son 2-3 ayda olmaya başladı, önceden yoktu. normalde çok sessiz, pırıl pırıl çalışabilen bir cihaz ama kaldırıp yan odaya taşıdığımda (genelde fiziksel temas sonrasında) bazen VIRRRRR diye ötmeye başlıyor. ses belli bir yerden geldiği için parça gevşemiş olabilir diye düşündüm ama ilginçtir ki bilgisayarı kapatıp açtığımda o ses kesiliyor. yani mantıken parça yerinden oynamışsa tekrar açtığımda aynı şekilde gürlemesi gerekmez mi?
bazen hafifçe şöyle pıt diye vuruyorum ses olmaya başlayınca, kesiliyor. sabit dururken hiç sorun yok. ama kaldırdım, bi yere götürdüm diyelim yine başlıyor tor tor tor tor.
gürlediği anlarda performans düşüşü yok bu arada. normalde nasıl çalışıyorsa yine öyle çalışabiliyor. tek fark ses.
ben bu işlerden hiç anlamadığım için açıp kendim bakmaya cesaret edemiyorum makineyi elime almayayım diye.
bu yazılımsal kaynaklı bi şey olabilir mi yoksa kesinlikle bir parçası mı gevşemiştir? başka ne olabilir ya da?
bazen hafifçe şöyle pıt diye vuruyorum ses olmaya başlayınca, kesiliyor. sabit dururken hiç sorun yok. ama kaldırdım, bi yere götürdüm diyelim yine başlıyor tor tor tor tor.
gürlediği anlarda performans düşüşü yok bu arada. normalde nasıl çalışıyorsa yine öyle çalışabiliyor. tek fark ses.
ben bu işlerden hiç anlamadığım için açıp kendim bakmaya cesaret edemiyorum makineyi elime almayayım diye.
bu yazılımsal kaynaklı bi şey olabilir mi yoksa kesinlikle bir parçası mı gevşemiştir? başka ne olabilir ya da?
ben BB aşığı bir insanım. baştan sona 6-7 kez izlemişimdir. bu kadar bağlanmamın sebebi sanıyorum ki çok gerçekçi bir boğuculuğa sahip olması, hissiyatı müthiş aksettirmesi.
haliyle BCS'yi izlemek istedim, zamanında ilk dokuz bölümden sonra bıraktım. şimdi tekrar en baştan başladım. asla kötü değil ama BB gibi "hemen bir sonraki bölümü izleyeyim" heyecanı yaratmıyor, yer yer temposu düşük ve sıkıcı geldi bana.
diğer taraftan bakıyorum millet saul'un bb'den bile iyi olduğunu söylüyor. bana ilginç geldi.
ikisini de izlemiş olanlara sorum: siz hangisinden daha çok keyif aldınız? en azından ilk sezon için kıyaslama yapacak olursanız BCS'nin temposunun düşük olduğu fikrine katılır mısınız? ileride daha olaylı hale geliyor mu?
***
bu arada ben BB'nin sanırım en çok birinci sezonunu seviyorum. yani çoğu kişinin düşük tempolu bulduğu, "sabret daha iyi olacak" dediği kısımlar. kısacası bu dizilerden boş aksiyon, dıkşın dıkşın bekliyor değilim. bana hissiyatı yansıttıktan sonra isterlerse koca bölüm boş duvara baksınlar, keyifle izlerim.
ama BCS bana çok daha ağır geldi açıkçası. siz ne diyorsunuz bu konuda?
haliyle BCS'yi izlemek istedim, zamanında ilk dokuz bölümden sonra bıraktım. şimdi tekrar en baştan başladım. asla kötü değil ama BB gibi "hemen bir sonraki bölümü izleyeyim" heyecanı yaratmıyor, yer yer temposu düşük ve sıkıcı geldi bana.
diğer taraftan bakıyorum millet saul'un bb'den bile iyi olduğunu söylüyor. bana ilginç geldi.
ikisini de izlemiş olanlara sorum: siz hangisinden daha çok keyif aldınız? en azından ilk sezon için kıyaslama yapacak olursanız BCS'nin temposunun düşük olduğu fikrine katılır mısınız? ileride daha olaylı hale geliyor mu?
***
bu arada ben BB'nin sanırım en çok birinci sezonunu seviyorum. yani çoğu kişinin düşük tempolu bulduğu, "sabret daha iyi olacak" dediği kısımlar. kısacası bu dizilerden boş aksiyon, dıkşın dıkşın bekliyor değilim. bana hissiyatı yansıttıktan sonra isterlerse koca bölüm boş duvara baksınlar, keyifle izlerim.
ama BCS bana çok daha ağır geldi açıkçası. siz ne diyorsunuz bu konuda?
bunu internet üzerinden satın almak mümkün mü veya sorsam eczanelerde var mıdır, bulunabilen bir ürün mü? internette baktıklarım hep sıvı formda. tablet hiç görmedim.
izlemeyenler için kısaca özetlemem gerekirse,
(spoiler'lık çok bir şey yok, zaten o tarz bir film değil ama yine de uyarmış olayım)
çalıştıkları tersane güney kore firması tarafından satın alınan iş arkadaşlarının sefilliklerini anlatan bir film. kimisi bar açıyordu, kimisi sersefil kalıyordu, javier bardem'in canlandırdığı efsane karakter ise kapitalizmin dininden girip kitabından çıkıp her şeye tepki gösteriyordu. birinin eşiyle arası bozuluyordu, biri saçlarını ayakkabı boyasıyla boyayıp (yaşlıcaydı) iş başvurularına gidiyordu...
benim önerdiğim veya birlikte izlediğim hemen herkes sıkıcı bulmuştu ama şahsen en sevdiğim, kalbimde yeri hep ayrı olacak bir film. ondaki samimiyeti, sıcaklığı çok az işte bulmuşumdur. çok çok güzel bir şeydi.
benzer konular işleyebilir ama önceliğim HAYATIN İÇİNDEN olması. aynı böyle. insani dertlerden, senden benden bahseden bir film. kapitalizm eleştirisi ya da garibanlık olması şart değil, olması ve avrupa'da geçmesi artı puan.
bu tür böyle sıradan insanların hikayesi olan, kendinize yakın bulduğunuz, çok sevdiğiniz filmler var mı?
(spoiler'lık çok bir şey yok, zaten o tarz bir film değil ama yine de uyarmış olayım)
çalıştıkları tersane güney kore firması tarafından satın alınan iş arkadaşlarının sefilliklerini anlatan bir film. kimisi bar açıyordu, kimisi sersefil kalıyordu, javier bardem'in canlandırdığı efsane karakter ise kapitalizmin dininden girip kitabından çıkıp her şeye tepki gösteriyordu. birinin eşiyle arası bozuluyordu, biri saçlarını ayakkabı boyasıyla boyayıp (yaşlıcaydı) iş başvurularına gidiyordu...
benim önerdiğim veya birlikte izlediğim hemen herkes sıkıcı bulmuştu ama şahsen en sevdiğim, kalbimde yeri hep ayrı olacak bir film. ondaki samimiyeti, sıcaklığı çok az işte bulmuşumdur. çok çok güzel bir şeydi.
benzer konular işleyebilir ama önceliğim HAYATIN İÇİNDEN olması. aynı böyle. insani dertlerden, senden benden bahseden bir film. kapitalizm eleştirisi ya da garibanlık olması şart değil, olması ve avrupa'da geçmesi artı puan.
bu tür böyle sıradan insanların hikayesi olan, kendinize yakın bulduğunuz, çok sevdiğiniz filmler var mı?
doğrudan savaşın kendisini anlatmasına gerek yok. bir savaşın herhangi bir toplum/grup üzerindeki etkilerini de anlatabilir. isteğim ana temasının savaş olması. direkt kendisiyle ilgili de olabilir o açıdan.
metal fırtına'ya niyet etmiştim aslında ama okuduğum yorumları pek beğenmedim. değilse eğer haksızlık etmek istemem de tırt bir şey gibi geldi bana.
gerçek bir savaşla ilgili olabilir, tamamen kurgu olabilir... içinde kavga dövüş, strateji, mümkünse bir parça insanlık olsun. boş kahramanlık ve propaganda işi olmasın.
ne olur?
metal fırtına'ya niyet etmiştim aslında ama okuduğum yorumları pek beğenmedim. değilse eğer haksızlık etmek istemem de tırt bir şey gibi geldi bana.
gerçek bir savaşla ilgili olabilir, tamamen kurgu olabilir... içinde kavga dövüş, strateji, mümkünse bir parça insanlık olsun. boş kahramanlık ve propaganda işi olmasın.
ne olur?
elime bir miktar para geçti ve risk alarak bunu mental sağlığıma yatırma kararı aldım çünkü "para kaybedilir kazanılır ama böyle devam edersen senin hiçbir şey kazannma şansın olmayacak" dediğim noktadayım. tabii ki fiyatının olabildiğince uygun olmasını istiyorum ama alanında gerçekten ön plana çıkan, işinin rock yıldızı, iki dakika konuşunca bile güven aşılayabilen nefis bir uzman arayışındayım. daha önce istanbul'da böyle birini görme şansım olmuştu ama ne yazık ki o zaman parasızlıktan devam edememiştim.
açıkçası terapiye de ihtiyacım olduğunu düşünüyorum ama öncelikli problemim ciddi anksiyete, dikkat dağınıklığı gibi şeyler olduğu için ilaç desteği almam gerekeceğini tahmin ediyorum. hem öyle biraz daha hesaplı oluyor, arada kontroller yeterli olabiliyor. o yüzden ben öncelikle psikiyatrist dedim ama psikologunuz varsa onu da alırım.
biliyorum sağlıklı ve sürdürülebilir bir şey değil ama artık gemileri yakıp adderall, meth vs. almayı normal karşılayacak noktaya geldim. mevcut beyin fonksiyonlarım sadece çok temel düzeyde faaliyet göstermeme müsaade ediyor. bu kadarı yeterli değil.
açıkçası terapiye de ihtiyacım olduğunu düşünüyorum ama öncelikli problemim ciddi anksiyete, dikkat dağınıklığı gibi şeyler olduğu için ilaç desteği almam gerekeceğini tahmin ediyorum. hem öyle biraz daha hesaplı oluyor, arada kontroller yeterli olabiliyor. o yüzden ben öncelikle psikiyatrist dedim ama psikologunuz varsa onu da alırım.
biliyorum sağlıklı ve sürdürülebilir bir şey değil ama artık gemileri yakıp adderall, meth vs. almayı normal karşılayacak noktaya geldim. mevcut beyin fonksiyonlarım sadece çok temel düzeyde faaliyet göstermeme müsaade ediyor. bu kadarı yeterli değil.
diğer duyuruyu görünce aklıma geldi. eskiden burada tercih duyuruları olurdu, herkes birbirine yardım ederdi filan hey gidi. önceki dört senede şöyle sıralama, dil bölümü,
20.692 (2021)
19.000 (2020)
16.637 (2019)
14.900 (2018)
kardeşimin sıralaması 21 bin 100 küsür. istediği yer burası, aynı zamanda benim de okuduğum bölüm. diğer seçenekleri sadece burası tutmazsa diye yazacak yani. her sene en az 1000 düştüğü için gelir diye düşündüm ama emin olamadım. bu seneki durum nasıl, sınava kaç kişi girdi, herhangi bir konuda farklı bir şey oldu mu vs. ben hiç bilmiyorum. o yüzden fikir almak istedim.
lehimize olabileceğini düşündüğüm şey bölümün rus dili ve edebiyatı olması. savaş dolayısıyla pek tercih edilmez diye düşünüyorum, yani hem gençler hem de aileleri "aman rusya mı kaldı" veya "onların dilini öğrenip ne yapacaksın" vs. diyebilirler sanki. yani eskiden cazipti, şimdi o ortadan kalkmış gibi. o yüzden belki kıl payı değil de çok rahat bile girer diye düşündüm ama bilemedim.
olur mu sizce?
20.692 (2021)
19.000 (2020)
16.637 (2019)
14.900 (2018)
kardeşimin sıralaması 21 bin 100 küsür. istediği yer burası, aynı zamanda benim de okuduğum bölüm. diğer seçenekleri sadece burası tutmazsa diye yazacak yani. her sene en az 1000 düştüğü için gelir diye düşündüm ama emin olamadım. bu seneki durum nasıl, sınava kaç kişi girdi, herhangi bir konuda farklı bir şey oldu mu vs. ben hiç bilmiyorum. o yüzden fikir almak istedim.
lehimize olabileceğini düşündüğüm şey bölümün rus dili ve edebiyatı olması. savaş dolayısıyla pek tercih edilmez diye düşünüyorum, yani hem gençler hem de aileleri "aman rusya mı kaldı" veya "onların dilini öğrenip ne yapacaksın" vs. diyebilirler sanki. yani eskiden cazipti, şimdi o ortadan kalkmış gibi. o yüzden belki kıl payı değil de çok rahat bile girer diye düşündüm ama bilemedim.
olur mu sizce?
