Bugün tüm gün evdeydim Netflixte geçirdim çoğu zamanımı bir programa denk geldim; Paris’te bir aile şirketi kurmuşlar lüks evleri satıyorlar. Onu izlerken Paris’i görürüm diye başladım zaten sonra dolanırken emily in paris diye bir diziye denk geldim. Şu an o kadar mutsuzum ki… insanlar dışarıda benim burada hiç sahip olamayacağım bir özgürlüğe sahipler. Ben Twitter’a girer girmez taliban, tecavüz, yangın o bu vs görüyorum. Bizim bütün ömrümüz mücadeleyle mi geçecek ya? Gidebilsem anında giderdim bu ülkeden ama yaş 29 ve yurt dışına gidecek bir işe sahip değilim. Gerçekten her dizi film sonrası insanların ne kadar rahat hayatları olduğuna takılıyorum. Bir kadın olana eve çıkmak bile bu ülkede 100 tane hesap yapmayı gerektiriyor. Bu korkuyla bu yaşta ailenin yanındayız. Güvenlikli muhit bulsan ekonomin yetmiyor. Yaşamak bu olmamalı. Sorum yok aslında ama sormuş olmak için sorayım, bu dizilerden sonra aynı hislere kapıldığınız oluyor mu?




 

Zaman zaman bana da oluyor aynı his, aklıma daha kötü şartlarda yaşayanlar geliyor ve şükretmeye çalışıyorum.

Bir de Avrupa'da Amerika'da herkes toz pembe bir hayat yaşamıyor. Bunla da teselli olmaya çalışıyorum

buffy de vampir sayılır

bana tuhaf gelen şey bunun dizi izlediğinde olması :) ben bunu sokağa çıktığımda, alışveriş yapmam gerektiğinde falan hissediyorum. diziler tam aksine mental olarak o dünyanın içine girmemi sağladığı için biraz rahatlatıyor. şu ara bron/broen izliyorum mesela. evet o dünyayı görmek yaralıyor ama diziyi izledikten hemen sonra şöyle deri ceketimle sokağa çıktığım zaman sanki ben de isveç'te yaşıyormuşum gibi düşünebiliyorum kısa süreliğine de olsa. yani bir nevi algımı değiştirmiş oluyor tükettiğim içerik, içinde bulunduğum durumu daha çekilebilir hale getiriyor. boktan hayat yaşıyorum hissi izlemediğim, okumadığım, gerçeklerle baş başa kaldığımda vuruyor beni.

sorularının cevabı da "evet" maalesef. şanslıysan iyi yaşarsın. yoksa dünyada 8 milyara yakın insan var. her gün ne dramlar, ne korkunç şeyler yaşanıyor. yiyecek ekmeği, içecek suyu olmadığı için ölüyorlar. taciz, tecavüz, şiddet... her türlü pislik dünyanın her yanında her saniye yaşanıyor.

biz biraz rahat büyüdük, elimizin altında internet vardı, avrupa'da ve abd'de neler olduğunu gördük. medya etkisiyle gördüğümüz için doğal olarak olduğundan da güzel geldi tabii bize. o yüzden nedense bunu hak ettiğimizi, buna layık olduğumuzu, o "harika" şartların bizim de hakkımız olduğunu düşünmeye başladık. bunları elde edememek bizi yaraladı.

halbuki kimsenin bir şey borçlu olmadığı, belki bir avuç insan (eş dost vs) haricinde kimsenin umursamadığı canlılarız. bugün sarhoş bir şoför ezip geçse toprağın altına koyacaklar, anamız babamız üç gün ağlayacak, sonra yok işte.

dünya adil, iyi, dengeli bir yer filan değil. bazı insanlar ve toplumlar şanslıymış veya zamanında çok çalışıp elde etmişler bunu, bir şeyler olmuş işte. bizim şu an yaptığımız belki 2-3 nesil sonrasını etkiler, bize yine bir halt olmaz.

hiç mücadele etmeyelim, isyan etmeyelim, bırakalım sığır gibi yaşayalım demiyorum kesinlikle. tam aksine yenilmiş zihniyetin çok tehlikeli olduğunu düşünüyorum. demek istediğim kimse bize bir şey borçlu değil ve "onlar rahat yaşıyor ben niye yaşamıyorum?" sorusunu sormak manasız. kimse bize öyle yaşayacağımızın sözünü vermedi, kimse bunu vadetmedi.

alevli deniz sortu

Lisede gossip girl izlerkenki hislerim aklıma geldi duyuruyu görünce. Diziyi izledikten sonra resmen moralim bozuluyordu durduk yere, ne hayatlar var diye. bölüm bitince küçük dünyama dönüyormuş gibi hissediyordum. sonra baktım gerçeklik algımı bozuyor, "dizi lan bu" dedim ve bıraktım. böyle şeyler üzerinden kendini mutsuz etmenin kimseye bir faydası yok. Moral bozmak için türkiye gündemine dalmak yetiyor zaten. bir de keyiflenmek için bakılan şey moral bozuyorsa işe yaramaz.

olutaklidi

bana olmuyor açıkçası. çok o kadar gezmeyi, yeni yerler görmeyi seven bir yapım yok, belki ondandır. 5 sene fransa'da yaşadım, amerika'da da bir 3 ay kadar kaldım; chicago, milwaukee gezer dururduk. geçen hafta da amsterdam'a bir gittim geldim ama öyle çok da bir numarasını göremedim. sıradan bir avrupa şehri işte :D

şu anda da paris'e 30 km uzaklıkta bir yerde oturuyorum mesela. istesem her gün gider gelirim trenle, sabah giderim akşam dönerim. gidip geliyorum da, ama o da sıkıyor bir süre sonra. louvre'u mu gezmek istiyorsun mesela, orası da kalabalık. mona lisa'ya 50 kişinin ardından bakmak, saatlerce kapıda beklemek için sabrınız varsa yer değiştirebiliriz yani. catacombes de paris'ye gitmezsem üzülürüm ama hehe.

dağ başında tek başıma sessiz sakin yaşamayı tercih ederim. o yüzden gelecek planlarım arasında türkiye'ye kesin dönüş yapmak büyük bir yer tutuyor. hatta şurada (www.eksiduyuru.com
) sormuştum, zamanınız varsa bir okuyun, öneri alınır :D edit: linki bir türlü verememişim, düzelttim.

yaklaşık 2 senedir türkiye'ye gelemedim, belki o zamandan beri çok şey değişmiştir, bilemiyorum.

chezidek

@chezidek, sen zaten Avrupa’da olmazsa da döneceğin alternatif olarak şanslısın. Hayalimde yer tutan bir diğer şeydir toprakla hatta ve hatta üzümle ilgilenip şarap yapmak. Eğer döner ve işe başlarsan lütfen bana haber ver. Mali müşavirliği bırakır bağcılık yaparım :D ( evet sıkıldım işimden)
Fakat duyuruna yazılan bir cevap çok mantıklı geldi, sen Avrupa’da kalıp işe orayla bağlantı kurarak devam edebilirsin.
Peki tam da istediğim yerde Fransadasın, merak ettiğim şu; orada bir çevren olmadı mı? Bırakıp gelmek istemeyeceğin dostluklar kurmadın mı?

Kediyi üzdün

mesaj attım hocam.

chezidek
1

mobil görünümden çık