Merhabalar.
Elimde, çıkarıp takılabilen diskleriyle ağırlığını en çok 10 kilograma kadar artırabildiğim bir adet dumbell var. Kendimce bir antrenman programı oluşturdum. Şayet üşengeçliğe vurmazsam, iki günde bir, bu bir adet dumbell'ı kah sol elimde kah sağ elimde tutarak çeşitli hareketler yapıyor, vücudumun hemen bütün bölgelerini elverdiğince yormaya gayret ediyorum. Hayatımın hiçbir döneminde sporla uğraşmadım, beden gücü gerektiren bir işte uzun süreler çalışmışlığım da yoktur. Buradan nasıl ürkütücü bir fiziğe sahip olduğumu varın siz düşünün! Hobi olarak vücut geliştirmeyle uğraşanlar kadar bu işe mesai harcayabilecek motivasyonum yok. Niyetim, kıyafetin altından fırlayacakmışçasına şişkin kaslara sahip olmak değil. Elimdeki bir adet öksüz dumbell ile bunun mümkün olmadığını da gayet iyi anlamış bulunuyorum zaten. Hareketsizlik yüzünden bedenim yıllar geçtikçe pelte kıvamına gelmesin; hafifçe kıvrımlı ve dolgun, gösterişsiz ama formda bir vücut yapısına kavuşayım, benim için kafi.
Dumbell'ın yanına bir de barfiks demiri ekleyerek, ev ortamında gün aşırı uygulayabileceğim bir egzersiz rutini oluşturmak istiyorum kendime. Fakat hangi hareketleri, kaç kg ağırlıkla ve kaç kez tekrar ederek yapmam gerektiği konusunda hiçbir fikrim yok. Musclewiki isimli internet sayfasını inceleyerek karın, bacak, omuz, göğüs, ön ve arka kol için birer hareket belirledim. Her set arasına birer dakikalık dinlenme araları ekleyerek 3 set-12 veya 10 tekrar halinde bunları uyguluyorum. Kullanacağım ağırlığı ise, son setin son tekrarına geldiğimde bir tekrar daha yapamayacak kadar yorulmuş olmamı sağlayacak şekilde tespit ediyorum. Ama bu yöntem ne kadar doğru ve etkilidir, bilemiyorum. Bir yol gösterseniz hiç fena olmaz.
Elimde, çıkarıp takılabilen diskleriyle ağırlığını en çok 10 kilograma kadar artırabildiğim bir adet dumbell var. Kendimce bir antrenman programı oluşturdum. Şayet üşengeçliğe vurmazsam, iki günde bir, bu bir adet dumbell'ı kah sol elimde kah sağ elimde tutarak çeşitli hareketler yapıyor, vücudumun hemen bütün bölgelerini elverdiğince yormaya gayret ediyorum. Hayatımın hiçbir döneminde sporla uğraşmadım, beden gücü gerektiren bir işte uzun süreler çalışmışlığım da yoktur. Buradan nasıl ürkütücü bir fiziğe sahip olduğumu varın siz düşünün! Hobi olarak vücut geliştirmeyle uğraşanlar kadar bu işe mesai harcayabilecek motivasyonum yok. Niyetim, kıyafetin altından fırlayacakmışçasına şişkin kaslara sahip olmak değil. Elimdeki bir adet öksüz dumbell ile bunun mümkün olmadığını da gayet iyi anlamış bulunuyorum zaten. Hareketsizlik yüzünden bedenim yıllar geçtikçe pelte kıvamına gelmesin; hafifçe kıvrımlı ve dolgun, gösterişsiz ama formda bir vücut yapısına kavuşayım, benim için kafi.
Dumbell'ın yanına bir de barfiks demiri ekleyerek, ev ortamında gün aşırı uygulayabileceğim bir egzersiz rutini oluşturmak istiyorum kendime. Fakat hangi hareketleri, kaç kg ağırlıkla ve kaç kez tekrar ederek yapmam gerektiği konusunda hiçbir fikrim yok. Musclewiki isimli internet sayfasını inceleyerek karın, bacak, omuz, göğüs, ön ve arka kol için birer hareket belirledim. Her set arasına birer dakikalık dinlenme araları ekleyerek 3 set-12 veya 10 tekrar halinde bunları uyguluyorum. Kullanacağım ağırlığı ise, son setin son tekrarına geldiğimde bir tekrar daha yapamayacak kadar yorulmuş olmamı sağlayacak şekilde tespit ediyorum. Ama bu yöntem ne kadar doğru ve etkilidir, bilemiyorum. Bir yol gösterseniz hiç fena olmaz.
