Soru baslikta..




 

direkt ayrılık bir de uzunca ama,


Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya
çıldırasıya...
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz...
Kadın erkeğe dedi ki:
-Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
Ve ben artık
biliyorum:
Toprağın -
yüzü güneşli bir ana gibi -
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olan parmaklarına
başımı kurtarmam kabil
değil!
Sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak..
Sen
yürümelisin,
beni bırakarak...
Kadın sustu.
SARILDILAR
Bir kitap düştü yere...
Kapandı bir pencere...
AYRILDILAR...

uzunuzunilgi

Konstantin Simonov - Bekle Beni

www.turkishclass.com

godsparticle

"ölüm Allah'ın emri ayrılık olmasaydı."

kakao

tabi ki 1 numarası: www.siir.gen.tr

tescillimarka

ne hasta bekler sabahı,
ne taze ölüyü mezar.
ne de şeytan bir günahı,
seni bekledigim kadar.

bi kıtası daha var aramaya üşendim.

kenar

1000 yılın klişesi ama aklıma bu geldi
Beklenen

Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?
NFK

edit: yukarıda da yazmışlar, açık ve tam hali de bu olsun artık paylaşmayız aynı şeyi :)

fallopian

Bütün pencerelerde bekleyen benim,
ve
o çalmayan bütün telefonlarda
aylardır konuşan da.

Kabul.
Bir kez yolda karşılaşalım
onunla da avunacağım.
Adımı sesince duymaktan vazgeçtim,
sesini duysam, susacağım.
Yel esiyor ama
değirmen dönmüyor.
Kuraklık bu,
adın ekmeğe dönüşmüyor.

-turgut uyar


fahriye abla

hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla!

eviniz kutu gibi bir küçücük evdi,
sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;
güneşin batmasına yakın saatlerde
yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede.
yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede;
bahçende akasyalar açardı baharla.
ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye abla!

önce upuzun, sonra kesik saçın vardı;
tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı.
içini gıcıklardı bütün erkeklerin
altın bileziklerle dolu bileklerin.
açılırdı rüzgârda kısa eteklerin;
açık saçık şarkılar söylerdin en fazla.
ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye abla!

gönül verdin derlerdi o delikanlıya,
en sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.
bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın,
hâlâ dağları karlı Erzincan'da mısın?
bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
hâtırada kalan şey değişmez zamanla.
ne vefalı komşumdun sen, Fahriye abla!

-ahmet muhip dıranas



sessiz gemi

artık demir almak günü gelmişse zamandan,
meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!
dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.

-yahya kemal beyatlı



yol

bir gün bile uzak olma gün uzun
gün uzun anlatamayacağım kadar
trenler bir yerlerde uyuduğunda
insanlar garlarda nasıl beklerse, öyle beklerim seni

bir saat bile gitme gidersen uykusuzluk
damla damla birikir o saatte
ve bir evi arayan bütün duman
yitik yüreğimi öldürmeye gelir belki de

kırılmasın kumun üstünde görüntün
göz kapakların bensiz uçmasın
bir dakika bile gitme sevdiğim

bir an
bile uzaklaşsan
dünyayı dolaşırım yalvarmak için sana
ya dön ya da bırak öleyim diye

-pablo neruda




gözlerin gözlerime değince
felâketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felâketim olurdu ağlardım

ne vakit maçka'dan geçsem
limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgâr aklımı alırdı
sessizce bir cıgara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felâketim olurdu ağlardım

akşamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felâketim olurdu ağlardım

-attila ilhan




sıkıldım. yeter mi?

papillon7
1

mobil görünümden çık