"kullanıcı bilgileri okunurken veritabanında hata oluştu" uyarısı alıyorum. bazen "Doğrulama hatası java.lang.Exception: Verilen key 'VDKODU' veriler içinde bulunamadı!" şeklinde geliyor bu uyarı. doğrulama kodunu doğru yazdığımdan eminim. defalarca oldu aynı şey.
e-devlet şifresiyle girmeye çalıştığımda da giriş sağlaması gereken ekranda hata veriyor bu sefer bembeyaz ekran geliyor bi şey bi şey unauthorized diye.
nette aradım biraz ama hiç benzer bir şey görmedim. rica etsem siz girip kontrol eder misiniz, erişebiliyor musunuz sisteme? genel bir sıkıntı mı var yoksa devlet bana permaban filan mı attı nedir?
e-devlet şifresiyle girmeye çalıştığımda da giriş sağlaması gereken ekranda hata veriyor bu sefer bembeyaz ekran geliyor bi şey bi şey unauthorized diye.
nette aradım biraz ama hiç benzer bir şey görmedim. rica etsem siz girip kontrol eder misiniz, erişebiliyor musunuz sisteme? genel bir sıkıntı mı var yoksa devlet bana permaban filan mı attı nedir?
sağlıklı yaşamaya çalıştığım her girişimde önüme çıkan tek engel bu. işin içine zeytinyağı, et, istemediğim karbonhidratlar vs. girmeden 1700-1800'lere ulaşamıyorum. bunları yemek sorun değil ama maddi olarak çok zorluyor beni, yani her gün salataya zeytinyağı boca edecek durumum yok açıkçası.
görüyorum insanları akşam bir tabak ıspanak yemeği yiyip kalkıyorlar mesela. abur cubur yok, ambalajlı ürün yok. ne halsizlik var ne bi şey, taş gibiler. bense glisemik indeksi düşük, tertemiz şeyler yesem bile "sağlıklı" beslendiğimde maksimum 1000-1200 kaloriye ulaşabiliyorum ki kendimi halsiz, keyifsiz hissetmeye başlıyorum sonra.
mevcut kilomu korumak için günde 2300 kalori almam gerekiyormuş hesap zımbırtılarına göre. haliyle ben 1700-2000 aralığında tutmaya çalışıyorum stabil, sağlıklı bir düşüş için ama işte o zaman da bu duyurunun konusu olan sıkıntı giriyor devreye.
bu alışmamakla alakalı bir şey mi? çünkü hiçbir zaman bu düzeni bir ayın ötesine taşıyamadım. yanlışı nerede yapıyorum? ne bileyim salata, ıspanak yemeği, mercimek çorbası vs. öyle birer tabak filan yiyip nasıl kendini enerjik hissedebiliyor yahu koca koca adamlar?
hesaplayıp fazla yağ vs. koyarak 2000 kaloriyi bulduğumda gerçekten fişek gibi oluyorum, yani sorun bence net olarak kalorinin çok az kalması ama işte dediğim gibi orada da maddiyata tosluyorum, her gün affedersiniz ayı gibi 5-6 yumurta yiyip tereyağında banyo yapmak maddi olarak çökertiyor beni.
ne yapabiliriz bu durumda? neblim glisemik indeksi düşük, nispeten uygun fiyatlı, tadı da cehennem gibi olmayan doğal ürün ne olabilir?
(iki öğün yiyorum bu arada günde üç kere uğraşamam, biraz ondan kaynaklı oluyor zaten açık)
görüyorum insanları akşam bir tabak ıspanak yemeği yiyip kalkıyorlar mesela. abur cubur yok, ambalajlı ürün yok. ne halsizlik var ne bi şey, taş gibiler. bense glisemik indeksi düşük, tertemiz şeyler yesem bile "sağlıklı" beslendiğimde maksimum 1000-1200 kaloriye ulaşabiliyorum ki kendimi halsiz, keyifsiz hissetmeye başlıyorum sonra.
mevcut kilomu korumak için günde 2300 kalori almam gerekiyormuş hesap zımbırtılarına göre. haliyle ben 1700-2000 aralığında tutmaya çalışıyorum stabil, sağlıklı bir düşüş için ama işte o zaman da bu duyurunun konusu olan sıkıntı giriyor devreye.
bu alışmamakla alakalı bir şey mi? çünkü hiçbir zaman bu düzeni bir ayın ötesine taşıyamadım. yanlışı nerede yapıyorum? ne bileyim salata, ıspanak yemeği, mercimek çorbası vs. öyle birer tabak filan yiyip nasıl kendini enerjik hissedebiliyor yahu koca koca adamlar?
hesaplayıp fazla yağ vs. koyarak 2000 kaloriyi bulduğumda gerçekten fişek gibi oluyorum, yani sorun bence net olarak kalorinin çok az kalması ama işte dediğim gibi orada da maddiyata tosluyorum, her gün affedersiniz ayı gibi 5-6 yumurta yiyip tereyağında banyo yapmak maddi olarak çökertiyor beni.
ne yapabiliriz bu durumda? neblim glisemik indeksi düşük, nispeten uygun fiyatlı, tadı da cehennem gibi olmayan doğal ürün ne olabilir?
(iki öğün yiyorum bu arada günde üç kere uğraşamam, biraz ondan kaynaklı oluyor zaten açık)
yer çok önemli değil toplu taşımayla ulaşılabilir olduğu sürece. bir de hani çok dikkat çekmeyeceğim, ağzına kadar dolu olmayan bir yer olsa iyi olur jdkdls. yalnız kalmak, tekniğim üzerinde çalışmak istiyorum. gerçi belki o tarz ortamlarda yalnız takılmak çok dikkat çekmiyordur, benim gibi çalışanlar vardır ama bilemedim ben hep kafelerde filan oynadım ve o ortamlarda masayı tek başına işgal etmek pek hoş karşılanmazdı diye düşünüyorum.
merhaba,
ek gelire ihtiyacım olacağı için aklıma gelen ilk seçeneklerden biri rusça özel ders vermek oldu. kendi seviyem b2 civarında ama zaten sadece giriş seviyesi dersi vermeyi düşünüyorum, yani temel bilgiler, ismin halleri gibi başlayanları çok zorlayan konular. yalnız bu konuda (hatta açıkçası insan ilişkisi gerektiren hiçbir işte) tecrübem yok. o yüzden bazı sorularım olacak,
1) en başta şunu sorayım oluru var mı sizce? rus dili ve edebiyatı bölümü öğrencisiyim, sınıfta kendi arkadaşlarıma özel ders formatında olmasa da ders anlattığım olmuştu ve gerçekten çok memnun kalmışlardı. talep olur mu acaba? (ankara)
2) materyal konusu nasıl hallediliyor? çalışmak için kullanılabilecek birkaç kaynak düşündüm. öğrenciye "bunları al gel" mi diyorsunuz? öğretmen olarak dil dersinde mesela siz ne sağlıyorsunuz, konu anlatımı dışında nasıl bir yol izliyorsunuz herhangi bir dilde başlangıç seviyesinde?
bunun dışında genel olarak her türlü fikir/tavsiyenize açığım çünkü dediğim gibi çok yabancı olduğum bir konsept sayılır ve sheldon cooper'dan hallice bir tip olduğum için çekiniyorum biraz. genel olarak şu şöyledir, bu böyledir şeklinde en azından özel ders vermiş yahut almış olanlar kendi tecrübelerini paylaşırlarsa çok mutlu olurum. aynı şekilde öğrenci gözüyle bakıp şunu sevmem/sevmedim, hocam şöyle yapsa iyi olurdu vs. dediğiniz şeyler varsa çok iyi olur. teşekkürler.
(iyi düzeyde yazmalı konuşmalı ingilizcem var bu arada, yaz sonuna kadar tam zamanlı olarak çalışabilirim, sonrasında da ders programıma göre part-time'a dönüş yapabilirim, olursa eğer iş tekliflerinize açığım)
ek gelire ihtiyacım olacağı için aklıma gelen ilk seçeneklerden biri rusça özel ders vermek oldu. kendi seviyem b2 civarında ama zaten sadece giriş seviyesi dersi vermeyi düşünüyorum, yani temel bilgiler, ismin halleri gibi başlayanları çok zorlayan konular. yalnız bu konuda (hatta açıkçası insan ilişkisi gerektiren hiçbir işte) tecrübem yok. o yüzden bazı sorularım olacak,
1) en başta şunu sorayım oluru var mı sizce? rus dili ve edebiyatı bölümü öğrencisiyim, sınıfta kendi arkadaşlarıma özel ders formatında olmasa da ders anlattığım olmuştu ve gerçekten çok memnun kalmışlardı. talep olur mu acaba? (ankara)
2) materyal konusu nasıl hallediliyor? çalışmak için kullanılabilecek birkaç kaynak düşündüm. öğrenciye "bunları al gel" mi diyorsunuz? öğretmen olarak dil dersinde mesela siz ne sağlıyorsunuz, konu anlatımı dışında nasıl bir yol izliyorsunuz herhangi bir dilde başlangıç seviyesinde?
bunun dışında genel olarak her türlü fikir/tavsiyenize açığım çünkü dediğim gibi çok yabancı olduğum bir konsept sayılır ve sheldon cooper'dan hallice bir tip olduğum için çekiniyorum biraz. genel olarak şu şöyledir, bu böyledir şeklinde en azından özel ders vermiş yahut almış olanlar kendi tecrübelerini paylaşırlarsa çok mutlu olurum. aynı şekilde öğrenci gözüyle bakıp şunu sevmem/sevmedim, hocam şöyle yapsa iyi olurdu vs. dediğiniz şeyler varsa çok iyi olur. teşekkürler.
(iyi düzeyde yazmalı konuşmalı ingilizcem var bu arada, yaz sonuna kadar tam zamanlı olarak çalışabilirim, sonrasında da ders programıma göre part-time'a dönüş yapabilirim, olursa eğer iş tekliflerinize açığım)
kurallarına genel olarak hakimim ama sanırım baştan sona izlediğim tek bir maç dahi olmadı. şimdi türkiye'de bir turnuva varmış, onu takip etmeye çalışıyorum amma kafamı karıştıran bazı hususlar var,
1) buradaki turnuvanın şampiyonluk favorisi kim sizce? onun dışında "sürpriz at" olarak veya birden fazla favori olduğunu düşünüyorsanız onları da paylaşabilirsiniz.
2) final 19 frame üzerinden oynanacakmış. bazen bir frame bile bir ömür sürüyor. rakip dünyanın en boş adamı olsa bile 10 frame almak lazım. ne kadar sürer mesela 15 frame'lik bir maç yaklaşık? ara veriliyor mu? finali izlemek istiyorsak bütün pazar gününü ona mı ayırmamız lazım mesela?
3) bildiğim kadarıyla renkli topların puan değeri var ve onları sadece kırmızıdan sonra (bir kırmızı bir renkli şeklinde) sokabiliyoruz. ama dün çinli bir dayıt kırmızıların hepsini sokmasına rağmen frame bitmedi. geride olan oyuncunun kırmızılar bittikten sonra renklileri sokarak frame'i kazanma şansı var mı? yani "son kırmızıyı ben soktum daha kırmızı yok hadi bitti" durumu söz konusu değil mi?
4) yine dün aynı maçta (ding-wilson idi sanırım isimler) masada sadece renkli toplar kalmışken iki tarafın da değişik değişik şutlar denediğini gördüm. ikisi de sokmamakta ısrarcıydı resmen. "ben müsait pozisyonda değilim, öyleyse faul yapmadan rakibimi de namüsait bir pozisyonda tutayım" diye mi düşündüler? defansif bir hamle miydi yani? bu şekilde oyun sonsuza kadar sürmez mi yav?
1) buradaki turnuvanın şampiyonluk favorisi kim sizce? onun dışında "sürpriz at" olarak veya birden fazla favori olduğunu düşünüyorsanız onları da paylaşabilirsiniz.
2) final 19 frame üzerinden oynanacakmış. bazen bir frame bile bir ömür sürüyor. rakip dünyanın en boş adamı olsa bile 10 frame almak lazım. ne kadar sürer mesela 15 frame'lik bir maç yaklaşık? ara veriliyor mu? finali izlemek istiyorsak bütün pazar gününü ona mı ayırmamız lazım mesela?
3) bildiğim kadarıyla renkli topların puan değeri var ve onları sadece kırmızıdan sonra (bir kırmızı bir renkli şeklinde) sokabiliyoruz. ama dün çinli bir dayıt kırmızıların hepsini sokmasına rağmen frame bitmedi. geride olan oyuncunun kırmızılar bittikten sonra renklileri sokarak frame'i kazanma şansı var mı? yani "son kırmızıyı ben soktum daha kırmızı yok hadi bitti" durumu söz konusu değil mi?
4) yine dün aynı maçta (ding-wilson idi sanırım isimler) masada sadece renkli toplar kalmışken iki tarafın da değişik değişik şutlar denediğini gördüm. ikisi de sokmamakta ısrarcıydı resmen. "ben müsait pozisyonda değilim, öyleyse faul yapmadan rakibimi de namüsait bir pozisyonda tutayım" diye mi düşündüler? defansif bir hamle miydi yani? bu şekilde oyun sonsuza kadar sürmez mi yav?
(2)
hollanda'da yaşayan veya iyi derecede felemenkçe bilen var mı? çeviri değil
der meister #1516374
die antwoord dinlerken aklıma geldi: afrikaans'ı anlayabiliyor musunuz? ne kadar benzerler? bizde hani bazen cv'ye azerice bilindiği filan da yazılır ya jdfjd hollandalılar da bunu yapıyor mu veya yapabilecek durumdalar mı? bir portakal, güney afrika'ya gitse örneğin afrikaans konuşarak işini görebilir mi? yoksa ciddi farklar var mı arada?
devlet üniversitesinde lisans öğrencisiyim. bildiğim kadarıyla normal öğrenim süresini aştıktan sonra harç ödemeye başlıyoruz. benim şu an dördüncü senem ama bu yaz bitmeyecek. seneye ne kadar ödeyeceğimi nereden görebilirim? kendi okulum için (ankara üni) araştırdım ama hep ikinci öğretim ve yüksek lisans bölümleri için bilgiler görüyorum. ders başına mı ödüyoruz, kredi başına mı yoksa bundan bağımsız sabit bir ücret mi var, varsa ne kadar vs. hiç bilmiyorum şu an. bilgisi/fikri olan var mı? ona göre çoksa şimdiden biriktirmeye başlayayım.
adı reels sanırım, bu "önerilenler" gibi postlar arasında bir yerde çıkan videolardan söz ediyorum.
ne alakaysa bana ielts videoları göstermeye başladı sürekli. bir sonrakine geçtiğimde izlemiş saydığı için herhalde sürekli aynı şeyleri yağdırıyor. inanılmaz sinir oluyorum çünkü "basic english vs expert english" diye saçmasapan zorlama örnekler verip duruyorlar, ingilizce bilmesek yiyeceğiz.
ben hint sokak yemekleri, carrom oynayan dayılar, pendirhan yöresel ürünler, %100 zeytinyağıyla yapılmış çiğ köfte, efendime söyliyim ayakkabı dükkanlarının reklamlarındaki müthiş ayakları olan kadınlarla çok mutluydum (şikayet etmiyorum ama bunun nerden geldiğini de anlamadım ilk başta, insta'yı kullanmayı pek bilmediğim için fake hesapla abazanlık yapıp cümle aleme rezil olan dayılardan biri olmamak adına insta'da hiç öyle ayaktır bacaktır filan aratmam yani). şimdi paso salak salak ielts reels görüyorum.
