Ekşi Duyuru

kimse uğraşmaz

@Jimmy dökme demir mi o?

@galandar kostumu, dökme demir falan biliyorsunuz, sakın mühendis olmayasınız?

BMW varsa artistlik yapmak normal bir hareket bence.

katiliyorum.

suriyelilerin karıştığı suçlar diye ekstra bir istatistik tutuluyor mu ki? yani şöyle söyleyeyim çok alakasız bir anadolu şehrinin ıssız bir bağ evini düşün (halamlara ait) burayı suriyelier bastı geçenlerde 70 yaşındaki eniştemi dövüp ağzını burnunu kırdılar, evden çıksınlar da çökelim diye. ama bunun istatistiksel hiç bir değeri yok ki. zabıt tutan yok. taaa kaymakama gidiyorsun, kaymakam bişey yapamayız, katlanacaksınız diyor. nerede suç?
ben zerre kadar haz etmiyorum kendilerinden. vatan/millet sakarya ise kal vatanını savun. müslümansan müslüman gibi yaşa. yok savaş ne yaa sene 2016 ise sokakta yaşarken 50 tane bebek yapma. bence çoğu medeniyet görmemiş, yüzsüz, görgüsüz, pis, açıkça düşüncem bu.

kötü bir toplum olduklarını düşünmem için hiçbir neden yok. hiçbir halkla bir sorunum olmaz zaten şahsen.

Esad rejimi gücünü kaybetmeden önceki hatta Irak Savaşı'ndan önceki Ortadoğu toplumlarının hiçbirinin kötü olduğunu düşünmüyordum. Ancak çok şey oynandı üstlerinde, insanlar da değişime uğradı, eski nesiller gitti, yeni nesiller çok kopuk yetişti. Eskiden kötü değillerdi bana göre ama yeni nesil kontrol altına alınmazsa artık kötü olmamaları için hiçbir sebep yok.

Bunu soylemek icin erken sanirim. topluma adapte olup ozguvenlerini kazandiktan sonra ne kadari ak ne kadari kara belli olacak bence.
Suc vakalarinim haricinde gorunmeyen zararlar da var. Yerini aldigi icin turk iscisinin is kaybi. Vatandasliga gecme riski ile yardimlarin muhtac oldugu akp'ye secmen olma. Kalacak yer aramalari ile artan talebe oranla kiralarin yukselmesi. Vs. Vs.
Insanlarin sadece kitlesel olarak yer degistirmesi bile bircok problem dogurabiliyor.

Bahsettiginiz bu suc vakalarindan medya araciligi ile haberdar oluyorsunuz. Hem medya, hem medyalarin beslendigi ajanslar agir sansur altinda. Hukumet politika olarak hem Suriyelileri ulkeye alip hem onlarin karistigi suclari yayinlayacak degil. Avrupa'da ise hem medya biraz daha serbest, hem de bazi ulkeler politika olarak gocmen karsitligindan besleniyorlar. Dolayisiyla oradaki olaylardan haberimiz oluyor.
Turkiye'de Suriyelilerin suc oranlari uzerine bir calisma var mi bilmiyorum ancak Maras gibi bazi sehirlerde cok ciddi kamplasmalar oldugu gercek. Herhangi bir calismayla karsilasmadigim icin genel olarak suc oranlarinda artis var ya da yok diyemiyorum.

Butun bunlarin disinda bir toplum icin iyi kotu diye genellemeler yapamazsiniz. Iyi ne kotu ne? Daha somut olarak egitim seviyesi, gelir seviyesi, teknolojik seviylerden bahsedebilirsiniz ki bunlarin hepsinde maalesef cok kotuler.

Esas noktayi yazmamisim. Zaten insanlar suriyeliler tu kaka demiyor. Turkiyeye multeci olarak milyonlarcasinin tasinmasi ile yukarida birkac tanesini yazdigim problemlere yol acmasina kiziyor.
Yoksa 3 milyon suriyeli yerine 3 milyon fransiz getir ayni tepkiler cikardi.

arkadaslar mülteci sorununu tartısmaya acmadım, eleştirilerde cok haklısınız. sadece yüzeysel bi gözlem soruyorum. misal yasadıgımız yerlerde cok suriyeli var, cok dileniyorlar ama birebir hiç hırsızlık ya da gasp vakası duymadım. haberlerde de cok az. ama dediginiz gibi üstü ortuluyor olabilir. öte yandan dogum kontrol olayını hala çözebilmiş degilim, sürekli doguruyorlar efenim durduramıyoruz:/ acaba bu da bi politika mı?

bu bir politika deği, bu adamların kültürü, gerçeği, yaşam şekli (ki fransızların gelmesinden farklı olan sıkıntı da burada)
AFAD çalışanı arkadaşlarımdan sık sık duyduğum şeyler, suriyelilerin kendi ifadelerine göre:
türkiye çok pahalı, vergiler çok, kiralar çok yüksek, biz suriyede daha kolay yaşıyorduk, bize maaş bağlayın.
tr'de kadın çalışmazsa geçinmek imkansız, bizim kadınlarımız sadece çocuk doğurur çalışmaz, kadını çalıştırmak nerede görülmüş. kadının görevi çocuk doğurmak.

Gecen ay baktigimda rakamlarda Turkiye'deki Suriyeli gocmenlerin dogurdugu 150bin cocuk gozukuyordu. Yani sadece son birkac yilda Turkiyede dogan Suriyeli bebekler Turkiye'deki bazi sehirlerin nufusundan cok.
Gocmenlerin yasam sart ve sekillerini dusununce kendilerinden dogum kontrolu beklemek gercekci degil. Hadi Suriyeliler dogurun diye bir politika yok, ancak bu kadar cok kisinin ulkeye alinmasi politika ve yeni bebekler de bunun sonuclarindan sadece biri.

Sözlükte bu meseleye de değinen güzel bir entry vardı. Hırsızlık, gasp ve cinayet gibi vakaların yaygınlığına baktığımızda ve oranladığımızda bunu bölgenin baskın unsurlarının daha fazla oranda gerçekleştirdiğinden, ancak ortak noktanın "yoksulluk" olduğundan bahsediliyordu. "Bu yüzden Suriyelilerden nefret edeceğinize yoksullardan nefret edin, onları yoksulluğa iten sebepleri değil yoksulları doğrudan hedef yapın" tarzı bir ironiyle de sonlanıyordu yazı. Buna yakın düşünüyorum esasında. Uyuşturucuya (maddi olanın dışında cihatçılığı da eklerim buna), yoksulluğa, açlığa, örgütsüzlüğe ve çaresizliğe itilmiş bir toplumda suç oranının artması sürpriz değildir.

Şahsen benim Esad'la hiçbir bağlantım, fikir birliğim vs. olamaz. Kendisi Kürtlere kimlik bile vermeyen, ülkesindeki muhalif unsurları bastıran bir diktatördür. (Savunduğum düşünülmesi diye dipnot atma ihtiyacı hissettim) Ancak Ortadoğu da genel olarak iki akım var ve sürekli çarpışıyorlar: Esad'ın temsil ettiği Baas geleneği ve IŞİD'vari örgütlerin temsil ettiği cihatçı-İslamcı gelenek. Kemalizmi de Baas'çılıkla bağdaştırabiliriz, çok yanlış olmayacaktır.

Ve Baasvari gelenekler eliyle şekillendirilmiş toplumlar, en azından bu etkiyi sirayet ettirebildikleri yerde çok daha "iyi" oluyorlar. Belli bir kültür düzeyinin, gelişmişliğin ve sapkın cihatçılıktan uzak kalmanın getirisi denilebilir. Ancak bu yeterli değil elbette kat edilmesi gereken çok yol var.

Resmen jakoben damarımı kabarttınız yahu :D

suça karışıyorlar ama çok ciddi olmadıkça polis kayda gecmiyor.
akademisyenlerin bu konuda çalışma yapması yasak. (izne tabi)
ayrıca şu anda kendilerini yabancı hissediyorlar, o çocuklar büyüyünce sen gör şamatayı.

ayrıca daha bugun :
www.eksiduyuru.com

Bir topluma topyekün iyi ya da kötü dememeliyiz, diyemeyiz. Milyonlarca insanı genellememelisiniz.

Suriye'nin de mafyatik adamları, uyuşturucu kaçakçıları, hır gür çıkaran serserileri vardır. Tıpkı iyi insanları olduğu gibi.

Türkiye'ye gelenler sonuçta mazlum insanlar, dolayısıyla hayatlarını devam etmekten başka bir dertleri yok. Ama genel olarak düşününce Mardin'li vatandaşlarımızın akrabaları. Aşağı yukarı bizimkiler kadar iyisi ve kötüsü vardır.

cevaplarin hepsini okumamadim ama gelen mültecilerin/sıgınmacıların önemli bir kismi irakli, afgan ve pakistanli. hepsini esmer görüp konustukları dili bilmeyince insanlar suriyeli diye kestirip atiyor.

Bizim toplumla kıyaslarsak diyebiliriz 3 kuruşa eşek gibi çalıştırıp paralarını vermiyor bizim halk falan hahah :D
Zaten bunun için onlar da Türkiye'ye gelmektense ölmeyi tercih ediyorlar :D
eee dinsizin hakkından imansız gelirmiş. ^^

Yolla kanka

Algida seçicilik yapıyorsun. Bir şey olduğu yok.

@yirmisantim +1
olur öyle çokta şey yapmamak lazım

Carl Gustav Jung'un eszamanlilik ilkesini okursan sorunun cevabı olacaktır

pireneler'deki şato kitabını okumanı tavsiye ederim.

İki kulhu üç elham okumanı tavsiye ederim.

bence o seviyede biri sevgilisinin entelektuel seviyesini ya da goruslerini umursamayacak kadar asmis biri olur.

ahahahahahaha

1 yıl anksiyete için ilaç kullandım. ilk ay etkisini görmüştüm. ben değil o zamanki yakınımdakiler söylemişti bunu hatta.

bence çeyrek

Ceyrek iyidir.

Ben de çeyrek diyorum ve 3 çeyrek ile uğurluyoruz.

çeyrek

aranızda hiç liberal, ortayolcu yok mu ya? 100 euro bana ortayol gibi gelmişti. bu arada alelade bi arkadas diil, gorusemeseniz de her derdinizde elinden geleni ardına koymacak cinste dost. ayy ne zor işler

para takmak samimiyetsiz. tak çeyreği, iç limonatayı.

Ya yarım tak ya çeyrek. Çok yakın arkadaşınsa, çeyrek ile beraber bir hediye götürebilirsin.

ben üniversiteden ev arkadaşıma tam altın taktım

doktora gidip "teşhis şu mu" diye sorarsan o zaman doktora gitme zaten. kendi imkanlarınla iyileş, madem biliyorsun derdini. sağlık sisteminin bir güzelliği, doktoru beğenmedinse, başka bir doktordan randevu alabilmen. öyle yapmanı tavsiye ederim. bi de sadece şikayetini söyle, tıp eğitimin yoksa, doktoruna hastalık adı sıralamanın teşhis sürecine faydası olmaz haliyle.

ya kargn bilmeden konusuyorsun, adam bana şikayetin ne diye sormadı inanır mısın. girdim öküz gibi suratıma bakıyor, dedim böyle böyle hmm ok diyip onundeki kagıda baktı. saglık sisteminin yeni guzelligi e-nabız'tan yorumumu da yazcam merak etme, ama surda zaten sıkıntıda olan bi insana bıdı bıdı yapmak cok mantıksız. tıp eğitimim olmasa da kafam cogundan iyi calısıyor cok sukur, ama karsıma kim gelirsen gelsin yuzde 80'inin yaptıgı gibi köpek muamelesi cekmiyorum karsımdakilere.

sagolun, düzen sizin gibiler sayesinde işliyor. senin gibi saydırmaya niyetliler icin cumleyi aynen doktora sordugum şekilde degiştiricem, panikle kestirme yazmışım.

Zaten bu kargn gibi beceriksiz doktorlar ya da doktor seviciler yüzünden bu halde aq sağlık sistemi. Bi bitin lan artık.

Sana da geçmiş olsun hocam, başhekime de hasta haklarına da şikayet edin bence, kimse uğraşmayınca azıyo oçları çünkü.

devlete gitmekle hata etmişsin, bunu bilir bunu söylerim ben. devletten kime hayır gelmiş ki sana gelsin? en yakın zamanda (imkanların dahilinde tabii, imkanın yoksa öl zaten :/) özelde iyi bir doktora görün.

şurada da az çok anlatmıştım devlet hastanelerinin ne durumda olduğunu; (git: 1060469)

Bence senin sorunun psikolojik. Anksiyete söz konusu olabilir. Sağlık sistemini bitiren şey maalesef internetten hastalıkları araştırıp araştırıp doktorun karşısında bir sürü şey saçmalayan kişiler. Ritm bozukluğu çok ciddi bir olaydır ve çoğu zaman ölümcül olabilir. Normalde kalbin ritmi sinüs ritmidir. Ekoyla bakınca zaten o anda ritm bozukluğu olmadığı belli oluyor. Holter bana bir kez takıldı, sadece çarpıntıların zamanını kaydediyor. Yine de başka bir doktora gidin ama sadece şikayetinizi söyleyin. Gereksiz laf kalabalığı yapıp doktoru yönlendirmeyin.

bakın ben bisikletçiyim. bisiklet tamir ediyorum falan. işimin tanımı bu.
adam geliyor, "ön tekerimin akordu bozuldu" diyor. "peki" diyorum, tekere bakıyorum, hayır, akort bozuk değil. diyorum ki "bu tekerde sorun yok, fren ayarı bozulmuş".
adam ısrar ediyor. "yaa akort bozulmasa birden fren sürtmeye neden başlasın"
"frenin ayarı da bozulur arada öyle" diyorum.
"abi yap akordu işte" diyor.
bu sıra ben frenin vidalarını gerektiği kadar sıkmış ve fren kablosunu yağlamış oluyorum. ön tekeri çeviriyorum. sorunsuz dönüyor. veriyorum bisikleti adama. çeviriyor, lastik dönüyor. adam hala koyduğu teşhisin arkasında. ben deli oluyorum...

biri gelip benim işime karışsa, doğru bildiğimi kendi hayal dünyasında yanlışlasa, ifrit olurum. başka bisikletçiye yollarım. anlatabiliyor muyum? mantık basit. başka bisikletçiye git.

kargn eforların icin cok sagol. bilmişligine baska kapıda devam et, bekleme yapma.

