İçten yanmalı motorlar dersini geçebilmek için işimden 1 ay ücretsiz izin alıp memlekete dönüp anamın yanında 1 ay boyunca sadece bu derse çalıştım. İlginçtir ki finalde 20 alıp kaldım ama bütte 85 alarak okulu bitirdim. Zafer Dülger'e selamlar.
30 kilo verdim, bir de yıllardır bir türlü geçemediğim matematiği 80 puan alarak geçmiştim.
9 ayda 3 kere zam alıp maaşımı 2 katına çıkarttım, bunu yaparken hiç işe odaklanmadım, şirketin en büyük müşterisiyle atarlandım, ben o firmayla bir daha çalışmam dedim, başka müşteri yok dediler istifa ettim, kabul etmediler, her gün ofise kafam güzel geldiğimi söyledim, gene kovmadılar. Şu an ofiste geyik yapıyorum, asgari ücretin birkaç katı maaş alıyorum.
Başarı budur.
iş hayatımda iki senede 2 kez terfi aldım.
içsel hayatımda en büyük başarım mutluluğum. öyle müthiş büyük bi sebebim de yok.
üni 2 de ortamam 1.5'du, akademisyen olmak istiyodum, şimdi doktora yapıyorum :)
okul yemekhanesinin mayor'uyum :(
okulu 3. sınıftayken uzatmam kesinleşmişti. 5. seneye uzamıştı. 2010 yılı yazında öylece oturuyorum. tarih 10 temmuz. bi baktım kızkardeşim elinde birkaç kpss kitabı eve geldi. bu ne dedim, baktım ortaöğretim kpssye giriş için kitap almış. sınav 26 eylül'de. sınava 76 gün var. yav bari ben de çalışam aq dedim.
çalışmaya başladım. 1. ay dolmuşken bir anda kpss kopya skandalı patladı (temmuzdaki sınav) bu nedenle ortaöğretim sınavını 28 kasıma ertelediler. daha da sevindim daha çok çalışabilecektim. 24 ekimde 43 yaşındaki dayım beyin kanaması geçirdi. ben de artık beni son 10 gündür yere oturtmayan kıl dönmesine dayanamaz durumdaydım.
25 ekimde ameliyata girdim. herkes diğer hastanede dayımın başındaydı. yanımda bi dostum bi de kız arkadaşım vardı. 31 ekim günü dayım öldü. bize küs öldü, bir yabancı gibi olmuştu son 12 yılda. üzüldük.
ameliyattan sonra 20 gün doğru dürüst hareket edemedim. ders çalışamıyordum çünkü yüzüstü yatınca nefesim kesiliyordu. ağlayasım geliyordu.
20. günün sonunda dikişlerimi aldırdım, yaklaşık 25 dikişti. sınava artık az bi zaman kalmıştı ve ben hazırlanmaktan vazgeçtim. talihsiz ameliyat, dayımın vefatı filan derken şans demiştim. demek ki kısmet değilmiş.
sınav günü geldi, son 50 gün yüzüne bakmasam da ilk baştaki 2,5 aylık emeğime kalsa yine de sınava girmeliydim. ucu ucuna yetiştirdim sınavı, kız arkadaşım beni dışarda bekliyordu. çıktım ve ona sınav hakkında hiç konuşmayalım tatlım dedim. sağlık olsun dedi.
ne netleri kontrol ettim ne de sınavı konuştum. arkadaşımla evdeydik. bigün kız arkadaşım aradı erdem dedi açıklanmış sınavlar, heyecanlandık ve sonuç için entera tıkladı. allah var en iyi ihtimalle 87 puan bekliyordum. bilen bilir ortaöğretim kpss'de pek işe yaramıyordu bu puan.
telefonun ucunda sevinç çığlıkları kopuyordu. kız arkadaşım erdem inanmıyorum 92,66 puan almışsın dedi. şok olmuştum, dostuma söyledim, havaya zıplayıp birbirimize sarıldık. sonraki süreçte atandım.
