Bazı geceler yoğun duygular duyar insan ve sabah uyandığında bu duygulardan eser kalmaz, sanırım o yoğunluk anındayım ve psikoloğa gitmeyi istemediğim (çekindiğim) için içimi öylesine dökeyim dedim. Galiba insan aynı zamanda bir şekilde var olduğunu duyurmak istiyor. Vaktiniz varsa şunu dinlemeniz tavsiye edilir youtu.be

Peki ya Ölüm Güzel bir şeyse? Bazen diyorum nedir bu yaşam, nedir bu uğraş ve ne için? O vakit çocukluğum karşı çıkıyor, ailen ve sevdiklerin diyor. O zaman diyorum, peki ya bir gün onları kaybettikten sonra, ne için yaşamalı o ızdırap ve acıyla? Zevk diyor hâlâ içimde var olan hedonist yanım, lokum gibi kanlı etin verdiği keyif ve her türlü eğlenceli şey için, kitaplar için ve filmler ve cinsellik için diyor içimdeki hedo canavar. O zaman diyorum, peki ya her şeyden keyif alamaz olacağım bir döneme girersem, nedir beni metronun önüne atmaya engel olacak? Ve karanlıklardan bir ses geliyor, bilinmezlik! diye bağırıyor...

Evet, yeme içme okuma izleme aşk meşk gezme tozma aile sevgi.. Evet belki güzel şeyler, ama zamanın korkunç büyüklüğü karşısında dünyanın tamamı okyanus olsa saydığım tüm bu şeylerin okyanusta bir kum tanesinin milyonda biri kadar anlamı kalmaz. Ölüm ya da yok oluş, hiçlik, sonsuz huzur, doğmadan öncesi...

Bir yanım diyor ki dolu dolu yaşa, özgür yaşa, yaşamış ol çünkü hiç doğmamış olanlara haksızlıktır yaşamı yaşamaman. Fakat sonra öteki yanım şunu soruyor: 16 Aralık 2451 yılında ya da 23 Mart 3894 yılında ya da bundan tam 10 milyon yıl sonra tüm bunların, tüm bu patırtı gürültünün, tüm bu zevklerin, keyiflerin, ailenin, aşkın, okumanın, müziğin ve diğer herhangi bir şeyin; NE ANLAMI KALACAK??

İşte, o zaman bundan 100 sene öncesi aklıma geliyor. Ya da 1453 yılı, ya da haçlı seferleri, Büyük İskender in yaşadığı zamanlar veya Sokrates dönemi. Daha da önceleri, mağara adamları aklıma geliyor, mağaradan öncesi ağaçlarda yaşayanlar aklıma geliyor. Dinozorların dönemi aklıma geliyor, onlar olmasaydı olmazdık böyle küçük fakat daha da öncesi, denizin dibinde gözsüz akılsız dünyadan bir haber yaşamdan bir haber olduğumuz zamanlar aklıma geliyor.

İşte! Ben hepsinde vardım, biz hepsinde vardık! 1453 yılında Fatih ile birlikteydik, 1 milyon yıl önce belki ağaçlarda yaşayanların yanındaydık. 100 sene önce de vardık, 100 sene sonra da var olacağız. Milyon sene önce de vardık, milyon sene sonra da var olacağız!

Çünkü "coğrafya kaderdir!" ve bizim memleketimiz, bizim nihai memleketimiz uçsuz bucaksız sınırsız sonsuz bir denizdir, o denizin adı HİÇLİKtir. Ve denizde anlık bir köpük belirir tıpkı geminin ardından bıraktığı denizde oluşan anlık köpükler gibi. İşte o köpük bu yaşam dediğimiz şey değil de nedir? Bir anlık bir gaflet, bir anlık bir göz yanılsaması ama insana zevk veriyor bu görüntü! Fakat bütün köpükler gibi dağılmaya mahkum oluyor ama özünde bakarsak aslında hiç dağılmıyor, hep ve daima denizin bir parçası yani aslında denizin ta kendisi olarak varlığına devam ediyor!

Öyleyse diyorum ki aslında bir yanılsamadan ibaretiz. Bunlar aklıma birer parıltı gibi geliyor ansızın, belki de öz vatanım olan Hiçliğin bir etkisi. Bazen diyorum ki ben dünyanın en yalnız ruhlu insanıyım, zaten hep yalnızlığa itildim bu da ruhumu körükledi ve sevdirdi yalnızlığı sonra da teselli olsun diye kendini yalnız ruhlu ilan etti aslında hepsi palavra. Fakat sahiden de ben bu dünyanın insanı değilim, bu çağın bu yapılanmanın bu komplonun bu sistemin insanı değilim. Yalnızlık sahiden de ruhumu çekiyor ve belki de yalnızlığa mahkum olmam aslında ruhumun hiçlik ülkesinden kopamamış olmasının bir etkisi tıpkı doğum sırasındaki kordon bağı gibi sanki görünmeyen bir bağ tam olarak kopamamış bir hata olmuş hiçlikle benim aramda. Tam olarak o bağı koparmış olarak dünyaya gelenler söylediklerimi anlamayacaktır belki ama ben inanıyorum ki o bağ tam olarak kopamadan dünyaya gelmiş insanlar var benim gibi.

