Ekşi Duyuru

Valla ben geçen sezon futbolsever olarak olimpiyat'taki bir maçlarına gitmiştim. taraftarı pek yok. tezahürat yapan teenagerlardan oluşan 20-30 kişilik bir grup vardı. onlar da daha çok bedava bilet ayağına geliyorlar sanırım. maç sırasında biri "beyler bu maçta bağırmayan gs maçına gelmesin" falan demişti. bunun dışında gelenler belediye'de çalışan kesim, bir kısım futbolsever, biraz da altınşehir halkı vardı.

Ayrıca bahsettiğim iki hafta sonraki gs maçında ki ben o maçta kale arkasındaydım. gs taraftarları 20-25 bin kişi iken bu 20-30 kişilik grup tezahürat yaparak tribünlere gelmişti ve bir anda bu bütün stad bu ufak grubu yuhalamıştı. bunu da anlatamadan geçemeyeceğim :)

götürür.

her yerde tabelasi var. gayet rahat gidersiniz.

yol çok kolay. 1. köprüyü geçiyorsunuz, altunizade ve acıbadem çıkışlarını sırasıyla geçip yeşil izmit- sabiha gökçen- istanbul park yazan tabelalardan sapıyorsunuz. sonra sol şeritten dümdüz basın gidin bir yere sapmadan. sabiha gökçen çıkışını zaten kaçırmazsınız. sadece o çıkıştan çıktıktan sonra havalimanına gelmeden bir viraj var. yapan salak hiç hesap kitap bilmiyor herhalde oraya yavaş girin sakattır.

(bkz: cete savaslari)

boşver geç.

milletin hesabını kapattırıyor bu oyun (başkalarına çok spam gönderiyorsunuz hesabınızı kapattık gibi) uyarıları gidiyormuş millete.

duyuru'da ararsanız bu duruma ilişkin başlıklar bulabilirsiniz.

ankara için konuşayım, sürekli bakan başbakan cumhurbaşkanı vs geçiyor (bi de özellikle mesai saatlerinde), onlar geçmeden önce güzargahta polisler beklemeye başlıyor, o arada da gel git diyor olabilirler. veya sıkıntılı bir zamanda ışıkları takmadan gel git demiştir, sonra sıkışıklık azalınca ışıklara bırakmıştır. falan filan.

araçlar kavşakta kalıyor bazen trafiğin çok sıkışık olduğu zamanlarda. böyle durumlarda polis yolu kesen diğer yoldaki araçlara yeşil yansa bile dur deyip önce kavşağı boşaltıyor mesela. bunu becerebiliyor mu orası ayrı.

trafiğin sıkı$tığı zamanlarda ı$ıkların asistanlığını yaparlar ama genelde bir süre sonra ı$ıkları devre dı$ı bırakırlar. Telsizlerden aldıkları bilgilere göre davranırlar. düdük çalmaları ise bence tik haline gelmi$tir.

RH değeri de kan grubu kadar önemlidir ve karşılıklı kan alıp veremezler. Mesela anne babada varsa RH uyuşmazlığı, birisi +, diğeri - ise mesela, bebeğin kanı değişir diye biliyorum.

birincisi bunların tamamı teorik. yani A, B veya AB'ye kan vermek için gitseniz almazlar.

yine teorik olarak söylüyorum, negatif pozitife kan verebiliyor, pozitif negatife kan veremiyor bildiğim kadarıyla.

teorik olsa da zor durumda verilebilir. örneğin çok aşırı kanaması olan kişiye uyumlu kan grubundan değil, 0 negatif kan verilmekte.

1 kereliğe mahsus verilebilir. Çünkü kişinin kanında (kişi rh - ise) anti rh+ antikoru yoktur hali hazırda. Fakat bu andan itibaren anti rh+ antikoru oluşturulur ve kanda kalır. 2. kez rh+ kan verilirse, oluşmuş antikorlar rh antijenlerine sahip alyuvarları çökertir ve ölüme neden olabilir.

(bkz: aglutinasyon)

biyoloji dersinde mi ne hoca soylemisti zamaninda. savas mavas oldugu zamanlarda, yani elzem oldugunda bu islem yapilabilirmis. tabi sadece bir sefer icin. ikinci sefer verildigi zaman suursuz deve'nin soyledikleri gibi seyler oluyormus. bu cokelme olayina da aglutinasyon deniyor iste.

henüz hükümet tarafindan kesinlesme bir karar yok anlasilan.

Turizmci: Bayram tatili 9 gün olacak mı ?
www.turizmhaberleri.com

bayram salı,çarşamba,perşembe günlerine denk geliyo.muhtemelen p.tesi ve cumayı da eklerler.

Eklemezler

arife günü pazartesi yarım gün olacağı için eklerler.

hayır tabi ki,sadece devlet memurlarını bağlar bu tatil.

böle sorunca birden gelmiyo insanın aklına. hatırladıkça eklerim.

(bkz: donnie brasco)

(bkz: walk the line) jonny cash'in hayatı anlatılıyor. hatırladıkça ben de eklerim.

muhammed ali'nin hayatını anlatan film: (bkz: ali)
jack london'ndan otobiyografik roman: (bkz: martin eden)
bob dylan'ın hayatından kesit sunan: (bkz: i'm not there)

yasanmis hikayeleri iceren filmlere öncelikle hasta oldugumu belirtmek isterim. insan ister istemez daha fazla etkileniyor.

The Pursuit of Happyness (2006)
Schindler's List (1993)
The Elephant Man (1980)
Goodfellas (1990)
Into the Wild (2007)
Mar adentro (2004)
Finding Neverland (2004)
Hotel Rwanda (2004)

bunlar simdilik aklima gelen ve izledigim filmler. tavsiye ederim.

Zodiac(2006)
Dog Day Afternoon(1974) Al Pacino oynuyor. Güzel bir film.
Lawrence of Arabia(1962) Bu film İngiliz ajan Lawrence'nin yaşamını anlatıyor. Osmanlı'nını son dönemlerinde, ortadoğuda yaptığı faaliyetler. Bizi de yakından ilgilendiriyor. İzlemekte fayda var. UZmanların yaptığı gelmiş geçmiş en iyi filmler listesine çoğu zaman il onda giriyor.

www.imdb.com

www.imdb.com

www.imdb.com

www.imdb.com

gelmedi. yöneticiler de "sakatmış, almaktan vazgeçtik" diye yan çizdiler.

hehe yabanci isimler turkce okundugu gibi yaziliyor da benim mi haberim yok artik wilyim sekspir fredrik niçe falan :):)

latin harfi kullanmayan dillerdeki özel adlar türkçede okunduğu gibi yazılır.

yamulmuyorsam hacivat olayının tek icraatı da bu oldu.

Latin alfabesi kullanmayan dillerdeki isimler için geçerli bu durum. misal (bkz: piyotr ilyic caykovski), ingilizce yazıldığı gibi değil (bkz: tchaikovsky)

@crown, sevcenko tamam da latin alfabesiyle yazılan tchaikovsky de niye aynı durum geçerli?

en.wikipedia.org o da kiril alfabesiyle yazılıyor.

rus ismi niye latin harfleriyle yazılsın ki?

çaykovski yerine Чайковский yazınca kimse anlamayacağı için.

fondoten seçimi çok önemli ben o yüzden max factor öneririm.

Cildinin yapısı çok önemli. Fondöten çok riskli ve cildine uyanını bulması en zor malzemedir. YSL, Clinique, Dior öneririm. sorunlu bir cildin yoksa MAC 1 numaradır. En güzeli deneyerek görmektir. Pahalı olmasın diyorsan Bourjois, Clinique ya da daha ucuz olsun diyorsan Loreal bakabilirsin. Daha ucuz olsun dersen hiç sürme fondöten filan daha iyi derim.