@dissendium, bu kadar acıklamıs olmasam haklısın derim. ben hastalık arastıracaksam internetten ingilizce med makalesi okuyarak arastırıyorum, türklerinki mantıksız geliyor biliyo musun:/ en son crp'yi arastırırken 3 meme, 5 kolon, 6 akciger kanseri vakasıyla kanserle korelasyonunu arastırmaya calıstıkları makaleye geldim sarmadı bıraktım. sonra mesela bas agrısıyla gittigim norolog gunde 3 tam dideral yazıyor olmayan migrenime. senin de saglık sistemindeki bisürü manyaklıgı gormeyip tek sorunu gugılcı hastaya baglaman olaya ne kadar yetkin oldugunun güzel bi göstergesi.

tebrikler kardeşler, size özel tatminli ayrı bi duyuru acıcam.

"sonra bas agrısıyla gittigim norolog gunde 3 tam dideral yazıyor olmayan migrenime."
hacı sen doktor olmalısın yeaaa.. holter, dideral neyin her şeyi biliyorsun sen yeaaa... doktor gibisin vaalla.

Şöyle bir şey yazmıştım dissendium, senin için aydınlatıcı olabilir.
eksisozluk.com

dideral migren için değil yalnız

edit: hatta belki yazdığı diderali kullansan bu şikayetin olmayacak

kargn, öyle bi amacım olsaydı olurdum zaten sen tasalanma. ama ben insanlara istemeden de olsa zarar veririm diye o yolu secmedim, ama akrabalarımdan erzurum tıp'ı bitirip doktor cıkıverenler arabanızı cekin doktor bey geliyor dedirtti. böyle başa böyle tarak. bizim millete böyle sistem. çoook haklısın

@la noix, sen tıpcıydın hatırladıgım kadarıyla. malum eski bi yontem de olsa beta blockerları damarları geniş tutmak suretiyle rahatlattıgı icin migren hastalarına yazıyor bazen doktorlar. benim o donem bi carpıntı şikayetim yoktu, ama norolog sadece bas agrım icin gunde 3 tam dideral verdi. 40 mg olandan. Allah'tan ilaçlara karsı önyargılıyım da bas agrısını cekerim de bu kadar ilacı içmem dedim. sonra bi dönem tasikardi problemi yasayınca beta blockerdan haberdar oldum. doktor kısa bi dönem kullan o da gunde 2 yarım yahut ceyrek dedi. ben o 3 diderali alsam basıma neler gelebilirdi? bu arada su anki problemim tasikardi degil, farklı bi çarpıntı.

dedğin duruma benzer bi durumda bende var ama ben şüphelenmemiştim hiç. ancak bir yakınıma geçen haftalarda aort genişlemesi teşhisi konana kadar. onun başından da teşhiş koyamayan hekimler zinciri geçmiş ta ki özel bir doktordan randevu alana kadar. durumu doktora anlattıktan sonra bu doktorun da gözünden kaçmış ama yine de sonuçlarına tekrar bakmış. ve aort çapının normlin 3 katı kadar olduğunu fark etmiş. Sonuç olarak 2 hafta içinde ameliyata girmek zorunda kaldı.
Bende de aynı sorunlar olduğu için bende yana yana kardiyaloğa gittim ve 1 ay sonrası için holter sırası aldım. bakalım sonuç ne olacak..

bence başka hekimlerin görüşünü de al.

Devlet hastanesi doktorlarından özellikle orta yaşlı olanlarından dolmuscudan çekindiğim gibi cekiniyorum ben de. En son jinekologa gitmistim devlet hastanesinde, bakire misin? Evli misin? sorularının ikisine de olumsuz yanıt alınca surati bi karış, perdenin arkasına gecmemi söyledi. Malum koltukları biliyorsunuz. Bi hemşire gelip "Hemen soyun, çabuk!" falan dedi. Odada perde var ama ben o pozisyondayken dingonun ahırı gibi elini kolunu sallayarak giriyor bi suru insan. Tabii hemşire hanım bir de laf soktu bacaklarimi almadigim için. Çıkışta da bi şeyin yok dediler, yolladılar. Bi hafta kendime gelemedim.

uzun süredir yazmıyordum, şifremi bile unutmuştum vallahhh billah dayanamadım

"bu kadar acıklamıs olmasam haklısın derim. ben hastalık arastıracaksam internetten ingilizce med makalesi okuyarak arastırıyorum, türklerinki mantıksız geliyor biliyo musun:/ en son crp'yi arastırırken 3 meme, 5 kolon, 6 akciger kanseri vakasıyla kanserle korelasyonunu arastırmaya calıstıkları makaleye geldim sarmadı bıraktım"

Bu ne anlama geliyor, çok güldüm yahu. işte bilinçli hasta ve kendini bilinçli zanneden hasta arasındaki fark budur. ama siz ikinci gruptasınız :(

"malum eski bi yontem de olsa beta blockerları damarları geniş tutmak suretiyle rahatlattıgı icin migren hastalarına yazıyor bazen doktorlar"
beta blokajına damar genişletiyor diyeni vururlar, gece yatak odasına girip yastıkla vururlar. hacım sen ne yaptın:)

Şaka bir yana, eko ve ekg temizse, bu durumda kardiyologlar beta bloker önerir, tercihen propranolol (dideral) yazarlar. ama sizin durumda anksiyete bozukluğu gibi de duruyor. üstelik haftada bir kaç defa gelmesi de buna uyuyor. kalp krizi vs. geçiriyor olsanız, zaten şu anda entry yazamıyor olurdunuz.
Bence psikiyatriyle görüşün. Bu süreçte de dideral reçete edildiyse onu kullanın, psikiyatrik de olsa, ritm bozukluğu da olsa yardımcı olur. en azından şikayetlerinizi hafifletir.

kinolonlara dil uzatma sebepsiz,
sen atipik pnömoniden, komplike sistitten gene iyileşirdin ama
sepsis nedir bilemezdin ş.r.fsiz.
Yanetkileri çokmuş gibi gözüküyor, özellikle bir takım idiosinkratik yanetkileri mevcut insanları da haklı olarak korkutuyor ama bunlar genelde çok çok nadir. dirençli bakteri çağında, böyle bir bakteriyosidal ilaç bulmak çok zor. spektrum ve tedavi etme gücü en yüksek, yanetkisi en az olan 5 grup sayılacak olsa, kesinlikle kinolonları bu listede kendine yer bulur.

hahahah la noix cok enteresansın. enteresanlıklarını sıralamak gerekirse
1)klasik tıpcı refleksiyle meslektaslarını korumak niyetindesin. hiç bir zaman anlam veremedigim bi tutumdur. misal biz muhendisler işinde gariplikler yapanla tashak geceriz, geciliriz de kimse gocunmaz. nedense bu kutsal doktorlarda asla ve kat'a yanlış yapan bulunmaz. imeyzing
2)dideral'in etkisi benim umrumda degil, ilacı ben yazmadım. o dönem özel saglık sigortam oldugu icin beni carpacak adı en cok bilinen özel hastanelerden birindeki 45 yaslarındaki uz.dr. NOROLOG yazdı.
3)dideral'in antimigren etkisi var demedim, saglıklı kalp ritmine sahip bi bireyde(benimki normalde 70-80 bandındadır) 1 ay(norologum oyle onermişti) gunde 3x40mg dideral kullanımında olası durumlar nelerdir?
4)eski duyurulardan önyargıları varıp ezmeye calısmıssın tatlım, haklısın bende anksiyete bozuklugu var onun da bilincindeyim ondan kaynaklı sıkıntılarımla basetmeye calısıyorum. kimseye de dilemem. bunu bi üstünlük pozisyonu yapmaya calısman cok hoş<3. düşmez kalkmaz bi Allah derler, hatırlatırım.
5)1-2 yıllık doktor kapıdan girince anlıyorsa, tr'nin en iyi kalp cerrahlarından biri denen adamın eline sapasaglam giden dayım, sırf gerekli öncül tetkikler yapılmadı diye riskleri konusunda dogru duzgun bilgilendirmedigi bi ameliyattan çıkamadı. vuhuuu doktorlar harika

pubmed okuyan kişiyle dalga geçip, yerine doğrusunu söylemzsek olmaz. madem ki bir yanlışı eleştiriyoruz o zaman doğrusunu da yazmamız lazım.
gerçek ve güvenilir tıbbi bilgiye ulaşmak istiyorsanız, makaleler bunun başlangıç adresi değildir malesef. özellikle bir alanı merak ediyorsanız, o alandaki textbookları okumanızı öneririm.

dahili hastalıklar için harrison ve cecil en meşhurlarıdır. harrison biraz daha detaydır.
hastalığın sebepleri, patofizyolojisi hakkında bilgi almak için robbins patoloji iyidir mesela. tüm konuları ilgilendirmese de merak ettiğiniz yerleri açıp okuyabilirsiniz.

@ceycey e, böyle bilgisiyle dövse sıkıntı etmiycem zaten. ben doktora sordugumda cevap almak istiyorum, hatta anksiyeteyse onu da desin. ama şikayetimi sormayan bi doktor var ortada, bak gerçekten adam sormadı. sadece içeri girince suratıma baktı. e benim yasadıgım fiziksel bi durum/his var, bunla ilgili bi yönlendirme beklemek cok mu fantastik? o zaman sağlığımıza dair eforlarımız sabah aksam Allah düşürmesin diye dua etmekten baska bişiy olamaz.

ayrıca güzel türkçemizin elastikiyetine sıgınarak kullandım, kasılmanın azalmasıyla daha gevrek halde durmayı pek cok doktordan da gevşetmek olarak duymuslugum vaki. burda mahkeme salonunda ifade verir gibi kaldım ama son yıllarda pulmoner embolisinden anevrizmasına ailede türlü türlü öykü olunca insan hem panik yapıyor, hem istemeden bilgi sahibi oluyor. susup el pençe duramadıgımız tüm kutsal doktorlarımızdan özür dilerim.

BB damar gevşetiyor diyen adamın diplomasını yakarlar. o yüzden düzeltme gereği hissettim.

eski duyurunuzu okumadım. Şu anki şikayetleriniz anksiyete bozukluğuna uyuyor gibi. eskiden de var olduğunu biliyorsanız, tekrar değerlendirilmenizi öneririm çünkü anksiyete bozukluklarının birkaç alttipi var.

3x40mg dideral sorunuzu hala anlayamıyorum? günlük hayatta ben de belirli durumlarda kulanıyorum? kalp hastalıklarında genelde spesifik betablokerler tercih ediliyor. Kalbi sağlam olup, diğer organlar açısından betabloker özelliğine ihtiyaç duyulunca reçete ediliyor genelde. mesela kalp yetmezliğiniz olsaydı başka bir betabloker tercih edilirdi.

dayınıza Allah rahmet eylesin. komplikasyondan mı öldü?

fiziksel durumunuzla ilgili rahatsız yaşadığınız belli, yalan söylemdiğinizi anlıyoruz elbetti. ama takdir edersin ki, binbir çeşit hastalık, binbir çeşit şikayet var.
ben senin yaşadığın ölüm korkusunu anlayamam, doktor da olsam, azrailde olsam; aynı şekilde sen de benim geçen yaz yaşadığım böbrek taşı düşürme hikayemi anlayamazsın.
en fazla birbirimiz hakkında "uff ne zor iş yavvv" diye düşünürüz.
psikiyatrik hastalıkların küçümsenecek veya önemsenmeyecek bir yanları yoktur. nasıl ki hepimizin kalbi arasıra tekleyebilir, ayağı burkulabilirse, aynı şekilde beynimizdeki bir takım maddelerde bazen artıp azalabilir. Hepimiz için bu risk mevcut.

Tıp pragmatist bir bilimdir. hiçbir şeyinde garantisi olmaz.
mesela kandaz3 kardeşimin sayfalarca olumsuzluğunu bildirdiği kinolonlar milyonlarca insanın milyonlarca defa hayatını kurtarmış. kanser hastası halamın hayatını 3 kez kurtardığına ben şahidim.
öte yandan belki yüzlerce kişiye eklem rahatsızlığı, baş ağrısı gibi sorunlar yaratmış, belki bir kaçının ölümüne sebebiyet vermiştir.
bu durumda yüz veya bin kişi zarar gördü diye kinolondan vazgeçilmez, çünkü yerine bu kadar güçlü, güvenli, ucuz, kolay erişilebilir ilaç yok.

hayır, böbrek atardamarındaki aaa ile opere edildi ama öncesinde 1.5 ay yattıgı hastanede ameliyat edecek doktoru 2 defa gordu. bypass edilecek damar bacaktan alınacaktı ama ameliyatta aa bacak damarları cok kötüymüş dendi. paniklediler, kapl cevresinden almaya calıstılar vs. tabi ki kaderin önüne gecilmez ama riskleri konusunda bilgilendirilmediler, hala bilmiyoruz ameliyatta mı hata yaptılar yoksa aşırı riskli bi operasyonu göze mi aldılar? muamma. sonucta dayımın ameliyata girdigi süreçte ben ondan daha stresliydim, adam durumunun ciddiyetinin farkında bile degildi. görünürde de sapasaglam oldugu icin girip cıkıcam zannediyordu. o yuzden lutfen sorgusuz guvenmemizi kimse beklemesin. siz olsanız siz de guvenmezsiniz eminim. en iyi kalp damar hastanesi/cerrahı kombusu bu.

crp-kanser mevzuna gelirsek, bence gayet acık. alakasız tumorlerden alakasız rakamlarda kombo yapılıp, hiç tumor olmayan bi grupla bile karsılastırmamıslar. yani makaleyi okurken insan oyle hissediyor ki, son 1-2 yılda ellerine geçirdikleri hastalardan hmm ne cıkarırız diye dusunmus dayanagı yeterince olusturamadan sav geliştirmişler.

sözlükte de defalarca yazmısımdır, doktorların calısma sistemi sacma sapan. bu sistem hepimizi mahvediyor. ama insan sevmiyorsan bu meslegi okumasaydın be gülüm? ben niye okumadım. 3 kurusluk statü pesinde kosup, milletin agzına scmaya fırsat kollayanları gordukce sinirlerim hopluyor.

