Şimdi dönüp bakıyorum da geçmişte para politikaları, başta fed o.ü. merkez bankaları aldıkları kararlarla hep paralel olarak borsalar yükselmiş düşmüş, kripto paralar şahlanmış, 2008 kriziden sonraki hamlelerle konut piyasaları ona göre şekillenmiş. yani 10 yıllık plan içinde hep istenilen tutmuş. peki şimdiden 10 yıl sonraki şekillenecek dünya ekonomisi planı nedir?

world economic forum'un 2020'deki the great reset'ini inceledim, kapitalizmin güçlendirilmesi, sürdürülebilirlik vs anlatılıyor, genel hatlarıyla pozitif bir öneri gibi duruyor ama refah açısından bir ilerleme görebildiğimi söyleyemem.

bir de diğer taraftan özellikle 2050 ve sonrasında zenginler ve fakirler arasında inanılmaz bir uçurum olacağı, dünya nüfusunda gereksizler diye bir sınıf oluşacağını söyleyenler daha çoğunlukta.

Çok geniş kapsama yaydım ama genel hatlarıyla bir daha 1970-1990 abd ve avrupasındaki gibi (biraz da 2005-2015 tr'si) bir refahın olduğu dünya görmeyecek miyiz acaba?

 

Hızlıca ve basitleştirilmiş bir biçimde düşündüklerimi söyleyeyim.

Öncelikle 70-90 arası ABD, Avrupa ve hatta dünya için refah değil, kriz yılları. 70'ler stagflasyon, 80'ler ise borç krizleri içinde geçiyor. Bahsettiğin refah dönemi 50-70 arasındaki dönem (bkz: Trente Glorieuses) (bkz: Wirtschaftswunder) (bkz: Golden Age of Capitalism).

1970'lerde başlayan "neoklasik" (ya da neoliberal) devrimden itibaren dünya ekonomisi sürekli bir kriz ve artan ekonomik kutuplaşma ile ilerlemekte. 70'ler, sermaye birikimindeki artışla beraber refahın paylaşımının eşitsizleştiği bir dönemin eşiğine işaret ediyor. Özellikle Türkiye örneği için bahsettiğin 21. yüzyılda refahı yaratan şey, "wealth effect" dediğimiz borçluluğun yarattığı bir refah. Sürdürülebilir değil ve sürekli krizlere gebe. Bu etkinin sebebi de 2000'ler boyunca gerçekleşen küresel krizlere ABD ve Batı Avrupa'nın daha fazla finansallaşma, borçlanma ve para basma (ABD özelinde) ile cevap vermeleri ve bu sebeple oluşan küresel likidite bolluğu.

Önümüzdeki 10 yıl için büyük bir dönüşüm beklentim yok. Bunun en önemli sebebi, küresel düzeyde bir alternatifin ortaya konamaması ve refah karşıtı politikaların uygulanmaya devam edilmesi. Bu nedenle, aynı son 40 yıldaki gibi, kısa aralıklarla küresel ve bölgesel düzeyde ekonomik krizler sürekli çıkmaya devam edecek diye düşünüyorum. Bahsettiğin zengin-fakir uçurumu da çoktan gerçekleşmiş durumda. Hatta görece daha ana akım kabul edilebilecek bazı ekonomistler (bkz: Thomas Piketty) için bile günümüzdeki eşitsizlik feodalizmle karşılaştırılıyor.

Elbette refah dışında iklim krizini de yaşamaktayız ve WEF, WB, IMF gibi kurumlarda bu konu özelinde de değişim vaat eden politikalar geliştirilmiyor. Refahtan çok daha hayati meselelerin bizi beklediğini düşünüyorum.

Refahın azalması, sermaye tarafından gereksiz görülen nüfusun artışı, reel gelirlerin düşüşü, istihdamın esnekleşmesi gibi olgular bugün dünyanın pek çok kentinde belirgin ayrımların yaratılmasına olanak sağladılar. Kent içi yoksul ve soylulaştırılmış alanlar arasındaki fark çok açık. İklim krizi ile beraber bu mekansal ayrım çok daha keskinleşecektir.

O zaman uçuk bir spekülasyon ile bitirmek istiyorum. Hemen 10 yılda olmayacağını düşünüyorum ama yakın sayılabilecek gelecekte Mad Max tarzı bir wasteland ile yaşanabilecek kaynak ve refaha sahip kurtarılmış bölgelerin ayrışacağını düşünüyorum. En çok önem verilen ve dünya kaynaklarının aktığı hissedar değerleri (shareholder value) ne iklim krizini ne de giderek artan eşitsizliği çözebilir.

protector
1

mobil görünümden çık