(3)
Instagram'da takip isteğim onaylanmasına rağmen karşı takip gelmemesi
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1487574
Merhaba arkadaşlar,
Bu zamana kadar Instagram kullanmıyordum ve 1 ay kadar önce Instagram açtım. Okuldan falan arkadaşlarımı ekliyorum. Bu süreçte anlam veremediğim davranışlarla karşılaştım. Bunlardan ilki okulda az veya çok samimi olduğum bazı arkadaşların takip isteğimi silmesi ve bekletmesiydi. Hatta burada da sormuştum.
Şimdiki anlam veremediğim diğer davranış ise takip isteğimin onaylanması ama karşı takip gelmemesi. Son üçtür böyle. Bunların ikisi ile bayağı samimiydim. Needy biri asla değilim ama karşı isteğin gelmemesi çok da sallanmadığımı hissettiriyor ve takip isteğinin silinmesi ile eşdeğerde benim için. Ben seni sayıp takip ediyorum da sen beni neden saymıyorsun? O yüzden takipten çıkasım geliyor. Hesabım yeni olduğu için sadece bir gönderi var. Sizce abartıyor muyum yoksa haklı mıyım? Siz ne düşünüyorsunuz? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Bu zamana kadar Instagram kullanmıyordum ve 1 ay kadar önce Instagram açtım. Okuldan falan arkadaşlarımı ekliyorum. Bu süreçte anlam veremediğim davranışlarla karşılaştım. Bunlardan ilki okulda az veya çok samimi olduğum bazı arkadaşların takip isteğimi silmesi ve bekletmesiydi. Hatta burada da sormuştum.
Şimdiki anlam veremediğim diğer davranış ise takip isteğimin onaylanması ama karşı takip gelmemesi. Son üçtür böyle. Bunların ikisi ile bayağı samimiydim. Needy biri asla değilim ama karşı isteğin gelmemesi çok da sallanmadığımı hissettiriyor ve takip isteğinin silinmesi ile eşdeğerde benim için. Ben seni sayıp takip ediyorum da sen beni neden saymıyorsun? O yüzden takipten çıkasım geliyor. Hesabım yeni olduğu için sadece bir gönderi var. Sizce abartıyor muyum yoksa haklı mıyım? Siz ne düşünüyorsunuz? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
(3)
İstanbul'un tüm işleri alıp diğer şehirlere vermemesi sorununu napacağız?
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1487324
Merhaba arkadaşlar,
Yeniden iş aramaya koyuldum ve 1 aydır iş arıyorum. Ancak İstanbul dışında neredeyse hiçbir yerde adamakıllı iş yok. İstanbul için bir günde çıkılan iş ilanı sayısı diğer 80 il için çıkılan iş ilanının toplamından daha fazla. Bu 1 aydır doğu batı güney kuzey demeden başvuruyorum. Önceden sadece Ankara'daki ilanlara başvuruyordum. Özgeçmişim Kariyer'de 3 ayda falan 10-15 görüntülemeyi zor buluyordu. Şimdi 1 ayda 70 küsür görüntüleme aldım. Belki az olabilir ama benim için bu rekor bir gelişme. Görüntüleyenlerin yarısından fazlası İstanbul'daki şirketler ve bazıları 2-3 defa görüntülüyor. Ama önyazıda özellikle taşınmaya açık olduğumu belirtmeme rağmen başka şehirde olduğum için çok aranmıyorum.
Dün İstanbul'daki ilanlara başvurmadım. Her gün görüntüleme alan özgeçmişim muhtemelen bu yüzden bugün görüntüleme almadı. İlla İstanbul'a gitmeye mecbur muyuz? Diğer şehirler neden adamakıllı iş fırsatı sunamıyor? Neden Ankara, İzmir, Bursa gibi şehirler bile İstanbul ile mücadele edemiyor? Bir de bu 1 ayda aldığım görüntüleme miktarına bakarsak İstanbul'da yaşasaydım kesin iş bulur muydum sizce? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Yeniden iş aramaya koyuldum ve 1 aydır iş arıyorum. Ancak İstanbul dışında neredeyse hiçbir yerde adamakıllı iş yok. İstanbul için bir günde çıkılan iş ilanı sayısı diğer 80 il için çıkılan iş ilanının toplamından daha fazla. Bu 1 aydır doğu batı güney kuzey demeden başvuruyorum. Önceden sadece Ankara'daki ilanlara başvuruyordum. Özgeçmişim Kariyer'de 3 ayda falan 10-15 görüntülemeyi zor buluyordu. Şimdi 1 ayda 70 küsür görüntüleme aldım. Belki az olabilir ama benim için bu rekor bir gelişme. Görüntüleyenlerin yarısından fazlası İstanbul'daki şirketler ve bazıları 2-3 defa görüntülüyor. Ama önyazıda özellikle taşınmaya açık olduğumu belirtmeme rağmen başka şehirde olduğum için çok aranmıyorum.
Dün İstanbul'daki ilanlara başvurmadım. Her gün görüntüleme alan özgeçmişim muhtemelen bu yüzden bugün görüntüleme almadı. İlla İstanbul'a gitmeye mecbur muyuz? Diğer şehirler neden adamakıllı iş fırsatı sunamıyor? Neden Ankara, İzmir, Bursa gibi şehirler bile İstanbul ile mücadele edemiyor? Bir de bu 1 ayda aldığım görüntüleme miktarına bakarsak İstanbul'da yaşasaydım kesin iş bulur muydum sizce? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Merhaba arkadaşlar,
Öncelikle gönderim biraz uzun. Kusura bakmayın. İyi okumalar dilerim.
Hayatım boyunca kurtulamadığım bazı dezavantajlar üzerime yapışıp kaldı ve hayatımı cehenneme çeviriyor. İçinde bulunduğumuz toplum da sağ olsun oldukça şekilci ve acımasız olduğu için muhtemelen sahip olduğum dezavantajlar yüzünden hayatımda olumlu hiçbir şey olmuyor. Çünkü dış görünüş her şey maalesef.
Bu dezavantajlardan ilki çocukluğumdan beri süregelen diksiyon problemi. Dilimde pelteklik var ve konuşurken bazen dilim istem dışı dışarı çıkıyor. Çocukken daha belirgindi bu. Tanımadığım birileriyle konuşurken beni engelli zannediyorlar. Özellikle iş görüşmelerinde sağ olsunlar "Siz engelli misiniz?" diye pat pat yapıştırıveriyorlar. Ses tonum da biraz boğuk çıkıyor. Ses tonumdan acayip derecede nefret ediyorum.
10 yıl önce yaşadığım romatizmal bir sağlık sorunu nedeniyle askerlikten muaf olmuştum ve bunun da pistte boy boy göstermesiyle oluşan kombodan faydalanıp (özgeçmişte askerlikten muaf olduğum yazınca) "Engelli raporunuz var mı?" diye bir kroşe daha vurup nakavt şekilde beni gönderiyorlar "Biz sizi ararız." diye. 5 yılda tonlarca iş görüşmesine gittim ve bunlardan yalnızca ikisinde işe alındım. Ama o ikisi de istediğim şekilde gitmedi ve kısa sürdü. Yani yine elde var sıfır sayılır. Bilmiyorum bu insanlar bu kusurun zihinsel bir engele mi işaret ettiğini düşünüyor yoksa diksiyonu bozuk birini alarak şirketlerinin imajına gölge düşüreceklerine mi inanıyor bilmiyorum ama eminim ki sıradan birileri bu kadar görüşmeden bayağı bir olumlu sonuç alırdı.
İkinci dezavantajım da yukarıda bahsettiğim romatizmal rahatsızlık ve uzun saatler boyunca bilgisayar başında oturmanın birleşiminden kaynaklanan kamburluk. Bu da kötü bir manzara yaratıyor. Zaten olmayan karizmam ( o okul yıllarımdaki eski karizmamdan eser yok şimdi :( ) yerlerin dibine geçiyor.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi iş bulamamam sebebiyle ailem, akrabalarım falan herkes "Engelli raporu al, EKPSS'ye gir, devlet kadrosuna yerleş, keyfine bak" (Esas bahane askerlikten muaf olmam) diye darlıyor. Ruhuma aldığım o kadar hasar yetmiyormuş gibi bir de bu düşmüşlüğü kabul etmemi, bunu belgeli hale getirmemi istiyorlar. Bir kez çenelerinden kurtulmak için gidip başvurdum engelli raporunu almak için, çünkü vermeyeceklerinden adım gibi emindim. 15% verdiler. Bununla yetinmeyip tekrardan uğraşmamı istediler. Kısa bir süre öncesine kadar yaptığım serbest çevirmenliği bırakıp yeniden iş aramaya koyulduğum, bu uğurda şehir değiştirmeyi bile göze aldığım için bu engelli raporu için tartışmalar yeniden şiddetlenmeye başladı. Bir insanın onuru, gururu nasıl yok edilirin onun canlı performansına şahit oluyorum resmen. Kendilerine göre iyilik yapmaya çalışıyorlar, beni düşünüyorlar ama ben neden olmadığım halde olmakla yaftalandığım bir şeyi kabul etme zavallılığına düşeyim ki?
Engellilerle bir sorunum yok, sonuçta kendi seçtikleri bir şey değil bu ama bu maruz kaldığım şey engelli olmanın ötesinde bir şey. Çocuğu olmayan çiftlere "Neden çocuğunuz olmuyor?" demekle veya onların üzerine gitmekle aynı şey bu.
Ne dersem diyeyim beni anlamıyorlar. Neden bu zamana kadar yapmadım bilmiyorum ama artık canıma tak etti. Kurtulmak istiyorum bütün bunlardan. Diksiyon kursuna giderek bu pelteklik ve ses sorunundan kurtulmayı düşünüyorum. Sizce bu mümkün mü? Ayrıca her sabah koşuya çıkarak daha dik bir duruşa ulaşmam ne kadar sürer ve en önemlisi bunların iş görüşmelerinde ne kadar katkısı olur? Her neyse bayağı uzun oldu. Kusura bakmayın. Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Öncelikle gönderim biraz uzun. Kusura bakmayın. İyi okumalar dilerim.
Hayatım boyunca kurtulamadığım bazı dezavantajlar üzerime yapışıp kaldı ve hayatımı cehenneme çeviriyor. İçinde bulunduğumuz toplum da sağ olsun oldukça şekilci ve acımasız olduğu için muhtemelen sahip olduğum dezavantajlar yüzünden hayatımda olumlu hiçbir şey olmuyor. Çünkü dış görünüş her şey maalesef.
Bu dezavantajlardan ilki çocukluğumdan beri süregelen diksiyon problemi. Dilimde pelteklik var ve konuşurken bazen dilim istem dışı dışarı çıkıyor. Çocukken daha belirgindi bu. Tanımadığım birileriyle konuşurken beni engelli zannediyorlar. Özellikle iş görüşmelerinde sağ olsunlar "Siz engelli misiniz?" diye pat pat yapıştırıveriyorlar. Ses tonum da biraz boğuk çıkıyor. Ses tonumdan acayip derecede nefret ediyorum.
10 yıl önce yaşadığım romatizmal bir sağlık sorunu nedeniyle askerlikten muaf olmuştum ve bunun da pistte boy boy göstermesiyle oluşan kombodan faydalanıp (özgeçmişte askerlikten muaf olduğum yazınca) "Engelli raporunuz var mı?" diye bir kroşe daha vurup nakavt şekilde beni gönderiyorlar "Biz sizi ararız." diye. 5 yılda tonlarca iş görüşmesine gittim ve bunlardan yalnızca ikisinde işe alındım. Ama o ikisi de istediğim şekilde gitmedi ve kısa sürdü. Yani yine elde var sıfır sayılır. Bilmiyorum bu insanlar bu kusurun zihinsel bir engele mi işaret ettiğini düşünüyor yoksa diksiyonu bozuk birini alarak şirketlerinin imajına gölge düşüreceklerine mi inanıyor bilmiyorum ama eminim ki sıradan birileri bu kadar görüşmeden bayağı bir olumlu sonuç alırdı.
İkinci dezavantajım da yukarıda bahsettiğim romatizmal rahatsızlık ve uzun saatler boyunca bilgisayar başında oturmanın birleşiminden kaynaklanan kamburluk. Bu da kötü bir manzara yaratıyor. Zaten olmayan karizmam ( o okul yıllarımdaki eski karizmamdan eser yok şimdi :( ) yerlerin dibine geçiyor.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi iş bulamamam sebebiyle ailem, akrabalarım falan herkes "Engelli raporu al, EKPSS'ye gir, devlet kadrosuna yerleş, keyfine bak" (Esas bahane askerlikten muaf olmam) diye darlıyor. Ruhuma aldığım o kadar hasar yetmiyormuş gibi bir de bu düşmüşlüğü kabul etmemi, bunu belgeli hale getirmemi istiyorlar. Bir kez çenelerinden kurtulmak için gidip başvurdum engelli raporunu almak için, çünkü vermeyeceklerinden adım gibi emindim. 15% verdiler. Bununla yetinmeyip tekrardan uğraşmamı istediler. Kısa bir süre öncesine kadar yaptığım serbest çevirmenliği bırakıp yeniden iş aramaya koyulduğum, bu uğurda şehir değiştirmeyi bile göze aldığım için bu engelli raporu için tartışmalar yeniden şiddetlenmeye başladı. Bir insanın onuru, gururu nasıl yok edilirin onun canlı performansına şahit oluyorum resmen. Kendilerine göre iyilik yapmaya çalışıyorlar, beni düşünüyorlar ama ben neden olmadığım halde olmakla yaftalandığım bir şeyi kabul etme zavallılığına düşeyim ki?
Engellilerle bir sorunum yok, sonuçta kendi seçtikleri bir şey değil bu ama bu maruz kaldığım şey engelli olmanın ötesinde bir şey. Çocuğu olmayan çiftlere "Neden çocuğunuz olmuyor?" demekle veya onların üzerine gitmekle aynı şey bu.
Ne dersem diyeyim beni anlamıyorlar. Neden bu zamana kadar yapmadım bilmiyorum ama artık canıma tak etti. Kurtulmak istiyorum bütün bunlardan. Diksiyon kursuna giderek bu pelteklik ve ses sorunundan kurtulmayı düşünüyorum. Sizce bu mümkün mü? Ayrıca her sabah koşuya çıkarak daha dik bir duruşa ulaşmam ne kadar sürer ve en önemlisi bunların iş görüşmelerinde ne kadar katkısı olur? Her neyse bayağı uzun oldu. Kusura bakmayın. Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Merhaba arkadaşlar,
Ben miyopum. Gözlerim fena derecede bozulmuş ve iki gözün numarası da 4.5 olmuş. Gözlük takmaktan nefret ediyorum ve sadece liseye kadar düzenli olarak gözlük taktım. Onun dışında sadece derslerde falan taktım. Ama bu numaralarla gözlüksüz devam etmem mümkün görünmüyor. Madem takmak zorundayım iyi bir şey olsun madem diye biraz pahalıya kaçtık cam kalitesi, inceliği ve çerçeve seçiminde. Yarın elimde olacak ama o kadar zaman sonra nasıl alışacağım bilmiyorum. Lens ve göz çizdirme bazı sebeplerden dolayı biraz seçim dışı kalıyor. Her ne kadar bana yakışacağını düşündüğüm bir çerçeve modeli seçsem de yakıştıramıyorum kendime. Zaten tip olarak karizmatik biri değilim temelli silik bir tip olacağım.
Diğer yandan hayatımda her şeyin flu olmasına alıştığımdan mıdır nedir gözlük takıp da 144P'den 1080P'ye geçince o her şeyi HD kalitede görmek acayip tuhafıma geliyor. Hayata gözlerini yeni açmış bir bebek gibi hissediyorum ve gerçekliğim değişiyor sanki. En çok da 10 metre ileride bana doğru gelen insanların yüz ifadelerini, o anki duygu durumlarını bütün detaylarıyla görmek, karşı kaldırımda yürüyen insanların yüz hatlarına kadar detaylıca görmek değişik hissettiriyor. Sanırım en çok buna alışmakta zorlanacağım.
Sizce bütün bunlara nasıl alışabilirim? Özellikle benimki gibi uzun bir inat ve karşı koyma aşamasından sonra pes edenler olduysa nasıl alıştıkları hakkında tecrübelerini paylaşırsa sevinirim. Fikirlerinizi ve tecrübelerinizi paylaşırsanız sevinirim. Teşekkür ederim.
Ben miyopum. Gözlerim fena derecede bozulmuş ve iki gözün numarası da 4.5 olmuş. Gözlük takmaktan nefret ediyorum ve sadece liseye kadar düzenli olarak gözlük taktım. Onun dışında sadece derslerde falan taktım. Ama bu numaralarla gözlüksüz devam etmem mümkün görünmüyor. Madem takmak zorundayım iyi bir şey olsun madem diye biraz pahalıya kaçtık cam kalitesi, inceliği ve çerçeve seçiminde. Yarın elimde olacak ama o kadar zaman sonra nasıl alışacağım bilmiyorum. Lens ve göz çizdirme bazı sebeplerden dolayı biraz seçim dışı kalıyor. Her ne kadar bana yakışacağını düşündüğüm bir çerçeve modeli seçsem de yakıştıramıyorum kendime. Zaten tip olarak karizmatik biri değilim temelli silik bir tip olacağım.
Diğer yandan hayatımda her şeyin flu olmasına alıştığımdan mıdır nedir gözlük takıp da 144P'den 1080P'ye geçince o her şeyi HD kalitede görmek acayip tuhafıma geliyor. Hayata gözlerini yeni açmış bir bebek gibi hissediyorum ve gerçekliğim değişiyor sanki. En çok da 10 metre ileride bana doğru gelen insanların yüz ifadelerini, o anki duygu durumlarını bütün detaylarıyla görmek, karşı kaldırımda yürüyen insanların yüz hatlarına kadar detaylıca görmek değişik hissettiriyor. Sanırım en çok buna alışmakta zorlanacağım.
Sizce bütün bunlara nasıl alışabilirim? Özellikle benimki gibi uzun bir inat ve karşı koyma aşamasından sonra pes edenler olduysa nasıl alıştıkları hakkında tecrübelerini paylaşırsa sevinirim. Fikirlerinizi ve tecrübelerinizi paylaşırsanız sevinirim. Teşekkür ederim.
(7)
Şirketlerin kişilik-yetenek testlerinde nasıl başarılı olunur?