Estee Lauder ve Christian Dior'un güzel fondötenleri var kullandıgım.
bi de fiyat konusunda söyle bişi yapılabilir,ykm vb bi yerde deneyip begenip
tr.strawberrynet.com den seçilip daha ucuza sipariş verilebilir =)

dokusunun yoğunluğunu (yani çok mu sıvı, yoksa daha bir pudralı/mat mı olup olmadığını) cildinin kuruluk/yağlılık durumunu dikkate alarak seçmeniz faydalı olacaktır, doğal görünmek açısından.

Renk ton seçimi bence kaliteden sonra en önemli şey. Cildinizin iyiliği için düzgün bir marka kullanmanızı tabi ki başta tavsiye ederim. Etekle para vermene gerek yok. Kampanyalardan ya da taksitli mağazalardan edinebilirsin.
Ton çok önemli çünkü bir üst tonu alırsan kızarmış tavuk, bir alt tonu alırsan çakma gotik şeklinde dolaşma riskin var. O yüzden testerla elinde, yüzünde, özellikle ağız kenarlarında deneme yapıp bunlara düzgün bir ışıkta bakıp, öyle karar vermeni öneririm.
Ha bu arada ben stick fondötenle çok rahat ettim çok da tavsiye ederim. Sıvıylabazen destek atıyorum ama stick candır :)

vaktiyle fondoten kullanıp cildini mahvetmiş biri olarak öncelikle kullanma derim. akşam yemekti, partiydi, özel günde süreceksen; stick fondoteni sorunlu bölgeye üzerine de pudra sür. sıvı fondoten kullanma. clinique ürünleri genelde iyidir, tavsiye ederim. yok cildim çok sorunlu diyorsan da id bare minerals muhteşemmiş sorunlu ciltlerde.

yok illa sıvısını alacağım süreceğim diyorsan:
söz konusu fondotense paradan zerre kaçmaman lazım çünkü cildini mahvedebilir. muhakkak alacağın yerde dene, hatta denedikten hemen sonra alma. bir yarım saat dolaş bak bakalım rengi koyulaştı mı, yüzünü yağlandırdı mı, kaşındırdı mı... hepsinden emin ol öyle al.

kamera önüne çıkan hemen herkese kullanılır. sinemada bi ton koyusu olarak kullanırız. yüzdeki delikleri, bozuklukları, sivilceleri... filan kapatır ve seyircinin irite olmasına engel olur. sevimsiz bi malzemedir ama sinema ve tv de zorunludur. hatta günün birinde TRT de Erbakan a bile sürülmüştür :-)

MAC MAC MAC!
Fİyatı kalitesine oranla çok uygun, paketleri afilli değil; ama ürünler gerçekten kaliteli..
Ve çalışanlar da inanılmaz yardımcı. Doğru ürün, renk seçimi konusunda yardımcı olup, hatta uygulamalı olarak nasıl kullanmanız gerektiğini de gösterirler zaten

bizim stadyum'un ozelligi o: devamli manken, aktris, sarkici hanimlari cikarip futbol konusunda fikirlerini sorarlar.

ben de geçen rüyamda görmüştüm ipek tanrıyar'ı ben de "ne alaka" demiştim.. neyse konumuza dönelim.. bence bu spor programları artık programa güzel hatun serpiştiriyor. aslında yeni yeni başladı.. ama bence geç bile kaldılar.. sebep: futbol programını genellikle kimler izler? erkekler! erkekler neden hoşlanır? futbol, kadın ve otomobil! işte kadın ve futbolu bir araya getirince izlenme oranı yükseliyor.. demekki kadın, futbol ve otombili bir araya getirsek bir programda tadından yenmez olur.. bu konuya odaklanmalıyız..

olimpiyat elemelerinde bile dünya rekoru kırsan bu gecerlı sayılır.resmı musabaka oldugu ıcın dunya rekoru ve eger olimpiyat catısı altında ise olimpiyat rekoru gecerlı sayılır..

hatta bu olimpiyatlarda yüzmede yaşandı birkaç kez.

olimpiyatlarda eğer ilk defa o dalda yarışılıyorsa elemelerde yapılan en iyi derece olimpiyat rekoru olarak yazılmaz. ancak finalde yapılan derece olimpiyat rekoru kabul edilir. zira bu sene 3000 metre bayanlar engelli yarışında böyle oldu. dünya rekoru için aynı şey geçerli değildir yalnız.

bence bir yere kalmıyor. sadece o maç için.

kırmızı kart olursa kesiyorlar cezayı galiba..

www.tff.org

sarı kartlar lige ya da kupaya etki etmiyor. yapan yaptığıyla kalıyor:)

ben de uyuyamam bişi örtmeden.

ayaklarima bir $ey ortmezsem kendimi tehlikede gibi hissediyorum ben.

kişinin kendine güveni ile alakalı bence
özgüveni olan hayatla barışık olan insanlar örtmeyebilir pek
misal ben hiç örtmem

ben de yaz kis ayaklarimi ortemem, acikta durmalari lazim, daralirim disarisi ne kadar sicak veya soguk olursa olsun.

bu arada evet ustume bir sey ortmeden ben de uyuyamam.

mrtksn bu arada onun dogrusu, "uyuyanin ustune kar yagar" olmasi lazim. yani ortunmekten bagimsiz olarak :D

@demlikposet: abi ne alakasi var yani simdi. herseyi de psikolojiye baglamayin allah askina. ne yani ben silik bi insan miymisim? sacmalamayin n'olur.

hastalık değildir bence.
hastalık olsaydı güneşlenirken de üzerinizde bir şey örtülü olmadığından uyuyakalamazdınız mesela az da olsa. sadece yatakta yatarken oluyor diyorsanız onun adı başka bir şey oluyor. bilimsel olarak bilmiyorum ama kabaca takıntı diyebilirim. dedim.

üstüme bir şey örtmeden uyuyabiliyorum ama boşa uyumuşum gibime gelir böyle durumlarda.oysa insan üstüne bir şey örterek uyursa keyifli bir uyku dönemi geçirir.uykusu anlam kazanır.benim ki ruh hastalıgı olabilir sanırım...

bu takıntının adını/sebebini bilen varsa beri gelsin. bende de var. kardeşim gibi sevdiğim bir arkadaşımda da var. ama ben ondan bir adım ileri gidip yazları yorgansız uyumayı becerebildim. yine de yazları zaman zaman uykumun kaçtığı oluyor yataktaki yorgan eksikliğinden dolayı. tuhaf bir şey cidden, kendini güvende ya da savunmasız hissetmekle alakalı olabilir. gerçi aydınlık/karanlık ortam fark etmiyor. sevgiliyle uyurken de manzara komik oluyor, biriniz çarşafın içinde biriniz dışında..

herkesin bir takıntısı varmış. ben yazın da kışın da sadece çarşaf örtebiliyorum üstüme. ama çorapsız uyuyamam. sırf uyumak için yeni bir çift çorap giyerim.

agorafobi olabilir

alışkanlıktan kaynaklandığını düşünüyorum. ebeveynlerin çocuk sağlığı mantığıyla ilgili. çocuk asla üstü örtmeden yatırılmaz. annelerde filan inanılmaz bi çocuk üşütecek paranoyası vardır. ailemizin evinde yaşadığımız sürenin büyük kısmında anne kontrolünde, örtülü uyuruz. sonra zorunluluk kalkınca da mantığa aykırı da olsa, bi "örtünmek şart" dürtüsü hissediyoruz.

Aslında karın bölgesini yazın bile örtmek gerekiyor, mideyi üşütebiliyorsunuz

istanbul'da değil ama cafepress.com'da mutfak önlükleri de var baskılı

1-yeterli
2-numaralı tribün girişinin yanında.yani otobüs duraklarının ordan stada doğru gitceksiniz.
not: satışlar dün bitti diye duymuştum. isterseniz önce stadı bir arayın. 0212 288 33 40

tabi ki de katılacaklar.

kewell daha çok sakatlanacaktır,gökhan zan gibi sakatlanmalara elverişli futbolculardan biri. birde onun sakatlanmaları en az 3 hafta falan sürer. ligin ortalarında,sonlarında falan sakatlanmasını bekliyorum:)

Kewell bugün takımla çalışmaya başladı. Bir aksilik olmazsa pazar günü Kayseri'ye karşı oynayacak.

