Ancak kısmi sosyalfobi ve topluluk önünde konuşamama, kötü diksiyona sahip olma gibi özelliklerim var. Bu yüzden zaten masabaşı devlet memurluğu istiyorum, eylem /pratik insanı olmaktan ziyade fikir/teori insanı olduğumu düşünüyorum içe dönük.
Bu bağlamda üniversitede kalmak bana göre değildir kesin değil mi? Yani asıl merak ettiğim, üniversitede akademisyen olunca illa topluluk önünde konuşma, derslere girmek mi gerekiyor, başka yolu yok mu kendi aleminde akademisyenlik?
Bunlara bakarak upuzuuun bir vadede belki bir profesör olabilirsin ama iyi bir öğretmen olamazsın gibi gözüküyor. Kaldı ki profesörlük en başta bir akademik ünvan. Her profesör iyi bir öğretmen demek değil.
Ayrıca akademide kalabilmek seninle alakalı ve senin dışında gelişebilecek bir sürü şeye bağlı yıllar içinde.
yıllar boyunca sen de değişeceksin. İlgini alakanı kaybetme kendini de sosyal ve akademik anlamda geliştirmeye bak. Sonra durumları tekrar değerlendirirsin.
Önce bir soluklan bir ilk final dönemini bir geçir :) :)
Hayatında sunum bile yapmamış, hep bir şekilde kaçmış biri için konferansta konuşma yapmak çok korkutucu geliyor bana. Konferans varsa ben olamam. Ama özeleştiri yapmam gerekirse, topluluk önünden kaçmanın mantıklı gerçekleri var kötü diksiyon bunların en başında geliyor. Eğer üniversite döneminde bir şekilde diksiyonu süper haline getirirsem belki özgüvenim çok daha artar, olması gerektiği yere gelir.
Üniversitesi zaten tüm bu saydığın olumsuzlukları aşacağın yer. Onun haricinde profesörlük akademik bir ünvan değil, daha çok idari ünvan, Yrd doç.'un farklı renklisi. Neyse, şimdiden şartlama kendini, işini iyi yaparsan iyi bir doçent olursun.
Biraz da üniversiteden ne anladığına bağlı. Araştırma ile öğretimi ayırmak gerek.
Bulunduğum üniversite derse girip çıkmak, hele ki profesörlerde, işlerin %15'ini geçmiyor. Buzdağının görünen kısmı dersler. Açıkçası çoğu da dersi yük olarak, angarya olarak görüyor ve önemli olanın araştırma olduğunu düşünüyor. Zaten, bu ara YÖK'ün yaptığı tek iyi şey bunu biraz köklemeye çalışmak oldu ama bunu toparlamaya çalışırken başka dağıttığı şeyler oldu, o da ayrı konu. Eğer üniversiteye araştırma için geliyorsan, dediklerinin bazılarının zararı olabilir ama çok etkilemez.
Okulda Azeri bir hocamız vardı. Diksiyonun onunkinden kötü olamaz sanıyorum ki. Bu adam, okula gelen ama derslerine girmeyen, girse bile yarım saat sonra bırakan ve saçmasapan sınavlar yapan biriydi. Öğrenciler kendisini bol bol eleştirirdi ama 'Nasıl olsa AA gelecek' diye onun dersine yığılırlardı. İğrenç bir öğretmendi. Aynı adam, dünyada sadece 5 kişinin çözebildiği bir problemi çözmüş. Kitapları dünyada kapış kapış gidiyor. Rus Bilimler Akademisi'nden madalyaları var. Kendi cümleleri ile söyleyeyim 'Öğrencilerin gerizekalılıkları zaman kaybettiriyor'. Bu adamın ders vermesi ne kadar saçma ise, hem iyi öğreten hem de dersi stand-up geçen ve öğrencileriyle kantinde zaman geçiren hocanın da araştırma için üniversitede kalması o kadar anlamsız.
Senin için şunu önerebilirim: Yurtdışında araştırma-öğretim ayrımını az yapmış ve haftada sadece 3 saat ders verilen üniversiteler var; buralara gidebilmek üzere planlarını ve çalışmalarını yapabilirsin. Bunun dışında, üniversitede ilk yıl yaptığımız sunumda dizlerim birbirine takır takır vurmuştu; ön sıradakilerin takırtıları duyacakları kadar. Hemen hemen her derste sunumumuz olduğu için 10 küsur sunumdan sonra sunum sıkıcı bile gelmeye başladı. Zaman içinde alışıp yenebilirsin dediğin şeyleri.
Bu meseleyi daha bugün bir arkadaşımla konuştuk. Onun da sunum yapma ile ilgili sıkıntısı var lisansta ve yüksek lisansta devam eden. Her sunumdan önce telaş yaptı hepsinden sonra da halletti. Okul vs çok uğraştı mezun oldu didindi etti şimdi. Haftaya dersleri başlıyor. Panik halinde, hayali hocalık yapmak ama aklı gidiyor şimdi.
Gavurların bir lafı var life begins at the end of your comfort zone
Benim de başka korkularım endişelerim var ve üzerlerine gitmek uzun vaadede sana kar getirir. Biliyorum ki arkadaşım da ders anlattığında daha güzel hissedecek ve zamanla her şey yerine oturacak. Yaparsın iste ve çalış.
derdin bir şey olmak değil bir şey üretmek olsun.