Ayıptır söylemesi, vücudumun mahrem bölgelerini sakal düzeltme makinesi ile tıraş ediyorum. Yalnız, bu konuda biraz dertliyim. Alet makasları arasına deriyi kıstırıveriyor bazen, felaket can yakıcı. Bunun korkusundan makineyi dilediğim özgürlükte oralarımda gezdiremiyor ve adeta bir cerrah titizliğiyle işimi görmek durumunda kalıyorum. Bildiğiniz üzere, piyasada "vücut tıraş makinesi" diye satılan birtakım aletler var. Saygıdeğer tıraşseverlere sormak istiyorum: Bunların sıradan tıraş makinelerine üstünlüğü nedir? Bu tür aletlerde de deriyi kesme, kıstırma gibi acılı tecrübeler yaşıyor musunuz? Ve mümkünse bana bir marka ve model önerebilir misiniz? Cevaplarınız için peşinen teşekkür ederim.
Yeni bir gözlük aldım. Çerçevesiz. Artık, seçtiğim modelden mi kaynaklanıyor ya da benim burnum mu fazla geniş, anlayamadım ama gözlüğü taktığımda yalnızca burun pedleri değil, camlar da burnuma oturuyor. Çerçevesiz gözlüklerde olağan bir şey mi bu? Yoksa, yüzüme uygun olmayan bir gözlük modeline iki bin tele para saydığım için vakit kaybetmeden dövünmeye başlamalı mıyım?
Selamlar,
Halihazırda, asgari ücretin azıcık üstünde bir maaş karşılığında, mezun olduğum bölümle uzaktan yakından alakası olmayan, uç derecede sıkıcı ve tekdüze bir işte çalışıyorum. Kendimi tanıyalı beri içedönük, iletişim becerileri zayıf biriydim. Yaradılıştan gelen bu yabaniliğime, dışarıdaki dünyadan yalıtık, evden çalışarak geçirdiğim son bir buçuk senelik zaman dilimi de eklenince, iyiden iyiye sosyal ilişkilere ve sokağa yabancılaştım. Zaruri ihtiyaçlarım gerektirmedikçe neredeyse hiç dışarıya adımımı atmıyorum. Sürdürdüğüm otsu yaşantıdan kendimi sıyırıp haftada bir-iki günlüğüne de olsa toplum içine karışabilmek adına bir kursa yazılmaya niyetliyim. Yalnız, bu kursun benim için sadece bir sosyalleşme vesilesi olmasını değil, aynı zamanda bana, ileride şu anki işimin yerini alabilecek yeni bir mesleki beceri kazandırmasını da umuyorum. Bu doğrultuda önerilerinizi almaya geldim. Heves kırıcı şeyler yazmazsanız müteşekkir olurum.
Halihazırda, asgari ücretin azıcık üstünde bir maaş karşılığında, mezun olduğum bölümle uzaktan yakından alakası olmayan, uç derecede sıkıcı ve tekdüze bir işte çalışıyorum. Kendimi tanıyalı beri içedönük, iletişim becerileri zayıf biriydim. Yaradılıştan gelen bu yabaniliğime, dışarıdaki dünyadan yalıtık, evden çalışarak geçirdiğim son bir buçuk senelik zaman dilimi de eklenince, iyiden iyiye sosyal ilişkilere ve sokağa yabancılaştım. Zaruri ihtiyaçlarım gerektirmedikçe neredeyse hiç dışarıya adımımı atmıyorum. Sürdürdüğüm otsu yaşantıdan kendimi sıyırıp haftada bir-iki günlüğüne de olsa toplum içine karışabilmek adına bir kursa yazılmaya niyetliyim. Yalnız, bu kursun benim için sadece bir sosyalleşme vesilesi olmasını değil, aynı zamanda bana, ileride şu anki işimin yerini alabilecek yeni bir mesleki beceri kazandırmasını da umuyorum. Bu doğrultuda önerilerinizi almaya geldim. Heves kırıcı şeyler yazmazsanız müteşekkir olurum.
