
"kutsal" kavramının nereden kaynaklandığına dair iki temel görüş var. ilki, kutsalın yukardan aşağı geldiğini söylerken, diğeri, yerden yukarı çıktığını söylüyor. yani, insanın önce etrafındaki şeylerden korktuğunu, sonradan bunların korkulacak şeyler olmadığını anladığında, tanrı ya da kutal kavramını göklerde aramaya başladığını söyleyenler ve kutsallık inancının güneşten (ya da gökyüzünden dolayısıyla yıldızlardan) geldiğini söyleyenler var. yağmur da gökten geldiği için su da göller de kutsal.
ölülerin toprağa gömülmeye başlandığı neolitik dönemden bu yana, yer altı ölüler ülkesi olarak kabul edilmiştir. onun zıttı da tabi ki gökyüzüdür. hatta pek çok medeniyetin yaratılış mitolojilerinde, gök ile yerin zamanında bitişik olduğu sonradan bir şekilde ayrıldığına dair hikayeler vardır.
bu yüzden, hemen her büyük uygarlık gökyüzü ile ilgilenmiştir. sümerlerin zigurat denen tapınakları yapmaları, mısırlıların piramitleri hep benzer şekilde değerlendirilmelidir. meşhur babil kulesi efsanesi de, insanların göklerin ardında ne olduğunu merak ettiklerini ancak bunu hiçbir zaman bilemeyeceklerini anladıklarını bize anlatan bir hikayedir.
doğa ile etkileşimimizin çok fazla olduğu dönemlerde yaşıyor olsaydık, yıldızlar ve gökyüzü bizi o denli büyüleyecekti ki, gündelik hayatımızdaki yerleri çok daha fazla olacaktı. işte bu yüzden, ilk insandan bu yana devam eden merak ve korku her dönem kendisini göstermiştir. moğolların yıldırımdan korkmaları, hititlerin teşup adlı fırtına tanrılarının olması ya da sümerlerin İştar adlı tanrıçasının adının günümüze "star" kelimesi olarak gelmiş olması gibi..
son olarak yunan dönemi tanrıçalarından afroditten günümüze yadigar kalan afrodizyak kelimesi ile aynı gezegene bizim dilimizde verilen zühre isminden, zührevi hastalıklar tabirinin mantık açısından benzerliği de hoş bir sürprizdir.


kabablanka verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederim. ancak ben daha çok yıldızların yönetim, mimari, savaş ne bileyim daha genel anlamda insanları etkilemesinden bahsediyordum. misal aztekler o kadar ileriymiş ki vs vs. ya da piramitlerinin yerleşimi gökyüzündeki sirius takım yıldızının şeklinde vs


astronomi tarihi ve arkeoastronomi ile ilgili kaynaklara bakabilirsiniz. ayrica astroloji tarihine de bakabilirsiniz. wikipedia guzel anlatmis mesela.


gökyüzü düzen ve karmaşa
yapı kredi yayınlarının ufak kitapçıklarından sorularınızın bir kısmına cevap verebilir


isa doğduğunda, bir yıldız bir kaç insana önderlik edip onları isa'ya götürmüştü.
ayrıca babil kulesinin yıldızlarla alakası yok bildiğim kadarıyla; tevrat'ta geçen kısmında, o zamanki kral tüm insanları kendi sarayı etrafında toplamak istemişti fakat tanrı onların dillerini karıştırarak birbirlerinden ayrılıp uzaklara gitmelerine sebep oldu.
kişisel bilgi ve düşüncem ise yıldızlar konusunda şöyle: insanlar tanrı olarak güneşe, aya vs. taptılar senelerce; yani gökyüzünü gözlemledirler hep. yıldızları da farkettiler tabi ki :) yıldızların hareketlerini de tabi (ayrıca ay, gezegenler ve güneşinkileri de). bu hareketlerin belli zamanlar içerisinde olduğunu da farketmişlerdir zamanla. mesela ayın yarım aydan hilale dönüşünü ve yıldızların gece içinde nasıl yer değiştirdiklerini ve tabi büyük yıldızların sene içerisinde nerden nereye hareket ettiklerini vs. tüm bunları doğa olaylarıyla bağlantılamışlardır. örneğin, (atıyorum) çoban yıldızı tam kuzeydeyken yaz mevsimi geliyorsa hasadı bunla bağdaştırmış olabilirler. o zaman o zamanda doğanın gezegeni de o yıldız oluyor işte mesela (böyle bakınca çok saçma geldi :) ).
yıldız ve gezegenlere bakarak mevsim vs. hesaplamak mantıklı çünkü dünya sürekli bir devinim içerisinde ama birçok şeyi buna bağlamak mantıksız geliyor :)


