şimdi iyi kötü olayı biliyoruz. inşaata para gömüldü. sağlık sistemi geliştirilecek dendi hastane inşaatı yapıldı, teknolojiye yatırım yapılacak dendi inşaat yapıldı (teknokentler vs)
peki eski hükümetler koskoca ülkenin parasını napıyordu yahu? hepsi çok dürüsttü hiç para çalmadılar diyenlere inanacağımı sanmıyorum. çalan adamlar nasıl çaldı? mesela 85-95 yılları arası ülkede sanki bi halt yenmemiş gibi. bunun özetini geçecek olursa çok sevinirim.
kelebek etkisi.
toplumsal bölünme, terör, mafya, çeteler, kamudaki kokuşmuşluk, askeri vesayet vs... hepsi bir araya gelince herşey dibe vuruyor. fakat bunlar kısmen saf dışı kalınca şeffaflık, teknoloji, eğitim sayesinde herşeyin kalitesi artmaya başladı. ben böyle düşünüyorum.
Terörle mücadele. 1984-2000 arası Terörü bitirmek için büyük paralar harcandı. 1999'da deprem sebebiyle 2001 krizi geldi.
1950-1980 arasında da Sscb- Abd'nin çekişmesi sebebiyle sağ-sol çatışması.
Konunun uzmanı olmamakla birlikte, merak edip okuduğum şeylerden de anladığım kadarıyla ülkenin farklı dönemlerine etki eden farklı süreçler bu soruya biraz ışık tutmakta. Üstteki cevapta özetlendiği üzere, ülkenin içinde bulunduğu problemler ve dünyanın siyasi iklimi yüzünden Türkiye ekonomik olarak rahat hareket etme şansı bulamamış ve eldeki para ne yazık ki zaruri şeylere aktarılmış veya aktarılmaya çalışılmış gibi görünüyor.
Yine, üstteki cevaba ek olarak Körfez Savaşı, Kıbrıs Barış Hareketı ve sonrasındaki ambargolar, terörün sürekli destek bulması gibi sebepleri de bu durgunluğa sebep olarak sayabiliriz. Kişisel olarak o dönemlerde paranın yüklüce çalınabileceğine veya çarçur edileceğine inanmasam da hiç olmadı diyemem. Ama geçmiş hükümetlerin bugünkü durum kadar rahat hareket alanları olmadığını söyleyebilirim, hatta geçmişte parasal denetleme kuvvetler ayrılığı nedeniyle daha sıkıdır diye tahmin ediyorum.
Bugünün şartlarına bakarsak, mevcut hükümet göreve geldikten birkaç yıl sonra dünyada 2008 krizi baş göstermişti ve parasal genişleme sonrası dolarlar yer yere uçtu, bu havadan Türkiye'de faydalandı , üst üste büyüme rakamları görüldü. Bununla birlikte seri özelleştirmeler ile ciddi paralar ülkeye girdi. Sonrasında bu paranın nasıl kullanıldığı ve geldiğimiz nokta ortada ona değinmiyorum.
Bu kaynak bolluğu eski yönetimler için geçerli olan bir durum değildi diyebiliriz ve dünyanın iklimi ve siyasi gelişmeler de çok farklıydı. O dönemlerin durgunluğu mevcut şartlardan kaynaklanıyor.
Kişisel fikirlerim bu yönde, dağınık olduysa kusura bakmayın :)
Cia'in yeşil kuşak projesi 20 sene sonra meyvesini verip, örgütlerinin siyasi ideolojisine yakın bir cenahın iktidara gelmesi ile, yıllar sonra demokratik bir ülkeymişiz algısı abd tarafından yaratıldı ve para ülkemize aktı. 2002de cem uzan gelse son yılımız yine ekonomik olarak 90lardan farksız olurdu. Gülen projesinin itibarsızlaştırılması ile abd fabrika ayarlarına döndür tuşuna bastı ve ekonomi ortada, bizim gibi kırılgan ekonomiler kelebek etkisinden etkilenmez, bizim gibi kuklaları yönetenlerin insiyatifinde hareket ederiz.
superior +10.000.
Yaş olarak da bu bilgilerin doğru olduğuna şahidim.
Zaten serbest piyasaya 1980 gibi geçildi. Ondan önce sanayinin gelişmesi için ithal ikameci sistem vardı, ülkenin daha önce daha geri kalmış gibi görünmesinin nedeni odur, işte kot pantolon veya lüks ürünler bulunmazmış vs. (Ki bu sistemi de yanlış görmemek lazım, bu yapılmasaydı da sanayi bakımından iyice boş beleş bir ülke olurduk, şimdi iyi kötü bir kapasitemiz var, bu işler debriyaj fren dengesiyle kalkmaya benzer, fayda zararına göre sistem değişmiş).
