para mı diye bakıyorum para değil çünkü bölgenin zengin birisinin çiftliğinde kalmıştı dikkat ettim, ben o kadar zengin olsam havuzlu villayı dikmiştim şıkır şıkır, adam eski bir taş evde oturuyor. ama evi mimari olarak o kadar güzel ki dışarıdan bakılınca sanki o kasabada yetişen bir şey gibi duruyor çok uyumlu yani orasının doğasına. bir de bizim kentlerimize kasabalarımıza bakıyorum her yerde aynı model apartman. zevksiz miyiz biz neyiz niye böyleyiz?
ayni seyi ben de defalarca dusundum.
cunku biz millet olarak cevremize sahip cikmiyoruz. estetikten yoksun bir imar anlayisimiz var bu bir.
iki gun once elemanin biri arabasiyla giderken ictigi ayranin bardagini, ictigi sigarasnin jelatinini camini acip atti gozumun onunde. simdi bu adamlari uyarmak gerek de hangibirii uyaracaksin. benim cevremde de var hem de cok yakinlarim. maalesef defalarca uyarmama ragmen aliskanliklarii degistiremedigim bir iki kisi var.ama bir cok kisiye de elndeki copu atmamasini ogrettim.
bunlar degismedikce o avrupann sokaklarindaki ahnek gibi bir hava yakalayamiz. elbet adamlarin da pislik yerleri vardir ama biz resmen bokun icindeyiz. degismez bu
zevksiziz, kafa yapımız farklı ve daha da kötüsü, millet olarak hedeflerimiz genelde gövde gösterisinden ibaret. görgüsüzüz bir de. şimdi buna karşı çıkacaklar olacaktır ama sonradan zengin olan, eline 3-5 kuruş para geçince ne yapacağını şaşıran insanları düşünmeli herkes bir anlık da olsa. mesela adama bir yalı yetmiyor, ikincisini alıp araya tüp geçit yaptırıyor. böyle böyle o kadar çok örnek var ki, ölçek çok büyük olmasa da herkes kendi gücü yettiğince yapıyor kendi görgüsüzlüğünü bizde.
bence zevk meselesi abi,biz böyle kaygıları olmayan bir milletiz,yemek yerken bile yemeğin tadına varmak yerine habur hubur bir an önce bitsin ayağına yiyen bir milletiz.
Çünkü bizim için gösteriş > estetik.
Hakikaten oyle. İsin tuhafi avrupalilar turklerin avrupada cok begendigi binalari falan gayet siradan mimari eserler olarak goruyo genelde. İstanbulda beyoglu ve nisantasi cevresindeki cogu ermeni ustalar tarafindan yapilmis harika binalar, Bagdat caddesi civarindaki eski koskler, bogaz semtlerindeki ve fatih, sultanahmet bolgesindeki bazi eski yapilar ve adalardaki evler haric malesef estetikten eser yok istanbul'da. Hele su fransiz tipi camli hepsi birbirine benzeyen uzay mekigi gibi yeni binalara hepten uyuzum.
bir de şunu unutmamak gerekiyor.
avrupa, son bir kaç yüzyılı yükseliş içerisinde geçirdi. bu nedenle uzun süre dayanabilecek estetik açıdan çok etkileyici binalar yapabildi.
osmanlı imparatorluğunda ise bu mecburen tersine işledi, yapılan evler, yoksulluk nedeni ile uzun süre dayanabilecek tarzdan olmasından ziyade günü kurtaracak, "başımızı sokacak ev" şeklindeydi. kaliteli malzeme genelde istanbul'u beslemek için kullanıldı bütün lojistik ağı buna göre hazırlandı. bunun yanı sıra bazı şehirler bildiğin 0dan yaratıldı, önemli limanlar kaybedildikten sonra geçmişte 2. planda kalan bir çok liman bir anda kıymetlendi ve çok hızlı, düzensiz büyüdü. bir ingilltere ile karşılaştırmak gerekirse, southampton bir kaç yüz sene ne ise bugün de o. ama ya antalya? izmir? bunlarin ülke için önemleri 200 sene önceye nazaran neredeyse %300-400 artmış durumda.
bu ve benzeri nedenlerden dolayi, kullanılan malzeme nedeni ile en fazla 50-60 yıl dayanabilecek durumdaydı. böylece bir estetik kültürü yerleşemedi.
hele strasbourg...
@kuja
çok haklısın, bir de bizim süregelen Müslümanlığımızın da payı var galiba. tam olarak bilmiyorum ama dünya hayatına çok bağlanmamak için böyle evle falan uğraşmamak gerekir diye hadis var sanırım. gerçi bizdeki evler tam tersi gösterişli estetikten uzak. belki de İslami olarak değerlerimizi korusaydık daha sade hoş evlerimiz olurdu bilemiyorum.
1. nüfus: adamlar bizdeki gibi en az üç çocuk yapmıyor. konut ihtiyacı artışı bizdeki gibi değil.