Ceycey çok doğru diyosun, ama oradaki eleştiri bunu gereksiz yazan cahillere. Sen de çok iyi biliyosun ki birçok branşta kapıdan girenin ağzına atıyolar, di mi?

@la noix, neden kendimi ustun goreyim? esas sen o tavrı gosterdigin icin sinirlerim hopladı. bak tekrar ediyorum, yalan mı soyleyecegim. odaya girdigimde sekreterini, yok yok önundeki kagıda bakıyordu. ve kafayı kaldırdı. kucuk bir soru isaretiyle suratıma baktı. bu doktor musveddesinin benle ilgilenmedigini bilmek icin burda sıraladıgım bilgilere ihtiyacım yok. adam beni tatmin edemedi, bi sorunum icin vakt ayırıp gittigim doktordan hmm ok diye cıktım. insan bu hizmeti nerde alsa sıkıntı eder? üstelik saglık bu.

valla senin ne şekilde söyledigin bence gayet aşikar, boşuna dememişler doktorların bilinçli hasta gorunce çıldırması diye. bence degiştirip ego sarsılması anında saldırganlasmaları yapabiliriz de olur. biliçli hasta senden iyi tıp bilecek hasta degil herhalde, analitik dusunebilen sorgulayabilen insan demek.


neyse az daha kasarsak 2. bi sezen aksu turkish music vakası yasancak.

bu arada lütfen kişisel algılama seni duyurudan az cok biliyorum, elinden geldigince insanlara yardımcı olmaya calısıyorsun. ama gerçekten ciddi bir zihniyet hatası oldugunu dusunuyorum, o yuzden bu cevapları tutucam burda. zihniyete musallat babında.

kandaz3
belki kinolondan bir yakınızı kaybettiniz, belki bir akrabanız aşil tendon rüptürü geçirdi sizi anlayabiliyorum. ancak sizce en güçlü Gr- etkisi olan hatta anaerop ve Gr+lere bile etkili bu ilaçtan vazgeçmeli miyiz?
vazgeçersek, bu ilaç yerine neyi koymamız lazım?
kültür beklemeye vaktimiz olmadığı komplike bakteriyel sistitlerde?
klaritromisin veremediğimiz atipik pnömonide?
yoğun bakımda serratia, psödomonas sepsislerinde?
mesela MDR tüberkülozda ne yapabiliriz (bu biraz ilersi için soru oldu)?
->işte bu tartışmada textbooklar ve makaleler çekilebilir.

bacaktan damara güvenmeyip, LIMA-RIMA dan almayı denemişler, sık sık her kalp cerrahının başına gelir zaten. Ne gibi bir telaş yapmış olabilirler ki?
aaa derken abdominal aort anevrizması olduğunu var sayıyorum. bir aşamaya kadar hiç müdahale edilmezken, bir aşamadan sonra saatli bombadır. bomba imha etme denenmiş mantıken. detaylarını uzmanıyla görüşmek lazım.


kanser tarama yöntemleri çok popi, yıllardır uğraşılıyor ama bir şey çıkamıyor. boşuna zaman kaybetmişsiniz makalede. zaten dediğiniz gibiyse kontrol grubu bile yokmuş ki, öyle makalenin yayınlanması bir garip. emin misiniz olmadığına?
gene de, genel tıbbi bilgiye sahip olmadan makaleye geçilmesi kafa karıştırır.

Dideral baş ağrısı sırasında değil ağrıları önlemek için günlük 80-160 mg reçete edilir. Bazı araştırmalarda 240 mg'i çıkıldığını görebilirsiniz. 120 mg ile başına bir iş gelmezdi. Bir de ilaçlar her hastalık için aynı dozda kullanılmaz. Aritmideki dozu farklıdır, hipertansiyona dozu farklıdır, anksiyeteye veya migrene farklıdır.

Buradan teşhis koymam doğru değil ama psikiyatrik bir sorunun varsa tam tersine hastalık bulgularını okumayı bırakman lazım. Farkında olmadan taklit etmeye başlayabilirsin. Doktorlar da böyle gibi hastalara nefesin daraldı mı, gözün karardı mı, göğsün sıkıştı mı falan filan diye sormazlar. Sen anlatacağını anlatırsın.

Son olarak Pubmed küçük resim. Temelini bilmeden, ki bunun yolu textbooklardır, orada okuduklarını sadece ezberlersin.

Ceycey, harbi bi kardeşe benziyosun ama bak şimdi; burada bir çarpıklıktan bahsediyorum, sen kinolonun gerçekten ihtiyaç duyulduğu durumları örnekliyorsun, ben soğuk algınlığına cipro dayayan bir yavşaktan bahsediyorum. Desene abi, evet bu sektörde var böyle orospu çocukları da, diye. Adamlar amerikada black box uyarısı ile kinolon veriyolar, burda 2 sene önceye kadar bu ilaçlar reçetesiz alınıyordu. Muadillerin kaçında yazıyo tendon ruptürü sence?? Ya da kaç meslektaşın bundan haberdar?

evet, devletimiz, doktorlarımız çok güzel, çok özenli, müthişler, muhteşemler. tüm sorun biz hastalarda. devlete kapağı atma tasasında olanda hiç sorun yok çünkü.

doktorlarımız çok güzel demiş miydim?

Bir de özel hastane doktorları iyi transferler diyelim. Orada çalışan hemşirelerin, laborantların, radyoloji teknikerlerinin kalitesini bilseniz adım atmazsınız. Genelde KPSS'yi kazanamayan, sağlık meslek lisesinden zoraki mezun olmuş tipler çalışıyor. Laboratuar mezunu birisi çok ünlü bir özel hastanenin yenidoğanında çalışıyor mesela. O yüzden özel hastanede masada kalmanız daha muhtemel.

@la noix, farkettim ki neyi vurgulamak istedigimi inatla anlamıyorsun. üstelik yazdıgın cevabı da silmişsin atarım boşta kalmış, kabul edelim gayet agır bi uslubu vardı o cevabın.

@lim5 kardeş, evet belirti okumayı bıraktım. anksiyete mevzuunda yeterince bilinçlenince. bişeye cevap verirken digerini unutuyorum. benim sorunum migren falan degilmiş, sonra gittigim doktor gülmustu hatta bu teshise.

@ceycey e evet anevrizma, yazdıgın bilgileri ben de biliyorum maalesef. imha icin gerekli gözlem yapılmadı maalesef, sonrasında ekip basındaki doktorla gorustugumde de ciddi sacmaladı. kendi aradı cagırdı zaten, aslında ailesi dava edecekti ama o gücü bulamadılar.

ben de sana soyle gercek bir ornek vereyim. turkiye'de olunabilecek en iyi yerlerden birine fizyoterapist aliniyor. adam sakatliklara bakiyor ama tani koyamiyor. her zaman soyledigi "Bi MR cektirelim, durumu konusuruz" MR gelmeden de kafasinda dusundugu taniyi da soylemesi lazim adamin ama raporlar vs geldikten sonra kagitta yazanin aynisini adama okuyordu. Yas olarak da yeni baslayan biri degildi ama iste maalesef boyle adamlar da var.

o zaman yazdığınız yazıyı düzeltmek lazım. çünkü o yazıyı okuttuğum tıpdışı biri, kinolon=kaka+ölüm olarak yorumladı.

vardır tabi orospu çocuğu. nerde yoksa söyle oraya gidelim. ama kinolon öyle ilaç sektörünü besleyebilecek bir ilaç değil. çünkü hem çok ucuz hem de patent süresi dolmuş jenerik ilaç
soğuk algınlığına yazılmaz ama atipik pnömoniyse yazılır. mesela ben yakınlarımdan biri atipik pnömoni olursa ilk kinolon tercih ederim. anama babama dediğim budur. atipik pnömoni de çok değişik bir hastalıktır. nezle gibi başlayıp, böğüre böğüre öldürebilir. Ben kendi aileme riske girmem. sana da girmemeni öneriyorum

halkın şunu anlaması lazım. top 2-3 özel hastane haricinde, özel hastanelerin doktor seçtiği falan yok. o en tepedeki özel hastanelerinde muayene, tahlil ücretleri için ev araba satmak gerekiyor.
devlette de doğru düzgün hizmet ve verimlilik yok. hastalara ayrılan süre açısından çok gerideyiz, bu kadar kalabalık, bu kadar yoğun hastanelerde işler nasıl yürüyor bazen ben de şaşıyorum. avrupadan gelen gözlemci hekimler falan şok geçiriyor hasta akınını görünce...

@la noix

hem müdahil edip hem de neden müdahil oldun diye sorgulaman çok garip. biz hastalar sizin tarafta işlerin nasıl olduğunu bilmiyoruz, o kısımla ilgilenmiyoruz da. doktora gittiğimde beni dinleyecek doktor istiyorum ve devlette kimsenin bunu yaptığını görmedim. özele gittiğimde yapıyorlar ama? müşteri gözüyle de baksalar yapıyorlar sonuçta ve sonuç olarak devlette gördüğümden çok daha iyi, özenli tedavi görüyorum.

önce bir tavra dikkat etmek gerekli, gerisi sonraya kalsın.

Ceycey, kötü zamanda hekim olmuşsun, modern tıp öleli çok oldu, artık ilaç şirketleri var. Naaptın, gittiniz mi Kıbrısa :p ?

www.yenisoz.com.tr
ethicalnag.org

Tamam, yardım et beraber düzeltelim entryi, sıkıntılı noktaları editleyelim.

kusura bakmayın duyuruya bir kaynak yapıyorum; ama benim de maalesef yıllardır süregelen bir taşikardi problemim var, en son doktora iki yıl önce gittim, gayet iyi bir doktordu da, dideral yazdı, ben tabii hala yaşıyorum bu taşikardi sorununu ama o kadar dağınık bir dideral kullanımım var ki bazen günlerce çrpıntım olur almam bazen çarpıntıya dayanamayıp yarım içerim. bu durumdan da çok sıkıldım, çarpıntının altında yatan sebep nasıl bulunamıyor anlamıyorum bu kadar çaresiz mi tıp sistemimiz? kuş kanadı gibi kalpten sıkıldım gerçekten dideral içmekten de...

@galandar, senin bana verdiğin bilmişlik kokan ama hiçbir şey bilmediğini ifade eden cevaptan sonra senin sorununun psikolojik olduğuna emin oldum. eğer gerçek bir hasta olsaydın gereksiz muhabbetlerle kafanı bulandırmaz ve gerçekten bir yanıt almayı beklerdin. ama görüyorum ki senin amacın hastalığını tedavi ettirmek değil kendine eğlence aramak. okuduğun makaleleri anlayacak altyapın olduğunu sanmıyorum. bunları okusan bile yorumlayacak tecrüben olduğunu da düşünmüyorum. sen bunu sadece kendini kanıtlama isteğiyle, kendini doktorun karşısında ezik duruma düşmeme isteğiyle yapıyorsun. türk doktorları küçümsemen de ayrı bir garip olay. elin İngilizleri bile tedavi olmak için Türkiye'ye gelirken her doktoru bir tutman çok ilginç. tamam kötü doktorlar var ama benim gözümde yarım yamalak makale okumuş biri, Google'da basit bir arama yapan hastadan daha tehlikeli. kendine dikkat et, sorunun psikolojikse kendine karşı savaş vermen gerekebilir, bu kadar inatçı olma.

@dissendium,

"Holter bana bir kez takıldı, sadece çarpıntıların zamanını kaydediyor"

+

"senin bana verdiğin bilmişlik kokan ama hiçbir şey bilmediğini ifade eden cevaptan sonra senin sorununun psikolojik olduğuna emin oldum"

tişikkirlir sipirmin

Boş konuşuyorsunuz, doktorun iyisi de var kötüsü de, hem özelde hem de devlette. Geçenlerde özele gittim, bana kasık fıtığım olduğunu söyledi. Sonra GATA'ya gittim, hiç de yokmuş öyle bir şey, gidip hastalık uydurdular üzerimde.

Muayeneye girmeden başka bir odada EKG çekiliyor ve doktorun yanına öyle giriyorsunuz. Muayene yerinde EKO bulunuyor. Doktor ihtiyaç duyarsa bakıyor.

hemen yaparlar.

Ben dun aksam Siyami Ersek'e gittim gecmis olsun. Doktor gorene kadar hemsire EKB yapti. Sonra kan tahlili yaptilar. Yarin da dahiliyeye ve sorunum ritim bozuklugu oldugundan 159 nolu ofise gitcem.

ankara atatürk 1 haftaya sonraya tarih verdi.

Ekstrasistol deniyor, stres, sigara , uykusuzluk tetikler.Genellikle kalpte organik bir sorun oldugunu gostermez ama cok sıklasirsa doktora gitmekte fayda var.

Yada anksiyete.

Lola90'nin bahsettigi tetikleyici unsurlarla beraber daha bi hissedilir olur. Kafeinle birlikte tavan yapar.

Bir ara bende de anlattigina yakin bir rahatsizlik vardi.
Genelde yuz ustu uyurum, ne zaman yataga girsem deprem oluyormus gibi sarsilirdim. Kalbim deli gibi atiyor hissinden kurtulamazdim.
Gezmedigim bolum kalmadi, kardiyolojide olabilecek butun testleri yaptim ama sonuc yok. Guatr(troid) olabilir; su, bu olabilir dediler ve ne kadar test yaptimsa yine sonuc yok.

En son psikiyatra gittim. Ordan da ciktiktan sonra "aslinda yasadigim bu hayat gercek degil, tum bunlari ben kafamda yasiyor olabilirim, su an bir yasam unitesine bagli da olabilirim" moduna soktu (Hikaye biraz uzun, hatirladikca gulerim :))

Peki su an durum nedir? Neler degisti?
Benim onerim hayatini gozden gecirmen gerektigidir.

Mesela ben ne yaptim:
- Ogrencilik zamanindan kalma hazir kahve aliskanligimi biraktim(neredeyse butun sivi tuketimim nescafe idi).

- Sigarayi biraktim.
Iciyorsan sayet, (Sigarayı Şu Anda Bırakın - Allen Carr) kitabini kesinlikle oneririm.
Uyku, kisisel bakim, butce vs. neredeyse her seyde verim aldim.

