evetse nedir ve neden özel, ayrı?
Heat - oyunculuk, kadro, görüntü, öykü, karakter hepsini beğendiğim için.
Terminator 2 - tüm zamanların en iyi aksiyon filmi olduğuna inanıyorum. Geçen sene sinemada tekrar gösterildi. Soluksuz izledim belki 100.defa
Taxi Driver - o sıradan gözüken hikayesinin içerisinde çok şeu barındırdığı ve atmosferi için.
Shawshank Redemption - umut
Alien ve Aliens - ayrı ayrı harika filmler olduklarını düşünüyorum. İlkinin atmosferi ikincinin aksiyonu ön planda.
Yüzük kardeşliği
Dark Knight
Inception, Interstellar - kafamın içinde daha önce hiç girmediğim odalara girdim.
buffallo 66, lost highway, 25th hour, oslo 31 august, yakin plan, victoria, le conseguenze de'l amore, devil's advocate, naked, black swan, pi.
kendinden bir seyler bulma veya estetik, kurgu, muzik kullanimi, karakter betimlemesi, altmetin zenginligi olarak etkilenmisimdir herhalde. kisisel hikayeleri seviyorum.
leviathan.
ortaokul-lise döneminde rus klasiklerini çok sevmiş, onları okuamktan inanılmaz haz almış birisi olarak leviathan'ı izlerken "dostoyevski film çekse aha böyle olurdu" diye düşünmüştüm. izlerken o kadar mutlu ve dolu hissettiğim başka bir film olmadı. dünyanın en iyi filmi falan diyemem, hatta bariz biçimde değil; ama benim için yeri çok başka. everest'in zirvesine tırmanıp da manzarayı ilk kez görmek gibi bi' şeydi.
das leben der anderen ve das boot da benim için aşağı yukarı bu seviyededir. uzun uzun anlatacak bi' şeyi yok aslında işte rus ve alman manyaklığının, benim ilgimi çekebilecek en güzel şekilde görselleştirilmiş halleri olduğu için çok sevdim.
Eyes wide shut. Sebebini bilmiyorum.
Hayatımda bir kere ve lise çağlarımda trt’de izlemiştim ve beni deli şekilde etkilemişti ve niyetse unutmuyorum: lorenzo’s oil
les choristes. çünkü çoğüzel.
le samourai
çünkü yönetmen beni anlatmış
Biri Broken Flowers. Bu filmi ilk kez 2012 yılında indirmiştim, bir gece yarısı açtım izleyeyim diye ama vazgeçip uyudum galiba. Sonra 2016 yazında izledim, çok beğendim, 4 sene erken izlesem böyle olmazdı büyük ihtimalle, filmin sonunda There Is an End diye bir şarkı çalmaya başladı, o hoşuma gitti çalmayı öğrendim, sonra onu çalarken ilham geldi bir şarkı besteledim, güzel oldu.
Öteki Lost in Translation. Onun da ismi çok hoşuma gidiyordu ama sevmem diye senelerce izlemedim, sonunda 2016 yazında izledim bunu da, bayıldım. İyi ki ertelemişim izlemeyi. Buradan da So Into You diye bir şarkı keşfettim, film de bayağı etkiledi, nedenini tam bilmiyorum.
dalga geçeceksiniz ama Amelie.
Türk filmi olarak da kış uykusu.Her sene kar yağınca izlerim.Ritüel oldu
hatırlamayadım.
belki eskiden vardı, unuttum.
yine de özel demeye en yakın film "il postino" oluyor.
çok samimi bir film gibi gelmişti. müzikleri de güzeldi. filmi hep tebessümle izledim. bu tebessüm aynı zamanda bir hüzün de içeriyordu.
Motorsiklet günlüğü- her izleyişte umut ve istek dolu oluyorum.
Filth.
Yeniden izlemedim ama çok iz bıraktı bende.
the fall. oordaki kızı evladım gibi sevdim. keşke öyle bir yavrım olsa. resimag.com/p1/bca08cb366.jpeg
Edward scissorhands.
Farklı olmanın toplum tarafından gereksiz yere zorlaştırılmasını, kötülüğün bayağılığını ve şefkati çok iyi anlatıyor. Hem hüzünlü hem sıcacık.
before sunrise, before sunset ve before midnight. her seyden uzun uzun konusabilen bi cift soz konusu. hayalimde hep boyle bi seye sahip olmak var o yuzden sanirim.
the holiday. her izledigimde icimi simsicak yapiyor mutlu umutlu bir film.
daha cok vardir ama aklima gelenler bunlar suan