şampiyonlar ligi üçüncü öneleme turunda kaybeden takımlar uefaya katılır.

Bildigim kadariyla etiket fiyati olarak gozuken fiyattan satmalari lazim. Cunku siz kasaya giderken belki de yol paranizin hesabini yaparak gidiyorsunuz. 20 lira paraniz var diyelim, 18 buna veririm 2 lira kalir onla da eve giderim dersiniz.. Sonra adam size 20 lira oldu o kitap dese, verseniz parayi, gidemeseniz, magdur olsaniz.. Tuketici kanununda bunla ilgili bir duzenleme olmasi lazim. Hatta bir ara televizyonlarda patlayan tuketici kanunu reklamlarinda da bu olay sik sik dile getiriliyordu. Tansas bu kanunu uygulayip, bu kanun uzerinden prim yapan reklamlara imza atmisti.

Olmasi gerek oyle bi kanun.

benim bildiğim kadarıyla öyle bir hakları yok. kitaba yeni baskısında zam geldiyse bile can yayınları üzerine zamlı fiyatı basar. eğer öyle bir şey olduysa bunların bir önceki partide aldıkları kitabın da fiyatını yükseltmeleri tamamen üçkağıtçılık. d&r'larda oluyor böyle şeyler bazen.
mesela syrana diye bir film vardı dvdleri geçen yılbaşı 9.9 ytl ye inmişti girişe koymuşlar daha birçok dvd ile beraber. dvd rafında ise kalmış bi tane fiyatı 24 ytl. barkodu da farklı kampanyadakilerden. onun dışında tamamen aynı dvd. (çift disk vs falan değil her şeyiyle aynı) ben de gidip kampanyalılardan bi tane alıp pahalı olanın yanına koymuştum. çalışanlara söylesem ilgilenip ilgilenmeyecekleri bile meçhul) ama üzerine gitmek lazım bu tarz durumların.

ben de şöyle bişiy söyliyim: istanbulda yaşıyorsanız eğer can yayınlarının kitaplarını galatasaraydaki dükkanlarından alın %25 indirimle satıyorlar orda. ekstra para bayılmaya gerek yok dnrlara filan.

süpermarketlerde etiket fiyatı neyse o dur ama diğerleri nasıl bilmiyorum.
ben çok indittirdim öyle. ayrıca 2 etiket varsa aynı ürüne düşük olan etiketten vermek zorundadırlar. geçen bile bile böyle bir şey aldım sonra da eskisini kaldırsaydınız kusura bakmayın dedim.

kanun cok acık bu durumlarda tuketici lehine olan fiyattan vermek zorunda.

hakları olup olmadıgını bilmiyorum ama üzerinde iki veya daha fazla fiyat varsa en ucuzundan vermek zorundalar her yerde bas bas bagırılan bir kanun bu.

bu piyasanın içini dı$ını iyi bilen birisi olarak diyebilirim ki: bu tür kitabevlerini "asgari ücret düzeyinde maa$lara üniversite mezunu ki$ilerin çalı$tığı bir sektör olarak dü$ünürseniz" fiyat zammı olan ürünlerin eski etiketlerinin sökülüp yeni fiyat etiketlerinin basılması gerekir. Bu standartlarda çalı$an ki$ilerin de i4ini severek yapmalarını bekleyemezsiniz bir yerden sonra. Tabii ki eski fiyatın hemen üzerine yeni etiketi $ak diye basarlar ve bu etiketlerde genellikle üfleseniz dü$ecek kalitededir. Kitaplar raflara sıkı$tırılırken ya da sıcaktan dolayı etiketler üzerinden çıkarlar. Zaten Can yayınlarının kitapları yayınevi çıkı$ı olarak jelatinlenir ve üzerinde ilk fiyatı basılı haldedir. (jelatinin altında olur genellikle)

bu tür bir hatadan dolayı siz doğal olarak eski fiyatını görmü$sünüzdür ve tüketici haklarını devreye sokarsanız dediğiniz doğrudur ama peki ibnelik pe$inde olan birisi 50 liralık kitabın üzerine 10 liralık başka bir kitabın etiketini yapı$tırıp kasada çirkeflik yaparsa bu da mı tüketici hakları çerçevesinde değerlendirilmelidir? siz o yüzden kasada barkod okuyucunun yazdığı rakamı dikkate alın. Ha!! orada bu kitabın fiyatı 1 YTL çıkarsa o zaman istediğinizi yapın.

Bu tür mağazalarda kandırma olayı olmaz, her$ey merkezi sistem olduğundan dolayı oradaki personelin cebine giren bir parada sözkonusu değildir. Sadece personele verilen değerin kar$ılığını mağazanın aldığını dü$ünün bence.

Saygılar.

zannediyorum ki o fiyatlar tavsiye edilen tüketici fiyatı. yani yayınevi bunu 18 liraya satmasını tavsiye ediyor. ama kitabevi 20ye satar, 15e satar kendi bileceği iş. Tabi almama hakkınız da var pahalı olduğunu görünce.

Kus gribi durumlarından olabilir.

O tip urunlerin ithalati duzensiz oluyordur diye tahmin ediyorum. Eldeki stoklar bitmektedir, ondan bulamiyorsunuzdur. Ithalatciya sormayi deneyebilirsin :)

zaten migroslarda hiç olmuyor. carrefour ve reallere bakınız sürekli oluyor.

rabbit proof fence

o zamanlar göz ucuyla izlemiştim ve burda sorduydum ama cevap gelmemişti, silindi sorum. hazır aklıma gelmişken sorayım, bilen çıkar belki. hani bi kardeş ayrı yoldan gidiyordu ya, yolları ayrıldıktan sonra o kıza nooldu gösterdiler mi hiç?

@pyro clustic flow, bak simdi benim de aklima takildi yaa :)

guzel filmdi ama ve gercek bi hayat hikayesi.

tesekkur ederim..
@pyro clustic flow, yanlis hatirlamiyorsam kactiklari yere, kampa geri "atiliyordu" .

evet normalde bu fiyata satilmakta. lakin iki tane pil de beraberinde alacaginiz icin fiyat yine 300'e filan gelebilir..

bildiğim kadarıyla 400 ya da 450 kit alırsan yanında battery grip i çok komik bir fiyata veriyorlar (400 d için yanılmıyorsam 30 ytl gibi bir fiyat gördüm bu gün). toptancılar, herkes battery grip almadığı için, promosyon fiyatına üreticiden bu gripleri toplayıp piyasa fiyatının altına satabilir diye düşünüyorum.

7. sınıf öğrencisinin sorularını büyük ihtimal yaparsınız. ama yine de anneden uzak bir yerde çalışın siz. ha çocuk dersten sonra ispiyonlarsa anne gözünüzün yaşına bakmayabilir.
yani ben7. sınıf talebesi çocuğuma ders aldıracak olsam. çocuğum bana "anne bugün bunu sordum bilemedi,bu ne biçim hoca derse" pek hoş bir intibak oluşmaz gözümde

"bu ödev olarak kalsın", "düşün bakalım bulabilecek misin, bir dahaki derse tekrar tartışalım" gibi sözlerle kıvırabilirsiniz. ancak ard arda 2 3 tane soruyu yapamaz iseniz o zaman sıkıntı olur.

kendimden örneklemek istersem, lisede matematik almıştım özel ders olarak, hocam çözemediği bir soru olduğunda "bunu ben de çözemedim, akşam bir bakayım" deyip bir sonraki derste çözüp getirirdi. ama şahsen bu durum bende hocaya karşı bir güvensizlik vs oluşturmadı. anneme falan da söylemedim. çünkü adam gerçekçiydi ve yalan söylemiyordu. ben bunu çok güzel bir davranış olarak görmüştüm.

elemanın, sizi çok zorlayacak türden "ben çözemedim, al sen çöz" şeklinde soru getireceğini sanmıyorum. çözemedim diye getireceği sorular sizin yapabileceğiniz ayarda olacaktır muhtemelen.

yapamayacağınız bi iki soru çıksa da, soruda hata olabileceğini, bu soruyla oyalanıp vakit kaybetmenin uygun olmayacağını söyleyin. sonra evde çözün.

işleyeceğiniz konuları ya da ders kitabınından edinip genel hatlarıyla neyi çalışacağınızı bilirseniz faydası olur sizin için. pek hakim olmadığınız bir konu varsa o ders için, öncesinde göz atma şansınız olur.

