var mı dostlar? altını çizerek özellikle söylüyorum: çok sevdiğiniz romanlardan bahsetmiyorum. tarihiyle, kültürüyle, içinde geçtiği dönemle sizi yakalayan ve "oraları tecrübe etmek isterdim, keşke bu karakterlerin hepsi gerçek olsaydı da onlarla beraber yaşasaydım" dedirten eserlerden söz ediyorum. sık okuyanların zaten onlarca, belki yüzlerce favori romanı vardır. sorduğum bu değil. okurken müthiş keyif almış olabilirsiniz... ben daha ziyade böyle resmen özlediğiniz, sanki karakterleriyle arkadaş olmuşsunuz hissi uyandıran romanları soruyorum.

mesela benim için durgun don ve ardından uyandırılmış toprak bunun zirvesidir, ilki 1914-17 arası rus çarlığı'nın yıkılışını, ikincisi sovyetler birliği'nin ilk yıllarındaki tarımın kolektifleştirilmesi işini anlatır. iyi kötü okumuş bir insanım; bayıldığım, bitirince ağladığım, çok sevdiğim romanlar oldu ama hiçbirinin "içinde" yer almayı bu kadar istememiştim mesela.

sorduğum tam olarak bu. sizde var mı böyle bi şeyler?

 

Jane Austen ve kitapları. Bir de Charlotte Bronte'un Jane Eyre kitabı.

O zaman Jane Eyre.

Amaranta ursula

yahu seçmen lazım ama amaranta aynı anda beş tane romanın içinde yer almayı isteyemezsin sry sistem izin vermiyor

mark greg sputnik

Küçük bir çocukken Vadideki Zambak'ı okuduğumda o kadar fazla betimlemeye maruz kalmıştım ki rüyamda sürekli uçsuz bucaksız Fransız çayırlıklarında koşarken görüyordum kendimi süper bir histi, sonra bir daha yaşamadım öyle bir şey.

Kaleci Saçlı Yırtıcı Forvet

hyunam-dong kitabevi.
kitabın kapağı bile sıcacık.

yazarına bu kitap sıcak bir teselli gibi diyorlarmış. ben de öyle hissettim.
kitabevinde çalışan, oraya gidip gelen insanların arasında kurulan bağı, sessiz dayanışmayı anlatıyor, insanlar naif, kimse paragöz, çıkarcı, manyak filan değil. gözlerim dola dola okudum. keşke öyle bir çevrem olsaydı.

visnebahcesi

Yerdeniz evrenini baya seviyorum ben...

burka

otostopcunun galaksi rehberi serisi

robert bosch

Küçük Ağa da İstanbullu hoca karakterini yaşamayı aşırı istiyorum. 30 senedir 10 defa okudum doyamadım.

Yine çocukken Robinson Cruise in 800 sayfalik orijinal metnini okumuştum. Öyle bir zorluk içinde olmayı da çok isterdim.

Henning mankell in kurt wallander serisinin tamamını okudum. Wallander karakterini kendime çok yakın buluyorum. Onunla aynı olayları çözmek cok tatmin edici olurdu.

3 silahşörler ve monte Kristo kontu da çok iz bırakanlardan.

deer hunter

Ergenken Çalıkuşu nu okurken çok etkilenmiştim. Feride ile köy köy dolasmistim adeta :)

aslagülümseyenbirkediyegüvenme

Hahahah :D o kadar spesfik tarif etmişsiniz ki dürüst cevap vermekten kaçamadım. Benim bu tarz, doğrudan karakterlerle gerçekten yakın hssettiğim roman bayat bir web novel. Nasıl oldu bilmiyorum ama olaylar bu şekilde gelişti :D Adı my vampire system.

akhenaten

var. hatta bazen ben de düşünürüm bunu.

ruhum bir süredir genel olarak 19.yüzyıl fransası ya da avusturyasını arıyor.

kitap olarak spesifikleştirirsem monte kristo kontu.

AlsterWasser

harry potter

deartheodosia

"özlediğiniz, sanki karakterleriyle arkadaş olmuşsunuz hissi uyandıran" dediğin için Çalıkuşu. Cidden özlüyorum, dönüp okuyorum ara sıra. Ama o çağda orada yaşamak eksik kalsın, hiç istemem.

kobuzchu kiz

hyunam-dong kitabevi görünce yorumlarda şaşırdım biraz çok popüler kültür kitabı değil çünkü ama ben de onu yazacaktım. Yek mekan filmleri gibi olay tek mekanda geçiyor fakat karakterleri o kadar iyi işlenmiş ki artık tanıdığın, bildiğin birer dosta dönüşüyorlar. Kitapta insanların mükemmel olmadığı kenarlarımızda köşelerimizde çıkıntılar varmışçasına uyumsuzluklar yaşadığımız, o çıkıntıları birbirimize çarpa çarpa yani aslında birbirimizi yaralayarak uyumlu hale gelip yaşadığımız tasviri var. Dolasıyla kitabevine gelen karakterlerin iyi kötü yönlerini bilsen de öylece kabul ettiriyor ve sevdiriyor yazar. Çok güçlü işlenmiş ve çok beğenmiştim ben, o kitabevinde oturup o karakterler ile tüm gün vakit geçirmeyi isterdim :)

titanic kemancısı
1

mobil görünümden çık