- Kahve yerine su tuketmeye basladim.

- Spor yapmaya basladim.

- Calistigim yerde projeler nedeniye surekli stres altindaydim, ordan ayrildim.
Aksam eve gelince is dusunmemeye basladim.
Bos zamanlarimi degerlendirecek guzel meskaleler bulmaya calistim.
Disarda kocaman bir dunya varmis onun farkina vardim.
Dikkat edersen, normal insan gibi yasamak disinda yaptigim ekstra hic bir sey yok.

Bu arada, zaman icinde bu rahatsizliga alisiyorsun, yapacak bir sey yok diyip carpintilarla yasamayi ogreniyorsun.

Ustte bahsettigim degisikliklerden bir kac ay sonra bir gun fark ettim ki, carpintim yok. Yani bu, o gune ozgu bir sey degildi, sadece o gun dikkatimi cekmisti. Ne kadar zamandir normale dondugunu halen bilmiyorum.

Bu durum olmasa eski yasantimdan kurtulamazdim. Son olarak, "bir musibet bin nesihatten iyidir" diyip gotum gotum buralardan uzaklasiyorum :)

@mov eax esp, detaylı cevabın icin cok sagol. bende de var anksiyete bozuklugu ve o sallantı hisli carpıntıyı cok iyi tanıyorum. onda genelde tek dert hızlı ya da sert atması. ama bu daha degisik bişey, resmen biri borudan bişey akıtıyor ya da orası uste uste vuruyor gibi. anksiyeteden olan carpıntı kendini dinlediginde cıkar ya hani, bişeyle ugrasırken cogunlukla hissetmezsin. bu direk fizyolojik, alakasız zamanlarda buradayım diyor ve beni korkutuyor:(

Kastettigin seyi yorgun ve uykusuz oldugum zamanlarda ben de hissediyordum. Anksiyeteden dolayi herhalde, kuruntu yapiyorum diye dusunuyordum. Bir gun yine oldugu zaman yanimda halam vardi, sol kolumu izlemesini soyledim. Kasten mi yapiyorsun diye sorunca, kuruntu yapmadigimi anladim. Lola90'nin yazdigini okumadan anksiyetenin bir etkisi oldugunu saniyordum.

Canim benim, kardiyolojiye git durumu anlat, 24 saatlik takibe tabii tutsunlar. Bir sey cikmazsa, sorun yasam kalitenle ilgilidir.

bunun i5 modelini 2200e pcdepo'dan almistik, kisa bir sure sonra orasi da batmisti :)

indirim falan ayaklari yalan, standart fiyat gosteriyorlar.

peki bilgisayardan memnun musunuz? zaten hepsiburada'dan almiycam, kendi bilgisayarcım var ornek ıcın koymustum

kardesim kullaniyor, pek bir sikayeti olmadi. lakin, kasasin kalitesi biraz dusuk. galiba cad programlari cin, islemciden ziyade ekran kartinin iyi olmasi onemli. i7li bir bilgisayar yerine i5li bir modele, daha iyi bir ekran karti tercih edilebilir.

ben de su siralar, autodeskle calisiyorum. hp zbook kasa, quadro ekran karti olmasina ragmen calistigim modelden dolayi kasiyor, bazen program cokuyor.

çok kısa sürer muhtemelen. proje planına fln gerek yok kafandakileri anlat yeter. bir de kosgeb hibeleri ve kredileri hakkında biraz bilgin olsun. ne kadar ciddi olduğunu ölçecekler.

edit: bir nevi mülakat gibi düşün.

-1 olabilir,(bkz: ) kuvvet serisi açılımı var. sinx gidiyor zaten. geriye kalan da sinxin kuvvet serisi. 1den küçük oldğunca 1/1-sinxe eşit ama 90derecede 1 oluyorişte.

l'hospital'dan yurusen, sinx ve cosx'leri taylor series expansion olarak yazsan? limit kurallarini pek hatirlamiyorum, ama bana mantikli geldi.

1+x+x^2+...=1/(1-x), x<1 iken.

sinx <=0, bu sorudsa sinx=1 olmadığını varsaymak lazım (soruda verilmesi lazım filan)

Buna rağmen sorunun bir sonucunun olmadığını düşünüyorum...

Edit: Bu limit kesinlikle yoktur, soru yanlış.

www.youtube.com bu muydu acaba?

ben de mühendisim girmedim yds'ye öyle bir şart var mı gerçekten ben de merak ediyorum.

bu arada evet sadece 22 mayıs 1.oturum olan Genel Yetenek ve Genel Kültür testini çözeceğiz

zannetmiyorum katsayısı fazla değildir. ama kpss'den sonra katılınacak yds'lerin bi anlamı olmaz. yarınki e-yds'ye basvurmayı basarabilirsen herşey tamam.

mühendis kadrolarının büyük çoğunluğu p3 ile alıyor. hatta merkez atamalarının tamamı p3 kullanıyor olabilir. bu sebeple yds'ye gerek yok çünkü katsayısı yok. torpilim var falan dersen alan testlerini de yds'yi de çöz. bakanlıklarda çalışırsın.

merkezi atamalarda sadece p3 puanı isteniyor. bu merkezi atamalar sonbahar ve yazın olmak üzere yılda iki kere yapılıyor bildiğim kadarıyla.

bunun dışında kurumların açtığı ve yazılı veya sözlü sınavla alınan mühendis, uzman yardımcısı, müfettiş gibi kadrolar için genelde yds ile hesaplanan kpss puanları isteniyor. bu puanların hesaplanması için de yds'ye kpss'den önceki bir zamanda girmek gerek.

yds bazısında var bazısında yok ama isg belgesi zorunlu hale getirilecek yakında. son atamada kadroların çoğunda vardı o belge şartı mühendisler için.

skins. liseli dizisi olsa da benzer bir tat bırakıyor.

Modern family
Californication

yüksek tempolu: utopia

Weeds olabilir.

*tipik türk kafası on* ya bu ukraynalı erkekler raad biliyon mu karıları götlerini başlarını açıyo laf etmiyolar, domuz yedikleri için kıskançlık hisleri kalmıyormuş biliyon mu gavatların* tipik türk kafası off*

türk kadını tek bir tip mi? iyisi de kötüsü de olamaz mı tıpkı ukrayna kadınları gibi.

Ne coksa itibari dusuyor azizim. Misss gibi istavrit bile begenilmiyor ucuz balik diye, ucuzlugu cok cikmasinda yoksa miss gibi balik. valla 3 aydir gurbetteyim tatsiz tuzsuz balik yiyoruz. Bir farki yok.

ukrayna dedin ve der meister yolda.

ulkesine/milletine gore genellenemez ama yine de "genelde" sarisin nufusun yogunlukta oldugu yerlerde esmerler begenildigi icin onlar bize, biz onlara yaziyoruz. ukraynali arkadasim cok var ama erkek hic yok. hatta birisi bir sureligine ev arkadasimdi ve ulkesindeki erkeklerin kaba ve saygisiz oldugunu soylemisti. simdi git turk kadinina sor, belki bir cogu ayni cevabi verir. ama is farkliliga gelince karsidakini etkilemek icin kibarlasiyor demek ki insan.

@floydian, degil tabi ama genelleyemez miyiz? kabaca sormusum işte hiç fikrim olmayan bi kultur. genel gecer yorumlar yapılabilir bence. misal ben gordugum ulkelerin gordugum kadarıyla haklarına 1-2 cumle yazarım, cok absurd bişiy degil bence:/

ayrıca genellemeyelim derken beni cok pis genellemişsin, turk kafası mode:)

siz türk kadınları kendinizi niye ezikliyosunuz bu kadar ben onu anlamıyorum. milletçe birbirimizi itin gtüne sokmaya o kadar alıştık ki dışarda birisi ilgilenince şaşırıyoruz. hiçbir ırkı genellemek doğru değil tabii ama benim bildiğim, ukrayna kadınları da tıpkı bizim kızlar gibi (hatta bizimkilerden daha fazla) ilgi istiyor. ne bileyim çiçektir, böcektir, romantizmdir böyle şeylere bayılıyolar(mış). o yüzden, ukrayna erkeğinin de normalde öküz olmasına rağmen hatun kısmına karşı ilişkide çok kibar ve naif olduğu söylenir genelde. en azından benim aldığım duyum bu yönde. ukrayna'yı çok severim, millet olarak ukraynalıları da severim ama "ukrayna erkekleri/kadınları şöyledir" diyecek bir konumda değilim açıkçası, duyduklarımı söylüyorum. ha bu duyduklarımı da yine ukraynalılardan duydum.

bak mesela ben kısa ukrayna seyahatimde dimitri diye bi bebeyle tanışmıştım arkadaşı beklerken. gelip sigara istedi. ayaküstü lafladık biraz. iki dakikada kanım ısındı çocuğa. elinde çiçek vardı. sevgilisinin doğumgünüymüş, onu anlattı heyecanla biraz. sonra sevgilisi çekip götürdü zaten, yoksa herif bana sülalesini anlatacaktı belli ki - nerede doğduğundan girmişti zati konuya. sevgilisi yanındayken çiçek niye elemanın elindeydi onu anlamadım ama, kendine aldı herhalde ya da sonra veririm dedi.

velhasıl, bence ukrayna erkekleri genel olarak iyidir. öyle çok şey çocuklar değiller benim gördüğüm kadarıyla. ukrayna'dan adam çıkmaz diyemem. bak işte kendin değerlendir.

asaletimizden etkileniyor olabilirler. hem kendi tecrübelerimden yararlanarak şunu diyebilirim ki "türk kadını" diye birlikte olmuyor hiçbir yabancı erkek. gözünü kaşını beğeniyor, uyumunuzu falan seviyor. o kadar. türk erkeğinin "rus karıları at gibi" genellemeleri yok onlarda pek. dolayısıyla o adam da kesin bizim kızın bir şeyine vurulmuştur. yoksa türk kadını hayranlığından değil.

floydian +1

Her insanın stresle baş edişi farklıdır. Kimisi olayı çok ciddiye alır, kimisi biraz daha şakacı bir tavır takınır.

Eğer aklı başında insanlarsa, hayır sizden tiksinmemişlerdir. Her ne kadar yaşadığınız olay bir eksi gibi görünse de, bence şansınızı tamamen yok etmemiş.

Beklemediğiniz sonuçlar da çıkabilir, görüşmenin sonrasını bilmek gerek tabi.

Dostum pozisyon neydi bilmiyorum ama mülakatın çokta iyi geçmiş olsa şansın zaten %15-%20 arasındaydı, o yüzden çok takılma güzel bir anı olmuş bence:)

arkadaslar işte degilim zaten inanın, sadece laf agzımdan cıktıktan sonra kendime inanamadım. zira olayın basından beri elemanlar ankarada oldugu icin gundeme deginmek istiyordum ama aklımla-dilim koordine olamadı:/

ben dediğinde bi gariplik göremedim ya espri kısmı hangisi?

Fazla büyütmüşsün.tiksinilecek bir durum yok ortada.

bence gayet icten ve durust oldugunuzu gostermistir.

Çok abartma.

Taksicilere karşı da açık ol. Ne çakal olduklarını duymayan mı kaldı.

bi sıkıntı göremedim ben gayet doğru söylemişsin hatta. siz buradasınız ben istanbuldayım hohoho dememişsin ki.

kötü ama abartılacak kadar değil. kafaya takma.

Ben de bi sıkıntı göremedim takma.

the bridges of madison county olabilir.

Acı Aşk
Gördüğüm en başarılı Türk filmlerinden biri bu konuda. Cansu Dere ve Halit Ergenç var.

son zamanlardaki güzel filmlerden izlemediyseniz
the lobster

arabeskten çok absürd (gerçek üstü vs. ne derseniz artık) gerçi ama olsun : )

@hayal bilgisi, yeni izledim. gerçekten cok farklı filmdi. ama su an aradıgım daha düz bişey:)

keith super ya.

Spanglish (2004)
Far from Heaven (2002)
Something to Talk About (1995)
The Good Girl (2002)

Şu var o zaman:
Kutup çizgisi aşıkları
www.imdb.com

Eski bir film ama çok güzeldir..

Ask kirmizi nurgulum yesilimin filmi

Atonement belki?

Far north var bir de kriterlere uyar mı bilmiyorum ama.

Isin icinde aldatma oldugu icin haksiz kazanc bence.

ben buna ticaret derim.
maaşlı çalışanlar bilemez.

ticaret.

Haram değil de yalan da günah.

helali haramı bilmem, ama "sana 120'ye bulurum" demekle, "sana 120'ye alırım" demek arasındaki ince çizgide arkadaşını aldatmış olursun hoş olmaz bence :) @konusma ben konusuyorum daha bitirmedim +1

arkadaşına yaptığın için bunun adı ticaret değil: ibnelik ve soysuzluk olur. Haram kısmını tam bilemiyorum.
Ama siz bu işi yapmaya talipseniz, vergi levhası asarsanız ve "ben bu malı alıp satıyorum" derseniz, bu işten al-sat yoluyla kazanç elde ettiğinizi herkes bilir, bu da temiz bir ticaret olur.

gördüklerimden yorumlayayım islamiyette her türlü ticari çakallık haramı helali geç sevaptır

sen marketten bir urun aldiginda da ayni sey olmuyor mu? market gucunu kullanarak mali ucuza aliyor ve sana ne kadara aldigini dahi soylemeden mali reyonuna koyuyor. bir etiket koyarak malin fiyatini da ilan ediyor. artik karar sana kalmis.

ben mali satin alan olsam, bir arkadasim bana bunu yapsa ve bunu sonradan ogrensem o kisiyi silerim. senin derdin ise anlasilan arkadasin degil, diger dunyada icecegin sarap.

Ticaret degil o, karsi taraf senin bu isten kar ettigini, kar amaci guttugunu bilmiyor.
Haram mi helal mi bilmem de etik degil. Ben uygun fiyata bulurum ve sana 120tl'ye veririm derseniz sorun yok bence.

bunun adi ticarettir. ticaret yapmayan bilemez. bir mali temin edersin biraz kar koyar satarsin, burada mali alacak kisinin de kari var, 30 tl oda kar ediyor. Senden almasa daha pahaliya alacak. haram degildir. Haram neden olsun ne alaka. Sen calip satmiyorsun ya da haksiz kazanc elde etmiyorsun. burada win win var, arkadasin da kazaniyor sen de.

