...rüya işine gönül vermiş biri var mı aramızda? Bu birinci sorum. Diğer sorular devamında...




 

Ruyalar senden bagimsiz degil. Bunun farkina var once.

Gordugun hersey senin imgelerin. Freud'un konuyla ilgili kitabi var okuyabilirsin.

Wilhelm

Kopyala yapıştır yapacağım daha önce yazılanlardan ama önce şu kısmını söyleyeyim. Daha niye rüya görüyoruz ve rüya-kişilik-günlük hayat etkisi net çözülmüş konular değil. Hatta bir cevabın, bin tane yeni soru doğurduğu bir kavram. Şimdi kopyala yapıştır yapayım.

Konu ile ilgili çok farklı ekoller var. Herkesin yorumlaması da bayağı farklı. Çoğunluğun (hepsinin değil) ortak olduğu tek nokta var: Bir kere görülen bir rüyanın anlamı yoktur, çünkü uyurken nöronlar dinlenmeye geçer. Bu dinlenme sırasında nöronlar arası kontrol edilemez elektrik akımları olur ve bu akımlar bazen karışır. O da rüya olarak bize geri döner. Günlük hayatta başımıza gelen şrylerin saçmasapan şeylerle karışması dikkate değer değildir.

Burada genel olarak ayrılan kısım, tekrarlı görülen rüyalarda. Tekrarlı görülen rüya tipi bir şey anlatmaya çalıştığını söyleyenler çok fazla, bunun saçma olduğunu da söyleyenler çok fazla. Bir ortak kanı yok ama sembolizasyonun yoğun olduğu düşünülüyor. Rüyadaki ortak noktaları çıkarmanın önemli olduğunu söyleyenler var.

Ayrıca, rüyanın canlıymış gibi olmasının çok yanıltıcı olduğunu söylüyorlar, bunu yeni okudum. Bu canlıymış gibi görünen rüyalar, tamamen uyanmanın ne kadar öncesinde gördüğüne, gördüğün konunun duygusal olarak seni etkilemesine, kafanın içindeki elektrik akımı-kimyasal tepkimelere göre değişiyor. Yani, "Rüya çok canlıydı, bir şey anlatmaya çalışıyor"un bir yanılgı olduğu (yine herkeste değil) çoğunlukta ortak bir nokta.

Örneğin, Freud ekolü "Kılıç gördün, penis sorunların var" gibi şeyler söyleyebilirken. Bir başka ekol "Kılıç gördün, demek ki içinde bir şeylerle mücadele ediyorsun" diyebilir. Nusret Kaya diye bir adam var örneğin, bu adam rüya günlüğü tutturuyor ama o tekli rüyalara da anlam yüklüyor. Daha çok Freudien, bir tutam da Jung ama İslam felsefesi, Taoizm karışık bir adam. Türlü gibi, içinde her şey var. Ona göre önce cinsel sorunlar çözülmeli. Onlar çözülmezse ve rüya yolu ile deşifre edilmezse, insan nörotik olmaya yatkın olur. Bir noktada katılıyorum; atılamayan libidinal enerji insanı nörotik de yapar, deli de yapabilir ama güvenmediğim kısmı, bunun bilimsel altyapısı. Çok net bir altyapı sunmuyor. Sadece birtakım güçlü analojileri var ama çok da kanıtı yok. Dolayısıyla hastalarında psikoanalizin mi etkisi var, plasebo etkisi mi; bu da kanıtlanması gereken bir konu.

