enstrüman çalarken tıpkı müzik dinlerkenki gibi o melodiden zevk alabiliyor musunuz yoksa çalmaya odaklandığınız için müzik 2.planda mı oluyor?
şu şarkıyı dinleyesim geldi diye kendiniz çalsanız aynı etkiyi yapıyor mu yoksa başkasından dinlemek daha mı zevkli?
anlatması zor oldu ama anladınız bence.
İyi diyemesem de temel seviyede klasik gitar çalmayı biliyorum. Bence müzik dinlemek daha zevkli. Çünkü şarkılarda birden fazla enstrüman duymak mümkün. Ama gitar çalarken sadece gitar sesi duyuyorsunuz. Şu şarkıyı dinleyesim geldi cümlesindeki şarkıda belki klarnet bile var. O klarnet sesi hem kendi başına hem de diğer enstrümanlarla birlikte şarkıya bir katkı sağlıyor, şarkının ruhunu oluşturuyor. Sadece bir enstrümanla o ruhu yakalamak zor bana göre. Ama enstrüman çalmanın farklı bir zevki var.
iyi çalanlar için her ikisi de zevklidir bence ama yeni öğrenen için öğrenmesi zulüm olduğundan dinlemek daha zevklidir. bir süre sonra sıkılıp enstrümanı bırakıyor çoğu insan bu sebepten bence.
parça bittikten sonra güzel tabi.
mesela ben bir klasik müzik parçasını 1 ayda falan bitirebiliyorum. o bir ay eziyet.
bir aydan sonrası keyif, zevk.
2 hafta çalma yine başa dönersin yani eziyet.
Dinlemenin ve çalmanın zevki farklı ikisi de zevkli
Zevk almak için çok iyi çalmak gerekmiyor kendine koyduğun hedefe ulaştıysan tatmin ediyor
@freebird5406_2 bahsettiğim şey çalarken melodiyi duyabilmek ile alakalıydı aslında. tabi ki çalıyor olmak da zevklidir ama asıl müziği duyup ondan zevk alınıyor mu?
Konservatuar okudum. Klasik kemençe çalıyorum biraz. Diyebilirim ki enstrüman çalmak zevkten çok gerilim sebebi benim için. Çünkü benim sazım birçok enstrümandan çok daha gerilim verici yapıda bir saz. Telleri tırnakla iterek çalınıyor ve ses sahası çok küçük, üstelik hafif hafif çalınamıyor yapısı gereği, bağırgan bir saz, en ufak bir hata yapmak çok çok kolayken bunun bir de kocaman bir sesle kendiliğinden ilan olunması cidden çok geriyor. Ama ezberden ve sevdiğiniz/kafadar diğer sazlarla beraber çaldığınızda muazzam bir mutluluk oluyor evet. Yine de onun içinde o gerilim oluyor. O yay vıyklaması her an olabilir.
ön bilgi: konservatuvar mezunuyum ama enstrüman mezunu değilim.
işin teknik kısmını yiyip bitirdikten sonra ancak duyguların ön plana geçebildiğini ve o bahsettiğiniz zevkin geldiğini düşünüyorum.
piyano çalıyorum. ne kadar ama ne kadar iyi çalışırsam çalışayım bir parçayı, gerçek piyanist tekniğim olmadığı için şarkının içine giremiyorum çünkü şarkıya hissi vermemi sağlayan bazı öğeler tekniğin içinde saklı. (dinleyenlerin çok güzel çalmışsın demesi bir kriter değil bence)
misal: parmak numaralarını doğru bağlayamadığın bir parçada istediğin duyguyu da veremezsin misal. ya da tuşen çok çok iyi değilse, nüansları iyi yapamıyorsan, pedal kullanımın çok iyi değilse bu karşılaştırmayı yapmak zor.
kendi adıma cevabım: o parçayı profesyonel birinden dinlediğimdeki kadar haz almıyorum. haz aldığım kısım, onu çıkarabilmek ve çalabilmek. (profesyonellerin hepsi bu tadı veriyor demiyorum... kimileri çok mekanik çalıyor. tuşesi, nüansları vs. çok önemli)
bence bu sorunun gerçek muhatabı, profesyonel enstrümanistler. burada da kaç tane vardır onlardan bilmiyorum.
ayrıca "şekil-zemin ilişkisi" konusu da bu konuyla bağlantılı okunması/araştırılması gereken bir konu diye düşündüm formasyon dönemi konularım aklıma gelince.
keman mezunu ve opera bale keman sanatcisi sözlükçü jeanluc mesela bu soruyu cevaplarsa okumayı çok isterim.
ek: şunun karıştırılmasını istemem cevabımla. bir enstrüman öğrenmek çok güzel ve çok haz veren bir şey başlı başına. ama soruyu farklı açıdan değerlendirdim.