"bana bu içeriği gösterme" gibi bir ayar yok mu ya da ne bileyim aşağı yerine sağa sola filan kaydıramıyor muyuz tinder gibi "istemezük" demek için?
ne alakaysa bana ielts videoları göstermeye başladı sürekli. bir sonrakine geçtiğimde izlemiş saydığı için herhalde sürekli aynı şeyleri yağdırıyor. inanılmaz sinir oluyorum çünkü "basic english vs expert english" diye saçmasapan zorlama örnekler verip duruyorlar, ingilizce bilmesek yiyeceğiz.
ben hint sokak yemekleri, carrom oynayan dayılar, pendirhan yöresel ürünler, %100 zeytinyağıyla yapılmış çiğ köfte, efendime söyliyim ayakkabı dükkanlarının reklamlarındaki müthiş ayakları olan kadınlarla çok mutluydum (şikayet etmiyorum ama bunun nerden geldiğini de anlamadım ilk başta, insta'yı kullanmayı pek bilmediğim için fake hesapla abazanlık yapıp cümle aleme rezil olan dayılardan biri olmamak adına insta'da hiç öyle ayaktır bacaktır filan aratmam yani). şimdi paso salak salak ielts reels görüyorum.
"bana bu içeriği gösterme" gibi bir ayar yok mu ya da ne bileyim aşağı yerine sağa sola filan kaydıramıyor muyuz tinder gibi "istemezük" demek için?
27 yaşındayım, normal şartlarda bir aksilik olmazsa rus dili ve edebiyatı bölümünden 2023 yazında (üç dönem kaldı) mezun olacağım. iyi derecede ingilizcem var. bölümümü severek ve isteyerek seçtim, bir nevi ilke meselesiydi benim için, sonrasında ne yapacağımı ekonomik anlamda açıkçası pek düşünmedim. çocukluğumdan beri en büyük hevesim ve merakım EKONOMİK KOŞULLARDAN BAĞIMSIZ OLARAK türkiye'den ayrılmak, farklı kültürler ve çevreler görmekti; geldiğimiz noktada bir yetişkin olarak bunun zaten "romantizm"den çıkıp düzgün bir hayat için adeta "gereklilik" haline geldiğini düşünüyorum en azından kendi adıma.
tır ne alaka derseniz çocukluğumdan beri zaten tırları çok seviyorum. söylememe gerek yoktur, 10 yıldan uzun süredir (ilk oyunla beraber) iflah olmaz bir euro truck simulator hastasıyım. yapı olarak da işe uygun olabileceğimi düşünüyorum zira bayağı introvert, grup çalışmasına yatkın olmayan (hehe), sevdiği işte çok çalışabilen ama sevmediği şeye hiç dikkat vermeyen, insan ilişkileri pek gelişmemiş birisiyim. plaza ortamı, sürekli iş arama derdi, 4-5 bin lira için türlü türlü insanla muhatap olma vs. fikri beni inanılmaz korkutuyor. yapsam yine yaparım ama sevmiyorum, istemiyorum, içimden gelmiyor.
geçenlerde ekşi'den benzer yollardan geçmiş (no pun intended), ilk ehliyetini 29 yaşında almış ve sadece bir yıldır tır şoförlüğü yapan bir arkadaşla konuştum. telefonlaştık, sağolsun uzun uzun anlattı. adam sadece bir yıllık tecrübeyle belçika firmasıyla anlaşmış, direkt ab oturumlu olarak orada çalışacakmış. sektörde genel olarak zaten açık olduğunu biliyorum dünya genelinde. haliyle yabancı dilim de olduğu için ilk birkaç yılımda çok saçmalamazsam o taraflara gidebilirim diye düşündüm. avrupa içinde tır sürdükten sonra gitmesem de olur zaten, sonuçta 30 günümün 23'ü ab'de şoförlük yapmakla geçiyorsa bi hafta türkiye'de kalırım ne olacak.
bu zamana kadar neden hamle yapmadım? çünkü açık konuşayım "daha iyisini" yapabileceğimi düşünüyordum. egom "kamyoncu" olmak için çok büyüktü. yalnız sonra gördüm ki ülkenin gerçekliği farklı. üstelik "yeni nesil tırcı" diye bi şey var, çıtı pıtı kızlar heyvan gibi tırları sürüyor avrupa'da. ne toplum nezdinde kötü muamele görüyorlar ne başka bi şey... e sonuç olarak ben bu işi zaten çok seveceğimi düşünüyorum, mutlu olacak ve iyi kötü para kazanacaksam niye kendimi kısıtlayayım ki?
siz ne dersiniz, özellikle beni buradaki 10 yılımdan az buçuk tanıyan abilerimin/ablalarımın fikirlerini duymak isterim açıkçası. aslında olumludan ziyade olumsuz değerlendirmeleri duymak istiyorum, yani "yapma" diyorsanız neden diyorsunuz? bu sayede daha iyi bir değerlendirme yapabilirim belki, hani dikkate almadığım noktalar vardır vs...
örneğin, "arkadaşın şanslıymış, bir sene tır sürdü diye kimse avrupa'ya gidemez, o umutla girersin bölümden mezun arkadaşların moskova'ya yerleşirken sen samsun-konya arasında limon taşırsın" gibi fikirleri merak ediyorum, hele ki sektör içinden birileri paylaşırsa çok daha mutlu olurum.
ben şu an kendi adıma "niye olmayayım?" sorusuna net cevap bulamıyorum çünkü gerçekten. en kötü bir sene deneyip bırakırım yani ne olacak zaten 500 yaşına geldim, sonuçta doktorluğu bırakıp şoför olmuyorum ki, elimde şu an bir şey yok. diplomamla yapacağım muhtemel işleri 30 yaşında yapabiliyorsam 32 yaşında da yapabilirim sanırım, hatta belki cv'de tır şoförlüğünü görünce "bu adam kesin manyağın teki, değişik birine benziyo, bunu bi deneyelim" derler hehe.
tır ne alaka derseniz çocukluğumdan beri zaten tırları çok seviyorum. söylememe gerek yoktur, 10 yıldan uzun süredir (ilk oyunla beraber) iflah olmaz bir euro truck simulator hastasıyım. yapı olarak da işe uygun olabileceğimi düşünüyorum zira bayağı introvert, grup çalışmasına yatkın olmayan (hehe), sevdiği işte çok çalışabilen ama sevmediği şeye hiç dikkat vermeyen, insan ilişkileri pek gelişmemiş birisiyim. plaza ortamı, sürekli iş arama derdi, 4-5 bin lira için türlü türlü insanla muhatap olma vs. fikri beni inanılmaz korkutuyor. yapsam yine yaparım ama sevmiyorum, istemiyorum, içimden gelmiyor.
geçenlerde ekşi'den benzer yollardan geçmiş (no pun intended), ilk ehliyetini 29 yaşında almış ve sadece bir yıldır tır şoförlüğü yapan bir arkadaşla konuştum. telefonlaştık, sağolsun uzun uzun anlattı. adam sadece bir yıllık tecrübeyle belçika firmasıyla anlaşmış, direkt ab oturumlu olarak orada çalışacakmış. sektörde genel olarak zaten açık olduğunu biliyorum dünya genelinde. haliyle yabancı dilim de olduğu için ilk birkaç yılımda çok saçmalamazsam o taraflara gidebilirim diye düşündüm. avrupa içinde tır sürdükten sonra gitmesem de olur zaten, sonuçta 30 günümün 23'ü ab'de şoförlük yapmakla geçiyorsa bi hafta türkiye'de kalırım ne olacak.
bu zamana kadar neden hamle yapmadım? çünkü açık konuşayım "daha iyisini" yapabileceğimi düşünüyordum. egom "kamyoncu" olmak için çok büyüktü. yalnız sonra gördüm ki ülkenin gerçekliği farklı. üstelik "yeni nesil tırcı" diye bi şey var, çıtı pıtı kızlar heyvan gibi tırları sürüyor avrupa'da. ne toplum nezdinde kötü muamele görüyorlar ne başka bi şey... e sonuç olarak ben bu işi zaten çok seveceğimi düşünüyorum, mutlu olacak ve iyi kötü para kazanacaksam niye kendimi kısıtlayayım ki?
siz ne dersiniz, özellikle beni buradaki 10 yılımdan az buçuk tanıyan abilerimin/ablalarımın fikirlerini duymak isterim açıkçası. aslında olumludan ziyade olumsuz değerlendirmeleri duymak istiyorum, yani "yapma" diyorsanız neden diyorsunuz? bu sayede daha iyi bir değerlendirme yapabilirim belki, hani dikkate almadığım noktalar vardır vs...
örneğin, "arkadaşın şanslıymış, bir sene tır sürdü diye kimse avrupa'ya gidemez, o umutla girersin bölümden mezun arkadaşların moskova'ya yerleşirken sen samsun-konya arasında limon taşırsın" gibi fikirleri merak ediyorum, hele ki sektör içinden birileri paylaşırsa çok daha mutlu olurum.
ben şu an kendi adıma "niye olmayayım?" sorusuna net cevap bulamıyorum çünkü gerçekten. en kötü bir sene deneyip bırakırım yani ne olacak zaten 500 yaşına geldim, sonuçta doktorluğu bırakıp şoför olmuyorum ki, elimde şu an bir şey yok. diplomamla yapacağım muhtemel işleri 30 yaşında yapabiliyorsam 32 yaşında da yapabilirim sanırım, hatta belki cv'de tır şoförlüğünü görünce "bu adam kesin manyağın teki, değişik birine benziyo, bunu bi deneyelim" derler hehe.
merhaba,
adım samuel, 27 yaşım. yazın ehliyetimi almak istiyorum. anladığım kadarıyla belli bir kuruma bağlı olarak faaliyet gösteren çok sayıda sürücü kursu var, bunlara gidip teorik/pratik eğitimi alıp sınavları da geçersek alıyoruz ehliyeti ama ben zaten üç beyin hücresiyle faaliyet gösterdiğim için bu süreci yine de karışık buldum. soruları doğrudan geçip süreci anlatabilirsiniz ama ben soru olarak gitmek istiyorum yine de,
1) şu an b sınıfı ehliyet almak isteyen birinin cebinden çıkacak para toplamda ne kadar? 2022 yazı için düşünürsek?
2) kurs seçimi konusunda dikkat etmem gereken bir şey var mı yoksa hepsi üç aşağı beş yukarı aynı kalitede mi?
3) kurs ne kadar sürüyor? teorik ders olsun, direksiyon dersi olsun vs. toplamda ne kadar vakit geçiriyoruz? program nasıl oluyor? ne bileyim cumartesi-pazar günleri 10-14 arasında iki ay boyunca mı sürer mesela, toplamda ne kadar vakit/emek ayırmak gerekiyor?
4) daha önce babasının arabasını kaçırmamış, direksiyon başına hiç geçmemiş biri SIFIR ekstra destekle, sadece kursta öğrendikleriyle ehliyetini alıp trafiğe çıkabilecek yeterliliğe ulaşır mı? "ulaşamayacak olsa niye ehliyet versinler ulan" diyebilirsiniz ama ne bileyim burası türkiye sonuçta, boş yolda 20 metre sürdürüp dönerken sinyal verdim diye "ooo iyisin karşim :))" deyip vermesinler ehliyeti hehe sonra ölürüz filan neme lazım.
5) dediğim gibi daha önce araç kullanmışlığım yok fakat 10 yılı aşkın süredir logitech driving force gt ile bilfiil tır şoförlüğü yapmaktayım. debriyaj olmadığı için vites değiştirme eylemi sadece kolu ileri-geri ittirmekten ibaret tabii, yani oyunda tır sürdüm diye gerçek hayatta ralli pilotu olmayı beklemiyorum ama sizce bunun ufak da olsa faydasını görme şansım olur mu koordinasyon ve motor becerileri açısından, hani hayatında araba görmemiş birine kıyasla azıcık daha rahat hisseder miyim direksiyonda?
***
kısacası elinde bu işe ayırabileceği para olan birini ne bekliyor, bunun belli dönemleri mi var yoksa kafama göre gidip kayıt olabilir miyim vs. genel olarak bu süreci merak ediyorum. teşekkür ederim.
adım samuel, 27 yaşım. yazın ehliyetimi almak istiyorum. anladığım kadarıyla belli bir kuruma bağlı olarak faaliyet gösteren çok sayıda sürücü kursu var, bunlara gidip teorik/pratik eğitimi alıp sınavları da geçersek alıyoruz ehliyeti ama ben zaten üç beyin hücresiyle faaliyet gösterdiğim için bu süreci yine de karışık buldum. soruları doğrudan geçip süreci anlatabilirsiniz ama ben soru olarak gitmek istiyorum yine de,
1) şu an b sınıfı ehliyet almak isteyen birinin cebinden çıkacak para toplamda ne kadar? 2022 yazı için düşünürsek?
