Ek olarak:
2) Telefonu bir kenara bırakıyor musunuz? Yoksa bir gözünüz de telefonda mı?
3) İzledikten 3 ay sonra biri sorsa hikayesini, olay örgüsünü ve karakterleri esaslı bir şekilde anlatabilir misiniz?
4) Filmi/Diziyi tek başınıza mı yoksa birileriyle mi izlemekten daha çok hoşlanıyorsunuz?
5) Film, sinemayla birlikte Netflix’e düşse hangisinde izlemeyi tercih edersiniz?
2) Telefonu bir kenara bırakıyor musunuz? Yoksa bir gözünüz de telefonda mı?
3) İzledikten 3 ay sonra biri sorsa hikayesini, olay örgüsünü ve karakterleri esaslı bir şekilde anlatabilir misiniz?
4) Filmi/Diziyi tek başınıza mı yoksa birileriyle mi izlemekten daha çok hoşlanıyorsunuz?
5) Film, sinemayla birlikte Netflix’e düşse hangisinde izlemeyi tercih edersiniz?
Mckinsey olayında da kendimizi gerçekten abartıp abartmadığımız üzerine bir duyuruyla bir parça veryansın etmiştim ama şu tabloya da bir bakın:
1) Yeni TÜSİAD Başkanımız Simone Kaslowski olmuş. 1000 yıla yaklaşan yerleşik kültürde bir yüzyıl bile yaşamamış, "İtalyan kökenli Türk" değil, bizatihi İtalyan bir adam. "Türk Sanayicileri...." diye kendini tanımlayan, Türk iş dünyasının en kalburüstü sivil toplum kuruluşunun başına geçiyor. Türk vatandaşı adı altında ülkesine aidiyet hisseden ve bu topraklarda geçmişi olan bir Türk, Kürt, Arap, Çerkes, Hristiyan, Yahudi hatta Ahıska Türkü bile değil. Ülkeyle en ufak bir organik bağı yok en temelde.
2) 80 milyon insanın içinden sadece ve sadece 3 tane (yazıyla ÜÇ) gerçek anlamda lider vasfına sahip ve kitleleri peşinden sürükleyebilecek ve birbirine doğru muhalefet edip kalkınmış ve geleceği olan bir ülkeyi inşa eden siyasi kültüre sahip ve bu yetkinliklerle donanmış siyasi lider çıkamıyor.
3) Tarımda, ekonomide, teknolojide, yeraltı kaynaklarında, enerjide, hayvancılıkta ve aklınıza gelebilecek dünya kadar başlıkta feci şekilde dışa bağımlıyız. Siyaseten belli bir mesafeyi korumazsak ya da başımızı biraz çıkarmaya cüret edersek hemen birileri siyaseten ya da ekonomik olarak tepemize binebiliyor ve biz de üretmek yerine bu dayatmanın varlığını, mevcut tüm yoksunluklarımızın bahanesi edebiliyoruz. Ciddi ciddi de buna inanabiliyoruz.
4) Futbolda, basketbolda -genel olarak sporda- sinemada, edebiyatta, sanatta, mimaride doğru dürüst tek bir ikonumuz yok. Olanlar da tabiri caizse "Batı menşeli" ya da ülke dışı bir tedrisatı öncelemiş, Batı'ya ve Batı kültürüne fena halde öykünen insanlar. Bu toprakların hikayesini anlatıyoruz diye geçiniyorlar üç beş sanat budalası ve ortalama muhataplarına.
5) Giyimimiz, kültürel bakışımız ve zevklerimiz, yaşam tarzımız, mimari ve estetik anlayışımızın her tarafı özenti, yamalı ucuz bir elbise gibi. Batı desen değil -ağırlıkla ordan özeniyor- Doğu desen değil. Nişantaşı'nın, Levent'in beyaz yakalısı, eliti dediğin tamamen birer çakma Parizyen, çakma Frankofon, birer Anglosakson imitasyonu. İçtiği kahveden, giyiminden, gittiği mekanların dekorasyonuna bile sinmiş, İnstagram'ından bile ortaya saçılan bir çiğlik, özenmişlik.
Kahramanlara ihtiyacı olan bir toplum da değil hayalim ama bu kadar mı sahipsiziz, köksüzüz?
1) Yeni TÜSİAD Başkanımız Simone Kaslowski olmuş. 1000 yıla yaklaşan yerleşik kültürde bir yüzyıl bile yaşamamış, "İtalyan kökenli Türk" değil, bizatihi İtalyan bir adam. "Türk Sanayicileri...." diye kendini tanımlayan, Türk iş dünyasının en kalburüstü sivil toplum kuruluşunun başına geçiyor. Türk vatandaşı adı altında ülkesine aidiyet hisseden ve bu topraklarda geçmişi olan bir Türk, Kürt, Arap, Çerkes, Hristiyan, Yahudi hatta Ahıska Türkü bile değil. Ülkeyle en ufak bir organik bağı yok en temelde.
2) 80 milyon insanın içinden sadece ve sadece 3 tane (yazıyla ÜÇ) gerçek anlamda lider vasfına sahip ve kitleleri peşinden sürükleyebilecek ve birbirine doğru muhalefet edip kalkınmış ve geleceği olan bir ülkeyi inşa eden siyasi kültüre sahip ve bu yetkinliklerle donanmış siyasi lider çıkamıyor.