1'. iç göç: bütün şehirleri nispeten aynı oranda geliştiği için iç göz, haliyle belli şehirlerde durdurulamayan nüfus artışı yok.
2. şehircilik: biz bu konuda 200 yıl gerideyiz. adamlar planlayıp kurmuşlar şehirleri. bizde varsa yoksa toki.
3. tarihi yapıları koruma: bizimkiler punduna getirip tarihi binaları kaşla göz arasında yakıp yıkarken, onlarda tarihi binalar inanılmaz bir şekilde korunuyor. sırf parisin ikinci dünya savaşında şehir zarar görmesin diye almanlara teslim olduğunu hatırla.
4. hukukun üstünlüğü: adamlar kuralları belirllemişler ve takibini yapıyorlar. bizdeki gibi belediye başkanına villa yapalım bizim inşaata izin versin gibi bir durum söz konusu değil.
5. mimara saygı: müteahhit kafasıyla yapı yapılmaz.
bu sokaktan gecerken hep dusunurum keske istanbulun tu semtleri sogukcesme sokagi gibi olsaydi.
www.google.com.tr
türkler aslen göçebe kavim olduğu için şehir kültürü yoktur. anadolu coğrafyasına 1000 senedir yerleşmişiz ama ortaya adam gibi bir mimari koyamamışız. camiler külliyeler falan var ama kişisel mesken olarak mimari anlayışı sıfır. mimari estetiği kamu binaları düzeyinde kalmış. kişisel bazda 'başını sokacak ev' eşiği aşılamadığı için de her yer yarrak gibi çirkin beton binalarla dolu. parayı bulan, avrupalı gibi estetik harikası müstakil ev yapacağına gidip iğrenç bir beton yığınına upgrade ediyor. avrupalı gibi binlerce yıllık yerleşik şehir kültürü olmayan, rönesans görmeyen, estetik anlayışı gelişmemiş bir toplumdan daha başka birşey beklenemez maalesef.
@queen of the damned: gocebe kulturu 16. yuzyil itibari ile yavas yavas terk edildi yalniz, 17. yuzyil'da ise neredeyse tamamen arinilmisti, en azindan etkisel olarak. istanbul'da yerlesmis mimarinin cok guzel ornekleri var, sadece adalar ve sogukcesmeden de bahsetmiyorum. murat belge'nin "istanbul gezi rehberi" isimli kitabi ile, veya "strolling through Istanbul" kitabi ile gezmeyi tavsiye ederim.
fakat ben "basini sokacak ev" mantalitesini yukarida belirttigim gibi tamamen yoksulluga bagliyorum. ayni sekilde istanbul'un inanilmaz buyumesi de, osmanli doneminde kaybedilen topraklar ve bunun sonucu kaybedilen anahtar sehirlerin yerini alan yeni sehirler olarak goruyorum. butun dunyada endustriyel buyume sonucu buyuk sehirlere bir goc gerceklesti, fakat bu ulkelerin toprak buyuklugu ve butunlugu uzun sure muhafaza edilmis oldugundan hali hazirda yuzyillardir gelismis olan, mimari kulturu oturmus olan sehirlere goc, olmasi gerektigi gibi gerceklesti.
ama turkiye, hem yoksulluk, hem de toprak kaybi gibi nedenlerden dolayi boyle bir gelisme yasayamadi.
rönesansa gelince ise, rönesansın gerçekleşme şartlarını zamanın osmanlısına uygulamak pek mümkün değil. kaçan bir tren göstermek gerekir ise, ben sanayi devrimini gösteririm (buna yol acan etkenlerden biri olarak ronesansi gosterirseniz, haklisiniz orada). bununla zenginleşen ve üreten bir avrupa ve karşısında üretemeyen, fakir bir turkiye.
eğer karakteristik mimariyi günümüze taşıyamadıysak sebebi ulus devletlerin yükselişi (hiç bir avantajından yararlanamama durumumuz), hızlı toprak kaybı, gelismis hub'lari birer birer kaybetmemiz, ve tabii özellikle anadoluda yaşanan çok ciddi fakirlik...yani en klise tabiri ile geri kalmislik. fakirlik demek kulturu dagitamamak demen, materyali dagitamamak demek, hele bir de toprak buyuklugu dusunuldugunde, lojistik teknolojisini kacan devrimler nedeni ile kendi kuramama durumu dusunuldugunde durum daha da ortaya cikiyor.
unutmamak gerekir ki her ne kadar baklava gibi kesilmiş düzenli bir şehir yapımız oluşmamışsa da, osmanli'nin koy/kasaba yapısı da kendince karakteristiktir ve kabul gören bir yapıdır. günümüz karadenizli müteahit mantalitesi ile yargılanamaz.
rönesans gibi muhteşem bir düşünce akımı geçirmiş topraklarla arap etkisinden hiç kurtulamamış toprakların karşılaştırması bu :) biz arap mimarisine de benzeyemedik batıya da. göt gibi sanatta da diğer alanlarda olduğu gibi kaosun içindeyiz. her şeyden biraz var ama hiçbir şey tam değil.