29/30 derken herhalde birinci bolumu kastediyorsunuz. eger sadece matematik 1 yapmi$ biriyseniz bence ba$ka alternatiflere yonelin. zira artik o seviyedeki sorular bile matematikle ileri duzeyde ha$ir ne$ir olmu$ insanlari zorlayabiliyor.

sanıyorum dikkat cekmek ıcındır.kaldıkı bende laf atarım ama ıcımden.yanı karsımdan deli gibi bi hatun gecerken kendime helal olsun falan derim..
dısardan soyleyınce o insanın kendısıne bakmasını saglıyorlar ve bu sadece 1 saniyede olsa kotu de olsa goz goze gelıyorlar (:

büyük ihtimalle yanında arkadaşları da vardır
(bkz: #2234012)
bunun dışında başlık da bir fikir verebilir

dikkat çekme ağırlıklı bir kaç karışık duygudan ileri gelir. normalde hatun geçip gidecek ama laf atınca rahatsız oluyr, farkına varıyor, bir bakış bir cevap ile adam(!) yerine koymuş oluyor.

bir de lütfen bu sorunun tam tersi seklinde bayanlar cevaplarsa sevinirim.
bayanlar neden laf atar?

kendini ifade etmiş oluyor sanırım laf atan kişi. içine atmamış oluyor.

@trimpot : atmadim.. atani gormedim.. ama atan varsa heralde erkeklerle ayni sebepten atiyolardir..

sanırsam biraz da "çok piçim ya ehe ehe" imajı vermek için yapılıyor bu laf atma. sebebini bir türlü anlayamadım ben. bakacaksan adam gibi bak, laf atmak nedir yani?

bir diğer fikrim ise; hanımların bundan rahatsız olup iyi-kötü bir diyaloga girecekleri düşüncesi olabilir.

yani bence öküzlük tamamen.olmamalı ama bundan hoşlananlar da gördüm geçmişte.

kızların attığı da oluyo en azından ben yaşadım, saçları afro olan her türk erkeği de yaşamış olabilir:) alsak alsak bedavaya ne alsak diyolar, ben de karşılık olarak "orospu" demeyi planlıyorum ama uzağı görmememin etkisiyle göz teması kuramadığım için hep yalan oluyo muuhahua

babamın muaynehanesinde çalışan bi sekreter vardı. çok güzel bi kızdı. ben ilkokul 4'e gidiyordum. beni dersaneye götürüp getiriyordu. bi keresinde dersaneden gelirken yolda 2-3 adam laf atmıştı kıza. çok garip hisler yaşamıştım. güzeldi baya. :(

laf atma olayı çok tiksinç bişey bence.ya böyle şeyler görünce kendimden bile utanıyorum hay böyle erkekliğin diye.

ama bi kere 2 kız laf atmıştı bana hoşuma gitmişti.heheheh salaklara bak diye gülmüştüm hatta

turkiye'de ya da laf atmanin bu kadar hayvanca yapildigi bir yerde yasamiyor olsaydim ben de o laf atan erkekler guruhuna dahil olurdum. guzel bir hayvanca olmadigi muddetce iltifat etmenin nesi yanlis olur ki? ben de karsidaki kiz da bundan hosnut kalir. ama bu ulkede kukusu olan her hangi birisine "cok guzelsiniz" bile demek sapik damgasi yedirecegi icin burada at(a)miyorum maalesef. oyle iste.

@egotm : takdir edersinki turkiyede laf atmak "hanfendi cok guzelsiniz" diye yapilmiyor oyle yapilsa can feda :)

olmadi hala atamiyorum mesaj:s

Mesajlar arşivlenmediği taktirde 14 gün sonra kendiliğinden silinir.

evet oldu.. yalniz bazilarina hala atamiyorum.. bu arada eksiduyuruda mesaj yazilinca mesaj alma olayi bittimi yoksa benim bu sorunumun uzantisimi?

@galadkinov: tesekkur ederim

buradan ihtiyacin olan yardimin fazlasini alacaksindir:

forum.wordreference.com

ehi ben de dün başladım bu olaya, yalnız ben iyice sefilim, kitap filan yok, www.kypros.org die bi yerden çalışıyorum, alfabeyi yeni söktüm:)) oradaki topluluk da fena değil, baya bir how to sahibi insanlar gibi göründüler gözüme

efharisto hepinizeee :)

www.kypros.org
ben burdan manyaklar gibi öğrenmeye başlamışttım.. daha sonra pek sağlıklı gelmedi, fono nun yunanca kitabını aldım, şu anda yanımda değil ama orta boyda mavi beyaz bir kitap.. Baya bi ilerletmişti o beni.. Ama daha sonra önce ispanyolcamı adam gibi geliştirip yeni dillere ondan sonra geçmeye karar verdiğimden yalan oldu.. Ama en yakın zamanda devam edicem ben de.. Dediğim gibi Fono'nun bu kitabını al derim.. Yunan kızları da inanılmaz oluyor ayrıca :)
Reklam gibi olmasın ama, Yunanca öğrenme isteğini kıpraştırmak adına Varan inanılmaz ucuza Yunanistan seferleri düzenliyor:
Gidiş-Dönüş,
Selanik: 158YTL
Atina: 244YTL
13-26 yaş arasına bu fiyatlar üzerinden %20 indirim de uyguluyor.
Böyle bir kaçamak yapılabilir
www.varan.com.tr
Neyse konuyu çok dağıttım :)
Kolay gelsin..

ben de karşılaştım aynı sorunla. kaldır tekrar yükle düzeliyor.

tam olarak ne istediginizi soyleyin isterseniz.
haliyle yurtdisindaki tarzda sirf disney urunleri satan bir disney shop yok.
ama kimi urunler getirtiliyor kimi oyuncak magazalarinca.

(sozlukteki parislilerden birilerini bulup istanbul'a gelme durumlarini sorup disney shoptan siparis verebilirsiniz belki bir de)

elit oyuncak'a bi bakın isterseniz.

www.virtualtourist.com

valize koyacaksan bir havluya falan sar ondan sor koy.bir bokluk cikarmazlar

Bagaja verdiklerinden bir problem çıkmaz. Yanına almak istersen veya gayri ihtiyari yanına alırsan, havaalanı güvenliği çakıyı alıp bineceğin uçağın pilotuna teslim ediyor. İndiğiniz yerde de pilot o havaalanının güveniliğine teslim ediyor. Gidip alıyorsun. Bekleme falan da olmuyor.

