hukuk, kadın hakları vs )

www.youtube.com

maden filmi 1978 tarık akan cüneyt arkın hale soygazi halil ergün oynuyor.

/*bu paragraf hafif spoiler************************
bu paragraf hafif spoiler************************
bu paragraf hafif spoiler************************
**************************/

saydığım erkek oyuncular işçi madende. İşçiler ölüyor başka, imza topluyorlar filan sonra baskılar vs geliyr. patronlar satın alıyor filan. Sendika başkanlarıyla işbirliği de var.


/****************/


Yani bir şey değişmemiş pek. Hatta sendikaların gücü daha fazla gibi o zamanlarda.

bir 80 darbesi olduya bağlanabiliyor olayların böyle olması ama bu kadar basit mi gerçekten bir darbeyle. Darbeyi yaşayan yaşamış tanıdıklarımuın çoğu daha politikleşmiş ya da politikleşmiş duyduğum.

bu filmden 25 30 yıl sonra soma gibi bir şey oluyor. SOnra cüneyt arkın o ölen işçilerinaileleriyle bu filmi seyrediyor. Yani çok garip geliyor bana.


**************/

içerik silindi

/***********

niyedir?

 

Bu ülkede işçi hakları da kadın hakları da insan hakları da muhtemelen çok büyük bir kırılma noktası olana kadar daha da kötüye gidecek. Sebebi de temelde basit, çünkü insanların böyle bir beklentisi yok. ister soma ister başka bir yer olsun, ses çıkaran iyisi olsa ilk ağzını kapatan yanındaki işçi olacak.

Direnişten, örgütlenmekten, haktan hukuktan bahseden insan aşağı görülür, dalga geçilir, aşağılanır. İnsanlar hala osmanlı dönemindeki gibi tebaa olarak görüyor kendini, bireyselleşme/vatandaş olma bilinci aşamasına gelemedik daha.

doxanikee

bir şey değişmedi evet. çünkü değişmesi için ekonomi çarklarının tamamıyla değişmesi lazım.

gerçek nedeni anlamak için ekonomik okumalar yapmanı öneririm. işçi hakları diyorsak öncelikle marks ne demiş, neden demiş bakabilirsin. sonra neden marks'ın tahlillerinin, çözüm yollarının çalışmadığına bakabilirsin. kapitalizmin yani sermayenin ve gücün sıçrama taşlarını, virajlarını kapitalist ötesi toplum kitabı güzel anlatmış diyeblirim. (bu kitaptan sonra 2. dünya savaşına da daha başka gözle bakmaya başlayacaksın)
karküreyici filmini izlemeni tavsiye ederim. 70'lerde bu yana siyasi olayların canlı tanığı olarak yaşadığım gözlemlediğim herşeyi anlatıyor.
daha da geniş pencereden bakmak, tümü görmek istiyorsan sapiens'i okuyabilirsin.

hayat aklini konusacak bir filozof uret

pek çok şey daha kötüye gitti. götürtmeyecektik. bir şey değişmedi derken elmizdekini bile koruyamamak da başka bir trajedi mesela.

niyesinin cevabı bu trajediyi de anlatıyor. kendi yapmadıklarımızı küçümsemek ve harcamak, bize bunların bilincini verecek şeylerden inatla uzak tutulmamız, mesela cumhuriyetin ilanının sonrasındaki veya savaş dönemi edebiyatçılarını okumamak. tarih derslerinin giderek koflaşması. osmanlı'yı bu kadar anlatacaklarına türkiye'yi anlatmaları gerekiyordu en baştan beri.

gerçek üretici bir takımımız yok. gerçek bir burjuva sınıfı yok, sendikalar mahvedildiği için işçi sınıfı da yok hükmünde çünkü ne eskisi gibi üeretebiliyor, ne sesi var. kurulu ilişkiler, örgütler kafada hareket edip durmayan kavram şemaları yaratılarak toplum anlayışında yer etmediler. yani algı ve hafızayla sürekli oynanıyor. ekonomik bağımsızlığımızın önemi hiçe sayıldı. bunun hiçe sayılması için önce milliyetçiliği nne kadar iğrenç bir şey olduğu propagandasını yapmak gerekiyordu, aslında chauvinism tarzı bir fanatiklik kastedilerek. dışa bağımlı hainlere gün doğdu, fonları onlar buldular, onların reklamı yapıldı, başa geçebildiler ve kendileri bir şey üretemedikleri için olanı satmak zorunda olduklarını fark eden bu adamlar ülkenin bütün varlığını sırayla satarken ses çıkaramayalım diye yasaya dokundular ve baskıda bulundular.