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1486198
Merhaba arkadaşlar,
Bazı şirketlerin işe alım süreçlerinde adaylara gönderdiği kişilik testlerini bir türlü geçemiyorum, zaman yetmiyor. Test 50 soruysa ancak 30 tanesini yapabiliyorum soruların. Geçen sektörünün en önde gelen şirketlerden biri test yolladı, 35 tane soru yapabildim. Barajı geçememişim. Canım sıkıldı. Daha önce de başka şirketlerin gönderdiği birkaç testi beceremedim. Geçenki testi yapamayınca cidden sinirim bozuldu. Yapamayacak biri değilim sadece hızlı yapamıyorum. Millet nasıl çatır çatır tüm soruları yetiştirebiliyor? Yok mu bunun bir püf noktası? Kıçı kırık bir sınavın elime geçen fırsatı çöp etmesini istemiyorum. Ne önerirsiniz? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim, teşekkür ederim.
Bazı şirketlerin işe alım süreçlerinde adaylara gönderdiği kişilik testlerini bir türlü geçemiyorum, zaman yetmiyor. Test 50 soruysa ancak 30 tanesini yapabiliyorum soruların. Geçen sektörünün en önde gelen şirketlerden biri test yolladı, 35 tane soru yapabildim. Barajı geçememişim. Canım sıkıldı. Daha önce de başka şirketlerin gönderdiği birkaç testi beceremedim. Geçenki testi yapamayınca cidden sinirim bozuldu. Yapamayacak biri değilim sadece hızlı yapamıyorum. Millet nasıl çatır çatır tüm soruları yetiştirebiliyor? Yok mu bunun bir püf noktası? Kıçı kırık bir sınavın elime geçen fırsatı çöp etmesini istemiyorum. Ne önerirsiniz? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim, teşekkür ederim.
Merhaba arkadaşlar,
Youtube'da ara ara videolarına baktığım silah uzmanı bir abi var. Kendisi aslen İranlı ama bilgilerde yanlışlık yoksa 25 yıldır falan Amerika'da yaşıyormuş. Bu abinin videolarını izlerken çok iyi derecede anlıyorum, altyazı falan açma gereği duymuyorum. Normalde listeningim pek iyi değildir, bir tek FOX News, CNN gibi haber kanallarındaki pro spikerler gibi güzel konuşan insanları altyazıya ihtiyaç duymadan dinleyebiliyorum. Onun dışında genellikle altyazı açma gereği duyuyorum.
Her neyse öyle çok aksan olaylarıyla ilgilenmediğim için Çin, Rus aksanı gibi kalıplaşmış aksanlar dışında aksanların nereye ait olduğunu pek kestiremiyorum. İngilizleri de biraz kestiriyorum.
Merak ettiğim bu abi aksansız mı konuşuyor yoksa İranlı olduğu için ben mi daha kolay anlıyorum? Çünkü İranlıların konuştuğu İngilizce'yi de kolay anlıyorum.
www.youtube.com
Siz ne diyorsunuz? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Youtube'da ara ara videolarına baktığım silah uzmanı bir abi var. Kendisi aslen İranlı ama bilgilerde yanlışlık yoksa 25 yıldır falan Amerika'da yaşıyormuş. Bu abinin videolarını izlerken çok iyi derecede anlıyorum, altyazı falan açma gereği duymuyorum. Normalde listeningim pek iyi değildir, bir tek FOX News, CNN gibi haber kanallarındaki pro spikerler gibi güzel konuşan insanları altyazıya ihtiyaç duymadan dinleyebiliyorum. Onun dışında genellikle altyazı açma gereği duyuyorum.
Her neyse öyle çok aksan olaylarıyla ilgilenmediğim için Çin, Rus aksanı gibi kalıplaşmış aksanlar dışında aksanların nereye ait olduğunu pek kestiremiyorum. İngilizleri de biraz kestiriyorum.
Merak ettiğim bu abi aksansız mı konuşuyor yoksa İranlı olduğu için ben mi daha kolay anlıyorum? Çünkü İranlıların konuştuğu İngilizce'yi de kolay anlıyorum.
www.youtube.com
Siz ne diyorsunuz? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Merhaba arkadaşlar,
Bendeniz son göz muayenesinden beri 7 yıl geçmiş ve gözlük takmayı reddeden bir miyop olarak ( nickime bir göz atınız lütfen) bugün cesaretlenip (aslında mecbur kaldım desek daha doğru olur :D) kontrole gittim. Ama o da ne! 7 yıl önce biri 2.5 diğeri 3.0 olan göz numaram 4.5 seviyesine çıkmış. Üstüne bir de astigmat çaktırtmışım. Önceki muayenede astigmat yoktu. Gözlerim bayağı berbat halde, hayat kalitemi ciddi anlamda etkiliyor, aslında hep evde olduğum için o kadar kötü etkilenmiyorum ama dışarı çıkınca falan birini tanımam için aramda 1 metreden daha az mesafe olması gerekiyor. Sonra gece görüşüm 0 neredeyse. Gece kafamı kapıya vurup onun da duvara çarpmasıyla çıkan sesten mütevellit herkesi başıma toplamıştım bir anda. Annem o yüzden karanlık olunca koridorda hep gece lambası açar :D
Her neyse manzaraya bakılırsa artık kaçabileceğim bir yer kalmadı. İkisinden birini mecbur takacağım galiba. Yani bu anlamsız inadı neden sürdürdüğümü soracak olursanız gözlük takmaktan ölümüne nefret ediyorum. Çünkü çocukluğum hep gözlük takmakla geçti. Bana yakışmadığını düşünüyorum. Lens ise kullanımı zor diye hiç tercih etmedim. Ancak şu an gözlük takmaktan daha cazip geliyor zor olsa da. Onu da bizimkiler onaylamıyor neymiş kullanması zormuş neymiş gözüme batarmış. Sanki bilmiyoruz biz. Bu arada 7 yıl önce lens muayenesine girdiğimde kullanabileceğim söylenmişti. Bugün doktora lens için bunu söylediğimde o zaman normal lens muayenesine gerek olmadığını, astigmat olduğu için ayrı bir lens muayenesi olmam gerektiğini ancak çok mükemmel bir deneyim aramamam halinde ( biraz bulanıklığı tolere etme) normal lens kullanabileceğimi söyledi.
Devamlı kullanmak durumunda olduğum için iyi bir seçim yapmak istiyorum. Lens alıp gözlük almayabilirim ya da ikisini de birden kullanabilirim. Ama şu an biraz gereksiz pahalı olacak gibi ikisini de birden almak. Çünkü sabahtan akşama kadar evdeyim. Genelde evde olan biri için lens biraz abartı gibi sanki. Gözlük alırsam da beğendiğim çerçeveler biraz pahalı ve cam inceltme işlemi de olacağı için ödeyeceğim meblağ biraz fazla olacak. Her neyse arada kaldım. Siz ne dersiniz? Değerli tecrübelerinizi ve fikirlerinizi paylaşırsanız sevinirim. Teşekkür ederim.
Edit: Aslında bütçe sorun değil. Esas sorun gözlüğün rahat olması ama benim gözlük sevmemem, lens kullanımının biraz zahmetli olması ama lens istemem. Keşke tam tersi olsaydı.
Bendeniz son göz muayenesinden beri 7 yıl geçmiş ve gözlük takmayı reddeden bir miyop olarak ( nickime bir göz atınız lütfen) bugün cesaretlenip (aslında mecbur kaldım desek daha doğru olur :D) kontrole gittim. Ama o da ne! 7 yıl önce biri 2.5 diğeri 3.0 olan göz numaram 4.5 seviyesine çıkmış. Üstüne bir de astigmat çaktırtmışım. Önceki muayenede astigmat yoktu. Gözlerim bayağı berbat halde, hayat kalitemi ciddi anlamda etkiliyor, aslında hep evde olduğum için o kadar kötü etkilenmiyorum ama dışarı çıkınca falan birini tanımam için aramda 1 metreden daha az mesafe olması gerekiyor. Sonra gece görüşüm 0 neredeyse. Gece kafamı kapıya vurup onun da duvara çarpmasıyla çıkan sesten mütevellit herkesi başıma toplamıştım bir anda. Annem o yüzden karanlık olunca koridorda hep gece lambası açar :D
Her neyse manzaraya bakılırsa artık kaçabileceğim bir yer kalmadı. İkisinden birini mecbur takacağım galiba. Yani bu anlamsız inadı neden sürdürdüğümü soracak olursanız gözlük takmaktan ölümüne nefret ediyorum. Çünkü çocukluğum hep gözlük takmakla geçti. Bana yakışmadığını düşünüyorum. Lens ise kullanımı zor diye hiç tercih etmedim. Ancak şu an gözlük takmaktan daha cazip geliyor zor olsa da. Onu da bizimkiler onaylamıyor neymiş kullanması zormuş neymiş gözüme batarmış. Sanki bilmiyoruz biz. Bu arada 7 yıl önce lens muayenesine girdiğimde kullanabileceğim söylenmişti. Bugün doktora lens için bunu söylediğimde o zaman normal lens muayenesine gerek olmadığını, astigmat olduğu için ayrı bir lens muayenesi olmam gerektiğini ancak çok mükemmel bir deneyim aramamam halinde ( biraz bulanıklığı tolere etme) normal lens kullanabileceğimi söyledi.
Devamlı kullanmak durumunda olduğum için iyi bir seçim yapmak istiyorum. Lens alıp gözlük almayabilirim ya da ikisini de birden kullanabilirim. Ama şu an biraz gereksiz pahalı olacak gibi ikisini de birden almak. Çünkü sabahtan akşama kadar evdeyim. Genelde evde olan biri için lens biraz abartı gibi sanki. Gözlük alırsam da beğendiğim çerçeveler biraz pahalı ve cam inceltme işlemi de olacağı için ödeyeceğim meblağ biraz fazla olacak. Her neyse arada kaldım. Siz ne dersiniz? Değerli tecrübelerinizi ve fikirlerinizi paylaşırsanız sevinirim. Teşekkür ederim.
Edit: Aslında bütçe sorun değil. Esas sorun gözlüğün rahat olması ama benim gözlük sevmemem, lens kullanımının biraz zahmetli olması ama lens istemem. Keşke tam tersi olsaydı.
(2)
Tam zamanlı çalışma için freelance tecrübesi sayılıyor mu?
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1485308
Merhaba arkadaşlar,
Şimdi tam zamanlı iş arıyorsunuz diyelim ama bundan önce tam zamanlı çalışma tecrübeniz toplam 6 ay. 2 yıl da freelance çalışma tecrübeniz var. Tam zamanlı iş ilanlarında atıyorum "2 yıl çalışma tecrübesi" isteniyor. "Bu alanda 5 yıl tecrübeli" diye iş alanında tecrübe isteyenleri kastetmiyorum. Bu durumda freelance çalışma tecrübesi sayılıyor mu ya da Türk işverenler freelance çalışmayı çalışmak olarak görüyor mu, değerlendiriyor mu? Şu kadar yıl tecrübe isteyen ilanlara başvuru yapabilir miyim freelance çalışma tecrübesini de katarak?
Bunu sormamdaki amaç artık freelance çalışma şeklini benimseyemediğim için bir an önce tam zamanlı bir iş bulmak. Özgeçmişime bakan işverenlerin ne düşündüğünü merak ediyorum. Aklıma iyi şeyler gelmiyor ama sizin de fikirlerinizi, tecrübelerinizi öğrenirsem mutlu olurum. Teşekkür ederim.
Şimdi tam zamanlı iş arıyorsunuz diyelim ama bundan önce tam zamanlı çalışma tecrübeniz toplam 6 ay. 2 yıl da freelance çalışma tecrübeniz var. Tam zamanlı iş ilanlarında atıyorum "2 yıl çalışma tecrübesi" isteniyor. "Bu alanda 5 yıl tecrübeli" diye iş alanında tecrübe isteyenleri kastetmiyorum. Bu durumda freelance çalışma tecrübesi sayılıyor mu ya da Türk işverenler freelance çalışmayı çalışmak olarak görüyor mu, değerlendiriyor mu? Şu kadar yıl tecrübe isteyen ilanlara başvuru yapabilir miyim freelance çalışma tecrübesini de katarak?
Bunu sormamdaki amaç artık freelance çalışma şeklini benimseyemediğim için bir an önce tam zamanlı bir iş bulmak. Özgeçmişime bakan işverenlerin ne düşündüğünü merak ediyorum. Aklıma iyi şeyler gelmiyor ama sizin de fikirlerinizi, tecrübelerinizi öğrenirsem mutlu olurum. Teşekkür ederim.
(6)
Türk işverenlerin saçma sapan tecrübe beklentisi nereye kadar sürecek?
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1485017
Merhaba arkadaşlar,
Burada neredeyse bütün iş ilanlarında saçma sapan derecede tecrübe beklentisi olduğunu bilmeyen yoktur sanırım. Sokaktan çevireceğiniz sıradan bir vatandaşın bile 2 günde öğrenebileceği en kıçı kırık bir iş için bile tecrübe istiyorlar. Ülke ağzına kadar tecrübesiz, yeni mezun doluyken ve mevcut tecrübeli insanların sayısı gittikçe azalırken hala bu tecrübe takıntısı neden?
Utanmasalar ikisine de aynı asgari ücret verecekler. Nereye kadar isteyecekler bu tecrübeyi? Zaten o tecrübedeki adam verdikleri paraya gelmiyor, niye diretiyorlar? Madem öyle niye işe ihtiyacı olan tecrübesiz birini yetiştirip ülkeye katma değer yaratmıyorlar? Bir gün o tecrübeli insanlar köşelerine çekilecek, geriye tenezzül etmedikleri tecrübesiz insanlar kalacak. LinkedIn'e girin 1 saat dolaşsanız iş arayışında olan tonla deneyimsiz/yeni mezunun destek çağrısını görürsünüz. Nereye kadar görmezden gelinecek bu insanlar?
İşverenler işlerine gelince ta yılanın deliğindeki devlet teşviğini almaya çalışıyorlar ama? Katma değer yaratmadıktan sonra ne hakla bu teşvikleri almaya çalışıyorlar ona da anlam veremiyorum. Üniversiteler belli ki kontenjan azaltmayacak, kontenjan azaltmayı bırakın bir yandan mantar gibi yenileri türüyor. Kimse de gıkını çıkarmıyor. Nereye kadar sürecek böyle? Siz ne düşünüyorsunuz? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Burada neredeyse bütün iş ilanlarında saçma sapan derecede tecrübe beklentisi olduğunu bilmeyen yoktur sanırım. Sokaktan çevireceğiniz sıradan bir vatandaşın bile 2 günde öğrenebileceği en kıçı kırık bir iş için bile tecrübe istiyorlar. Ülke ağzına kadar tecrübesiz, yeni mezun doluyken ve mevcut tecrübeli insanların sayısı gittikçe azalırken hala bu tecrübe takıntısı neden?
Utanmasalar ikisine de aynı asgari ücret verecekler. Nereye kadar isteyecekler bu tecrübeyi? Zaten o tecrübedeki adam verdikleri paraya gelmiyor, niye diretiyorlar? Madem öyle niye işe ihtiyacı olan tecrübesiz birini yetiştirip ülkeye katma değer yaratmıyorlar? Bir gün o tecrübeli insanlar köşelerine çekilecek, geriye tenezzül etmedikleri tecrübesiz insanlar kalacak. LinkedIn'e girin 1 saat dolaşsanız iş arayışında olan tonla deneyimsiz/yeni mezunun destek çağrısını görürsünüz. Nereye kadar görmezden gelinecek bu insanlar?
İşverenler işlerine gelince ta yılanın deliğindeki devlet teşviğini almaya çalışıyorlar ama? Katma değer yaratmadıktan sonra ne hakla bu teşvikleri almaya çalışıyorlar ona da anlam veremiyorum. Üniversiteler belli ki kontenjan azaltmayacak, kontenjan azaltmayı bırakın bir yandan mantar gibi yenileri türüyor. Kimse de gıkını çıkarmıyor. Nereye kadar sürecek böyle? Siz ne düşünüyorsunuz? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
(9)
Instagram'da takip isteğimi onaylamayan bu arkadaşların sorunu ne?
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1484860
Merhaba arkadaşlar,
Çok sosyal medya kullanan biri değilim. Kısa bir süre önce Instagram hesabı açmam gerekti ve açmışken de okuldan arkadaşlarımı falan eklemek istedim.Şimdi burada "derdini seveyim" butonuna tıklayabilirsiniz ancak bazıları ya direk siliyor takip isteğini ya da bekletiyor. Bunların arasında zamanında çok samimi olduğum arkadaşlar da var çok samimi olmasak da belli bir muhabbetimin olduğu arkadaşlar da var. Hepsi de okuldan arkadaşımdı. Birbirimizi en son 5-6 yıl önce gördük.
Bu takip isteğimi bekletmeleri ve silmeleri acayip dumura uğrattı ve üzdü açıkçası. Ya tamam sosyal medya delisi değilim ama kafama takıldı, sinirden gülüyorum o derece. Ben naptım bu insanlara? Tamam 5-6 yıl uzun bir süre ama ne değişti bana karşı bakışlarında? Herkes tarafından sevilen biriydim. Kimseye karşı bir kusurum olmadı, herkese karşı sevecen ve saygılı davrandım. Elimden gelen yardımı yaptım. Uyduruk bir sanal dünyada birilerinin takibini hayat memat meselesi yapacak değilim ama cidden merak ediyorum: Ne değişti? Cidden değişik kafalar. Her neyse siz ne düşünüyorsunuz? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Not: "Derdini seveyim" de diyebilirsiniz.
Çok sosyal medya kullanan biri değilim. Kısa bir süre önce Instagram hesabı açmam gerekti ve açmışken de okuldan arkadaşlarımı falan eklemek istedim.Şimdi burada "derdini seveyim" butonuna tıklayabilirsiniz ancak bazıları ya direk siliyor takip isteğini ya da bekletiyor. Bunların arasında zamanında çok samimi olduğum arkadaşlar da var çok samimi olmasak da belli bir muhabbetimin olduğu arkadaşlar da var. Hepsi de okuldan arkadaşımdı. Birbirimizi en son 5-6 yıl önce gördük.
Bu takip isteğimi bekletmeleri ve silmeleri acayip dumura uğrattı ve üzdü açıkçası. Ya tamam sosyal medya delisi değilim ama kafama takıldı, sinirden gülüyorum o derece. Ben naptım bu insanlara? Tamam 5-6 yıl uzun bir süre ama ne değişti bana karşı bakışlarında? Herkes tarafından sevilen biriydim. Kimseye karşı bir kusurum olmadı, herkese karşı sevecen ve saygılı davrandım. Elimden gelen yardımı yaptım. Uyduruk bir sanal dünyada birilerinin takibini hayat memat meselesi yapacak değilim ama cidden merak ediyorum: Ne değişti? Cidden değişik kafalar. Her neyse siz ne düşünüyorsunuz? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Not: "Derdini seveyim" de diyebilirsiniz.
(4)
Networking, kendi işinizin patronu olun gibi işlerin mantığı nedir?