3) Tarımda, ekonomide, teknolojide, yeraltı kaynaklarında, enerjide, hayvancılıkta ve aklınıza gelebilecek dünya kadar başlıkta feci şekilde dışa bağımlıyız. Siyaseten belli bir mesafeyi korumazsak ya da başımızı biraz çıkarmaya cüret edersek hemen birileri siyaseten ya da ekonomik olarak tepemize binebiliyor ve biz de üretmek yerine bu dayatmanın varlığını, mevcut tüm yoksunluklarımızın bahanesi edebiliyoruz. Ciddi ciddi de buna inanabiliyoruz.
4) Futbolda, basketbolda -genel olarak sporda- sinemada, edebiyatta, sanatta, mimaride doğru dürüst tek bir ikonumuz yok. Olanlar da tabiri caizse "Batı menşeli" ya da ülke dışı bir tedrisatı öncelemiş, Batı'ya ve Batı kültürüne fena halde öykünen insanlar. Bu toprakların hikayesini anlatıyoruz diye geçiniyorlar üç beş sanat budalası ve ortalama muhataplarına.
5) Giyimimiz, kültürel bakışımız ve zevklerimiz, yaşam tarzımız, mimari ve estetik anlayışımızın her tarafı özenti, yamalı ucuz bir elbise gibi. Batı desen değil -ağırlıkla ordan özeniyor- Doğu desen değil. Nişantaşı'nın, Levent'in beyaz yakalısı, eliti dediğin tamamen birer çakma Parizyen, çakma Frankofon, birer Anglosakson imitasyonu. İçtiği kahveden, giyiminden, gittiği mekanların dekorasyonuna bile sinmiş, İnstagram'ından bile ortaya saçılan bir çiğlik, özenmişlik.
Kahramanlara ihtiyacı olan bir toplum da değil hayalim ama bu kadar mı sahipsiziz, köksüzüz?
gibi bir fotoğrafçı ya da fotoğraf sanatçısı çıkaramıyoruz? Onun fotoğraflarını bu denli ayrıcalıklı kılan şey ne?
Son gelişmelerini takip edemedim. Söylenti ve tevatür düzeyinde olmayan somut bir gelişme oldu mu? Uçağın parçalarının bulunduğu söylenmişti. Doğru çıktı mı?
Olaya vakıf olanlar; sizce sonu ne oldu bu uçağın?
Olaya vakıf olanlar; sizce sonu ne oldu bu uçağın?
(18)
İsmini güzel ya da orijinal bulduğunuz kitaplar, filmler ya da şarkılar?
levent bilgen #1338196
İsmini verdiğiniz eserin başarılı ya da yetkin olmasına gerekli değil. Sadece tek başına isminin size güzel ya da orijinal olduğunu hissettirmiş olması yeterli.
Bir pop şarkısı, bir çikolata markası, bir televizyon dizisi, bir futbolcu ya da toplumsal/siyasi bir olay?
Neye bağlıyorsunuz daha çok? Sürükleyicilik, senaryo, tempo düşüklüğü?
Farklı farklı yerlerde sürekli erkeklerle yaptıkları yazışmaların SS’ini paylaşıp bunun üzerinden muhabbet ettiklerini görüyor ya da duyuyorum. Bu durum hakikaten bu kadar yaygın mı?
Bana 20+ üzeri bir kız için hiç normal gelmiyor ve de yaygın olduğuna inanmak istemiyorum. Kendisiyle yazıştığım birinin böyle bir şey yaptığını duysam kendisine olan saygım ciddi şekilde azalırdı.
Bana 20+ üzeri bir kız için hiç normal gelmiyor ve de yaygın olduğuna inanmak istemiyorum. Kendisiyle yazıştığım birinin böyle bir şey yaptığını duysam kendisine olan saygım ciddi şekilde azalırdı.
1) Neden seviyorsunuz?
2) O şehirde mi yaşıyorsunuz?
2) O şehirde mi yaşıyorsunuz?
Nerede hata yaptı sizce? Uluslararası vizyon, uzlaşmacı, sokak kültüründen arındırılmış profesyonel bir futbol anlayışı, günlük değil geniş zamanlı düşünen bir yönetim şekli ama sonuç her anlamda hüsran.
İzleyenlerin bu konudaki kanaati nedir?
Bu ruh ve duyguda başka filmler var mı bildiğiniz? Dramatize etmeyen, sahici ve ardında izler bırakan...
Günümüz ilişkilerinin tüketilebilir ve bol alternatifli doğasının esas sebebi bu değil mi aslında? Bir kadın tanıdınız mesela. Ona bir şekilde denk geldiniz. Çok güzel, zarif ya da onda bir zenginlik ve anlam bulabileceğiniz duygusunu sizde uyandırıyor.
İhtiyacınız olan tek şey kısacık bir sörf. Bir Google, Instagram ya da Twitter turuyla ona dair sahip olmanız gereken bilgilerin tamamına kısa bir sürede sahip olabiliyorsunuz. Konuştuğunuzda keşfedeceğiniz ya da merak edeceğiniz çok bir şey kalmıyor ya da onu istemenin bir heyecanını ve cazibesi yitirmiş oluyorsunuz. Hatta ciddi bir ilişkiye başladığınızda en erken 6 ay sonra öğrenmeniz gereken bir bilgiyi bile bilinçli ya da gayriihtiyari bir şekilde paylaşmış olabildiğini görüyorsunuz.
