dersi mi çok iyi anlatırdı, öğrencilerce çok mu sevilirdi ya da başka bir şey?
dersi iyi anlatıyorsa nasıl anlatırdı mesela? aklınızda kalan bilgimatiği var mı?
Kendisini sevdigimi soyleyemem ama cok iyi ogretmendi. Ogrenciyi zorlardi, odevini yapmamissa kizardi ki alttan alttan oyle utandirirdi ki yapmamaya cesaret edemezdik zaten. Dersi de iyi anlatirdi. Nasil anlatirdi hatirlamiyorum, ortaokuldaydim ta ama biliyorum ki guzel anlatirdi. Humanizmin bunyemize islemedigi yillarda hakkimizdan iyi geldi.
Sami hoca, hem de taa 6.sınıftan. Diğerlerini hatırlamıyorum bile. Sebebi ise koroda çalışmamız, müzikli günlerimiz. Öyle zannediyorum ki bu tür sosyal konular insanların akılda kalıcı olması konusunda asıl faaliyetlerden daha etkili oluyor.
en iyi turkce ogretmeni yok, onlarin en iyi yetenekleri var.
biri mesela, okuma parcalari hakkinda her yorumumuzu dinler, bizimle dusunur, teatiye herkesi dahil ederdi.
ikinci hatirladigim turkce ogretmeni degil, ama biri de bize duzenli olarak kisa metinler yazdirir, sonra onlari kucuk bir kitapcik yapip hepimize dagitirdi. sinif arkadaslarinin yazdiklarini okumak guzel seydi.
türkçeyi ilk babaannem öğretti bana. kaç yaşımda hatırlamıyorum ama ufaktım daha, böyle kelime kelime, azar azar. hani geldiği zaman benimle türkçe konuşuyordu.
sonra asıl ilk üniversiteye başlayacağım zaman bi hocam oldu. kafa bir adamdı, tek derdi ders anlatmak, ödev vermek filan değildi. kimi zaman dersin büyük bir kısmı başka şeyler anlatırdı. arkadaş gibiydik. iyi bir insandı.
hani bilmiyorum, şimdi düşündüm ama bir sistemi filan var mıydı hatırlamıyorum. belki de bu sayede beni yakaladı ve ilgimi korudu. bu sayede öğrenebildim. sonrasında da zaten ekşi sözlük vs sayesinde jargonu kaptım :D
erhan ekici diye bir ogretmen vardi universiteye hazirlanirken final dergisi dershanelerinde. ekside basligi bile var.
o kadar hakim ki konuya, insan ister istemez saygi duyuyor. o adamin sayesinde turkceye ilgi duymaya basladim.
dersi normal anlatip aralara ilginc bilgiler katardi. cok yapilan imla hatalari falan gibi. sonra durup dururken birini kaldirip bana tebesirin tanimini yap derdi. gezerken milletin defterine bakip o oyle yazilmaz derdi falan.
ortaokulda iki sene dersime girmiş gülfidan öğretmenim vardı. derslerin birkaç saatini kitap okumaya ayırırdı ve çok güzel bir kütüphane kurmuştu kendi imkanlarıyla. kitap okuttuğu gibi her ders bir konu hakkında kompozisyon yazmamızı isterdi. ne savaş ve barışlar, ne suç ve cezalar bitirdim onun sayesinde. hala da kitap okuma sevgimi ona borçluyumdur.
Hicbir turkce hocasini sevemedim. Cok okul degistirdim,cok hoca görmusumdur ama i ih. Belki iyi olanları vardir ama ben dersi sevmedigim için hepsi bana tirt geliyo olabilir.