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1484709
Merhaba arkadaşlar,
Hani networking, yüksek kazançla kendi işinin patronu olma gibi başlıklar altında Herbalife kafasındaki işlerin mantığı nedir? Bu tarz şirketleri nerede görsem iş arayan herkesin arkasına bile bakmadan kaçtığını görüyorum. Bir de öyle bir şey ki bu tarz çalışanlar kendi bünyelerine birilerini katmak için ölüyor adeta. İş arayan adaylara yapışıyor deyim yerindeyse. Kimse de iyi gözle bakmıyor bunlara, deyim yerindeyse üç kağıtçı profili çiziyorlar. Bu tarz işlerin mantığı ne ve kim neden yapıyor ve en önemlisi neden hala bitmedi? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Hani networking, yüksek kazançla kendi işinin patronu olma gibi başlıklar altında Herbalife kafasındaki işlerin mantığı nedir? Bu tarz şirketleri nerede görsem iş arayan herkesin arkasına bile bakmadan kaçtığını görüyorum. Bir de öyle bir şey ki bu tarz çalışanlar kendi bünyelerine birilerini katmak için ölüyor adeta. İş arayan adaylara yapışıyor deyim yerindeyse. Kimse de iyi gözle bakmıyor bunlara, deyim yerindeyse üç kağıtçı profili çiziyorlar. Bu tarz işlerin mantığı ne ve kim neden yapıyor ve en önemlisi neden hala bitmedi? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Merhaba arkadaşlar,
Her zaman olmasa da ara ara silah inceleme videoları izliyorum. Ama bu sıralar biraz arttı izleme sıklığı. Youtube'da Edwin Sarkissian diye silah uzmanı bir abi var, ona takılıyorum bu aralar. Birbirinden değişik silahlar tanıtıyorlar. Özellikle Amerikan piyasasında çok fazla silah çeşidi var. Aklıma takılan soru şu: Bu kadar silahı kim alıyor da şirketler durmadan yeni modeller üretiyor? Tamam Amerika'da peynir ekmek gibi silah satılıyor ama sonuçta sıradan elektronik, giysi gibi hayatımızın normal bir parçası değil bu. Yani silahtan bahsediyoruz sonuçta. Şunu da belirteyim, silah derken tabanca, av tüfeği gibi basit silahlardan bahsetmiyorum, profesyonel kategoriye giren piyade/taarruz/ keskin nişancı vb. tüfeklerinden bahsediyorum.
Bu yalnızca Amerika ile de sınırlı değil tabi. Silah ihracatı da bayağı yüksek okuduğum kadarıyla. Ama bana bayağı abartı geliyor silaha harcanan para. Çeşit çeşit mermi türü var. Var da var. Gerçekten bu kadar silaha gerek var mı? Yanılıyor muyum?
Her zaman olmasa da ara ara silah inceleme videoları izliyorum. Ama bu sıralar biraz arttı izleme sıklığı. Youtube'da Edwin Sarkissian diye silah uzmanı bir abi var, ona takılıyorum bu aralar. Birbirinden değişik silahlar tanıtıyorlar. Özellikle Amerikan piyasasında çok fazla silah çeşidi var. Aklıma takılan soru şu: Bu kadar silahı kim alıyor da şirketler durmadan yeni modeller üretiyor? Tamam Amerika'da peynir ekmek gibi silah satılıyor ama sonuçta sıradan elektronik, giysi gibi hayatımızın normal bir parçası değil bu. Yani silahtan bahsediyoruz sonuçta. Şunu da belirteyim, silah derken tabanca, av tüfeği gibi basit silahlardan bahsetmiyorum, profesyonel kategoriye giren piyade/taarruz/ keskin nişancı vb. tüfeklerinden bahsediyorum.
Bu yalnızca Amerika ile de sınırlı değil tabi. Silah ihracatı da bayağı yüksek okuduğum kadarıyla. Ama bana bayağı abartı geliyor silaha harcanan para. Çeşit çeşit mermi türü var. Var da var. Gerçekten bu kadar silaha gerek var mı? Yanılıyor muyum?
(4)
Biontech aşısından sonra göğsün sol tarafında ufak bir sızı normal mi?
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1483936
Merhaba arkadaşlar,
1 saat kadar önce Biontech aşısı oldum. Göğsün sol tarafında, yani kalp civarında yeni yeni belli belirsiz bir ağrı başladı. Normal mi sizce? Kolum falan ağrımıyor.
1 saat kadar önce Biontech aşısı oldum. Göğsün sol tarafında, yani kalp civarında yeni yeni belli belirsiz bir ağrı başladı. Normal mi sizce? Kolum falan ağrımıyor.
Merhaba arkadaşlar,
MHRS'de aile hekiminde günde 2 tane Biontech randevusu alınabiliyor görünüyor ve yarına ikisi de boş. Alsam mı? Aşıyı aile hekimliğinde veya hastanede olmanın bir farkı var mı? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
MHRS'de aile hekiminde günde 2 tane Biontech randevusu alınabiliyor görünüyor ve yarına ikisi de boş. Alsam mı? Aşıyı aile hekimliğinde veya hastanede olmanın bir farkı var mı? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Merhaba arkadaşlar,
Hayatıma çeki düzen verme motivasyonuna kapılıp adamakıllı bir iş bulmak için kolları sıvadım ve zor olsa da başka şehre taşınmayı göze aldım. İşlerin çoğu İstanbul'da olduğu için oradaki işlere de başvuru yapıyorum ama ne yalan söyleyeyim kendime de güvenemiyorum. Bu konuyu buradan bir arkadaşla konuştuk ama manzara da gün gibi ortada. Diyelim iş buldum İstanbul'dan. Kendime ait evim olmadığı için eşyalar söz konusu olmadığına göre geriye ev arkadaşıyla kalmak ve eşyalı ev tutmak kalıyor. Ama herkes kiraların yüksekliğinden bahsediyor. İstanbul'da kıçı kırık bir 1+1 yere istenen parayla Ankara'da elit bir semtte güzel bir yer bulunur.
Zaten benim şu an itibariyle isteyebileceğim en yüksek maaş 4000 TL. İstanbul'da maaşlar diğer şehirlere göre yüksek diyorlar ama bilmiyorum. Ev arkadaşıyla kalmak hiç bana göre değil ve deneyimim de olmadı hiç çok şükür. Yurtta falan kalmadım, odamı paylaşmadım. E haliyle geriye eşyalı eve çıkmak kalıyor. O da kirayı neredeyse ikiye katlıyordur.
Şimdi diyeceksiniz "Neden İstanbul olmak zorunda?" diye. Çalışmak istediğim alanlardaki (lojistik, dış ticaret) iş imkanı en çok İstanbul'da mevcut. Haliyle planımı yaparken en çok İstanbul söz konusu oluyor. Başka şehirler de var tabi. Ama şöyle bana göre İstanbul'da bu şekilde yaşamayı başaran diğer tüm şehirlerde yaşayabilir kolayca, yaşamak değil hayatta kalmak da olabilir. Çünkü zaten ufak tefek zevklerimden başka para harcadığım bir şey yok.
Her neyse uzatmak istemiyorum. Bu zamana kadar deyim yerindeyse "Prens" veya "Prenses" rahatlığıyla büyümüş birinin bu denli bir maceraya kalkışması nasıl olur sizce?" Fazla mı cesur olur yoksa yerinde bir karar mı? Kendi tecrübelerinizi, özellikle de iş için şehir değiştirmiş olanlar varsa, fikirlerinizi zamanın şartlarını da göz önünde bulundurarak paylaşırsanız çok sevinirim. Teşekkür ederim.
Hayatıma çeki düzen verme motivasyonuna kapılıp adamakıllı bir iş bulmak için kolları sıvadım ve zor olsa da başka şehre taşınmayı göze aldım. İşlerin çoğu İstanbul'da olduğu için oradaki işlere de başvuru yapıyorum ama ne yalan söyleyeyim kendime de güvenemiyorum. Bu konuyu buradan bir arkadaşla konuştuk ama manzara da gün gibi ortada. Diyelim iş buldum İstanbul'dan. Kendime ait evim olmadığı için eşyalar söz konusu olmadığına göre geriye ev arkadaşıyla kalmak ve eşyalı ev tutmak kalıyor. Ama herkes kiraların yüksekliğinden bahsediyor. İstanbul'da kıçı kırık bir 1+1 yere istenen parayla Ankara'da elit bir semtte güzel bir yer bulunur.
Zaten benim şu an itibariyle isteyebileceğim en yüksek maaş 4000 TL. İstanbul'da maaşlar diğer şehirlere göre yüksek diyorlar ama bilmiyorum. Ev arkadaşıyla kalmak hiç bana göre değil ve deneyimim de olmadı hiç çok şükür. Yurtta falan kalmadım, odamı paylaşmadım. E haliyle geriye eşyalı eve çıkmak kalıyor. O da kirayı neredeyse ikiye katlıyordur.
Şimdi diyeceksiniz "Neden İstanbul olmak zorunda?" diye. Çalışmak istediğim alanlardaki (lojistik, dış ticaret) iş imkanı en çok İstanbul'da mevcut. Haliyle planımı yaparken en çok İstanbul söz konusu oluyor. Başka şehirler de var tabi. Ama şöyle bana göre İstanbul'da bu şekilde yaşamayı başaran diğer tüm şehirlerde yaşayabilir kolayca, yaşamak değil hayatta kalmak da olabilir. Çünkü zaten ufak tefek zevklerimden başka para harcadığım bir şey yok.
Her neyse uzatmak istemiyorum. Bu zamana kadar deyim yerindeyse "Prens" veya "Prenses" rahatlığıyla büyümüş birinin bu denli bir maceraya kalkışması nasıl olur sizce?" Fazla mı cesur olur yoksa yerinde bir karar mı? Kendi tecrübelerinizi, özellikle de iş için şehir değiştirmiş olanlar varsa, fikirlerinizi zamanın şartlarını da göz önünde bulundurarak paylaşırsanız çok sevinirim. Teşekkür ederim.
Merhaba arkadaşlar,
Nedendir bilmiyorum, aksiyon anlarında bir türlü beynime ulaşamıyorum. Sanki bir lockdown mekanizması harekete geçmiş de tüm giriş çıkışlar kapanmış gibi. Aklıma bir tane bile işe yarar bir şey gelmiyor. Sanki çırılçıplak kalmışım gibi hissediyorum. Normal zamanlarda her şeye bir cevabım varken, hatta ukalalığın kitabını yazarken kendimi kanıtlamamı gerektiren, benim için önemli olan anlarda tıkanıp kalıyorum, aklıma bir şey gelmiyor. Beynim duruyor. Demin mesela iş görüşmesindeydim, İK kendinizden bahsedin dedi, söylenecek o kadar şey varken 2 cümleyi zor kurdum inanır mısınız. Sonra o an geçiyor hooop bir bakmışım beynin veri transferi kaldığı yerden devam ediyor ve en kritik zamanlarda ihtiyacım olan şeyler ihtiyacım yokken kafamda dolanıyor. Tabi bu yüzden karşı tarafın sizden beklediklerini veremeyeceğiniz, yetersiz olduğunuz algısı oluşuyor. Resmen kendimi sabote ediyorum.
Tartışmalarda da böyle oluyor, konuşmalarda da. Sonra bütün gün "Neden böyle demedim? Neden bu aklıma gelmedi?" diye sızlanıp duruyorum. Sonra pratik zekam da kayboldu sanki. Acil durumlarda çözüm üretme yeteneğimi kaybettim gibi sanki. Kilitlenip kalıyorum. 6-7 yıl önceki eski zehir gibi keskin zekam yok. Eski beni özledim. Kendimi yeniden bulmam lazım ama nasıl? Başarı için beynime, eski bana ihtiyacım var. Yaşam tarzım çok düzensiz.2-3 yıldır da eve kapandım. Sizce ondan mıdır? Fikirlerinizi ve tavsiyelerinizi paylaşırsanız sevinirim. Teşekkür ederim.
Nedendir bilmiyorum, aksiyon anlarında bir türlü beynime ulaşamıyorum. Sanki bir lockdown mekanizması harekete geçmiş de tüm giriş çıkışlar kapanmış gibi. Aklıma bir tane bile işe yarar bir şey gelmiyor. Sanki çırılçıplak kalmışım gibi hissediyorum. Normal zamanlarda her şeye bir cevabım varken, hatta ukalalığın kitabını yazarken kendimi kanıtlamamı gerektiren, benim için önemli olan anlarda tıkanıp kalıyorum, aklıma bir şey gelmiyor. Beynim duruyor. Demin mesela iş görüşmesindeydim, İK kendinizden bahsedin dedi, söylenecek o kadar şey varken 2 cümleyi zor kurdum inanır mısınız. Sonra o an geçiyor hooop bir bakmışım beynin veri transferi kaldığı yerden devam ediyor ve en kritik zamanlarda ihtiyacım olan şeyler ihtiyacım yokken kafamda dolanıyor. Tabi bu yüzden karşı tarafın sizden beklediklerini veremeyeceğiniz, yetersiz olduğunuz algısı oluşuyor. Resmen kendimi sabote ediyorum.
Tartışmalarda da böyle oluyor, konuşmalarda da. Sonra bütün gün "Neden böyle demedim? Neden bu aklıma gelmedi?" diye sızlanıp duruyorum. Sonra pratik zekam da kayboldu sanki. Acil durumlarda çözüm üretme yeteneğimi kaybettim gibi sanki. Kilitlenip kalıyorum. 6-7 yıl önceki eski zehir gibi keskin zekam yok. Eski beni özledim. Kendimi yeniden bulmam lazım ama nasıl? Başarı için beynime, eski bana ihtiyacım var. Yaşam tarzım çok düzensiz.2-3 yıldır da eve kapandım. Sizce ondan mıdır? Fikirlerinizi ve tavsiyelerinizi paylaşırsanız sevinirim. Teşekkür ederim.
(7)
Bu musilaj meselesinin birdenbire ortaya çıkması kıllandırıcı değil mi?
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1482751
Merhaba arkadaşlar,
Hepimizin de bildiği üzere gündemimize gökten zembille iner gibi oturan bir musilaj problemi var. Madem bu problem vardı da neden daha önce gündeme getirilmedi de bu ülkenin tek sorunuymuş gibi herkes bunu konuşmaya başladı. Bir şeyler için algı operasyonu falan mı yapılıyor? Amaç gündemi değiştirmek mi?
Bu arada ben musilajın da ortaya çıkmasını epey şüpheli bulmaya başladım. Utanmasam "Koskocaman Marmara Denizi bir gecede kirlendi." diyeceğim. Zaten Marmara kirliydi ama bu başka bir boyut. Tamam kontrolsüz bir atık yönetimi var, bunu herkes biliyor ama birdenbire bu raddeye gelmesi çok anormal değil mi? Siz ne düşünüyorsunuz? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Hepimizin de bildiği üzere gündemimize gökten zembille iner gibi oturan bir musilaj problemi var. Madem bu problem vardı da neden daha önce gündeme getirilmedi de bu ülkenin tek sorunuymuş gibi herkes bunu konuşmaya başladı. Bir şeyler için algı operasyonu falan mı yapılıyor? Amaç gündemi değiştirmek mi?
Bu arada ben musilajın da ortaya çıkmasını epey şüpheli bulmaya başladım. Utanmasam "Koskocaman Marmara Denizi bir gecede kirlendi." diyeceğim. Zaten Marmara kirliydi ama bu başka bir boyut. Tamam kontrolsüz bir atık yönetimi var, bunu herkes biliyor ama birdenbire bu raddeye gelmesi çok anormal değil mi? Siz ne düşünüyorsunuz? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
(4)
İşverenlerin online görüşmeyi hala benimseyememiş olması neden?
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1482624
Merhaba arkadaşlar,
Biliyoruz ki pandemi süreci hayatımızda birçok şeyi değiştirdi ve artık yeni normalimiz oldu. Çalışma şekilleri değişti, birçok şirket evden çalışmaya başladı. Bununla birlikte teknoloji o kadar ilerledi ki dünyanın öbür ucundaki insanlarla görüntülü konuşabiliyoruz, zamanın mesafenin bir önemi kalmadı artık iletişim kurmak isteyen insanlar için. Tabi evet, bu bir yüz yüze konuşma değil ama elinde bu imkan varsa aramazsın yüz yüze konuşmayı. Ama bakıyorum bu kadar ilerlemeye rağmen bazıları buna ısrarla ayak diremekte.
Şimdi ben baktım kendi şehrimde bir iş bulamıyorum, artık bir düzen de kurmam gerekiyor, buradan sağ olsun bir arkadaşın gazıyla iş arayışımı kendi şehrimden ülke geneline yaydım. Demin başka bir şehirden aradılar görüşme için, "Yarın mümkünse şu saatte görüşmeye bekliyoruz." diye. Dedim " Ben orada yaşamıyorum ama "Skype'dan veya başka online bir mecradan görüşebiliriz." Adam demesin mi "Bizde yok öyle bir şey." Ya arkadaş ben sana "Taş taşı." demiyorum, "Deveye hendek atlat." demiyorum, tek yapman gereken o saatte benle Skype'dan görüşmek. Zaten olumlu gelişirse ben oraya geleceğim. Bunu söyledim de zaten. Ne sen yorul ne de ben nasıl geçeceğini, nasıl sonuçlanacağını bilmediğim bir görüşme için o kadar yolu gidip yorulayım, para harcayayım. Zaten adım gibi biliyorum yol parası da vermeyeceksin. 5 dk görüşmeden sonra "Biz seni ararız." diyeceksin. O kadar masraf, vakit kaybı ve yorgunluk yanına kar kalsın.
Ben daha 1 ay önce kalıcı olarak home office düzenine geçen bir şirketle Skype'dan görüştüm. Yüz yüzeden bir farkı yoktu. Yine freelance çalışmak için Almanya'daki başka bir şirketle Google Meetings'den görüştüm. Hatta bugün yine başka bir şirket aradı, onlar zaten profesyoneldi, hiç görüşmeye gerek duymadan bütün detayları telefonda sordu. Yani kısacası yapılabilecek bir görüşmeyi telefonda yaptı ve bana da bir test yolladı. Yani isteyen her ortamda yapar. Ben zaten eşek değilim ki gitmeyeceğim bir yere başvuru yapayım. Zaten bu sürece hazırlandığım için para harcamayı minimuma indirdim, lüks ihtiyaçları falan erteledim. Ev kiralama falan için para ayırdım. Yani kendimi hazırlıyorum.
