etrafta sık sık duymaya başladım bunu. arkadaşlar logaritmik artışın lineer artıştan bile daha az olduğunu biliyoruz değil mi? yani log1/log2 > 1/2. yani log2 - log1 < 2 - 1. bir entry'de "deprem şiddeti logaritmik olarak artıyor, yani 5.7'lik depremin beklenen 7.2'lik depremi zayıflatması mümkün değil" gibi şeyler okudum. o exponential olmasın logaritmik yerine amk?
bu hafta bir şirkete imza attım ekim'de başlayacağım, ama başka bir şirket son dakika görümeye çağırdı pazartesi. diyelim ki bu yeni şirketin teklifini kabul ettim, diğer şirketle imzaladığım sözleşmeyi iptal etmek mümkün olur mu? sözleşmede o tarz kısıtlayıcı bir madde hatırlamıyorum.
malum genel bir efsane var "manstein, rommel, guderian falan muhteşem generallerdi de hitler denen aptal onbaşı herşeyi berbat etti". bu aralar -işsizlik sağolsun- manstein'in lost victories kitabını okuyorum, polonya'nın işgalinden 1944'te görevden alınmasına kadar geçen süredeki anılarını yazmış. kitaba başladığımda ben de hitler'in aptal bir diktatör, manstein gibi parlak generallerin ise nazilerin altında ezilen gerçek askerler olduğunu düşünüyordum. okudukça o şok edici zaferlerin arkasındaki temel iradenin hitler olduğunu gördüm. en başta wehrmacht'ın versaille'yı çiğnemek gibi bir derdi yok, rhineland'ın silahlandırılmasından avusturya'nın işgaline kadar hitler'e hep muhalefet ediyor. manstein bu "askeri muhalefetin" daha sonra hitler'de ortaya çıkan general nefretinin sebeplerinden birisi olduğunu söylüyor. ama hitler'in 1936-39 arasında tek kurşun harcamadan almanya'yı 1918 seviyesine çekmesi büyük başarıdır, takdir görmüyor. polonya'nın işgali yine tamamen hitler'in planı, manstein açıkça tüm army high command'in işgale muhalefet ettiğini yazıyor. zaten manstein bile -ki kolordu komutanı 39'da- polonya'nın işgal edilme planını 26 ağustos'ta öğreniyor, işgalden 3 gün önce. planlayan tamamen hitler ve dar çevresi yani. fransa'nın işgalinde yine army high command klasik schlieffen planına yoğunlaşırken, manstein'in yenilikçi ardenler taarruzu planını destekleyen ve uygulatan hitler oluyor. gelelim barbarossa'ya. manstein, kendisinin ve yine army high command'in ilk campaign'deki temel hedef olarak moskova'nın alınmasını önerdiklerini, hitler'in ise ekonomik ve siyasi sebeplerle önceliğin leningrad ve kiev-stalingrad-bakü hattına verilmesini emrettiğini belirtiyor. hitler doğru olanı yapmış? almanlar moskova'yı alsaydı hiçbir şey değişmezdi, zaten 1941 ekim'inde sbkp moskova'Yı büyük oranda evacuate etmiş, şehir scorched earth haline getirilmeye hazır durumdaydı. halbuki leningrad (bolşevik ihtilalinin beşiği), kiev (buğday) ve bakü (petrol) hedefleri çok daha mantıklı. tabii wehrmacht bu hedeflere kiev hariç ulaşamıyor. stalingrad'da kuşatılan paulus'u -çok daha advanced bir orduya sahip olmasına rağmen- kurtaramayan manstein, kursk'ta rusları cebe alamayan yine manstein, ama tüm suç hitler'e atılıyor.
haftasonlarımı ayırabileceğim, ufaktan bağış da yapabileceğim bir dernek/vakıf arıyorum. sosyal konulara değinmesini istiyorum, işte çydd, nesin vakfı, uğur mumcu gazetecilik vakfı, tegv gibi. fetocu-pkk'lı sığınma merkezi olmamış insan hakları dernekleri de olabilir. var mı aklınıza gelen?
sb. mesela 40-50 dakika ortalama mıdır?
muhtemelen 30-40 kişilik bir ortak ofiste işe başlayacak birisi düşünün. ilk 6 ay boyunca çalışacağı ekip 10 kişi falan, ama önümüzdeki 1.5 yıl boyunca ofisteki tüm ekiplerde görev alacak bir süre. ilk gün bu arkadaş sadece kendi dar ekibiyle mi tanışsın, yoksa ofisteki herkese gidip bir el sıkışsın mı?
tüm dünyayı şoke edecek bu teorimi ilk size açıyorum.
