Yaşamı, hayvanları ve insanları mekanik birer program olarak görmeye başladım ruhsal inançlardan uzaklaştıkça. Bin sene önce yaşayan insanın birçok soruya yanıt alabileceği mantıksal cevaplar yoktu dünyada ama günümüzde var, büyük patlamadan evrimsel süreçlere kadar her şey mantıklı geliyor ama annelik şefkati ya da içgüdüsü dışında. Bunun mantığını anlayamıyorum? Var olma içgüdüsü desek değil, yavrularını korumak uğruna savaşarak kendini feda eden kediler, kurtlar, filler duyulmamış şey değil. Ortada kural koyan veya canlıları programlayan bir Tanrı da olmadığını varsayarsak, niye annelik şefkati denen şey var dişi hayvanlarda? Doğuruyor, yavrularını herkesten sakınıyor sinirli sinirli, tam bir görev aidatıyla besliyor, dışarıdan yemek arıyor onlar için... Evrimin canlılara niye çoğalma ve var olma içgüdüsü verdiğini niye yaşamı devam ettirmeye programlandığını da anlamıyorum ama dişi hayvanlardaki bu annelik duygusu?? Dünyanın kendisi ve düzeni bile ikna edemezken sırf bu acaba Tanrı’nın işareti olabilir mi diye sormadan edemiyorum zaman zaman.




 

Bunu anlamadiysan evrimi anlamamissin demektir kusura bakma.

ghilleinthemist

Hayatımızın öncesindeki zaman dilimini, şuanı, ya da hayatımızın geleceğini tam olarak ne açıklar bilinmesi pek mümkün görünmüyor. Yine de sevgi hayatımıza anlam katan en önemli şeylerden biri, herhangi bir şeyi seviyor olmamız, ya da biraz seviliyor olmamız hayatımızı çook anlamlı kılıyor. Annelik dürtüleri de bence sevgiden ileri geliyor. Kendi canından bir parçayı seviyorsun, karşılıksızca. Evrimi, tanrıyı, kavramları; kısaca kaygılanmayı bir kenara bakıp içtenlikle şu anların kıymetini bilmek gerek. Sevdiğin şeyleri bulmak, onların peşinden gitmek gerek. Bazen bir yerde bilimin uçsuz bucaksız derinliğini, bazen tanrının evrendeki fırça darbelerini gördüğünü hissetmek çok normal, çünkü koca bir kazanın içerisindeyiz.

mrsnpr

Yaşamın devam etmesi icin canlının yaşaması ve üremesi gerekiyor. Yavru bu fonksiyonları kendi başına yerine getirene kadar annesinin himayesinde oluyor. Mesela bazi hayvan yavruları dogar doğmaz hayatlarını kendi başlarına idare edebilecek yeterlilikde oluyor. Bunların disilerinde anne sevgisi falan olmuyor.

herhaltibiliyoring

Saldim çayıra mevlam kayira, takılıyorlar.

herhaltibiliyoring

hayatta kalma ve çoğalma içgüsü ne için varsa aynı sebepten. türünün devamlılığını sağlıyor böylece.

sevgi de bir iç güdüdür ve yine türün devamlılığına hizmet ediyor.

air

@herhaltbiliyoring

Peki doğar doğmaz hayatlarını idare edebilecek yeterlilikte olmayan yavruları anneleri niye himayesi altına alıyor işte bunu çözemedim? “Yaşamın devam etmesi için yaşaman gerekiyor” diye düşünerek hareket etmiyorlardır şüphesiz. Düşünceden bağımsız gelişen o içgüdü, annelik içgüdüsü ve diğer yaşama içgüdüleri de sanki bilgisayar programının yazılmış komutu gibi bir fonksiyon? Yaşamın devam etmesi için yaşamak ve üremek gerekiyor diye bir komut girilmiş sanki şayet bu bir simülasyon olsaydı. Çünkü neden yaşamın devamı gerekiyor? Evrim düşünmez kör bir şekilde ilerler evet ama... Evrimle alakalı detaylı bilgi birikimim olmadığı için belki oturtamıyorum bazı şeyleri.

siyah giyen adam

Biz mekanik program değiliz:)

Annelik şefkati de dahil tüm davranışlarımız; hormonlarımız (mesela annelik vericiliğinin baş müsebbibi oksitosindir), çevresel koşullarımız, bağlantılarımız(connectome)... gibi olguların sonuçları.

hayat aklini konusacak bir filozof uret

(bkz: annelik hormonu)

bos gezenin bos ustasi

Dogal seleksiyon.
Annelik hormonu az olanlarin yavrusunu aslan kapmis geriye hormonu cok olanlar kalmis.

Bazi hayvanlar yavruyu kaptiracak gibiyse kaptirip kacar. Nasil olsa yenisini doguracaktir, kendi daha onemli.

acemi

(bkz: Oksitosin)

yirmisantim
1

mobil görünümden çık