şimdi maddi anlamda iyi durumdayım. kız arkadaşımla evlendik, o da atandı :) çok şükür iyi durumdayız. umarım emek veren herkes karşılığını alır. bazı dönüm noktaları oluyor hayatta, güzel oluyor :)
silik, asosyal, yalnız bi' tip olmama rağmen ulusal bir gazetede istediğim işi daha 16 yaşında kapmıştım. 18'den küçük olduğum için girememiştim, patron 2 sene sonra, doğum günümden bir hafta önce "18 oluyosun gel görüşelim" demişti. birinin beni hatırlamasına hiç o kadar sevinmemiştim.
çocukken başka muhabbetlerim de olmuştu ama hayattaki en büyük başarım bu herhalde. şu an 19'um. 30'da kendi gazetemi kurup hepinizi bitiricem.
yok.
Ferit şahenk bana bisiklet aldı
okulun ordaki otobus duraginin mayor'iydim, ne zamandir gidemiyorum, baskasi almistir :(
12 - 13 yaslarimda yazin yerel radyodaki sorulara dogru cevap verip bi kere tavuk doner bi kere de saat kazanmistim
30 kilo verdim ve hiç birini geri almadım.
Temel bilimleri, teknik şeyleri çocukluğumdan beri çok sevmişimdir. Çok küçük yaştan beri yapmak istediğim işi biliyordum, hatta hobi olarak kendimi çok geliştirmiştim bu konuda.
Liseyi başarılı bir anadolu lisesinde çok kötü notlarla okudum. Lise 2. sınıfta bölüm seçiyorduk, ben mf seçtim.Rehberlik hocası beni çağırdı, açık açık 'notların çok kötü, sen yapamayacaksın, çok başarısız olacaksın, üniversiteyi bile kazanamayacaksın, değiştir bölümünü' dedi.
Netekim, o sene ilk dönem matematik ve fizik derslerim 1 geldi karnede. Hocalar, çağırıp durumun çok kötü falan dediler hiç umursamadım. Çünkü sadece notlarım kötüydü, ama ben bunları zaten seviyordum ve işin açığı dersler dışında da bu ilgilendiğim alanda gayet başarılı görüyordum kendimi.
Üniversitede istediğim bölümü kazandım. Tabi notlarım yine çok kötüydü, sürekli derslerden kalıyordum. Ama yine de okuduğum alanla ilgili pratiğim çok iyiydi, hatta dışarıya epey iş yapmaya başladım. Her neyse, üniversitedeki hocalar da kıllık yapmaya başladı. Yaptığım çok iyi projelere kıllık olsun diye çok kötü notlar verenler bile oldu. Hatta bitirme projemin ilk sunumunda kuruldaki hocalar beni herkesin içinde -hiç abartmıyorum- yerin dibine soktu. 'Sen bunu yapabileceğini mi sanıyorsun? Neyine güveniyorsun? Bunu yapamayacaksın' gibi çok açık ve incitici şeyler söylediler. Yapıp bitirdim, ikinci sunumda gösterdim, gayet de güzel çalıştı.
Velhasıl, daha mezun olmadan mesleğimle ilgili bir şirket kurdum. Çok yüksek bütçeli ve ağır teknik gerektiren işler yapmaya başladım. İşleri büyüttüm, çok büyük firmalar bana iş yaptırmak için kapıma geliyor. Hatta şu anda ilk patentimi almak üzereyim. Önümüzdeki hafta mezun olduğum üniversiteden kariyer günlerine katılımcı olarak davet edildim.