Takipçi, beğeni sayısı, arkadaşları, yakın çevresi, gittiği mekanlar, hayatının muhtemel temposu, giyim ve renk tercihlerinden bile kolayca kendini açığa vuran ruhu ve iç dünyası, paylaştığı şarkılar, filmler, attığı yüzlerce, binlerce tweet... Daha yazılabilecek ve dikkatli bir gözün çok daha başka referanslar da bulabileceği onlarca detay.
Bu gizemi ve cazibeyi yitirmek büyük bir kayıp değil mi aslında her iki taraf için de? Aynı şeyi yeni iş arkadaşınız, sınıf arkadaşınız, yeni tanıştığınız herhangi biri için o ilişkinin kendi dinamiklerine göre yorumlayabilirsiniz.
İhtiyacınız olan tek şey kısacık bir sörf. Bir Google, Instagram ya da Twitter turuyla ona dair sahip olmanız gereken bilgilerin tamamına kısa bir sürede sahip olabiliyorsunuz. Konuştuğunuzda keşfedeceğiniz ya da merak edeceğiniz çok bir şey kalmıyor ya da onu istemenin bir heyecanını ve cazibesi yitirmiş oluyorsunuz. Hatta ciddi bir ilişkiye başladığınızda en erken 6 ay sonra öğrenmeniz gereken bir bilgiyi bile bilinçli ya da gayriihtiyari bir şekilde paylaşmış olabildiğini görüyorsunuz.
Takipçi, beğeni sayısı, arkadaşları, yakın çevresi, gittiği mekanlar, hayatının muhtemel temposu, giyim ve renk tercihlerinden bile kolayca kendini açığa vuran ruhu ve iç dünyası, paylaştığı şarkılar, filmler, attığı yüzlerce, binlerce tweet... Daha yazılabilecek ve dikkatli bir gözün çok daha başka referanslar da bulabileceği onlarca detay.
Bu gizemi ve cazibeyi yitirmek büyük bir kayıp değil mi aslında her iki taraf için de? Aynı şeyi yeni iş arkadaşınız, sınıf arkadaşınız, yeni tanıştığınız herhangi biri için o ilişkinin kendi dinamiklerine göre yorumlayabilirsiniz.
Sayılırsa neden?
Yaşınızla birlikte belirtirseniz daha anlamlı olur.
Cenk Koray
İnternet Mahir
Bbg Eray
Popstar Bayhan
Edgar Davids
Ersen ve Dadaşlar
Kerim Tekin
Nejat Eczacıbaşı
Rengin
Feridun Bitir
Isparta Uçak Kazası
Necmettin Erbakan
Vedat İnceefe
Duygu Asena
Haim Revivo
Murat Birsel
28 Şubat Darbesi
Grup Laçin
Uzay Heparı
Baba Evi Dizisi
İsmail Cem
Metal Fırtına
Ömer Çatkıç
Andre Agassi
Kardak Krizi
Richie Rich
Sıdıka
Kemallettin Tuğcu
Garry Kasparov vs Deep Blue
Guns N' Roses
Zeynep Tokuş
Tatlı Kaçıklar
Yeniyüzyıl Gazetesi
Siyaset Meydanı
Cenk Koray
İnternet Mahir
Bbg Eray
Popstar Bayhan
Edgar Davids
Ersen ve Dadaşlar
Kerim Tekin
Nejat Eczacıbaşı
Rengin
Feridun Bitir
Isparta Uçak Kazası
Necmettin Erbakan
Vedat İnceefe
Duygu Asena
Haim Revivo
Murat Birsel
28 Şubat Darbesi
Grup Laçin
Uzay Heparı
Baba Evi Dizisi
İsmail Cem
Metal Fırtına
Ömer Çatkıç
Andre Agassi
Kardak Krizi
Richie Rich
Sıdıka
Kemallettin Tuğcu
Garry Kasparov vs Deep Blue
Guns N' Roses
Zeynep Tokuş
Tatlı Kaçıklar
Yeniyüzyıl Gazetesi
Siyaset Meydanı
Özlediğiniz zamanlar ya da insanlar var mı? Bu duyguyu zaman zaman hissettiğim oluyor ve çok tuhaf geliyor.
Neden kült bir film haline geldi? Hangi noktalara temas etti, hangi duyguları uyandırdı ki seyircide böyle izler bıraktı? Altan karakterini merkeze alan hikayeyle seyircinin kendi hikayesini bağdaştırdığı ve hayatta “kaybetmeye” kendine has başka bir bakış geliştirdiği için mi? Milyonlarca dolar harcayıp aynı duyguları yakalamaya çalıştığı filmler bile böyle görece az bütçeli, yalın ve minimal sayılabilecek bir filmin üstüne çıkamıyor. Hatta orta metrajlı devamını çekmeye niyetli Cem Yılmaz.
Son filmlerinde referans verecek, gönderme yapacak, replikleriyle akılda kalacak, kimilerine göre Cem Yılmaz’ın hâlâ en iyi filmi sayılabilecek kadar filmi güçlü kılan şey ne sizce?