Her neyse sizce neden bu uyumsuzluk? Bunların derdi ne? Neden kolayı varken işi yokuşa sürüyorlar? Ne düşünüyorsunuz? Bu arada sizce böyle yapmakta yanlış mı yapıyorum? Anormal olan ben olabilir miyim? Sorun onlarda değil bende mi? Onlar daha iyilerine mi layık? :D Düşüncelerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Biliyoruz ki pandemi süreci hayatımızda birçok şeyi değiştirdi ve artık yeni normalimiz oldu. Çalışma şekilleri değişti, birçok şirket evden çalışmaya başladı. Bununla birlikte teknoloji o kadar ilerledi ki dünyanın öbür ucundaki insanlarla görüntülü konuşabiliyoruz, zamanın mesafenin bir önemi kalmadı artık iletişim kurmak isteyen insanlar için. Tabi evet, bu bir yüz yüze konuşma değil ama elinde bu imkan varsa aramazsın yüz yüze konuşmayı. Ama bakıyorum bu kadar ilerlemeye rağmen bazıları buna ısrarla ayak diremekte.
Şimdi ben baktım kendi şehrimde bir iş bulamıyorum, artık bir düzen de kurmam gerekiyor, buradan sağ olsun bir arkadaşın gazıyla iş arayışımı kendi şehrimden ülke geneline yaydım. Demin başka bir şehirden aradılar görüşme için, "Yarın mümkünse şu saatte görüşmeye bekliyoruz." diye. Dedim " Ben orada yaşamıyorum ama "Skype'dan veya başka online bir mecradan görüşebiliriz." Adam demesin mi "Bizde yok öyle bir şey." Ya arkadaş ben sana "Taş taşı." demiyorum, "Deveye hendek atlat." demiyorum, tek yapman gereken o saatte benle Skype'dan görüşmek. Zaten olumlu gelişirse ben oraya geleceğim. Bunu söyledim de zaten. Ne sen yorul ne de ben nasıl geçeceğini, nasıl sonuçlanacağını bilmediğim bir görüşme için o kadar yolu gidip yorulayım, para harcayayım. Zaten adım gibi biliyorum yol parası da vermeyeceksin. 5 dk görüşmeden sonra "Biz seni ararız." diyeceksin. O kadar masraf, vakit kaybı ve yorgunluk yanına kar kalsın.
Ben daha 1 ay önce kalıcı olarak home office düzenine geçen bir şirketle Skype'dan görüştüm. Yüz yüzeden bir farkı yoktu. Yine freelance çalışmak için Almanya'daki başka bir şirketle Google Meetings'den görüştüm. Hatta bugün yine başka bir şirket aradı, onlar zaten profesyoneldi, hiç görüşmeye gerek duymadan bütün detayları telefonda sordu. Yani kısacası yapılabilecek bir görüşmeyi telefonda yaptı ve bana da bir test yolladı. Yani isteyen her ortamda yapar. Ben zaten eşek değilim ki gitmeyeceğim bir yere başvuru yapayım. Zaten bu sürece hazırlandığım için para harcamayı minimuma indirdim, lüks ihtiyaçları falan erteledim. Ev kiralama falan için para ayırdım. Yani kendimi hazırlıyorum.
Her neyse sizce neden bu uyumsuzluk? Bunların derdi ne? Neden kolayı varken işi yokuşa sürüyorlar? Ne düşünüyorsunuz? Bu arada sizce böyle yapmakta yanlış mı yapıyorum? Anormal olan ben olabilir miyim? Sorun onlarda değil bende mi? Onlar daha iyilerine mi layık? :D Düşüncelerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
(6)
Filmlerde, dizilerde silah seslerini niye bu kadar abartıyorlar?
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1482470
Merhaba arkadaşlar,
Patlamaların, çatışmaların olduğu yüksek dozda aksiyonun olduğu yapımları izlemeyi, oyunlar oynamayı çok severim. Bazen silah şirketlerinin veya uzmanlarının çektiği silahlarla ilgili veya gerçek çatışma anlarının kaydedildiği videolar izlerim.
Bu videoları ilk izlemeye başladığımda bir şey çok tuhafıma gitmişti. Silahların sesi dizi ve filmlerde yansıtıldığının aksine çok daha düşük seviyede ve çok farklı çıkıyordu. Arada bariz bir fark var. Özellikle piyade/taarruz tüfeklerinin sesi bayağı düşük çıkıyor. Aradaki bu farkın sebebi nedir? Yapımlarda silah sesleri "bam bam" diye çıkarken gerçekte "pew pew" veya "tık tık" diye çıkıyor. Yapımcılar daha çok insanı çekmek ve izleyiciyi aksiyon bombardımanına tutmak için mi yapıyor? Yoksa başka bir durum mu var veya dikkat mi etmiyorlar? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Patlamaların, çatışmaların olduğu yüksek dozda aksiyonun olduğu yapımları izlemeyi, oyunlar oynamayı çok severim. Bazen silah şirketlerinin veya uzmanlarının çektiği silahlarla ilgili veya gerçek çatışma anlarının kaydedildiği videolar izlerim.
Bu videoları ilk izlemeye başladığımda bir şey çok tuhafıma gitmişti. Silahların sesi dizi ve filmlerde yansıtıldığının aksine çok daha düşük seviyede ve çok farklı çıkıyordu. Arada bariz bir fark var. Özellikle piyade/taarruz tüfeklerinin sesi bayağı düşük çıkıyor. Aradaki bu farkın sebebi nedir? Yapımlarda silah sesleri "bam bam" diye çıkarken gerçekte "pew pew" veya "tık tık" diye çıkıyor. Yapımcılar daha çok insanı çekmek ve izleyiciyi aksiyon bombardımanına tutmak için mi yapıyor? Yoksa başka bir durum mu var veya dikkat mi etmiyorlar? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
(5)
"Three phase engine" ifadesinin çevirisi için hangisi daha uygun?
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1482218
Merhaba arkadaşlar,
Bundan bir süre önce teslim ettiğim bir çeviri projesi vardı ve orada da İngilizcesi "three phase engine" olan Almanca bir ifade vardı. Ben bunu "üç fazlı motor" olarak çevirdim ancak değerlendirmeyi yapan arkadaş "üç faz akım motoru" olarak çevrilmesini daha uygun görmüş. İnternette arattım önerdiği ifadeyi ama doğru düzgün bir şey bulamadım. Daha çok benim çevirdiğim gibi geçiyor internette. İşin diğer boyutuysa hatalı gördüğü çevirimi "major mistake" olarak görmüş. Sizce kim hatalı? Yüksek mühendislere, çeviri uzmanlarına ve otomotiv uzmanlarına soruyorum. Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Bundan bir süre önce teslim ettiğim bir çeviri projesi vardı ve orada da İngilizcesi "three phase engine" olan Almanca bir ifade vardı. Ben bunu "üç fazlı motor" olarak çevirdim ancak değerlendirmeyi yapan arkadaş "üç faz akım motoru" olarak çevrilmesini daha uygun görmüş. İnternette arattım önerdiği ifadeyi ama doğru düzgün bir şey bulamadım. Daha çok benim çevirdiğim gibi geçiyor internette. İşin diğer boyutuysa hatalı gördüğü çevirimi "major mistake" olarak görmüş. Sizce kim hatalı? Yüksek mühendislere, çeviri uzmanlarına ve otomotiv uzmanlarına soruyorum. Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
(2)
Gümrük müşaviri olma süreci, hayata geç kalmak, bilinmezlik
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1481841
Merhaba arkadaşlar,
Şu anda AÖF'den Uluslararası Ticaret ve Lojistik Yönetimi okuyorum ve vermem gereken ders sayısı çok değil. Şimdi ben diplomamı aldıktan sonra gümrük müşaviri olma yolunda ilerlemek istiyorum. Yani diplomamı alınca sudan çıkmış balık gibi ne yapacağımı bilmez halde kalmamak için şimdiden araştırmalara başlamak ve süreç hakkında olabildiğince bilgi almak istiyorum. Bunun oldukça zorlu bir süreç olduğunu biliyorum. Sınavlar falan var, staj süresi var.
Şu an halihazırda Alman Dili ve Edebiyatı mezunuyum ve 30 yaşına gelmeme rağmen henüz kariyerimde istediğim atılımı gerçekleştiremedim. Çevirmenlik falan yapıyorum o da proje gelirse. Tam zamanlı çalışma tecrübem 1 yıl bile değil. Bu zamana göre yaşadığım tecrübelere dayanarak yakın zamanda adamakıllı bir iş bulabileceğimi de düşünmüyorum. Açıkçası iyice tükendim, ne yapacağıma dair bir fikrim yok. Bir çıkış kapısı arıyorum ama ne istediğimi, ne tarafa gitmek istediğimi bilmiyorum, iki tarafında farklı yerlere açılan kapıların olduğu bir koridorda gibiyim. Hangi kapıyı açmam gerektiğini bilmiyorum.
Bu arada bir tarafım sürekli dış ticaret, freight forwarding alanında çalışmak istiyor. İş ilanlarına bakıyorum ama çok tecrübe istiyorlar. Her neyse bunu da dikkate alınca en elle tutulur ve işe yarar gözüken plan gümrük müşavirliği yolunda ilerlemek.
Şimdi her şey yolunda gitse gümrük müşavir yardımcısı, ardından gümrük müşaviri olsam bile en iyimser tahmin 5 yıl olur. Ondan sonra bir düzen kurmak var. Düşününce adamın resmen içi şişiyor. 40 yaşında hayata başlıyorsunuz, iyi bir eş adayı olursa 40 yaşında evleniyorsunuz ki çok iyimser bir hayal. Cidden tüm hayat enerjim gitti. Birçok yaşıtım düzenlerini kurmuş hayatlarını yaşarken, toplantıdan sunuma koşarken ben karanlık bir odada 30 yaşından sonra düzen kurma planı yapıyorum.
Hemen şimdi milletin şikayetçi olduğu beyaz yaka sıkıcılığını, mesaiye başlamadan önce kahve içmeden kendine gelemeyen plaza çalışanının tekdüzeliğini yaşama fırsatı verseler direk atlarım.
Ben bu kaybolmuşluğun içinde yüzerken ve gittikçe heyecanımı, enerjimi kaybederken tek şansım olan bu planı nasıl uygulayacağım? Nasıl kendimi gerçekleştireceğim? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Bu arada gümrük müşaviri olma süreciyle ilgili tecrübesi olanlar tecrübelerini paylaşırsa sevinirim. Teşekkür ederim.
Şu anda AÖF'den Uluslararası Ticaret ve Lojistik Yönetimi okuyorum ve vermem gereken ders sayısı çok değil. Şimdi ben diplomamı aldıktan sonra gümrük müşaviri olma yolunda ilerlemek istiyorum. Yani diplomamı alınca sudan çıkmış balık gibi ne yapacağımı bilmez halde kalmamak için şimdiden araştırmalara başlamak ve süreç hakkında olabildiğince bilgi almak istiyorum. Bunun oldukça zorlu bir süreç olduğunu biliyorum. Sınavlar falan var, staj süresi var.
Şu an halihazırda Alman Dili ve Edebiyatı mezunuyum ve 30 yaşına gelmeme rağmen henüz kariyerimde istediğim atılımı gerçekleştiremedim. Çevirmenlik falan yapıyorum o da proje gelirse. Tam zamanlı çalışma tecrübem 1 yıl bile değil. Bu zamana göre yaşadığım tecrübelere dayanarak yakın zamanda adamakıllı bir iş bulabileceğimi de düşünmüyorum. Açıkçası iyice tükendim, ne yapacağıma dair bir fikrim yok. Bir çıkış kapısı arıyorum ama ne istediğimi, ne tarafa gitmek istediğimi bilmiyorum, iki tarafında farklı yerlere açılan kapıların olduğu bir koridorda gibiyim. Hangi kapıyı açmam gerektiğini bilmiyorum.
Bu arada bir tarafım sürekli dış ticaret, freight forwarding alanında çalışmak istiyor. İş ilanlarına bakıyorum ama çok tecrübe istiyorlar. Her neyse bunu da dikkate alınca en elle tutulur ve işe yarar gözüken plan gümrük müşavirliği yolunda ilerlemek.
Şimdi her şey yolunda gitse gümrük müşavir yardımcısı, ardından gümrük müşaviri olsam bile en iyimser tahmin 5 yıl olur. Ondan sonra bir düzen kurmak var. Düşününce adamın resmen içi şişiyor. 40 yaşında hayata başlıyorsunuz, iyi bir eş adayı olursa 40 yaşında evleniyorsunuz ki çok iyimser bir hayal. Cidden tüm hayat enerjim gitti. Birçok yaşıtım düzenlerini kurmuş hayatlarını yaşarken, toplantıdan sunuma koşarken ben karanlık bir odada 30 yaşından sonra düzen kurma planı yapıyorum.
Hemen şimdi milletin şikayetçi olduğu beyaz yaka sıkıcılığını, mesaiye başlamadan önce kahve içmeden kendine gelemeyen plaza çalışanının tekdüzeliğini yaşama fırsatı verseler direk atlarım.
Ben bu kaybolmuşluğun içinde yüzerken ve gittikçe heyecanımı, enerjimi kaybederken tek şansım olan bu planı nasıl uygulayacağım? Nasıl kendimi gerçekleştireceğim? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Bu arada gümrük müşaviri olma süreciyle ilgili tecrübesi olanlar tecrübelerini paylaşırsa sevinirim. Teşekkür ederim.
(8)
Sözlükte bir şeyleri haksız yere kötüleyen neden çok insan var?
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1481654
Merhaba arkadaşlar,
Bazen sözlükte dolaşırken birilerinin bir ürüne karşı olsun, markaya karşı olsun hiçbir sebep yokken iftiraya varacak şekilde karalama kampanyası yaptığını görüyorum. Tamam bir şeyle ilgili olumsuz bir deneyimleri olur, kötü bir olay yaşarlar, rezalet başlığı açacak bir durum olur. Onunla ilgili entry yazarlar. Bunda hiçbir sorun yok. Hakları çünkü.
Ama bahsettiğim bir kesim var ki yalan dolan, karalama, iftira olduğu ta 10 km'den belli olan şeyleri yazan tipler var. Yazdıkları şeyler o kadar kör göze parmak ki ben buradayım diye sırıtıyor. Ya anlamıyorum bir insan haksız yere nasıl bir şeye kara çalabilir ya? Cidden parayla mı tutuyorlar bunları?
Mesela Amazon.com.tr başlığında şu entry yazılmış: eksisozluk.com
O kadar belli ki karalama amaçlı olduğu. Bunun gibi daha bir sürü entry görüyorum. Bir insan nasıl bu kadar alçalabilir? Siz ne düşünüyorsunuz? Bu tiplerin karın ağrısı ne? Gerçekten de birileri tarafından tutulmuş maşalar mı bunlar? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Bazen sözlükte dolaşırken birilerinin bir ürüne karşı olsun, markaya karşı olsun hiçbir sebep yokken iftiraya varacak şekilde karalama kampanyası yaptığını görüyorum. Tamam bir şeyle ilgili olumsuz bir deneyimleri olur, kötü bir olay yaşarlar, rezalet başlığı açacak bir durum olur. Onunla ilgili entry yazarlar. Bunda hiçbir sorun yok. Hakları çünkü.
Ama bahsettiğim bir kesim var ki yalan dolan, karalama, iftira olduğu ta 10 km'den belli olan şeyleri yazan tipler var. Yazdıkları şeyler o kadar kör göze parmak ki ben buradayım diye sırıtıyor. Ya anlamıyorum bir insan haksız yere nasıl bir şeye kara çalabilir ya? Cidden parayla mı tutuyorlar bunları?
Mesela Amazon.com.tr başlığında şu entry yazılmış: eksisozluk.com
O kadar belli ki karalama amaçlı olduğu. Bunun gibi daha bir sürü entry görüyorum. Bir insan nasıl bu kadar alçalabilir? Siz ne düşünüyorsunuz? Bu tiplerin karın ağrısı ne? Gerçekten de birileri tarafından tutulmuş maşalar mı bunlar? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
(3)
Telefon alacağım ama alacağım platformlar işleri karıştırıyor
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1481258
Merhaba arkadaşlar,
Bu sıralar telefon almayı düşünüyorum ama almayı düşündüğüm platformlar işimi zorlaştırıyor. Şimdi ben Samsung marka almak istiyorum ve gözüm kapalı alışveriş yaptığım Amazon'dan almak istiyorum ama aradığım modeller orada yok, daha çok Samsung'un anlaşmalı olduğu Hepsiburada'da var. Onun da artık eski kalitesi kalmadı diyorlar, iade politikasından zaten herkes şikayetçi. Sözlükte bir tane olumlu yorum bulsam gidip alınlarından öpeceğim. Zaten artık tüm alışverişlerimi Amazon'dan yapıyorum. Satıcılardan almıyorum bir de. Yalnızca platformun kendi sattığı şeyler.
Zaten o kadar para verip aldığım telefonda sorun çıkması ihtimaline karşı iade politikası düzgün olan bir yerden almak isterim. O da zaten Amazon oluyor. Ama Amazon'da da bütçeme uyan ve içime sinen bir telefon yok. Xiaomi var, o da Çin malı. Ne yapacağım şimdi ben? Nereden alacağım ben telefonumu? Bir telefon almak uğruna mağazaları gezip kendimi riske atamam şu kıyametin ortasında. Bu arada bütçem 3000-4000 TL arası. 4500 de olabilir. Sizce ne yapsam? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Bu sıralar telefon almayı düşünüyorum ama almayı düşündüğüm platformlar işimi zorlaştırıyor. Şimdi ben Samsung marka almak istiyorum ve gözüm kapalı alışveriş yaptığım Amazon'dan almak istiyorum ama aradığım modeller orada yok, daha çok Samsung'un anlaşmalı olduğu Hepsiburada'da var. Onun da artık eski kalitesi kalmadı diyorlar, iade politikasından zaten herkes şikayetçi. Sözlükte bir tane olumlu yorum bulsam gidip alınlarından öpeceğim. Zaten artık tüm alışverişlerimi Amazon'dan yapıyorum. Satıcılardan almıyorum bir de. Yalnızca platformun kendi sattığı şeyler.
Zaten o kadar para verip aldığım telefonda sorun çıkması ihtimaline karşı iade politikası düzgün olan bir yerden almak isterim. O da zaten Amazon oluyor. Ama Amazon'da da bütçeme uyan ve içime sinen bir telefon yok. Xiaomi var, o da Çin malı. Ne yapacağım şimdi ben? Nereden alacağım ben telefonumu? Bir telefon almak uğruna mağazaları gezip kendimi riske atamam şu kıyametin ortasında. Bu arada bütçem 3000-4000 TL arası. 4500 de olabilir. Sizce ne yapsam? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
(19)
Hazır baklavayı mı daha çok seviyorsunuz ev baklavası mı?
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1479125
Merhaba arkadaşlar,
Sorum basit: Ev baklavası mı seviyorsunuz yoksa hazır baklava mı? Ben hazır baklava seviyorum nedense. Ama hafif olmalı. Annemin yaptığı baklava efsanedir. Bayramda herkes anneme baklava yapıp yapmadığını sorar, gelen gidene yetmez bile. Ama buna rağmen ben nedense hazır baklava seviyorum. Siz ne seviyorsunuz?