Doğrudan helal ya da haram demek ayri
bir bilgi ve dayanak gerektirir.
-Ben uygun fiyata bulurum ve sana 120tl'ye
veririm derseniz sorun yok bence.-

Stavro +

kar ettigini bilsin ama miktarı söylemek zorunda degilsin. kaldi ki o da senden bunu bilerek alacak zaten.

baglantilar ve vizyon da para eder. o adamda o imkan olsa kendi 100'e alir zaten. bence durumda hicbir problem yok. win-win

store.donanimhaber.com

hiçbişey olmaz.ama arkadaşına ayıktırma. hatta yüzde 30 kar koy. 130'a sat. yakın arkadaşız aga dersen bilemem.

elbette kandırma olduğu için haksız kazanç......

ancak ben olsam bunu söyleyerek yapardım...

misal "bana bir yemek ısmarlarsan sana aynısını 100'e alırım" falan dersen sorun olmaz......

Ticarette yaptığımız alışverişte kar oranını bilmesek de kabul ediyoruz. Hicbir tüccar ticaret yaptığını saklamıyor. Alışverişten doğan vergiler ödeniyor. (Istisnalar var tabii bunun polemigini yapmayalim).

Malin fiyatına razı olup alıyoruz.Burada gizlenen bir şey yok, rıza var.

Ama soruda ben sana 120 ye buldum demekle 100 liraya buldum ama buna aracılık yaptığım için 20 lira da ben alacağım demek arasında cakallik, kandirmacali bir çizgi var.
Üstelik bunu güven üzerine inşa edilen bir dostluk ilişkisinde yapıyorsunuz. Helalini haramini bilmem ama herşeyden önce ayıp.

Kendimden ornek vereyim en yakın arkadasim katalog üzerinden ürün satıyor. Ürün sipariş ettiğimde bana bile gelis liste fiyatından değil karlı perakende liste fiyatından satıyor. Bugüne kadar hiç saklamadi. Dürüstçe söyledi. Ben de uygun oldukça alıyorum,başkası değil arkadasim kazansın diyerek.

Ha bu durum aramızda çıkar ilişkisi de olusturmuyor. Arkafasimin eli aciktir, dogim gunu vb ozel zamanlarda o urunlerden hediye paketi yapar getirir.

Sadece ticarette prensibi var, bunu kimse için bozmuyor. Saklamıyor da...

Arkadaşınıza aracılık yapınca komisyon almak ayıp değil ama bu durumu saklayıp çıkar elde etmeniz ayıp.

Açıkça belirttiğiniz sürece veya bu işi komisyon alarak yaptığınız genel olarak bilindiği sürece her hangi bir sıkıntısı yok. Söylemeden yapmanız doğrultusunda kazandığınız para değil yalandan dolayı günaha girmiş olursunuz.

Kimi yazılarda yalan haram olarak geçer ancak kur'anda yalan haram olarak belirtilmemiştir. (aradım mamafi bulamadım, sizde arayın bana güvenmeyin, sonuçta inançlı biri sayılmam) yine kur'an da haram olduğu belirtilen şeylerin sayısı bellidir.

Dillerinizin yalan vasfetmesi ile: "Şu helaldir, şu haramdır" demeyin; aksi halde Allah'a iftira etmiş olursunuz. Şüphesiz Allah'a yalan uyduranlar asla kurtulamazlar. (NAHL/116)

Dolayısı ile kur'anda geçmeyen bir şeye helal/haram diyemeyiz.

(bkz: win win) zararı yok. fakat yine de diğerlerinin belirttiği üzere, "bi ziğara paranı alırım" gayet makul.

120'ye buldum dersen yalan girer işin içine.
normalde aracının kar etmesi helal. ama karlı miktarı geliş fiyatı diye söyleyerek olmaz.
ya diceksin ki daha ucuza buldum sana 120'ye satarım. veya direkt şu kadara buldum şu kadar karla sana satarım diceksin.

çünkü bunu söylemezsen ne olur biliyo musun, yarın bir gün aynı durumda o adam 100 liraya bulduğu şeyi senin de öyle yaptığını düşünerek 100 liraya sana getirtir. buna vicdanın nasıl el verecek?

ama böyle bişey olmayacak olsa bile yukardaki 2 şekilden biri olmalı.

Din falan bir kenara; arkadas isi ayri, ticaret ayri.

Ticaret, senin yaptigin seye deniyor zaten. Bir seyi piyasada satabilecegin fiyattan ucuza buluyorsun, sonra uzerina kar ekleyip piyasaya satiyorsun. Bugun elini cebine atip para verip satin aldigin HER SEY bu yontemle satiliyor. Insanlar boyle geciniyor.

Fakat bu dedigin kisi "arkadas" ise ayip ediyorsun (dinle falan isim yok, haram helal farketmez benim icin). Arkadasina yalan soyluyorsun. Insan arkadasina "sana bu aradigini 100 liraya buldum git ordan al bence" der. Arkadasi da ona minnettar olur. Gun gelir arkadasin da belki seni kollar, o cebe atacagin 20-30 lirayla kiyas kabul etmeyecek iyilik gorursun. Veya gormezsin. O beklentiyle yapma, ama insanlara karsi durust olursan, hayatin normal kazigini gene yersin ancak durust olmayanlarin tadamayacagi iyilikler de seni elbet bulur.

Ozet: Arkadasa yapilmaz, ayip.

işin ilginci haram helal diye girenler bilip bilmeden sallamış.
daha ilginci ise cevap verenlerin yarısı haramı helali bilmem ama... diyo. adam haramı helali soruyo bilmiyosan ne karışıyon

30 lira için sövdürtme kendine
Hadi 50 lira olsa neyse

herkes miktar uzerinden gitmiş de, rakamlar tamamen sallamaydı ://

rakamlar sallama olsa ne olacak. 1 lira icin boyle bir sey yapmayacagina gore?

@baldur1, orantıyı ters kurmussun:) 20ye bolme de yuzle falan carp mesela

haramin orantisal olarak degistigini zannetmiyorum o zaman kanka.

o değil de duyuru ulema doluymuş ya la.

yalan söyleme olm. ben 120'ye veririm de geç. sonra bi vesileyle ortaya çıkar, mahçup olursun.

haram show. Ben bunu 100 tlye buldum ama 20 tl de servis ücreti alıcam senden dersen helal. O zaman da arkadaş kalmazsınız zaten.

ben haram helal bilmem de yalan söylemiş oluyorsun. etik değil. arkadaşına 100 liraya aldım 20 lira da pay alırım diyeceksin ya da hiç kaça aldığını karıştırmadan ben sana 120'ye satabilirim diyeceksin. 120'ye aldım deyip 100'e alırsan yalan söylemiş olursun.

oracle markası

pl/sql oracle şirketinin veritabanıdır.
mysql'de farklı bir veritabanı.
SQL ise bu veritabanlarının kullandığı dil. Veritabanından veritabanına küçük farklılıklar olabilir.

sql bir kısaltma, yapısal sorgulama dili anlamına geliyor, ANSI denilen kurum (amerikan ulusan startlar enstütüsü) ise bu dilin sahip olması gereken nitelikleri standartlaştırmış. Veri tabanı üreticisi kendi SQL dillerini geliştirirken bu standartlara uyup uymamayı tercih edebilir, uyar ise bir yazılımcının yeni bir şey öğrenmeden yeni bir veri tabanı ürününe geçebilir veya çok az değişiklik yaparak) bu sayede de geniş bir kullanıcı kitlesinden pazar payı edinir. (microsoft hariç onun zaten bok üretse alacak adamı var)

Bu standart üzerinde INSERT, SELECT, UPDATE, DELETE işlemleri veri tabanı, tablo, index oluşturma gibi komutlar ve nasıl çalışacakları belirtilmiştir.

Her ne kadar ANSI, sql standartlarını ortaya koysada gelişen teknoloji, büyüyen veriler ve uygulamaya özel ihtiyaçlar üreticilerin bu standartlara götlerinden yeni elementler uydurarak ekleme yapmalarına neden olmuş. Bu eklemelerin bir kısmı ise daha sonradan standartlara dahil edilmiş/edilecek/ediliyor.

Ancak yazılım geliştirme yöntemleri değişim gösterirken büyüyen veri ile uğraşmakta dert olmaya başladı.

Şöyle düşün, eskiden her banka kendi hesabını tutarken (40/50 tablo ile çözülecek bir yapı iken) şimdi bankalar arası ve hatta ülkeler arası işlemler, farklı hesap türleri, anlık döviz işlemleri gibi ihtiyaçlar çıktı.

Kod tabanı büyüdü ve aynı projede çalışan yüzlerce yazılımcı olmaya başladı, veri tabanları yüzlerce farklı tablo içermeye başladı ve geliştirici elindeki Y verisinden yola çıkarak X verisine nereden nasıl ulaşacağını ararken kafası karışmaya balataları yanmaya başladı.

Bu durum veri tabanı üreticileri tarafından fark edilip kendi iç dillerini geliştirmelerine neden oldu.

Bu yazılımcı için; "select * from hede where hödö" yerine select function_name(hödö) diyerek istediği veriye ulaşması, function_name'in ise nasıl çalıştığı hangi tablolardan hangi verileri çekip ne bok yediği hakkında en ufak fikri olmadan iş yapabilmesi anlamına geliyor.

Her üretici kendi iç dilini tasarlama özgürlüğüne sahip, bu iç dilin yetenekleri, söz dizimi vb. ayrıntıları üretici kendisi belirleyebiliyor. Bu sayede X üreticisinin ürettiği veri tabanında bulunan Y iç dili ile veri tabanı yöneticisi; fonksiyonlar, veri tipleri vb. şeyler hazırlayıp yazılımcıya dökümantasyonu ile birlikte veriyor, yazılımcı bu dökümantasyona göre gerekli yerlerde gerekli fonksiyonları çağırarak işini hallediyor.

bu dillerin isimleride üreticiden üreticiye değişiyor. pl/sql oracle'ın markası iken, plpg/sql postgresql'in markası ve ürünü. Buradaki / dan sonraki sql bu götten uydurulmuş dilin içerisinde sql kullanılabildiğini anlatıyor.

normal şartlarda sql dilinde değişken tanımlama, döngü ve mantık kurma gibi şeyler yokken bu götten uydurulmuş diller içerisinde var. döngünün çalışacağı veride standart SQL ile çekiliyor.

işte böyle bişi.

Birde iyi SQL öğrenmek istiyorsan ilk okulda öğrettikleri kümeler kavramını iyice kavraman lazım.

sql - tüm veritabanlarında çalışan ortak, standartları olan bir dildir.
pl/sql : oracle'ın standart sql dili yanında kendi komutlarının da yer aldığı bir dildir. oracle'ın sql dili diyebiliriz.
sql developer : oracle veritabanı üzerinde sql komutlarını çalıştırmaya yarayan bir programdır.
mySQL : ayrı bir veritabanıdır. Oracle bir süre önce satın aldı. Daha küçük ölçekli, genelde web'de kullanılan bir veritabanı.

florence nightangale kadikoy de prof ender semiz hoca var. sgk anlasmasi var 150 tl oduyorsunuz ve butun testlerde bedava. Kendisi de cok cok iyi hir kardiyolog. Mutlaka bir randevu alin derim

ya hu mantıklı düşünelim. Eğer gerçekten bir cep telefonu açık şekilde uçağa zarar verecek olsa tek tek telefonlar kontrol edilmez miydi?

Kalkan uçakta 150 kişi varsa 50sinin telefonu açık böyle düşünün.

soruyu anlamadan cevap kasmak niye?

gayet acık : anadolujet ucuslarında kalkış ve inişte ucak modu da degil tamamen kapalı olacak demiyor mu?

fikrinizi soran olmadı em field guruları

Sanırım o bir tek Türk Hava Yolları'nda öyle. Pegasus filan bir şey demiyor uçuş modundaysa.

uçak kalkış ve iniş yaparken birçok anons yapar. bu anonsları dinlemeniz için elektronik cihazları bu sırada kullanmamanızı isterler. uçağın sistemlerine uçuş modunda olan bir telefon zarar vermez. iniş ve kalkışta sadece uçak modundaki telefonu değil, laptop, diskman (eskiden vardı evet ) vb cihazları da kullanmanıza izin vermez bazı hava yolları.

pegasus'un da anonsunda/videosunda kalkışta ve inişte kapalı, sonra uçuş modunda kullanılabilir diyor. Ama kontrol etmiyorlar çoğu kişi kapatmıyordur, hatta uçuş moduna bile almayanlar vardır eminim. Uçağın sistemlerinde bir sıkıntı olursa pilotlar arattırıyormuş galiba öyle 2001 yılından kalma mı ne bi pilotun forum yazısı vardı.

konudan bağımsız ama pilot arkadaşlarım var ben bu telefon meselesini onlara sordum. şehir efsanesi biz kullanıyoruz herhangi bir sorun çıkmadı, çıkması da mümkün değil dedi. sanırım yakın dönemde otobüslerdeki gibi bir durum olacak. otobüslerde frene zarar veriyor diye yasaktı bir dönem.

em alanlar cok karmasık bi konudur. sistemler stabilken sıkıntı cıkarmayabilir ama bi problem anında akla gelmeyen sonuclar dogurabilir. üstüne yeterli calısma yok, etkiler diyenler var etkilemez diyenler cok. ama en azından hata kabul edilemez kalkıs ve iniş anlarında güvenli bölgede kalmakta fayda var.
bilgilerini ipad'de tutan pilotlar da var, ama bu pilotlardan cok aviyonik sistemcilerin bilecegi bi iş. uçagın hassasiyetiyle otobusu karsılastırmak da cok dogru olmasa gerek.

Bence ucakran ucaga degisiyor.
Daha gecen gun pegasus hostesi ucak modunda olmasina ragmen telefonumu kapattirdi kalkista ve iniste.

Ama thyde filan ucak modunda iniste-kalkista hic sikinti olmadi.

Bilemedim:/
Ama pegasus ozellikle diyordu "kalkis ve iniste cep teleefonlariniz kapali olsun, normal ucus sirasinda ucak modunda olabilir" gibisinden bir sey. (Yaniliyor olabilirim ama aklimda boyle kalmis)

www.quora.com

www.quora.com

en.wikipedia.org

üç sebebi varmış.

