Son birkaç aya kadar özellikle göbek ve göğüs bölgemde ciddi yağlanma vardı. Üç aydır düzenli olarak koşuyorum, abur cubur, fazla ekmek, şeker, tuz gibi ürünleri kestim. Sonucunu da çok güzel aldım. Kilom pek değişmedi ama görüntüm bariz değişti. Okuduğum şehirden ailemin yanına döndüm, beni topa tuttular ne kadar tanıdık varsa. Söz ver kilo alacaksın, hiçbir şey yemiyorsun, vah vah diye diye kaç gündür başımın etini yiyorlar. Yaptığım şey her sabah erken kalkıp sağlam bir kahvaltı yapmak, ardından 40 dakika koşu - yürüyüşe çıkmak, gün içine küçük ara öğünler koymak ve akşam da yemeğimi yiyip erkenden uyumak. Hiç olmadığım kadar enerjik ve sağlıklı hissediyorum ama bunları yakın çevreye nasıl anlatacağımı bilmiyorum.
ya sorma, baş belası bir durum.
anne sağolsun zeytinyağlılar yapıyor, dengeliyor durumu ama baba da mutfağa girdiğinden film kopuyor...
evde yemek yediğimde kendimi tutamıyorum. 4-5 tabaktan aşağı yemiyorum bir öğünde. sanki bilerek yapıyorlar. geldikçe geliyor...
anlatmaya çalışırsan alınıyorlar üstüne.
benim çözümüm yok...
edit: bak aklıma geldi. makarnayı haşlayıp süzüp yağlıyorlar. sonra makarna sosuna da yağı boca ediyorlar. "napıyosunuz siz?" diye uyarınca azar işitiyorum. akşam yemeğinden 1 saat sonra bildiğin bir paket burçak bisküvisini hüpletiyorlar. kişi başı 1 paket... ben evde kahırdan ölüyorum tabi görünce bizimkileri...
bu olay isveçte hollandada neden yok?
tamamen bizim toplumuzun sosyokültürel yapısı ve belleğinden kaynaklı.
biz geçmişi çok fakir ve imkasızlıklarla dolu bir toplumdan geliyoruz; aç kalacak kadar, zayıflıktan hasta olup ölecek kadar fakirlikten bahsediyorum. bir kaç yüzyıl önce sağlık/tedavi olanakları da gelişmiş değildi.
bir de spor bir kültür olarak hayatımızda değil, bu da islamiyetin bir getirisi/ya da götürüsü.
zeytinyağlıları ağzına tıkayan annen, teyzen -en azından gençliğinde- koşu yapabiliiyor muydu mesela?
ha süper bir mutfağımız var, orası ayrı :)
Size konuyu şöyle özet geçeyim: Geçmiş günlerde, yani savaş ve kıtlık döneminde yiyecek bir şeyler bulmak o kadar zordu ki, insanların yiyebildiği en değerli şeyleri öğüttükleri buğdaydan elde ettikleri una su katıp mayalayıp yaptıkları ekmekti. E tabii ekmek/karbonhidrat da yapısı gereği kilo aldırırdı. Böyle kıtlık günlerinde zayıf görünmemek; kilolu/yapılı görünmek de sağlıklı olduğunun alameti olarak kabul ediliyordu. Sonra sonra beslenme şartları değişse de, yemeğe ulaşılabilirlik daha da kolaylaşsa da bu bakış açısı Anadolu'da, haliyle oradan gelen kültürde hiç değişmedi. Ekmek o kıtlık dönemlerinde insanların yediği en değerli besin olduğu için kutsal, şişman insan da sağlıklı kabul edildi. Halbuki ekmeğin ne kutsallığı olacak bildiğin hamur. Şişman insanın nesi sağlıklı olacak bildiğin obez kalp hastası şeker hastası kanser adayı. Bugün Anadolu'nun bir köyüne aynı boyda aynı kiloda iki kişi gitsin, kas kütlesi daha çok ama yağ oranı daha az olan kişi sağlıksız, diğer obez de maşallahlık kabul edilir zayıf görünen insana bulgur pilavı ekmeği dayarlardı. Ha iyi niyetli bir davranış ama ne kadar doğru tartışılır. Böyle bir toplumuz biz.
herkes sisman sen de onlara benze ki kendilerini kotu hissetmesinler istiyorlar :)
toplumdaki yanlis algi yuzunden iste, napican. avrupa'da da herkes manken degil fakat saglikli kilolar koruyorlar. zaten mankenler de saglikli degiller ya, neyse. burda surekli disarida kosan, yuruyen, spor yapan insanlar gorursun. saglikli olan budur cunku. turk toplumuna da bu algi zamanla yerlesicektir, egitimle alakali.
Kırsalda yaşamış eski insanlar, daha ilkel/temel motivasyonlara sahiptir. Çünkü bir kıtlık anında, hasat yapamadığında veya avlanamadığında, seni yeterince uzun bir süre hayatta tutacak kadar enerji deposu "yağlarının" olması gerektiğini düşünür (bilinçaltında). Bu motivasyona/düşünceye sahip insan için ne kadar iriysen, o kadar iyidir. Aslında seni düşünüyor.
Aynı olay 1900'lerin ilk yarısının alt sınırlarında çocukluğunu geçirmiş ve kırsalda yaşamış bütün insanlarda, dünyanın her köşesinde ve her kültürde bulunur.