mesela tek başına bile olsa mutlu olabilen ya da mutluluğun ne olduğunu, kalbinde bir ağırlık hissetmeden mutlu bir biçimde yaşabilen var mı aramızda? mutlu olmanın sırrı nedir? ben uzun süredir mutlu olurkenki o çoşkuyu hissedemiyorum. nadiren nedensiz yere mutluluk hissedebiliyorum ama uzun süredir mutsuz hissediyorum. eskiden sevdiğim şeyler de mutlu etmiyor, tat vermiyor.
Bu soruya herkes için geçerli bir cevap verebilen insan sanırım peygamberliğini ilan ederdi.
Bana sorarsanız mutluluğa erişmek için öncelikle kendi tanımı altında ezilmeyecek bir mutluluk tanımı yapmak lazım. Her anı coşkuyla yaşamak, her sabah güne inanılmaz bir heyecanla başlamak falan pek gerçekçi değil. Normal yaşam döngüsü içerisinde bir insanın zamanının önemli bir kısmı "nötr" diyebileceğimiz bir hissiyatta geçiyorsa aslında işler yolunda gidiyor denilebilir. Bunun için bence gerekenler
Temelde
-Hayatınızı idame ettirecek, sizi her an "Ay sonunda ne olacak, fatura ne kadar gelecek" diye düşündürtmeyecek, kendinize zaman yaratmanıza, hobi sahibi olabilmenize, yeni deneyimler yaşamanıza izin verecek bir gelir. Bu tutar ülkeden ülkeye, şehirden şehire değişir ama kesinlikle "Zenginlik" değil.
-Genel fiziksel ve zihinsel sağlık; çeşitli, hatta kalıcı, sorunlarınız olsa da her an acıyla yaşamıyor olmanız.
Sonra da aşağıdakilerden bazıları
-Mümkünse tüketilmeyecek bir şeylere ilgi duymak, hatta daha iyisi tutkuyla bağlanmak. Bu yemek yapmak da olabilir, kitap okumak da, yeni yerler gezmek de, evde kibrit çöpünden gemi yapmak da. Ancak bu şey bir yandan yeni şeyler öğrenmeyi gerektirirken diğer yandan fiziksel aktivite de içerirse harika olur. Bunun ne olduğundan çok kişinin ona ne kadar tutkuyla bağlandığı önemli.
-Sağlıklı bir sosyal çevre; burada nicelik değil nitelik önemli. Yakın olunan insanların sayısı bir elin parmaklarını geçmeyebilir, kız/erkek arkadaş olmayabilir, aileyle genel olarak anlaşılamayabilir. Ancak kişiyi dinleyecek, vakit geçirmeyi de, gerektiğinde yalnız bırakmayı da bilen, sohbet etmekten haz aldığınız birilerinin kişinin hayatında olması değerli.
-Hayattan beklentileri döneme, duruma, şartlara göre ayarlayabilmek. Hayatta bir çok şey göreceli, bir çok şey nerden baktığınıza göre çok değişiyor. Örneğin bir açıdan bakıp bugünkü ortalama insanın yaşamını çok konforlu ve rahat görebilirsiniz; çok değil bir asır öncesinin en zenginleri bugün ortalama bir insanın sahip olduğu bir çok şeyi hayal dahi edemezdi. Ancak diğer yandan bugün ortalama bir hayat yaşayan insan, en zenginlerin yaşayabildikleri/alabildikleri şeyleri izliyor, biliyor ancak yine de onları bir gün yaşamayı hayal bile edemiyor. Bence burada çok ciddi bir zihinsel tuzak var; insanlığın önemli bir kısmı mutluluk hep o anki konumun birkaç seviye üstündeymiş gibi yaşamaya itiliyor. Bu, herkesin bir yandan kendinden daha iyi durumda olan insanları öykünürken diğer yandan da kendi koşullarından tiksinip imkanlarının üstünde yaşamaya çalışmasına, hiç olmadı "miş gibi" yapmasına neden oluyor. Bu kesinlikle "Haline şükret, azla yetin" tarzında bir fakirliğe övgü değil, ancak insanın kendi hayatını yaşarken gerçekliği muamma sosyal medya personalarını kerteriz alması sonu gelmez bir koşuşturmacaya sebep oluyor. Şimdi baktım da; evren 13.8 milyar yaşında, insanlar 5 milyon yıldır ortalıkta dolanıyor, ortalama insan ömrü de 70-80 sene. Her insan kendisi için evrenin merkezi ama evrenin bundan haberi yok. Yani, mutluluk dahil, hiçbir şeyi çok abartmamak lazım.
Mutluluk düşünürler arasinda genel kabul gördüğü şekliyle dışarıyka değil içeriyle, çok şeyle değil az şeyle ilişkilidir.
Bu anlayış bizi yine genel kabul gören kemale ermenin yaşı 40'tıra götürse, demek ki bu yaştan sonra adam akıllı mutluluk kendini bilen için söz konusu olabilir. Acılar içinde se olsa ...
Aslında tam mutlu olmalık bir dönem. Eğer öncesi verimli geçmişse, geleceğe yatırım varsa güzel bir dönem olabilir.