1-) bazı yolcular güvenlik uyarılarını dinlemek yerine telefonuyla oynuyormuş. (sanırsın 2-b sınıfı ama gerçek malesef, bazı insanlar büyümüyor. "ayşenin saçını çekme", "mehmetin silgisini yeme", "camdan atlama" gibi komutlar vermen gerekiyor)

2-) uçak çok hızlı hareket ettiği için telefon devamlı olarak yeni baz istasyonu arıyormuş, bu da baz istasyonlarını yalama yapıyormuş. bir baz istasyonunun kapasitesi 10bin kişi diyelim, üzerinden geçerken aynı anda 50bin kişi bağlanmaya başlarsa çöker haliyle.

3-) iniş ve kalkış sırasında herkes cayır cayır telefon konuştuğu ve her gün yeni bir cihaz çıktığı için uçağı devamlı "acaba yeni çıkan telefona uyumlu mu lan" diye test edemeyecekleri ve uçak iniş ve kalkış sırasında pilotun kuleyle iletişiminde sorun olmaması için kapatılmasını istiyorlarmış.

ben kapatırım (uçaktan inince de telefonla oynayabilirim ama inemezsem oynayamam, üzerinde çok fazla düşünmeye gerek yok), milyarlarca dolar araştırma geliştirme bütçesi ayıran şirket uçak üretecek ve sen cep telefonunu açık unuttun diye uçak düşecek, işte bu bana saçma gelir. sen de söylemişsin, adam onu bilmesine rağmen kapatmıyor, sence uçak üreticisi bunu düşünmemiş midir?

anadolu jette ucus modu özelliğiniz varsa onu yapın, ozellik yoksa da telefonu kapatın diyor.

Pegasus dün tamamen kapat dedi ancak uçak moduna koydum tabiki. Uçak modunda herhangi bir zarar vermesi neredeyse imkânsız. Hatta açık olsa bile.

Ha soruna cevap, firmadan firmaya uçak modu meselesi değişiyor.

uçuş modunda olduğu sürece bir sıkıntı olmuyor. milletin canını sıkmayın boşuna.

bir kere yakınlarımda adamın biri aynı senin yaptığın gibi çocuğa çemkirdi telefon falan diye. baya sinir bozucu bir durum.

dostum sana şöyle söyleyeyim, birkaç kere telefonu açık unutmuştum. yani uçak modunda değil, bildiğin açık yani. öyle açık yaptık o yolculuğu.

bir bok olmadı. kasma o yüzden.

vakti zamanında izmir gibi yerde belediye otobüslerinde elin cep telefonuna gidince yaşlılar tepene binerdi, 'kapat telefonunu, kaza yapıcaz' diye. sen de öyle olma, kötü o durum.

anonsu dinlememişsiniz.

thy ve doğal olarak onun markası olan anadolujet'de, hatta sunexpress'de der ki "telefonunuzun kapalı olduğundan YA DA uçuş modunda olduğundan emin olun".

yani uçuş modunda istediğiniz gibi kullanabilirsiniz. uyarıyı dikkatle dinlemeyip bir de lüzumsuz yere adamın canını sıkmışsınız.

herkes uçak modunu anlatmaya çalışmış ama arkadaşın sorduğu o değilki. havayolları iniş ve kalkışta telefonlarla veya herhangi bir aletle uğraşmayın der. çünkü iniş ve kalkış en çok kaza riski olan zamanlar. bu yüzden bu aletler dikkat dağıtmasın istenir. yani aslında o an aletlerle uğraşan birinin zararı genelde kendinedir. telefon uçak modunda olduğu sürece sıkıntı yok.

@lprytk hepsi öyle bir talepte bulunmaz, thy-anadolujet-sunexpress'de öyle bir şey yok, sadece kulaklık varsa kulaklığı çıkarmanızı isterler, onun dışında cihazınızı kullanırsınız.

ne çalışan ne de uçuş modunda olan telefonun uçağa zerre etkisi yok buna emin olun. havada uçağa yıldırım düşüyor bir şey olmuyor oradan hesap edin.

uçuş modunda açık telefonla açık mp3 çalar arasında fark yok. o kadar şeetmemek lazım. eskiden belediye otobüslerinde de kapattırırlardı kapatmayana dik dik bakardı. hala aynı otobüsler var ama o dik dik bakan amcalar teyzeler otobüste candycrush'ın dibine vuruyor.

havacılıgı cok bilen muhterem dostlar döşemiş, yok cemkirme yok etkisi olsa ucaga sokmazlardı diye.

model programları uçagı ucurana kadar yuzlerce kişilik ekiplerle calısır. ucak uctuktan sonra gelen modifiyeler büyük oranda yasanan talihsizlikler sonucu yapılır.

-arı yuzunden dusen birgen air
-d.b cooper reyizin ardından eklenen cooper kilidi
-en basit ölçüm cihazlarından olan altimetre hatası sonucu kaza geciren ucaklar(son hatırlayacagımız vaka thy-amsterdam)

bunlar ilk etapta hatırladıklarım.
viki'den faydalanırsak şöyle bi liste yapmıslar : en.wikipedia.org


o yuzden fazla gozumuzde buyutmeye gerek yok, evet 6 sigma ile calısan sistemler yapıyorlar ama insan hatası faktoru her zaman baki.

amacınız araplara yönelik iş yapmaksa, başka bölgelerde araplar hangi emlak ofisleriyle çalışıyor bi bakın. şimdi remax'in coldwell'in ismi var. araplar belki kendilerini daha güvende hissetmek için kurumsallarla çalışmak isteyebilirler. bu durumda sizin kurumsal olmanız iyi olur.

ya olmayacaksa sağlık problemi desen bile almazlar.

mesleğine göre freelance çalıstım de o bi yılda, takılma.

ikcı değilim ama, ingilizcemi geliştirmek için ara verdim diyebilirsin. (tabi şu anki ingilizcenin iyi olması lazım)

hasta muayene edilmeden gözle görülmeden yorum yapmak zor fakat ritim bozukluğu olma ihtimali var. genelde ritim bozukluğu olan çoğu insan bununla yaşar, ama bazı durumları tehlike yaratabilir. en sağlıklı ve kesin sonuç kardiyoloji uzmanının görmesi ve mümkünse holter ekg denilen 24 saatlik ritim kaydeden ekgnin takılması.

çektir çok rahatlarsın. zaten çıkmışsa diş çok da acı ağrı olmaz. uzuya uzuya çenenin kapanış yapısını bozuyor 20lik dişler. bende öyle olmuştu. çektirdim rahatladım.

diş eti çekilmesi olabilir.

acilen çekilmesi iktiza ediyor galiba. doktorların demesine göre diş uzama durumlarında yanak kaslarına ve diş etine zarar veriyormuş.temas ettiği diğer dişlere de baskı uygulayıp çürümesine yol açabiliyormuş

Bu tarz şeylere inanmam ama benzer durumlar başıma geldi 2 defa. Biri büyükbabamda, diğeri amcamda. Halamlar, amcamlar falan bütün kardeşler yıllar sonra ilk kez bir araya geldiler kuzenin düğününde. Hasret giderdiler falan. Sapasağlam, turp gibi adam 2 ay sonra kalp krizinden vefat etti.

Amcam da kanserdi. Oğlu yurtdışındaydı, kızı da başka şehirde üniversitedeydi. 2 gün yoğun bakımda kaldı amcam. Kuzenler yanına gelince onları gördü ve birkaç saat sonra vefat etti.

Acikcasi ilahi acidan bakarsak ben aksine, ironik derim. Soguktan öldü, simdi sicakta defnediyoruz, bosuna öldü gitti der gibi.

Ama normalde bunlar senin basindan gecse ne düsünürdün dersen, aklima ölüm kalim degil, ya düne bak soguga bak bi de su sicaga bak. Iklimler degisiyor dünyanin düzeninin icine ettik diye düsünürüm. Diger hikmet su bu aklima gelmez.

adam asıl hastalığından kurtuluyor, sonra gidiyor basit bir enfeksiyon yüzünden pat diye ölüyor. bence durum tam tersi, şanssızmış. ne açıdan baktığına bağlı.

bunların tümü dünyayı ben merkezli düşünmekle ilgili şeyler. hayatta sadece kendin varmışsın,olan herşey senin etrafında oluyor gibi düşünürsen herşeyden bir anlam çıkar.

herşey normal. ihtimal dahilinde olayların sıralaması. herhangi bir şekilde olabilirdi. doğaüstü birşey yok.

Iyi yuzme bilmeyen sevgilimle biraz denizde uzaklastik ama boyumuzu aşmıyordu. Nasıl oldu anlamadım birden kendimizi derinde bulduk. Sevgilim panikleyip batmaya başladı. onu kurtaracam diye uğraşırken beni de batırıp çıkarmaya başladı. Can havliyle iki tokat attım kucaklayip üç sefer kıyıya doğru fırlattım. Kısacık bir mesafe aslında ama sakin kalmasam ikimiz de ölebilirdik.

yüzme kursuna katılmıştım, boktan bir otelin bodrum katındaki havuzda çoluk çocukla beraber kapalı bir mekanda boğulayazdım. çok ama çok su yuttum, hocaya kendimi duyurabilmek için elimi su yüzeyinde çırptım, öyle kurtuldum.

dışarı çıkınca uzun bir süre nefes alamadım.

çocukken zatüreden öleyazmışım. bütün vucudum morarmış ve sabaha ölür demişler. sabah bir mucize gerçekleşmiş ve hayata tutunmuşum. hala ciğerim tam iyi değil ama olsun :)

okurken bile içim darlandı gençler, 2 tane bogulma vakası. geçmiş olsun

Ölümden dönmek değil de sıyırmak diyebiliriz :D Baya da komik aslında her aklıma geldiğimde gülüyorum. Bundan bir 15 sene öncesi tarladaki bahçe evine yeni tuvalet yaptırılmıştı ama öyle dandik bir şeydi ki zaten örümcektir karafatmadır derken korka korka girerdim. Altından da ırmak geçerdi yılan falan çok olurdu. Birgün yine girdim tam o sırada kocaman bir örümcek gördüm işimi alelacele bitirip kaçmaya başladım ben kendimi dışarı attıktan 2-3 dakika sonra tuvalet tamamen aşağıya çöktü ırmağa. Artık nasıl bıraktıysam :B

supraventriküler taşikardi -ama bu en kötü olanı
şehrin en kalabalık zamanı, yaz ortası, panayır var, ana cadde ve ona çıkan tüm yollar trafiğe kapalı ve zibil gibi insan dolu, olay yurtdışında
ben sadece kalbimin (o ara 150 atıyormuş) korkunç attığını, tüm kanımın çekildiğini, yerin ayaklarımın altından kaydığını hatırlıyorum (ve hayır yeşilaycı bir bünyeyim bişey içmemiştim, sadece çok ama çok yorgunum, okul, iş, deli gibi çalışıyorum, stres bin beş yüz ve zayıflıktan da kırılıyorum ve henüz esas hastalığıma teşhis koyulabilmiş değil)
küt diye bayılmışım beni bir arkadaş tutmuş da kafamı yere çarpmamışım ne nefes alabiliyorum ne nabız düşüyor, sağlık ekibi çağırmışlar buralarda bilincim biraz biraz yerinde
ekip gelince bir şeyler yaptılar hatırlamıyorum ama nabzım normale döndü tabi ki, beni sedyeye koyup 1-2 sokak aşağıdaki iftaiye binasına taşıdılar sedyeyle tıngır mıngır sedye üzerinde gittik o çok komikti
orada tekrar müdahale ettiler ben bu noktadan sonra tüm gücümü tüketmiştim ve yolu hatırlamıyorum
oradan ambulansla tıp fakültesine gitmişiz, gözümü nöroloji acilinde açtım sonra da saatlerce uyudum.

6 yaşlarında falan oç bi çocuk beni havuza itmişti. babam farketmese boğulurdum.

Büyükada'ya gittik manitayla, gezdik dolaştık, sevişicek yer arıyoruz. Aya yorgi'ye çıkmadan hemen önceki alanın sağ tarafından giden yoldan girdik, biraz ileride güzel manzaralı önü açık bi tepe var, oradan girdik çalıların içine. İyice sote olsun diye fizibilite çalışması yaparken bastığım toprak kaydı ve ben uçurumun kenarına yuvarlandım. Yüz üstü yatıyorum sürtünme artsın da kaymıyım diye, ama hareket ettikçe üst tabaka yumuşak toprak kayıyor. Sağ ayağımı birazcık sağ tarafımda kalan ufak bi taş Kaya parçasına dayadım çıkar yol arıyorum, manita sinir krizine girdi gülüyor yardım edemiyor. Ben de bozuntuya vermiyorum sakinleşsin diye ama resmen ölecem galiba modundayım, en ufak harekete kayıyorum çünkü. Sonra biraz sakinleştik, bu dallara tutunarak bana biraz yaklaştı, çantasını uzattı ona tutundum çekti biraz ben dallara yetişene kadar, tuttum dalı kurtuldum. Sonra ayak izlerime baktım, 1 metre falan kalmış uçmama, aşağısı direkt uçurum. Hayatımda en çok korktuğum an sanırım, aynı zamanda en eğlencelisi.

1 saat falan nefeslenip sonra yine seviştik tabii ^_^

6 yaşındayken sokakta KEDİİİİİİİİİİ diye koşarken araba çarptı. yanımda bir topluluk oluşmuş, biraz yerde yattım herhalde. belki de bilincim gitti, bilmiyorum. adamın biri "öldü mü acaba, dürtsene" gibi bir şeyler diyordu, korkarak ayağa kalktım. adamın yüzündeki dehşeti görünce daha çok korkmuştum. ölen benim lan, sen niye benden daha çok korkuyon? iki üstte de aynısı olmuş, birilerinin "öldü mü lan o" demesi insanı dehşete düşürüyor gerçekten. hani birileri bu soruyu sorduğuna göre demek ki ya öldüm ya ölmek üzereyim herhalde diye düşünüyor insan :)

bir önceki sene de bedava domates diye ağacın birindeki kırmızı şeyleri yemiştik, apartmandaki bir elemanla hastanelik olmuştuk.

yine aynı yıl yeni dökülmüş betonun içine düşmüştüm ama belime kadar geliyordu. 24 yaşına geldim, hayatımda en çok korktuğum anlardan biridir. ileri gitsen gidemiyon geri gitsen gidemiyon. babam çekip almıştı ama nerden baksan iki üç dakika durmuşumdur orada :D

1 kg doğmuşum :)

1- 5 yasinda taklalar attigimiz bir trafik kazasindan kurtuldum. buyuk sans ki kimseye ciddi bir sey olmadi.

