Bugünlerde internette nereye baksam gözüme dikkat bozukluğu olan biri carpiyor7(dehb). Sanki birden bircok insan derdinin devasini bu tanı altında buluşmakta buldu. Bir tanıya sahip olmak rahatlatıcı çünkü tanı konulduktan sonra sorumluluk artık o hastalıkla yaşamak zorunda olan insana değil de hastalığı tedavi etmesi gereken doktora aktarılıyor. On sene önce bipolar bozukluklar bayağı popülerdi mesela.

Insanların yoğun şekilde benimsediği psikolojik rahatsızlıklar üzerinden dönemin ruhunu yakalamak sizce mümkün mü? Dehb olduğunu düşünen insanların yoğunlukta olduğu bir çağda uyaranların miktarı ve çeşitliliğinin insanların artık rahatsız etmeye başladığını aoyleyebilir miyiz? Dünyaca ünlü şirketler bu tip trendleri takip ediyor müdür sizce? Ya da insanların bir psikolojik rahatsızlığa bu kadar ilgi göstermesinin başlıca nedeni nedir, psikolojik tedavi gormenin hala yer yer tabu olduğu bir çağda?


 

Bence bunlar hep vardı ancak bilim, iletişim ve teknoloji ilerledikçe artık ota b*ka bir teşhis koyulabiliyor.

Kimisi kendini biraz zorlamak yerine hemen kendine yakıştırıyor olabilir dediğiniz gibi kolaya kaçıyordur belki.

Ama ben kendimi bildim bileli bir şeye odaklanabildiğimi hatırlamıyorum. Oyun oynarken bile sürekli aynı hatalara düştüğüm oluyor ki oyunlara nispeten bir tık daha odaklanabiliyorum.

Hayatımın en başarılı dönemleri dikkat eksikliği ilacı kullanarak geçirdiğim dönemler oldu.

Bunların artmasının bir diğer sebebi dış uyaranların artması, sosyal medya, paketli ürünler, kullanılan tarım ilaçları vs. bir çok şey olabilir belki ama henüz neyin sebep olduğu bildiğim kadarıyla bilinmiyor.

ananiyimioguz

uzmanlığım yok, terapi görmüş psikolojik rahatsızlık sahibi ve gözlem yapmayı seven birisi olarak yazacağım.

uyaranların miktarı ve çeşitliliği kesinlikle çok ciddi sorun. ben insan beyninin teknolojideki bu hızlı değişime adapte olacak kadar geliştiğine inanmıyorum. en basit örnek olarak cinselliği düşünün. zamanın en güçlü adamlarının, kralların 1000 yıl yaşasa görebileceğinden fazla cinsel unsuru biz parmaklarımızın ucunda sınırsızca görebiliyoruz. elimizdeki imkân, beynimizin alıştığından milyonlarca kat daha hızlı ve agresif.

benzer şekilde küçük yaştan beri uyaran bombardımanına maruz kaldığımız, sosyal medya sayesinde dünyanın diğer ucundaki askeri darbeden dahi haberdar olabildiğimiz için beynimiz perişan oluyor. huzur bulamıyor. çok fazla şey var ve kaçırdığında huzursuz oluyorsun. kendini bundan soyutlaman da çok zor. çıkıp bir saat yürüyüş yapmak, kafanı boşaltmak bile problem olabiliyor. çünkü beynin esasında bunu yapması gerekirken tamamen farklı bir şeye programlanmış, öyle gelişmiş.

şirketler trendleri kesinlikle takip ediyordur; bu tablonun oluşmasında devasa şirketlerin payı zaten çok büyük. aşırı hızlı, her şeyin bir an önce tüketildiği ve "bir sonrakine" geçilen düzen onların işine gelir. daha çok kâr, daha mutsuz ve dolayısıyla daha fazla arayış içerisinde insan. farkındaysanız günümüzde reklamların çoğu kişiye özel hissettirme üzerine kurulu. kimse ayakkabısını dayanıklı, kaliteli diye satmaya çalışmıyor; "bunu giymeyen eziktir, eşşoleşşeğin önde gidenidir" alt metinli reklam kampanyalarına yöneliyor.

***

onun dışında ananiyimioguz'un dikkat çektiği nokta da çok önemli. 100 sene önce ADHD hastası bir çocuk "içine şeytan girmiş" veya "safi gerzek" olarak değerlendirilebiliyordu belki... şimdi elimizde imkan var, teknoloji var; daha isabetli ve net tanılar koyabiliyoruz. keza kim bilsin kaç tane insan kanserden öldü zamanında... hiçbirinin ölüm sebebi "kanser" olarak kayda geçmedi çünkü insanlar kanserin ne olduğunu bilmiyordu.

psikolojik rahatsızlıkların popülerleşmesi söylediğiniz gibi biraz bahane olabiliyor elbet, özellikle teşhis filan almamış insanlarda. ki teşhis alanı bile "ben hastayım zaten benim kafam böyle çalışıyo" diyerek kolaya kaçabiliyor. ergenken "cool" görünmek için yapılırdı bu. artık yetişkinlerde de var. sebebi sanırım psikolojik rahatsızlıkların normalleşmiş, kanıksanmış olması biraz. şimdi kimse okb'lisin diye senden köşe bucak kaçmaz mesela, eskiden olsa "o ne ola ki? acaba bizi keser mi?" diyordu insanlar. hem geçerli bahane sunuyor hem de seni toplumdan soyutlamıyor; hatta belki aksine sana bir kimlik, canını yakmadan "onlardan biri gibi" olma şansı veriyor... daha ne?

***

yalnız katılmadığım tek nokta var, en azından bireysel olarak. topu doktora atma kısmı. ben OKB tanısını ya da teşhisini neyse 27 yaşındayken aldım. terapi ve ilaçlar hayat kalitemi ciddi ölçüde arttırdı. ama her allahın günü beynimin normal çalışmadığı gerçeğiyle yaşamak zorunda olmak beni biraz üzüyor. param olmadığında "yaaaa bende okb var ki :))" deyip çalışmadan veya daha az çalışarak aynı maaşı alamıyorum mesela. ya da biriyle flört ettiğimde, karşı taraf bi sebeple soğuduğunda "yaaaa cnm okb'liyiz olur o kadar :))" diyemiyorum. kısacası gerçek hayat koşullarında bu bana hiçbir avantaj sağlamıyor, tam aksine "normal" olmak için hep ekstra çaba sarf etmem gerekiyor.

yani hakikaten rahatsızlığı bulunan ve şımarıklığını tolere edebilecek imkanları olmayan kimse doktor "sende şu var" dedikten sonra topu doktora atamıyor. tam tersine asıl mücadele, asıl savaş o zaman başlamak durumunda. çünkü hasta olduğunu bilmeyen insan "alala niye böyle oluyo ki ya" diyor ama mevcut durumunu normal kabul edip devam ediyor. üzülüyor, kırılıyor, sapıtıyor ama başka bir savaşın, mücadelenin içinde olmuyor.

yok ama teşhis konmuşsa, sende şu şu var, şuna dikkat etmen gerekiyor, şöyle yapman gerekiyor vs. denmişse o zaman hep daha dikkatli olmak zorundasın. kusura bakmayın upuzun döşendim ama ilgimi çeken bir konu olduğundan dolayı tutamadım kendimi :)

mark greg sputnik
1

mobil görünümden çık