Bilimsel açıklamasını bilmem ama bildiğim bir şey varsa insanların her şartta yaşamaya devam edebildikleri. Hayatta en sevdiği/tek sevdiği insanın ölümünü izlemiş bir tanıdığım bile şuan hayatına normal normal devam ediyor. İnsan her şeye alışıyor, her acı hafifliyor. Bazıları geçmiyor ama hafifliyor, illaki yaşıyorsun.
alaimisema, anlıyorum ama ortada yok, kaybolmuş, akıbeti belirsiz. ölürdüm anlamında hayatım biterdi demiyorum, mutlaka yaşardım ama normal bir şekilde yaşayamazdım, sürekli onu arardım, evlenemem, çocuk doğuramam.
işsiz olmadığım dönemde evde annem tarafından zorla müge anlıya ya maruz kalıyorudum.
orda insanlar uzun süredir kayıp olan yakınlarının ölüm haberini alınca rahatlıyor ve nerdeyse seviniyorlardı.
başta yadırgadım ama sonra anlamaya başladım. bir insanın kayıp durumda olması çok zor olmalı. dediğin gibi aç mı, susuz mu, işkence mi görüyor.. o yüzden ölüm haberini alınca insanlar anca huzura eriyorlar.
en fazla bir yıl sürer, yirminci asırlarda ölüm acısı.
Karıma Mektup (Nazım Hikmet)
bilimsel yegane insan gerçeği insanın doğasında survival olduğu. başına ne gelirse gelsin, senin veya çevrenin. yaşamak zorunda insan. böyle kodlanmış.
ölmesinden daha iyi bence, en azından hayatta olabilme ihtimali var görmesem bile.
şöyle oluyor. ilk bir hafta taptaze umutlar oluyor. aramalarla geçiyor falan filan. teoriler ortaya ayılıyor falan. sonra 8. gün oluyor ve gelen giden yok. polisin ceset araması vs. sonuçsuz kalmış. sonra kaybolanın ardında bıraktıkları ortaya çıkıyor. örneğin yüklü borç. ya da başka bir eş ya da bir şey işte. ilk bir yıl onu aramakla, politikacılara ulaşmakla, borçlarını temizlemekle, boşluğunun yarattığı sıkıntıları gidermekle geçiyor. sonra o birinci yıldönümü geliyor ya o zaman zaten azalan umudun tamamen bitmiş oluyor. o öldü. öldürüldü. hiçbir zaman geri gelmeyecek. normal hayata devam etmek için ölüme kıyasla daha uzun bir süre geçiyor.