bilenler bilir, edmund halley'in -yani 18. yy oxford geometri profesörü, newton'ın principia'sını bastıran, adını halley kuyrukluyıldızına veren bilim adamının- oyuk dünya teorisi var. bu adamın prestijini söylüyorum ki dünya düzdür diyen dayı muamelesi görmeyelim. halley'e göre dünya birbirini saran, aralarında pırıltılı -luminous- bir atmosfer bulunan iki küre şeklinde kabuktan meydana geliyor. biz üst kabuğun yüzeyinde yaşıyoruz. halley bu teorisini iki temel oturtuyor. ilki: dünyanın density'si -yoğunluğu-, newton'ın principia'daki hesaplamalarına göre olması gerekenden çok düşük. gerçi daha sonra newton'ın bazı hesaplama hataları yaptığı görüldü, ama halley bundan yola çıkarak, dünyanın içinde büyük boşluklar (ya da gazla kaplı alanlar) olduğuna hükmediyor. ikincisi: pusulalar her yıl birkaç derece de olsa manyetik bir kayma yaşar. bu bir gerçek. halley bunu şöyle açıklıyor: dünyanın aslında iki değil dört manyetik kutbu var. içteki küresel kabuğun da iki adet ekstradan manyetik kutbu var yani. dahası içteki küre sürekli dönüyor (tabii çok yavaş bir hızda), bu da manyetik sapmaya yol açıyor pusulalarda. halley, bizim üzerinde yaşadığımız dış kabuğun 500 mil -yani 800 km- derinliğinde olması gerektiğini söylüyor. bu arada dünyanın yarı çapı 6300 km ve şu ana kadar açılan en derin kuyu -drill- yaklaşık 15 km. neyse, halley bu iki kabuğu ayıran atmosferin üst katmanlarda çok yoğunlaştığını, dolayısıyla üst kabukta bir deprem sonucu oluşabilecek yarıkları kısa sürede kapattığını söylüyor.
şimdi deprem ışıklarına gelelim. şu makalede (journals.tubitak.gov.tr) bayağı bir deprem ışığı örneği verilmiş video linkleriyle beraber. halley'in teorisi bu ışıkları bence gayet güzel açıklıyor. deprem sırasında üst kabukta ortaya çıkan yarıklar, üst kabuğun içindeki ufak boşluklarda hapsolmuş bu pırıltılı ara atmosfere ait gazların üst yüzeye çıkmasına sebep oluyor. özellikle gece depremlerinde insanlar birkaç saniye de olsa o ara atmosferin ışıltısını görebiliyor.
halley, içteki kabuğun da inhabited olabileceğini iddia ediyor ki, hemen her kültürün mitolojisinde bulunan "yeraltı insanları" hikayelerine bir dayanak oluşturabilir.
bilenler bilir, edmund halley'in -yani 18. yy oxford geometri profesörü, newton'ın principia'sını bastıran, adını halley kuyrukluyıldızına veren bilim adamının- oyuk dünya teorisi var. bu adamın prestijini söylüyorum ki dünya düzdür diyen dayı muamelesi görmeyelim. halley'e göre dünya birbirini saran, aralarında pırıltılı -luminous- bir atmosfer bulunan iki küre şeklinde kabuktan meydana geliyor. biz üst kabuğun yüzeyinde yaşıyoruz. halley bu teorisini iki temel oturtuyor. ilki: dünyanın density'si -yoğunluğu-, newton'ın principia'daki hesaplamalarına göre olması gerekenden çok düşük. gerçi daha sonra newton'ın bazı hesaplama hataları yaptığı görüldü, ama halley bundan yola çıkarak, dünyanın içinde büyük boşluklar (ya da gazla kaplı alanlar) olduğuna hükmediyor. ikincisi: pusulalar her yıl birkaç derece de olsa manyetik bir kayma yaşar. bu bir gerçek. halley bunu şöyle açıklıyor: dünyanın aslında iki değil dört manyetik kutbu var. içteki küresel kabuğun da iki adet ekstradan manyetik kutbu var yani. dahası içteki küre sürekli dönüyor (tabii çok yavaş bir hızda), bu da manyetik sapmaya yol açıyor pusulalarda. halley, bizim üzerinde yaşadığımız dış kabuğun 500 mil -yani 800 km- derinliğinde olması gerektiğini söylüyor. bu arada dünyanın yarı çapı 6300 km ve şu ana kadar açılan en derin kuyu -drill- yaklaşık 15 km. neyse, halley bu iki kabuğu ayıran atmosferin üst katmanlarda çok yoğunlaştığını, dolayısıyla üst kabukta bir deprem sonucu oluşabilecek yarıkları kısa sürede kapattığını söylüyor.