Sorum basit: Ev baklavası mı seviyorsunuz yoksa hazır baklava mı? Ben hazır baklava seviyorum nedense. Ama hafif olmalı. Annemin yaptığı baklava efsanedir. Bayramda herkes anneme baklava yapıp yapmadığını sorar, gelen gidene yetmez bile. Ama buna rağmen ben nedense hazır baklava seviyorum. Siz ne seviyorsunuz?
Merhaba Gamer ahalisi,
Bundan bir süre önce Apex Legends'e göz atayım diye girmiştim ve birkaç el atıp çıkmıştım. Zor gelmişti. Bir daha selam vermemiştim. Nereden estiyse 2 gün önce yine başladım ve 2 gündür oynuyorum. Tabi bunda oyunun Steam'e gelmesi de etkili oldu. Bu sefer öyle böyle değil "Bu nasıl zor bir oyun?" dedim.
20 yıldır oyun oynarım, çok iyi oyuncuyu olduğumu iddia etmem ama kötü oyuncu olduğumu da kabul etmem. Ama bütün samimiyetimle söylüyorum ki bana bu zamana kadar böyle kompleks yaptıran, yeteneksiz olduğumu düşündürten başka bir oyun olmamıştır. Ben hayatımda bu kadar zor bir oyun görmedim. Yeğenim CS GO diye tutturduğu için bazen onunla oynarım, CS GO onun yanında resmen çocuk oyuncağı gibi. Zaten ikisi aynı kategoride değil ama sonuçta ikisi de rekabetçi diye geçiyor.
Bu oyunda adam öldürmek feci derecede zor. 17. seviyedeyim ama şu ana kadar 5 kill alabildim yalnızca. Millete bakıyorum takır takır kill alıyo. Dün yine bir maçtayken ben öldüm doğal olarak ve takımım iki kişi kaldı, takımımdaki oyuncunun biri tek başına 8 kill aldı. Üstelik 3rd party yemesine rağmen. Başarılı olma konusunda elinizdeki ekipmanın niteliği elbette önemli ama yetenek daha önemli bana kalırsa. Ben bu zamana kadar hiçbir oyun için rehbere bakma gereksinimi duymadım. Bu oyun için ilk defa dün rehbere bakma ihtiyacı hissettim.
Bir de oyunun şöyle kötü bir tarafı var, iyi oynayamayınca hırs yapıyorsunuz ve sizi daha da kendine çekiyor ve doğal olarak başına kilitliyor sizi. Kumarda kaybetmek gibi resmen. Her neyse Apex oynuyorsanız ne düşündüğünüzü belirtir misiniz? Fikirlerinizi, tecrübelerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Bundan bir süre önce Apex Legends'e göz atayım diye girmiştim ve birkaç el atıp çıkmıştım. Zor gelmişti. Bir daha selam vermemiştim. Nereden estiyse 2 gün önce yine başladım ve 2 gündür oynuyorum. Tabi bunda oyunun Steam'e gelmesi de etkili oldu. Bu sefer öyle böyle değil "Bu nasıl zor bir oyun?" dedim.
20 yıldır oyun oynarım, çok iyi oyuncuyu olduğumu iddia etmem ama kötü oyuncu olduğumu da kabul etmem. Ama bütün samimiyetimle söylüyorum ki bana bu zamana kadar böyle kompleks yaptıran, yeteneksiz olduğumu düşündürten başka bir oyun olmamıştır. Ben hayatımda bu kadar zor bir oyun görmedim. Yeğenim CS GO diye tutturduğu için bazen onunla oynarım, CS GO onun yanında resmen çocuk oyuncağı gibi. Zaten ikisi aynı kategoride değil ama sonuçta ikisi de rekabetçi diye geçiyor.
Bu oyunda adam öldürmek feci derecede zor. 17. seviyedeyim ama şu ana kadar 5 kill alabildim yalnızca. Millete bakıyorum takır takır kill alıyo. Dün yine bir maçtayken ben öldüm doğal olarak ve takımım iki kişi kaldı, takımımdaki oyuncunun biri tek başına 8 kill aldı. Üstelik 3rd party yemesine rağmen. Başarılı olma konusunda elinizdeki ekipmanın niteliği elbette önemli ama yetenek daha önemli bana kalırsa. Ben bu zamana kadar hiçbir oyun için rehbere bakma gereksinimi duymadım. Bu oyun için ilk defa dün rehbere bakma ihtiyacı hissettim.
Bir de oyunun şöyle kötü bir tarafı var, iyi oynayamayınca hırs yapıyorsunuz ve sizi daha da kendine çekiyor ve doğal olarak başına kilitliyor sizi. Kumarda kaybetmek gibi resmen. Her neyse Apex oynuyorsanız ne düşündüğünüzü belirtir misiniz? Fikirlerinizi, tecrübelerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
(17)
30 yaşına gelmem ama işim yok diye bana harçlık verilmeye çalışılması
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1478620
Merhaba arkadaşlar,
Bendeniz 30 yaşına gelmiş ve henüz kariyerinde istediği atılımı gerçekleştirememiş birisiyim. Son tam zamanlı işimden ayrılalı 3 yıl olacak 1 ay sonra. Doğru düzgün bir iş bulamadığım için serbest çevirmenlik yapıyorum. Hoşuma gitmiyor serbest çevirmenlik ama hiç değilse geçimimi sağlayacak parayı çıkarıyorum. Adam gibi bir iş bulana kadar böyle devam.
Ailemle yaşıyorum. Bir düzen kuramamış olmak, hala ailenin dizinin dibinde olmak pek hoşuma gitmiyor ama ne yazık ki işleri bir türlü rayına oturtamıyorum. Yaklaşık 3,5 yıldır ailemden para istemiyorum. Zaten öyle çok para harcayan bir tip de değilim. İstediğim şeyi peşin peşin alabiliyorum çok şükür.
Ama bir durum var ki çok fena canımı yakıyor. Yakın çevrem, bazı akrabalarım falan adamakıllı bir işim olmadığı için bana harçlık vermeye çalışıyor. Biliyorum beni sevdiklerinden ama 30 yaşına gelmiş biri olarak benliğim kaldırmıyor artık. Fakir değiliz fukara değiliz. Kirada oturmuyoruz. İnsanlar neden hala gururu incinir mi demeden belli bir yaşa gelmiş insanlara harçlık vermeye çalışır? Sağ olsunlar var olsunlar ama harçlık da bir yere kadar sonuçta.
Ben zaten kendimi bildim bileli dik kafalının, kimseye eyvallahı olmayanın biri oldum ve hiçbir konuda yardım almayı kolay kolay düşünmedim. Her şeyi kendi başıma halletmeye çalıştım. Böyle birileri harçlık verince kendimi zayıf hissediyorum. Zaten ihtiyacım yok. Kabul etmeyince bana darılıyorlar. Kardeşim her ay 500 TL harçlık veriyor ve hiçbir şekilde geri çevirmeme izin vermiyor. Doğal olarak kötü hissediyorum.
İşin diğer boyutuysa almak istemediğim için verilen harçlıkları harcamaya dair içimden en ufak bir istek bile gelmiyor. Kendi param gibi göremiyorum, birisi tarafından emanet bırakılmış gibi geliyor. Ayıp olmayacağını bilsem verilen bütün harçlıkları bir hayır kurumuna bağışlarım. Oysa kendi param söz konusu olunca şunu da alsam bunu da alsam diye hep plan yapıyorum ve harcamak inanılmaz tatlı geliyor.
Sizce ne desem de karşı tarafı kırmadan incitmeden harçlık vermemeleri gerektiği konusunda ikna etsem? "30 yaşına geldim."," Ben kendi paramı kazanıyorum zaten." lafları işe yaramıyor maalesef. Böyle durumlar yaşayanınız var mı? Siz olsanız nasıl hissedersiniz? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Bendeniz 30 yaşına gelmiş ve henüz kariyerinde istediği atılımı gerçekleştirememiş birisiyim. Son tam zamanlı işimden ayrılalı 3 yıl olacak 1 ay sonra. Doğru düzgün bir iş bulamadığım için serbest çevirmenlik yapıyorum. Hoşuma gitmiyor serbest çevirmenlik ama hiç değilse geçimimi sağlayacak parayı çıkarıyorum. Adam gibi bir iş bulana kadar böyle devam.
Ailemle yaşıyorum. Bir düzen kuramamış olmak, hala ailenin dizinin dibinde olmak pek hoşuma gitmiyor ama ne yazık ki işleri bir türlü rayına oturtamıyorum. Yaklaşık 3,5 yıldır ailemden para istemiyorum. Zaten öyle çok para harcayan bir tip de değilim. İstediğim şeyi peşin peşin alabiliyorum çok şükür.
Ama bir durum var ki çok fena canımı yakıyor. Yakın çevrem, bazı akrabalarım falan adamakıllı bir işim olmadığı için bana harçlık vermeye çalışıyor. Biliyorum beni sevdiklerinden ama 30 yaşına gelmiş biri olarak benliğim kaldırmıyor artık. Fakir değiliz fukara değiliz. Kirada oturmuyoruz. İnsanlar neden hala gururu incinir mi demeden belli bir yaşa gelmiş insanlara harçlık vermeye çalışır? Sağ olsunlar var olsunlar ama harçlık da bir yere kadar sonuçta.
Ben zaten kendimi bildim bileli dik kafalının, kimseye eyvallahı olmayanın biri oldum ve hiçbir konuda yardım almayı kolay kolay düşünmedim. Her şeyi kendi başıma halletmeye çalıştım. Böyle birileri harçlık verince kendimi zayıf hissediyorum. Zaten ihtiyacım yok. Kabul etmeyince bana darılıyorlar. Kardeşim her ay 500 TL harçlık veriyor ve hiçbir şekilde geri çevirmeme izin vermiyor. Doğal olarak kötü hissediyorum.
İşin diğer boyutuysa almak istemediğim için verilen harçlıkları harcamaya dair içimden en ufak bir istek bile gelmiyor. Kendi param gibi göremiyorum, birisi tarafından emanet bırakılmış gibi geliyor. Ayıp olmayacağını bilsem verilen bütün harçlıkları bir hayır kurumuna bağışlarım. Oysa kendi param söz konusu olunca şunu da alsam bunu da alsam diye hep plan yapıyorum ve harcamak inanılmaz tatlı geliyor.
Sizce ne desem de karşı tarafı kırmadan incitmeden harçlık vermemeleri gerektiği konusunda ikna etsem? "30 yaşına geldim."," Ben kendi paramı kazanıyorum zaten." lafları işe yaramıyor maalesef. Böyle durumlar yaşayanınız var mı? Siz olsanız nasıl hissedersiniz? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Merhaba arkadaşlar,
Evimde Türk Telekom 16 Mbit limitsiz fiber internet var, 2 ay sonra taahhütü bitiyor. Şu anda 107 TL(Oha! Kazığa bak!) ödüyorum. Evimde Türk Telekom fiberden başka altyapı olmadığı için alternatiflerim kısıtlı.
Şimdi taahhütün bitmesine az kaldığı için Türk Telekom taahhütü yenileme çalışmalarına başladı. Bu sefer 20 Mbit için 110 TL teklif ediyorlar. Ama Netspeed gibi Türk Telekom fiber altyapısını kullanan servis sağlayıcıları tercih etmek var aklımda. Mesela Netspeed'de 35 Mbit limitsiz internet 89 TL. Ama Netspeed'i daha önce kullanmadığım için rahatlığı nasıl olur, sorun yaşar mıyım sık sık, müşteri hizmetleri nasıl bilemiyorum. Allah var Türk Telekom ile ilk başlardaki abonelik süreci dışında sorun yaşadığımı söyleyemem bu 2 yıl boyunca. Ara sıra koptuğu oluyor ama onları da toplasak bir elin parmaklarını geçmez. Hızı da 16 Mbit olmasına rağmen 20 Mbit'i falan geçtiği oluyor indirme yaparken, fiber olmasından dolayı mı bilmiyorum. Yani aldığım hizmetten memnunum, ücret dışında.
Sormak istediğim şu: Şimdi ben müşteri temsilcilerine taahhüt yenileme konusundaki isteksizliğimin sebebinin hizmetlerini pahalı bulmam olduğunu söylemedim. Taşınma, kapattırma gibi sıradan sebepler ileri sürdüm. Eğer pahalı bulduğumu söylersem ve başka servis sağlayıcıların şu fiyata verdiğini söylesem bana makul bir indirim yaparlar mı sizce? Yani müşteri kaybetmektense müşterinin istediği ücreti kabul ederler mi yoksa giden gitsin kalan sağlar bizimdir kafasındalar mı? Müşteri politikalarını merak ediyorum. Eğer makul bir indirim sunma ihtimalleri varsa kalabilirim. Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Evimde Türk Telekom 16 Mbit limitsiz fiber internet var, 2 ay sonra taahhütü bitiyor. Şu anda 107 TL(Oha! Kazığa bak!) ödüyorum. Evimde Türk Telekom fiberden başka altyapı olmadığı için alternatiflerim kısıtlı.
Şimdi taahhütün bitmesine az kaldığı için Türk Telekom taahhütü yenileme çalışmalarına başladı. Bu sefer 20 Mbit için 110 TL teklif ediyorlar. Ama Netspeed gibi Türk Telekom fiber altyapısını kullanan servis sağlayıcıları tercih etmek var aklımda. Mesela Netspeed'de 35 Mbit limitsiz internet 89 TL. Ama Netspeed'i daha önce kullanmadığım için rahatlığı nasıl olur, sorun yaşar mıyım sık sık, müşteri hizmetleri nasıl bilemiyorum. Allah var Türk Telekom ile ilk başlardaki abonelik süreci dışında sorun yaşadığımı söyleyemem bu 2 yıl boyunca. Ara sıra koptuğu oluyor ama onları da toplasak bir elin parmaklarını geçmez. Hızı da 16 Mbit olmasına rağmen 20 Mbit'i falan geçtiği oluyor indirme yaparken, fiber olmasından dolayı mı bilmiyorum. Yani aldığım hizmetten memnunum, ücret dışında.
Sormak istediğim şu: Şimdi ben müşteri temsilcilerine taahhüt yenileme konusundaki isteksizliğimin sebebinin hizmetlerini pahalı bulmam olduğunu söylemedim. Taşınma, kapattırma gibi sıradan sebepler ileri sürdüm. Eğer pahalı bulduğumu söylersem ve başka servis sağlayıcıların şu fiyata verdiğini söylesem bana makul bir indirim yaparlar mı sizce? Yani müşteri kaybetmektense müşterinin istediği ücreti kabul ederler mi yoksa giden gitsin kalan sağlar bizimdir kafasındalar mı? Müşteri politikalarını merak ediyorum. Eğer makul bir indirim sunma ihtimalleri varsa kalabilirim. Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
(2)
Çalıştığım şirkete fatura ile ilgili sorunumu iletsem mi?
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1477721
Merhaba arkadaşlar,
Freelance çalıştığım yabancı bir şirket var. Geçen ay onlara ilk defa iş yapmıştım. İşi teslim edince proje yöneticisi tarafından sistemde onaylanıyor ve adınıza ödeme oluşturuluyor. Ödemenizi alabilmeniz için de ayın sonunda faturayı sistemden onaylamak gerekiyor. Onaylamadan önce de fatura numarasını girmek gerekiyor. Fakat ben fatura numarasını girmeden yanlışlıkla faturayı onayladım. Fatura numarası belli, sistemde görünüyor ama elle girmek gerekiyor onaylamadan önce. Onayladıktan sonra da sistem değişiklik yapma imkanı vermiyor.
Sizce İK'ya ya da proje yöneticisine mail atmalı mıyım? Kime atmalıyım sizce? Yoksa ölü taklidi mi yapayım? Sorduklarında da "Aaa, nasıl olmuş ya!Hay Allah, unutmuşum! Kusura bakmayın!" mı desem? Bilmediğimi söyleyemem, çünkü her şeyin yazdığı bir kılavuz göndermişlerdi. Yoksa büyütülecek bir şey değil mi? Sizce ne yapsam? Yardımcı olursanız sevinirim. Teşekkür ederim.
Freelance çalıştığım yabancı bir şirket var. Geçen ay onlara ilk defa iş yapmıştım. İşi teslim edince proje yöneticisi tarafından sistemde onaylanıyor ve adınıza ödeme oluşturuluyor. Ödemenizi alabilmeniz için de ayın sonunda faturayı sistemden onaylamak gerekiyor. Onaylamadan önce de fatura numarasını girmek gerekiyor. Fakat ben fatura numarasını girmeden yanlışlıkla faturayı onayladım. Fatura numarası belli, sistemde görünüyor ama elle girmek gerekiyor onaylamadan önce. Onayladıktan sonra da sistem değişiklik yapma imkanı vermiyor.
Sizce İK'ya ya da proje yöneticisine mail atmalı mıyım? Kime atmalıyım sizce? Yoksa ölü taklidi mi yapayım? Sorduklarında da "Aaa, nasıl olmuş ya!Hay Allah, unutmuşum! Kusura bakmayın!" mı desem? Bilmediğimi söyleyemem, çünkü her şeyin yazdığı bir kılavuz göndermişlerdi. Yoksa büyütülecek bir şey değil mi? Sizce ne yapsam? Yardımcı olursanız sevinirim. Teşekkür ederim.
(8)
Dini hassasiyetlerimi kaybediyorum ve bu beni heyecanlandırıyor
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1477543
Merhaba arkadaşlar,
Son 1-2 yıldır dine daha doğrusu İslam'a bakış açımda önemli bir değişim oldu ve ben gittikçe deizme kaymaya başladım. Kendimi artık bir Müslüman olarak gördüğümü söyleyemem. Ama buna rağmen hala dini hassasiyetlerim vardı, cuma günlerini kutsal addetme, Ramazan'da alkol tüketmeme, boy abdesti almak gibi. Şimdi bu hassasiyetler de yavaş yavaş kayboluyor ve bu içimde bir heyecan yaratıyor. Heyecan derken hani bile bile yanlış bir yola girersiniz ya da biraz cesaret isteyen bir işe kalkıştığınızda bütün bedeninizi bir heyecan kaplar ya öyle bir heyecan.
Bu hassasiyetleri hala korumak beni arafta tutuyordu ve ben bundan rahatsız değildim. Bilmiyorum belki bir parçam kopmamak istiyor. Tam bir yol ayrımında gibiyim. Hassasiyetlerimi kaybedersem bir daha dönüş olmayacağını düşünüyorum. Diğer yandan bu süreçte Tanrı ile de arama mesafe koydum. Çok değil az bir zaman önce ihtiyaç duyduğum zamanlarda yardım isterdim, sevindiğim zamanlarda teşekkür ederdim. Şimdi ihtiyaç duysam bile yardım istemiyorum. Bütün bunlar beni oldukça düşündürüyor ve doğru mu yapıyorum yanlış mı yapıyorum bilmiyorum. Kafam oldukça karışık.