üstünde yakalarlarsa yerine göre el de koyabiliyorlar

kılıç ebatlarında bişi değilse kargoda rahat gider ama el bagajında standart bi uygulama yok çökebilirler de inince teslim edebilirler de...

havaalanına sokamayabilirsin. antalya havaalanında turistlerden alınmış bir dolu çakı bıçak görmüştüm.

el valizine koyamazsin, ucaga verilecek valize koyarsin, ben hep yanimda caki (swiss army knife) gotururum valizde.

ben 6 parca bicak takimi götürmüstüm yurtdisina. valizi acip cikardilar. dedik biz evliyiz cart curt eve götürüyoruz. bir kereligine kabul dediler. sonra ayni sirada cantamda makas varmis minik bir sey. o kadar da güzel keskin bir seydi. aldilar onu. amerika'ya ya da avrupa'ya da gitmiyodum ayrica. arap ülkesine gidiyodum, adana sakirpasa'dan.

e kimdir nedir'ine baksan?

büyük ihtimalle "kimseye mesaj atmayayim kimse de bana mesaj atamasin" demiştir.

sözlükte "kontrol merkezi-> ayarlar" sekmesinde söz konusu opsiyon.

mallar listesine girmiş de olabilirsin

bende de aynı sorun var ne oldu ki acaba?

schimsonique'in dediği olaya başvurmuşlardır. başka bir açıklaması yok. mesajlaşma fasilitesini iptal etmişlerdir, çiçek bir dünyaya adımlarını atmışlardır.

benim tanidigim 2 yeni yazar olmus kisiye de ayni sey oldu, ayarlarina baktik kimseye mesaj atmayim kimse de bana atamasin secenegi secili degildi, o haliyle bir defa kaydet dedik ve mesaj atabilmeye basladi. Biri cok yeniydi tamam ama digeri mesaj atabiliyordu onceden, aniden atamamaya baslamisti. bu sekilde halloldu.

evet ayarları kaydedince sorun düzeldi. ilginç

swatch.

www.alisverissaati.com

burdan beğenirsin belki ,çeşit var baya.

swatch skin

www.saatturk.com

Kesinlikle swatch. Tek geçerim. D&G'nin de 200-300 fiyatları olan güzel saatleri var. Ona da bakabilirsiniz.

Genelde yapay tatlandiricilar onerilmiyor. Ilk basta zor oluyor ve herkes karsi cikiyor ama cay ve kahveyi sekersiz icmeye alisabilirsin. Ben de ilk basta cok karsi koydum ama artik rahat olarak sekersiz iciyorum ikisini de.

şekeri azaltmak çözüm değil malesef ki..
İnsanın hayatını en çok skip atan şey şekerdir, sanayi devrimiyle hayatımıza 10-15 sene içinde girivermiştir insan vücudu kendini hazırlayamadım bu dış maddeye karşı çok hızlı bir devrim oldu..

eskiden çay kahveyi şekersiz içmezdim, çok değil gerçi 2şeker fln atardım gene..

meyve çayı içiorm sadece hafif tatlı gibi oluyorlar ya buna şekere gerek yokk diyip, hafif kiloda veririm mütiş olurum diyip kahvedeki şekeride kestim..
malesef bu bir günde olmalı..

benim ilk zamanlar kullandığım yöntem kahveye süt katmaktı, taadını çok açıyor şeker aramıyor deli gönül..

birden bırakıcaksınız şu anda açıkçası 1 şekerli bile bal gibi geliyor, ve gerçekten gerçek tadını şimdi alıyorum..
diyette yaptım ve yaklaşık 18kilo zayıfladım

sağlık ve filintalık denklemindeki yerimi siz düşünün

pardon sorun tadlandırıcıymış, o işler birbirinden karşık aslında coca cola ve pepsi nin kullandığı bu fenilanin aspartam gibi ürünler hakkında nette bir sürü yan etki var, unutkanlık lilo aldırımı kanserojen olması ve niceleri ama bir şekilde ispatlanamıyor..
arkasındaki büyük güçleri düşünün..
azcık neti bakın çok detaylı bulucaksınız

her bardak için ikişer şekerden hesap edersen (ki etmişsin) günlük manyak bir şeker alımı söz konusu. benim, senin aksine kilo alamama sorunum vardı, hala da var. ama çok kahve ve çay tüketince, insanın içi dışı şeker oluyor. bir gün ani bir kararla, sadece sağlık gerekçeli olarak, şekersiz çay içmeye başladım. bir ay çok zorlandım. içemiyor insan. ama ikinci aydan itibaren alışıyorsun. şimdi şeker tozu bile gelse bardağıma içemiyorum. bir de şu var, yanlışlıkla şekerli bir çaydan yudum içsem, midem bulanıyor. resmen şerbet içmişim yaf.

bence şekersizliğe alış. ömür boyu, günde yirmi küp şekeri mideme indirme. tatlandırıcılar için bütün doktorlar ciddi uyarılarda bulunuyor. "şekersiz içmeyen duramayan kişilere, nefsine hakim olacak kadar" tavsiye edebiliyorlarmış. o da uzun süre değil. ben "aman dostum kullanma sakın" diyen taraftayım.

Tatlandırıcılar genellikle "fenilalanin" içeriyorlar ve fenilalanin de öyle çok normal bir madde değil. Fazla kullanımı zekâ geriliği ve beyinde hasara neden oluyor. Başlıkta yeteri kadar bilgi var zaten. Bu yüzden mesela coca cola zero, diet içeçecekler, light içkiler vs. kullanmayın.

eminim youtube vs sitelerde vardır
veya google'a yaz paris hilton istanbul video falan diye

aslında sebebi gayet basit. grubu lider biterene diğer grubun 2.si ile eşleştirerek lider olanı sanki nispeten daha güçsüz başka takımla karşılaştırma hakkı veriliyor olması. bu sayede turlar ilerledikçe güçlü takımların daha üst seviyelerde karşılaşma şansını arttırıyorlar. "erken final" denilen maçların sayısı ne kadar çoksa turnuva o kadar kötüdür aslında. iyi takımların yarı finalde finalde karşılaşması daha zevklidir.

ya sanırım tam anlatamadım :)

anlatabilmissin.. tesekkur ederim..

yani bir nevi ödül de aslında. mesela american basketbol liginde ve bizim basketbol liginde lig bitince 1. 8 ile oynuyor.2. 7. ile. yani yaptıgın maçları kazanmanın bi anlamı olmalı.gruplarda boşuna 1. olmuyor vs.. gibi..umarım ben de anlatabildim:)

buna galiba seri bası sistemi deniyo. ama mesela taekwondo da bu yapılmıyor felsefesine aykırıymış. :)

zor beğenen biri, hakkında hiç bir şey bilmeyen kişilerin ona seçeceği generic şeyleri beğenmez muhtemelen. belki ilgi alanları konusunda kısaca bir bilgi versen daha isabetli tahminler yapılabilir.

evet fazla tatminkar olmasada yazdim.. yinede bunlarin disinda her turu fikre acigim

Sinematograf al, çok ilginç ve güzel olur

kaliteli erkekse ve demekse
-moleskine
-kol düğmeleri güzelinden( çok şey anlatır bea)
-illaki sevdiği bir kitap vardır, orjinal ilk baskısı (zaman+ para ile buluanbiliyor) ya da sevdiği yönetmen, hoşlandığı müzik türüne göre special yapabilirsiniz
-takı ama hssas seçim ister. abartmamak lazım extreye kötü giriyor
-çok güzel deri bir cüzdan
-sigara içiyorsa, güzel desenli bir tabla ya da uygun bir zippo
-fanatikse tabiki takımıyla alakalı bir şey
-ortam çocuğuysa güzel bir tavla seti, ya da işlemeli bir tesbih (99 luk değil)
-tabi her şeyden önce nasıl biri olduğu meselesi var, ince konular bunlar.

