Karton bardağı ilk kez kendimiz kullanıyoruz, içiyoruz ve bardak doğruca çöpe mis gibi. Cam bardakta içen aidsli birini düşünelim. Farz edelim ki ağzına bir şekilde o an kan geldi ve çayı yudumlarken bardağa karıştı. Çayı dibinde bırakmak suretiyle bitirdi. Boş bardağı alan adam bunu yıkanacak alana götürdü. Bulaşıkçı adamın da o gün canı sıkkın, belki sevgilisiyle tartıştı ya da herhangi bir moral bozucu şey, patronla tartışmak gibi. O yüzden bardağı baştan aşağı yıkadı hatta sadece su tutup geçti. Virüslü kandan ve aidsli adamın ağzından bulaşan virüsler bardakta kaldı haliyle. Birkaç saat sonra o bardaktaki çaydan başka bir müşteri içti. Ve tatatatam! Nur topu gibi bir hastalık süreci...
Olay ağız yoluyla Aidsin ya da başka süründüren bir hastalığın bulaştırıp bulaştıramayacağı değil, en kötü ihtimali söz konusu ettim. En basitinden belki uçuk vardır adamda, o bulaşır, o da kötü.
Buna karşın karnım çok aç olduğunda dışarıda yemek zorunda olduğumda çatal ya da kaşık kullanıyorum. Açlıktan çatalın bıçağın hijyen durumu aklıma gelmiyor ama artık gelir gibi. Cam bardak için söz konusu durumların çoğu çatal bıçak kaşık için de pekala söz konusu olabilir. Metal çatal kaşık yerine tek kullanımlık plastik çatal kaşıkların kullanımı artmalı.
Metroda yürüyen merdivenlerde yazan kenara tutununuz yazıları. Her gün yüzlerce, binlerce kişi onlara tutunuyordur. Belki adam evden çıkmadan önce manyak olduğu için tuvaletine dokundu, geldi bir de yürüyen merdivenlerdeki o tutunmalık kenara dokundu, sonra ardından dokunduğu yere siz dokundunuz? Aynısı otobüste, metroda tutunmak zorunda kaldığımız her yer için geçerli. Otobüste metroda düşmemek için mecburen dokunduktan sonra araçtan iner inmez bir şekilde ıslak mendille ya da lavabo varsa sabunlu suyla temizlemeye çalışıyorum elleri. Para bunlardan çok daha riskli ve mikroplu olabilir ama tatlı olduğu için aklıma gelmiyor dokunurken.
Berberde ustura ile asla traş olmadım. Şu ana kadar sadece saçımı kestirmek için gittim, bıçakla kanama riskinin olduğu bir sakal operasyonunu oldukça riskli görüyorum. Her türlü hastalığa gebe. Bununla birlikte saç traş makinesi ve makasların da temiz olmadığından hiç şüphem yok hatta eminin ki kepek ve yağlanma berberler yüzünden arttı ama el mecbur, saçımı kesemediğim için yapacak bir şey yok.
Döner ya da ekmek arası bir şey yaptırırken adamların ekmeğe çıplak elle dokunmasını oldukça rahatsız edici buluyorum. Hem para işlemlerini yapıp hem ekmeğe dokunmaları hele... Ama ayıp olur diye karşı da gelemiyorum, sadece düşünmemeye çalışıyorum zaten açlık düşündürmüyor öyle şeyleri.