Bilmiyorum belki Hrıstiyan falan olsam aksine daha dindar biri olurdum, sürekli kiliseye giderdim. Ama şu yaşadığım ortamda ben inancımı çok fena kaybettim. Ama bu hassasiyetler konusunda kafam karışık. Bu hassasiyetler tabii ki de kendi içimde, yani başkalarının hassasiyetlerine saygım sonsuza dek sürecek, Ramazan'da sokakta bir şey yememek gibi. Siz ne düşünüyorsunuz? İnancınızı kaybettiğinizde veya ateistliğe ya da deizme geçiş dönemlerinde bu sorunları yaşadınız mı siz de? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Son 1-2 yıldır dine daha doğrusu İslam'a bakış açımda önemli bir değişim oldu ve ben gittikçe deizme kaymaya başladım. Kendimi artık bir Müslüman olarak gördüğümü söyleyemem. Ama buna rağmen hala dini hassasiyetlerim vardı, cuma günlerini kutsal addetme, Ramazan'da alkol tüketmeme, boy abdesti almak gibi. Şimdi bu hassasiyetler de yavaş yavaş kayboluyor ve bu içimde bir heyecan yaratıyor. Heyecan derken hani bile bile yanlış bir yola girersiniz ya da biraz cesaret isteyen bir işe kalkıştığınızda bütün bedeninizi bir heyecan kaplar ya öyle bir heyecan.
Bu hassasiyetleri hala korumak beni arafta tutuyordu ve ben bundan rahatsız değildim. Bilmiyorum belki bir parçam kopmamak istiyor. Tam bir yol ayrımında gibiyim. Hassasiyetlerimi kaybedersem bir daha dönüş olmayacağını düşünüyorum. Diğer yandan bu süreçte Tanrı ile de arama mesafe koydum. Çok değil az bir zaman önce ihtiyaç duyduğum zamanlarda yardım isterdim, sevindiğim zamanlarda teşekkür ederdim. Şimdi ihtiyaç duysam bile yardım istemiyorum. Bütün bunlar beni oldukça düşündürüyor ve doğru mu yapıyorum yanlış mı yapıyorum bilmiyorum. Kafam oldukça karışık.
Bilmiyorum belki Hrıstiyan falan olsam aksine daha dindar biri olurdum, sürekli kiliseye giderdim. Ama şu yaşadığım ortamda ben inancımı çok fena kaybettim. Ama bu hassasiyetler konusunda kafam karışık. Bu hassasiyetler tabii ki de kendi içimde, yani başkalarının hassasiyetlerine saygım sonsuza dek sürecek, Ramazan'da sokakta bir şey yememek gibi. Siz ne düşünüyorsunuz? İnancınızı kaybettiğinizde veya ateistliğe ya da deizme geçiş dönemlerinde bu sorunları yaşadınız mı siz de? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Merhaba arkadaşlar,
Takip ettiğiniz üzere son 1-2 haftadır Türk coin piyasasında hiç ama hiç normal olmayan bir takım gelişmeler yaşanıyor ve adını daha önce kimsenin duymamış olduğu coin alım-satım platformları birer birer patlıyor. Çok kör göze parmak bir şekilde operasyon çekildiğini düşünüyorum.
Öncelikle bu kadar adı sanı bilinmedik ve ben buradayım diye sırıtan platformlardan alım-satım yapan insan sayısının yüksek olması hiç hayra alamet değil. Her ne kadar ülkemizde dolandırılmak için can atan insan sayısı yüksek olsa da bu kadarı fazla geliyor.
Üstelik bütün bu olaylar çok kısa bir süre içerisinde ve arka arkaya gelişiyor, adeta bir domino etkisi gibi. Sanki bir takım düzenlemeler getirmek için ortam hazırlanıyor. Bütün olayın BTCTurk'un başına patlamasından korkuyorum. Çünkü alım-satımlarımı oradan yapıyorum ve bende kredileri oldukça yüksek.
Siz ne düşünüyorsunuz? Düşüncelerinizi paylaşırsanız sevinirim. Teşekkür ederim.
Takip ettiğiniz üzere son 1-2 haftadır Türk coin piyasasında hiç ama hiç normal olmayan bir takım gelişmeler yaşanıyor ve adını daha önce kimsenin duymamış olduğu coin alım-satım platformları birer birer patlıyor. Çok kör göze parmak bir şekilde operasyon çekildiğini düşünüyorum.
Öncelikle bu kadar adı sanı bilinmedik ve ben buradayım diye sırıtan platformlardan alım-satım yapan insan sayısının yüksek olması hiç hayra alamet değil. Her ne kadar ülkemizde dolandırılmak için can atan insan sayısı yüksek olsa da bu kadarı fazla geliyor.
Üstelik bütün bu olaylar çok kısa bir süre içerisinde ve arka arkaya gelişiyor, adeta bir domino etkisi gibi. Sanki bir takım düzenlemeler getirmek için ortam hazırlanıyor. Bütün olayın BTCTurk'un başına patlamasından korkuyorum. Çünkü alım-satımlarımı oradan yapıyorum ve bende kredileri oldukça yüksek.
Siz ne düşünüyorsunuz? Düşüncelerinizi paylaşırsanız sevinirim. Teşekkür ederim.
Merhaba arkadaşlar,
6 yıldır birlikteliğimi sürdürdüğüm cep telefonumla artık son demlerimizi yaşıyoruz. O yüzden yeni telefon arayışlarına girdim. Öncelikle şu anki telefonum batarya konusunda çeşmeyi sonuna kadar açtığı için önceliğim güçlü bir bataryası olması ve sonra da 4-5 yıl kullanabileceğim sağlamlıkta bir telefon almak istiyorum. Şimdiki telefonum oldukça sağlam, o kadar düşürmeme rağmen ekranı kırılmadı. O sağlamlıkta bir şey istiyorum. Marka ve model olarak Samsung Galaxy A51 veya M31s ve de Xiaomi Red Mi 8 Pro düşünüyorum. Tam bir f/p ürünü almak istiyorum.
Kalbim hep Samsung'dan yana, özellikle de M31s ama telefonları bir yere düşünce tuz buz oluyor algısı yaratıyor bende, üstelik telefonların güncelleme alma süresi düşük diye biliyorum. Xiaomi de iyi duruyor ama Çin malı diye içimden gelmiyor. Oppo, Reeder gibi diğer alternatiflere ise sıcak bakmıyorum. Sizce ne alabilirim? Kendi kullandığınız ve memnun kaldığınız telefonlar varsa onları da yazabilirsiniz? Yardımcı olursanız sevinirim, teşekkür ederim.
6 yıldır birlikteliğimi sürdürdüğüm cep telefonumla artık son demlerimizi yaşıyoruz. O yüzden yeni telefon arayışlarına girdim. Öncelikle şu anki telefonum batarya konusunda çeşmeyi sonuna kadar açtığı için önceliğim güçlü bir bataryası olması ve sonra da 4-5 yıl kullanabileceğim sağlamlıkta bir telefon almak istiyorum. Şimdiki telefonum oldukça sağlam, o kadar düşürmeme rağmen ekranı kırılmadı. O sağlamlıkta bir şey istiyorum. Marka ve model olarak Samsung Galaxy A51 veya M31s ve de Xiaomi Red Mi 8 Pro düşünüyorum. Tam bir f/p ürünü almak istiyorum.
Kalbim hep Samsung'dan yana, özellikle de M31s ama telefonları bir yere düşünce tuz buz oluyor algısı yaratıyor bende, üstelik telefonların güncelleme alma süresi düşük diye biliyorum. Xiaomi de iyi duruyor ama Çin malı diye içimden gelmiyor. Oppo, Reeder gibi diğer alternatiflere ise sıcak bakmıyorum. Sizce ne alabilirim? Kendi kullandığınız ve memnun kaldığınız telefonlar varsa onları da yazabilirsiniz? Yardımcı olursanız sevinirim, teşekkür ederim.
Merhaba arkadaşlar,
Ağır bir iş aldığımdan dolayı uzun saatler hareketsiz kaldım. 3-4 gün önce her iki ayak bileğimde de kızarma, ağrı ve şişlik oluştu. Resimde görebilirsiniz.
imgyukle.com
Ayağım biraz itici olabilir, kusura bakmayın :) İlk çıktığında çorap sıkmasına yordum. Sonra kızarıklık ve şişlik arttı. Bunun üzerine Google Amca'ya "Neyim var benim? Ayak bileklerim neden ağrıyor, söyle bakayım?" dedim ve o da "Uzun saatler boyunca hareketsiz kalmış olabilir misin?" dedi ve bende jeton düştü. Okuduğum şeyler oldukça ürkütücü ve bu yüzden epey korkmuş durumdayım.
Sağ ayak bileğimdeki sıkıntı pek sürmedi ve geçti ama sol ayak bileğimdeki sıkıntı devam ediyor. Dün bayağı ağrıdı geç saatlere doğru, biraz buz koydum ve dayanamayıp yattım. Sabah kalktığımda bayağı hafiflemişti ama sıkıntı hala var. Virüs olduğu için doktora gitmek içimden gelmiyor. Evde yeğenlerim var, birisi 3 yaşında. Annem ve babam 65 yaşındalar ve ikisinin de kronik rahatsızlıkları var, keza benim de öyle. Bir yanda virüs illeti diğer tarafta "Hık!" diye götürebilen bir sinsirella. Diğer yandan iş beni epey zorladığı için ailem "Canına kastın mı var? Harap oldun." diye kızıyorlar, bu bileklerimin şiştiğini söylersem temelli sigortaları atar ve tartışırız. Zaten hayatımın düzensizliğinden dem vurup duruyorlar. Ama diğer yandan tırsıyorum.
İş bittiği için şu an hareketsizlik yok. Aklımda ne yapacağıma dair bir fikir yok. Sizce kendiliğinden geçme durumu var mı yoksa bir kez elini atarsa tedavi edilene kadar bırakmaz mı? Tabi erken tedavi de önemli. Ama şu kıyametin ortasında hastaneye gitmeyi de hiç gözüm yemiyor, bir de tüm zamanların zirvesindeyiz vaka sayısı bakımından. İki arada bir derede kaldım? Hiç hareketsizlik yüzünden böyle bir sıkıntı yaşadınız mı ve yaşadıysanız kendiliğinden geçti mi sıkıntı yoksa direk doktora mı gittiniz ve de tanık olduğunuz durumlar oldu mu? Sizce ne yapmalıyım? Görüşlerinizi belirtirseniz sevinirim, teşekkür ederim.
Ağır bir iş aldığımdan dolayı uzun saatler hareketsiz kaldım. 3-4 gün önce her iki ayak bileğimde de kızarma, ağrı ve şişlik oluştu. Resimde görebilirsiniz.
imgyukle.com
Ayağım biraz itici olabilir, kusura bakmayın :) İlk çıktığında çorap sıkmasına yordum. Sonra kızarıklık ve şişlik arttı. Bunun üzerine Google Amca'ya "Neyim var benim? Ayak bileklerim neden ağrıyor, söyle bakayım?" dedim ve o da "Uzun saatler boyunca hareketsiz kalmış olabilir misin?" dedi ve bende jeton düştü. Okuduğum şeyler oldukça ürkütücü ve bu yüzden epey korkmuş durumdayım.
Sağ ayak bileğimdeki sıkıntı pek sürmedi ve geçti ama sol ayak bileğimdeki sıkıntı devam ediyor. Dün bayağı ağrıdı geç saatlere doğru, biraz buz koydum ve dayanamayıp yattım. Sabah kalktığımda bayağı hafiflemişti ama sıkıntı hala var. Virüs olduğu için doktora gitmek içimden gelmiyor. Evde yeğenlerim var, birisi 3 yaşında. Annem ve babam 65 yaşındalar ve ikisinin de kronik rahatsızlıkları var, keza benim de öyle. Bir yanda virüs illeti diğer tarafta "Hık!" diye götürebilen bir sinsirella. Diğer yandan iş beni epey zorladığı için ailem "Canına kastın mı var? Harap oldun." diye kızıyorlar, bu bileklerimin şiştiğini söylersem temelli sigortaları atar ve tartışırız. Zaten hayatımın düzensizliğinden dem vurup duruyorlar. Ama diğer yandan tırsıyorum.
İş bittiği için şu an hareketsizlik yok. Aklımda ne yapacağıma dair bir fikir yok. Sizce kendiliğinden geçme durumu var mı yoksa bir kez elini atarsa tedavi edilene kadar bırakmaz mı? Tabi erken tedavi de önemli. Ama şu kıyametin ortasında hastaneye gitmeyi de hiç gözüm yemiyor, bir de tüm zamanların zirvesindeyiz vaka sayısı bakımından. İki arada bir derede kaldım? Hiç hareketsizlik yüzünden böyle bir sıkıntı yaşadınız mı ve yaşadıysanız kendiliğinden geçti mi sıkıntı yoksa direk doktora mı gittiniz ve de tanık olduğunuz durumlar oldu mu? Sizce ne yapmalıyım? Görüşlerinizi belirtirseniz sevinirim, teşekkür ederim.
(5)
Projeyi geciktirdiğim için ne yazsam özür ve bir de tehlikeyi savmak için?
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1474648
Merhaba arkadaşlar,
Yabancı bir şirketle çalışmaya başladım freelance olarak ve bana ilk işimi gönderdiler. Ancak bu tür bir projede daha önce çalışmadığım ve biraz da benim dangalaklığım yüzünden son teslim tarihine yetişmeyecek. Proje yöneticisinin haberi var yetişmeme durumundan ama ben elimden geleni yaptığımı söylemiştim.
Son teslim günü yarın ve benim 1-2 güne daha ihtiyacım var. Zaten proje yöneticim yetiştiremeyeceğimi anladığında ne zamana bitirebileceğimi sordu ben de tam olarak bilmemekle birlikte 1-2 güne ihtiyacım olabilir demiştim. Bugün geldi ve benim yetiştiremeyeceğim kesinleşti. Acayip moralim bozuldu daha ilk işte çuvallamaktan. Haklı olarak benimle çalışmayı keseceklerinden korkuyorum.
Zaten hakları var, isterlerse teslim tarihini geçirdikten sonra paramı vermeyebilirler ama hatamı telafi etmek için ücretimin bir kısmından feragat edebileceğimi söylesem saçmalamış mı olurum veya gelecekte benimle devam ederlerse projenin biri için ücret almak istemediğimi söylesem? Siz ne dersiniz , ne yazsam? Yardımcı olursanız sevinirim. Teşekkür ederim.
Yabancı bir şirketle çalışmaya başladım freelance olarak ve bana ilk işimi gönderdiler. Ancak bu tür bir projede daha önce çalışmadığım ve biraz da benim dangalaklığım yüzünden son teslim tarihine yetişmeyecek. Proje yöneticisinin haberi var yetişmeme durumundan ama ben elimden geleni yaptığımı söylemiştim.
Son teslim günü yarın ve benim 1-2 güne daha ihtiyacım var. Zaten proje yöneticim yetiştiremeyeceğimi anladığında ne zamana bitirebileceğimi sordu ben de tam olarak bilmemekle birlikte 1-2 güne ihtiyacım olabilir demiştim. Bugün geldi ve benim yetiştiremeyeceğim kesinleşti. Acayip moralim bozuldu daha ilk işte çuvallamaktan. Haklı olarak benimle çalışmayı keseceklerinden korkuyorum.
Zaten hakları var, isterlerse teslim tarihini geçirdikten sonra paramı vermeyebilirler ama hatamı telafi etmek için ücretimin bir kısmından feragat edebileceğimi söylesem saçmalamış mı olurum veya gelecekte benimle devam ederlerse projenin biri için ücret almak istemediğimi söylesem? Siz ne dersiniz , ne yazsam? Yardımcı olursanız sevinirim. Teşekkür ederim.
(1)
Google Sheets'de çeviri yaparken formüller çalışmıyor
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1473244
Merhaba arkadaşlar,
Bir şirketle çeviri için anlaşmıştım. Bana Google Sheets'de oluşturdukları dosyanın linkini attılar, oradan çeviri yapmam gerekiyor. Bu arada ödeme saatlik olarak yapılacak, o yüzden harcanan zamanı ölçmek için formül koymuşlar. Bunun yanında makine çevirisi kullanımını engellemek için de çevirilerin Google Translate benzerlik oranını ölçmek için bir formül koymuşlar. Ancak ne zaman ölçme ne de Google Translate skoru çalışıyor. Teknik destek için mail attım ama henüz dönen olmadı. Excel ile de pek alakam yok
Ne yapabilirim sizce? Yardımcı olursanız sevinirim. Teşekkür ederim.
Bir şirketle çeviri için anlaşmıştım. Bana Google Sheets'de oluşturdukları dosyanın linkini attılar, oradan çeviri yapmam gerekiyor. Bu arada ödeme saatlik olarak yapılacak, o yüzden harcanan zamanı ölçmek için formül koymuşlar. Bunun yanında makine çevirisi kullanımını engellemek için de çevirilerin Google Translate benzerlik oranını ölçmek için bir formül koymuşlar. Ancak ne zaman ölçme ne de Google Translate skoru çalışıyor. Teknik destek için mail attım ama henüz dönen olmadı. Excel ile de pek alakam yok
Ne yapabilirim sizce? Yardımcı olursanız sevinirim. Teşekkür ederim.
(2)
Kripto para vergi mevzuları? Platform mu değiştirsem?
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1473098
Merhaba arkadaşlar,
Bugün şu kripto paralara vergi düzenlemesi için platformlardan bilgilerin talep edildiği haberini gördüm sözlükte. Zaten epeydir konuşulan bir mevzuydu. Şimdi ben BTCTürk kullanıyorum. Bu olaylardan sonra Binance'a mı geçsem diyorum? Biliyorum Binance'dan da isteyebilirler bilgileri ama BTCTürk'den daha güvenli olacağı kesin. Haraç ödemeye niyetim yok çünkü. Siz ne diyorsunuz?
Bugün şu kripto paralara vergi düzenlemesi için platformlardan bilgilerin talep edildiği haberini gördüm sözlükte. Zaten epeydir konuşulan bir mevzuydu. Şimdi ben BTCTürk kullanıyorum. Bu olaylardan sonra Binance'a mı geçsem diyorum? Biliyorum Binance'dan da isteyebilirler bilgileri ama BTCTürk'den daha güvenli olacağı kesin. Haraç ödemeye niyetim yok çünkü. Siz ne diyorsunuz?
(5)
Kripto para, yatırım vb ile uğraşmaktan memnun musunuz?
