Var mı bu konuda Türkçe kaynak yahut sizin görüşleriniz?
genelleyemezsin. turkiye'dede muthis insanlar var. sadece gerekli ortam yok.
mesela: 22 yil once soyle efsane bir belgesel varmis.
www.youtube.com
AB ve ABD sistemi birbirine göre bayağı farklı. ABD'deki fast food kültürü bilime de işlemiş durumda. "Kısa zaman içinde ürettin, ürettin. Üretmezsen yoksun" anlayışı yaygın. Bu da kültürün şu kısmı ile çelişiyor. Normalde bir iş yapılacak, diyelim ki yol yapımı. Uzuyor da uzuyor ama bitince kalitesinden emin olabiliyorsun. Akademide aynı kaliteyi daha hızlıya bekliyorlar. Avrupa o konuda biraz daha dağınık. Genelde de ABD sistemini sevmiyorlar; genel Avrupa burnu büyüklüğü bu konuda da yaygın. Çalışıyorlar ama "Uzun vadede çıksın, düzgün çıksın. Hızlı bilim düşünmeyi engeller" mantığı ile. Disiplinler arası çalışma Avrupa'da daha yeni ve yer yer oturmuş, yer yer oturmamış bir kavram.
Bunun dışında, ABD'de bir yerde doktorayı bitirdiğinizde ne kadar başarılı olursanız olun, hemen o okulda kalamazsınız. Mutlaka en az 3-5 sene başka bir kurumda çalışmanız gerekir. Bunun için de ortam hazırdır. Aynı ayarda birçok üniversite vardır, biri olmazsa diğeri olur. Avrupa'da 10 yıl öncesine kadar kendi öğrencisini kendi yetiştirme ve usta-çırak ilişkisi vardı. Şu anda ülke ülke, hatta üniversite üniversite değişen, karışık bir sistem var. Almanya'da kalamıyorsunuz ama İspanya'da mutlaka oranın mezunu olmak gerekebiliyor. Bazı ülkelerde bunun altyapısı var, örneğin, mezun olduğunuzda aynı ayarda çalışabilecek başka bir üniversite bulabiliyorsunuz; bazı yerlerde bulamıyorsunuz. İki sistemin getiri-götürüleri var, bunu bir ara ayrıca açayım.
Bunun dışında, Avrupa'nın tembel ülkeleri ve çalışkan ülkeleri de var; ancak, ABD kadar üretken olamadığı alanlar oldu. ABD'nin hızlı bilimi bol bol sonuç doğurunca, Avrupa panik yaptı ve "Uzun süre olunca da ne çıkacağı belli değil, biz de süreci hızlandıralım" dediler ve Avrupa genelinde Bologna Süreci'ni başlattılar. Bologna Süreci standardizasyona yönelikti, böylece farklı ülkedeki iki üniversitenin eğitim kalitesi karşılaştırılabilir olacaktı ve verilen eğitimde bir kalite eşiği belirtilecekti. Ancak Avrupa üniversitelerinin yukarıda anlattığım bir iki yönü ortakken, üniversite kültürü olarak oldukça farklılar. Dolayısıyla bu standardizasyon biraz kırkyama gibi oldu. Bazı parçaları uydu, bazı parçaları uymadı. Bazı üniversiteler "Biz Bologna Süreci'ne uyarak, daha önceden yüksek belirlediğimiz kalite standartlarımızı düşürmek istemiyoruz" dediler. Ayrıca üniversitelerde bu kadar farklı kültürün oluşu ile standartlaşmaya gidilişinin köklü kültürleri öldürdüğü tartışıldı ama dandik üniversitelerde de birtakım kalite artışları yakalanmaya çalışıldı.
ABD üniversitelerinin mezunlarının oraya buraya, ülkenin dört bir yanındaki üniversitelere dağılarak iş bulması sonucu, üniversitelerdeki kültür genellikle standart ve her şeyin ölçümü şu: "Üniversiteye ne kadar para kazandırıyorsun" Yaptığın şeyi satamıyorsan ve üniversiteye para kazandırmıyorsa anlamı yok, çünkü projelerinin kazandırdığı para kadar laboratuvar kurabiliyorsunuz. Devlet desteği yok veya olduğunda sınırlı. Asistan maaşları, laboratuvar harcamaları, vb. okulun cebinden çıkıyor. Eğer bunları finanse edemezseniz, bölümünüz çalışmıyor. AB bu konuda biraz daha insan odaklı, "Çalışsınlar, bir şey bulunca bir gün para getirir yaklaşımı" daha yaygın. Tabii ki son yıllardaki Amerikalılaşma politikasından bu da etkileniyor, her yerde değil.
ABD'de konferanslar akademik işçi pazarıdır; her doktora mezunu ya da mezun olması yaklaşan kişi konferanslarda kendini satmaya çalışarak iş görüşmesi bulmayı amaçlar. Bu nedenle, çalışmalar çok seçici olmaz. Çoğunluğu özet kabul eder, tam metin istemez. AB'de konferanslar biraz daha niş'tir. Konunun profesörlerinin network'ünü geliştirmeyi amaçlar. Biraz daha seçicidir AB konferansları, hakemler daha ciddi ve eleştirici olurlar. Şöyle diyeyim; yaptığınız çalışma kötü ise AB konferanslarına katılmadan reddedilirsiniz genelde; ABD'deki konferansa çağrılırsınız ama orada sunarken acımasız olurlar.
Avrupalı profesörlerde hobiler yaygındır. Hobi derken "Film izlemeyi, kitap okumayı severim" ayarında değil; "Film kulübünde şöyle yaparım", "Şu dergide bir köşem var" derecesinde hobileri vardır. Yaşamın o kısmına önem verirler birilerini değerlendirirken. ABD'de de profesörlerin hobileri olsa bile, yeni mezunu yolunmuş tavuğa çevirdiklerinden böyle beklentileri olmaz pek.