Merhabalar. JBL'in 510 BT model kablosuz kulaklığını kullanıyorum. Kulaklığın telefonla bağlantısında hiçbir sıkıntı yaşamadım ancak sıra bilgisayarda bir şeyler dinlemeye gelince nedenini anlayamadığım kopukluklar baş gösteriyor. Durum şöyle: Bir şarkı veya video açıyorum, açtığım sesli içerik oynadığı sırada bağlantıda kopma yaşanmıyor; ne zaman ki açtığım şarkı veya video bitiyor ve ben, 10-15 saniye kadar kısa bir süreliğine de olsa, kulaklıktan ses çıkmasını sağlayacak başka bir sesli içerik açmıyorum, kulaklığın bluetooth bağlantısı başlıyor sapıtmaya. Defalarca kez kendi kendine kopup yeniden bağlanıyor. Akabinde yeni bir şarkı veya video açtığımda ise ses bazen bilgisayarın hoparlöründen, bazen de kulaklıktan çıkıyor. Hatta bazen hiç ses bile çıkmadığı oluyor; o durumda, kulaklığı yeniden devreye sokabilmek için bluetooth ayarlarına girip bağlantıyı el yordamıyla kendim gerçekleştirmem gerekiyor. Böyle acayip bir hal işte... Sorunu düzgün anlatabilmişimdir umarım. Tıpkı telefonda olduğu gibi, bilgisayarda kullanırken de kulaklığım ses vermek üzere her an hazır ve nazır olsun, mızmızlanmadan görevini yapsın istiyorum. Var mıdır bunun bir hal çaresi?
Derin kapanış (deep bite) ve çarpık diş sıralanışı şikayetiyle 24 yaşımda diş teli takmaya başladım. Tedavim 2 yıl sürdü ve 2021'in Aralık ayında teller çıkarıldı. Neticede, dişlerimdeki estetik kusurlar önemli oranda giderildi. Eski haliyle kıyas kabul etmeyecek derecede düzenli bir diş sıralanışına sahibim. Derin kapanış sorunum tam anlamıyla çözülmese bile, diş eti çekilmesine yol açan sağlıksız durumdan bir hayli uzaklaştığını söyleyebilirim. Özetle, tedavinin etkileri yalnızca diş estetiği üzerinden değerlendirilecek olursa, son derece başarılı bir sonuç elde ettiğimi kabul ediyorum. Tedavinin yüzümde yol açtığı değişimleri de hesaba kattığımda ise, diş teli benim için büyük bir pişmanlık sebebi oldu. Yüzümde öteden beri aşina olduğum bütün karakteristik özellikler silinip gitti adeta. Suratım uzadı, yanaklarım çöktü, yüzümün eski yuvarlaklığı yerini daha köşeli ve belirgin bir çene hattına bıraktı. Sanki ağzımın içine bir avuç çakıl taşını doldurmuşlar da ağzımı tam kapatamıyormuşum gibi, tuhaf, alık bir yüz ifadesine kavuştum. Aynada gördüğüm simaya yabancılık duyuyorum. Baktığım ben değil de bana çok benzeyen bir başkasıymış gibi. Dişlerimi düzelteceğiz derken yüzümün doğal görünüşünü geri dönüşü olmayacak biçimde tahrip ettik galiba. Kendimi çirkinleşmiş hissediyorum ve bu beni çok üzüyor.
Sağlık Bakanlığı'nın yayımladığı 2 Ekim 2021 tarihli rehberden:
"...en az üç gün üst üste ateş ve diğer klinik belirtisi olmayan kişilerde en erken 10. günde PCR testi için numune alınabilir. 10. günde yapılan PCR test sonucunun negatif olması durumunda kişilerin izolasyonu sonlandırılabilir."