Gillian Holloway diye bir kadın var, bu kadın biraz daha somut şeyler söylüyor. O da tekrarlı rüyalar üzerinde duruyor. Bunların bilinçaltından ziyade, o anlık beyinin düşündüğü şeyin veya dert ettiği şeyin bir sembolü olduğunu düşünüyor. Örneğin, çok yaygın rüyaların bir desenini çıkarıyor. 10 küsur çeşit rüyanın çok yaygın olduğunu söylüyor. Atıyorum, bunlardan biri kendini çıplak görmek. Rüyanın içeriğine göre değişse de, bunun genelde o zamanda insanlardan saklanan şeyler veya kişisel özellikler olduğunu, o nedenle bir şeylerin açığa çıkmasından duyulan gerginlik kaynaklı böyle şeyler görülebildiğini söylüyor. Bu kadının çalışmaları biraz daha güvenilir; çünkü istatistiğe bağlı bazı kanıtları var. Hala "Neden" sorusuna cevap vermiyor ama en azından bir şeyleri bağlantılayabiliyor. Örneğin, genelde "Rüyamda dişim düştü, bir yakınım ölecek" gibi hurafelere karşı bu rüyanın 15-35 yaş arasında sıklıkla görüldüğnü, kadınlarda da erkeklerde de aynı sıklıkta olduğunu, bu rüyayı görülenler arasında yaptığı araştırmalarda, bu rüyanın insanın kendini ait olmadığı bir yerde ve konumda hissetmesi sırasında ya da kaybedilecek çok şey olduğu düşünülen ve radikal olabilecek kararlar verildiği sırada gördüğünü çıkarıyor.

Senin-benim rüyaların bilimsel dilinden anlamamız çok saçma olur. Yorumlayanlar içerideki ayrıntılara göre binbir şeyi değiştirebiliyorken, "Bu bu demektir" demek çok da anlamlı değil.

aychovsky

asıl sorun şuydu:
*bazen karanlık bir dönemim oluyor. hiç rüya görmediğim bir dönem (görüyorum da daha uyanmadan unutuyorum belki). şimdi düşündüğümde bu dönemin sanki rutine binmiş, sanki tekdüze yaşadığım zamanları kapsadığı duygusuna kapılıyorum.

*bazen absürt bir döneme giriyorum. garip, yani rüya gibi rüyalar görüyorum. dali'nin tablo şarlatanlıkları gibi. zırvanın tevili olmaz deyip üzerine hiç eğilmiyorum bu türden rüyaların. rüyasını sürekli sağa sola anlatan tipler olur ya, böyle uzun uzun anlatırlar. nezaketen dinlerim, ama çok sıkar beni. çoğu kez, zırva işte, derim.

*asıl derdim, şu an içinde olduğum dönemle ilgili. anlamlı, senaryolu, belli başlı insanlarla mantıklı hadiselerin cereyan ettiği rüyalar görüyorum bu dönemde. kaygılarıma, korkularıma, mutluluğuma, beklentilerime karşılıkmış gibi geliyor. en çok bu tip rüyalar ilgimi çekiyor, neden ve niye acaba, ne denmek isteniyor acaba gibi sorular soruyorum kendime. yorumunu merak ediyorum. belki yukarıdaki absürt rüyalardan farkı yok, belki onlar daha anlamlı, işin bu kısmını bilmiyorum zaten.

hülasa bu dönem belli bir hikâyesi, anlam bütünlüğü olan rüyalar görüyorum... ya diyalog olarak ya görüntü olarak aklımda kalıyor, bütün gün beni meşgul ediyor.

bu iki dönem arasındaki farkın nedenini merak ediyorum...

lazarus

Rüya hatırlamakla ilgili okuduğum şeylerden biri şuydu: Erkeklerde kadınlardan daha az olan bir şey. Aslında herkes gece boyu 3-5 rüya görüyor (daha fazla da olabilir) ama sabah kalktığında hatırlanmıyor rüyalar. Rüya hatırlamanın uykunun hangi evresinde uyandığı ile yakından ilgisi olduğu gibi, hatırlamamanın da duygularını kabul etmemekle ilgili olduğunu söylüyorlar. Örneğin, erkekler daha zor ağlar ya da ağlamak istemezler, duygu yüzleşmeleri toplumsal olarak daha baskılıdır. Aynı şekilde, içeride katılaşmaya neden olur bu, bu nedenle de duyguları ile çok yüzleşmeyi tercih etmezler, göz ardı etmeye meyillidirler. Aynı şekilde, rüyalar da göz ardı edilirmiş bu yapı ile. Dolayısıyla rüya hatırlanmayan dönemler, motor gibi kendi hayatımıza devam ettiğimiz dönemler olması, eğer bu öneri doğru ise, çok da mantıksız değil gibi.