Son filmlerinde referans verecek, gönderme yapacak, replikleriyle akılda kalacak, kimilerine göre Cem Yılmaz’ın hâlâ en iyi filmi sayılabilecek kadar filmi güçlü kılan şey ne sizce?
Kendisine aşina olanlar günümüzde ya da geçmişte ülkelerin yönetim şeklinde bu şekilde liberal olan ya da bu bakışa kendini yakınsayan ülke ya da ülkeleri örnekleyebilir mi?
Örtük bir kapitalizm tarifi değil mi aslında Besim Tibuk liberalizmi? Vurgusu en temelde ve öncelikli olarak ekonomiye dayanan, tarifini sürekli çoğulcu ekonomiyle örnekleyen kişisel bir liberalizm okuması aslında Besim Tibuk’un tanımladığı liberalizm.
Örtük bir kapitalizm tarifi değil mi aslında Besim Tibuk liberalizmi? Vurgusu en temelde ve öncelikli olarak ekonomiye dayanan, tarifini sürekli çoğulcu ekonomiyle örnekleyen kişisel bir liberalizm okuması aslında Besim Tibuk’un tanımladığı liberalizm.
2011'de başlayan savaşın tüm dünyaya yaydığı göçmen dalgasının en büyük faturasını ödeyen ülke olarak özellikle son 5-6 yılda birçok sosyolojik kırılım yaşadık. Birçok yerde Arapça tabelalar ve işletme isimleri görmeye başladık. Siyasi hassasiyetlerin de etkisiyle bir tepki oluşturabiliyor bu durum insanlarda. Ama bir de gerçeğin öteki yüzünü ele alalım:
Feriye Kış Pazarı'nda gördüğüm "Feriye Bakery" tabelası bu konu üzerine düşündürdü. Çünkü halihazırda Türkçesi olan bir kelimeyi sırf biraz daha "vaatkâr ve havalı" olsun diye aslında bize diğer tüm diller kadar eşit mesafede uzak olan bir dilde ifade etme ihtiyacı duyuyoruz. Pastanelerdeki Patisserie, eczaneler Pharmacy, kahve dükkanları Coffee Shop ve daha bir dolu örnekle yıllardır iç içe yaşıyoruz. Restoranlarımız yabancı isimli, kafelerimiz -kafe kendisinin kendisi başka dilden alınma-, envai çeşit işletmelerimiz... Ve bu durumdan asla rahatsız değiliz bilhassa meyilliyiz.
Suriye savaşı olmadığını varsayalım. Çünkü farklı ve haklı hassasiyetler geliştirilebilir bu konuda. Göçmen değil de yatırımcı dalgası olsaydı ve aynı tabelalar bu yüzden var olsaydı yine aynı tepkiyi göstermez miydik? Bu ikiyüzlülüğümüzün tek sebebi emperyalizm kaynaklı elegan batılı algısı mı yoksa "ötekiye" olan alerjimiz mi?
Feriye Kış Pazarı'nda gördüğüm "Feriye Bakery" tabelası bu konu üzerine düşündürdü. Çünkü halihazırda Türkçesi olan bir kelimeyi sırf biraz daha "vaatkâr ve havalı" olsun diye aslında bize diğer tüm diller kadar eşit mesafede uzak olan bir dilde ifade etme ihtiyacı duyuyoruz. Pastanelerdeki Patisserie, eczaneler Pharmacy, kahve dükkanları Coffee Shop ve daha bir dolu örnekle yıllardır iç içe yaşıyoruz. Restoranlarımız yabancı isimli, kafelerimiz -kafe kendisinin kendisi başka dilden alınma-, envai çeşit işletmelerimiz... Ve bu durumdan asla rahatsız değiliz bilhassa meyilliyiz.
Suriye savaşı olmadığını varsayalım. Çünkü farklı ve haklı hassasiyetler geliştirilebilir bu konuda. Göçmen değil de yatırımcı dalgası olsaydı ve aynı tabelalar bu yüzden var olsaydı yine aynı tepkiyi göstermez miydik? Bu ikiyüzlülüğümüzün tek sebebi emperyalizm kaynaklı elegan batılı algısı mı yoksa "ötekiye" olan alerjimiz mi?
Hem sağ hem sol cenah tarafından kabul görmeyi nasıl başarıyor?
Sağcı mısınız solcu musunuz, Türkçü müsünüz gibi sorulara adeta bir jonglör gibi cevap veriyor. Muhatabının fikir belirtmesi pek muhtemel olmayan konulardan hızla bir şema kurup sitem ve tenkitte bulunuyor konuya dair. Çok şey konuşup hiçbir şey söylemiyor bu anlarda.
Sağcı mısınız solcu musunuz, Türkçü müsünüz gibi sorulara adeta bir jonglör gibi cevap veriyor. Muhatabının fikir belirtmesi pek muhtemel olmayan konulardan hızla bir şema kurup sitem ve tenkitte bulunuyor konuya dair. Çok şey konuşup hiçbir şey söylemiyor bu anlarda.
Kuşaklar arası mukayeseleri, birini yüceltip diğerini aşağılamayı yersiz ve gerçekten uzak buluyorum. Bununla beraber sanayi devrimi sonrası dünyadaki en büyük dönüşüme sebep olan "internet çağının", iletişim ve ulaşım imkanlarının artmasının, sosyal medya mecralarının birbiri ardına doğmasının bir sonucu olarak çok "şekilci" bir nesil geldiğini de düşünüyorum.
