilincim yerinde, yani kafadan 5^6 yı filan hesaplayabilirim kafa zehir ve kendimdeyim de, maç başlayana kadar sarhoş olduğumu farkedemedim. Maç başladı, ben yapıştırıyorum sağ açıktan sürekli pası alıyorum ceza sahasına giriyorum çat, düşüyorum. başka pozisyonda topu alıyorum çalımlarla sürüyorum, çat yine düşüyorum. böyle birkaç pozsiyondan sonra kalbim yerinden çıkacak gibi atmaya başladı, arabaya kendimi zor attım. önründe sarhoş olunca kusamayan ben arabanın koltuğuna uzanır uzanmaz istifra ettim. Neyse, benim en çok merak ettiğim şey, şut veya pas verecekken yere kapanmam. neden böyle olmuş olabilir ?
Şu günlerde başıma ne gelirse bu behzat Ç. yüzünden gelecek, tonla saçmalık ve yanlı bakış açısı var onları es geçiyorum ama şöyle bir hikaye var;
bu hayaletin manitası malum eşini ölürüyor ve gömüyor. Hayalet, Harun ve Akbaba'da ceseti tam çıkartıyorlar behzat geliyor birsürü tantana yapıyor, cinayetcimisiniz filan siz diyor. Sonuç olarak hep birlikte gömmeye gidiyorlar ama, yani zaten olması gereken de o değil mi ? Arkadaşınız her ne halt yerse yesin yine de sizin arkadaşınız değil mi ? ne yaparsa yapsın yine de o işte oğlum. Yani, iş etiği filan bunlar kıymetli şeyler mi gerçekten ?
edit: vallahi benim arkadaşlık anlayışım bu şekilde, ama neyseki şimdi konumuz bu değil. Hatta bunun yanında bir de dost yaklaşımım var ki aman tanrım.
Ayrıca okuduğunu idrak etme konusunda zorluk yaşayan arkadaşlarımız var aramızda diledikleri zaman tekrar tekrar okurlarsa yanlış zanna kapılıp gitmezler, ya da gitsinler bana neyse.
bu hayaletin manitası malum eşini ölürüyor ve gömüyor. Hayalet, Harun ve Akbaba'da ceseti tam çıkartıyorlar behzat geliyor birsürü tantana yapıyor, cinayetcimisiniz filan siz diyor. Sonuç olarak hep birlikte gömmeye gidiyorlar ama, yani zaten olması gereken de o değil mi ? Arkadaşınız her ne halt yerse yesin yine de sizin arkadaşınız değil mi ? ne yaparsa yapsın yine de o işte oğlum. Yani, iş etiği filan bunlar kıymetli şeyler mi gerçekten ?
edit: vallahi benim arkadaşlık anlayışım bu şekilde, ama neyseki şimdi konumuz bu değil. Hatta bunun yanında bir de dost yaklaşımım var ki aman tanrım.
Ayrıca okuduğunu idrak etme konusunda zorluk yaşayan arkadaşlarımız var aramızda diledikleri zaman tekrar tekrar okurlarsa yanlış zanna kapılıp gitmezler, ya da gitsinler bana neyse.
Başlığın aslı sığmadı kusura bakmayın.
Kamuoyu yoklaması yapıyorum/yapıyoruz. Cevap verdiğiniz duyuruları kim açmış ya da sizin duyurularınıza gelen cevaplarda kim cevap vermiş diye dikkat ediyor musunuz ?
Ben hiç etmiyorum/etmiyormuşum az önce mesajlaşırken farkettik. Bunun ilginç bir durum olmadığını düşünüyorum, yani sonuçta mantıklı insanlarız ve sorduğumuz sorulara kim olduğunu önemsemeden bize bakış açısı ya da derman sağladığı için yöneliyoruz veyahut duyuruyu açanın kim olduğuna bakmadan derman olmaya çalışıyor ya da eğlencelik cevaplarla gülünecek şeyler çıkarıyoruz. Önce lafa bakarım laf mı diye, sonra söyleyene bakarım tribi bende yok. Benim için fikirler söyleyenlerden bağımsız olarak kıymetli/kıymetsizdir. Sizde var mı öyle şeyler ?
Kamuoyu yoklaması yapıyorum/yapıyoruz. Cevap verdiğiniz duyuruları kim açmış ya da sizin duyurularınıza gelen cevaplarda kim cevap vermiş diye dikkat ediyor musunuz ?