2) kurs seçimi konusunda dikkat etmem gereken bir şey var mı yoksa hepsi üç aşağı beş yukarı aynı kalitede mi?
3) kurs ne kadar sürüyor? teorik ders olsun, direksiyon dersi olsun vs. toplamda ne kadar vakit geçiriyoruz? program nasıl oluyor? ne bileyim cumartesi-pazar günleri 10-14 arasında iki ay boyunca mı sürer mesela, toplamda ne kadar vakit/emek ayırmak gerekiyor?
4) daha önce babasının arabasını kaçırmamış, direksiyon başına hiç geçmemiş biri SIFIR ekstra destekle, sadece kursta öğrendikleriyle ehliyetini alıp trafiğe çıkabilecek yeterliliğe ulaşır mı? "ulaşamayacak olsa niye ehliyet versinler ulan" diyebilirsiniz ama ne bileyim burası türkiye sonuçta, boş yolda 20 metre sürdürüp dönerken sinyal verdim diye "ooo iyisin karşim :))" deyip vermesinler ehliyeti hehe sonra ölürüz filan neme lazım.
5) dediğim gibi daha önce araç kullanmışlığım yok fakat 10 yılı aşkın süredir logitech driving force gt ile bilfiil tır şoförlüğü yapmaktayım. debriyaj olmadığı için vites değiştirme eylemi sadece kolu ileri-geri ittirmekten ibaret tabii, yani oyunda tır sürdüm diye gerçek hayatta ralli pilotu olmayı beklemiyorum ama sizce bunun ufak da olsa faydasını görme şansım olur mu koordinasyon ve motor becerileri açısından, hani hayatında araba görmemiş birine kıyasla azıcık daha rahat hisseder miyim direksiyonda?
***
kısacası elinde bu işe ayırabileceği para olan birini ne bekliyor, bunun belli dönemleri mi var yoksa kafama göre gidip kayıt olabilir miyim vs. genel olarak bu süreci merak ediyorum. teşekkür ederim.
bunu son zamanlarda fark ettim. diyelim ki A-B maçı var. handikap b'ye verilmiş. normalde "handikaplı b galibiyeti" ve "b yenilmez" bahislerinin oranı aynı olur. son zamanlarda bunların bayağı farklı olduğunu görüyorum, biri 1.40'ken diğeri 1.60 oluyor filan...
abi "handikaplı b galibiyeti" demek, b maça 1-0 önde başlamış sayılır ve böyle kazanır demek. kısacası berabere kalırlarsa veya kazanırlarsa bu bahis tutar. 1-1 berabere bitti diyelim, handikaptan dolayı 2-1 kazanmış olurlar. keza "b yenilmez" bahsinde yine takım berabere kalsa ya da galip gelse tutturmuş oluyorsun.
bunlar aynı şey değil mi? gözden kaçırdığım detay nedir? birinin oranı 1.40'ken diğerininki niye 1.60? bir değil bir sürü maçta böyle.
fark etmeyenleri silkelemek için çifte şansın oranını düşük mü veriyorlar? yıllardır bizatihi sektörün içindeyim, kendimi rezil etme pahasına açtım bu duyuruyu, gerçekten anlamıyorum gözden kaçırdığım nedir?
abi "handikaplı b galibiyeti" demek, b maça 1-0 önde başlamış sayılır ve böyle kazanır demek. kısacası berabere kalırlarsa veya kazanırlarsa bu bahis tutar. 1-1 berabere bitti diyelim, handikaptan dolayı 2-1 kazanmış olurlar. keza "b yenilmez" bahsinde yine takım berabere kalsa ya da galip gelse tutturmuş oluyorsun.
bunlar aynı şey değil mi? gözden kaçırdığım detay nedir? birinin oranı 1.40'ken diğerininki niye 1.60? bir değil bir sürü maçta böyle.
fark etmeyenleri silkelemek için çifte şansın oranını düşük mü veriyorlar? yıllardır bizatihi sektörün içindeyim, kendimi rezil etme pahasına açtım bu duyuruyu, gerçekten anlamıyorum gözden kaçırdığım nedir?
artık eskisi kadar sık değil ama çocuk yaştan beri basketbol izleyicisiyim, genel olarak kurallara hakim olduğumu düşünüyordum. az önce olympiakos-efes maçını izlerken şaşırdım, tövbe estağfurullah. singleton rakibin hücum süresi 0.4 saniyeyken faul yaptı. tekrar 14 saniye aldı adamlar... e normalde takımlar faul hakları varsa son hücumlarda filan oyunu bozmak için faul yapıyor. orada sürenin artmamasının sebebi zaten 14 saniyeden az kalmış olması mı? hani ayakla müdahalede 14 saniyeye çıkıyor onu biliyorum ama faulde de mi oluyor bu, daha önce hiç fark etmemiştim ben.
ikinci sorum yıllar öncesinden içimde kalan bir ukte. arkadaşlarla basket oynuyoruz. ben hareketsiz durdum. top elinde olan arkadaş çarpıp düşürdü beni. hücum faul dedim, ver topu. itiraz etti. kuralı açıkladım. "e iyi o zaman herkes yolda dursun, dokunursak faul olsun" diye ters yaptı. o gün tartışmak istemedim, iyi senin dediğin olsun dedim ama gördüğünüz gibi yıllar sonra hala aklımda. sinir oldum.
hücum faul değil mi abi bu? mantık tam olarak o zaten: önünde durup senin hareketini bozmak. ben zaten hareketsizim, sana hiçbir müdahalede bulunmuyorum. benim avantajım seni farklı hamleye zorlamak, senin avantajın da benim sana karşılık verme şansımın olmaması... iki ayağını yere yerleştirmiş, sabit duran adama çarpıp devirmek hücum faul değil mi? bu değilse ney?
ikinci sorum yıllar öncesinden içimde kalan bir ukte. arkadaşlarla basket oynuyoruz. ben hareketsiz durdum. top elinde olan arkadaş çarpıp düşürdü beni. hücum faul dedim, ver topu. itiraz etti. kuralı açıkladım. "e iyi o zaman herkes yolda dursun, dokunursak faul olsun" diye ters yaptı. o gün tartışmak istemedim, iyi senin dediğin olsun dedim ama gördüğünüz gibi yıllar sonra hala aklımda. sinir oldum.
hücum faul değil mi abi bu? mantık tam olarak o zaten: önünde durup senin hareketini bozmak. ben zaten hareketsizim, sana hiçbir müdahalede bulunmuyorum. benim avantajım seni farklı hamleye zorlamak, senin avantajın da benim sana karşılık verme şansımın olmaması... iki ayağını yere yerleştirmiş, sabit duran adama çarpıp devirmek hücum faul değil mi? bu değilse ney?
konuya vakıf değilim, bilen birisi varsa sistemi açıklayabilir mi?
erkek kardeşim lise son sınıf öğrencisi. son dönemi. çok tembel. online derslerle zaten hiç işi olmadı, açıldığından beri de annem zorla gönderiyor okula. anca cips yiyip lol izlesin. okula dair hiçbir isteği, hedefi yok. dil okuyor, kazanmak istediği yerler/bölümler var ama sıfır çaba; ayrıca ingilizcesi sandığı kadar iyi değil.
birkaç arkadaşı açık liseye kaydolmuş, bizim eleman zaten ısrar ediyordu, "burda kalırsam kafayı yicem" filan diye aramış annemi sanki hapis hayatı yaşıyor hıyar. annem de iyi ne halin varsa gör dedi, çok üstelemedi ama üzülüyor hiç değilse okula gidiyordu şimdi yatacak akşama kadar diye.
bunun bir avantajı, dezavantajı var mı? çocuklar niye böyle hevesle açığa geçmeye çalışıyorlar, okula gitme zorunluluğu ortadan kalkacağı için mi? diplomayı nereden alacak mesela şimdi bizim oğlan, mis gibi ilçenin anadolu lisesi dururken açıktan mı alacak? annem ona kızıyor zaten, "oğlum ben okuyamadım, açık liseyi 40 yaşında bitirdim, sen niye efendi gibi kendi okuluna gidip lisenden mezun olmuyorsun da benimle aynı diplomayı alıyorsun" diye.
bunun haricinde biraderimle neler yapabileceğimize dair fikriniz varsa onları da seve seve alırım. geçenlerde ankara'ya geldi yanıma. behzat ç'den dolayı çok seviyor ankara'yı. e ben de oradayım. kaleye gittik, müzeye gittik, kızılay'da takıldık, gençlerbirliği maçına gittik... dedim belki biraz heveslenir, ankara'da okul kazanayım der.
yok abi yok. sıfır. adam sabah yataktan kalkıp okula gitmiyor ya. depresyonda filan olduğunu düşünmüyorum. güzel bir arkadaş grubu var. her türlü etkinliği de sever, benim gibi sessiz sakin bir çocuk filan olmadı hiçbir zaman. okulda zorbalığa maruz kaldı ondan mı istemiyor diyorum ama hiç sanmam, tam aksine öyle bir durum varsa bu zırtapoz "bully tayfa"dandır kesin, hem aramız iyidir öyle bir şey olsa paylaşırdı diye düşünüyorum.
kendi haline bıraksak iyice mal olacak, bu sene kazanamayan adam daha hiç kazanamaz. ne yapacağımızı şaşırdık. en çok üzüldüğüm şey de boş çocuk olmaması. yani ne bileyim tarihi çok sever mesela. çoğu konuda az buçuk bilgisi vardır, iyi kötü bir ergen için vizyonu olan, düzgün eğitilse ve bir şeylerin üstüne düşse iyi işler başarabilecek, mutlu olabilecek birisi ama adam herhangi bir şey için ekstra bir nefes dahi almak istemiyor. yıldık cidden.
erkek kardeşim lise son sınıf öğrencisi. son dönemi. çok tembel. online derslerle zaten hiç işi olmadı, açıldığından beri de annem zorla gönderiyor okula. anca cips yiyip lol izlesin. okula dair hiçbir isteği, hedefi yok. dil okuyor, kazanmak istediği yerler/bölümler var ama sıfır çaba; ayrıca ingilizcesi sandığı kadar iyi değil.
birkaç arkadaşı açık liseye kaydolmuş, bizim eleman zaten ısrar ediyordu, "burda kalırsam kafayı yicem" filan diye aramış annemi sanki hapis hayatı yaşıyor hıyar. annem de iyi ne halin varsa gör dedi, çok üstelemedi ama üzülüyor hiç değilse okula gidiyordu şimdi yatacak akşama kadar diye.
bunun bir avantajı, dezavantajı var mı? çocuklar niye böyle hevesle açığa geçmeye çalışıyorlar, okula gitme zorunluluğu ortadan kalkacağı için mi? diplomayı nereden alacak mesela şimdi bizim oğlan, mis gibi ilçenin anadolu lisesi dururken açıktan mı alacak? annem ona kızıyor zaten, "oğlum ben okuyamadım, açık liseyi 40 yaşında bitirdim, sen niye efendi gibi kendi okuluna gidip lisenden mezun olmuyorsun da benimle aynı diplomayı alıyorsun" diye.
bunun haricinde biraderimle neler yapabileceğimize dair fikriniz varsa onları da seve seve alırım. geçenlerde ankara'ya geldi yanıma. behzat ç'den dolayı çok seviyor ankara'yı. e ben de oradayım. kaleye gittik, müzeye gittik, kızılay'da takıldık, gençlerbirliği maçına gittik... dedim belki biraz heveslenir, ankara'da okul kazanayım der.
yok abi yok. sıfır. adam sabah yataktan kalkıp okula gitmiyor ya. depresyonda filan olduğunu düşünmüyorum. güzel bir arkadaş grubu var. her türlü etkinliği de sever, benim gibi sessiz sakin bir çocuk filan olmadı hiçbir zaman. okulda zorbalığa maruz kaldı ondan mı istemiyor diyorum ama hiç sanmam, tam aksine öyle bir durum varsa bu zırtapoz "bully tayfa"dandır kesin, hem aramız iyidir öyle bir şey olsa paylaşırdı diye düşünüyorum.
kendi haline bıraksak iyice mal olacak, bu sene kazanamayan adam daha hiç kazanamaz. ne yapacağımızı şaşırdık. en çok üzüldüğüm şey de boş çocuk olmaması. yani ne bileyim tarihi çok sever mesela. çoğu konuda az buçuk bilgisi vardır, iyi kötü bir ergen için vizyonu olan, düzgün eğitilse ve bir şeylerin üstüne düşse iyi işler başarabilecek, mutlu olabilecek birisi ama adam herhangi bir şey için ekstra bir nefes dahi almak istemiyor. yıldık cidden.
oldu mu acaba?
sorun şu ki erasmus'u, pandemisi, alttan dersi, üstten dersi vs. derken bende kayış koptu. takip edebildiğim tek şey kaç kredi verdiğim, bölüm derslerimden hangilerini verdiğim ve vermediğim... mesela bu dönem için bölüm dışından daha önce veremediğim bir seçmeliyi değiştirdim. onun yerine kendi bölümümden seçmeli yazdım. sistem kabul etti. kendisi sordu zaten "başka bir ders yerine almak istiyor musunuz?" diye.
diyelim ki ben 2-3 dönem daha böyle yüklendim, en sonunda 240 krediyi doldurdum. tüm derslerimi verdikten sonra vermem gereken bir dersi vermediğim için (seçmeli) koca bir sene daha okulla uğraşmam gerekir mi? bu tarz bir sıkıntı yaşayan oldu mu hiç?
yani görünürde aslında bir problem yok, haliyle öğrenci işlerine gidip net bir soru dahi soramıyorum ama bu nedense aklımı kurcalıyor. bazen dönemden döneme dersler değişiyor; bir dönem ders almak istesem "seçmeli alman lazım önce kankito bunu seçemezsin" uyarısı geliyor, diğer dönem hiç seçmeli filan tercih etmeyip kendi bölümümden ders seçebiliyorum vs...