Türkçe öğretmenlerimin içinde bir tanesi, üniversitedeyken aldığım, Türkiye'de dilbilimi konusunda sayılı isimlerden biri imiş. Kütüphanesi benimkini 100 kere katlar, bilgisi milyon kere katlar. Ama açıklarken öyle bir dikte ettirirdi ki, ağzımı açmaya çekinirdim. Korkunç değildi ama apartman yönetimini ele geçiren emekli albay havası vardı. Sözlükte ve birçok yerde bilgisine methiyeler düzülen bir adam, ki haklılar da ama bilmekle öğretebilmek arasında uçurum var bence. O derste çekinirdim, soru sormazdım, saygı duyamazdım. Bir sonraki dönem başka birinden ders aldım hemen 'Bildiği ona kalsın' diyerek. Adamın yüzünden söylediği konularla 10 yıl daha geç ilgilendim. O an söyledikleri ilginç konulardı ama anlatma şekli Nazi ciddiyetinde olunca 'Bitse de, bir daha söylediği şeyleri görmesem, kurtulsam' gözü ile baktığım için gitti. Birisi soru sorduğunda 'Merhaba dünkü b.k, şimdi sana anlatayım' der gibi bir havası vardı.
Ortaokuldaki öğretmenim belki onun bildiğinin 10'da birini biliyordur. Yani, ben 1 birim biliyorsam, o belki 10 birim biliyordur, o korktuğum adam ise belki 100000... biliyordur. Yine de dersini alacak olsam 10 birim bileni seçerdim. Çünkü adam rahattı; saygısız değildi ama çok da ciddi değildi sınıfta. Hani, 'dersini gereğinden fazla ciddiye alan resim öğretmeni' gibi başlıklar var ya, hepsi için geçerli bence bu durum; resim için de, matematik için de, başka dersler için de. 'Hayattaki en önemli şey bu değil' havasını arıyorum ben.
Her öğrencinin de durumu ayrıdır sanıyorum. Ben o ciddiyeti görünce gerilebilirim, başkası o ciddiyeti görmeyince 'İmam böyleyse, cemaat de benim' diyerek hepten şımarabilir. Gerçi sınıfta rahat davranmayıp dersini takip ettiğim hocalar çok oldu, benim bir dersi takip edememem zaten iyice ilgi alanımdan milyon kilometre ötede bir ders olması demek. O adamın da dersini zorlaya zorlaya takip ettim ama katılmadım, katılmak istemedim.
Bizim bi hoca vardı adı habipti soyismini hatırlamıyorum şimdi ta orta okuldan. Doğru cevap verenin elini sıkar tebrik ederdi. Kör bi adam üzerindeki kartona körüm yardım edin yazmış, sonra birisi onun yerine "bu adam diğer baharı da göremeyecek" yazmış. Para verenler çoğalmış diye bi hikaye anlatmıştı. Lisedeki bi türkçe hocamda tam bi kaşardı. Sınıfta yakışıklı bi eleman vardı, buna sürekli yavşardı derste, bu da karşılık verirdi.
İnsan gibi dil bilgisi anlatan ve edebi metinleri yapı bakımından incelemeyi doğru düzgün metodik şekilde öğreten bir öğretmenimiz olmuştu lisedeyken. Ayrıca Türk edebiyat tarihini de güzel vermişti hala hatırlıyorum. Edebiyat sizin anlayacağınız bir şey degil dürrükler kafasında olan öğretmenlerden tiksindiğim kadar o kadını sevmişimdir.
Şuan yazılan cevapları okuduktan sonra kendim ve benim gibi birçok insan için üzüldüm. Malesef benim hiçbir Türkçe öğretmenim iyi değildi mutlaka benim gibi olanlarda vardır, oysaki anadil dersimiz keşke düşünme ve ifade etme becerilerimizi geliştirebilecek daha etkili geçebilseymiş bu dersler. . Tek hatırımda kalan lisedeki türk edebiyatı dersimize gelen kadın hocamız, o da sınıfa günaydın cahili küheylanlar diyerek gelirdi. Keşke bizde görmüş olduğu cehaleti (!) gidermek için bir şeyler yapsaydı.