Bill Evans'ın Sunday At The Village Vanguard isimli caz albümünü öneriyorum, şiddetle öneriyorum.

siyah beyaz güzel bir fotoğraf,büyük boy olsun ama,çerçevelettir. özellikle ilgilendiği fotoğrflar olabilir. mesela portre (kendi portresi olabilir,ya da senin :> ) ya da odasının duvar rengire göre güzel bir tablo. odasını yaşama alanı oalrak bellemiş biri için çok güzel bi hediye olur bence. en azından benim için öyle :)


50-60-70 müziklerini biraz açsan? gittigidiyor'da çok güzel gramofonlar satılıyor 85 ytl ile 150 ytl arasında. yanına bi de plak alırsın işte... üff ..bu saydıklarımı bana alın valla öyle mutlu olurum ki anlatamam size :)

dogum gunune nekadar var? (internetten ama sansin olabilirmi diye soruyorum)

var tabiki,hatta birden çok denizyolu şirketi var, benim bildiğim en çok sefer yapanlardan birinin linkini verebilirim;
www.mobylines.it

üzerinde kedi figürü olan harfler tam olarak 4 tanedir, bize bunları bu 5-6 harften tesbit edip kutuya yazmak düşüyor.

dikkatli bakarsan bazılarının üzerinde köpek figürü var. ayırt etmen gerekiyor indirmek için.

kafasi buyuk olanlar kediler. ayirt edemiyosan kopek figurludur. ben boyle yapiyorum, kazaniyorum :)

ooo hic okumuyorumki etraftaki yazilari tesekkur ederim hey gidi rapid ya ilk ciktiginda nasildi simdi nasil.. kullanmak icin baskalarina soruyorum :)

ben hepsini kedi sanıyordum da oturanlar kedi, öteki yürüyenler, ayakları açık olalar köpek imiş. ayakları bitişik olan oturanları yazmalıyız. çok kolay alıştım ben. ha ama yine de aylık 14ytl vermemek için değer mi? bilmem

firefox eklentisi var rapidshare happy hours checker adında onu kullanabilirsin.ben iyice kıl oldum kedi seçme olayına.happyhours saatlerinde indirince çıkmıyor bu kedi kopekler.ve genelde gunduz saatlerinde oluyor happy hours. hayır arasıra lazım oluyor rapid bana zaten kotalıyım diyorsan gerek yok premium uyelik almaya.

kafaya ek olarak,figur buyukse kedi, kucukse kopek.

ben giymiyorum hatta ilk defa duyuyorum ama umarim bu sorunu cevaplar
www.urbandictionary.com

Çoğu insan bilmeden giyiyor. Hatta arada "Do you want to touch?" yazan tişört giyen teyzelere bile denk gelebiliyoruz. Fakat İspanyolcada bolca kullanılan bir kalıp. Türkiye'de bol bol karşılaşmamızın bir sebebi de ürünlerin Türkiye'de üretilmesi ve üretim fazlasının iç pazara verilmesi, pazarlardan ucuz yollu temin edilebilmesi.

ben de ankara'da bickin bi delikanlinin uzerinde gormustum, sok oldum resmen. bilmeden giyiyolar iste. adamin arkasinda resmen orospu cocugu yaziyo ama bilmiyoki gariban.

ben de bilmiyomusum meger, ah beni beni. :)

arkadaslar bu dediginiz kufur "puta madre" dir.

de puta madre ise daha farkli anlamlara geliyor. estoy de puta madre demek, i'm fuckin' great yani inanilmaz iyiyim harikayim anlamlarina gelir.

iyi gunler

de puta madre - cool
tu puta madre - son of a bitch

diyebiliriz.

2 üniversitede aynı anda okuyamazsın. hatta kayıtlı da olamazsın. kazansan bire tercih etmediğin bölümün kontenjanını boşa harcamış olursun. ancak açık öğretim ile beraber örgün eğitim yapabilirsin.

şöyle olur,kaydını dondur ya da dondurma kazandığın 2. üniye gitmeniz için diplomayı alacaksınız, aldıktan sonra paşa paşa bitireceksiniz. sonra tekrar öss ye girip eski bölümünüzü kazanıp traskript ile oradan kaldığınız yerden devam edeceksiniz falan filan.

canım nasıl dondurma* çektiyse bi saat başlığa bakıp kayit dondurma ne lan diye düşündüm. vakit magnum vaktidir...

cevap: hiç bi fikrim yok.

dürüstce söylemek gerekirse, bir seyi yararlidir diye yemek kendi yemek zevkime saygisizlik olur.

bir oturusta yeri geldigin de sirf damak zevki ugruna 1 kilo brokoli de yedigim günler oldu. tamamen damak zevki ile alakalidir. kendi damak zevkinizi bilmeden benim önerebilecegim tarzlar pek yararsiz olabilir. ancak ben bir cok ot ve sebzeyi haslayip zeytinyagli limonlu yerim. bu benim damak zevkimdir. ha mevzu sade brokoli olunca kremalisida güzel olabilir. tamamen sahsi damak zevkine bagli bir durum. sebzeli türlü de kullanilir. baligin oldugu sofralara da pek yakisir.

hic bir sekilde tadi begenmiyorsaniz zorlamayin bence.

kimi tanidiklarim limonsuz veya yogurtsuz yiyemiyor.

siz de yogurtla veya limonla denediniz mi?

brokoli makul ölçülerde parçalanır, iyice yıkanır, teflon tencerede dibine az su konur, kapağı kapalı olarak olabildiğince kısık ateşte yiyicinin keyfine göre pişirilir. daha sonra zeytinyağı+bol limon+az tuz karışımı üzerinde dökülür, buzdolabında soğuması beklenir, etin yanında süper olur. en bilinen tarifi ve en güzel hali budur.
afiyet olsun.

orijinal tadı acı, ekşi falan değildir ki. bildiğin tatsızdır. siz limonlusunu yemişiniz. ekşi sevmiyorsanız limon koymadan sarımsağı ezip zeytinyağıyla karıştırarak üstüne dökebilirsiniz. veya sarımsaklı yoğurtla.

arkadaşım limon+mayonez döküp yiyor, ne kadar yararlı tartışılır ama sebze yemeyen ben bile yiyebildim bu şekilde.

haşlandıktan sonra zeytinyağ-limon sosu dökmek damak tadınıza uymuyorsa aynı sosu bir de sarımsaklı deneyin. sarımsağı iyice ezip karıştırın sosa. hatta vakit varsa sosu önceden hazırlayıp bekletin ki, lezzeti iyice geçsin. az karabiber de severim bu karışımda ama herkese göre değil. onu sonradan deneyin bence. yine olmazsa içindeki faydalı madde her ne ise başka hangi besinlerde var, onu öğrenmek lazım

surekli atlanilan onemli bir nokta var.. limon, zeytinyagi bolca ve bir miktar da tuz ile dadindan yenmez fakat haslanma islemi bittikten sonra <u>sogumasi</u> hatta mumkunse dolapta bekletilmesi gerek. sicak ya da ilik halde ayni tadi vermez.

bir de arkadasim israrla cig halde yemeye bayiliyor.. yukarida bahsettigim sekilde tonlarca tuketebildigim icin denemedim sahsen.

eğer hardal seviyorsanız, akışkan kıvama getirdiğiniz yoğurdun içine zevkinize göre hardal karıştırıp yiyebilirsiniz. veya çedar peyniri seviyorsanız yapacağınız akışkan beşamel sos daha ocakta sıcakken içine istediğiniz kadar çedar peyniri atarak değişik bir sos yapabilirsiniz.

yıkayıp, çiçeklerine ayırıp, mikrodalgada cama kaseye koyun, azıcık su çok az ama, birkaç çentik tereyağ, tuz, az karabiber, birkaç damla limon. ağzını streçle kaplayıp, en yüksekte, 3.5 dakika..streç filmi sökerken elinizi buharla yakmayın.

mis..

ben ki nefret ederdim, böyle sevdim..böyle fındığımsı bir aroması oluyor. ayrıca yeşili de cıvıl cıvıl kalıyor, pörsümüyor su çekmiyor haşlandığı zamanlardaki gibi..

zeytinyagı, pulbiber, limon, dövülmüs sarmısak karıştırıp sos yapın. düdüklü tencerede buhar cıktıktan sonra 3-4 dakka hasladıgınız brokolinin üstüne tökün.
yogurt da alın 2 kaşık. afiyetlen yiyin.