2- 6 yasinda boguluyordum. tanimadigim bir adam cirpinislarimi gorunce kurtarmaya geldi.

Bazıları sayılmayabilir bazılarını da artık anonim olmadığım için yazamıyorum.

*anne tarafından bir akraba bebek arabasının mandallarını indirmemiş. Annemlerin ordaki evde de böyle bir yükseklik var bir insan boyu kadar maksimum altında inşaat demirleri. Araba kayınca bebeği çıkardım ama tutamadım bir yeri sırt üstü düştüm aşağı bebek kucağımdayken. Kafamı iki yerden kesti o demirlerin ucu. Dikiş falan işte. Bebek ağlamadı bile ben de o günden sonra hiç üç numara yapamadım saçlarımı.

*lisedeydim hatırlamadığım bir sebepten kavga etmiştim işte ben gittiler sandım sigara yakmaya çalışırken taşla vurmuş kafama 8 dikiş de ordan.

*bir kere çok içmiştim tekli koltukta ters yatıyodum niyeyse. Kafam göt yerinde yani. Kusmaya başladım işte çok salak bişeydi iyi ki öyle ölmedim.

*sahilde ters çevrilmiş sandalların içinde takılıyoduk. Küreklere dayamışlar böyle. Arkadaş kolumdan tutup çekti hiçbir şey yokken kızdım tekrar giriyodum tam düştü kayık. Ölmezdim ama onda muhtemelen.

Onun dışında boğulmalar, ağır hastalıklar falan standart zaten. Her çocuk yaşamıştır herhalde.

Düşününce aklıma pek gelmedi ama gün içinde bile olabiliyor anlık şeyler. Six feet under tipi ölüm şekillerinden çok korkuyorum :)

Lisedeydim, 2. Sınıftaydım sanırım akşam okuldan döndüm minibüsten indim otobüs durağında. Karşıya geçicem tramvay yolu var. Geçtim karşıya tam tramvay yoluna adımımı atıcam arkamdan bi kadın bağırdı böyle feryat eder gibi. Anaa dedim nooldu biri kadını mı dövüyo olay mı var diye baktım arkama. Otobüs durağından kadın bana sesleniyormuş dur diye. Şoka girdim resmen önüme baktım ilk vagon geçmiş bile önümden. O adımı atsam cidden kalacakmışım tramvay altında. Hiç uyarı sesi verdiğini ray sesi geldiğini hatırlamıyorum kulağımda kulaklık da yoktu etrafıma da baktım sanıyodum. İnsanın açıklayamadığı anlar olur öyle bir şeydi sanırım.

3 sene önceki kışın bir gece abimle gece film izleyelim dedik. O günlerde annem konfeksiyondan cuvalla elyaf almıştı yer yatağı yapmıştı evde. Pofuduk bişey olmuştu ben de bayılırım yerde yatmaya. Gece serdim onu ben yerde yatıcam dedim. Odamızda da kömür sobası vardı çok soğuk olursa yakıyoduk. Yatağın ucu sobaya değiyodu oda dardı yani. Biz abimle sobayı yakmadan uyuduk. Sabah annem 6 gibi girmiş odaya biz derin uykuda duymuyoruz tabii yakmış sobayı çocuklar üiümesin diye, gitmiş odadan. Öğlen uyandık odada yanık kokusu var allah allah diyoruz bacadan herhalde. Kalktım yer yatağını toplıycam şoka girdim yatağın ucu 1 karış kadar bi alanı yanmış sobaya yapışmış kendi kendine sönmüş. bi çığlık attım bu ne diye annem geldi ben sobayı yakmıştım dedi abimle ben mal olduk oha anne ölecektik ruhunuz duymayacaktı diye. Anam anam ucuz atlattık. Ondan sonra evde bir daha kömür sobası yakılmadı tabii :)

4 yaşımdayken soluk boruma kocaman bir şeker kaçtı. baya çırpındığımı hatırlıyorum. morarmışım falan. ailem yanımda değildi hemlich manevrası bilmiyo tabi kurtarmaya çalışanlar da. ayaklarımdan yakalayıp baş aşağı çevirip sallıyolar sırtıma geçiriyolar falan. ben ise ulan ölürken bile huzur vermediniz diye sövüyorum 4 yaşımdaki halimle. lol. neyse zaten bi süre sonra nefessizlikten bayılmışım. ayıldığımda evde yataktaydım. göğsümün ortasında da sağlam bi ağrı vardı.

Hatırlamıyorum ama doğarkenmiş.

Annem beni erken doğurmuş, kimse beklemiyormuş. Çok stresli, gürültülü, üzüntülü bir hamilelik dönemi geçirmiş. O sırada annem-babam köyde öğretmenler, sancıları tuttuğu için hastaneye getirmişler. Yalan sancı sanmışlar, annemi ilçe hastanesinde yatak kalmadığı için bu jinekolojik muayene yapılan sandalyeye yatırmışlar, orada bırakmışlar geceyi geçirsin diye. Babamlara da "Eve dönün, yarın gelirsiniz" demişler. Saat 09.00 gibi annemin yanında hiç kimse yokmuş ve doğmaya başlamışım. Mesai 09:30'da başlıyormuş, kimse de doğum beklemediği ve orada yatak olmadığı için kimse yokmuş. Annem "Doğurunca aşağıda bir kova var, onun içine çakılacaktın. Doğmaman için uğraştım" diyor. Bir yandan da avazının çıktığı kadar bağırmış. O sırada bir hemşire işe erken gelmiş, elini yıkıyormuş. O annemi duymuş, eli yarı sabunlu bir şekilde gelip, beni doğurup öylece annemin kucağına bırakmış. Sonra ellerini yıkamış, gelip beni temizlemiş ve bir şeylere sarmış. Doktor geldiğinde beni annemin kucağında doğmuş bir şekilde bulunca şaşırmış. Ancak, fazla küçük doğmuşum. Doktor "ilk 40 günü atlatırsa yaşar, yoksa yaşamaz" demiş ama küvez, vb. de olmamış. Eve göndermişler. 40 günü atlatmışım bir şekilde.

Bir sonraki ise birkaç ay önce. İşe gidiyordum, servisi kaçırdığım için metrobüse doğru ilerliyordum. Üstte bir üstgeçit var, üstgeçiti de içinde görünmeyecek şekilde levhalarla kapamışlar. Üstgeçitte de işçiler çömelmiş bir şekilde çalışıyormuş. Üstgeçitin kendisi ile levhaları arasında 5 cm'lik falan bir boşluk var. Ben de üstgeçitin altında, metrobüse ilerlerken, tam üstgeçitin bittiği yere gelmişken ayağımın uç kısmına bir inşaat aleti düştü. 2.5 İngiliz anahtarı büyüklüğünde ve ağırlığında diyelim. Tırnağım morardı ama düşmedi. Pansuman yapıldı. Ancak, belki bir saniye farkla o şeyin 3-4 metreden kafama inmesinden kurtuldum. O ağırlığı kafama yeseydim şu an olmazdım, çok ağırdı.

otobüs çarptı.
kampüs içi körüklü otobüs bildiğin eziyordu. tekeriyle dans ettik. son danstı bi cm daha yakın olsaydım.

menisküs ameliyatından sonra okula 3.kez gitmişim sırtımda çanta son durakta indim yavaş inerim yürüyemem dizi hareket ettiremem nolur nolmaz diye.

tam indim çantaya bi çarptı körükten sonraki kapıdan inmiştim ön tarafı çevirince kıç tarafı dönüyor ya. hah öyle bişey oldu sanırım. bi baktım çanta kaldırımda ve düzgün bi biçimde ben yerdeyim ters dönmüş kaplumbağa gibi.

bi kaşe kaban ve bi güzel hırkaya maal oldu.

ayrıntıları açıklayamayacağım bir yerde bir saniyelik dusunceyle ya sakat kalacaktım ya da ölecektim.

Allah korudu.

devam edemediysen adamı pek bağlamamalı diye düşünüyorum ne kursu gidememe sebebi senden mi kaynaklı onlardan mı?
Şahsen ben iade etmezdim ama tam ayrıntılı dinlemek gerekir.

parayı unut hacı olur mu öyle şey.

10 ayda hüküm geçme meselesi değil bu. Kursa bir hizmet almak için kaydolmuşsun, oradan sonrası senin sorumluluğunda. Adam hizmeti vermiş, seni "şöyle aksilik oldu dersi iptal edelim, erteleyelim vs. " şeklinde oyalamamış.
Sen hizmeti kendin almamışsın, istememişsin.
Bu yüzden geri alamazsın. Kanunen de mümkün olmadığı ı düşünüyorum.
Örf-adet olarak da paranın geri verildiği hiç görülmemiştir sanıyorum.

orda panik atağı unutursun bana kalırsa, iyi gelir, uzaklaşmış olursun.

eğer uçak özellikle panik atağını tetiklemeyecekse bence git. türkiyenin dışında olmak bile insanı sakinleştiriyor diye düşünüyorum. düşünsene türkiyede değilsin? baya iyi hayat? insanlar falan sessiz sakin serin serin oturursun. (italyaya gitmeyeceğini varsaydım)

kesinlikle git derim

Bundan öncekilerde ölmedigin gibi bundan sonrakilerde de ölmiceksin.atarax ve passiflora al yanina.git ve panik atagına karşı zafer kazan.

dostum derin bir nefes alıp koş git, bak güven iyi gelecek, unutacaksın ve buraya dönmeye yakın da "neden bu kadar düşündüm ki" diyeceksin. sonuçta atak geçirsen bile mekanın bir faydası yok, ha burada geçirdin, ha orda.

cok iyi gelecek. soz.

delicevat +1

(bkz: everything is illuminated)

Oldeuboi?

bu epey eski ama aklıma geldi: köprüdeki kız - la fille sur le pont
daha yeni ama çok insan hikayesi: intouchables
çok fransız sineması oldu bu:)

society 1989

oldboy tarzında sonunda hayrete düşürecek bir başka uzakdoğu filmi için:
no mercy

Gadjo Dilo
eğleneceli bişeler arıyosan Black Cat White Cat

Nueve reinas.

carne trémula
jacob's ladder

anlık bir tansiyon düşmesidir muhtemelen ama ihmal etme bence acile bir görün.
kalpte de bir sorun olabilir.
not: uzman değilim. ama bu belirtilerin -bayılma hissi, mide bulantısı, soğuk terleme, ve kolda-sırtta ağrı- kalpte bir soruna işaret ettiğini bir yakınım sayesinde öğrendim.

Damar tıkanma olayı tek bir ters harekette dahi olabilir, önemli olan bunun damar tıkanıklığına nasıl bağlandığı. Ketie May geçen hafta new york çekimleri sırasında boynuna aldığı bir darbe ile damar tıkanıklığı yaşadı ve bunu yorgunluğa bağlayarak öteledi ve aramızdan ayrıldı.

Bazen beklemediğin şeyler çok daha ciddi olabiliyor bir doktora gözük bence.

iyi de olabilir kötü de olabilir. Sadece buna göre söyleyemeyiz. rahimin içi aynı evrede değil ve rahim polipleri için iyi huylu da olsa bunu yazmazlar amiyane tabirle kenarından kıyısından kaçmış olabilir diye. Takip edilir ya da ileri bir tetkik yaparlar. gecmis olsun

materyal yetersiz olsa yazarlardı. ileri tetkikten kastım polipi kökünden alıp incelerler. hastanın yaşı, doğum durumu, hormon tedavisi göz önünde bulundurulup sadece gozlenebilir de.

100

100.

100.

Vay be!! Gerçekten baya iyisin! Ayrıntıları gözünden hiç kaçırmıyorsun resmen!

Kimse söylememiş ama 100.

i.hizliresim.com

Edit: Herkese 100 vermiyor hatalı yapınca 39 aldım :D

i.hizliresim.com

rastgele işaretledim 100 aldım. sonra bir daha rastgele işaretledim 100 aldım. lan bu 100 haricinde alanlar nasıl aldı o notu!?

sallayarak 39 aldım :D

100 aldım. sonra hepsini yanlış cevapladım, 91 aldım.

sitedeki başka göz testlerinde de bilerek yanlış cevapladım hepsini, "pilot olursun, süper görüyorsun" dedi. millet paylaşsın diye hep yüksek veriyor.

işin kötüsü bu site benim arkadaşımın.

İlkinde ben de 100 aldım üstteki cevapları okuydum salladım bikaçını yine 100 oldu 71 oldu 91 oldu ama çoğunluk 100dü yine. Adamlar(!) yolu bulmuşlar.

Belki parkinsonla ilgili bi durum olabilir. Bence norologa gidin. Ne olur ne olmaz. Gecmis olsun.

bu model bu fiyata iyidir, alınır.

ekran kartı çok kötü, işlemcisi 4. nesil. asus'un malzeme kalitesi de pek iyi değil diye biliyorum. lenovo bakın derim.

www.sadecenotebook.com
çok araştırmadım ama kağıt üstünde şu model daha iyi duruyor i5 ama h serisi olduğundan daha performanslı olması gerek

cpubenchmark.net

www.cpubenchmark.net

not: yalnız bu modelin gtx 850m'li olanı bir aralar 1500 e satılmıştı gtx 850m'le de 950m arasında çok fark yok

i7 diye atlamamak lazım yani di mi, o kadar detayını bilmiyorum işte.
i5 h serisi daha iyidir mi diyoruz?

i5 serisi daha iyidir demeden önce modellere bakmak lazım. atıyorum 4200u diyorsa 4. nesi oluyor 6200 ise 6. nesil oluyor. farklı modellerin işlemcilerini örneğin "i5 5200u vs 4200u" şeklinde googlelarsan farklarını vs bulabilrsin. ekran kartı olarak da o paralara minimum 820m nvdia al derim. yani ekran kartı modelinin ilk rakamı 8den düşük olmasın.

