[]
Eşit olsak çok mu kötü olur?
Neden eşit olmaktan korkuyoruz bu kadar?
İnsanların ihtiyaçları bu kadar belli ve basitken, neden fazlasını istiyoruz?
15 yıl önce insanlarla fikirlerimi paylaştığım zaman;
-Şimdi yaşın küçük.
-Büyüyünce anlarsın.
gibi cümlelerle beni geçiştiriyorlardı.
Neredeyse 30'a geldi yaş. Ama bu konuda görüşüm değişmedi.
Eşit olmak neden bu kadar korkutucu.
"Ben daha çok çalışıyorum. Daha çok kazanmalıyım. X'den y'den yaşantım daha iyi olmalı" mantığı neden aşılamıyor.
Açık büfede ödediği parayı çıkarmaya çalışan amca mantığının önünde ne gibi engeller var.
Mesela Araba olayı..
Bence herkesin araba sahibi olması çok saçma!
Ben yıllardır bisiklete biniyorum. Genelde Asfaltta tek ben bindiğim için sıkıntı yaşıyorum. Herkes bisiklet sürse, toplu taşıma orgazmik seviyede olsa mesela...
Şimdi diyeceksiniz sen İstanbul'da Anakara'da otobüse bindin mi? Hem de en berbat olduğu zamanlarda bindim.
Sürekli daha erken çıktım. 5 dakika geç çıkınca evden 1 saat okuluma geç gittiğim de oldu.
Ama arzdır talebi yaratan.
Arz etmedik.
Arkasında duramadık. Araba alarak kendilerini kurtardı insanlar güya. Bir süre sonra o yol da kapandı.
Bu ülkenin yönetim şekline bakıyorum. Yönetimi yargılayan insanlara bakıyorum bir de..
Neden şikayet ediyorsunuz?
Siz bu yönetim tipine layık değil misiniz?
(siz derken ben de öyle. Sizleri suçlamıyorum)
Her şeyin en son modeline sahip olma arzusu vs..
Bence devrim birilerinin ölmesiyle, Öldürülmesiyle değil, kendindeki temel uyuşmazsızlıkları çözmekle başlar..
Bence sorun Tayyip değil.
Bence sorun bu ülkede yaşayan her birey.
E diyeceksin Amerikan oyunu, Yahudi Lobisi...
Geç arkadaşım geç...
Hepimiz zevk alıyoruz bu tarzdan...
Herkes yurtdışına gitme hayaliyle yanıp tutuşuyor. Türkiye'deki adaletsizlikten dem vurup Amerika'ya, Avrupa'ya yerleşmek ne kadar mantıklı...
Neden inadına İstanbul'da yaşıyorsun mesela?
İlçede çalışıyorum ben. Memuriyet muhabbetiyle geldim. İki yıl oldu. Bisiklet turu yaparak bir arkadaşla dağlara vurduk.
Bu anlattığım konular hakkında sohbet ediyorduk.
Tam üzerine dağların ardından bi çoban belirdi.Önüne katmış onlarca koyunu kuzuyu keçiyi... Sırtında; ince çalı çırpı,kurumuş ağaç dallar onları kötü bir iple sarmış, koca bir tomar haline getirmiş, keloğlan gibi tomara daha sağlam bir ağaç dalı tutturmuş, sırtına atmış yürüyor.
-Selamun Aleyküm.
-Aleyküm Selam.
"Yav" dedim. Direk konuya daldım;
-Mutlu musun köyde yaşamaktan?
-Hepimiz mutluyuz
-Nasıl mutlu olabiliyorsun bu kadar köylüyü koruyan yasa vs. bir şey yokken..
-Sen spor yapıyosun ya böyle hafta sonları(bisikletleri göstererek), ben her gün spor yapıyorum. Sabahın köründe çıkıyorum akşama kadar spor yapıyorum. Her şeyimizi kendimiz üretiyoruz. Hatta senden daha çok et yiyorumdur.
-Akşam napıyorsunuz peki.