Ben aslında yaşam dolu bir ölüyüm. Benim intihar mevzusu bedeni değil ruhi. Yaşarken ölmek, ruhu öldürmek, kendini soyutlamak ve belki de ruhu ateşe verip küllerinden doğmaya çalışmak. Fakat içimdeki hedonist ruh beni yaşama çok güçlü bağlıyor, öteki realist tarafım ise yaşamdan koparmak istiyor beni, bu ikisi aslında güzel bir denge oluşturuyorlar fakat birisinin ağır basması daima büyük bir sorun oluyor. Belki realist taraf haklı ama onun canı cehenneme, sahiden de yaşamı dolu dolu yaşamak gerekir ölmeden önce çünkü neden olmasın? Ama...

İşte ama'lar o kadar çok ki...
youtu.be

 

Shakespeare'e ait şu iki tiradı da buraya bırakayım,

Bu er geç olacaktı, bu haber bir gün gelecekti.
Yarın sonra yine yarın, yarın
diyerek küçük adımlarla ömrün son hecesine kadar
ilerleyecektir zaman. Ölüm yolunda ilerlerken bütün
dünlerimiz, geçmiş günlerimiz, sersemlere ışık tuttu.
Sön, kısacık mum, sön!
Ömür bir yürür gölge;
zavallı bir kukla ki
sahnede salınıp çırpınarak saatini dolduruyor,
sonra bir daha adı duyulmuyor:
Bir aptalın anlattığı
bir masal bu;
sırf gürültü, patırtı;
bir anlama geldiği de yok. (Macbeth)


Ölmek.
Ne ki ölmek zaten ya?
Ölmek.
Ölmek uyumak sadece.
Düşün ki yalnız uykuda bitebilir bütün acıları yüreğin
Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun..

Uyumak.
Ama düş görebilir insan uykusunda
Çok kötü.
Çok kötü.

Çünkü o ölüm uykularında
Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından
Öyle düşler görebilir ki insan.
Bir düşünsene.

Ama işte bu düşüncedir uzun yaşamayı cehennem eden.
Yoksa kim dayanabilir ki zamanın kamçısına
Zorbanın kahrına gururun çiğnenmesine sevgisinin kepaze edilmesine
Kanunların bu kadar yavaş yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine.
Kim dayanabilir...
Kötülere kulluk etmesine iyi insanın.
Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken, kim dayanabilir?
Kim ister ki bütün bunlara katlanmak?

Ağır bir hayatın altında inim inim inleyip ter dökmek.
Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa...
O kimsenin gidipte dönmediği
O bilinmez dünya
Ürkütmese bu kadar yüreğini...

Kim dayanabilir?
Bilinç.
Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi.

Düşüncenin o soluk ışığı bulandırıyor o gönülden gelen doğal rengini.

Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
Yollarını değiştirip sırf bu yüzden bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar. (Hamlet)

siyah giyen adam

Senin de bildiğin bir alıntı yapmak istiyorum:

"Today a young man on acid realized that all matter is merely energy condensed to a slow vibration, that we are all one consciousness experiencing itself subjectively, there is no such thing as death, life is only a dream, and we are the imagination of ourselves."

Bill hicks

rahip janick

ah o amalar yok mu o amalar, her gece kafamı tırmalar.

eksimeksi

bence bu düşüncelerini bir yere kanalize et. kimi işidci olup insanları katlediyor, kimi manastıra kapanıyor, kimi de yazıyor çiziyor. bu karanlık demeyelim ama olumsuz, negatiflik yer bitirir insanı. büyüklerin "çok düşünme", "çok okuma" diye uyardıkları bu işte.

bir şeyler yaz ya da çiz. olumlu ve seni mutlu edecek bir yaratım yaparsan bu seni de tatmin edecek.

emekli adam "bu ak (onun deyişi ak) parti iktidarında iki ev aldım" diyor yanındakine otobüste. ben de ona bakıp acıyorum, dayı bu yaşta çalışıyor diye. kendine acı sen sersem! ye, iç, eğlen, gez, oku, paylaş. sixtir et.

runagain
1

mobil görünümden çık