İyi ama, karantinada en az 10 günü devirmiş ve üç gündür belirti göstermediğini fark eden birisi, karantina süresi henüz bitmediği için hastaneye bizzat gidemeyeceğine göre, yeniden test yaptırma talebini nasıl iletebilir? Hastaneyi arayıp kapıda sürüntü örneği almalarını mı isteyeceğiz, nasıl olacak?
"...en az üç gün üst üste ateş ve diğer klinik belirtisi olmayan kişilerde en erken 10. günde PCR testi için numune alınabilir. 10. günde yapılan PCR test sonucunun negatif olması durumunda kişilerin izolasyonu sonlandırılabilir."
İyi ama, karantinada en az 10 günü devirmiş ve üç gündür belirti göstermediğini fark eden birisi, karantina süresi henüz bitmediği için hastaneye bizzat gidemeyeceğine göre, yeniden test yaptırma talebini nasıl iletebilir? Hastaneyi arayıp kapıda sürüntü örneği almalarını mı isteyeceğiz, nasıl olacak?
Tabutta Rövaşata filminde geçen bir replik. Geçtiği rivayet edilen mi demeliyim yoksa? Facebook, Twitter, Ekşi Sözlük... Filmle ilgili yorum ve paylaşımlarla karşılaştığım her mecrada bu repliğin alıntılandığını görüyorum. Hatta, Reis'le Mahsun karakterlerinin deniz kıyısında plastik kasaların üzerine oturmuş, yan yana poğaça yerken göründükleri sahnenin altına iliştirip paylaşıyorlar. Filmi yakın zamanda izledim. İzlemeden önce replikten de haberdardım, Reis'in ağzından bu sözlerin döküleceği sahneyi görmeyi merakla bekliyordum. Fakat ne o internet paylaşımlarındaki görüntünün alındığı sahnede ne de filmin başka herhangi bir yerinde bahsi geçen repliğe rastladım. İzledikten sonra, belki kaçırmışımdır diye bir daha baktım, bulamadım. Filmi başka sitelerden açıp baktım, yine bulamadım. Rivayet olunan replikle birlikte paylaşılmış film kesitlerine baktım. Yokoğlu yok. Belki benim izlediğim versiyonunda o sahne atılmıştır, diyorum. Ya da filmde böyle bir repliğin geçtiği iddiası, ağızdan ağza dolaştıkça doğru olduğu sanısına kapılınan bir tür internet efsanesinden ibarettir belki de; hani şu "altını şer, incisi ker" olayındaki gibi. Ne dersiniz?
Top taca çıkıyor, o sırada topa yakın bir futbolcu gelip topu eline alıyor fakat atışı gerçekleştirmiyor, uzaklardan koşarak yaklaşan başka bir oyuncuya topu devretmek üzere öylece bekliyor. Bu esnada rakip takım savunma pozisyonunu alıyor tabii ki ve böylece hızlı bir hücumla gol fırsatı yakalama olanağı da ortadan kalkmış oluyor. Bu sahneye herhalde izlediğim bütün maçlarda defalarca şahit oluyorum. Nedir bunun açıklaması? "Bi durup nefes alalım" mı diyorlar? "Zamandan ne kadar yersek kardır" mantığı mı? Atışı devralmak için uzaklardan koşup gelen oyuncunun işgüzarlığı mı yoksa?
Kendime katlanabilir kamp sandalyelerinden ve bir de şu kablosuz hoparlörlerden aldım. Deniz kıyısında oturup bira, müzik ve dalga sesleri eşliğinde yalnızlığımı çeşnilendirmek istiyorum. Hoparlörün sesini gümbür gümbür açmaya niyetim yok, o esnada sahili benimle birlikte paylaşacağını varsaydığım diğer insanlardan makul bir uzaklığa konuşlanıp yalnızca bulunduğum alanı şenlendirecek kadar ses vereceğim. Sahil dediğim Çanakkale'nin Yeni Kordon'u. Kumsalın bitiminde bankların bulunduğu, insanların gelip geçtiği bir yer (fotoğrafı eklendi). Ben kumsalda oturuyor olacağım. Sizce bu beni, başkalarının sükunet arayışına aldırış etmeyen düşüncesiz bir dallama yapar mı?
