hmm anladığım kadarıyla travmaların etkilerini normal yaşantımızda hiç görmüyormuşuz önermem yanlış olabilir gibi. demek istediğim bu kadar belirgin şeyler olmasa unutacağımız hatta farkında dahi olmayacağımız şeyler olabilir. gizli travma kavramı diye bir şey varmı bilmiyorum ama yaşadığımız travmatik olayların tümünü kötü anılar veya travma olarak adlandırmayız. olay yaşanır yıllar geçer kişilik oluşur değişir vs sonra birden bir terapi odasında çocukluğunuza indiğinizde çok değişik şeylerle karşılaşma ihtimalimiz vardır ve biz farkında bile değilizdir. cidden benim ona karşı kinim mi varmış, sahi şu kimseyi ben bir türlü affedememiş miyim gibisinden 'yeni' sorunlar ortaya çıkabilir. demek istediğim bastırılmış olaylar bir yerden sonra yok oluyor yada siliniyor. ama her ne kadar unutmayı becersekte derinlerde her zaman yeni sürprizler kalabiliyor malesef. ben bunu çok gördüm sadece kendimde değil. verdiğiniz örnek oldukça belirgin bir şoku ihtiva ediyor yani belirgin ve unutulması zor fark edilmemesi imkansız bir olay.
yorumunuz gerçekten çok güzel ve beni aydınlattı lakin aklımda yeni sorular belirdi. son cümlenizde habire kafayı çevirip kendini kahretme durumundan bahsettiniz. bir başka ihtimal unutmak, bastırmak olabilir. bu örnek için değil elbet. unutulan bastırılan anılar ortaya çıkıp çözümlendiğinde kişilğimiz değişebilir mi? ve herkesin kişiliği üzerinde bu travmaların etkisi var mıdır?
Ben bu derinlesen konuya sadelik katayim. Yazinizi iletisim teorileri dersimin arasinda okudum ve cok keyf aldim, severek okudum. Kitabi ise inceleyecegim yorumunuzdan oturu tesekkurler.
Soyle bir dusuncem var benim. Her insanin derinliginde onun kisiliginin neden oyle oldugunu anlatan bir sebep sonuc iliskisi seklinde yasanmisliklarla ilgili olan bir durum vardir diye dusunuyorum. Yani derine indigimizde ahmet niye ahmet sorusunun cevabini verecek sebep sonuc iliskilerine ulasacagima ve yasanmisligin kisiligi nasil olusturdugunu gorecegimi dusunuyorum. Bunhn uzerine onerebileceginiz bir alan, psikoloji dali var midir?
öncelikle soruyu psikoloji eğitimi almayan biri olarak deneyim ve gözlemlerim dahilinde cevapladığımı belirteyim.
ahmet niye ahmet soruna yaklaşımınla ilgili benim düşüncem şu;
evet kişiliği oluşturan öğelerden biri yaşanmışlık ama daha belirleyici olan yaşanmışlığı algılayıp çözümleyip karara varan ahmet'in kendi seçimleri.
üç çocuk yetiştirdim. üçünün daha bebekliklerinde olaylara / durumlara verdikleri tepkilerin farklı olduğunu gözlemledim. daha kundaktayken ayrı ayrı davranışları vardı. bazı tepkilerinde karnımda geçen zamanlarında benim yaşadığım olaylardan etkilendiklerini gözlemlesem de bu kadar ayrı tonlarda insan olmalarına neden olacak uç boyutta değişik şeyler yaşamadım. dolayısıyla farklılığın tümünü anne karnında aldığı etkilere bağlayamam. bir de genler, dna konusu da var tabii. baskın olanlardan alan var almayan var. herkesin baskını farklı. yani düşününce bunda bile bir seçim var aslında.
geçen sene bir kadınla tanıştım. Çok ufak yaşta tecavüzcüsüyle evlendirilmiş tezavüzcü babaya sahip evlat yetiştirmiş, o evlat büyüyüp bağımlı olmuş hem de kullandığı nane en fenasıymış, bi kızla evlenip bi çocuk sahibi olmuş. Onu oğlunu bu dertten kurtarmaya çalışırken ağlayarak anlattığı bir ortamda tanıdım. kadın ağlıyordu, vücut dili çaresizliğini anlatıyordu ama ilgimi çeken bi nokta vardı, duruma uymayan bir nokta; kadının gözlerindeki parıltı.
kadın bir süre sonra tecavüzcüsünden ayrılmış bir şekilde. sonra bir evlilik daha yapmış ondan iki çocuk sahibi olmuş, o da yürümemiş. Şimdi tek başına çocuklarıyla yaşıyor. Çok akıllı iki çocuğu ve bağımlı bir çocuğu, bağımlı babaya sahip bir torunu var. Ne zaman görsem gözleri aynı bakıyor. O ağlamalı görüşmeden sonra onu bir daha ağlarken görmedim. Şarkı söylediğini duydum, sımsıcak sarıldığını gözlemledim. Hatta bu yaşıma kadar insanlara o kadar içten sarılan başka birini tanımadım diyebilirim.
Travma tanımına uyacak daha başka yaşanmışlıkları da var bu kadının. Verdiği tepkiler hayata sarılışı algılayışı ise hiç de kitaptaki travma sonrası tanımlarına uymuyor. Bence Ahmet olmak böyle bişi işte. Olayların kendi değil, o olaya karşı tutumumuz, neyi seçtiğimiz.
Bu arada, kadın oğlu için verdiği mücadelede çok olumlu yollar katetti, oğlu tedaviyi kabul etti hatta öyle ki "beni boşlamayın, mücadeleme destek olun, gerekirse bi yere kapatın" diye doktorlara çıkışıtığı bile oldu.
@hayat aklini konusacak bir filozof uret anlattığınızdan şunu çıkardım: kadın dünyadaki kötülüğü yaşamış biri olarak acı çekip hayata küfretmek yerine güzelliğin değerini daha çok anlayıp ona daha çok sarılmaya çalışmış. o kadının okumasına gerek yok bence. yani doğal haliyle en iyi sonucu verebilecek şekilde tepki üretmiş. onun tutumu kötülüğe küfretmek yerine ışığa sarılma ve ona duyduğu özlemi ifade etmek olmuş. harika. ne diyebilirim ki? böyle zamanlarda entelektin hiçbir önemi kalmıyor bence. ne tıp ne psikoloji kitaplarının nede felsefelerin. sadece basitçe olmak.
soyle dusun her bır kotu anı da beynıne bir çeltik atıyorsun, beynın o anıyı unutuyor ama o duyguyu unutmuyor.
mesela kucukken komsunun oglu sureklı sana gerızekalı dedı ezdı aradan uzun zaman gectı tasındın vs. ne oldu unuttun mu? yenı bırı hayatına gırdıgınde ve sana gerızekalı dedıgınde hem o anının duygusu hemde sımdıkı anın duygusuyla tepkı verıyorsun. yanı affetmedıgın hıc bır anının senınle ısı bıtmıyor.
Valla haklisiniz duruma bu sekilde bakinca her sey cok normal gelmeye basliyor. Insanlarin acilari fikirleri vs.