Ekşi Duyuru

şöyle kaliteli içerik sunan, ana akım medya dışında, tarafsız haber siteleri var mıdır bildiğiniz?

Hepsiburada'dan distribütor garantili bir telefon aldım. Şöyle bir Türkçe kutu açılım videolarında kendi kutumda olmayan hologramlı bir bandrol görüyorum. Onun dışında tüm etiketler var. e-devlet'ten IMEI kaydında sorun gözükmüyor da şu bandrol eksikliği içime bir kurt düşürdü.

Türkiye'de yasal yollarla satılan tüm telefonlarda bu bandrol oluyor mu?

Bugüne kadar hep yaylı yatakta yatmış birisi olarak sünger/lateks yataklara geçeyim diyorum. Nasıl bilirsiniz? Ikea'da bazı modeller var; kullanan, yorumlayacak olan var mıdır? Yoksa "Onları boşver abi, yaylıya devam" mı?

Önerileriniz varsa ona da açığım. Öyle 2. Dünya Savaşı askerlerinin yattığı sertlikte değil ama sert yatak severim.

Geçerlilik süresinib bitmesine yakın bir Schengen vizem varsa, bu vize henüz bitmeden yenisine başvurabilir miyim yoksa bittikten sonra mı başvurabilirim?

Çok süper eve taşınıyorum ama bir kaşımı kaldırdığım özellik olarak şofben sadece tüplü kullanılıyormuş. Öyle doğalgaz hattı filan yok.

Bu konuda cahil olduğumdan aydınlatın beni gençler. Önceki evlerimde ya kombi ya da doğalgaza bağlı olan şofben vardı. Tüplüye geçtim diyelim; her gün yıkanan adamım, diğer ev içi işlerini de düşünürsek bunun bir tüpü ne kadar gider? Maliyeti nedir? Gazdan vs. ölür müyüm? Korkuyorum lan.

not: evde tek adam rejimi

Taşıyabiliyor muyuz? Bildiğin iki paket marketten alınmış çekirdek var. Bir uçuş yurt içi, diğeri yurtdışı. Bir de cımbız götürebilir miyim? İnternet sitesinde alakalı bilgi bulamadım. Ne dersiniz?

Babam ekmeğe bayılıyor. Sözlükte başlığı vardı, mağara adamı ekmeği bulunca gururlanan baba diye mi ne, cidden adam o taş devri ekmeğini almaya yolunu uzatıyor, alınca gözleri parlıyor filan.

Dün ailecek yemek yiyoruz; bizimki her zaman olduğu gibi çorbayla ekmeği gömdü, sonra ana yemekten bir kaç lokma alıp "Ben doydum" diyip bıraktı. İnsanlar duayla, afiyet olsunla masaya oturur; bizde annemin "az ekmek ye" demesiyle. Hayır yemek ziyan olmuyor; sonra yeniyor ama annem de sanırım uğraştığı yemeği bizimki az yiyince bozuluyor. Neyse sonra analizini yaptım ve farkına vardım ki babam fakir bir ailede büyüdüğünden çocukluğunda sofrada az yemek, doymak için çok ekmek varmış. Hani çekirdeğine masaya oturduğunda elini ekmeğe uzatmak var.

Bense tam tersi. Yemekteyken aklıma gelmez; ara sıra yediğim sandviç/hamburger dışında yemem. Bi askerdeyken çıldırdım, o da içine ilaç mı katıyorlardı neydi, tadı acayip güzeldi. Böyle ekmeksiz yaşamanın uzun vadede sağlık bakımından bir etkisi olur mu?

Edit: hikaye işin geyiği. Maksat fizyolojik olarak kopyası olduğum babayla aramdaki bu zıtlığa ışık tutmak

Yakın zamanda internetten jiletli traş makinesi, (T şeklinde olanlardan) tükenmez kalem ve Starbucks mağazasından French press aldım. Almadan önce de “Bakalım ne kadar kerizleniyorum” diye ürünlerin yurt dışındaki kendi satış sitelerinden fiyatlarına bakıp kuru çevirdim; garip bir şekilde Türkiye’de daha ucuz.