bu altı ok gerçekten bu kadar önemli mi diye düşünmedi insanlar; önemliyse neden, değilse neden diye düşünmediler. o önemli deyince çok yaşa sen altı prensip, bu önemsiz deyince vay yere batsın altı prensip. popüler güncel söylem neyse peşinden takılmaca. ya ben neden hep aynı şeyler söyleyen adamların sesini duyuyorum televizyonda diye düşünmek yok. hakkı her koruyana sataşılır, başına bela açılır, bunlara hesapta sataşılıyor ama söyledikleri, iktidarın söyledikleriyle neden önceden aynıydı o zaman ve anca şimdi farklı? hani bu tür sorular yok.

bir şeylerin ne büyük zorluklarla elde edildiğini bilmememizin ve hala "niye" diye sorulduğunda verilen cevaplara bakmamızın ama olayı bir de kendim okuyayım, öğreneyim, düşüneyim demememizin de bunda payı var. düşünmek ve soru sormak. okumaktan önce bu. yoksa her okuduğunun da peşinden giden bir papağan olursun, bir de güçlü bir yerdeysen ahmak yetiştirirsin. yani sen, ben, bu etkenleri önemsemezsek ülke ne kadar iyiye gidebilir ki?

godoşu beklerken

Değişmemesi değil, daha da geriye gitmesi sözkonusu şu durumda. İşçi sınıfı örgütlü değil, sendikalar ciddi anlamda yetersiz ve dağınık, tüm bunları toparlamakla mükellef sosyalist hareketler de sınıf mücadelesinden uzaklaşmış ya da etki edemeyecek kadar ufak haldeler.

12 Eylül darbesi geldiğinde, DİSK yöneticileri ellerine bavullarını alıp teslim olmaya gitmişlerdi. Öyle ki, ismi okunup ifadesi alınanlardan sonra mesai saati bittiyse ve hala dışarıda kalan varsa, onlara ertesi gün gelmesi söyleniyordu. Sendikanın yetkilileri pes edince sendikal mücadele düştü. İşçi sınıfı "önder" dediği bu tip insanlardan ihaneti görünce mücadeleyi bıraktı ve kendisine verilen sus payına razı oldu. Bugün ufak ufak toparlanmaya çalışıyor ama yetersiz.

12 Eylül cuntası önce bütün grevleri ve lokavtları kaldırdı, ardından da neoliberal dönüşüm için çalışmalara başladı. Özal, Çiller, Ecevit, Kemal Derviş, Erdoğan derken... Gerisini biliyorsunuz.

sevgikusunkanadinda

sendikalar çözüm değil gençler. sendika var olan ekonomik paylaşımda açlıktan ağlayan bebenin ağzına emzik tıkmaktan öte bir şey yapamaz.
vaktiyle çalıştığım iş yerinde çalışanların sendikalı olması için mücadele başlattım. başardık, sendikalı olduk. bir takım haklar alındı etti.
fakat bütüne bakınca değişen hiç bir şey olmadı. işveren yine haddinden fazla kazanmaya, yeni işyerleri kurmaya uçaklar ve yatlar almaya villalarda yaşamaya metresleriyle har vurup harman savurmaya, sendikacılar masa altından rüşvet almaya yani işçi hakları için mücadeleyi kendi ceplerini doldurmak için kullanmaya, işçiler de haksız işten çıkarılmaya, çocuğunun süt parası için dilenci gibi avans istemek zorunda kalmaya vs devam etti.

yasalar ve yazılı olmayan olgular var ve bunlar sosyal değli, insani hiç değil.