Başlıktaki üçlü, 25 yıllık yaşamımın gelip dayandığı noktayı en iyi özetleyen kavramlar. O kadar ki, durumumu tarif ederken bunların üstüne bir şeyler eklemek, bu genel olgular altındaki özel konumumu belirleyen detaylardan bahsetmek bile bana lüzumsuz görünüyor.
Bu saate kadar hep bir asalak olarak yaşadım, 25 yaşımda bile halen ailemin sırtında yük olmaya devam ediyorum. Hiç iş deneyimim olmadı. Paraya dönüştürebileceğim bir meziyetim de yok, kelimenin tam anlamıyla vasıfsızım. Felaket korkağım ayrıca, başkalarının kafasından benimle ilgili neler geçtiğini düşünmeden adım bile atamıyorum. İnsan içindeyken kendimi hilkat garibesi gibi hissediyorum. Acınası bir yaratığım. Güvenli alanımın dışında bulunduğum anlar, etrafımdaki insanların her hareketimde ve her sözümde bir acayiplik saptadıkları düşüncesiyle çarpışarak geçiyor. Hiçbir şeyi sıradan bir insan gibi doğru biçimde yapmayı beceremiyorum. Basit, gündelik bir diyaloğu bile geride utanç duyacağım bir anı bırakmadan tamamlayamıyorum. Bu da beni az konuşmaya, insanlarla ilişkilerimi asgari düzeyde tutmaya itiyor. Yalnızım, hiç arkadaşım yok. Günlerim evde oturarak geçiyor. İnternette geziniyorum, oyun oynuyorum, bir şeyler okuyorum, müzik dinliyorum, haberlere bakıyorum vesaire vesaire... Kendimi ikna edebildiğim zamanlar, ara sıra dışarı çıkıp deniz kıyısında öylece yürüyorum. Yürüyen bir boşluğum. Kapasitemin sınırlarına dayanmış gibiyim. Görülecek yeni bir şey yok, daha ilerisi yok. Herkese rolleri dağıtılırken beni es geçmişler sanki, senaryodaki yerime dair hiçbir fikrim yok. Mantığım, bundan böyle bu varoluşu sürdürmenin anlamsız ve acı verici bir çırpınış olacağını söylüyor. Bu yargıyı başkasının ağzından duymak gurur kırıcı olurdu ama doğruluğuna itiraz edemiyorum. Yine de olduğum kişiyi bazı yönleriyle seviyorum. Hayatta olmayı yeğliyorum. Ancak hayatımla ne yapacağımı bilmiyorum. Baştan yanlış temeller üzerine kurulmuş bir kişiliğim var, başarısız bir ürünüm. Böyle gitmeyeceği çok açık.
Bu saate kadar hep bir asalak olarak yaşadım, 25 yaşımda bile halen ailemin sırtında yük olmaya devam ediyorum. Hiç iş deneyimim olmadı. Paraya dönüştürebileceğim bir meziyetim de yok, kelimenin tam anlamıyla vasıfsızım. Felaket korkağım ayrıca, başkalarının kafasından benimle ilgili neler geçtiğini düşünmeden adım bile atamıyorum. İnsan içindeyken kendimi hilkat garibesi gibi hissediyorum. Acınası bir yaratığım. Güvenli alanımın dışında bulunduğum anlar, etrafımdaki insanların her hareketimde ve her sözümde bir acayiplik saptadıkları düşüncesiyle çarpışarak geçiyor. Hiçbir şeyi sıradan bir insan gibi doğru biçimde yapmayı beceremiyorum. Basit, gündelik bir diyaloğu bile geride utanç duyacağım bir anı bırakmadan tamamlayamıyorum. Bu da beni az konuşmaya, insanlarla ilişkilerimi asgari düzeyde tutmaya itiyor. Yalnızım, hiç arkadaşım yok. Günlerim evde oturarak geçiyor. İnternette geziniyorum, oyun oynuyorum, bir şeyler okuyorum, müzik dinliyorum, haberlere bakıyorum vesaire vesaire... Kendimi ikna edebildiğim zamanlar, ara sıra dışarı çıkıp deniz kıyısında öylece yürüyorum. Yürüyen bir boşluğum. Kapasitemin sınırlarına dayanmış gibiyim. Görülecek yeni bir şey yok, daha ilerisi yok. Herkese rolleri dağıtılırken beni es geçmişler sanki, senaryodaki yerime dair hiçbir fikrim yok. Mantığım, bundan böyle bu varoluşu sürdürmenin anlamsız ve acı verici bir çırpınış olacağını söylüyor. Bu yargıyı başkasının ağzından duymak gurur kırıcı olurdu ama doğruluğuna itiraz edemiyorum. Yine de olduğum kişiyi bazı yönleriyle seviyorum. Hayatta olmayı yeğliyorum. Ancak hayatımla ne yapacağımı bilmiyorum. Baştan yanlış temeller üzerine kurulmuş bir kişiliğim var, başarısız bir ürünüm. Böyle gitmeyeceği çok açık.