Tamam bunlar piyasası çok olmayan, lüks/niş sayılabilecek ürünler. Satıcılar da bu dönemde ellerinden çıkarmak için marjlarını çok düşürmüş olabilir ama eskiden olsa yurt dışı fiyatını TL’ye çevirdiğimizde iyi kerizlenirdik ki herhalde şimdi bile kar ediyorlardır. Sahte değiller. Satıcılar güvenilir. Kur desen uçtu gitti. Nasıl oluyor bu iş?

Tane tane anlatın gençler. Adımları karıştırıp hata yapmayalım.

Malum meretten borcum vardı, uzun zamandır ödemediğimden de faizdi derken epey birikmişti. Gelir testi yaptırmak için başvurumu yaptım sonra da annem işi takip edecekti fakat işgüzarlık yapıp çat diye borcu ödemiş, neymiş herkes "çatır çatır alırlar" demiş.

Merak ettiğim bana ve benim gibilere sorulmadan etmeden kafasına göre başlayan borca benim itiraz hakkım var mıydı? Geçmiş dönemler için çıkan borca "arkadaş ben GSSli olmak istemiyorum, kayıtlarına da bak borç çıkan dönemde sağlık hizmetini kullanmadım, bundan sonraki işsiz olduğum dönemde de kullanmayacam, silin bunu" diye itiraz edebilir miydim? Bunu yapan var mıdır?

Türkiye'deki duty free'lerde dövizle ödeme yapılınca üstünü de döviz olarak mı veriyorlar yoksa TL karşılığını mı veriyorlar? Mesela 23 EUR'luk mal aldım, 50 EUR verdim, adam bana bozukluk dahil 27 EUR verecek mi?

Öyle yeni model Ferrari'ler, Lamborghini'ler değil. Gördüğünüzde o olduğuna inanamadığınız ya da "O ney lan?!" dedikleriniz.

Benimkiler;

*Alpina'dan çıkmış BMW 8 serisi (sonradan amblem, sticker yapıştırma olabilir ama epey gerçek duruyordu)
*Ankara plakalı Ferrari Testarossa (Angara?! Testarossa?! 512 TR filan değil, bildiğin Testarossa)

Bi de Polat Tower'ın garajında yanyana duran şu üçlü:

*60-70lerden Alfa Romeo Spider
*40-50lerden bir Bentley (modeli bilmiyorum, eski gangster filmlerindeki hayvani arabalardan
*Jaguar E-Type (bunu da görünce bir iki damla bıraktım zaten)

Benimkiler;

Doktor (babam)
Hemşire (anam)
Finansçı/Bankacı (kendim) (gelip faizler, döviz ne olur diye sormayın; alanım değil)
Sigortacı (arkadaş)
İKcı (çok işime yarıyor)

Olmasını istediklerim;

Bilgisayarcı (eskisiyle ayrıldım; boşluktayım)
Araba ustası (hiç olmadı)

Sizinkiler neler?

Hani orta kapının solunda kalan, camında "Hilton *****" yazan yer. Aranızda giren/içinde uyuyan var mı? Ortam nasıl?

Ben düz kahveyi seviyorum. Önüme filtre de çözünebilir de koysan içerim. Evde tercihim çözünebilir kahve çünkü şerefsizi yarım dakikada hazırlıyorsun.

Peki bunların arasında, aroma harici fark nedir? Ne biliyim, filtre kahve daha mı doğal ya da çözünebilir kahvenin filtreye göre olumsuz sağlık etkileri var mı?

Cidden nedir arkadaş? Bir dışarı çıkıyorum; giyim, çehre, uğraş derken herkes aynı model araba ama farklı opsiyon paketleri varmış gibi.

Giyim desen kadınla erkek giyimi aynı. Ya tikky chic, ya hipster chic ya da lcw chic. Renkler de aynı. Renkli giyinen insan yok memlekette.