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1472862
Merhaba arkadaşlar,
7-8 aydır kripto para ile ilgileniyorum. Pek önemli meblağlar yatırmıyorum. Bu işe 250 TL gibi bir bütçe ile başladım, 700-800 TL'ye kadar arttırdım bu bütçeyi. Çok bir şey sayılmaz. Bir şeyler yapmaya çalışıyorum işte. Lakin bu geçen sürede, kripto para ile uğraşmanın beni farkında olmadan tasarrufa yönlendirdiğini fark ettim. Kripto para alım-satım platformunda beklettiğim para normal banka hesabımda dursa muhtemelen harcayacaktım, hatta onu alsam bunu alsam diye de plan yapıyorum. Onları alacağım vakit banka hesabımdaki para suyunu çekeceği için erteliyorum.
Hiçbir şekilde kripto para platformundaki parayı harcamaya sıcak bakmıyorum. Evli çiftlerdeki "Bu para, çocuğumuzun geleceği için ayrıldı. Ona dokunulmayacak!" triplerine girdim. Bayağı bayağı bu hesaptan para harcamıyorum ve elimden geldikçe buraya para atmaya çalışıyorum. Bir nevi birikim ve tasarruf hesabı oldu sanki.
Diğer yandan şu düşse şöyle yaparım şu yükselse şöyle yaparım diye senaryolar üretiyorum. Bayağı plan yapmaya sevk ediyor. Riskleri düşündürmeye zorluyor. Ben bayağı sevdim bu işi. Bunun yanında önceden zır cahili olduğum finans piyasasını da anlamaya başladım. Hoşuma gitmeye başladı ne yalan söyleyeyim. Öyle teknik analiz, yorum falan okumuyorum tabi ama önceden anlatsalar "Ne anlatıyor lan bu değişik?" diyeceğim şeyleri anlayabilecek seviyeye geldim. Bence imkanı olan herkes uğraşmalı. Siz ne düşünüyorsunuz? Memnun kaldığınız veya size faydasının dokunduğunu düşündüğünüz neler oldu? Deneyimlerinizi paylaşırsanız sevinirim, teşekkür ederim.
7-8 aydır kripto para ile ilgileniyorum. Pek önemli meblağlar yatırmıyorum. Bu işe 250 TL gibi bir bütçe ile başladım, 700-800 TL'ye kadar arttırdım bu bütçeyi. Çok bir şey sayılmaz. Bir şeyler yapmaya çalışıyorum işte. Lakin bu geçen sürede, kripto para ile uğraşmanın beni farkında olmadan tasarrufa yönlendirdiğini fark ettim. Kripto para alım-satım platformunda beklettiğim para normal banka hesabımda dursa muhtemelen harcayacaktım, hatta onu alsam bunu alsam diye de plan yapıyorum. Onları alacağım vakit banka hesabımdaki para suyunu çekeceği için erteliyorum.
Hiçbir şekilde kripto para platformundaki parayı harcamaya sıcak bakmıyorum. Evli çiftlerdeki "Bu para, çocuğumuzun geleceği için ayrıldı. Ona dokunulmayacak!" triplerine girdim. Bayağı bayağı bu hesaptan para harcamıyorum ve elimden geldikçe buraya para atmaya çalışıyorum. Bir nevi birikim ve tasarruf hesabı oldu sanki.
Diğer yandan şu düşse şöyle yaparım şu yükselse şöyle yaparım diye senaryolar üretiyorum. Bayağı plan yapmaya sevk ediyor. Riskleri düşündürmeye zorluyor. Ben bayağı sevdim bu işi. Bunun yanında önceden zır cahili olduğum finans piyasasını da anlamaya başladım. Hoşuma gitmeye başladı ne yalan söyleyeyim. Öyle teknik analiz, yorum falan okumuyorum tabi ama önceden anlatsalar "Ne anlatıyor lan bu değişik?" diyeceğim şeyleri anlayabilecek seviyeye geldim. Bence imkanı olan herkes uğraşmalı. Siz ne düşünüyorsunuz? Memnun kaldığınız veya size faydasının dokunduğunu düşündüğünüz neler oldu? Deneyimlerinizi paylaşırsanız sevinirim, teşekkür ederim.
Merhaba arkadaşlar,
Bir süredir oynayacak oyun ararken kütüphanemde bulunan uzun soluklu oyunlara pek başlamak istemediğimi fark ettim. "Şimdi kim oynayacak o kadar uzun oyunu?" diye başlamak istemiyorum. Özellikle açık dünya oyunlarından falan kaçıyorum artık. Daha kısa, lineer olan oyunlar oynamak istiyorum çoğunlukla.
Açık dünya oyunları, rpg oyunları falan çok uzun geliyor artık. Bir de ben completionist ve achievement manyağı olduğum için keşfedilmedik bir şey bırakmamaya özen gösteriyorum. 20 saatte biten oyun 60 saatte hatta daha da uzun sürüyor. Oyun oynamayı da çok seviyorum, hatta tek eğlencem diyebilirim. Ama sanırım artık gittikçe oyunlardan uzaklaşıyorum, önceki kadar çok oyun da oynayamıyorum. Önceden oyunlar bitmesin isterken şimdi "Hadi artık, uzattın sen de!" kafasında oluyorum. Sizde de var mı benzer durumlar? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim, teşekkür ederim.
Bir süredir oynayacak oyun ararken kütüphanemde bulunan uzun soluklu oyunlara pek başlamak istemediğimi fark ettim. "Şimdi kim oynayacak o kadar uzun oyunu?" diye başlamak istemiyorum. Özellikle açık dünya oyunlarından falan kaçıyorum artık. Daha kısa, lineer olan oyunlar oynamak istiyorum çoğunlukla.
Açık dünya oyunları, rpg oyunları falan çok uzun geliyor artık. Bir de ben completionist ve achievement manyağı olduğum için keşfedilmedik bir şey bırakmamaya özen gösteriyorum. 20 saatte biten oyun 60 saatte hatta daha da uzun sürüyor. Oyun oynamayı da çok seviyorum, hatta tek eğlencem diyebilirim. Ama sanırım artık gittikçe oyunlardan uzaklaşıyorum, önceki kadar çok oyun da oynayamıyorum. Önceden oyunlar bitmesin isterken şimdi "Hadi artık, uzattın sen de!" kafasında oluyorum. Sizde de var mı benzer durumlar? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim, teşekkür ederim.
(9)
Atatürk hayatını kaybetmeseydi ve 2. Dünya Savaşı'na katılsaydık...
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1472421
Merhaba arkadaşlar,
Youtube'da Atatürk ile ilgili güzel içerikler paylaşan Can Osman Aksoy isimli bir arkadaş var, bilen vardır muhtemelen. Oradaki videoları izlerken aklıma "Atatürk hayatını kaybetmeseydi ve bir şekilde 2.DÜnya Savaşı'na katılsaydık nasıl olurdu?" diye bir düşünce geldi. Malum Atatürk'ün askeri zekasını anlatmaya gerek yok. Özellikle Almanya'nın yanında savaşa girmiş olsaydık nasıl olurdu sizce? Şimdi kalkıp Atatürk Hitler'i, sevmezdi, o yüzden Almanya ile savaşa girmezdi" ya da "Yurtta sulh dünyada sulh" görüşünü benimsediği için savaşa dahil olmazdı" gibi şeyler söyleyip gerçekçi davranmayı bir kenara bırakalım.
Ben Atatürk'ün hep Erwin Rommel, Heinz Guderian, Erich von Manstein gibi askeri dehalarla çok iyi silah arkadaşı olacağına inanıyorum, özellikle de Erwin Rommel ile. Almanya İtalya, Romanya gibi askeri anlamda beş para etmez müttefikler yerine askeri kadrosu yıldızlar geçidi olan bir Türkiye ile müttefik olsaydı ve ekipman, silah konusunda da yardımcı olsaydı Türkiye'ye savaş nasıl sonuçlanırdı sizce? Neler yaşanırdı? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Youtube'da Atatürk ile ilgili güzel içerikler paylaşan Can Osman Aksoy isimli bir arkadaş var, bilen vardır muhtemelen. Oradaki videoları izlerken aklıma "Atatürk hayatını kaybetmeseydi ve bir şekilde 2.DÜnya Savaşı'na katılsaydık nasıl olurdu?" diye bir düşünce geldi. Malum Atatürk'ün askeri zekasını anlatmaya gerek yok. Özellikle Almanya'nın yanında savaşa girmiş olsaydık nasıl olurdu sizce? Şimdi kalkıp Atatürk Hitler'i, sevmezdi, o yüzden Almanya ile savaşa girmezdi" ya da "Yurtta sulh dünyada sulh" görüşünü benimsediği için savaşa dahil olmazdı" gibi şeyler söyleyip gerçekçi davranmayı bir kenara bırakalım.
Ben Atatürk'ün hep Erwin Rommel, Heinz Guderian, Erich von Manstein gibi askeri dehalarla çok iyi silah arkadaşı olacağına inanıyorum, özellikle de Erwin Rommel ile. Almanya İtalya, Romanya gibi askeri anlamda beş para etmez müttefikler yerine askeri kadrosu yıldızlar geçidi olan bir Türkiye ile müttefik olsaydı ve ekipman, silah konusunda da yardımcı olsaydı Türkiye'ye savaş nasıl sonuçlanırdı sizce? Neler yaşanırdı? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Merhaba arkadaşlar,
Kendimi bildim bileli abur cuburdan bir türlü vazgeçemedim. İster ayda yılda ister sık aralıklarla olsun tüketiyorum. Ama bu sıralar biraz tehlike çanları çalıyor galiba. Ayda bir gidip 40-50 TL'lik abur cubur alışverişi yapasım geliyor. Yani öyle tek seferde hepsini yemiyorum tabi yine tüm aldıklarımı 1 aya falan yayarak bitiriyorum, her gün veya iki günde bir tane gibi. Kilo sorunum da yok, aslında var da kilo alamıyorum. O yüzden kilo almak gibi bir derdim yok.
Elimden gelse tüm hayatımı şeker üzerine kuracağım. Tatlılar, pastalar, abur cuburlar vb. Atın ölümü arpadan olsun hesabı :D Güya çaya attığım şekeri azalttım ama başka yerden patlak veriyor bu şekilde galiba. Öyle çok tatlı da yapmıyoruz evde, ayda bir falan. Erteliyorum bir şekilde ama kaçışı olmadığını biliyorum. Sizce bu şekilde ileride diyabete yakalanmam kaçınılmaz mı? Aranızda benim gibi olan var mı? Ne düşünüyorsunuz? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Kendimi bildim bileli abur cuburdan bir türlü vazgeçemedim. İster ayda yılda ister sık aralıklarla olsun tüketiyorum. Ama bu sıralar biraz tehlike çanları çalıyor galiba. Ayda bir gidip 40-50 TL'lik abur cubur alışverişi yapasım geliyor. Yani öyle tek seferde hepsini yemiyorum tabi yine tüm aldıklarımı 1 aya falan yayarak bitiriyorum, her gün veya iki günde bir tane gibi. Kilo sorunum da yok, aslında var da kilo alamıyorum. O yüzden kilo almak gibi bir derdim yok.
Elimden gelse tüm hayatımı şeker üzerine kuracağım. Tatlılar, pastalar, abur cuburlar vb. Atın ölümü arpadan olsun hesabı :D Güya çaya attığım şekeri azalttım ama başka yerden patlak veriyor bu şekilde galiba. Öyle çok tatlı da yapmıyoruz evde, ayda bir falan. Erteliyorum bir şekilde ama kaçışı olmadığını biliyorum. Sizce bu şekilde ileride diyabete yakalanmam kaçınılmaz mı? Aranızda benim gibi olan var mı? Ne düşünüyorsunuz? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
(3)
Transferwise'a şimdi yüklediğim para ne zaman hesaba geçer?
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1472247
Merhaba arkadaşlar,
Ödeme almak için Transferwise hesap detaylarını alacaktım, TW efendi "Önce şu kadar ateşle, banka detaylarını sana söyleyecem, merak etme parana çökmeyecem" dedi. Ben de "iyi madem!" dedim. Şu saatte FAST ile para gönderdim TL olarak hemen halledeyim diye. Gönderdiğim hesaptan para geçti görünüyor ama TW'de yarın 9.30'u gösteriyor. Şimdiye varmış olması gerekiyordu. Bu arkadaşlara FAST işlemiyor mu? Gerçekten de yarını mı beklemem gerekiyor? Yardımcı olursanız sevinirim. Teşekkür ederim.
Ödeme almak için Transferwise hesap detaylarını alacaktım, TW efendi "Önce şu kadar ateşle, banka detaylarını sana söyleyecem, merak etme parana çökmeyecem" dedi. Ben de "iyi madem!" dedim. Şu saatte FAST ile para gönderdim TL olarak hemen halledeyim diye. Gönderdiğim hesaptan para geçti görünüyor ama TW'de yarın 9.30'u gösteriyor. Şimdiye varmış olması gerekiyordu. Bu arkadaşlara FAST işlemiyor mu? Gerçekten de yarını mı beklemem gerekiyor? Yardımcı olursanız sevinirim. Teşekkür ederim.
(3)
Vpn ile Paypal açsam kullanabilir miyim? Bir de VAT NO mevzuları
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1472189
Merhaba arkadaşlar,
Yurt dışında bir şirketle freelance çalışmak için anlaşmak üzereyim. Ödeme için Paypal veya başka birkaç ödeme yöntemi istediler. Paypal dışındakiler "meh" seviyesinde. Swift de mümkün değil. Şimdi VPN ile yurt dışında Paypal hesabı açsam doğrulama yöntemlerinden dolayı sıkıntı falan yaşar mıyım? Okuduğum kadarıyla biraz riskli işmiş, kapatılma olasılığı falan varmış. Bunu deneyen varsa yardımcı olabilir mi?
Bir de şirket, VAT payer isem VAT No istiyor. Ben VAT payer değilim, bu durum benim açımdan olumsuz bir durum oluşturur mu? Yardımcı olursanız sevinirim. Teşekkür ederim.
Yurt dışında bir şirketle freelance çalışmak için anlaşmak üzereyim. Ödeme için Paypal veya başka birkaç ödeme yöntemi istediler. Paypal dışındakiler "meh" seviyesinde. Swift de mümkün değil. Şimdi VPN ile yurt dışında Paypal hesabı açsam doğrulama yöntemlerinden dolayı sıkıntı falan yaşar mıyım? Okuduğum kadarıyla biraz riskli işmiş, kapatılma olasılığı falan varmış. Bunu deneyen varsa yardımcı olabilir mi?
Bir de şirket, VAT payer isem VAT No istiyor. Ben VAT payer değilim, bu durum benim açımdan olumsuz bir durum oluşturur mu? Yardımcı olursanız sevinirim. Teşekkür ederim.
(10)
Milletimiz hakkı olmadığı halde neden Türeci ve Şahin'i sahipleniyor?
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1472086
Merhaba arkadaşlar,
Bu Biontech Corona aşısı geliştirildiğinden beri Türkler hiç hakkı olmadığı yerde Özlem Türeci ve Uğur Şahin'i sahiplenip duruyor. Bu bilim insanlarına geçenlerde Alman hükümeti devlet nişanı verdi başarılarını onurlandırmak için. Bizimkiler o zamandan beri övüp duruyor.
Yahu adamlar Almanya'da, Türkiye ile neredeyse hiçbir bağı kalmamış, adamlara hiçbir destek vermemişsin, ülkende tutamamışsın veya ülkene dönmelerini sağlayıp hizmetlerini kazanamamışsın. Adamlar el olmuş artık. Oturup "Biz nerede yanlış yaptık?" diye düşünecekleri yerde kendilerine ait olmayan bir başarıyla övünüyorlar. Neyin kafası bu? Yanılıyor muyum? Siz ne düşünüyorsunuz?
Bu Biontech Corona aşısı geliştirildiğinden beri Türkler hiç hakkı olmadığı yerde Özlem Türeci ve Uğur Şahin'i sahiplenip duruyor. Bu bilim insanlarına geçenlerde Alman hükümeti devlet nişanı verdi başarılarını onurlandırmak için. Bizimkiler o zamandan beri övüp duruyor.
Yahu adamlar Almanya'da, Türkiye ile neredeyse hiçbir bağı kalmamış, adamlara hiçbir destek vermemişsin, ülkende tutamamışsın veya ülkene dönmelerini sağlayıp hizmetlerini kazanamamışsın. Adamlar el olmuş artık. Oturup "Biz nerede yanlış yaptık?" diye düşünecekleri yerde kendilerine ait olmayan bir başarıyla övünüyorlar. Neyin kafası bu? Yanılıyor muyum? Siz ne düşünüyorsunuz?
Merhaba arkadaşlar,
Çok sıkı bir Yasak Elma izleyicisi olarak 3. fragmandan sonra mala bağladım. Rüya diyordum ilk başta ama onu da boşa çıkardı 3. fragman. Acaba rüya içinde rüya olma ihtimali olabilir mi? Yani öyle değilse bu bu zamana kadar gördüğüm en hardcore plot twistlerden olabilir.Resmen pazartesiyi iple çekiyorum. Siz ne diyorsunuz? Teşekkür ederim.
Çok sıkı bir Yasak Elma izleyicisi olarak 3. fragmandan sonra mala bağladım. Rüya diyordum ilk başta ama onu da boşa çıkardı 3. fragman. Acaba rüya içinde rüya olma ihtimali olabilir mi? Yani öyle değilse bu bu zamana kadar gördüğüm en hardcore plot twistlerden olabilir.Resmen pazartesiyi iple çekiyorum. Siz ne diyorsunuz? Teşekkür ederim.
(2)
Miras işlemleri için dalgınlıkla satış izninin de verilmesi
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1471359
Merhaba arkadaşlar,
Dayım, dedemden kalan arsayı müteahhite verme kararı almış. Annemden de işlemler için vekalet istedi. Annem de dalgınlıkla vekaletin yanında satış iznini de vermiş şimdiden. O kadar söyledik bir de. Yani dayımlar isterse anneme pay vermeyebilir ki zaten her şeyi kendilerine saklama düşüncesindeler. Annem de bu dalgınlık yüzünden onların ekmeklerine yağ sürmüş oldu ve artık olan oldu kafasındayız. Acaba verdiği satış izninin olduğu nüshayı geri isteyebilir miyiz veya iptal ettirme gibi bir şansımız var mı geç olmadan? Görüşlerinizi belirtirseniz sevinirim teşekkür ederim.
Edit: Tam olarak anlamıyorum bu miras, mal mülk işlerinden. Annemin şimdi satış izni vermesi yukarıda dediğim gibi risk oluşturur mu? Yoksa yersiz yere mi endişe ediyoruz?