gönül dostları zaten noel'de evde olmayı bekleyip kendini stalingrad'da bulan alman askeri gibi 10 yıldır bu bataklığa saplandığımı bilir, bitirmeye yaklaşmışken (yaklaşmak dediğim iki sene gerçi) saçmasapan sebepten problem yaşamaktan korkuyorum açıkçası.
o yüzden merak ettim, hani böyle lisansta 240 krediyi tamamlayan ama filanca dersi vermemiş olduğu için diplomayı alamayan, bu dersi almadığını ve alması gerektiğini de herhangi bir şekilde fark edememiş (otomasyondan uyarı almamış) biri var mı aramızda?
sorun şu ki erasmus'u, pandemisi, alttan dersi, üstten dersi vs. derken bende kayış koptu. takip edebildiğim tek şey kaç kredi verdiğim, bölüm derslerimden hangilerini verdiğim ve vermediğim... mesela bu dönem için bölüm dışından daha önce veremediğim bir seçmeliyi değiştirdim. onun yerine kendi bölümümden seçmeli yazdım. sistem kabul etti. kendisi sordu zaten "başka bir ders yerine almak istiyor musunuz?" diye.
diyelim ki ben 2-3 dönem daha böyle yüklendim, en sonunda 240 krediyi doldurdum. tüm derslerimi verdikten sonra vermem gereken bir dersi vermediğim için (seçmeli) koca bir sene daha okulla uğraşmam gerekir mi? bu tarz bir sıkıntı yaşayan oldu mu hiç?
yani görünürde aslında bir problem yok, haliyle öğrenci işlerine gidip net bir soru dahi soramıyorum ama bu nedense aklımı kurcalıyor. bazen dönemden döneme dersler değişiyor; bir dönem ders almak istesem "seçmeli alman lazım önce kankito bunu seçemezsin" uyarısı geliyor, diğer dönem hiç seçmeli filan tercih etmeyip kendi bölümümden ders seçebiliyorum vs...
gönül dostları zaten noel'de evde olmayı bekleyip kendini stalingrad'da bulan alman askeri gibi 10 yıldır bu bataklığa saplandığımı bilir, bitirmeye yaklaşmışken (yaklaşmak dediğim iki sene gerçi) saçmasapan sebepten problem yaşamaktan korkuyorum açıkçası.
o yüzden merak ettim, hani böyle lisansta 240 krediyi tamamlayan ama filanca dersi vermemiş olduğu için diplomayı alamayan, bu dersi almadığını ve alması gerektiğini de herhangi bir şekilde fark edememiş (otomasyondan uyarı almamış) biri var mı aramızda?
iki şişko gaza gelip başladık buna yaklaşık bir ay önce. arkadaşım zamanında çok iyi sonuçlar aldığını ama sonra bıraktığını söyledi ki eşi antrenör zaten, o "yapın yapın iyi olur" dedi. tüm vücut yeni başlayanlar programına daldık, sadece onu yapıyoruz.
şimdi allah için 27 gün sonunda iyi verim aldığımı düşünüyorum, karnım hayvan gibi sıkılaştı ve ayı yavrusu biraderimle güreşirken kondisyon-güç farkını çok net görüyorum ama arka arkaya 35 crunch, 40 kuş-köpek (orijinal ismi bu mu bilmiyorum ama böyle yazıyor uygulamada djdk) yaptırmaya başladı ve doğal olarak abdürrahim albayrak'a bağladım her gün uygulamayı açınca şu tepkiyi veriyorum: youtube.com
merak ettiğim şu ki bu programa sıfırdan, kendisi de sıfırken başlayıp iki ay sonunda güzel gelişim kaydeden oldu mu ya da işin ustaları eşek gibi 35 kez crunch yapmak hakkında ne düşünüyor, yani bunu 20-15 iki set yapsam mesela verim olarak çok mu kayıp yaşarım?
bir de ben üç hafta sonunda kiloda değişiklik yaşamadım. açıkçası kalori saymıyorum ama if yapıyorum ve normalden az yiyorum, 100 kalori yakan egzersizden sonra gidip çikolata yemiyorum. karbonhidratı çok azaltmadım. şişko olduğum için sporla hem biraz kas alma, hem de işte ödem filan derken aslında yağ yakmama rağmen kilomun değişmemiş olması normal mi? yoksa şunu üç hafta yağıp bir kilocuk dahi vermediysem diyetimi tekrar gözden geçirmem gerekir mi? teşekkürler.
şimdi allah için 27 gün sonunda iyi verim aldığımı düşünüyorum, karnım hayvan gibi sıkılaştı ve ayı yavrusu biraderimle güreşirken kondisyon-güç farkını çok net görüyorum ama arka arkaya 35 crunch, 40 kuş-köpek (orijinal ismi bu mu bilmiyorum ama böyle yazıyor uygulamada djdk) yaptırmaya başladı ve doğal olarak abdürrahim albayrak'a bağladım her gün uygulamayı açınca şu tepkiyi veriyorum: youtube.com
merak ettiğim şu ki bu programa sıfırdan, kendisi de sıfırken başlayıp iki ay sonunda güzel gelişim kaydeden oldu mu ya da işin ustaları eşek gibi 35 kez crunch yapmak hakkında ne düşünüyor, yani bunu 20-15 iki set yapsam mesela verim olarak çok mu kayıp yaşarım?
bir de ben üç hafta sonunda kiloda değişiklik yaşamadım. açıkçası kalori saymıyorum ama if yapıyorum ve normalden az yiyorum, 100 kalori yakan egzersizden sonra gidip çikolata yemiyorum. karbonhidratı çok azaltmadım. şişko olduğum için sporla hem biraz kas alma, hem de işte ödem filan derken aslında yağ yakmama rağmen kilomun değişmemiş olması normal mi? yoksa şunu üç hafta yağıp bir kilocuk dahi vermediysem diyetimi tekrar gözden geçirmem gerekir mi? teşekkürler.
her zaman olmuyor bu. bazen. spor bittikten 3-4 dakika sonra başlıyor, 10-15 dakika sürüyor. mesela bulaşık yıkıyorum diyelim, bir tabak çarpıyor, kafamın içinde çok daha güçlü ama farklı bir ses duyuyorum. ani irtifa değişiminde olan tarzda, hani uçak inerken ya da otobüsle bolu dağı'ndan geçerken kulaklara olan şeyden oluyor... o yüzden basınçla ilgili olduğunu düşündüm.
bu dikkate alınması gereken tehlikeli bir durum mu yoksa ağır fiziksel aktivite sonrasında kısa süreliğine olması normal midir? ağır dediysem benim için ağır, az buçuk hareket eden sağlıklı bir insanın tek ayak üstünde tamamlayabileceği egzersizlerden söz ediyorum.
bu dikkate alınması gereken tehlikeli bir durum mu yoksa ağır fiziksel aktivite sonrasında kısa süreliğine olması normal midir? ağır dediysem benim için ağır, az buçuk hareket eden sağlıklı bir insanın tek ayak üstünde tamamlayabileceği egzersizlerden söz ediyorum.
yakın zamanda giden oldu mu acaba? ben zamanında müzekart ile ucuza girmiştim ama onun süresi dolmuştur herhalde. ücret 50 lira diye duydum. öğrenciyim. bu kartı yeniletmek internet üzerinden ya da müzede filan mümkün mü? daha ucuza girme şansım var mı? yanımda bir de kardeşim olacak, sadece bu müze için kart çıkarttırsak daha kârlı olma ihtimali var mı yoksa 50 lirayı verip kurtulmak daha mı iyi?
kısacası iki öğrenci için şu an müzeyi en ucuz nasıl gezebiliriz, alternatif bir yol var mı? çünkü zamanında 30 liraya çıkarttığımız kartla bir sürü yer gezmiştik, halbuki normalde sadece topkapı filan 100 müydü neydi... o yüzden merak ettim.
kısacası iki öğrenci için şu an müzeyi en ucuz nasıl gezebiliriz, alternatif bir yol var mı? çünkü zamanında 30 liraya çıkarttığımız kartla bir sürü yer gezmiştik, halbuki normalde sadece topkapı filan 100 müydü neydi... o yüzden merak ettim.
adanasporlu var mı acaba? gençler maçında oranınız niye bu kadar yüksek?
der meister #1510229
bize (gençler) 1.21 oran vermiş iddaa, şaştım kaldım. normal şartlarda böyle bir şey olması mümkün değil. adana üç maçtır kazanıyor, kadro olarak ahım şahım değiller ama takır takır top oynuyor adamlar. çok fazla covid vakası olabileceğini düşündüm ama bu konuda da hiçbir bilgiye rastlamadım.
sizin bildiğiniz bir şey var mı? yani şu an ligde belki balıkesir'in rakibine 1.20 verirsin, diğer hiçbir takım bu kadar ezilmez hiçbir maçta. gençler'e karşı hiç ezilmez hele... neden böyle bir oranlama yapılmış?
kardeşim ilk kez yanıma geldi, maça götürecektim çocuğu, umarım covid'den dolayı filan ertelenmez ya, güçlü kal adana, #adanamınyanındayım :((
sizin bildiğiniz bir şey var mı? yani şu an ligde belki balıkesir'in rakibine 1.20 verirsin, diğer hiçbir takım bu kadar ezilmez hiçbir maçta. gençler'e karşı hiç ezilmez hele... neden böyle bir oranlama yapılmış?
kardeşim ilk kez yanıma geldi, maça götürecektim çocuğu, umarım covid'den dolayı filan ertelenmez ya, güçlü kal adana, #adanamınyanındayım :((
gitmeyeli uzun zaman oldu ama gölbaşı'nda yaşadığım dönemde birden fazla hat oradan kızılay'a gider gelirdi. şimdi bakıyorum hafta sonu için tek sefer dahi görünmüyor. bahsettiğim konumdan (üniversitelerin olduğu yer) kızılay'a ulaşım olmama ihtimali bence yok, orada hastane filan da var sonuçta.
hangi hattın saat kaçta nereden geçtiğine nereden bakabilirim? yok eğer ego uygulaması doğruysa skandal değil mi abi bu özel aracı olmayan kızılay'dan gölbaşı'na hafta sonu gidemeyecek mi yani aşırı saçma bence bir hata olmalı.
hangi hattın saat kaçta nereden geçtiğine nereden bakabilirim? yok eğer ego uygulaması doğruysa skandal değil mi abi bu özel aracı olmayan kızılay'dan gölbaşı'na hafta sonu gidemeyecek mi yani aşırı saçma bence bir hata olmalı.
kızılay-cebeci tarafları daha iyi olur ama bu uğurda gerekirse gölbaşı'na da giderim. pinpon için raketi ve topları kendileri verecek, tabii 500 liralık adidas raketi beklemiyorum ama azıcık eli yüzü düzgün, oyun alanının geniş olduğu bir yer olsa iyi olur. benzer şekilde bilardo için de aslında daha ziyade salaş, nispeten ucuz bir yer arıyorum; yan yana 6-7 masanın dizildiği pub ortamından çok "KARDEŞLER BİLARDO SALONU" filan gibi. önerebileceğiniz yer var mı? zamanında cebeci'de hep gördüğüm bi yer vardı cemal gürsel'de ama hiç girip de bakmadıydım yalnız olduğum için pii.
"ne alaka" diyeceksiniz belki ama şunu fark ettim ki çevremde tanıdığım hiçbir yetişkin kendine bir bardak süt döküp içmiyor, yani seven veya içen kimseyi görmedim. bildiğim kadarıyla yetişkinler için zaten sütün kendisi çok matah bir şey değil, ondan gelecek fayda zaten diğer süt ürünlerinden filan karşılanıyor diye biliyorum ama yine de merak ettim: sütü seven, içen var mı? hani oturduğu yerden kalkıp "dur ulan süt içeyim" diye su içer gibi bardağa süt döküp içmekten bahsediyorum, öyle kek yapıyordum da biraz kaldı ziyan olmasın diye diktim kafaya vs. değil... düzenli, kaliteli, istikrarlı, nefis bir süt içişi aradığım. var mı içen hiç?
okumanın yaşı yok tabii ama kitapyurdu "çocuk ve gençlik kitapları" arasında listelediği için biraz bozuldum hehe.
ben 11-12 yaşındayken filan bunu ta ortasından okumaya başlamıştım, melez prens'ti galiba yeşil olan. büyük keyif alıyordum okurken. yine çocuk yaşta kuzenle bir filmini de izlemiştik, hoşuma gitmişti. okuduğum kitabı da yengem almıştı bana, annem paramız yok diye almak istememişti, o yüzden aslında içimde uktedir baştan sona okuyabilmek ama bu yaştan sonra kurgusu sarar mı emin olamadım ya, az para da değil yani indirimde 230 küsür lira şu an.
tavsiye eder misiniz, almaya değer mi? en kötü ilerde 13-14 yaşında birilerine veririm diye düşündüm, baktılar ki hoşlarına gitti bir çocuğu/ergeni okumaya teşvik etmiş oluruz en azından.
bunun dışında farklı evrende geçen, kurgusu sağlam bu tarz seri önerebilir misiniz? george martin şüşkosunu okumak istiyordum da bunun bitireceği yok, yarım kalacak bir 5 bin sayfalık hikaye okumak istemiyorum açıkçası. asoiaf gibi var mı başka mesela öyle bi şeyler?
ben 11-12 yaşındayken filan bunu ta ortasından okumaya başlamıştım, melez prens'ti galiba yeşil olan. büyük keyif alıyordum okurken. yine çocuk yaşta kuzenle bir filmini de izlemiştik, hoşuma gitmişti. okuduğum kitabı da yengem almıştı bana, annem paramız yok diye almak istememişti, o yüzden aslında içimde uktedir baştan sona okuyabilmek ama bu yaştan sonra kurgusu sarar mı emin olamadım ya, az para da değil yani indirimde 230 küsür lira şu an.
tavsiye eder misiniz, almaya değer mi? en kötü ilerde 13-14 yaşında birilerine veririm diye düşündüm, baktılar ki hoşlarına gitti bir çocuğu/ergeni okumaya teşvik etmiş oluruz en azından.
bunun dışında farklı evrende geçen, kurgusu sağlam bu tarz seri önerebilir misiniz? george martin şüşkosunu okumak istiyordum da bunun bitireceği yok, yarım kalacak bir 5 bin sayfalık hikaye okumak istemiyorum açıkçası. asoiaf gibi var mı başka mesela öyle bi şeyler?
merhaba,
kardeşim hafta sonu ankara'ya gelecek. toplu taşımada kullanabilmesi için ayrı kart çıkarmama gerek olur mu? benimleyken zaten benim kartımdan iki kez basarız diye düşündük, ben yanında değilken de benim kartımı kullanır dedim. normalde böyle çok yaptık biz arkadaşlarla ama istanbul'da mesela artık covid dolayısıyla kişiselleştirilmiş kart olduğu için (en azından bir ara öyleydi, şu an durum nedir bilmiyorum) aynı kartla iki kez geçmek sıkıntıydı, kartı başkasına vermek de olası kontrol durumunda riskliydi.