Selamlar.
Aşağı yukarı 1 senedir üst çenemde telle yaşıyorum. Tedavinin başlangıcından beri geçen bunca zamana karşın henüz alt çeneye tel takılamadı, çünkü son derece ileri düzeyde bir derin kapanış sorunum var. Yani, ağzım kapalı durumdayken üst çenemdeki dişler alt çenemdeki dişleri tümüyle örtüyor, bu yüzden alt çenenin tedavisine geçmeden önce üsttekilerin toparlanmasını bekliyoruz. Bekliyoruz beklemesine de aradan geçen bir senede alttaki dişlerin dipleri bile gün yüzüne çıkmadı, üst dişler alttakileri boylu boyunca örtmeye devam ediyor. Doktor tedavinin altıncı ayı gibi üst çenemin kalıbını çıkartıp bir damaklık yaptırttı, bu damaklık sayesinde çenemin bir miktar aralık kalması sağlanacak ve alt dişlerin tedavisine geçilecekti. Ancak bu damak eklentisiyle ne konuşmak ne de yemek yemek mümkündü, çenemin aralık kalmasıyla ortaya çıkan ebleh yüz ifadesi de cabasıydı. Ben de takmayı reddettim. Aradan bir 6 ay daha geçtikten sonra, yani dün, damaklıkla aynı işlevi görmek üzere üst çenemdeki dişlerin soluna ve sağına birer dolgu yapıldı fakat telleri yine takamadık. Çünkü dolgular telin takılması için gereken çene açıklığını sağlamaya yetmiyordu. Ortodontist her zamanki gibi çaresizce "üstlerin açılmasını bekleyeceğiz" dedi. Dolgular ise öylece kaldı ağzımda, alttakilere tel takılmadığı için bana işkence yaşatmak dışında hiçbir amaca hizmet etmiyorlar şu an.
Lafı uzattım. Sadede gelirsek, alt çeneme yakın gelecekte tel takılabileceğine olan ümidimi kaybettim, dolgu veya damaklık gibi ağzımı tam kapatmamı engelleyen bir tedavi yöntemine sabredebilecek kadar ağız estetiğine düşkün biri olmadığımı anladım. Bir sonraki randevuda tellerin sökülmesini isteyeceğim sanırım. Evet, ödenen para boşa gidecek, ailem bana bozuk atacak (benden çok onlar istiyordu dişlerimin düzelmesini), çevremdekiler garipseyecek filan... Üst çenede oluşan kısmi düzelme de teller çıktıktan sonra muhtemelen gerisin geri eski çirkin haline dönecek. Ama ne bileyim, bunaldım artık, çirkin görünümlü ama rahat halimi özlüyorum.