Burada başarı olarak gördüğüm, bir üst paragrafta söylediğim şeyler değil, bunların hiçbiri benim için önemli değil, zaten bence başarı da değil. Kendimce başarı olarak gördüğüm tek şey yapmak istediğim şeylere bana söylenen tüm olumsuzluklara kulak tıkayarak ulaşmak ve istediğim hayatı yaşıyor olmak.
kendi çapımda evet. globalde bir şey ifade etmez.
mizaç olarak dik kafalı biriyim. bu tercih edilen bir durum değil fıtrat.
ilkokulda elektrik/elektronik mühendisliği hayalini kurardım. iki/üç devre kurunca, bir kaç elektronik parçalayınca insan o yaşta böyle şeylere kapılıyor. biraz büyüyünce devrin değiştiğini hissettim. bilgisayar olmalıydı alanım. lise 1. sınıfta anneme setini sattırıp üst düzey bir bilgisayar toplamıştım. o zaman çevredekiler bu çocuğa böyle bir şey alınır mı demişlerdi hatta. sonra bilgisayar mühendisliği istedim hep. anadolu lisesi okuyordum. fizik, matematik ve ingilizce zayıf. beni sözele attılar. bir daha da kurtulamadım. ama bilgisayardan da kopmadım. mühendis olamayacağım bir gerçekti. yıllığıma sözelden çıkacak ilk bilgisayar mühendisi yazmıştı hatta arkadaşlar. son sene sınav heyecanı sardı. kazanamayacaktım. kazansam da gidebileceğim bir bölüm yoktu. anadolu lisesi okuduğuma pişmandım. dergide bir ilan gördüm o sıra. adobe programları. çok cezbetti. az buçuk photoshop kullanıyordum ve zevkliydi.
sınava girdim. selçuklu radyo/tv geldi. gitmedim. balo sabahı valizi toplayıp istanbula gittim. bir tanıdık aracılığıyla yazılım şirketinde iş buldum kadıköy'de. o sıra cemaatin misafirhanesi vardı orada kalıyordum. hayalimde grafik vardı. dergide gördüğüm ilanın kursuna gittim. yazıldım. kurs 8 ay sürecekti. ben tek başıma hem çalışıp hem kursa gitme işini sadece 1 ay sürdürebildim. istanbul'da yaşam şartlarını kestirememiştim.
7-8 ay işime devam ettim. sonra hedefimden saptığımı farkedip işi bıraktım kapı kapı beni yetiştirin diye ajansları gezmeye başladım ama nafile. iş yerinden tanıştığım birkaç arkadaşla eve çıkmıştım. ev arkadaşım bana burslu resim atölyesi ayarlamıştı. yetenek sınavına gir okulunu oku diye. işten ayrıldım atölyeye yazıldım. 3 gün anketörlük 2 gün atölyeye gidiyordum. yetenek sınavları ücretliydi. en ucuz yeditepe görsel iletişim'di. 60 lira. ilk on kişiye burs veriyorlardı. bir tek ona girebildim. üstelik cebimde borç akbil ile. sonuçlar açıklandığında 24. olmuştum. küstüm.
ailemin yanına geri döndüm. bir tabelacı'da işe başladım. heves, istek, hayal derken hızlı gelişim gösteriyordum, çok araştırıyordum, ve tabelacı yetmiyordu. portfolyo oluşturup ajansları aramaya başladım, birkaç farklı şehirde birkaç farklı ajansta çalıştım. sonra askere gittim. tekrar istanbul. tekrar bursa derken 8 sene geçti. şimdi art direktör olarak dijital bir ajansta çalışıyorum. türkiye ortalamasına göre iyi meslek ortalamasına göre az bir maaşım var. hayalini kurduğum şeye ulaştım evet. ama keşke o yazılım şirketinden ayrılmayıp da yazılımcı olsaymışım diye çok düşündüm. imkânlarım ve ideallerim arasında mesleğimde çok sıkıntı yaşıyorum. en iyisi olmadıktan sonra biraz iyiye tamah etmek yetmiyor. geldiğim yere, aileye, çevreye, ortama göre iyi bir yerdeyim ama kendime göre değil.
süreç çok uzun elbet. arada anlatılması gereken çok fazla detay var.
klasik/klişe başarı hikâyelerini sevmem. onun için doğmuştur o kişi hep. ve ayrıntıları anlatmadan geldiği noktayı anlatır. ama nasıl? sorusuna cevap verebilen çok az insan vardır.