diyelim ki 10.000 nüfuslu bir yerde 9700 kişi A partisine oy veriyor.
ben de bu beldede fabrikası olan, 1000 işçi istihdam eden, tanınan, bilinen ve A partisinin seçilmiş kişisiyim.
işlediğim bir suç üzerine bu A partisi, olması gerektiği gibi beni hapse tıkıp gerekeni yapsa, çünkü zaten 9700 kişi ona oy veriyor. kaybedeceği hiç bir şey olmaz değil mi ?
yani bu ailelerin korunmasının sebebi ne oluyor ?
dediğin gibi ilçe ölçeğinde bakarsak, işçiler patronun işaret ettiği şekilde yaşar, başka partiye oy atamaz iş kaybetme korkusundan ya da hakkı için sendikalaşamaz atılır.
9700 kişinin oyu her zaman sabit olmaz
Nüfuz işi zaten işçilere karşı değil de patronun kendine denk güçte iş görecek ya da daha üst seviye bürokratlarla oluyor
İşçilerin bu itaat davranışı da globalleşmenin sermaye tarafında olması ile ilgili, örneğin kanadadan bir firma eskişehire gelip ağaç işleme ve kereste fabrikası kurabilir ama eskişehirli bir işçi yaa dünya global değil mi ben de gideyim kanada da bir fabrikada çalışayım diyemez, işçi hareketliliği çok sınırlı. Çoğu insan il-ilçe bile değiştiremez, haliyle bulunduğu yerde hayatını sürdürmek için koşullara razı olur
Sırf oy potansiyeli olarak düşünmesene.
Kaymakam olarak bir ilçeye atandığını düşün, ne yaparsın? Öncelikle gittiğin şehri tanımak için şehrin eşrafına bir yemek verirsin. Eşraf kimlerden oluşur? Fabrikatör, toprak ağası, şeyh, şıh, köklü aile reisi vs. Bu yemeğe kendi personelini de dahil etmek durumundasın.
Sonra sana hoşgeldine gelirler, sonra iade i ziyarete gidersin. Bir kaynasma olur.
Savcısı, nüfus müdürü, fabrikatör, toprak ağası, aynı masada yemek yemiş insanlar olarak gel gitler, ziyaretler başlar. Birbirlerinden ufak tefek ricaları olur. Bunu gören fabrika çalışanı, örneğin çocuğunun okulunu değiştirebilmek için milli eğitim müdüründen ricacı olsun diye fabrikatörünün kapısını çalar. İş hallolursa fabrikatöre kendini boçlu hisseder falan. Zincirleme gider bu.
Of'ta 150 senedir belediye Sarallarda mesela. Öyle ki neredeyse tüm partilerin belediye başkanlık adayı aynı sülaleden oluyor.
Yani bu örnek abartı tabii ama ufak ilçelerde böyle köklü aileler geçmişten gelen nüfuzları ile söz sahibi olabiliyorlar. Sarallar Rus işgali sırasında direniş örgütlüyor, öncesinde de zaten toprak sahipleri falan, bir şekilde günümüze kadar bu seri devam ediyor yani. Daha ufak çapta etkin aileler Türkiye'nin her yerinde var
sen işveren olarak o a partili elemanları işe alıyorsun. parti etkinliği oluyor onu düzenliyorsun. a partisinin mahalle temsilciliğinin, ilçe başkanlığının ihtiyaçlarını karşılıyorsun. kirası ödenecek senden istiyorlar veya sen gönüllü olarak veriyorsun. seçim olacak afiş, poster, reklam giderleri için para harcıyorsun. il merkezine genel başkan gelecek halkın oraya toplanması bunu tüm masraflarını sen karşılıyorsun.
partiye muhalif biri tehdit edilecek, dövülecek onlada sen ilgileniyorsun.
işte bunları yaptıkça siyasi nüfus yapmış oluyorsun. tabi ankara senin bu yaptıklarını görüyor ve mükafatlandırıyor.
bunlara karşılık ne suç işlersen işle onlara yamuk yapmadıkça cezalandırılmıyorsun.
burada kritik bir nokta var. rüzgarı iyi takip edeceksin. baktın o parti için işler kötüye gidiyor zamanında tarafını değiştirip yeni partiye yanlayacaksın.
A partisi sizi hapse atmazsa da 9700 kişi bi şey demiyor ve bu durum siz ve siyasetçinin de işini (menfaatine) geliyor. Yani daha çok kişi memnun bu durumdan. Esasen 9700 kişinin ne düşüneceğini takan yok. 2 kişinin ne istediğune bakar bu iş.
sarı öküz meselesi.
akp sarı öküzün tek tüyünü bile vermiyor. rabia naz olayı, narin olayı, ensar olayı, say say bitmez. en önemsiz, köyün dibinde yaşayan adamlarının birinden bile feragat etmedi akp. tekini bırakırlarsa hepsi çözülür diye düşünüyorlar herhalde.
sorunuzu tam anladığımı düşünmüyorum. ama anladığım kadarıyla cevap vereyim. kolektif hareket eden aile/aşiretler var. bunlar siyasette nüfuzu olabiliyor. aile çıkarları neyi gerektiriyorsa, öyle davranıp değişebiliyorlar.