ben 30 sene kadar hiç çay içmemişken ve nefret ederken bir sabah otobüste uyandım, kahvaltı servisi yapılırken çay istedim içtim. şimdi öyle deli gibi çay içmiyorum. hala sevmem çok fazla, ayda bir filan içerim.
bilinçaltından bişilerin tamamlanmasına yorarım bunu. misal ben bizim milletimizin bu çay merakına, çay törenleri, çay yapmak, servis etmek, toplamak, yıkamak, efendim çay içmeyene kötü bakmak huylarından nefret ederim. içmek istemeyenin herhangi bir özgürlüğü yoktur. falan filan.
peynir yemeye başlamasının sebebi tesadüfen güzel bir peynir yemiş olması olabilir mesela. ben patlıcandan nefret ederdim, öyle böyle değil pırasadan bile fazla yani (hesap edin artık) sonra bir gün tesadüfen burnuma bir yerlerden közlenmiş patlıcan kokusu geldi, o zaman onun tadına baktım ve patlıcana olan butün kinim yok oldu. bütün patlıcan yemeklerini iştahla yerim hatta kendim közlüyorum bazen.
taze fasülyede de aynı hiç sevmezdim bir gün evde arkadaşım yaptı (öğrencilik işte, birazda açlık var tabi) böyle içine sarımsak falan da atmıştı. o zaman zorla yemiştim ama acayip hoşuma gitti, o gün bu gündür fasülyeyi de severim. sadece yerim demiyorum, severim.
önyargı olabilir.
bir şeyi değil,onu denemeyi sevmeyi olabilir.
bir tanecik kötü deneyimin üzerine sevmediğini sanıyor olabilir,önyargıya çıkıyor bu.
natnan'ın izinden...
"nefret" ettigimiz şeylerin büyük kısmı psikolojiktir fizyolojik değil. bir an o psikolojik duvarı kırıp da deneyince insan "e bu kadar kötü değilmiş" diyor ve yapmaya başlıyor.
fizyolojik nefretlerde ise böyle bir çevrim yok.
Aniden olan birşey değil gerçi bu ama, küçükken domatesten ölesiye nefret ederdim. Bi gün babam zorla her kahvaltıda yarım domates yencek kuralı çıkardı. İlk birkaç gün zorlanarak öğürerek yedim, şimdi domatessiz yaşayamıyorum, teşekkürler baba.
Bir sabah kalkıp hiç yemediği bişeyi yemek ilginçmiş ama.