teşekkür ederim kabablanka :) ama tavşanın suyunun suyuna ne hacet. ben ise şöyle bir alıntı yapmayı seçerdim:
Tevrat Başlangıç kitabı:
"11 O zamanlar tüm yeryüzünün dili bir, kullandığı sözler birdi. 2 Doğuya doğru göçenler Şinar diyarında bir ova keşfettiler ve oraya yerleştiler. 3 Birbirlerine “Gelin, tuğla yapıp fırında pişirelim” dediler. Ve taş yerine tuğla, harç yerine de zift kullandılar. 4 Sonra şöyle dediler: “Gelin, yeryüzüne dağılmamak için bir şehir kuralım, tepesi göklere erişen bir kule inşa edip nam yapalım.”
5 Bunun üzerine Yehova inip insanoğullarının inşa ettiği şehre ve kuleye baktı. 6 Ve Yehova şunları söyledi: “İşte, onlar tek bir halk, konuştukları dil de bir; ve şimdi bu işe giriştiler. Artık akıllarına koyduklarını yapacak, hiçbir engel tanımayacaklar. 7 Şimdi inelim ve birbirlerinin söylediklerini anlamasınlar diye dillerini karıştıralım.” 8 Yehova onları tüm yeryüzüne oradan dağıttı ve zamanla şehrin inşasını bıraktılar. 9 Bu nedenle, şehir Babil diye adlandırıldı, çünkü Yehova tüm dünyanın dilini orada karıştırdı; Yehova onları tüm yeryüzüne oradan dağıttı."
burda bahsettiği üzre, yıldızlara ulaşmak için değil nam yapmak için öyle bir kule yapmışlar. yani babil olayının yıldızlarla alakası yok, olsa olsa tanrıya özendikleri içindir :)


@ aithra: bulamadım ama hikayenin orjinali yani tevrata kaynaklık etmiş olan orjinal versiyonunda, kulenin yapılma sebebi tanrıya ulaşmak.
ancak elimde delil olmadığı için fazla bişey diyemiyom. bir başka münazarada görüşmek üzere


@kabablanka, "5 Bunun üzerine Yehova inip insanoğullarının inşa ettiği şehre ve kuleye baktı. "
yhvh inmiş, onların ulaşmasına gerek yok. onlar ulaşmaya değil nam yapmaya, tanrı gibi olmaya özeniyorlar, bunu anlatmaya çalışıyorum canım benim :) onun için yhvh dillerini karıştırıyor, çünkü yhvh'nın isteği insanoğlunun yeryüzüne dağılarak çoğalması. ona ulaşmaya çalışsalar (öyle bir dönemde hem de -daha kolay ya o açıdan-) neden dilleri karıştırılsın ki (ceza gibi)? hikayenin de tümüne bakmak lazım, yhvh'nın neden dillerini karıştırdığı ve istediğinin ne olduğu, o dönemdeki babil kralının mizacı vs.
burayı da karıştırdık, özelden konuşabiliriz bu konuyu :)


@ aithra:
"ayrıca babil kulesinin yıldızlarla alakası yok bildiğim kadarıyla" savına cevaben:
ademle havvanın cennetten kovulmalarına sebep olan elma ya da "bilinmezleri bilme ağacının meyvesini" yeme de, hiç birşeyle alakalı değil mi?
argonotlar seferinde anlatılan "altın post" hikayesi ya da hikayede geçen "tunç boğa" nın da hirşeylerle alakasız olduğunu söylemeyeceksiniz değil mi?
mitoloji: mitos ve logos tur. yani mitos bilimidir. bu hikayeleri olduğu gibi alıp bize ne anlatmaya çalıştıklarına bakmazsak, bunun adı "logos" yani bilim olmayacaktır. masal anlatımından öteye gitmez.
orada anlatılanları gerçekmiş gibi kabul etmen de çok hoş olmuş, ilahi.. allah müstehakını versin..
bugün dahi, evreni araştırmıyor muyuz? bunun amacı tanrıyı ya da evreni anlama çabamızla alakalı değil mi?
sensin "canım benim" ...
mail: kabablanka@yahoo.com
K.K.A.C.