şu an covid ya da başka sebepten aynı kartı iki kişi kullanırsa "hop hemşehrim nereye" derler mi? derlerse en avantajlı kart/bilet hangisi olur en az 7-8 kez kullanılacağı varsayılırsa?
kardeşim hafta sonu ankara'ya gelecek. toplu taşımada kullanabilmesi için ayrı kart çıkarmama gerek olur mu? benimleyken zaten benim kartımdan iki kez basarız diye düşündük, ben yanında değilken de benim kartımı kullanır dedim. normalde böyle çok yaptık biz arkadaşlarla ama istanbul'da mesela artık covid dolayısıyla kişiselleştirilmiş kart olduğu için (en azından bir ara öyleydi, şu an durum nedir bilmiyorum) aynı kartla iki kez geçmek sıkıntıydı, kartı başkasına vermek de olası kontrol durumunda riskliydi.
şu an covid ya da başka sebepten aynı kartı iki kişi kullanırsa "hop hemşehrim nereye" derler mi? derlerse en avantajlı kart/bilet hangisi olur en az 7-8 kez kullanılacağı varsayılırsa?
(2)
türkiye'de sanırım ilk kez basılan bir dergiyi arıyorum, savaş, gavga dövüş
der meister #1509594
geçenlerde insta'da reklam olarak çıkmıştı karşıma. sanırım dünya genelinde popüler bir dergiydi, üç ayda bir yayınlanıyordu, türkiye'deki ilk sayısı olacaktı ve ikinci dünya savaşı'yla ilgiliydi. aradım taradım fakat bulamadım. ismini, cismini bilen var mıdır?
en baştan belirteyim çocuk yaştan beri yurtdışında yaşamayı istemiş biriyim, imkanım olsa arkama bakmam.
yalnız sosyal medyada istisnasız her ama her şeyin fakirliğe ve yurtdışına bağlanması acayip sinirime dokunmaya başladı. "okuma o zaman" diyeceksiniz ki aslında haklısınız, sosyal medyada vakit geçirmek çok lüzumsuz ama insan ucundan kıyısından da olsa baksa görüyor bunları hep.
ya atıyorum bir maç var. başlığına giriyorum ekşi'de. "tribünde herkes birasını içiyor, ne güzel, biz burda fakiriz, bok gibi ülkede yaşıyoruz" temalı entry'ler hemen... her allahın günü bugün olduğu gibi "doktorluğu bırakıp isviçre'de kebapçı olan adam" tarzı hikayeler...
abi bu kafayla nasıl manyak olmuyor bu insanlar? b*k gibi yaşıyoruz eyvallah hiç itirazım yok da imkanım neye el veriyorsa onunla iyi hissetmeye çalışıyorum bazen. daha iyisini istiyor, bunun için mücadele ediyor ama bir yandan bugünümde de kendimi iyi hissedebilmek istiyorum şahsen.
bi insan maç izlerken tribünde bira gördü diye konuyu nasıl ülkenin boktanlığına bağlayabilir ya bir değil iki değil herkes aynı şeyi yazıp duruyor sürekli. hal böyleyken insan şu durumda mutlu olabileceği varsa bile yine olamıyor arkadaş, bir saniye aklımızdan çıkartmıyorlar dandik yaşadığımız gerçeğini.
bu durum sizi de etkiliyor mu mental olarak ya da kızıyor musunuz, üzülüyor musunuz? yauv arkadaş bak akşam oturmuşsun, maç izliyorsun, ne güzel. iki saat kafanı dinle, keyifli vakit geçir... yok. konu bi şekilde türkiye'ye bağlanıyor. lan böyle hayat mı yaşanır? ben mi abartıyorum, sizin görüşleriniz nedir?
hayır bu duruma ses çıkarsak ne olacak abi, sokağa çıksak hapisteyiz zaten. ben mesela, beni az çok tanıyorsunuzdur çoğunuz, allah aşkına ben mücadele edip kendimi geliştirsem ne olur? yılbaşı videosundaki dayı gibi, "şu adamın tipine bak allah aşkna bu nasıl yeni yıla girecek" hesabı, yani neyi kovalıyoruz bu kadar gerçekten anlamıyorum. neden hepimiz sanki €3000 maaş varmış da bize verilmiyormuş zihniyetiyle yaşayıp sinir hastası oluyoruz ki?
yalnız sosyal medyada istisnasız her ama her şeyin fakirliğe ve yurtdışına bağlanması acayip sinirime dokunmaya başladı. "okuma o zaman" diyeceksiniz ki aslında haklısınız, sosyal medyada vakit geçirmek çok lüzumsuz ama insan ucundan kıyısından da olsa baksa görüyor bunları hep.
ya atıyorum bir maç var. başlığına giriyorum ekşi'de. "tribünde herkes birasını içiyor, ne güzel, biz burda fakiriz, bok gibi ülkede yaşıyoruz" temalı entry'ler hemen... her allahın günü bugün olduğu gibi "doktorluğu bırakıp isviçre'de kebapçı olan adam" tarzı hikayeler...
abi bu kafayla nasıl manyak olmuyor bu insanlar? b*k gibi yaşıyoruz eyvallah hiç itirazım yok da imkanım neye el veriyorsa onunla iyi hissetmeye çalışıyorum bazen. daha iyisini istiyor, bunun için mücadele ediyor ama bir yandan bugünümde de kendimi iyi hissedebilmek istiyorum şahsen.
bi insan maç izlerken tribünde bira gördü diye konuyu nasıl ülkenin boktanlığına bağlayabilir ya bir değil iki değil herkes aynı şeyi yazıp duruyor sürekli. hal böyleyken insan şu durumda mutlu olabileceği varsa bile yine olamıyor arkadaş, bir saniye aklımızdan çıkartmıyorlar dandik yaşadığımız gerçeğini.
bu durum sizi de etkiliyor mu mental olarak ya da kızıyor musunuz, üzülüyor musunuz? yauv arkadaş bak akşam oturmuşsun, maç izliyorsun, ne güzel. iki saat kafanı dinle, keyifli vakit geçir... yok. konu bi şekilde türkiye'ye bağlanıyor. lan böyle hayat mı yaşanır? ben mi abartıyorum, sizin görüşleriniz nedir?
hayır bu duruma ses çıkarsak ne olacak abi, sokağa çıksak hapisteyiz zaten. ben mesela, beni az çok tanıyorsunuzdur çoğunuz, allah aşkına ben mücadele edip kendimi geliştirsem ne olur? yılbaşı videosundaki dayı gibi, "şu adamın tipine bak allah aşkna bu nasıl yeni yıla girecek" hesabı, yani neyi kovalıyoruz bu kadar gerçekten anlamıyorum. neden hepimiz sanki €3000 maaş varmış da bize verilmiyormuş zihniyetiyle yaşayıp sinir hastası oluyoruz ki?
merhaba,
erkek kardeşim lise son sınıf öğrencisi. deneme sınavında karşılarına altta yazacağım soru çıkmış, hocaları cevabın "anybody" olduğu konusunda ısrarcıymış. ben yabancı dil mezunuyum, yıllardır aktif olarak da kullanırım ingilizceyi; dolayısıyla hiçbir şekilde kafamda oturtamıyorum ama diğer yandan bu işi meslek olarak yapan birinin bu soruya "anybody" demesi de acaba gözden kaçırdığım bir nokta mı var diye düşündürdü. çocuklar daha sonra diğer hocalarına sormuşlar, o da "nobody" demiş.
soru şu,
You can trust me with your secret, i will share it with...........
a) anybody
b) nobody
***
bebeler isyan ettiler, bana danıştılar. bence bu sorunun cevabı açık ve net biçimde nobody. anybody olamaz, olursa "kafama göre istediğimle paylaşırım" anlamı çıkmaz mı? ama işte hocalardan biri de bu kadar emin olunca (ki kardeşim kendisini çok sever, iyi bir öğretmen olduğunu düşünür) kafam karıştı.
o yüzden size soruyorum, burada herhangi bir evrende doğru cevabın anybody olması mümkün mü?
erkek kardeşim lise son sınıf öğrencisi. deneme sınavında karşılarına altta yazacağım soru çıkmış, hocaları cevabın "anybody" olduğu konusunda ısrarcıymış. ben yabancı dil mezunuyum, yıllardır aktif olarak da kullanırım ingilizceyi; dolayısıyla hiçbir şekilde kafamda oturtamıyorum ama diğer yandan bu işi meslek olarak yapan birinin bu soruya "anybody" demesi de acaba gözden kaçırdığım bir nokta mı var diye düşündürdü. çocuklar daha sonra diğer hocalarına sormuşlar, o da "nobody" demiş.
soru şu,
You can trust me with your secret, i will share it with...........
a) anybody
b) nobody
***
bebeler isyan ettiler, bana danıştılar. bence bu sorunun cevabı açık ve net biçimde nobody. anybody olamaz, olursa "kafama göre istediğimle paylaşırım" anlamı çıkmaz mı? ama işte hocalardan biri de bu kadar emin olunca (ki kardeşim kendisini çok sever, iyi bir öğretmen olduğunu düşünür) kafam karıştı.
o yüzden size soruyorum, burada herhangi bir evrende doğru cevabın anybody olması mümkün mü?
organize işler'deki mükremin gibi hissediyorum. "ben günde bir saat golf oynuyorum, çok mu? yeni başladım. daha iyi değilim yani, geliştiriyorum kendimi. belli bir zümreye ait diyorlar, hayır golf sevgisi herkese açık, ama oynayamıyorum, benim vaktim az" hah bunu hoi'ye uyarlayın... vaktim olsa beynim yetmiyor zaten. aşırı karışık geliyor.
bunu kolaylaştıracak, aptala anlatır gibi anlatan rehber vs yok mudur? ingilizce olabilir, fark etmez. veya çok daha temel, basit, alternatif bir oyun? mesela artık football manager'ı da kafam kaldırmadığı için online soccer manager diye salak bi şey oynuyorum, 5-2-3 gibi taktiklerle maç kazanabildiğin, tam boş iş ama sonuçta mental olarak işte o takım kurdum, şu oyuncuyu şurada oynattım, maçı kazandım vs. tatminini sağlıyor.
ben de istiyorum ki "salazar'ın babaannesi kaşar" diye basın açıklaması yapıp portekiz'e dalayım, "yazın güzel olur oralar" deyip yunan adalarını işgal edeyim, neblim rusya'nın şu anki sınırlarıyla başlayıp polonya'ya kadar fethedeyim vs...
böyle bir oyun yok mudur? hem diplomasi, hem askeri yönü olan? gerçek harita veya senaryoyla, mümkünse 10 yılda bitmeyen türden oynayabileceğimiz bir şey?
bunu kolaylaştıracak, aptala anlatır gibi anlatan rehber vs yok mudur? ingilizce olabilir, fark etmez. veya çok daha temel, basit, alternatif bir oyun? mesela artık football manager'ı da kafam kaldırmadığı için online soccer manager diye salak bi şey oynuyorum, 5-2-3 gibi taktiklerle maç kazanabildiğin, tam boş iş ama sonuçta mental olarak işte o takım kurdum, şu oyuncuyu şurada oynattım, maçı kazandım vs. tatminini sağlıyor.
ben de istiyorum ki "salazar'ın babaannesi kaşar" diye basın açıklaması yapıp portekiz'e dalayım, "yazın güzel olur oralar" deyip yunan adalarını işgal edeyim, neblim rusya'nın şu anki sınırlarıyla başlayıp polonya'ya kadar fethedeyim vs...
böyle bir oyun yok mudur? hem diplomasi, hem askeri yönü olan? gerçek harita veya senaryoyla, mümkünse 10 yılda bitmeyen türden oynayabileceğimiz bir şey?