@galandar kostumu

Millet güzel önerilerde bulunmuş ama şöyle bir konu var senin bulduğun asus değil asuspro. Yani asusun profesyonel serisi. Kaplama plastiği ve touchpadin verdiği his çok güzeldir, düşük seviyelerden de olsa düşmeye dayanıklı, klavyesi bir miktar sıvı dökülmesine dayanıklı, ekran menteşesi 20.000 açma kapama testi yapılmış vs vs.

Performans bir konu, kasa olarak senin seçtiğini öneririm.

madem çizim yapacaksınız ekran çözünürlüğü FHD, 1920x1080 olsun derim. O çözünürlükte çöp makine yok gibi bir şey. Fiyatı da biraz daha artacaktır.

cigerdelen onu biliyorum bu yan tarafta ve tek tarafta

aynı durum bende var. devlet hastanesine gittiğimde kemik tümörü dediler iyi huylu olandan. acil almak lazım dediler. sonra ben inanmadım daha iyi birkaç doktora gittim ve bunun çok önemli olmadığını, vücuttaki herhangi bir ben gibi düşünmem gerektiğini söylediler. sadece estetik açıdan sorun olursa alabiliriz dediler. ama zaten benim kulağın arkasında olduğu için görünmüyor pek. son olarak; büyüse bile o bölgenin arkasında boşluk var herhangi bir yere baskı yapmaz dediler. yine de yılda 1 kez mr çektirip büyüyüp büyümedigi takip ediliyor. istememişsin ama yine de doktora gitmelisin.

osteoma deniyormuş buna bu arada, o şekilde araştırabilirsin.

whiplash

whiplash. diğerini de izle ama sonra.

whiplash daha populist. black swan daha az populist. whiplash daha cok halka hitap ediyor. black swan icine biraz mistik hava sikistiralimimsi.

ama devrimci bir ruhu oldugu icin whiplash diyorum.

black swanı bok gibi bulmustum da yapı olarak benzerse kacayım diye sordum bu soruyu, ama benzer gibi gibi:s

black swan natalie portman'a oscar vermek için çekilmiş filmden başka bişey değil. whiplash'i izle bence.

birbirinden alakasız iki film. evet boyle vs olmaz olsun.

Ikisini de izleme.

ikisini de izledim ama whiplash'ı 5 kere sinemada izledim. verdiğim paralar helali hoş olsun.

black swan'i izlemedim ancak whiplash kendisini insanın omuriliğinde hissettiren bi film.

Karakterlerin sanatla uğraşmaları, yaptıklarına tutkulu olmaları, daha iyi olmak için kendilerini zorlamaları dışında bir benzerlik yok filmler arasında.

Ben 2 filmi de çok seviyorum şahsen ama çok farklılar.

Sinyal yetmiyorsa yönlendirici almanız daha uygun olacaktır veya eski airties modeminizin varsa şimdi adını unututtuğum yöntemler wifi alanınızı genişletebilirsiniz.

airties rt205 eski model ama çok sağlam modemdir, 5-6 sene hiç problem çıkarmadı bana. atom karincanin torunu'nun dediği gibi rt205 ve rt206 arasında köprüleme yaparak wifi alanı da genişletilebilir. airties köprüleme diye arama yapınca bayağı bir rehber çıkıyor.

huawei'yi kendin duymuşsun kötü diye, inca da biraz dandik bir marka diye biliyorum.

daha önce tüberküloz geçirdi mi? akciğeri fena harap olmuş onu yazıyor. bi de sanırım zatüre olmuş sıvı var o da koah alevlenmesi olsa gerek.
metastaz var denmemiş siz yine de pet çektirin diye öneride bulunmuş.
karaciğerde milimetrik bir lezyondan bahsediyor onun ne olduğundan emin değilim ama şüpheli olsa biyopsi önerirlerdi diye düşünüyorum.
büyük damarlarında yaşlılığa bağlı plaklar oluşmuş.
not: kesin bilgi değil sadece yorum benimkisi.

tüberküloz bilgimiz yok ama koah vardı yıllardır. kemoterapi sonrası surecte(2-3 ay once) hastanede yattıgı dönem de zaturre demişlerdi.

abi ne karaciğeri ne damarı ne plağı. nası bi açıklamadır o?

soruna cevap evet akciğerde koah na bağlı değişiklikler var. metastaz olmasından şüphelenilen bir oluşum için de pet scan önerisi var. bu kadar

aortada aterom plağından bahsediyor, karaciğerde milimetrik lezyondan bahsediyor. ne nemek nasıl bir açıklamadır o. show yapmaya gerek yok gördüğümü yazdım.

maaş hesabından nasıl kesiyorlar ya? ben söylüyorum kesecekleri zaman (mayıs gibi) kesmiyorlar. parayı alabileceğini sanmıyorum artık ama bir dahakilerin kesilmesini engelleyebileceğini düşünüyorum.. ben sizin maaşlı müşterinizim siz hayırdır vari konuşabilirsin

Eski maaş hesabı imiş, normal kesilmesi, geri almak için tüketici hakem heyetine başvurabiliyorsunuz fakat neden nuvo'ya geçmediniz?

eski maas/maas eski musterisiyim :(

nuvo enpara'dan iyi mi? vize için tutuyorum bu hesabı, bikaç haftaya kapatıcam insallah

Enparadan iyi mi derken?

Ne yapmasını istiyorsunuz hesabınızın? Temel bankacılık hizmetleri var işte, şubeyle işiniz olmuyorsa geçin nuvo'ya, üye olduğunuzda şu anki hesaplarınız nuvo hesabı olarak görünmeli bildiğim kadarıyla ve böylece işlem ücreti ödemezsiniz.

ben de nuvo kullanıyorum. enpara kullanmadım ama şu an bu konuda en iyisi o herhalde(bazı internetten yapılan alışverişlerden %50 iade falan). faiz oranı da %12.2 şu an.

consciousness gibi bir kelime mi acaba aradiginiz?
ego olmaz bence. zaten cok buyuk bir kisim tarafindan yanlis kullanilan bir kavram.

bir de self-efficacy gibi bir sey var ama tanimini nasil yaparim bilemiyorum. benlik, oz yeterlilik kavramlarini kapsiyor olabilir.

edit: icinde gececegi cumleyi soylerseniz daha yakin terimler cikar belki.

Kişisel farkındalık için mindfulneas kullanılıyor, aradığınız böyle bir şey mi?

Mobilden düzeltemedim, mindfulness

1 nomero pörfekto.

1 ve 2 çok basit duruyor, kalitesini göstermiyor hiç. 4 de çok erkeksi ve düz yani. en güzeli 3.

1 yine idare eder de 2 hakkaten basit durmus

1 ve 2ye yakından bakmıştım,1 çok da kalın bir mont değil soğuk ülkeye gidecekse.
2 güzel ve kalın ama kırmızısı güzel değil bence o modelin farklı renkleri de var onlara da bakılabilir.

2 yada 3. 3 biraz daha güzel sanki.

2 ya da 3

Sorunun cevabı değil fakat harekete geçirir belki
(bkz: Bitwalking)

çok hafif olsun ısınayım bir süre hele dersen Shaun T'nin Cize programı olabilir, dans etmeyi de öğrenirsin biraz. Yok o kadar hafif olmasın birazcık da olsun zorlasın beni dersen Focus T25'ten başla. Bunları muhtelif yerlerden indirebilirsin yutup da reklam videoları falan vardır.

24 saatinin nasıl geçtiğini bilmesem de aç karnına, senin durumunda öğlen kalkınca yapmak daha mantıklı yağ yakımı açısından. Eliptik bisikleti de akşam yemeğinden önce yap, en azından günde iki defa nabzı yükseltmiş olursun bu seni toparlar, tabiki temiz beslenme ile.

EK: ben videoları indiremem, bana basit, derli toplu hareketleri nasıl yapacağımı falan göstersin yeter dersen bu anlamda yutup kanalı aklıma gelen Fitness Blender var, inceleyip sana uygun videoları belirlemen lazım elbette, bunlar daha sıkıcı ama arada güzel videolar yakalayabilirsin.

ev yürüyüşüyap
leslie diye arattırabilirsin

Kadında gösterilecek iki yer var, erkekte onlarca. Hepsini açarız diye korkup; işi baştan sıkı tutup hiç açtırmıyorlar.

göbek deliğini göstermek herhalde.
kadında da erkekte de sevmem kadın belki biraz gögüs çatalı tamam
göbek deliğine kadar açmanın alemi yok
aynı şekilde erkeklerde, gömlek giyiyor 3 beden küçük, düğme arasından bi sürü kıl ya daa düğmeleri göbek deliğine kadar açıyor

görmek zorunda değilim. bakmazsın diyeceklere laflar hazırladım bence gelmeyin.
mahrem herkese mahrem erkeğe kadına ayrı değil ya

ayip, gunah falan bu kavramlar ragbet gormuyor artik.

@partizan anlamsız bi cevap vermissin, o zaman kıc catalını acıp gez:)

acik zaten ama gezemiyorum felcli yatalagim ben.

çünkü kadın bedeni ilgi çeker, erkeğin gücü. güç derken kas değil, kimine göre zeka kimine göre para kimine göre kas. kadın vücudu her şartta ilgi çeker. zaten başka şekilde ön plana çıkamayan ucuz kadınlar vücudunu teşhir eder genelde. (alınmaca gücenmece yok) her şeye sahip olan kadın olsa bile teşhir ederek kendisini metalaştırır. erkek de ilgi göstererek buna alet olur. mutualist bir ilişki.

olum hemen tik koymussun bir gecmis olsun yok mu?

önce çatal:)

The skin i live in

www.imdb.com

c.r.a.z.y

buffalo 66
beş vakit
kosmos
beregis avtomobilya
ida
on the waterfront
sunset boulevard
eraserhead
conspirators of plesure
la jetee
onibaba
bunny lake is missing
autumn sonata
europa
gummo


hollywood'dan "golden age hollywood" filmleri iyidir.

taxi driver
easy rider gibi filmler iyidir bu kategoriden.

Salla softu yardır gitsin:

Tarkovsky- offret

İzlerken yer yer küfredersin bana ama sonunda farklı,derin,yüzeysel olmayan bir şey izledim oh be dersin.Ben de bu gün izledim tadı hala damağımda. Sorumluluk kabul etmem ama dediğim gibi bu türü sevmiyorsan bayağı saydırırsın bana.

merhaba. şu filmi kimse kimseye önermiyo ya çok garip geliyo bana "carnage". oyunculardan dolayı hollywoodvari diye düşünebilirsin de kötü bişey olmadığını düşünüyorum hollywoodun. sinema/tv bölümünü yeni kazanan öğrenci gibi hollywood hep aynı yea ben iran sineması seviyorum demeyelim bence. bahsettigim film de umut vaadedilmiyor ama diyaloglar o kadar doğal ki izlerseniz umarım seversiniz.

hollywood olmasın demiyor ki -vari olmasın diyor. yani hollywood olabilir ama stereotipe uymasın diyor, ben öyle anladım

yav çünkü yazdıklarımın bazıları hollywood yapımı, durum buysa ben de sileyim onları o zaman. soruyorum yani galandar, bu mudur?

muhtemelen ben yanılmışımdır. babam hollywoodda set iscisiyken öldü bazen gereksiz hassaslaşabiliyorum bu konuda.

:( başınız sağolsun, bilmeden dokunmuş oldum, üzgünüm.

tesekkur ederim, bi gittim baya cosmus burası. hollywooddan anladıgım zorlama hikayeler, dandik oyunculuklar falan. o yuzden godoş'u bekleyen arkadasım önce dedigin filmlerin en azından fragmanına bi bakıp öyle cevab verebilirim sana.

ayrıca libertine dalga geçmemiş mi? dalgadır umarım o_O

bu arada copie conforme'ye baslamıs bulundum, dk 15 ve sergenle sıkıntı var gibi. bakcez

geyik yaptım beya gülücük koymayınca belli olmuyo tabi, hassasiyetiniz için sağolun. "güneşli pazartesiler"de çok güzeldi bu arada izlemediyseniz.

önce dizi tavsiye edicem: black mirror (bunun her bölümü zaten birbirinden bağımsız, ayrı ayrı filmler gibi)

tek mekanlı: carnage +1

sosyolojik deney vari: jagten

felsefi, kara mizahlı: the lobster

umut dolu: the station agent

tek mekanlı tek oyunculu: locke

ilişkiler üzerine: closer

depresif: shame

karanlık da masalsı da: ondine

hırs, güç, öfke: there will be blood

zaaflar: seven

Evet var.

tümör mevzusuyla ilgili hiç bir şey duymadım ben. ama başladı mı hızlı artar. normal o.

ayrıca saçtaki beyazları sayan beyin sağlığını koruyamayabilir. sal gitsin rahat ol biraz. ilk beyazımı gördüğümde 15 yaşındaydım hiç bu kadar ciddiye almadım.

işte onları okumayacaksın. bi' korelasyon kurma yani. lisede bir arkadaşım vardı, saçları resmen beyazlamıştı çocuğun. üniversiteye geldim, kiminin saçlar fırça gibi, kiminin dökülmüş, kiminin beyazlar artmış. yaşını bilmiyorum ama 22-23 yaşlarında saçı beyazlamaya başlayan epey kişi tanıyorum. bende ise saç dökülmesi hafiften başladı ama hâlâ beyazlama yok. genetik sanıyorum.

@dinsiz saymadım ama ailede 40lı yaslarda baslayıp bende 20lerde cıkınca kafaya takıyorum ister istemez:/
@mesglsn, haklısın taktıkca artıyor belki de

işte bunlar hep genetik. bizim ailede de dökülme 40'da başlar, bende 20'de başladı.

Bunun tiroid den vitamin eksikliğine, genetik faktörlere kadar birçok sebebi olabilir. Öncelikle bir dahiliye ve cildiye doktoruna gidip bir problemin olup olmadığını öğrenebilirsin. Birşey yoksa genetiktir deyip geç, dökülmediğine dua et. Beyazın çaresi var da olmayan saçın çaresi yok.

eksisozluk.com

@zenlaid, tiroidi hiç duymamıştım bende var.

@düşbeg, 27 yas krizi gerçekten fena