kremalı corbasını yapın. internette muhtelif tariflerini bulabilirsinz. o kadar lezzetli olacak ki brokoli oldugunu anlamayacaksınız bile.

nar ekşisi falan da tatlandırabilir. limonlu, seytinyağlı sosun üstüne nar ekşisi, erik ekişisi falan dökün..

yemek zorunda değilsiniz.. sadece balık yiyerek hayatını geçiren eskimolar var. yeme alışkanlığı genlerimize etki etmiş bir durumdur diğer arkadaşların dediği gibi içindeki maddeleri kendi çevremizdeki başka sevdiğimiz yiyeceklerden de elde edebiliriz. buradan faydalanabilirsiniz:

tr.wikipedia.org

onun dışında tadını sevdiğin birkaç sebzeyle beraber haşlayıp mikserden geçirip sebze püresi haline getirebilirsin etlerin yanında garnitür olarak kullanabilirsin. bu arada mesaja siz diye başlayıp sen diye bitirerek kendi kendime samimi oldum tebrikler..

bisey olmaz (bu da sacma bi cevap oldu) ama gsf ye kaydınızı yaptırmak için eski bolumunuzden alınmıs kayıt silme belgesi gibi bisey istiyorlar.

kayıt silme şeysi yerine, lise diplomasını veriyor olman lazım başka bölüme kaydolurken. çünkü şundan: sen herhangi bi bölüme kaydolurken, lise diplomanı veriyosun onlara. lise diplomanı geri almak için de kaydını sildirmen gerekiyor. böylece, aynı zamanda kaydını sildiğin belli olmuş oluyor (lise diplomasıyla). en azından itü inşaat - itü mimarlık arası geçişte böyle idi.

yetenek sınavına girebilirsin; benim akdeniz üniversitesinde okuyan bir arkadaşım, yine akdeniz üniversitesi gsf sınavlarına girdi rahatlıkla. kazanamadı, o ayrı.

sınavı kazanırsanız da, eğer gsf'de okumaya devam edecekseniz şu anki bölümünüze gidip kayıt sildirir ve evraklarınızı geri alırsınız. (bu arada bir de onaylı transkript alın ki ortak dersler adıyla anılan Türk dili, bilgisayar gibi derslerle bir daha uğraşmayın)
yok sınava keyif için giriyorsanız, kazanıp da kayıt yaptırmazsanız sizin yerinize yedek listeden biri girer zaten :)

ayri bi dosya halinde degilse altyazi filme gomuluyse(birlesikse yani) kaldiramazsin diye biliyorum. goruntunun kaydi tek kanal olsa gerek. ama bilemiyorum tabi tam olarak

yeni altyazi yukleyip, altyazinin yazitipi ayarlarindan da arkasini karartmayi falan secebilirsen bsplayer gibi bir programla, olabilir.

altyazı filme gömülüyse hiç bir ayar çekemezsin, gömülü değilse zaten sil gitsin altyazıyı.
ya da uğraşana kadar altyazısızını çek

dvd ise gomulu degildir muhtemelen. onyuklemeli altyazi olabilir yani default. media playerda sag tiklayip altyazi seceneklerine bir bakin baska altyazi var mi diye ya da kapali konumuna getirin.

eger tamamen kaldirmak istiyorsaniz; forum.divxplanet.com

bende ffdshow video decoder diye bir şey var. bir şey izleyeceğim zaman saat sekmesinde çıkıyor sağ tıklayıp subtitle ın yanındaki tiki kaldırıyorum oluyor.
sanırım ffdshow video decoder cccp ile birlikte yükleniyor.

biraz sıvıyag uzerine tuz ve mısırlar kapagını kapat (kapak cam olunca izlemek super oluyo) sonra bırak patlasınlar bi sure sonra hazır sos bilmiyorum

sen sen ol elinde tencereyi hoplat, yağı da biraz fazla koy bence hem daha lezzetli oluyor hem de çabuk patlıyor.

bak canım çekti şimdi. yanında da buz gibi bir bira :)

mikrodalga firin varsa, alternatif olarak: (bkz: mikrodalga pop corn)

orta ateşte yapmalısın. yoksa yanar. sıvıyağda patlatıp (çok fazla değil) hazır olduktan sonra sıcakken üzerine şeker de koyabilirsin.

benim ölçüm çaybardağı içine doldur mısırı sıvı yağı birazda tuz çalkala ve tencereye dök 5 dk sonra elide 1 tencere mısır oluyor

splitterdan kaynaklanior %93.7

tahmin ediyorum splitter'a bağlı bir telefon var. diğer 2 telefon ana hatta bağlı. bu sebeple sorun yaşıyorsunuz. çözümü biraz zor da olsa tüm telefonları splitterdan çıkan kabloya paralel çekmek. yoksa adsl kopar durur.

(git: 16349)

Benim hatirladigim kadariyla Venedik'te araba kullanilabilecek bir yer yok. Yani kullanilmiyor. Venedik'te bir buyuk liman var, ona ya karadan baglanti var ya da tam Venedik'te degil, karsisinda ana karada yer aliyor, o yuzden arabayla ulasilabiliyor. Onun disinda bir de buyuk otobus terminali gibi bir yer var, o da yine bir sekilde Venedik'in kenar kosesi bir yeri oluyor sanirim. Ama otobusler oraya gelip duruyor, yolculari indiriyorlar. Venedik'e girmek soz konusu degil.

valla bende görmedim.. hatta kargo araçları bile gondol.. (ups vardı)

lido'da kullanılıyor.

venedik'i karaya baglayan kopruyu gectikten sonra piazzale roma denen yere gelip arabayi katli otoparka birakiyosun, ondan sonra tabanvaydi vaporettoydu yardiriyosun.

ahah bir kaç saat öncebende wikipedia'da venedikle ilgili bişiyler okuyordum. orada venedik'in avrupadaki en büyük car free alan olduğunu söylüyordu.

vespalar var :)

1-Belirli filtrelerden geciriliyor cekilirken, post productionda da netlestirme yapiliyordur.
2-vücuda giren herhangi bir yabanci maddeye tepki verir. Ates denen sey vucudun kendi savunma mekanizmasidir yani evet olabilir.
3-Istanbulda cin büfe bu sekilde servis yapiyor.

2- evet ateş yükseltir diye bilinirdi ve benim de bir kez denemişliğim vardı ama pek bir faydasını görememiştim ancak bununla ilgili geçen gün sağlam bir kaynaktan duyduklarım ağzımın açık kalmasına sebep oldu anlatmak istiyorum o vesileyle. bir cezaevinde 2 genç mahkum hastaneye sevk olabilmek için çok fazla yuttukları tebeşir tozu nedeniyle ölmüşler bundan 20 yıl önce.

1- her dizide renklerle oynanıyor. color correction deniyor olaya. gökyüzünü, denizi daha mavi, ağaçları daha yeşil yapıyorlar.

ya üzgün olduğunu falan belirt, acınızı paylaşıyoruz de yeterli gelir zaten. ama ne olursa olsun "nasıl oldu?", "dağ gibi adamdı" gibi cümleler kurma gayet tiksindirici oluyor.

arama git,

ben olsam, mesaj yazip soyle derdim ' cok uzgunum, ne diyecegimi bilemiyorum sabir dilemektekten baska. ' bunu mesajla degil de arayip, 'basiniz sagolsun' sonrasinda soylerseniz diyalog kendiliginden gelisir. suskunluk baslayinca da kapatmaniz gerektigini anlarsiniz. sahsen mesaj yazmayi tercih ederdim cunku o anda konusmak yerine okumayi tercih ederim. konusmalar ve bassagligi diyaloglari otomage bagliyor bir sure sonra. o nedenle ben mesaj okumayi tercih ederdim ama tabii sizin durumunuz nedir degildir o kisiyi tanimadigim icin bilemiyorum. babam oldugunde arkadaslarim gariptir bana mesaj yazdi cogunlukla ben de gulumsedim bazem smiley ile cevap yazarak bazen de smiley'i sadece yuzumde tasiyarak.