şu sıralar hayatımın baştan aşağı değiştiğini hissediyorum.
eşeklik sebepli okulu henüz bitiremedim. bitirsem de bir bok olacağımdan değil ama diplomam olsun, onca sene emek verdim diye okuyorum. hayatta kalacak kadar kazanıyorum ufak tefek işlerle, yani öğrenci için fena değil işte, ötesine geçmez.
bütün arkadaşlarım, hatta eski kız arkadaşım filan bile hep kaçtı gitti. kimi başka yere taşındı, kimi iş buldu, kimi evlenip üstüne çocuk yaptı vs...
burada yaşadığım duygu aslında "millet hayatını yoluna soktu ben kaldım" değil; muhtemelen onların başı benimkinden daha fazla ağrıyor. sorun o değil. ben zaten şu an imkanım olsa bile evlenmem, çocuk istemem.
benim hissettiğim daha ziyade yalnızlık. sosyal anlamda aynı noktada buluşabileceğim KİMSE yok gibi hissediyorum. bir tarafıma bakıyorum gençliğinin başında, hayalleri olan sınıf arkadaşlarım. diğer tarafıma bakıyorum iş-güç edinmiş, gününün 10-11 saati sorumlulukla geçen insanlar.
ben tam ortadayım. ne genç gibi yaşayacak enerjim/imkânım var ne de "tam zamanlı yetişkin" olacak durumum. insanlarla tanışsam bile artık sıkıldığımı fark ettim, ortak paydada buluşamıyoruz çünkü; birisi ev kredisinden bahsediyor, diğeri hayalinden... bende hiçbiri yok bunların. kendimce bi şeylerden söz açsam bu sefer onlar sıkılıyor, çünkü benim gibi bir gebeşin haytalıklarını dinlemek de onlara fazla boş ve anlamsız geliyor.
karşı cinsi filan tamamen geçiyorum... hiçbir zaman "abi kadınlar paraya bakıyor" adamı olmadım; en güzel ilişkilerimi fakir ve obezken yaşadım çünkü ama sanırım o da belli bi yaşa kadarmış ya, hani 23 yaşında tolere ediyorlar ama 27'de olmuyor anladığım kadarıyla fakirlik.
***
kendimi genel olarak çok depresif ve yalnız hissetmeye başladım. önceki deneyimlerimden farkı hiç bu kadar yalnız, toplumdan kopuk hissetmemiştim kendimi. gregor samsa gibiyim, faydasız böceğim resmen.
bu hisler zamanla geçiyor mu? neblim 30 yaşından sonra iyi arkadaşlıklar, güzel vakit geçirebilecek etkinlikler/aktiviteler, insana "dolu dolu" gelen hayat... böyle şeyler olabiliyor mu?
yoksa artık beklentileri biraz değiştirmek, "hiçbir şey 20-22 yaşındaki gibi olmuyor, bundan sonra ara ara iyi hissetsen bile genel olarak böyle tırt yaşıyorsun" demek zamanı gelmiş mi?
sizde nasıl durumlar? böyle bir dönem yaşadınız mı?
eşeklik sebepli okulu henüz bitiremedim. bitirsem de bir bok olacağımdan değil ama diplomam olsun, onca sene emek verdim diye okuyorum. hayatta kalacak kadar kazanıyorum ufak tefek işlerle, yani öğrenci için fena değil işte, ötesine geçmez.
bütün arkadaşlarım, hatta eski kız arkadaşım filan bile hep kaçtı gitti. kimi başka yere taşındı, kimi iş buldu, kimi evlenip üstüne çocuk yaptı vs...
burada yaşadığım duygu aslında "millet hayatını yoluna soktu ben kaldım" değil; muhtemelen onların başı benimkinden daha fazla ağrıyor. sorun o değil. ben zaten şu an imkanım olsa bile evlenmem, çocuk istemem.
benim hissettiğim daha ziyade yalnızlık. sosyal anlamda aynı noktada buluşabileceğim KİMSE yok gibi hissediyorum. bir tarafıma bakıyorum gençliğinin başında, hayalleri olan sınıf arkadaşlarım. diğer tarafıma bakıyorum iş-güç edinmiş, gününün 10-11 saati sorumlulukla geçen insanlar.
ben tam ortadayım. ne genç gibi yaşayacak enerjim/imkânım var ne de "tam zamanlı yetişkin" olacak durumum. insanlarla tanışsam bile artık sıkıldığımı fark ettim, ortak paydada buluşamıyoruz çünkü; birisi ev kredisinden bahsediyor, diğeri hayalinden... bende hiçbiri yok bunların. kendimce bi şeylerden söz açsam bu sefer onlar sıkılıyor, çünkü benim gibi bir gebeşin haytalıklarını dinlemek de onlara fazla boş ve anlamsız geliyor.
karşı cinsi filan tamamen geçiyorum... hiçbir zaman "abi kadınlar paraya bakıyor" adamı olmadım; en güzel ilişkilerimi fakir ve obezken yaşadım çünkü ama sanırım o da belli bi yaşa kadarmış ya, hani 23 yaşında tolere ediyorlar ama 27'de olmuyor anladığım kadarıyla fakirlik.
***
kendimi genel olarak çok depresif ve yalnız hissetmeye başladım. önceki deneyimlerimden farkı hiç bu kadar yalnız, toplumdan kopuk hissetmemiştim kendimi. gregor samsa gibiyim, faydasız böceğim resmen.
bu hisler zamanla geçiyor mu? neblim 30 yaşından sonra iyi arkadaşlıklar, güzel vakit geçirebilecek etkinlikler/aktiviteler, insana "dolu dolu" gelen hayat... böyle şeyler olabiliyor mu?
yoksa artık beklentileri biraz değiştirmek, "hiçbir şey 20-22 yaşındaki gibi olmuyor, bundan sonra ara ara iyi hissetsen bile genel olarak böyle tırt yaşıyorsun" demek zamanı gelmiş mi?
sizde nasıl durumlar? böyle bir dönem yaşadınız mı?
1884 yılında posof'ta doğmuş olan birilerinin annesinin ismi olarak görünüyor bu. bizim aile çok dağılmamış, sweet home alabama hesabı gözünü açan kimi gördüyse onunla evlenmiş zaten o yüzden 200 yıldır yerleri pek değişmemiş amma bir grup var ki posof-tiflis yazıyor, satot diye bir isim var.
daha önce böyle bir kadın ismi duymuş muydunuz? kökeni neresi olabilir, ne demektir? veya eskiden o taraflarda kullanılan başka bir ismin yanlış yazılmış hali olabilir mi?
daha önce böyle bir kadın ismi duymuş muydunuz? kökeni neresi olabilir, ne demektir? veya eskiden o taraflarda kullanılan başka bir ismin yanlış yazılmış hali olabilir mi?
merhaba,
ev arkadaşımın covid testi pozitif çıktı. temaslı olarak ismimi vermiş. iki doz aşılıyım. onun görüştüğü (filyasyon ekibi) kişi benim dışarı çıkabileceğimi fakat toplu taşıma kullanamayacağımı, beşinci günde de test vermem gerektiğini söylemiş. ben de mesaj aldım telefonuma, bana ulaşacakları yazıyor ama şu ana kadar arayıp soran olmadı.
merak ettiğim şudur,
1) benim içime kurt düştü, yarın hastaneye gidip ücretsiz PCR testi yaptırabilir miyim temaslı olduğum için? beşinci günü beklememe gerek var mı?
2) diyelim ki yarın test yaptırdım ve negatif çıktım... yine beşinci gün gitmem şart mı?
ev arkadaşımın covid testi pozitif çıktı. temaslı olarak ismimi vermiş. iki doz aşılıyım. onun görüştüğü (filyasyon ekibi) kişi benim dışarı çıkabileceğimi fakat toplu taşıma kullanamayacağımı, beşinci günde de test vermem gerektiğini söylemiş. ben de mesaj aldım telefonuma, bana ulaşacakları yazıyor ama şu ana kadar arayıp soran olmadı.
merak ettiğim şudur,
1) benim içime kurt düştü, yarın hastaneye gidip ücretsiz PCR testi yaptırabilir miyim temaslı olduğum için? beşinci günü beklememe gerek var mı?
2) diyelim ki yarın test yaptırdım ve negatif çıktım... yine beşinci gün gitmem şart mı?
kafamda çalan kısmı bundan ibaret maalesef. tek hatırladığım gerçekten kült bir grubun şarkısı olduğu, yani pink floyd yahut led zeppelin şarkısı falan çıksa şaşırmayacağım. aklımda kalan kısmı oldukça yavaş. gece odanın kapısını biri açmış gibi çok sakin bir şekilde "hello hello" diyordu, devamında soru da soruyordu ama işte ne diyordu hiç hatırlamıyorum ya.
hello hello diye aratınca malum 10 bin tane şarkı çıkıyor, bulamadım. gece gece içime dert oldu resmen. buldurun plz :((
hello hello diye aratınca malum 10 bin tane şarkı çıkıyor, bulamadım. gece gece içime dert oldu resmen. buldurun plz :((
öğrenciler zaten şehre yerleşmiş, ev/yurt parası vermiş, e yüz yüze dersler için okula da gidip geliyor... böyle bir senaryoda derslerin %60'ını online yapıp haftada 3-5 saat için insanları üniversiteye sürüklemenin manası nedir? "ana modelimiz yüz yüze eğitim ama bunun şart olmadığı durumlar için internetten yapıyoruz ki bulaşıyorsa bile daha az bulaşsın virüs" düşüncesi mi?
benim haftada 20 saat okulda olmam gerekiyor diyelim. hibrit dediler, hop kalktık ankara'ya gittik. bunun 12'si online iken sadece 8 saat için tekrar şehir değiştirmenin, okula gitmenin, ev kiralamanın vs. virüsle mücadele açısından ne gibi bir faydası var ki? açmışsın işte zaten milyonlarca öğrenci akın etmiş, tamamen yüz yüze yapsana o zaman?
açıklayabilir misiniz lütfen ben gerçekten aşırı saçma buluyorum bu işi, hiç mantıklı gelmiyor. gençlerin gtünde don yok haftada 5 saat okul için ayda 2000-2500 lira masraf mı yapılacak şimdi?
benim haftada 20 saat okulda olmam gerekiyor diyelim. hibrit dediler, hop kalktık ankara'ya gittik. bunun 12'si online iken sadece 8 saat için tekrar şehir değiştirmenin, okula gitmenin, ev kiralamanın vs. virüsle mücadele açısından ne gibi bir faydası var ki? açmışsın işte zaten milyonlarca öğrenci akın etmiş, tamamen yüz yüze yapsana o zaman?
açıklayabilir misiniz lütfen ben gerçekten aşırı saçma buluyorum bu işi, hiç mantıklı gelmiyor. gençlerin gtünde don yok haftada 5 saat okul için ayda 2000-2500 lira masraf mı yapılacak şimdi?
"şeker sınırındaki şüşko" kısmına dikkatinizi çekmek isterim. mümkünse glisemik indeksi düşük, proteini bol, hatta bi' de hazırlaması yumurta kadar olmasa bile kolay/fazla vakit almayan gıda(lar) önerebilir misiniz?
yumurtayı çok severim ama haftanın yedi günü yemek istemiyorum. öte yandan yemek repertuarım pek geniş olmadığı için öğle saatlerinde saydığım kriterleri karşılayan sağlıklı bir öğün hazırlamakta zorlanıyorum.
hani işte nasıl dört yumurtayı haşlayıp hap niyetine yutabiliyorsak o tarzda çok vakit almayan, temel bi' şeyler arıyorum. var mı böyle ikinci bir mucize besin?
yumurtayı çok severim ama haftanın yedi günü yemek istemiyorum. öte yandan yemek repertuarım pek geniş olmadığı için öğle saatlerinde saydığım kriterleri karşılayan sağlıklı bir öğün hazırlamakta zorlanıyorum.
hani işte nasıl dört yumurtayı haşlayıp hap niyetine yutabiliyorsak o tarzda çok vakit almayan, temel bi' şeyler arıyorum. var mı böyle ikinci bir mucize besin?
şu can sıkıcı "orijinal dilinde okumak zor geliyor ama türkçesini okurken hataları fark edebilecek kadar da biliyorum bu işi" dönemecindeki bir vatandaş olarak artık doğru dürüst roman okuyamaz hale geldim desem yeridir. çanlar kimin için çalıyor'u okuyayım dedim. harika bir roman olduğuna şüphem yok, çeviri de fena değil ama koca paragraf virgülsüz gidiyor mesela. "şişeyi masaya bıraktı oturup arkasına yaslandı" gibi cümleler var. yanılmıyorsam bulabildiğim en kalburüstü yayınevi de buydu, yani alternatif yoktu bile. takdir edersiniz ki türkçeye çok çevrilmemiş, kült eser sayılmayan romanlarda seçenek çok daha az oluyor.
sizin bu açıdan çeviri-editörlük açısından çok başarılı bulduğunuz, hiç üzülmediğiniz yayınevleri ve çevirmenler var mı? varsa bir listesini yapsak da herkes mutlu olsa?
sizin bu açıdan çeviri-editörlük açısından çok başarılı bulduğunuz, hiç üzülmediğiniz yayınevleri ve çevirmenler var mı? varsa bir listesini yapsak da herkes mutlu olsa?
güya dilciyiz ama buna hiç dikkat etmiyorum işte. unutuyorum sürekli.
1) çoğul isim veya topluluk isimlerinde yüklem için çoğul eki kuralları nasıldır? mesela şu cümleleri karşılaştıralım,
çocuklar sizi görünce çok mutlu oldu / çocuklar sizi görünce çok mutlu oldular
seyirciler salondaki yerlerini almışlardı / seyirciler salondaki yerlerini almıştı
benim aklımda "bahsedilen kişiler biliniyor/tanınıyorsa (ingilizcedeki the gibi sanki) yüklem de çoğul eki alınır; yok belirsiz kişilerden, bir kitleden söz ediliyorsa yüklem çoğul almaz diye kalmış. öyle mi?
2) bunu sanırım geçenlerde sözlük veya duyuru'da görmüştüm ve "anaaa!" tepkisi vermiştim. teyit amaçlı soruyorum. aslında tam tersi de olabilir çünkü unuttum ama galiba böyleydi... diyelim ki elif adında bir kişi var,
elif hanım geldiler = saygılı kullanım
elif hanımlar geldi = alaycı yaklaşım, babanın kızına "nerdeydin bu saate kadar serseri" derken kuracağı cümle
doğru mudur bu? kullanım bu şekilde mi, yoksa tem tersi mi? mesela ben resmi bir ortamda elif hanımın geldiğini haber verirken "elif hanımlar geldi" dersem yanlış bir iş mi yapmış oluyorum?