Enstrüman çalmak şarkı söylemek gibi bişey, sevdiğin bir parçayı icra etmek elbet keyif veriyor. Ancak enstrümanın ne olduğu da önemli verdiği keyif için. Komple şarkıyı hissettirecek enstrümanları çalmanın verdiği keyif ayrı, mesela gitar. Tabii tek enstrüman asla yetmez, yanına en kötü şarkıyı söylemek lazım. Çalıp söylemek ise bambaşka bir yetenek.
Benim sesim kötü olduğu için ben grup içinde çalmayı seviyorum. Hep beraber icra edilen bir şarkı beni enstrüman çalma keyfine en yaklaştıran şey. Bunu her zaman yapamadığın için genelde bir şarkı açıp ona eşlik ederek tatmin ediyorum Bu kısmı.
Ama olay hiçbir zaman dinlerken çaldığın zevki almak değil bence. Tabii çok iyi bir çalgıcı isen iş değişir.
Bir de enstrüman çalıp kendi besteni yapma kısmı var ki en özgür hissettireni o. Ama orada da besten elle tutulur değilse biraz şevkin kırılıyor. Partisyonlar besteleyip asla bir "şarkıya" dönüştüremediğim çok olmuştur.
Enstrüman öğrenme aşamasındayken çalmak veya bir şarkıyı çıkartmaya çalışırken çalmak eziyet bence.
Zevkli tarafı; çektiğin acılar ve gösterdiğin sabır sonunda ortaya çıkan ürünü görmek/dinlemek.
Ama diyelim ki bir parçayı çıkarmak için uğraşmıyorsun, zaten bildiğin bir şeyi çalacaksın; tabii ki o müziğin içinde olmak ve bir yandan söylemek insana huzur veriyor, rahatlıyorum, kafamı boşaltıyorum, yeri geliyor stres atıyorum.
Bunu ancak deneyerek anlayabilirsin. Bir gün saksafon dene.
kendi basina degil de birileri ile beraberken daha zevk aliyorsun ya da konserde iken kesip insanlarin sana eslik edisi alkislamasi konserden sonra yanina gelmesi ne bileyim alakasiz bir yerde bi avmde aaa siz x degil misiniz demesi. bunlar hos seyler. zamanla yasayanlar iyice unlu olanlara bunlar basit geliyordur da ilk zamanlar hos oluyor.
ama bi sikintisi var. bir yerden sonra muzigi dinlemeyi kaciriyorsun. yanlis akor basacak mi ne basti. is muzikten cikiyor. muzige kapilamiyorsun. artik baslakalarinin hatalari direkt kulaginda bitiyor.
ya bir de buna en gec 15'te falan baslamak lazim 20'den 25 sonra enstrumani ele almak da afedersiniz biraz komik.
la traviata arkadaşımın dürtmesiyle gördüğüm konunuza, naçizane ben de bir kaç satır ekliyorum.. bilen bilir, bilmeyen az sonra öğrenecek; profesyonel müzisyenim (keman, orkestra şefi, besteci, aranjör) en baştaki "profesyonel" tabiri kendimi kastığım için değil, hayatımı bununla idame ettirdiğim veya daha çok hayatımı buna adadıdığım gibi bir anlamın karşılığındandır..
öncelikle şunu belirtmek isterim, müzisyenlik, belirli bir seviye bir enstrumanı icra etmeyi, ettirmeyi gerektirir. sahil gitarcılarına müzisyen denmeyişinin sebebi budur. enstrumanı hobi amaçlı çalıyorsanız ne güzel, devam edin lütfen. ama o enstrumanı çalıyor olun, ötesini bırakın biz yapalım..