Dayım, dedemden kalan arsayı müteahhite verme kararı almış. Annemden de işlemler için vekalet istedi. Annem de dalgınlıkla vekaletin yanında satış iznini de vermiş şimdiden. O kadar söyledik bir de. Yani dayımlar isterse anneme pay vermeyebilir ki zaten her şeyi kendilerine saklama düşüncesindeler. Annem de bu dalgınlık yüzünden onların ekmeklerine yağ sürmüş oldu ve artık olan oldu kafasındayız. Acaba verdiği satış izninin olduğu nüshayı geri isteyebilir miyiz veya iptal ettirme gibi bir şansımız var mı geç olmadan? Görüşlerinizi belirtirseniz sevinirim teşekkür ederim.
Edit: Tam olarak anlamıyorum bu miras, mal mülk işlerinden. Annemin şimdi satış izni vermesi yukarıda dediğim gibi risk oluşturur mu? Yoksa yersiz yere mi endişe ediyoruz?
(8)
Türkiye'de online iş görüşmesi neden tercih edilmiyor?
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1471050
Merhaba arkadaşlar,
Biliyorsunuz pandeminin ortasındayız, ona rağmen hayat devam ediyor. İş arıyoruz falan. Haliyle iş görüşmesi de yapmamız gerekiyor. Ama sadece yüz yüze görüşmeden başka bir yöntem yokmuş gibi şu kıyametin ortasında risk alarak o kadar insanla iç içe girip o kadar yol gidip görüşmemizi istiyorlar. Şimdi diyebilirsiniz ki "İşe girsen her gün işe gidip gelmeyecek misin?" ama işe alınıp alınmayacağım belli değil ki.
Zaten yüz yüze görüşmede ne karar veriyorlarsa onlineda da onu verecekler. Kimi işverenler 5 dk ya konuşuyor ya konuşmuyor sonra "Biz sizi ararız." a bağlıyorlar, bu durumda o kadar harcadığınız zamana, masrafa üzülüyorsunuz. Ama şu pandemide 5 dakikalık şey için kendimi riske atmak istemiyorum. Siz ne düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim.
Edit: Gelen bazı cevaplardan sonra ekleme isteği duydum. Özellikle "Online görüşme imkanımız var mı?" diye soruyorum ve iki tarafı da riske atmak istemediğimi söylememe rağmen kabul etmiyorlar.
Biliyorsunuz pandeminin ortasındayız, ona rağmen hayat devam ediyor. İş arıyoruz falan. Haliyle iş görüşmesi de yapmamız gerekiyor. Ama sadece yüz yüze görüşmeden başka bir yöntem yokmuş gibi şu kıyametin ortasında risk alarak o kadar insanla iç içe girip o kadar yol gidip görüşmemizi istiyorlar. Şimdi diyebilirsiniz ki "İşe girsen her gün işe gidip gelmeyecek misin?" ama işe alınıp alınmayacağım belli değil ki.
Zaten yüz yüze görüşmede ne karar veriyorlarsa onlineda da onu verecekler. Kimi işverenler 5 dk ya konuşuyor ya konuşmuyor sonra "Biz sizi ararız." a bağlıyorlar, bu durumda o kadar harcadığınız zamana, masrafa üzülüyorsunuz. Ama şu pandemide 5 dakikalık şey için kendimi riske atmak istemiyorum. Siz ne düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim.
Edit: Gelen bazı cevaplardan sonra ekleme isteği duydum. Özellikle "Online görüşme imkanımız var mı?" diye soruyorum ve iki tarafı da riske atmak istemediğimi söylememe rağmen kabul etmiyorlar.
Merhaba arkadaşlar,,
Önceden Astral Seyahat, Lucid Dreaming, ruhani boyutlara falan çok merak salmıştım, bi 10 yıl önce falandı tüm bunlar. Ergenlik dönemleriydi işte. Sürekli bu konularda bir şeyler okuyordum ama hiç girişmedim. Dolayısıyla gerçek mi yalan mı öğrenme şansım olmadı. En çok merak ettiğim de Astral Seyahat idi. İnternette birçok kişi bunun nasıl yapıldığından, seyahat esnasında neler yaşadıklarından falan bir sürü şey yazmış. Yaptığını iddia edenlerin çoğu öyle şuraya gittim buraya gittim gibi abartı şeylerden bahsetmemişler. Sadece oldukları yerde dolandıklarını söylemişler.
Üniversite hazırlığa gidiyordum o zamanlar. Arkadaşlarıma sorduğumda falan yaptığını iddia edenler olmuştu. En garibi de ateist olduğunu söyleyen birinin bunu yaptığını söylemesiydi. Hem doğaüstü şeylere inanmayıp hem de astral seyahate çıkmak değişik bir olay. Her neyse bu sohbetler azalarak bitme noktasına geldi günümüzde. Ama benim kafamda tek bir soru var: Gerçek mi? Şimdi saçma geliyor ama yaptığını iddia eden bu kadar insan da uyduruyor mu? Yoksa bir çeşit ot kafası falan mı? Siz ne diyorsunuz? Yaptınız mı hiç? Teşekkür ederim.
Önceden Astral Seyahat, Lucid Dreaming, ruhani boyutlara falan çok merak salmıştım, bi 10 yıl önce falandı tüm bunlar. Ergenlik dönemleriydi işte. Sürekli bu konularda bir şeyler okuyordum ama hiç girişmedim. Dolayısıyla gerçek mi yalan mı öğrenme şansım olmadı. En çok merak ettiğim de Astral Seyahat idi. İnternette birçok kişi bunun nasıl yapıldığından, seyahat esnasında neler yaşadıklarından falan bir sürü şey yazmış. Yaptığını iddia edenlerin çoğu öyle şuraya gittim buraya gittim gibi abartı şeylerden bahsetmemişler. Sadece oldukları yerde dolandıklarını söylemişler.
Üniversite hazırlığa gidiyordum o zamanlar. Arkadaşlarıma sorduğumda falan yaptığını iddia edenler olmuştu. En garibi de ateist olduğunu söyleyen birinin bunu yaptığını söylemesiydi. Hem doğaüstü şeylere inanmayıp hem de astral seyahate çıkmak değişik bir olay. Her neyse bu sohbetler azalarak bitme noktasına geldi günümüzde. Ama benim kafamda tek bir soru var: Gerçek mi? Şimdi saçma geliyor ama yaptığını iddia eden bu kadar insan da uyduruyor mu? Yoksa bir çeşit ot kafası falan mı? Siz ne diyorsunuz? Yaptınız mı hiç? Teşekkür ederim.
(11)
İnsanlar nasıl delirmeden Müge Anlı'yı veya benzer programları izliyor?
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1470232
Merhaba arkadaşlar,
Ya bu sıralar annem babam izlediği için Müge Anlı'nın, Didem Aslan'ın, Serap İzgü'nün programlarına bazen ister istemez maruz kalıyorum. Ya öyle şeyler var ki bu programlarda bu insanlar nasıl her gün ekran başına geçip normal bir şey izliyormuş gibi izliyor cidden aklım almıyor. Bizimkilere böyle şeyleri izlememelerini söylüyorum ama "Bakacak başka ne var?" diye bana kızıyorlar. 5 dakika bile baksam deliriyorum o derece.
Ne biçim insanlar yaşıyor bu ülkede artık cidden aklım hayallim almıyor. 40 yıl düşünsem aklıma gelmeyecek skandallar, mide bulandırıcı olaylar, suçlar burada gün yüzüne çıkıyor. Vallahi içim sıkıldı artık. Hangi zamanda yaşıyoruz biz? Bu insan müsveddeleri yüzünden kimseye güvenimiz de kalmadı artık. Her an tetikte mi olmamız lazım? Ben hayatımı paranoyak bir manyak olarak geçirmek zorunda mıyım ya? Valla ruh hastası olacağım artık. Ya bakın 5 dakika diyorum 5 dakika! 5 dakika tahammül edemiyorum, çıldırıyorum düşününce. Önceleri o kadar sallamıyordum ama artık her gün başka bir olay çıkıyor. Yuh diyorum bu kadar da olamaz ama oluyor. Ya kim bilir ülkeyi karış karış gezip didik didik arasak kim bilir daha ne olaylar çıkacak! Gitmek istiyorum artık neresi olursa olsun, yeter ki kafam rahat olsun, gerekirse cehennemin dibi de olur.
Ya en bombası da büyük kısmının Müslüman geçinen tayfa olması. Müslüman olmasalar nasıl olurdu düşünmek bile istemiyorum. Yemin ediyorum delireceğim artık! Şu topraklarda Dexter gibi biri olsa yemin ederim adamın elindeki kan kurumazdı. Siz ne düşünüyorsunuz? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
Ya bu sıralar annem babam izlediği için Müge Anlı'nın, Didem Aslan'ın, Serap İzgü'nün programlarına bazen ister istemez maruz kalıyorum. Ya öyle şeyler var ki bu programlarda bu insanlar nasıl her gün ekran başına geçip normal bir şey izliyormuş gibi izliyor cidden aklım almıyor. Bizimkilere böyle şeyleri izlememelerini söylüyorum ama "Bakacak başka ne var?" diye bana kızıyorlar. 5 dakika bile baksam deliriyorum o derece.
Ne biçim insanlar yaşıyor bu ülkede artık cidden aklım hayallim almıyor. 40 yıl düşünsem aklıma gelmeyecek skandallar, mide bulandırıcı olaylar, suçlar burada gün yüzüne çıkıyor. Vallahi içim sıkıldı artık. Hangi zamanda yaşıyoruz biz? Bu insan müsveddeleri yüzünden kimseye güvenimiz de kalmadı artık. Her an tetikte mi olmamız lazım? Ben hayatımı paranoyak bir manyak olarak geçirmek zorunda mıyım ya? Valla ruh hastası olacağım artık. Ya bakın 5 dakika diyorum 5 dakika! 5 dakika tahammül edemiyorum, çıldırıyorum düşününce. Önceleri o kadar sallamıyordum ama artık her gün başka bir olay çıkıyor. Yuh diyorum bu kadar da olamaz ama oluyor. Ya kim bilir ülkeyi karış karış gezip didik didik arasak kim bilir daha ne olaylar çıkacak! Gitmek istiyorum artık neresi olursa olsun, yeter ki kafam rahat olsun, gerekirse cehennemin dibi de olur.
Ya en bombası da büyük kısmının Müslüman geçinen tayfa olması. Müslüman olmasalar nasıl olurdu düşünmek bile istemiyorum. Yemin ediyorum delireceğim artık! Şu topraklarda Dexter gibi biri olsa yemin ederim adamın elindeki kan kurumazdı. Siz ne düşünüyorsunuz? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
(5)
Duyarsızlaştım mı yoksa içimde bir psikopat mı var?
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1469998
Merhaba arkadaşlar,
Az önce Ekşi'de başlığı açılan kaza yapıp intihar eden adamın videosunu izledim de. İzleyince bir süredir farkında olduğum korkunç bir gerçekten emin oldum: Galiba ben duyarsızlaşıyorum. Adamın pompalı ile kafasını nasıl dağıttığını izliyorum ama artık etkilenmiyorum. Başlıkta kötü etkilendiğini, dehşete düştüğünü söyleyen bir sürü insan var. İzleyince tuhaf bir ürpermeden ve şaşkınlıktan başka bir şey hissetmedim. Önceden olsa çok daha farklı hissedeceğimden eminim ama artık öyle hissetmiyorum. Bunun gibi daha birçok vurulma görüntüsünü falan kanım donmadan izleyebiliyorum. Mesela Youtube'da Police Activity diye bir kanal var. Tüm gün rahatsızlık hissetmeden izleyebilirim buradaki videoları.
Tabi izleyince çok etkilendiğim ve unutamadığım, dehşete düştüğüm bazı görüntüler oluyor. Tabi bahsettiğim şey görüntüler uçuk olmadıkça artık pek bir şey hissetmemem. Böyle durumlarda acaba içimde bir psikopat mı var diye düşünmeden edemiyorum. Sizde de böyle şeyler oluyor mu? Ne düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim.
Az önce Ekşi'de başlığı açılan kaza yapıp intihar eden adamın videosunu izledim de. İzleyince bir süredir farkında olduğum korkunç bir gerçekten emin oldum: Galiba ben duyarsızlaşıyorum. Adamın pompalı ile kafasını nasıl dağıttığını izliyorum ama artık etkilenmiyorum. Başlıkta kötü etkilendiğini, dehşete düştüğünü söyleyen bir sürü insan var. İzleyince tuhaf bir ürpermeden ve şaşkınlıktan başka bir şey hissetmedim. Önceden olsa çok daha farklı hissedeceğimden eminim ama artık öyle hissetmiyorum. Bunun gibi daha birçok vurulma görüntüsünü falan kanım donmadan izleyebiliyorum. Mesela Youtube'da Police Activity diye bir kanal var. Tüm gün rahatsızlık hissetmeden izleyebilirim buradaki videoları.
Tabi izleyince çok etkilendiğim ve unutamadığım, dehşete düştüğüm bazı görüntüler oluyor. Tabi bahsettiğim şey görüntüler uçuk olmadıkça artık pek bir şey hissetmemem. Böyle durumlarda acaba içimde bir psikopat mı var diye düşünmeden edemiyorum. Sizde de böyle şeyler oluyor mu? Ne düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim.
(6)
Canım böyle gök gürültülü, sağanak bir yağış çekiyor. Sizde de var mı?
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1469591
Merhaba arkadaşlar,
Kuraklıktan mıdır nedir uzun bir zamandır şöyle Mount Doom'dan kopan şimşeklerle birlikte böyle yoğun bir sağanak yağış çekiyor canım. Öyle böyle değil. Zaten kapalı havaya karşı bir sempatim var ama bu başka bir boyut. Sanki bardaktan boşalırcasına gürül gürül bir yağmur yağsa rahatlayacağım. Sizde de var mı böyle tuhaf bir arzu?
Kuraklıktan mıdır nedir uzun bir zamandır şöyle Mount Doom'dan kopan şimşeklerle birlikte böyle yoğun bir sağanak yağış çekiyor canım. Öyle böyle değil. Zaten kapalı havaya karşı bir sempatim var ama bu başka bir boyut. Sanki bardaktan boşalırcasına gürül gürül bir yağmur yağsa rahatlayacağım. Sizde de var mı böyle tuhaf bir arzu?
(2)
Yabancılarla online iş görüşmem var. Nasıl davranmalıyım?
İnatçılığın yeryüzündeki temsilcisi #1469474
Merhaba arkadaşlar,
Birkaç gün sonra Almanlarla bir iş görüşmem var. Bu yabancılarla yapacağım ilk online görüşme. Serbest çevirmen olarak çalışmak için başvuru maili yollamıştım, beni daha iyi tanımak için 30 dakikalık bir Hangouts görüşmesi talep ettiler, kabul ettim. Ama şaşkınım, heyecanlıyım, ne yapacağımı bilmiyorum. Görüşeceğim İKcı kadın.
Ne giysem sizce? Takım elbise çok mu abartı olur? Almanlar sakal tıraşına falan dikkat eder mi? gibi kafamda deli sorular var. Daha önce, okul zamanlarımda birçok Alman tanıdığım oldu, hepsiyle de çok iyi anlaştım, hiçbirinden olumsuz bir dönüt almadım ama bazen tuhaf buldukları bir şey olunca tavırlarını değiştirdiklerini biliyorum. Ama cool insanlar.
Bu arada işin beni en çok geren kısmı dil becerilerim. İngilizce seviyem B1-B2 arası. Birçok yabancıyla konuştum bu zamana kadar, İngilizce mülakatlar oldu, iyi sınav verdiğimi düşünüyorum. Ama İngilizce listening seviyemden memnun değilim, ancak Fox News, CNN spikerleri gibi aksansız konuşan birileri olunca anlamakta sorun yaşamıyorum, diğer türlü karşımdaki aksanlıysa kaçırdığım yer çok oluyor. Sizce böyle durumlarda, İKcının söylediği şeyi tekrarlamasını isteme sayısını minimumda tutarak durumu nasıl toparlarız? Diğer yandan en korktuğum şey ise Almanca. Almancam çok fena paslandı kullanmadığım için. Yazıda pek problem yok ama konuşma bayağı geriledi. Test etmek isterlerse rezil olmaktan korkuyorum. Ne yapabilirim sizce?
Bu birkaç gün boyunca nasıl hazırlanabilirim sizce?
Aklıma gelmeyen şeyler de vardır illa ki. Aklınıza gelen bahsetmediğim şeyler olursa çok sevinirim. Yardımcı olursanız sevinirim, kendi online görüşme tecrübelerinizi de yazarsanız güzel olur. Çok teşekkür ederim.
Birkaç gün sonra Almanlarla bir iş görüşmem var. Bu yabancılarla yapacağım ilk online görüşme. Serbest çevirmen olarak çalışmak için başvuru maili yollamıştım, beni daha iyi tanımak için 30 dakikalık bir Hangouts görüşmesi talep ettiler, kabul ettim. Ama şaşkınım, heyecanlıyım, ne yapacağımı bilmiyorum. Görüşeceğim İKcı kadın.
Ne giysem sizce? Takım elbise çok mu abartı olur? Almanlar sakal tıraşına falan dikkat eder mi? gibi kafamda deli sorular var. Daha önce, okul zamanlarımda birçok Alman tanıdığım oldu, hepsiyle de çok iyi anlaştım, hiçbirinden olumsuz bir dönüt almadım ama bazen tuhaf buldukları bir şey olunca tavırlarını değiştirdiklerini biliyorum. Ama cool insanlar.
Bu arada işin beni en çok geren kısmı dil becerilerim. İngilizce seviyem B1-B2 arası. Birçok yabancıyla konuştum bu zamana kadar, İngilizce mülakatlar oldu, iyi sınav verdiğimi düşünüyorum. Ama İngilizce listening seviyemden memnun değilim, ancak Fox News, CNN spikerleri gibi aksansız konuşan birileri olunca anlamakta sorun yaşamıyorum, diğer türlü karşımdaki aksanlıysa kaçırdığım yer çok oluyor. Sizce böyle durumlarda, İKcının söylediği şeyi tekrarlamasını isteme sayısını minimumda tutarak durumu nasıl toparlarız? Diğer yandan en korktuğum şey ise Almanca. Almancam çok fena paslandı kullanmadığım için. Yazıda pek problem yok ama konuşma bayağı geriledi. Test etmek isterlerse rezil olmaktan korkuyorum. Ne yapabilirim sizce?
Bu birkaç gün boyunca nasıl hazırlanabilirim sizce?
Aklıma gelmeyen şeyler de vardır illa ki. Aklınıza gelen bahsetmediğim şeyler olursa çok sevinirim. Yardımcı olursanız sevinirim, kendi online görüşme tecrübelerinizi de yazarsanız güzel olur. Çok teşekkür ederim.