oncelikle bu yazi tamamen kisisel tecrubelerin bir mahsuludur, bilimsel bir degeri yoktur. onun icin kendi uslubumca fevri bir tutum sergileyip icimden gecenleri yazacagim.

henuz gelismekte olan bir toplumuz ve hala ticari egemen sinifin onemli bir kismini egitimsiz insanlar olusturuyor. dolayisiyla benim hikayemde kendi yasantiniza dair bir takim seyler bulabilirsiniz. her neyse: ben dogulu bi ailenin evladiyim ve 20 senedir istanbul'da yasiyoruz. yasantimin yalnizca hic hatirlayamadigim 3 senelik kismi memleketimde gecmis. zaten bizim memleketliler topluca yasamaya pek bir duskun. bulundugumuz semtte de bolca hemserimiz var. bu sebeple memleketteki kulturel degerler hic bozulmadan metropole yansimis. dolayisiyla bir tarafta modern toplumun normlari, obur yandan bir geleneksel yapi... hayatimiz paradoksal vaziyetlerle geciyor.

cocuklugum muhtemelen buyuk sehirde yasamanin aileme vermis oldugu korkudan oturu epey bir dis dunyaya kapali gecti. surekli istemedigim aktivitelerin icerisinde bulundugumu hatirliyorum. akraba ziyaretlerine gitmek, dugunlere gitmek, kalabalik ailelerin gece yarilarina kadar evimizde oturmasi, daha once hic gormedigim akrabalar tarafindan "hele sen suleyman'in oglusun? beni tanidin? ola nasil tanimazsin... ben senin amcanim" bu gibi monologlar... neyse cocuktuk, pek anlamiyorduk, olurdu oyle seyler

ama yolunda gitmeyen bazi seyler vardi. ben buyudukce mevcut cevrem ayni kaliyordu. hatta dusunceleri de radikallesiyordu. ben uluslararasi bir cevre yaparken babamin akraba bagimliligi daha da artiyordu. adam her hafta sonunu dugunlerle gecirip her olunun taziyesine gider olmustu ve bu ziyaretlerin tumune sila-i rahim deyip ayri bir kutsiyet atfediyordu. ustelik beni bunu yapmadigim icin kucumseyip "okumus ama adam olamamis" gibi ipe sapa gelmez laflarla yargiliyordu. herkesin kisisel dunya gorusudur, saygim var herkesin yasayis sekline. fakat liberal ogretilerle harmanlanan dusunce yapima bu komun vaziyet agir geliyordu. yasayan yasasin ama bana karismasindi.

gun gectikce insan taniyordum, dunya goruyordum. dusuk gelirli ailelerin maddiyatlarindan istifade edis sekillerini goruyordum. hayatlarini yasayabiliyorlardi, dusunsel sinirlara takilmadan, maddi gucleri el verdigince yasiyorlardi. ote yandan bizim tarafimizda emrah`in "imkanlar imkansiz" verseu hayatimiza hakimdi. yani sirket milyon dolarlar kazanirken ben bir avrupa seyahati yapmak istedigimde bos adam oluyordum. yada bir araba alinmiyordu, cunku yengem camdan bakiyordu. "o sila-i rahim diye gittigin akrabalarin hepsi hayatini zindan etmisti sana. keyfin icin yasayamiyordun ve ustelik bunun farkinda degildin, ne kadar aci daddy"

ege'de 2 haftalik full pansiyon bir tatil yapmaktansa yalova'da 3 aylik bir ev kiralamak daha caziptir boyle adamlar icin. hanimi yollarsin oraya cocuklar falan takilsin. neyse bana garip geliyor. tatilde yurt disina cikabilecek tek opsiyonun umre ziyaretidir. gelirken o muhtesem akrabalarina tonlarca tesbih, seccade, esans ve kullanmayacaklari bir yigin hediye almak kosuluyla tabi. ibadet guzel sey

eyupteki o izdiham, o kalabalik hafta sonu icin bulunmaz nimet. cami cikisi okunmus kup seker yemek... mmmh yummy

simdi ben yagiz bir delikanli oldum ve askere gidiyorum. her gun akrabalarim tarafindan adini bilmedigim baska akrabalarimin kizlariyla evlendiriliyorum. "evlenecegin kizi ailenin icinden bulmak cok onemli. yoksa bu gizemli buyuyu bozarsin evlat" "sakin ola elalemin kizini getirip o muhtesem genetigimizi bozma evlat." bi de disardan buldugum birini basiniza musallat etmiyordum? yoksa basimin caresine bakardim degil mi mom?

 

sen ne güzel oğulsun the feel good. okurken imrendim, her ana babaya nasip olsun dilerim.

keşke.. keşke böyle olmasa, ama oluyor işte. hayat şimdi böyle akıyor. yaşamın sancıları, toplumun sancıları bunlar. sancılar çekildikleri süreci zorlasa da sonuçta yeni yaşamlar, yani toplumlar oluşuyor. bu yönden sevmek de gerekiyor sancıları. içinden bakınca değil, ama bütüne bakınca böyle.

sadece bizim topraklara özgü değil, değişim geçiren her toplumda benzerleri yaşanıyor. artık global dünya düzenine geçiyoruz. doğu orta çağ/yakın çağın başlarından geçerken, batı daha yakın zamanlardan geçiyor. aynı şekilde biz yaşlılar ortaçağ aklıyla geçiyoruz. siz gençler yakın çağ aklıyla geçiyorsunuz.

kökler önemli, aile çok çok önemli. sen varsan, sen sensen bu önemin bir anlamı var. sen yoksan, sen sen değilsen bu önemin bir anlamı yok. o zaman önemli değil kendi olur.

yani, kendin olmalısın. belki zaman zaman ve özellikle başlarda çok daha yoğun iki tarafın da üzüleceği durumlar yaşanacak. olsun. sonra geçiyor hepsi. bir çok örneğim var buna dair.

not:
şimdi çıkmam lazım sonra yine geleceğim bu konuya:)

hayat aklini konusacak bir filozof uret
1

mobil görünümden çık