1980-90 arası o geçişin hukuki idari toplumsal uyumu ile geçti (+güneydoğuda terör sorunu da kısıtlayıcı tabii).
1995'den sonra (sanırım tansu'nun gidiş yılı oluyor) bana göre işler düzeldi. Aslında şimdi düşününce 1999 depremi olmasaydı işler bayağı da yolunda gidiyordu. O dönem AB'ye uyum da hızlandı, o zamanlar küçümserdim ama şimdi anlıyorum ki, Ecevit koalisyon hükümetinin yaptığı düzenlemeler de ortalığa bir çeki düzen vermiş.
O yılların iyi geçtiğini şuradan da görebilirsiniz, ekonomik başarı sanat spor diğer alanlarda da başarı doğurur. 2002'de dünya kupasında iyi bir yere gelmiştik (yarı final miydi şimdi bilemedim), türk dizileri ilk defa o yıllarda orta doğuyu balkanları kasıp kavurmaya başladı (Gümüş, asi vs. dizileriydi ilk. Fatmagül filan çok sonraki mesele), Tarkan da o yıllarda kasıp kavuruyordu şıkıdım diye, Kıytırık zannedilen ama aslında çok önemli eurovision'u da 2003'de kazandık.
Bunları şundan söylüyorum, zaten belirli bir aşamaya gelmişti ülke. Tümüyle de yenmiş soyulmuş diye bir şey yoktu.
En önemli diyeceğimi de en sona söyleyeyim. Türk toplumunda her zaman kırsal nüfus oranı şehir nüfusundan fazlaydı, işte bu yıllarda denge şehirli nüfusa doğru kaydı.
İmaj açısından bu öyle basit bir şey değil. Köylüyseniz zengin de olsanız alacağınız traktör, karınıza düzinelerce beşibiryerde burma taksanız, bir sürü buğday üretseniz yine de ayağınızda şalvar, bakan memleket ne fakirmiş sanır. Ama şehirde adidas taklidi ayakkabıyı giyen genç modern görünür, vay be ne modern olduk, ilerledik denir.
Çalındı derken zimmeti mi kast ediyorsunuz? Elbette her siyasi iktidar kendine menfaat sağlar bu siyasetin doğasında olan bir şey dünyanın her yerinde de bu iş böyle.
AKP iktidarlarında inşaat sektörüne yatırım yapılmasının sebebi inşaat sektörünün motor sektör sektör olması bir çok sektörü fonlaması ve düşük yatırımlarla yüksek kar sağlaması sebebiyle kalkınmada kullanılması. Ayrıca hükümetlerin kalkınma politikalarını kalkınma planları belirler hükümetler sadece uygular. Sanılanın aksine Türkiye'nin inşaat sektörüne ayırdığı pay yüksek değil.
Evet inşaata yatırım yapıldı ama teknolojiyede yatırım yapıldı eğitime sağlığada yatırım yapıldı savunma sanayiinde Türkiye tarihinin zirvesinde. Basit bir telsizde bile dışa bağımlı Türkiye bugün dışarıya ihracat yapıyor. Yerli savunma sanayi sayesinde tek seferde tarihin yüksek ihracatını yaptık. 2000'li yılların başında ordumuzun envanterinin %80'i dışa bağımlıydı bugün bu nispet tam tersi.
Biz burada suçlu aramıyoruz şahsen "çalma" iddiasına katılmıyorum. Eski hükümetler döneminde dünyadaki şartlar farklıydı ülkenin öncelikleri ve imkanları farklıydı ayrıca eski hükümetler AKP hükümetleri gibi güçlü değildi. Bürokrasi askerlerin elindeydi siyasetçinin günümüzdeki gibi hür değildi. Ayrıca eski hükümetler döneminde de kısıtlı imkanlara rağmen yapılan bir çok yatırım var mesela GAP, Atatürk barajı, demir çelik fabrikaları vb.
Yukarıda yazanlara ilave olarak o zamanki hırsızlıklar genelde şahsi ya da nisbeten daha küçük bir grubun yararına oluyordu. Aynı zamanda devlette bir audit mekanizması vardı (Sayıştay). Dolayısıyla daha az organize idi. Bir de hırsızlık, sistemde dolaşan para içinden yapılıyordu. İlk Özal döneminde Cumhuriyetin taşınmazlarının satılmasının önü açıldı. Bu sisteme daha fazla para soktu, tabii bu para da paylaşıldı. Son dönem Türkiye'sinde Cumhuriyetin kefen parasını dahi bu talan kaynağının içine soktular.