şimdi deprem ışıklarına gelelim. şu makalede (journals.tubitak.gov.tr) bayağı bir deprem ışığı örneği verilmiş video linkleriyle beraber. halley'in teorisi bu ışıkları bence gayet güzel açıklıyor. deprem sırasında üst kabukta ortaya çıkan yarıklar, üst kabuğun içindeki ufak boşluklarda hapsolmuş bu pırıltılı ara atmosfere ait gazların üst yüzeye çıkmasına sebep oluyor. özellikle gece depremlerinde insanlar birkaç saniye de olsa o ara atmosferin ışıltısını görebiliyor.
halley, içteki kabuğun da inhabited olabileceğini iddia ediyor ki, hemen her kültürün mitolojisinde bulunan "yeraltı insanları" hikayelerine bir dayanak oluşturabilir.
şu 17 yaşındaki moto kurye kazasını izleyince tekrar aklıma düştü bu soru. geçen yıl bu sıralarda bir lise arkadaşımı da yine motosiklet kazasında kaybettim. hurriyet'in sitesinde aratsanız her gün ölümlü motosiklet kazası görürsünüz. böylesine bir bilanço varken ehliyet alımının zorlaştırılması, bazı tehlikeli yolların motosikletlere kapatılması gibi tedbirler düşünülemez mi? kask falan hikaye bu arada, 80-90 ile giderken bir arabaya çarparsanız, üzerinizde zırh bile olsa iç kanamadan gidersiniz.
2018'de tr'de lisanstan mezun oldum ancak tecil yaptırmadım, hemen ardından yurtdışında bir master'a başladım. o da bitti bu temmuzda. oradayken de yine tecil için konsolosluğa falan gitmedim. edevlette 2022'ye kadar ilişiği yoktur diyor öğrenci olduğu müddetçe, şimdi ben tecil ettirsem 2018'den mi başlatacaklar mezuniyeti yoksa 2019'dan mı?
uzun süredir takip ettiğim biri, özellikle şu son videosunda (www.youtube.com
kuran'daki mantıksızlıkların ötesinde, edip yüksel gibi reformistlerin bile meallerde ne tarz üçkağıtlar çevirdiğini güzel özetlemiş. bu adamın takipçi sayısını özellikle türkiye'deki ateist sayısına bir proxy olarak düşünmek istiyorum. aranızda müslüman olup bu adamı takip edenininz var mı? aynı şekilde ateist olup, daha önce denk gelmesine rağmen takip etmeyen var mı?

gül-babacan ikilisinin partinin kuruluşunu bile diyarbakır'dan ilan etme gibi niyetleri var. muhafazakar tandanslı kürt seçmen bu ex-akp'lilere mi yönelir, yoksa "ne farkınız var" deyip yükselen star imamoğlu'na mı basar (2023 başkanlık seçimlerinde)?
aklıma gelen potansiyel sebepler:
"1- pkk'ya destek veriyor."
kendinizi amerikan nizamının yerine koyun. neden türkiye gibi 70 yıldır nato üyesi, amerikan'ın hemen her askeri operasyonuna destek vermiş, orta-üst sınıfı tamamen abd kültürünün etkisinde bir ülke yerine pkk gibi marksist orijinli, çoğunluğu eğitimsiz, hafız esad'la bir dönem müttefik olmuş bir örgüte destek verirsiniz? türkiye ciddi bir eksen kayması yaşamadıkça abd, pkk'ya verdiği desteği kesme konusunda kolaylıkla ikna edilebilir.
"2- ülkede (en başta 12 eylül darbesi olmak üzere) çeşitli karanlık olaylarda parmağı var."
abd ülkede tabii ki çeşitli illegal işler yaptı. ama bunları yaparken hemen her zaman ülke içindeki unsurları kullanmıştır. kenan evren 9 yıl ülkenin diktatörüydü, ulan adam 82 anayasası denen garabeti %92 ile geçirdi. halktan böylesine destek almasını abd mi sağladı? akp amerikan projesiymiş, ulan adamlar cumhuriyet tarihinin seçimlerde en başarılı partisi. abd gidip tüm ülkeye rüşvet mi verdi akp'ye oy verin diye? ki açık söyleyeyim, 12 eylül öncesindeki abd karşıtı sol ayaklanma haricinde abd'nin ülkeye direkt müdahale etmesini gerektiren hiçbir olay yok. özal ya da akp'nin de proje partisi olduğunu düşünmüyorum, özal değil turgut sunalp kazansaydı, ya da akp değil chp gelseydi de abd'nin çıkarları hemen hiç zedelenmezdi.