Bu nesil, kendinden önceki tüm nesillerin aksine sokakta oyun oynayarak, yüz yüze sohbet ederek, karşılıklı ve sağlıklı ilişkiler kurarak inşa etmedi değerler sistemini. Çocukluğundan itibaren ekrandaki profil resimleri, fotoğraf paylaşımları ve bir "account" olarak tanıdı insanları, bu tarz video oyunlar oynadı. Hemen vazgeçebiliyor, her şeyi riske edebiliyor ilişkilerde, çünkü alternatifler sonsuz. Değerli bir paylaşımda ve fedakarlıkta bulunarak elde ettiği bir şey olmadığı için de kaybedeceği bir şey olmuyor.
20'sinin başında botoks, çene, dudak dolgusu, medikal estetik konuşan ve en küçük yaş alma belirtisine bile fobi geliştiren genç kızlar, İnstagram'ın ve selfie'nin popüler olmasının hemen ardından plastik cerrahi uygulamalarının tüm dünyada ciddi şekilde artması, giyim ve marka düşkünlüğünün "insanın güzelliğe meyyal doğasının" da ötesinde daha başka bir üst değer olarak toplumda yerleşmesi ve kabul görmesi, en küçük bir insani kusura bile tahammülü yitirmeye başlayan insanlar...
Sizin bu konudaki gözlemleriniz nedir? Sizce böylesine şekilci olmalarına esas sebep olan şey ne? Bunun tek sorumlu sosyal medya mı? Yoksa yitirdiğimiz başka değerler mi?
Bu nesil, kendinden önceki tüm nesillerin aksine sokakta oyun oynayarak, yüz yüze sohbet ederek, karşılıklı ve sağlıklı ilişkiler kurarak inşa etmedi değerler sistemini. Çocukluğundan itibaren ekrandaki profil resimleri, fotoğraf paylaşımları ve bir "account" olarak tanıdı insanları, bu tarz video oyunlar oynadı. Hemen vazgeçebiliyor, her şeyi riske edebiliyor ilişkilerde, çünkü alternatifler sonsuz. Değerli bir paylaşımda ve fedakarlıkta bulunarak elde ettiği bir şey olmadığı için de kaybedeceği bir şey olmuyor.
20'sinin başında botoks, çene, dudak dolgusu, medikal estetik konuşan ve en küçük yaş alma belirtisine bile fobi geliştiren genç kızlar, İnstagram'ın ve selfie'nin popüler olmasının hemen ardından plastik cerrahi uygulamalarının tüm dünyada ciddi şekilde artması, giyim ve marka düşkünlüğünün "insanın güzelliğe meyyal doğasının" da ötesinde daha başka bir üst değer olarak toplumda yerleşmesi ve kabul görmesi, en küçük bir insani kusura bile tahammülü yitirmeye başlayan insanlar...
Sizin bu konudaki gözlemleriniz nedir? Sizce böylesine şekilci olmalarına esas sebep olan şey ne? Bunun tek sorumlu sosyal medya mı? Yoksa yitirdiğimiz başka değerler mi?
Kitap okuyan, çevresinde okuyan insanlar bulunan, kitapçı, sahaf gezen insanların ara ara kulağına çalınır bu durum. Bana yıllardır normal, komik ya da sarkastik gelmiyor. Başka herhangi bir şey çalmak kadar utandırıcı ve ahlak dışı görüyorum.
youtu.be (02:10’dan itibaren)
Nuri Bilge Ceylan da bir röportajında gençliğinde çok kitap çaldığını, sonrasında bu alışkanlığından vazgeçtiğini söylüyor. Başka bir şey çalmış olsa böyle anlatabilir mi? Hiçbir utanç duymadan, satan kişinin o müessese için emeğini, o kitaplar için ödediği parayı ve alınterini hiçe sayarak...
youtu.be (02:10’dan itibaren)
Nuri Bilge Ceylan da bir röportajında gençliğinde çok kitap çaldığını, sonrasında bu alışkanlığından vazgeçtiğini söylüyor. Başka bir şey çalmış olsa böyle anlatabilir mi? Hiçbir utanç duymadan, satan kişinin o müessese için emeğini, o kitaplar için ödediği parayı ve alınterini hiçe sayarak...
Az önce bir yazarın şu demecine denk geldim:
"Kağıt kaleme dokunmadan tamamen dijital ortamda gerçekleşen kitap yazım süreçleri çok hızlı geliştiğinden artık cümleler eski berraklığında değil"
Kağıt-kalemle ya da bilgisayarla roman yazmanın anlatım zenginliğini, yalınlığını veya yazarın üslubunu etkilediğini düşünüyor musunuz?
"Kağıt kaleme dokunmadan tamamen dijital ortamda gerçekleşen kitap yazım süreçleri çok hızlı geliştiğinden artık cümleler eski berraklığında değil"
Kağıt-kalemle ya da bilgisayarla roman yazmanın anlatım zenginliğini, yalınlığını veya yazarın üslubunu etkilediğini düşünüyor musunuz?
Kitap, film, resim, öykü veya herhangi bir türden olabilir.