***
kaynaksız da olur ama kaynak göstererek açıklayabilirseniz çok mutlu olurum. teşekkürler.
1) çoğul isim veya topluluk isimlerinde yüklem için çoğul eki kuralları nasıldır? mesela şu cümleleri karşılaştıralım,
çocuklar sizi görünce çok mutlu oldu / çocuklar sizi görünce çok mutlu oldular
seyirciler salondaki yerlerini almışlardı / seyirciler salondaki yerlerini almıştı
benim aklımda "bahsedilen kişiler biliniyor/tanınıyorsa (ingilizcedeki the gibi sanki) yüklem de çoğul eki alınır; yok belirsiz kişilerden, bir kitleden söz ediliyorsa yüklem çoğul almaz diye kalmış. öyle mi?
2) bunu sanırım geçenlerde sözlük veya duyuru'da görmüştüm ve "anaaa!" tepkisi vermiştim. teyit amaçlı soruyorum. aslında tam tersi de olabilir çünkü unuttum ama galiba böyleydi... diyelim ki elif adında bir kişi var,
elif hanım geldiler = saygılı kullanım
elif hanımlar geldi = alaycı yaklaşım, babanın kızına "nerdeydin bu saate kadar serseri" derken kuracağı cümle
doğru mudur bu? kullanım bu şekilde mi, yoksa tem tersi mi? mesela ben resmi bir ortamda elif hanımın geldiğini haber verirken "elif hanımlar geldi" dersem yanlış bir iş mi yapmış oluyorum?
***
kaynaksız da olur ama kaynak göstererek açıklayabilirseniz çok mutlu olurum. teşekkürler.
konusu çok fark etmez açıkçası. tek istediğim o coğrafyada geçmiş, oralardaki hayatı anlatacak türden olması.
az önce finlandiya'yla ilgili bir entry girdim de aklıma beyaz zambaklar ülkesi geldi. çocuktum ama okuduğum zamanı hatırlıyorum. çok mutlu olmuştum, çok keyif almıştım. keza açlık da aynı şekilde.
o tarz işte oralarda geçen bi' şeyler okumak istiyorum. var mı öneriniz?
az önce finlandiya'yla ilgili bir entry girdim de aklıma beyaz zambaklar ülkesi geldi. çocuktum ama okuduğum zamanı hatırlıyorum. çok mutlu olmuştum, çok keyif almıştım. keza açlık da aynı şekilde.
o tarz işte oralarda geçen bi' şeyler okumak istiyorum. var mı öneriniz?
flatout'u (ilk oyun) çooook severim ama maalesef kısa yapmışlar, hemen bitiyor.
kısaca flatout gibi bi şey arıyorum, genel olarak kriterlerim şöyle,
* çok yeni olmasın. bilgisayar kaldırmayabilir.
* sokak yarışı konseptini hiç sevmiyorum. asfalt yol olur ama trafik olmayacak. o yüzden nfs gibi süslü püslü bi şey olmasın. farklı zeminler (toprak, buz vs.) olursa daha güzel olur.
* çok karışık, fazla teknik bilgi gerektirmemesi daha iyi olur benim için. arabadan fazla anlamıyorum çünkü. f1 oyunlarını o yüzden pek oynayamıyorum mesela, vidasına kadar arabayı tasarlayacak bilgim olsa oto tamirci olurum zaten laptop başında yarış oyunu mu oynıcam.
bu kriterleri tamamen olmasa bile büyük ölçüde karşılayan oyun önerebilir misiniz acaba?
flatout'taki o özgürlük hissi çok hoşuma gidiyodu, mesela şu fotoğraf: i.ytimg.com
böyle doğa içinde, dağda bayırda fitu fitu yarışsak güzel olurdu.
kısaca flatout gibi bi şey arıyorum, genel olarak kriterlerim şöyle,
* çok yeni olmasın. bilgisayar kaldırmayabilir.
* sokak yarışı konseptini hiç sevmiyorum. asfalt yol olur ama trafik olmayacak. o yüzden nfs gibi süslü püslü bi şey olmasın. farklı zeminler (toprak, buz vs.) olursa daha güzel olur.
* çok karışık, fazla teknik bilgi gerektirmemesi daha iyi olur benim için. arabadan fazla anlamıyorum çünkü. f1 oyunlarını o yüzden pek oynayamıyorum mesela, vidasına kadar arabayı tasarlayacak bilgim olsa oto tamirci olurum zaten laptop başında yarış oyunu mu oynıcam.
bu kriterleri tamamen olmasa bile büyük ölçüde karşılayan oyun önerebilir misiniz acaba?
flatout'taki o özgürlük hissi çok hoşuma gidiyodu, mesela şu fotoğraf: i.ytimg.com

böyle doğa içinde, dağda bayırda fitu fitu yarışsak güzel olurdu.
eurodance olmak zorunda değil aslında, farklı türlerden de olur ama kriterim ve isteğim şu: şarkıyı dinlediğimde güzel bir GÖYNEK giyip DİSKOTEĞE gitmek isteyeyim, "biz çocukken her şey daha güzeldi" diye boş boş geyik yapayım, adeta bir zırtlan neşesiyle hayat dolayım.
fikir vermesi açısından çok küçük, 10-15 saniyelik melodi örnekleri bırakıyorum, otomatik olarak başladığı yerden itibaren 10 saniye dinleseniz bile ne demek istediğimi anlayacaksınız,
youtu.be (tek je 12 sati)
youtu.be (pljuni i zapjevaj moja jugoslavijo)
youtu.be (wiener blut)
***
ben inanıyorum ki şu müzikleri herhangi bir yerde duysanız %99 ihtimalle 30-40 sene öncesinin işleri olduğunu tahmin ederdiniz. tam olarak bunu istiyorum işte. buram buram 80'ler, 90'lar koksun ve enerji versin mümkünse (bu kısmı şart değil).
lütfen yağdırınız, şimdiden teşekkür ederim her bir öneri için.
fikir vermesi açısından çok küçük, 10-15 saniyelik melodi örnekleri bırakıyorum, otomatik olarak başladığı yerden itibaren 10 saniye dinleseniz bile ne demek istediğimi anlayacaksınız,
youtu.be (tek je 12 sati)
youtu.be (pljuni i zapjevaj moja jugoslavijo)
youtu.be (wiener blut)
***
ben inanıyorum ki şu müzikleri herhangi bir yerde duysanız %99 ihtimalle 30-40 sene öncesinin işleri olduğunu tahmin ederdiniz. tam olarak bunu istiyorum işte. buram buram 80'ler, 90'lar koksun ve enerji versin mümkünse (bu kısmı şart değil).
lütfen yağdırınız, şimdiden teşekkür ederim her bir öneri için.
çocukken bazı meşhur hikayelerini çok severek okumuştum. çocuklar için uygun olduğunu kesinlikle düşünmüyorum ama ben müthiş keyif aldığımı hala çok net hatırlarım. o yüzden bi' de yetişkin kafasıyla, gerçekten anlayarak, dönemin koşullarını bilerek vs. okumak istedim. sadece 2-3 hikayeden söz etmiyorum bu arada, mümkünse tüm eserlerini okumak niyetindeyim.
gelgelelim kitap satın almak için baktığım sitelerde hep sadece tek bir hikayeyi veya birkaçını içeren ufak ufak kitaplar var... yani "ömer seyfettin öyküleri" şeklinde bir kitap göremiyorum. e bu adam bir sürü hikaye yazmış, her biri için ayrı kitap mı alacağız? çok tuhaf geldi bana.
direkt eser öneriis verebilirsiniz, hatta satın almak için link varsa o da olur mesela, daha bile iyi olur. teşekkür ederim.
gelgelelim kitap satın almak için baktığım sitelerde hep sadece tek bir hikayeyi veya birkaçını içeren ufak ufak kitaplar var... yani "ömer seyfettin öyküleri" şeklinde bir kitap göremiyorum. e bu adam bir sürü hikaye yazmış, her biri için ayrı kitap mı alacağız? çok tuhaf geldi bana.
direkt eser öneriis verebilirsiniz, hatta satın almak için link varsa o da olur mesela, daha bile iyi olur. teşekkür ederim.
erasmus vesilesiyle letonya'dayım.
covid dolayısıyla her yer/her şey kapalı. üç kişi yan yana sokakta bile bulunamıyor. güneş 15:30'da batıyor. arkadaşımla bile sapık gibi onun arabasında falan buluşabiliyorum, burada zaten pek birileriyle tanışamadım.
delirmemek ve kendimi buralara ait hissedebilmek için bron'u izlemeye başladım "iskandinavya wohooo" diyerek. inanılmaz sevdim. bitecek diye korkarak izliyorum. her ne kadar covid sebebiyle ülkeden dışarı adım atamasam da listeme ekledim, bir gün kesinlikle öresund'dan geçeyim diye.
çocukken zaten metal müzik dolayısıyla iskandinav manyağı olarak büyümüştüm. kısmet değilmiş diyelim, letonya'ya kadar gelmişken finlandiya'yı bile göremeden döneceğiz.
bron'u geçeceğini zannetmiyorum ama o tada yakın bi' şeyler alabileceğim iskandinav dizisi/filmi önerebilir misiniz?
covid dolayısıyla her yer/her şey kapalı. üç kişi yan yana sokakta bile bulunamıyor. güneş 15:30'da batıyor. arkadaşımla bile sapık gibi onun arabasında falan buluşabiliyorum, burada zaten pek birileriyle tanışamadım.
delirmemek ve kendimi buralara ait hissedebilmek için bron'u izlemeye başladım "iskandinavya wohooo" diyerek. inanılmaz sevdim. bitecek diye korkarak izliyorum. her ne kadar covid sebebiyle ülkeden dışarı adım atamasam da listeme ekledim, bir gün kesinlikle öresund'dan geçeyim diye.
çocukken zaten metal müzik dolayısıyla iskandinav manyağı olarak büyümüştüm. kısmet değilmiş diyelim, letonya'ya kadar gelmişken finlandiya'yı bile göremeden döneceğiz.
bron'u geçeceğini zannetmiyorum ama o tada yakın bi' şeyler alabileceğim iskandinav dizisi/filmi önerebilir misiniz?
başlıca kriterim dilin ispanyolca olması, filmin 21. yüzyılda çekilmiş olması (daha eskiyi anlatıyor olabilir ama 90'lardan öncesine de gitmesin). benim her dönemde hayallenip "aşerdiğim" farklı ülkeler/coğrafyalar olur, bu aralar aklıma ispanya tarafları geliyor hep.
los lunes al sol en sevdiğim filmlerden biri. o ayarda olsa mesela işte toplumsal sorunlara değinen, halka ve sıradan insanlara inen vs. çok güzel olur örneğin.
isteğim, izledikten sonra "evet birçok elementi tanıdık, birçok elementi gördük" dedirtsin, ne bileyim o coğrafyaya dair bi şeyler göstermiş olsun bize. misal evde sohbet ediyolar diyelim, "hmmm demek ispanya'da evler böyleymiş hmmmm" dedirtsin. içine çeksin yani film, oradaki hayatı göstersin.
umarım anlatabilmişimdir, şimdiden teşekkür ederim önerileriniz için.
(mar adentro, amores perros hariç)
(güney amerika da olur ama önceliğim pendejonun harman olduğu ispanya)
los lunes al sol en sevdiğim filmlerden biri. o ayarda olsa mesela işte toplumsal sorunlara değinen, halka ve sıradan insanlara inen vs. çok güzel olur örneğin.
isteğim, izledikten sonra "evet birçok elementi tanıdık, birçok elementi gördük" dedirtsin, ne bileyim o coğrafyaya dair bi şeyler göstermiş olsun bize. misal evde sohbet ediyolar diyelim, "hmmm demek ispanya'da evler böyleymiş hmmmm" dedirtsin. içine çeksin yani film, oradaki hayatı göstersin.
umarım anlatabilmişimdir, şimdiden teşekkür ederim önerileriniz için.
(mar adentro, amores perros hariç)
(güney amerika da olur ama önceliğim pendejonun harman olduğu ispanya)
arkadaşım için soruyorum. kendisi otobüs veya trenle (henüz net değil) istanbul'a geldikten sonra doğrudan yeni havalimanına gidecek.
otobüsle gelirse esenler'de ineceğini varsayıyorum. tren içinse yeni havalimanına gidişi en rahat olacak istasyondan yazabilirsiniz, orayı seçmesini söylerim.
esenler'den ve herhangi bir hızlı tren istasyonundan nasıl gidebilir acaba? ben hiç gitmedim o tarafa, en ufak fikrim yok, o yüzden size sorayım dedim. teşekkürler.
otobüsle gelirse esenler'de ineceğini varsayıyorum. tren içinse yeni havalimanına gidişi en rahat olacak istasyondan yazabilirsiniz, orayı seçmesini söylerim.
esenler'den ve herhangi bir hızlı tren istasyonundan nasıl gidebilir acaba? ben hiç gitmedim o tarafa, en ufak fikrim yok, o yüzden size sorayım dedim. teşekkürler.
yav böyle bir video vardı. arka planda 2 unlimited'ın no limit'i çalıyordu. japonya'da geçen bir kısım olduğunu hatırlıyorum. dayı böyle kalabalık yaya geçitlerinde yahut mağazalarda falan eşofmanını çıkarıp dans etmeye başlıyordu jsjfsk buldurabilir misiniz onu? şu vakit ölsem kimse cenazeme gelmez, bunu bulacağım diye arama geçmişini saçmasapan bir sürü şeyle doldurdum tövbe estf. lütfen buldurun :(