geçen gün hdp li birtakım insanlarla konuşuyordum, hdp'nin ekonomik tahlili nedir diye sordum, "şimdi ekonomik tahlille pek bakılmıyor, daha başka konular öncelikli" gibi bişeyler dedi. o dağda sol literatürü ezber etmiş militanların birkaç videosunu izlemiştim. kadın hakları, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı.. başka bişey yok. hani ekonomi? hani üretimden gelen güç... sen yıllardır hiç bir şey üretmyorsun, dağları mesken tutmuşsun en verimli çağlarında gençlerin eline silah veriyorsun. tutturmuş bi ana dil, ulusların kaderlerini tayin hakkı, kadın hakları gidiyor. bu solculuk değil. solu anlamak için fatsa'ya bakabilirsin, ovacık belediyesine bakabilirsin. adamlar üretiyor, atıl olanı artı değere çeviriyor ve sosyal benim deyişimle insanı ölçülerde paylaşıyor.

işçi hakları, hukuk, insan hakları kısaca insanca yaşama durumu bizim ülkemiz için marshall yardımlarıyla oldukça sert bi viraja girdi. yön değişti hem de pek fena şekilde değişti. rockfeller'i hayret ettiren boyuttaki kar marjlarıyla başlayan süreç bu güne değin özünde hiç değişmedi.
15 aralık 1958 tarihli milliyet gazetesi arşivinden haberi okuyabilirsin.
gazetearsivi.milliyet.com.tr

insan hakları insanca yaşam konusunda şimdi zifiri karanlık bir dönemden geçtiğimiz için şimdi hakkında yorum yapamayacağım. zira yüreğim dayanmıyor artık, beni mazur gör. yaşam hakkı riske girmişse insanca yaşamayı konuşamayız. bu herkes için geçerli, işidli için, pkk lı için, yolda yürüyen ilgisiz için... herkes için geçerli.

topraklarımız büyük bir oyun tahtasının belki bir kaç karesini oluşturuyor ve fena kullanılıyoruz çünkü eğitimsiziz, düşünme, olayları olguları birbirine bağlama özürlüsüyüz. 80 öncesi sol yayınlarının nasılda birdenbire marksı lenini vs yi türkçeye çevirip sokak tezgahlarında halkın ulaşabileceği şekilde satışa sunduğunu ben şimdi buradan görebiliyorum. o zamanlar göremiyordum. pkk kıytırık, bir tek işi olmayan bi örgütken iş yapanlar darmadağın edildi ama pkk yani o zamanların apo cuları kenarda tutuldu.
bakın gezi olayları sırasında benim samanlık solcusu dediğim ertuğrul kürkçü'nün bi lafı var. akp vekillerine dönüp "hepiniz gerzeksiniz, hiçbiriniz hatta hiçbirimiz bu kadar güçlü bir toplumsal tepkiyi beklemiyorduk.... şu kadar yıldır yaşadım bu memlekette komplonun devreye girmediği, halkın öz öfkesinin devrede olduğu ilk tarihi dönemi yaşadığımızı size söyleyebilirim bla bla" deyişinin altını en kalın kalemlerle çizmek lazım. adam komploloarın hepsini ama hepsini bildiğini rahatlıkla ifade ediyor, vekillere aklınızı başınıza alın ipler bizim elimizde değil diyebiliyor. sormak lazım "nerden biliyon" diye demi?
www.youtube.com
başka bir adam amerikaya sığınıyor, çok açık değil mi, her şey çok çok açık değil mi.... yönetimde, idari kadroda olanların nereden mezun olduklarına bakınca durum ayan beyan ortada değil mi? rte yi demiyorum onunki bambaşka bi olay. dunning kruger etkisinin vücut bulmuş hali o.

konu çok dağılmadan soruna döneyim. sendikal çözümler bana göre 1880 yıllarında başlayan 2. dünya savaşının dinamiklerinin değişmesine neden olan prdüktivite devrimi ile geçerliliğini yitirmişti bile. daha akıllıca çözümlere yönelmek hakkımızda daha hayırlı olur.
kapitalizim mutasyon uzmanı bi virüs, sen hep aynı antibiyotiği kullanıyon. o da haline bakıp bakıp poposuyla gülüyo. şimdi durum bu.

hayat aklini konusacak bir filozof uret
1

mobil görünümden çık