Eskiden mesela bir futbol maçı seni mutlu ederken şimdi daha konfora dayalı beklentiler olur. Bu da para demek malesef.
Merhaba,
Gerçekten güzel bir soru ve altta da çok kaliteli cevaplar var bence. 32 yaşındayım ben de. Mutsuz demeyelim ama, çok keyifsiz ve iyi hissetmediğim bir dönemden geçiyorum son 4-5 aydır.
Bu yaşlarda şunu fark ettim ki, eskiden (20'li yaşların oldukça başında) yaşım ilerledikçe daha çok şeyin kontrolüm altında olacağını zannediyormuşum. Aslında sandığımızdan çok daha az şey kontrolümüz altında, bunu fark ettim. O nedenle, genelde elimden geleni yapıp, gerisini de oluruna bırakmaya çalışıyorum. Bu sayede de kendimi daha az yargılamaya ve suçlamaya çalışıyorum.
Gönül işlerinde de durum benzer aslında. Ne kadar düşünceli, nezaketli, hoşgörülü olursam, o kadar sevilir, mutlu olurum sanıyordum. Ancak sevilmek, nadiren sizle alakalı bir konu. Sevilmeniz, sizi sevecek olanın işi. O nedenle de, ben çokça sevip, az karşılık beklemeye çalışıyorum. Ama bu da o kadar zor ki, çünkü insan karşılık bekliyor nihayetinde. Bunu dediğimi (çokça sevip, az karşılık beklemek) başarmak, şahsi olarak gördüğüm en yüksek olgunluk seviyelerinden birini yansıtıyor.
Şu keyifsiz zamanlarımda da, gerçekten en hoşuma giden şey, aşağıdaki yanıtlarda da belirtildiği gibi, keyifle sohbet edilebilecek birkaç dost.
Sorunuzun tam cevabı olmadı muhtemelen ama aklımdan geçenleri paylaşmak istedim.
mutluluğu coşkudan çok bir hâl olarak ele alırsak, en azından stabil bir iç huzuru ve hayatından memnun olma gibi bir şey olarak da değerlendirebiliriz.
mutlu olmanın sırrı; geçmişteki travmalardan, ailevi kalıplardan, size ait olmayan ama empoze edilmiş olan fikirlerden, "öyle olmalı, böyle olmalı, ayıp olur" falan gibi mecburiyetlerden kurtulup kendini bulmak ve kendin olmaktır bana göre.
hayatın inişleri çıkışları muhakkak olur ama buna uyum sağlayabilme becerisine sahip olabilmektir yani.
bunun için de çaba harcamak lazım.
"arabam var, evim var, maaşım şu kadar, çoluğa çocuğa da karıştık, ee hadi mutlu olayım" demekle mutlu olunmaz.
insanların yüzde 80'i, hatta 90'ı elindeki telefona, altındaki arabaya baktığı kadar kendi ruhuna bakmıyor.
travması, ailevi problemleri, anası babası yüzünden bir nevi "hasarlı" olmayan insan yok.
artık çok fazla enstrüman var, yani insanın kendisi için yapabileceği şeyler konusunda seçenek çok.
ama asıl mesele kendini fark edebilmek.
her gün fıçı gibi içki içip "güzel ya, iyiyim ben, idare ediyorum, zaten bunu da keyif için içiyorum" dersen, mutsuz evliliğinin içinde "evlilik zaten bu yahu, idare edebilmek lazım" diye düşünürsen, her ilişkinde aldatıldığın halde bunu şansa, kadere, talihe, erkeklerin iğrençliğine bağlarsan, başarıya ulaşamamanı torpilsiz olmana, başkalarının senden şanslı olmasına yorarsan, zaten sorunlarının farkında değilsin, hayatını yaşamıyor, sadece idare ediyorsun demektir.
yani hayat bir şekilde akıyor, sen de pinpon topu gibi oradan oraya sekiyorsun, hayat sana bir şekilde etki ediyor, sen de ona tepki vererek yaşıyorsun demektir.
halbuki insan kendi hayatını kendi yaratır.
o yüzden hayatın içinde doğru soruları sorabilmek, sezgilerini dinleyebilmek, kendini fark etmek, karşına çıkana razı olmamak, kendi isteklerin doğrultusunda yaşayabilmek önemli.
bunları yapabilecek gücü kazanmak için de yukarıda söylediğim şeylerden arınabilmek lazım.
onun için de insan kendi üzerinde çalışmalı, kendine zaman ayırmalı, ne istediğini, neden böyle olduğunu düşünmeli.
bunları da düzeltmek için uğraşmalı.
mutlu olmak için
1)sizi mutsuz eden şeyleri tespit edip,
1a) çözebildiklerinizi çözmek,
1b) çözemediklerinizi kabullenmek,
2) sizi mutlu eden şeyleri tespit edip onları daha çok uygulamak gerekiyor.
bu kadar. artı olarak fiziksel sağlığına dikkat eden, yürüyüş spor yoga vs yapan, iç disiplini yüksek insanlar genel olarak o coşkuyu daha çok yaşıyorlar. bunun dışında eskiden sizi mutlu eden şeylerin şimdi etmemesi çok normal çünkü haz zaten harcanan bir şey, sürekli aynı şeyden mutlu olmuyoruz.