Yüzler aynı. Ya kızgın, ya bezgin, ya bir tripler. Herkesin günü aynı mı geçiyor?

Anladınız olayı. Ne diyorsunuz gençler?

Laptop'umda 4GB RAM var; diyorum ki 8e yükselteyim (alakart maksimum 8 destekliyor) işletim sistemi Windows 10.

Öyle canavar kullanıcı da değilim. İnternet, office, filmden öteye gitmiyorum. Oyunum yok. Bunlara 4GB yetiyor ama yeni açılmış bilgisayarın 1.8GB kullanması ya da internette gezinirken açtığım sekmelerle 3.5a kadar çıkması da sinir bozuyor. Sizce yukseltmeme gerek var mı yoksa bırak kalsın mı?

Hadi metroseksüeller bana bir el kremi tavsiye edin. Cildim kuru, ergenliğimde toplam 5 sivilce çıkarmışımdır. Şu anda da Ankara'dayım, soğuğu malum.

Defalarca "Ellerin çok güzel ama kuru" eleştirisini almaktan bıktım. Artık "Bu ellerin vücudumun haritasını çıkarması lazım"ı duymak istiyorum. Madem öyle, bana çabuk emilen, ellerimi yapış yapış etmeyecek bir el kremi tavsiye edin. Doğru düzgün bir şey olsun; pazarlama oyunlarına gelmem . Ne Norveç'liyim ne de balıkçıyım.

Annesini çok andığım biri dün akşam ön tampona vurup, plakanın içine etmiş. Bunu nasıl düzeltirim? Bir teknik söyleyin.

Bir de 3M'in çift taraflı endüstriyel bir bandıyla yapıştırmıştım. Çıkarmak için bildiğiniz bir yöntem var mıdır? Asıldığımda tamponu da elime almayım.

Not: nick'le büyük tezat var. Farkındayım.

Akşam ODTÜ'de tiyatroya gideceğim. Arabayla giriş var mı? Nasıl yaparız? Bi yol gösterin be dostlar

Aynı giysiyi giyinip aynaya baktığımda, bazı sabahlar kendimi daha şişkin, hacimli (kilolu değil) bazı sabahlarda ise daha sönük görüyorum. Böyle bir fizyolojik durum var mıdır?

Mesela sabah vakti boy ölçülürse, uyurken omurların arası rahatlayıp genişlediğinden, akşam ölçümlerine göre 2 cm kadar fark olabileceğini okumuştum. Aynı şey hacim için de geçerli midir?

Boyum/kilom normal. Beslenme rutinim aynı, uyku saatlerim aynı. Her şey ceteris paribus yani.

Gölgesizler'i yakında bitiyorum. Başka hangi kitabını tavsiye edersiniz?

yaptıracağım ki eşek ölüsü gibi ağır olsun, bırak torunlarımı, 2000 yıl sonra kalıntılarımı kazan arkeologlar "bunun sahibi büyük bir lord'du heralde" desinler. şanım yürüsün. Nerede bulurum?

Şimdi gençler arabayı park edip indiğimde teybi bir şarkı çalarken kapatıyorum. Sonra ertesi gün arabaya binip teybi açmadan önce dün hangi şarkıda olduğumu, hatta neredeyse nakaratın neresinde kaldığımı bile hatırlıyorum. Açınca da gerçekten önceki gün kapattığım yerden devam ediyor müzik. Bunun bilimsel bir açıklaması var mıdır? Hani araba sürmek insanın fizyolojik hareket halinden (yürümek, koşmak) farklı ya, bellek o durumdan çıkarken olayı özellikle hibernate mi yapıyor; yoksa ben rain man miyim, nedir bu olay?

Dayılar, şimdi ben Almanya vizesi başvurusu yapacam da 2-3 sorum var:

1) Bunu illa iData'dan mı yapmak gerekiyor? Alman konsolosluğuna gitsem de ben geldim gencolar desem olmuyor mu?