Sarı Yelekliler başta çok hafife alınsa da hükümete birçok konuda geri adım attırıp bir sürü kazanım elde ettiler. Bu durum başka ülkelerdeki muhaliflere de cesaret ve özgüven verip muadili olayları başlatabilir mi diğer Avrupa ülkelerinde?
Sean Penn Cemal Kaşıkçı'nın belgeselini çekmek üzere İstanbul'a gelmiş.
Birincisi yapımcı, yönetmen olarak değil oyuncu olarak tanıdığımız biri daha çok. Bizzat gelmeye neden ihtiyaç duydu bir ekip göndermek, ön araştırma yapmak yerine?
İkinci olarak da bu ne hız, bu ne acelecilik, olay yaşanalı daha yeni 2 ay oldu? Uluslararası kamuoyunda algı yaratma isteği mi?
Birincisi yapımcı, yönetmen olarak değil oyuncu olarak tanıdığımız biri daha çok. Bizzat gelmeye neden ihtiyaç duydu bir ekip göndermek, ön araştırma yapmak yerine?
İkinci olarak da bu ne hız, bu ne acelecilik, olay yaşanalı daha yeni 2 ay oldu? Uluslararası kamuoyunda algı yaratma isteği mi?
Aynı haberde yılda 9 milyon insanın psikiyatri servislerine başvurduğu, 10 ayda 33 milyon kutu antidepresan tüketildiği ve antidepresan satışının da neredeyse 2.5 kat arttığı bilgisi de var.
Siz bunun sebeplerini neye bağlıyorsunuz? Kişisel ve çevresel gözlemleriniz durumun gerçekten bu kadar vahim olduğu yönünde mi?
Siz bunun sebeplerini neye bağlıyorsunuz? Kişisel ve çevresel gözlemleriniz durumun gerçekten bu kadar vahim olduğu yönünde mi?
Öncelikle Şeyma Subaşı'na da kendisini sevenlere de takip edenlere de bir garezim yok. Samimiyetle anlamaya çalışıyorum:
1) Kadınların son yıllarda sıklıkla dile getirdikleri ekonomik özgürlükleri ve kadının toplum içindeki konumuyla ilgili söylemlerine taban tabana zıt, çok kötü bir örnek olmasına rağmen kendini kadınlar nezdinde nasıl bu denli popülarize edebiliyor?
2) En sıradan bir ilişkide bile Şeyma Subaşı'na göre çok komik ve küçük sayılabilecek şeyleri aldatma addetip, aldatanı tefe koyan, terk eden, ötekileştiren, sonrasında travmatik bir psikolojik süreç yaşayan, aldatana karşı müthiş bir nefret ve düşmanlık besleyen kadınların bırakın ilişkiyi; evli bir erkeği, evli olduğunu bile bile şu anki noktaya getiren birine bu derece ilgi göstermesi ve tüm bunların toplum tarafından kabul görmesi büyük bir ikiyüzlülük değil mi?
Bakın muhafazakar ya da laik bir hassasiyetten bahsetmiyorum. Aldatmanın, terk etmenin, boşanmanın, kadının gururunu ve onurunu incitmenin böyle kavramlara hapsedilip anlamlanabileceğini düşünmüyorum.Feminizmi en holiganca savunan kadınların bile ilgisine mazhar olabiliyor. Bu korkunç bir çelişki değil mi?
3) Gerçekten samimiyetle soruyorum. Nesi ilginç geliyor? Amerika avamlarının gittiği 3. sınıf saçma sapan festivaller mi? Yüzüne gözüne sürdüğü yaldızlı pullar mı? Güzellik göreceli bir kavram olsa bile kendisinden kat be kat zarif ve çok daha güzel popüler kadınlar varken ortalama sayılabilecek güzelliği mi? Teşhirci ve son derece "kitsch" giyim tarzı mı?
4) Her tarafından kültürsüzlük ve görgüden yoksunluk akarken tamı tamına 3 milyon kişide kendini takip edecek motivasyonu nasıl uyandırabiliyor? Tek sebebi toplumsal kültürümüzle içkin dedikodu ve magazin kültürü mü?
5) Azalarak biter mi? Yoksa bu, kendisini popülarize eden yaygın vasatlığa rağmen çok mu iyi niyetli bir beklenti?
1) Kadınların son yıllarda sıklıkla dile getirdikleri ekonomik özgürlükleri ve kadının toplum içindeki konumuyla ilgili söylemlerine taban tabana zıt, çok kötü bir örnek olmasına rağmen kendini kadınlar nezdinde nasıl bu denli popülarize edebiliyor?
2) En sıradan bir ilişkide bile Şeyma Subaşı'na göre çok komik ve küçük sayılabilecek şeyleri aldatma addetip, aldatanı tefe koyan, terk eden, ötekileştiren, sonrasında travmatik bir psikolojik süreç yaşayan, aldatana karşı müthiş bir nefret ve düşmanlık besleyen kadınların bırakın ilişkiyi; evli bir erkeği, evli olduğunu bile bile şu anki noktaya getiren birine bu derece ilgi göstermesi ve tüm bunların toplum tarafından kabul görmesi büyük bir ikiyüzlülük değil mi?