4gb download limitin var. upload miktarin limite etki etmiyor sayfada da yazdigi uzere.
yani 1.9gb daha download yapabilirsin.

sadece download. upload sinirsiz... yani kalan 1,9 gb.

adslkota.ttnet.net.tr

tesekkur etttimmmm

bence vardır. kullanmaya kullanmaya pil ölür diye düşünüp.bazı zamanlar fişten çekip kullanıp kendime eziyet ediyorum...

bilgisayara bi zarari yoktur bildiim kadariyla ama pile zarari buyuktur. Bilgisayar prize takiliyken pilini cikar. Omrunu yersin pilin. Lakin ben ole yapmistim bilgisayarin pili 20 dakka bile gitmiyor simdi.

o pil bilgisayarı da koruyor unutmayın. zart zurt elektriği kesilen, voltajı düşen bir ülkede yaşıyoruz. pili takılı olmayan bilgisayarı kullanırken iki elektrik gidişinde anakartınız yandığında üzülmeyin sonra. pil dediğiniz anakarttan çok çok daha ucuz bir parça. varsın takılı dursun. arada elektrikten çıkarıp bir boşaltıp doldurun kendine gelsin. 2003 yılında alınmış ve en fazla 15-20 kere elektriksiz kullanılmış, onun dışında beş yıldır elektriğe takılı ve pili de üstünde duran laptop bile hala ilk günkü gibi dayanıyor burada.

firmaların kullandığı teknolojinin de etkisi var belki de. bu dediğim bilgisayar dell latitude d500. zannedersem pil takılı da olsa elektriğe bağlıyken pile hiç elleşmiyor. oysa evdeki diğer bir bilgisayar olan asus f3jr ilk şarj olduğunda taskbar'da "tam dolu" diye gözükürken, prizine, piline falan hiç ellenmediği halde 2 gün sonra %99 dolu (prize takılı dolmuyor), daha 2 gün sonra %97 dolu (prize takılı dolmuyor) diye düşüp duruyor. fişi çekip bitirip şarj edine yine "tam dolu" oluyor. emektar dell'de ise fişe takılıylen (ac güçte" diyor. pil azalıyor falan gibi bir şey yok.

eger laptopdan dolayi pil isiniyorsa pili omurunu acayip kisaltir

ben neredeyse hep fişe takılı kullandığım laptopumun pilini 1 yıl içinde öldürmüş bulunmaktayım. bu sebeple bence öyle yapmayın, hele yeni bir laptopsa pili çıkarıp kullanın.

laptopda kullanılan anakart-bios-pil teknolojisiyle alakalı bir durum bu. yeni nesil laptopların çoğu, pil dolduktan sonra veya zaten doluysa ac güce geçer ve pili by-pass eder, yani pile elleşmez. ancak elektrik kesilirse pil hemen devreye girer.

bu tip yeni nesil laptoplarda şarja takmanız bir sorun teşkil etmeyecektir.

ancak eski teknolojinin kullanıldığı bir modelse sorun yaşamanız olası.

insanların dediği "benimki 2 ayda öldürdü pili" veya "abi 3 senedir hep fişe takılı kullandım hiç eskimedi" demesindeki fark burda yatar. birisinin bios-anakart-pil kombinasyonu candır, canandır oysa ki diğeri adamı üzer. (2 tür laptopu da kullandım, bilirim pil eskimesi derdini)

mesela kimi vaio'larda inatla bu olay yoktur, çünkü vaio'nun yedek pilleri 125$+vergi fiyatındadır ve sony insanları sikmeye bayılır yedek parça üzerinden. laptopun vaio ise riske girme derim. ancak unutma ki dolup-boşalan pil de eskiyecektir.

3 yıldır fişte duruyor, bir sorun yaşamadım.

laptopunuz 3-4 yıldan eskiyse sorun yapabilir. yoksa yapmaz. pilinizin üzerinde yazan cinsi google'da aratın.bir fikir verecek bilgi alabilirsiniz.

özellikle yeni seri laptoplarda pile takılı olmasının zararı yok faydası var(kibritsuyu detaylı açıklamış)

dell hp ve apple da bilde takılı kulllanmayı 30-40 günlük periyodlarda pili tam boaşltıp tekrar tam şarj tam performansı alınacağını söylüyorlar..


gerçi bu yeni nesil pillerin ideal ömrü de
1 - 1,5 senedir

3-4 seneleri fln ummayın yani bence

kibrit suyu ne dediyse o. ben burda elektrik kesintileriyle, pilim çıkık olmuş olsaydı, 4-5 bilgisayar değiştirmek zorunda kalırdım... ethernet'i şusu, busu yanan çok var masaüstü bilgisayarı olan arkadaşlarımdan neden masaüstü bilgisayarlara ups bağlıyorlar abi? ayrıca ben de bilgisayarımı 1 seneden fazla zamandır hemde hergün ortalama 12 saatten daha fazla bir zaman açık tutuyorum ve pilimde bir sorun yok... 3 sene sonra olcaksa olsun... o kadar zaman sonra bir tane pil veya yeni bilgisayar almak zorunda kalmamak elde değil ;) bana göre avantajlı olan pille kullanmaktır.

herkese tesekkur ederim yazilanlar icin..

2- (bkz: #2493656) ve hatta (bkz: #13131803)

1-(git: 25733)
2-(bkz: cimbom/#7118144)

2) cimbom adı ile ilgili duyduğum en mantıklı açıklama şöyle: osmanlı zamanında galatasaray lisesi öğrencileri okullarının önünde şeker satarlarken şekeri seviyorum anlamına gelen j'aime bon bon diye bağırırlarmış. buradan geliyormuş cimbombom ismi.

(bkz: #2493656)

2- şimdi amacım tartışma başlatmak, polemik yaratmak falan değil ama madem sorulmuş söyleyeyim.

efendim tamamen galatasaray'ın yüzünden. zamanında bir farklı olma çabası varmış anladığım kadarıyla. o tezahuratın ilk defa çıktığı dönemde tüm takım taraftarları "ya ya ya şa şa şa hede hödö çok yaşa" diye tezahurat yaparken bu, galatasaray'a yavan gelmiştir. farklı olmak isteyip "yaşa" kelimesinin hecelere bölünmesi ile oluşturulmuş olan "ya ya ya şa şa şa" yı, gayet anlamsız olan "re re re ra ra ra" ya çevirmişlerdir. o kadar ki ritmi bile "ya ya ya şa şa şa" ile aynıdır.

1-2-3 (ya ya ya - re re re)
1-2-3 (şa şa şa - ra ra ra)
1-2-3-4 (he de hö dö - gas ray gas ray)
1-2-3 (çok ya şa - cim bom bom)

çok da tutulmuştur. "ya ya ya şa şa şa" tarihe karışmasına rağmen "re re re ra ra ra" günümüzde halen kullanılmaktadır.

90'lı yıllara gelindiğinde fatih terim ile birlikte galatasaray "ulan iki ezeli rakibimizin de hayvanat simgesi var. biri kanarya diyor, biri kartal diyor. benim bir simgem yok. bana anlamının ne olduğu bile muallak olan cimbom diyorlar. ben de bir hayvanat simge edineyim" diyerekten "aslan"ı simge olarak benimsemişlerdir. galatasaray'a "aslan" denilmesinin öyle uzun bir geçmişi yoktur. üç büyük takımın da bildim bileli alternatif sadece bir adı daha vardır: fenerbahçe-sarı kanarya, beşiktaş-kara kartal, galatasaray-cim bom bom. galatasaray'a "aslan" denmesi, bir fatih terim icadıdır (fatih'in aslanları).