bunların ötesinde, türkiye abd ile olan ittifakı sayesinde çok büyük kazanımlar elde etti. bugün ülkedeki iyi üniversitelerin (odtü, boğaziçi, bilkent, koç, sabancı) ya finansmanı ya da kuruluş planları amerikalılardan geldi. bölgede modern bir ordu kurmamızı sağlayan nato'dur, 1950'de tsk halen süvarilere dayalı, motorize ya da mekanize hemen hiçbir ciddi gücü olmayan arkaik bir orduydu. abd ve ab ile olan ihracat ve ithalatımız diğer tüm ülkelerden fazla. ki rusya-çin-iran bloğu ile ittifak edip iflah olmuş tek bir ülke var mı?
"1- pkk'ya destek veriyor."
kendinizi amerikan nizamının yerine koyun. neden türkiye gibi 70 yıldır nato üyesi, amerikan'ın hemen her askeri operasyonuna destek vermiş, orta-üst sınıfı tamamen abd kültürünün etkisinde bir ülke yerine pkk gibi marksist orijinli, çoğunluğu eğitimsiz, hafız esad'la bir dönem müttefik olmuş bir örgüte destek verirsiniz? türkiye ciddi bir eksen kayması yaşamadıkça abd, pkk'ya verdiği desteği kesme konusunda kolaylıkla ikna edilebilir.
"2- ülkede (en başta 12 eylül darbesi olmak üzere) çeşitli karanlık olaylarda parmağı var."
abd ülkede tabii ki çeşitli illegal işler yaptı. ama bunları yaparken hemen her zaman ülke içindeki unsurları kullanmıştır. kenan evren 9 yıl ülkenin diktatörüydü, ulan adam 82 anayasası denen garabeti %92 ile geçirdi. halktan böylesine destek almasını abd mi sağladı? akp amerikan projesiymiş, ulan adamlar cumhuriyet tarihinin seçimlerde en başarılı partisi. abd gidip tüm ülkeye rüşvet mi verdi akp'ye oy verin diye? ki açık söyleyeyim, 12 eylül öncesindeki abd karşıtı sol ayaklanma haricinde abd'nin ülkeye direkt müdahale etmesini gerektiren hiçbir olay yok. özal ya da akp'nin de proje partisi olduğunu düşünmüyorum, özal değil turgut sunalp kazansaydı, ya da akp değil chp gelseydi de abd'nin çıkarları hemen hiç zedelenmezdi.
bunların ötesinde, türkiye abd ile olan ittifakı sayesinde çok büyük kazanımlar elde etti. bugün ülkedeki iyi üniversitelerin (odtü, boğaziçi, bilkent, koç, sabancı) ya finansmanı ya da kuruluş planları amerikalılardan geldi. bölgede modern bir ordu kurmamızı sağlayan nato'dur, 1950'de tsk halen süvarilere dayalı, motorize ya da mekanize hemen hiçbir ciddi gücü olmayan arkaik bir orduydu. abd ve ab ile olan ihracat ve ithalatımız diğer tüm ülkelerden fazla. ki rusya-çin-iran bloğu ile ittifak edip iflah olmuş tek bir ülke var mı?
adamın programları ve konukları tv ortalamasının çok üstünde. geçen sükrü hanioglu'nu çıkarmış mesela, yine antik mısır programına saygın akademisyenler gördüm. hacı hoca da çıkarabilirdi yani istese. ama başlık altında adama hala saydırıyorlar, alo fatih diyenler var bugün bile. ne bu antipati?
falcao belli ki şampiyonlar ligi-uefa için alınıyor. ligde diagne denyosu da oynasa sıkıntı yaşanacağını düşünmüyorum. avrupa'da başarı için yıllık 6 milyon eurolara futbolcu alınması da israf. türk takımlarının mevcut kur ve transfer piyasası şartlarında avrupa'nın top30-35 takımlarıyla mücadele edebilecek ekonomik durumu yok. yani tarihte bu denli ekonomik makas oluşmamıştır türk takımları ve avrupa arasında. dandik fiorentina'da bile chiesa 60 milyon euro, milenkovic 30 milyon euro falan. yani avrupa ile istikrarlı bir yarışa giremeyeceğimiz çok açık. gs sadece lige yoğunlaşıp, ekonomik kriz bitene -yani akp gidene kadar- zarar etmemeye çalışmalı. lig için daha acil dmc transferi duruyorken, hatta bence orta saha için onyekuru tarzı dinamik bir adama da ihtiyaç duyuluyorken, falcao'ya milyonlar verilmemeli.
1