Asansöre binerken asansörün yere çakılma ihtimalini akıldan geçirme, vapura binerken can yeleklerine göz atıp olası durumda nasıl davranılacağını hesaplama, metroda trenin yaklaştığını görünce acaba arkadan manyağın teki ya iterse diye geriye çekilme, köpekler birkaç kere havlayınca acaba deprem mi olacak düşünceleri, arabaların hızlı geçtiği caddelerde yeşil yanar yanmaz geçmek yerine fren yapmalarını bekleme gibi bir takım doğal akışkanlıkları saymıyorum. Öyle takıntılı biri de değilim pratikte, anı yaşamayı daha uygun buluyorum. Öyle aşırı düzen takıntım da yok o yüzden psikolojik olarak herhangi bir duruma sahip olmadığımı düşünüyorum fakat Cahit Sıtkı nın erken yaşta ölmesi beni ulan ya sık sık en kötü olasılıklardan kaçındığın için o şeyler erkedenden seni bulursa? Gibi düşüncelere itiyor. Bu yüzden bu kara çekim gücünü engellemek için bu ihtimalleri daha az düşünmeliyim diye düşünüyorum ama...
Allahtan şimdilik kız arkadaş durumları olmadı, ama o kadar da değil. Sadece acaba gelecekteki kız arkadaşımın eski sevgilisi dışarıdan bir hastalık kapıp sonra bunu gelecekteki sevgilime bulaştırmış-acak-mıdır bundan emin olamıyorum. Ama söz konusu sevgiyse bunlar düşünülmez tabi, biz Türküz bize bir şey olmaz.
Bir kismi bende de var. Ornegin, disarida gercekten neyin yikanip neyin yikanmadigini bilmek zor. Yazin barmenlik yapan bir arkadasim "Yarim biranin ustunu tamamlayip baskasina veriyorduk, iceceksen bardakta bir sey icme" diyordu. Dolayisiyla, bu tarz konularda tek kullanimlik aparatlar cok ise yariyor bence de. Ayrica otobuste bir milyon kisinin dokundugu yerden huylanmak da acayip gelmiyor bana ya da berberlerin temizliginden suphe etmek de garip gelmiyor.
Ayni sekilde, tek gecelik iliskin olsa hic tanimadigin biriyle "Bu kim, oncesinde kim vardi" durumlari da normal ama surekli kiz/erkek arkadasta artik hastaneye ne zaman gittigini bile biliyorsun, o yuzden rahatsiz edici gelmiyor. Bir de arabalarin durmalarini bekliyorum ben de, cunku kurallara uymayan cok surucu var.
Kurallara bu kadar uyulmamasi ve denetimin oldukca dusuk olmasi, bazi konularda suphelenmek icin hakli bir neden bence.
Yine de, asansorun yere cakilmasini dusunme, vapurda can yeleklerini gozune kestirme, metroya seni birinin itmesi benim icin biraz abarti durumlar. Ayni sekilde, temizlikten suphe etmek de normal geliyor ama bu kadar ayrintili ve canli senaryo kurmak da (Aids'li icti, ustura kesti, vb) bana gore fazla. Yani, hayatta tum bunlari dusunerek yasamak gozume cok yorucu ve cok agir gorunuyor. Teshis koyacak yetkide veya bilgide degilim kesinlikle, o yuzden ancak "Bende su var, bende bu yok" ile karsilastirabiliyorum ama her adimi bu sekilde yasamak beni yipratirdi.
Edit: Ben de takipteyim. Merak ettim insanlar neler dusunuyor :)
Bu şeyler hayatıma engel olmuyor yani asansöre yine de biniyorum, çatal kaşıkla hatta mecbur kaldıysam cam bardakla yine de tüketiyorum ama acaba şimdilik mi böyle ondan emin değilim. Yani ileride bunların teorik olmaktan çıkıp pratiğe dökmekten yani Asansöre binmemek, cam bardağı daima reddetmek, toplu taşımalarda eldivenle dolaşmak gibi sosyopatça alışkanlıklar kazanmaktan korkuyorum. Ama bendeki bu tembellik o kadar ileri gidemeceğime dair güven veriyor. Yine de bunların çoğunun başkalarında da olduğunu bilmek iyi bir şey, teşekkür ederim.
Bu şeylerin çoğunda o hastalığa o dediğin şekillerde yakalanabilmen için bağışıklık sisteminin ciddi manada çökmüş olması lazım. Bu da zaten o bardaktan çanaktan daha büyük bir problem, yağmur yağsa ölürsün.
