Birçok bölümde bilici bir takım araçlara aktarma teknolojisi gösterildi fakat en uç nokta olanı sanırım San Junipero bölümüydü 3x4'deki. Izlediğim en sıkıcı bölüm olsa da bilincin bilgisayar ortamına aktarılması ve maddeden oluşan binevi ölümsüz cennete erişme durumu, bunun fantastik gözükmenesi oldukça etkilemişti.

1) Yatalak hastanın bilinci bir şekilde bulut teknolojisine aktarılıyor. Bilinç orada oluşan dünyada kendi varlığının farkına varıyor ve kendisinin hastane yatağında yatan kişi olduğunu biliyor. Hastane yatağında yatan kişi ölüp toprağa gömüldüğünde bile buluttaki bilinç varlığına devam ediyor ve gerçek dünyadan hiçbir farkı yok gerçekçilik açısından;

Peki ben o aktarılan bilincin "asıl ben" olduğunu nasıl bilebilirim? Ya benim hafızama ve diğer özelliklere sahip ama beni tam olarak ben yapan bir şey değilse ve o da bunun farkında değilse, kendini yataktaki hasta sanıyorsa?

2) Diğer bölümlerde bilincin kişiden bağımsız bir şekilde kendi varlığını fark ettiğini göstermişlerdi. Beyaz Noel bölümünde özellikle. Beyaz Joel Noel bölümündeki teknoloji San Junipero bölümündeki lezbiyen çiftin aslında öldüğünü (yok olduğunu) ancak onların bilinç ve hafızalarından koparılan çerezlerin bir şekilde kendi varlıklarının farkına varıp kendisinin o hastane yatağında ölüm döşeğinde olan kadın olduğunu zannetmesi olduğu anlamına gelebilir mi? (Biraz devrik ve zor bir cümle oldu ancak izlemişseniz demek istediğimi anlamışsındır umarım)

Özetle, bir gün bilincin bilgisayara aktarılması durumunda bile aktarılan şeyin biz olup olmadığından nasıl emin olacağız bizim her türlü anımıza, hafızamızın tamamına sahip olsa bile?

 

O biz olmayacağız. Uzayda da mesela başka gezegene bizim bilincimizi aktarıp orada üretilen bedene koyma (böylece seyahat etme) gibi fikirler var ama o bizim bilincimizde ve kendiniz biz sanan bir şey olacak sadece, mesela ben öldüm diyelim, bilincim başka bedende ya da cloudda yaşasa bile benim yaşayacağım tek şey karanlık bence. O kendini benim gibi hissedecek ben sanacak tabii.

O yüzden o tür şeyler geride kalanlar için iyi (senin zekan, anıların devam ediyor öldükten sonra hala eşin "seninle"konuşabilir çocukların senden fikir alabilir ama senin için bir şey ifade etmeyecek gittin öldün çünkü.)

nhk ni youkosu

@nhk öldükten sonra hiç olma durumunu inkar edemiyorum ama kabul edemiyorum hala. Yani yaşamış ve varlığımızın farkına varmışsak, var olmuşsak kısa zaman sonra sanki hiç var olmamış gibi yok olma fikri... Korkutucu değil sadece değişik bir his tanımlayamadığım. Yok olacağımızı biliyorum ama inanmıyorum. Ne kadar materyalizme batarsam batayım hep bir umut kalacak son nefesi verene kadar, isterse bir kara sinek ya da ağaç olsun fakat yaşamak, yaşamak..

Bu arada Welcome to the NHK en etkilendiğim animeydi. Onun gibisi gelmez.

siyah giyen adam

"o bizim bilincimizde ve kendini biz sanan bir şey olacak"

@nhk ni youkosu, çok güzel belirtmiş.

bilinç uzunca bir zamandır metafizik bir öğe olarak görülmüyor. hepimiz birer algoritmayız, beynimiz de. biyolojik bir yazılım gibi. bütün duygularımız, düşüncelerimiz, hissetiklerimiz; o karmaşa. hepsi bir algoritma.

bu yapıyı birebir kopyalayacak, hatta digital'e aktaracak seviyeye de geleceğiz belki ama @nhk'nın dediği gibi "o bizim bilincimizde ve kendini biz sanan bir şey olacak"

vücut (kafa) nakli, hatta belki beyin naklı ile beynimizi bir şekilde yaşatabiliriz ama beyin kaynaklı varoluşumuz -kendi benliğimizin farkında oluşumuz- beynin ölümüyle noktalanır.

tabii ne kadar kafa yorarsak yoralım bizim vizyonumuz bulunduğumuz dönem ile sınırlı.

belki "insan oluşumu"nda (gelecekte doğumla dünyaya gelmeyebiliriz) öylesine genetik müdahaleler olacak ki digital/biyolojik karışık bir varlık olacağız ve bilincimizin olduğu bölüm hiçbir şekilde ypıranmayacak zarar görmeyecek, ya da bu bölüm biyolojik değil de doğrudan digital olacak ve devamlı bir merkeze yedeklenecek (altered carbon kitap/dizisi gibi)

beyinle ilgili kitaplar, keşifler okudukça insan az da olsa insan olma kibrinden sıyrılıyor. öldükten sonra "hiç olma" fikri beni de çok rahatsız ediyor ama nietzsche'nin de buyurduğu gibi;

"Ruhunda sükunete kavuşmak ve mutlu olmak isteyen insanlar inanmalı ve iman etmelidir,
ama hakikatin peşindeki insanlar iç huzurundan feragat edip yaşamlarını bu sorgulamaya adamak zorundadırlar..."

makbur

aktarılan şeyin biz olup olmadığından emin olma ihtiyacı neden?
böyle bir imkân olmasa zaten ölüp gideceğiz. bu imkan varsa; kalan "şey" aslen ben olsam da olmasam da benden bir parça olacaktır ve asla göremeyeceğim geleceği görecektir.

San Junipero olsun, kôkaku kidôtai olsun hepsi kabulümdür.

late viper
1

mobil görünümden çık