Çok merak ediyorum herkes size olumsuz şeylerini anlatıp anlatıp gidince her gün eve mutsuz dönmemeyi nasıl başarıyorsunuz? Yoksa bir süre sonra alışıyor ve insanların size hıçkırarak ağlayıp anlattığı şeyleri dinlerken içinizden akşam ne yesem diye mi geçiriyorsunuz?




 

Ben değilim ama bir dönem psikiyatrist bir flörtüm olmuştu, aynı soruyu ben de sordum.

İçinden ne geçirdiğini ben merak etmemiştim ama öyle çok da etkilenmeden kalamayabiliyorlarmış. Tabi bu bir travma seyesinde olmuyor. İstemsizce fazla empati kurabiliniyormuş özellikle benzer hikayeler varsa. Bu durumda genelde tedaviye devam etmenin uygun olmadığı bildirilip başka bir doktora yönlendiriliyor hasta.

Diğer taraftan çok fazla olumsuz davranış biçimiyle muhatap olunduğu için yer yer kendileri de başka psikiyatristlere uğruyorlar.

Tabi bu her gün, her an baskı altında oldukları anlamına da gelmiyor. Hastalara hasta gözüyle bakıldığı için onların içinde oldukları duruma daha teknik anlamda yaklaşılıyor, psikiyatrist sizinle dertleşen bir arkadaş değil, sizi dinleyip, durumunuzu saptayıp bu durumu ortadan kaldırmak ya da kontrol altına almak üzere belli başlı teknikleri uygulayan bir profesyonel.

Psikiyatristler meslekleri dolayısıyla bir şeylerle baş etmekte daha profesyonel ben aslında icra memurlarının ve avukatların olaylarla nasıl baş ettiklerini daha çok merak ediyorum.

akhenaten

profesyonellik. ya da alışmak olabilir. benim öyle bir yöntem yok. dünyada milyonlarca sorun var. hangi birine üzülelim.

mikahakkinen

Psikoloji eğitimi de almış fakat avukatlık yapan ve çoğu insanin bir psikologa dahi bahsetmekten kacinacagi seyleri dinleyen bir kimse olarak ben kısaca bu durumu özetleyeyim, karşımızdaki kişiyi dinlemiyoruz meseleyi çözüm odaklı dinliyoruz yani tamamen kişiden yerden ve mekandan bağımsız yalnızca sorunun esasına odaklanıyoruz. Böylece empatinin önüne geçiyoruz.

apocalipy

psikiyatrispor

yıllar önce oliver sacks'ın şimdi adını hatırlamadığım bir kitabını okumuştum. öğrenciyken, beyin cerrahlarının falan nasıl haldır huldur ameliyatlar yapıp, perişan hastalar görüp, sonrasında da öğle yemeğine nereye gideceklerini nasıl kayıtsızca konuşabildiklerini hayretle karşıladığını, sonrasında kendisinin de tıpkı o cerrahlar gibi olduğunu anlatıyordu. özetle, sorunuzun cevabı aslında basit: alışıyorsunuz.

ruh sağlığı çalışanı olmayan birinin duyunca etkilenebileceği bir öykü her gün onlarca defa karşınıza çıkınca, mecburen, duygularınızı pas geçip bilişleriniz içinde dolanıp çıkıyor. elbette ki bazı şeyler hissediyoruz ama, en azından bende, kalıcı bir his -genellikle- olmuyor. yaşadığımız hisler ayrıca tanı ve tedavide de çok önemli, ki buna karşı aktarım deniyor, hissettiğiniz şeyler büyük olasılıkla kişinin başkalarına da sıkça hissettirdiği şeyler çünkü. bunu fark edip, gerektiği yerde uygun ruhsal müdahale aracı olarak kullanıp, sıradaki öyküye geçiyoruz. ama bu hissedilen şeylerin tedaviyi objektif biçimde yürütmeyi engelleyebileceği düşünülürse, akhenaten'in dediği gibi, farklı bir ruh sağlığı çalışanına yönlendirmek uygun olur. bu durumlar çok sık olmamakla birlikte danışandan çok terapistin bizzat kendisiyle ilgili de olabilir.

gibicibicis
1

mobil görünümden çık