Yoksa dediğin şekillerde bulaş olsa toplumun yüzde 90'ı aids olurdu.
Bana Gerçekçi gelmedi düşünme tarzın ama sen bilirsin tabi.
Hasta olmak, virus kapmak sizin zannettiginiz kadar kolay olsa sizin gibi olmayan herkes (yani cogu insan) hayatini kaybederdi ya da iyi ihtimalle hasta olurdu.
Neyse ki virusler insan vucudu disinda sadece bir kac dakika yasayabiliyorlar ve insan bedeni sizin sandiginiz kadar savunmasiz degil.
gıda sektöründeki -hala süren- birkaç yıllık deneyimimle konuşuyorum: mümkünse dışarıdan bir şey yiyip içmeyin.
hele salata asla yemeyin! ama şu mekan, şu kurumsal bilmem. gördüklerim, yaşadıklarım yetti bana.
çok fazla hastalık hastası değilim, hatta rahat adamım ama bir yandan da evet pimpirikliyim.
yarım bıraktığınız turşular, ezmeler, salatalar çöpe mi gidiyor sizce? yani başkalarının yarım bıraktıklarının üzeri tamamlanıp geliyor size. ki onun bir de yapılış aşaması var.
eski çalıştığım yerde bir süre sonra salonda garson olarak çalışmamı istediler. birkaç gün çalıştım ve tekrar mutfağa döndüm. kendi yediğimden emin olmak temel sebep.
iş arkadaşlarımla, şefle, müdürlerle, patronla çok tartıştım, laf dalaşına girdim. ve en sonunda bir sebepten kovuldum. duyuruda da paylaşmıştım süreci.
@siyah giyen adam'ın korkuları ve tedbirleri -birazcık- bende de var. aslında hepsi var :D kaldırımda ya da yol kenarında yürürken, bir anda yoldan çıkıp üzerime gelecek arabaya karşı bile tetikteyim :P
yaşadığımız ülkeyi biliyorum. bu kadar düşünürsek aç kalırız, sokağa çıkamayız. bir yerden sonra eyyorlamıyorum o kadar.
Herkesin değişik yoğunlukta düşündüğü şeyler bunlar, ama az ama çok, ama hep ama bazen herkes düşünür, sadece dile getiren pek olmaz. öleceğini bile bile delirmeyen insan misali düşünmemeye çalışırsın sadece.
İngiltere'de çekilen obsessive compulsive cleaners belgesel serisi var mesela, inanamazsın yaptıklarına, izlediğin an kendini homeless gibi hissedersin.
Ya da doğuda çok bulunmuş bir asker-polisin büyük bir metropolde gün içinde nerelerden terör saldırısı gelirse nasıl savuşturabileceğini düşünmediği bir an yoktur.
Oluyor yani.
Takma. Hayat zaten kısa, bunları yapınca çok uzamayacak.
benim dediğim hiçbiri umrumda bile olmuyor. bana biraz takıntılısın gibi geldi. ayrıca bu kadar ince düşünerek hayat geçmez erken yaşta ölürsün biraz rahat ol :(
Berberler aynı usturayı kullanmıyorlar yalnız, yeni uç açıp onu takıyor her seferinde.
Metroda ben de tutunmuyorum çünkü gerek yok, otobüste bazen mecbur kalıyorum çok sallıyor ama hemen elimi yıkıyorum evet.
