üslup bizi neden etkiler
empati kurmak etkilenmekte temel nokta olabilir mi?
vs.
yazar bazında da aciklayabilirsiniz.
Genel cevap veremem. Sadece kendi sebebimi yazayım. Bana en çok mutluluk veren kısmı öğrenmek.
Kurgu dışı eserler zaten doğrudan bilgiyi veriyor öğrendikçe mutlu oluyorum.
Kurgu eserler ise bambaşka bir evrene bambaşka bir hayata götürüyor beni. Bir müddet kendi sikko dünyam ve dertlerim yerine bambaşka bir dünya öğrendiğim için mutlu oluyorum.
Yeni insanlarla tanışmayı muhabbet etmeyi de mesela bu sebeple çok severim.
beni bi şeyler yapmaya teşvik eden kitapları okurken gerçekten zevk alıyorum. ya da yaşamıma dokunan kitaplar. en son çok önce bi kitabı gerçekten zevkle okudum. o da yanılmıyorsam içimizdeki şeytan'dı. kendimden bi şeyler bulmuştum ve zevkle okudum. empati de diyebiliriz bu yönden. steve jobs'ın da biyografisini gerçekten zevkle üç kez okudum, çünkü beni bi şeylere teşvik ediyordu, empati kuracağım hiçbir nokta olmamasına rağmen.
Ben de öznel bir cevap vereceğim buna. Olayın kurguya ya da gerçeğe dayanmasından öte benim bakış açımı benden daha iyi şekilde yansıtıyorsa bir eser/çalışma, onu okurken kendimden bir şeyler bulduğum için keyif alıyorum. Misal Dostoyevski okurken -hatta doğrudan bir eserini söyleyeyim, Yeraltından Notlar- oradaki bir karakterin analizi, olaylara bakış açısı, hayata dair genel zihniyeti vs beni çekiyor. Sanki Dostoyevski ile sohbet etmişiz de o benim bu düşüncelerimi, çelişkilerimi veya çıkmazlarımı kağıda dökmüş gibi hissediyorum. Bu da bu eseri benim nazarımda ayrı yere koyuyor. Albert Camus'nün Düşüş'ünü okurken de "Aa, ne kadar da doğru. Niye insanlar olarak böyleyiz acaba?" demişimdir çoğu kez.
Ya da benden iz taşımasa da bir eserdeki hakim olan duygunun sonuçlarını, kendi hayatımda bu denli uç yaşamama rağmen deneyimlemiş gibi oluyorum. Belki Satranç ya da Kumarbaz'daki kadar hırs peşinde olmadım, Kırmızı Pazartesi'deki kadar "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" düsturu ile yaşamadım hiç belki ama bu eserler bende hep farkındalığı daha ileri seviyeye götürdü diye düşünüyorum.
İşte bu saydığım şeyleri başarılı şekilde ele almış ne varsa okurken bana keyif verir. Eğer beklentimi tam olarak karşılamışsa "İyi ki okudum bunu!" diyorum. Kafka'nın bir sözünü görmüştüm bir yerde ve tamamıyla katılıyorum buna:
-Eğer okuduğumuz kitap bir yumruk gibi kafamızda patlamazsa o zaman o kitabı neden okuyalım? ... Ama bize etki edecek kitaplara ihtiyacımız var, tıpkı bize ıstırap veren bir felaket gibi, kendimizden daha çok sevdiğimiz birinin ölümü gibi, bütün insanlardan uzak, sanki ormanlara kovulmuşuz gibi, bir intihar gibi, kitap içimizde donmuş olan denizi kırmak için kullanacağımız bir balta olmalı.
İzlediğimiz şeyden aldığımız zevkle hemen hemen aynı. Aralarındaki fark birinde şeyler gözümüzün önündeyken, diğerinde hayal gücümüze bırakılması. Yazarın bir dünyası var ve onu okurken o dünyaya girmiş oluyorsun. O dünyada hiç gitmediğin yerler, hiç tanımadığın insanlar, hiç karşılaşmadığın olaylar ve durumlar var. Bütün bu şeylerin anlatıldığı dilin özellikleri var. O şeyler ve dil, düşüncelerimiz ve duygularımızla etkileşime giriyor ve ne kadar örtüşüyorsa o kadar zevk doğuyor.
Yeni bir şey öğrenince zevkten dört köşe oluyorum. Hiçbir şey kuram okurken yazarın açıkladığı bir şeyi anlarkenki hazzı vermiyor bana. O anlama, yazarla hemfikir olma, idrak, tatmin anında serotonin seviyem bende bir anda zirveye çıkıyor. Derhal birileriyle paylaşma hissi doğuyor. Bunu bazen çok kaliteli müzikler dinleyince de yaşıyorum.
Okurken zevk alip almamam anlatilanla ne kadar ilgilendigime bagli. Roman okumam mesela, dolayisiyla roman okurken zevk almayacagim ne olursa olsun. Hikaye, roman vs. okumadigim icin empati kurma durumum da yok, demek ki etkilenmekte temel nokta degil. En azindan benim icin.
Bana sorarsan senin okudugun hikayelerde gecen hayatlarla alakali zevk alman. Okuduklarinin turlerine bak mesela. Aradigin hayatlar ya da merak ettigin hayatlari okumak hosuna gidiyor olabilir. Ne bileyim yahu..
kendimden bir şeyler bulduğumda keyif alıyorum ya da çevremde yaşananları tarafsız aktarınca. ailem köyden şehre göç ettiğinde çok sıkıntı yaşamışlar çektiklerini denk geldikçe anlatırlardı. gazap üzümleri bu yönden keyfin dışında ilgi uyandırmıştı.
benim anlatamayacağım, anlatamadığım veya hep içimde kalmış şeyleri, asla aklıma gelmeyecek kelimelerle süsleyerek anlattıkları ve nerede olursam olayım, hangi zamanda yaşarsam yaşayayım bazı hislerin evrensel olduğunu hissettirdikleri için zevk alıyorum.