çalmak ile dinlemek arasındaki haz farkına gelince, dinlerken zaten her enstruman ayrı parti biçiminde dinleyebiliyoruz. ama daha çok bu yapabilmekten öte, bir meslek hastalığı. tek tek duyuyoruz ve irdeliyoruz. sizin komple ses frekansları bütünü olarak algıladığınız şeyi, biz döküm döküm her frekans, her nota, her enstruman, her enstrumanın ayrı tınısı, her enstrumanın ayrı müzik cümlesi, akorları, kontrpuanları vb. layer layer irdeliyor, dinliyoruz. dolayısıyla biz müzisyenlerin de sıradan dinleyiciye kıyasla aldığımız haz da farklı..
bazı arkadaşlar şundan bahsetmiş; tek başına şarkısı çalınabilinen bir enstrumanı çaldığımda keyif alıyorum ama aynı anda şarkı söyleyince daha zevkli oluyor.. o iş öyle değil tabi.. istersen kilise orguyla çık karşıma, kemanda 3 nota ile senin anlattığından katbekat şey ifade edebilirim.. yani olay çok nota, polifonizm değil. öyle ki gerçek müzisyen, kendi enstrumanını çalarken, önce dinleyen müzisyendir.
bir başka arkadaşa ithafen, enstruman çalarken diğer ensturmanları duymuyorsan zaten çalmamalısın. müzik enstrumanı icra etmek, dinlemeyi gerektirir. dinlemelisin ki kendini ona göre ayarlayabilir, ona göre çalabilirsin. uyum bu şekilde oluşmaya başlar.
şimdi gelelim asıl konuya. elbette dinlerken de çalarken de aldığımız hazlar birbirinden farklı.. ama çalarken daha öznel olduğumuzdan, çaldığımız o yüzlerce yıllık eseri bile, bizden önce milyonlarca kez konserlerde çalınmış, binlerce kez albümlere kaydedilmiş, yüzlerce kez dinlenilmiş, herkesin ezbere her notasını bildiği eseri bile çalarken kendimizden bir şeyler katmayı düşünerek çalarız. zaten olması gereken de budur. müzisyenlikle operatörlük arasındaki fark gibi diyebiliriz. hatta samimiyetle şunu söyleyeyim. bazen teknik sebeplerden (sakatlık, lojistik sıkıntılar, seyahatler vb.) enstrumanımızdan uzak kaldığımız bazı zamanlarda, ya da en basidinden enstrumanımız yanımızda yokken karşımızda enstrumanımızı çalan birini gördüğümüz bir performansı izliyorsak, ve eğer o sahne iyiyse (hatta kötüyse de bile, başka nedenlerden ötürü...), parmak uçlarımız kaşınır. orada ben olsaydım keşke, ben çalsaydım'lar başlar.. o anı kıskanırız. o enerjiyi. sahnedeki meslekdaşımızın sonsuzluk denilen o kara boşluğa yolladığı notalarını kıskanırız tek tek, frekans frekans... bazen de sizi tanırlar ve sahneye çağırırlar, o enerjiyi paylaşmak için... zaten enstruman çalarken alınan haz dediğin şeyin büyük bir yüzdesi yine insandan, dinleyiciden geçen enerjidir esasında.. evet sevdiğin ensturmanı çalıyor olmaktan ve eğer iyiysen iyi olmaktan dolayı bir mutluluk vardır içinde. keza sevdiğin bir melodiyi tınlatıyor olmanın da getirdiği haz... jeneratör hesabı sürekli ürettiğin bir haz üretirsin enstrumanından ses çıkartırken. ama o ses frekansları, seyirciye saniyenin bilmem kaçta kaçı (bildiğin ses hızı işte) ulaştığında seyircinin enerjisi değişiverir. en somurtkanının kafasına soru işaretini bırakırsın, en gevezesi bi anda susuverir... aşık olanı daha aşık, bekar olan kadını kendine aşık edersin bazen.. o yüzden bu haz durumu bi farklıdır. anlatılmaz yaşanır dicem ama..
kelimeler anca böyle dökebildim..
sürçi lisan ettiysem affola, kalın sağlıcakla..