Karton bardagin üretildiği materyallerin sicak su ile çözünüp cayla birlikte sana ulaştığı ve kansere yol acan surec hakkinda bilgi sahibi olmadigin icin bu kadar naif dusunuyorsun belli ki. Biyolojik risklere cok takilmissin ama goz onune almadigin kimyasal riskler (gida ambalajlari,hava su kirliligi, temizlik malzemeleri, ,tarim ilaclari vs vs vs ) saglik açısından daha tehlikeli. Mikroplarin çoğu sicakta ölür, bagisiklik sistemin tarafindan yok edilir. Kimyasallar birikir birikir gen mutasyonuna yol acar kanser olursun ve bu cay bardagindan aids olmandan daha yüksek bir ihtimal. O yuzden kontrol edemeyecegin seylere takilma eglen coş.
karton bardakta asla çay içmem. ağzıma karton tadı geliyor ve içtiğimden zevk alamıyorum. kaç kez yıkanıldığı da pek umurumda olmaz. aynı mantıkla dışarıda yemek de yememem lazım.
bayılarak yiyorum.
@passive agressive +1
Karton bardak, plastik çatal-kaşık kullanılmalı demişsin. Ancak bunların hem kendi vücuduna hem de doğaya olan zararı mikroplardan çok daha fazla, kıyaslanamaz bile.
Bakterilerden çok kimyasalların yol açtığı kirlilikten korkmamız gereken bir zamandayız. Hele o çamaşır suları. Evime 2 senedir çamaşır suyu sokmuyorum, ölmedim:)
Ayrıca ortalama bir mutfakta bulunan bakterilerin ve mantarların, tuvalete kıyasla kat be kat daha fazla olduğunu biliyor muydun? Evinde kullandığın bulaşık süngerinin klozetinden daha kirli olduğunu biliyor muydun?
Belli ki takıntı yapmışsın. Tavsiyem oku, araştır, bu konuda yapılmış çalışmalar var, onlara bak.
@passive aggresive haklı karton bardak da masum değil. Sonuçta kağıdın sıvıyı sızdırmasını bekleriz ama sızdırmıyor, bırak sızdırmayı ıslanmıyor bile. Sıcak su/kahve değdiğinde de mis gibi kimyasalla karışık içeceğin oluyor.
Bunların dışında ülkemizde anormal yollarla ölmek çok zor olmadığı için bahsettiğin birçok şey otomatikleşmiş durumda bende de.
Araçlar tamamen durmadan karşıdan karşıya geçmiyorum çünkü üniversitede her gün kullandığım yaya geçidinde kızın birine kırmızı ışıkta durmayan bir araba çarpmıştı ve 100 küsür metre sürüklenmişti zavallının bedeni.
Kaldırımda yürürken ters yönden gelen bir araç kontrolünü kaybeder de bizi biçer diye sürekli pasif bir tetikteyim. Yani yürürken bunu düşünmüyorum ama bangır bangır müzik de dinlemiyorum, olası bir fren sesinde kendimi direkt bir yerlere atarım herhalde.
Dışarıda yemeyi içmeyi çok seven biri değilim ama bu kadar düşünmüyorum. Diğer arkadaşlar da değinmiş, bağışıklık sistemimiz o kadar da dandik değil. Beslenme biçimimizi ve alışkanlıklarımızı düzenleyerek daha çok yaşayabiliriz bence plastik kaşık/çatal kullanmaktansa. Yaşasın cam bardakta çay!
Bende biraz düzen takıntısı vardır, obsesif değilim de diyemem ama yaptığım veya düşündüğüm şeylerin hayatta kalmak için çok da abartı olduğunu düşünmüyorum. Tekrar hatırlatalım: Türkiye'de yaşıyoruz ^^
yani bence şunu düşün sadece ;
yaptıklarını insanların yüzde kaçı yapıyor?
senin yaptıklarını yapmayan, sana göre dikkatsiz olan insanlar hastalıktan kırılıyorlar mı?
yani saçmaladığını anlayacaksın bence.
Ben de kartonu cam bardağa tercih ederim. O değil de, 2018’de AIDS hakkında bu denli bilgisiz kalabilmeyi nasıl başarabildin? Çok ciddi soruyorum bunu. Sanki özenle, bile isteye, doğru bilgiye ulaşmaktan imtina etmişsin. Başka açıklaması yok.