2) Almanya'dan girecem, arada Hollanda'ya geçip oradan dönecem. Almanya gidiş, Hollanda dönüş uçak biletleri tamam da aradaki geçişi nasıl yapacağımı henüz kestirmedim. Şimdi ben biletleri evrak olarak verdiğimde Hans bana "Hop de karaceylan, Hollanda'ya geçişi nasıl yapıyon?" der mi?

3) Otelde filan kalmayacam çok şükür, es dost bol oralarda. Bunlardan davetiye alayım mı yoksa adres versem ok mi?

4) Yav bir de benim bir önceden alınmış Çek vizem var da buradaki mal konsolosluk bana oradaki kalacağım takvim günü kadar vize vermişti, çıkarken "yeğen sen bir gün fazla kalmışsın" dediler, böyle polis klübesinin önüne çektiler, mülteci muamelesi gördük. Sonra hıyar "hadi geç" dedi de şimdi başvururken sorun olur mu?

Öperim gözlerinizden

Notebook'ların işlemci hızları 2.00 GHz üzeriyken ultrabook'ların işlemci hızları böyle 1.5-1.7 GHz arasında geziniyor ya bunların arasında bir performans farkı var mıdır? Ultrabook'ların fiyatları daha pahalı oluyor ya elbet başka nedenleri de vardır ama işlemci hızı daha düşük olan şey nasıl pahalı oluyor mesela?

Gençler,

2009 Mayıs'ında ünivesiteden mezun oldum ve 2011 Temmuz'unda bitmek üzere 2 yıllık tecili yaptırdım. Sonrasında da hemen İngiltere'ye master'a gittim. Duyduğuma göre master yapanların 1 sene daha tecil hakkı oluyormu. Bu doğru mudur? Yoksa ben tecil süresi içinde master yaptım diye sana nah tecil mi diyecekler? Bir aydınlatın beni.

Gençler,

Şimdi profesyonel hayata atılırken ailemin evinden de ayrılıyorum. Kendime bir ev tuttum. Pek bir olayı yok, laminant parkesi var sadece. Pek de güneş almıyor burası. Şimdi ben burda böyle biraz neşeli, biraz modern bir hava yaratmak istiyorum. Malum bu yaşıma kadar ailemin evinin klasik mobilyalarına bakmaktan yoruldu.

Sorum şudur ki bu durumlarda nasıl mobilya seçilir? Bir ev nasıl döşenir? Yapmam gerekenler, yapmamam gerekenler, var mıdır önerileriniz?

Olay şu ki yarın tezimi veriyorum. Yurtdışında okudum ve internetten verecem. Danışmanım bana verini e-mail'le yolla dedi. Sorun şu ki ben verimi bakkal defteri gibi tuttuğumdan dolayı ben anlatmadığım sürece kimse anlamaz hangi sayının ne olduğunu. Ben bunu bu şekilde danışmanıma gönderebilirim ama adamın not kesmesinden endişeliyim.

Nitekim aklımda şöyle bir şey var: Ben okuduğum hiçbir makalede verinin gösterildiğini görmedim. Yani kendi tezimde de veri bölümünün notlandırılacağından şüpheliyim. Hani adama veriyi mail atsam ve desem ki "ben bunu böyle topladım ama düzgün halini istersen bana 2-3 gün ver" sizce tepki ne olur? Nasıl bir sıkış yaparım bu konuda?

Gençler,

Şu anda yurtdışında master yapıyorum. Eylül'ün ortasında master'ım bitecek ve ben de 17'sinde memlekete döneceğim. 2011 Temmuz'una kadar askerliğimi tecil ettirdim ama şimdi derdim Aralık'ta gidip bunu aradan çıkarmak. Aralık'ta gitmek için ne yapmam, nereye hangi belgeleri vermem gerekir?

Bir de master'um her ne kadar Eylül ortası bitecek olsa da diplomamı Ocak ayında anca alacam. Yani eğer Aralık'ta gidecek olursam master mezunu diye normal fakülte mezunu olarak gidebilecem. Bu benim için sorun olur mu?