Aynı şekilde kafa yoğunluğu olan dönemlerde, beyne uyku sırasında güzel bir format atıldığından, dinlenme sırasında cızır cızır elektrik akımı dolaşıyor. "Çabuk onar, çabuk onar, ortalık karışık" diye. Bu dönemlerde, daha çok kaçak ve daha çok saçma rüya görüldüğü söyleniyor.

Şu anki durum için nasıl bir şey diyebiliriz ki? Kaygılarına ve beklentilerine karşılık gelmesi normal bir durum olabilir. Sık gördüğün bir şey varsa, bunları ortaya çıkarıp "Acaba ne demişler" diye araştırabilirsin. Doğru bir yorum olup olmayacağını anlamak için şöyle kriterler öneriyorlar:

1. Fiziksel tepki: Ayak titremesi, terleme, kalp çarpıntısı, karın gurultusu gibi tepkiler verdirtebilir.
2. Okuduğunuz, öğrendiğiniz açıklama sizi rahatlatabilir.
3. Mantığınıza yatıyor olabilir, aradaki bağlantıları kurup "Evet, hakkaten de böyle" dedirtebilir.
4. Açıklama yaşantınızda o dönemine çok uyuyor olabilir.
5. "Vallahi de böyle, yeminle aklıma gelmişti" dedirtir.
6. Rahatsızlık da verebilir, kabullenememe duygusu hissettirir.
7. Bir anda her şey çok doğruymuş gibi hissettirir.

Ben de milletin dediklerini toplayıp çeviriyorum.

aychovsky

@aychovsky, rüya hatırlama konusunda eski kız arkadaşım çok enteresan bir insandı. mesela sabah arayıp dur sana rüyamı anlatayım dediğinde bir saati bulurdu anlattıkları, hatta geçerdi de. dedim ya, hiç sevmem ben rüyalar üzerine konuşmayı. kişisel ve gizemli bir tecrübedir ve bir başkasının bunu anlamasını beklemek imkânsızı beklemek gibi bir şeydir diye düşündüğüm için sevmem yani. çünkü zor bela hatırladığım rüyalarda bazen, ulan nasıl anlatsam ki bunu, diye bocaladığım için işin içinden çıkamadığım çok olmuştur. gördüğünü olduğu gibi anlatamıyorsun bile. işte bu sebeple kız arkadaşıma, bu böyle olmayacak, gel sana ses kayıt cihazı alalım, sen her sabah gördüklerini buna anlat, sonra bunları deşifre edip düzenleyelim. harika bir iş çıkabilir sonuçta, dedim. çünkü ben dinlemekten sıkılsam da uzuuun ve oldukça sürükleyici rüyalardı.devamlı bir şeyler oluyor ve her bir şeyi en ince ayrıntısıyla hatırlıyor. şaşkınlık verici. benim kör dönemim o aralar. hiçbir şey hatırlayamıyorum rüyayla ilgili. o vakitler ben bunu ruhsuzluk gibi algılamıştım, ve kimseye çaktırmadan kendime küsmüştüm. ama şu bir gerçek ki kız arkadaşım da normal değildi. ben o şekilde uzun, tafsilatlı rüya anlatan kimseye şahit olmadım bugüne dek.

şu anki durumumla ilgili yazdıkların ilginç geldi bana. yine dediğim gibi, manasını merak etmekten çok, bu iki dönem arasındaki farkın neden kaynaklandığına odaklandım ben. beynimin içinde kaynayan şeyi anlamak istiyorum. çünkü bunun hayatta ıskaladığım ve yıllarca sonra fark ettiğim birçok şeyle bir ilintisi var. her neyse işte.

lazarus
1

mobil görünümden çık