Ben hiç etmiyorum/etmiyormuşum az önce mesajlaşırken farkettik. Bunun ilginç bir durum olmadığını düşünüyorum, yani sonuçta mantıklı insanlarız ve sorduğumuz sorulara kim olduğunu önemsemeden bize bakış açısı ya da derman sağladığı için yöneliyoruz veyahut duyuruyu açanın kim olduğuna bakmadan derman olmaya çalışıyor ya da eğlencelik cevaplarla gülünecek şeyler çıkarıyoruz. Önce lafa bakarım laf mı diye, sonra söyleyene bakarım tribi bende yok. Benim için fikirler söyleyenlerden bağımsız olarak kıymetli/kıymetsizdir. Sizde var mı öyle şeyler ?
İnternette bakındım ama safi boş siteler google da çıktı, beceremedim. Bunların okullara göre güncel ve gerçek sonuçlarından yüksekten düşüğe sıralamalarına nasıl ulaşabilirim.
Velevki yüklü miktarda altınınız var, bunu yarın bozdurmak mı mantıklı 20-30 gün sonra bozdurmak mı ?
Şu diyince sanki fotoğrafı var gibi oldu ama yok malesef. zaten onu arıyoruz. Bir erkek gömleği mavi tonlarında, kolları katlanıp düğmelenebiliyor ve en önemli unsur gömlek cebini dışarı çıkarttığınızda mendil görünümü oluyor.
buldurursanız çok sevineceğim.
teşekkürler.
edit: inanılmaz birşey oldu, ve canı gönülden çok teşekkür ettiğim ThomasJefferson gömleği anında buldurdu. Gerçekten çok teşekkürler.
buldurursanız çok sevineceğim.
teşekkürler.
edit: inanılmaz birşey oldu, ve canı gönülden çok teşekkür ettiğim ThomasJefferson gömleği anında buldurdu. Gerçekten çok teşekkürler.
Vergi denetmeni komşumuzun senin yaptığın işe göre aldığın para çok yüksek demesi zoruma gitti keza ben onun gibi düşünmüyorum. çünkü bence firmalar getirilere oranla ücret ödemeliler, bu yüzden ben maaş sistemine bile karşıyım ama o konuda elimden şimdilik birşey gelmiyor (bkz: memur çocuğu olmak) işbu yüzden saçmalığın dik alası olan sorumuza;aklınızda ki meslek grubu(meslek dalı değil, net iş) ve alması gereken ücret tutarlarını dileyen yazarsa biz de okur ve eğleniriz.
not: geyik cevapları anlayabildiğimiz ölçüde ''cevap bu'' olarak işaretlememeye özen göstereceğiz.
not: geyik cevapları anlayabildiğimiz ölçüde ''cevap bu'' olarak işaretlememeye özen göstereceğiz.
Esgrim'in henüz nasıl yazıldığını bilmiyoruz ama koca koca 2 insan(yaşlar 29-27) ankara da eskrim öğrenip eğlenebileceğimiz bir aksiyon yeri arıyoruz. Münasip neresi olabilir acaba ?
Bunu söylemek ne kadar doğru bilmiyorum ama, maaşlarımızı alınca hemen kullanmıyoruz yani, bir maaşımız bize 1,5 aydan fazla yetebiliyor, bu yüzden içinde bulunduğumuz dönemin maaşından ihtiyacımız olanı çekmemiz ayın ortasını geçiyor.
sonra lazım olur diye Yatırım yapmak gibi bir derdimiz şu ana kadar oluşmadı, onun yerine almayı planladığımız şeyler için para biriktiriyoruz ancak;
alacağımız şeylerin hepsi dolara endeksli(bu sebeple paramız aslında günden güne eriyor) ve biz tl olarak mevduat tutuyoruz, acaba diyorum hazır maaşlarımızda henüz bize yetiyorken çekeceğimiz güne kadar dolarla mı tutsak yoksa fon hesaplarına filan mı dalsak ?
edit: mebla belirtmedim ancak, toplamda her ay yinelenen 2 haneli bir değer için girişilmesi düşünülen bir aksiyon bu.
sonra lazım olur diye Yatırım yapmak gibi bir derdimiz şu ana kadar oluşmadı, onun yerine almayı planladığımız şeyler için para biriktiriyoruz ancak;
alacağımız şeylerin hepsi dolara endeksli(bu sebeple paramız aslında günden güne eriyor) ve biz tl olarak mevduat tutuyoruz, acaba diyorum hazır maaşlarımızda henüz bize yetiyorken çekeceğimiz güne kadar dolarla mı tutsak yoksa fon hesaplarına filan mı dalsak ?
edit: mebla belirtmedim ancak, toplamda her ay yinelenen 2 haneli bir değer için girişilmesi düşünülen bir aksiyon bu.