Bakın muhafazakar ya da laik bir hassasiyetten bahsetmiyorum. Aldatmanın, terk etmenin, boşanmanın, kadının gururunu ve onurunu incitmenin böyle kavramlara hapsedilip anlamlanabileceğini düşünmüyorum.Feminizmi en holiganca savunan kadınların bile ilgisine mazhar olabiliyor. Bu korkunç bir çelişki değil mi?
3) Gerçekten samimiyetle soruyorum. Nesi ilginç geliyor? Amerika avamlarının gittiği 3. sınıf saçma sapan festivaller mi? Yüzüne gözüne sürdüğü yaldızlı pullar mı? Güzellik göreceli bir kavram olsa bile kendisinden kat be kat zarif ve çok daha güzel popüler kadınlar varken ortalama sayılabilecek güzelliği mi? Teşhirci ve son derece "kitsch" giyim tarzı mı?
4) Her tarafından kültürsüzlük ve görgüden yoksunluk akarken tamı tamına 3 milyon kişide kendini takip edecek motivasyonu nasıl uyandırabiliyor? Tek sebebi toplumsal kültürümüzle içkin dedikodu ve magazin kültürü mü?
5) Azalarak biter mi? Yoksa bu, kendisini popülarize eden yaygın vasatlığa rağmen çok mu iyi niyetli bir beklenti?
Gazeteleri tararken Hürriyet'ten Vahap Munyar'ın Vehbi Koç ile ilgili köşe yazısına denk geldim.
www.hurriyet.com.tr
Haberdeki resim düşündürdü bir an. Sadece Semahat Arsel değil,Ömer Koç ve onun şahsında tüm Koç ailesi kendini batılı değerlerle tanımlayan bir hayat tarzına ve siyasi görüşlere sahipken, dekorasyon tercihlerinde sıklıkla Arapça ve Osmanlıca motiflere başvuruyorlar.
Bu aristokrat, şehirli kültürün getirdiği bir şey mi? Ki aile eski İstanbul'u yaşamamış, kökleri Ankara'ya dayanan bir aile. Değilse konumları gereği sergilemeleri gereken duruşun gerektirdiği bir çeşit "balance" ayarı mı?
www.youtube.com
www.hurriyet.com.tr
Haberdeki resim düşündürdü bir an. Sadece Semahat Arsel değil,Ömer Koç ve onun şahsında tüm Koç ailesi kendini batılı değerlerle tanımlayan bir hayat tarzına ve siyasi görüşlere sahipken, dekorasyon tercihlerinde sıklıkla Arapça ve Osmanlıca motiflere başvuruyorlar.
Bu aristokrat, şehirli kültürün getirdiği bir şey mi? Ki aile eski İstanbul'u yaşamamış, kökleri Ankara'ya dayanan bir aile. Değilse konumları gereği sergilemeleri gereken duruşun gerektirdiği bir çeşit "balance" ayarı mı?
www.youtube.com
10 üzerinden bir değer biçseniz kaç olurdu?
Evet, hepsi zerre kadar övülmeye değer olmayan aşağılık birer kan emici olabilir belki. Ama videonun 02:25 saniyesine gelerek göreceğiniz üzere Jacob Rotschild ve beraberindeki aristokrat ve İngiliz asilzadesi muadilleri, resmen ‘yarım otobüs’ diye tabir edilen bir araçla İngiliz Kraliçesini ziyarete gidiyorlar.
Serveti trilyonlarca dolarlarla ifade edilen bir zümre bir tarafta, diğer tarafta da ülkemiz ve çevre coğrafyalarda babadan kalma miraslarıyla, marka kıyafetlerle, orta sınıf lüks arabalarıyla, 3-5 bin liralık cep telefonlarıyla benliklerini tatmine kalkışan aldanmış insanlar, şaşalı konvoyları olan siyasetçiler, metres kültürünü karikatürize ederek kadınları parayla ulaşılan bir eşiğin nesnesi haline getiren sonradan görme zenginlerimiz ve bu tüm kültürün bayalığı, pespayeliği, aşağılık oluşu...
Kimseyi yargılamıyorum. Sadece ilkesel bir duruştan bahsediyorum.
youtu.be
Serveti trilyonlarca dolarlarla ifade edilen bir zümre bir tarafta, diğer tarafta da ülkemiz ve çevre coğrafyalarda babadan kalma miraslarıyla, marka kıyafetlerle, orta sınıf lüks arabalarıyla, 3-5 bin liralık cep telefonlarıyla benliklerini tatmine kalkışan aldanmış insanlar, şaşalı konvoyları olan siyasetçiler, metres kültürünü karikatürize ederek kadınları parayla ulaşılan bir eşiğin nesnesi haline getiren sonradan görme zenginlerimiz ve bu tüm kültürün bayalığı, pespayeliği, aşağılık oluşu...
Kimseyi yargılamıyorum. Sadece ilkesel bir duruştan bahsediyorum.
youtu.be
Bu diller hangileri ve bu dillere ne kadar hakim?
Ortalık film, tiyatro ve sanat eleştirmenlerinden geçilmiyor. Nicelik fazla olsa da çok azı gerçekten okumaya değer yazılar yazıyor.
Yok mu ülkemizde gerçekten kaliteli müzik yazarları? Sözgelimi 80’ler müzikleri, Klasik Batı, Jazz, Türk Sanat Musikisi üzerine kayda değer yazılar yazan?