Aşağı yukarı 1 senedir üst çenemde telle yaşıyorum. Tedavinin başlangıcından beri geçen bunca zamana karşın henüz alt çeneye tel takılamadı, çünkü son derece ileri düzeyde bir derin kapanış sorunum var. Yani, ağzım kapalı durumdayken üst çenemdeki dişler alt çenemdeki dişleri tümüyle örtüyor, bu yüzden alt çenenin tedavisine geçmeden önce üsttekilerin toparlanmasını bekliyoruz. Bekliyoruz beklemesine de aradan geçen bir senede alttaki dişlerin dipleri bile gün yüzüne çıkmadı, üst dişler alttakileri boylu boyunca örtmeye devam ediyor. Doktor tedavinin altıncı ayı gibi üst çenemin kalıbını çıkartıp bir damaklık yaptırttı, bu damaklık sayesinde çenemin bir miktar aralık kalması sağlanacak ve alt dişlerin tedavisine geçilecekti. Ancak bu damak eklentisiyle ne konuşmak ne de yemek yemek mümkündü, çenemin aralık kalmasıyla ortaya çıkan ebleh yüz ifadesi de cabasıydı. Ben de takmayı reddettim. Aradan bir 6 ay daha geçtikten sonra, yani dün, damaklıkla aynı işlevi görmek üzere üst çenemdeki dişlerin soluna ve sağına birer dolgu yapıldı fakat telleri yine takamadık. Çünkü dolgular telin takılması için gereken çene açıklığını sağlamaya yetmiyordu. Ortodontist her zamanki gibi çaresizce "üstlerin açılmasını bekleyeceğiz" dedi. Dolgular ise öylece kaldı ağzımda, alttakilere tel takılmadığı için bana işkence yaşatmak dışında hiçbir amaca hizmet etmiyorlar şu an.
Lafı uzattım. Sadede gelirsek, alt çeneme yakın gelecekte tel takılabileceğine olan ümidimi kaybettim, dolgu veya damaklık gibi ağzımı tam kapatmamı engelleyen bir tedavi yöntemine sabredebilecek kadar ağız estetiğine düşkün biri olmadığımı anladım. Bir sonraki randevuda tellerin sökülmesini isteyeceğim sanırım. Evet, ödenen para boşa gidecek, ailem bana bozuk atacak (benden çok onlar istiyordu dişlerimin düzelmesini), çevremdekiler garipseyecek filan... Üst çenede oluşan kısmi düzelme de teller çıktıktan sonra muhtemelen gerisin geri eski çirkin haline dönecek. Ama ne bileyim, bunaldım artık, çirkin görünümlü ama rahat halimi özlüyorum.
Yurt dışında yaşayan bir akrabam bana, içinde koleksiyonluk paraların bulunduğu 4 kiloluk bir koli gönderdi. Gümrük yetkilileri bunu ticari ürün niteliğinde kabul etmiş, bu yüzden koliyi teslim alabilmem için öncelikle bir gümrük müşaviriyle anlaşıp Gümrük Müdürlüğü'ne beyanname (o da neyse artık) sunmam gerekiyormuş. İnternette yaptığım küçük bir araştırmayla gümrük müşavirlerinin işlem başına en az 800-1000 tl arası bir ücret talep ettiğini öğrendim. Gümrük vergisi neyse ödemeye razıyım ama müşavirle filan uğraşmak istemiyorum doğrusu. Aramızda daha önce buna benzer bir durumla karşılaşan arkadaşlar varsa bana yol gösterebilirler mi?
Selamlar ekşiduyuru sakinleri,
Sizlere bir sorum olacak, lütfedip yanıtlarsanız sevinirim:
Bilgisayar ortamında görsel içerik üretimine dair hiçbir önbilgiye ve beceriye sahip olmayan birinin, sadece Adobe’nin Photoshop, Illustrator vb. gibi tasarım yazılımlarıyla ilgili çevrimiçi kurslardan (örneğin Udemy'den) yararlanarak, kendi çabasıyla bu işten az çok para kazanabilecek düzeye gelmesi, grafik tasarım alanında bir altın bilezik sahibi olması mümkün müdür?
Sizlere bir sorum olacak, lütfedip yanıtlarsanız sevinirim:
Bilgisayar ortamında görsel içerik üretimine dair hiçbir önbilgiye ve beceriye sahip olmayan birinin, sadece Adobe’nin Photoshop, Illustrator vb. gibi tasarım yazılımlarıyla ilgili çevrimiçi kurslardan (örneğin Udemy'den) yararlanarak, kendi çabasıyla bu işten az çok para kazanabilecek düzeye gelmesi, grafik tasarım alanında bir altın bilezik sahibi olması mümkün müdür?
1