Yok mu ülkemizde gerçekten kaliteli müzik yazarları? Sözgelimi 80’ler müzikleri, Klasik Batı, Jazz, Türk Sanat Musikisi üzerine kayda değer yazılar yazan?
Her yıl bir dolu film ve belgesel, 2-3 senede bir de dünya çapında ses getirecek yüksek bütçeli 2. dünya savaşı, Hitler ve Nazi temalı filmler çekiliyor.
Almanya uluslararası ölçekte bu yaftadan kurtulmak, bu şekilde anılmamak ve izlerini silmek isterken Hollywood’un ve dünyadaki Yahudi lobisinin sürekli bu tarz yaklaşım sergilemesi ve bu yapımların sürekli desteklenmesi Almanya’yı hiç rahatsız etmiyor mu?
Devlet, hükümet ya da halk nezdinde bu duruma bir tepkileri yok mu?
Almanya uluslararası ölçekte bu yaftadan kurtulmak, bu şekilde anılmamak ve izlerini silmek isterken Hollywood’un ve dünyadaki Yahudi lobisinin sürekli bu tarz yaklaşım sergilemesi ve bu yapımların sürekli desteklenmesi Almanya’yı hiç rahatsız etmiyor mu?
Devlet, hükümet ya da halk nezdinde bu duruma bir tepkileri yok mu?
Varsa paylaşır mısınız?
Ve varsa eğer en sevdiğiniz Beatles şarkısı...
Twitter'da birkaç gündür şöyle bir görsel paylaşılıp kadınlardan ciddi etkileşim alıyor.
hizliresim.com
Kadınların genel olarak böyle bir eğilimi olduğu söylenebilir mi? Burda "older men" denilen yaş aralığı kaç yaştan başlıyor? 3-4 yaş değildir herhalde! Kadınlar ne düşünüyor bu konuda?
Erkeğin 10+ yaş büyük olduğu ilişkiler hakkında ne düşünüyorsunuz?
hizliresim.com
Kadınların genel olarak böyle bir eğilimi olduğu söylenebilir mi? Burda "older men" denilen yaş aralığı kaç yaştan başlıyor? 3-4 yaş değildir herhalde! Kadınlar ne düşünüyor bu konuda?
Erkeğin 10+ yaş büyük olduğu ilişkiler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bir romancı çıkmadı ülkemizde? Sizce bu durumun sebebi ya da sebepleri nedir?
Filmler ve romanlar hangileri? Uzun zamandır çok iyi bir filme ya da romana denk gelmedim. Önerilerinizi bekliyorum.
1) Bir diziyi takip ederken bir oturuşta ortalama kaç saat geçiriyorsunuz ya da kaç bölüm izliyorsunuz?
2) Üst üste en fazla kaç bölüm izlediğiniz oldu?
3) İzlediğiniz diziler arasında en zekice yazılmış senaryo hangi diziye ait?
4) İzlediğiniz en akıcı/sürükleyici dizi hangisiydi?
5) Son 10 yılın en iyi yabancı dizisi sizce hangisiydi?
2) Üst üste en fazla kaç bölüm izlediğiniz oldu?
3) İzlediğiniz diziler arasında en zekice yazılmış senaryo hangi diziye ait?
4) İzlediğiniz en akıcı/sürükleyici dizi hangisiydi?
5) Son 10 yılın en iyi yabancı dizisi sizce hangisiydi?
Çevrenizden ve şu ana kadarki hayatınızdan gözlemleyebildiğiniz kadarıyla nelerdir?
Sb.
(7)
Hırsızlar kameralara ve güvenlik önlemlerine rağmen nasıl cüret bulabiliyor
levent bilgen #1320000
Kameraların ve güvenlik önlemlerinin olduğu apartmanlara, sitelere, dükkanlara yakalanma ihtimalleri yüksek olduğunu bile bile nasıl bu kadar rahatça girebiliyorlar?
Gelecekten ümidi olmayan, ipsiz sapsız bir kısmı küçük suçlar işleyip kışı hapiste geçirmeye çalışıyor ya güya; peki ya diğerleri?
Bir de girdikleri ev ya da dükkanlarda gözü kara birine denk gelip yaralanmaktan ya da ölmekten korkmuyorlar mı?
Gelecekten ümidi olmayan, ipsiz sapsız bir kısmı küçük suçlar işleyip kışı hapiste geçirmeye çalışıyor ya güya; peki ya diğerleri?
Bir de girdikleri ev ya da dükkanlarda gözü kara birine denk gelip yaralanmaktan ya da ölmekten korkmuyorlar mı?
Tüm ülkelerden olabilir.
Sb.
Ne derece önemli? İlişkiye, evliliğe giden sürece ve evliliğin kendisine somut etkileri oluyor mu?
Özellikle 40’lı yaşlar ve sonrasında çok zeki, eğitimli, kültürlü, entelektüel olanların bile güldüğü, mizahi olarak başarılı gördüğü şeylerde ciddi bir kalite düşüklüğü ve yavanlaşma olmaya başlıyor.
Bunu çok sıklıkla gözlemlemeye başladım. Sizce sebebi ya da sebepleri ne olabilir bu durumun?
Bunu çok sıklıkla gözlemlemeye başladım. Sizce sebebi ya da sebepleri ne olabilir bu durumun?