-Televizyon izliyoruz.
-Yani bu tarz hayatın hiç zorluğu yok mu?
-Var tabi. Bence en zoru kız istemeye gidince oluyor.
-Neden?
-Kızın babası soruyor hemen; ne iş yapıyorsun? diye. Ulan bir iş yapsam senin kızını istemeye gelmem. Amir memur olsam, amir memur kızla evlenirim (Çok ilginçtir geçen aynı cümleleri ortopedi doktoru olmuş bir abim de kurmuştu. Mantık aynı kelimeler farklı)
-Düşünmüyor musun büyük bir şehire falan gitmeyi.
-Yooo. Orada sokağa çıkmak parayla. Adım atmak parayla. Burada acıkınca yerden cacık(bir otmuş) yolup, ekmeğin arasına(lavaş ekmek) dürer yerim. Karnımı doyururum. Şehirde öyle değil.
-Hastane işi falan olduğunda?
-İyi kötü bir arabamız var. İlçe hastanesine gideriz. Daha sıkıntı olursa Şehir merkezine bir saat bile sürmez.
Aysun Kayacı muhabbetinden sonra bir çoban yaptığım tüm felsefenin ebesine atlamıştı.
Yani şehirde yaşayan tanıdığım bir çok insan o adam kadar çözmemişti olayı. Bence vakti olmadığından.
Çok kasıyoruz kendimizi.
Mesela sorguluyorum. Takım elbise neden giyinmek zorundayız, işe daha rahat kıyafetle gitse insanlar belki verim daha çok artacak.
Ya da saçlarımızda beyazlar belirdiği zaman neden boyatma ihtiyacı duyuyoruz?
Ya da başkalarını neden sürekli abuk subuk şeylerden dolayı yargılıyoruz.
Yav neden akıllanmıyoruz?
İhtiyaçlarımıza erişmek çok zor değil.
Ama Avrupa'nın efendi insanı güzel yaşasın diye neden Afrika'da ki insan açlık çeksin. Neden zengin Amerikalılar iyi yaşasın diye, garibanlar ezilsin..
Aynı şekilde ülkemizde...
Düşünsene severek yaptığın bir iş olduğunu dünyada..
O işi para için değil de gerçekten sevdiğin için..
Ne cevherler harcanıyor bu memlekette her gün.Örneğin;
Adam canını dişine takmış. Tıp kazanmış. Altı yıl götünden ter akmış bitirmiş. Neyse Tus'u kazanmış. Uzmanlığı yapmış. İşine vakıf bir adamı üniversiteden uzaklaştırıyorsun mesela "zorunlu hizmet" adı altında. Ya tabi ki her yere hizmet gitmeli bunu yargılamıyorum ama işinde çığır açacak adamları kısırlaştırıyor bu olaylar. İki yıl bir ilçede yaşayan adam köreliyor yalan yok. Çok kişinin tecrübesiyle sabit.
Biyoloji mezunu aslan gibi bir arkadaşım var. Dünyanın en iyi insanı. Yeminle her şeyimi düşünmeden emanet edebileceğim kalitede bir adam. On iki yıl boyunca en ufak bir yamuğunu görmediğim bir adam. İş aradı durdu. Bulamadı.
Onun gibi nice fen fakültesi mezunu örneğin...
Yani bu adamlar neden kpss'ye girmek zorunda. Neden yükselemiyor işinde. Yüksek lisans demeyin ablalar abiler...
Bilimin olmadığı yer de demeyin..
Nice hukuk mezunu arkadaşımın halinden bahsetmiyorum. Adam 4 yıl hukuk okuyor bir yıl staj. Azıcık bir maaş hukuk bürosunda sürünmece. Emek sömürüsü...
Öğretmenlik.. Apayrı bir konu. Hiç girmek istemiyorum. Bir meslek bu kadar değersizleştirilebilir.
Bazen düşünüyorum. Herkese üzülüyorum. Nice potansiyeller orta okul sıralarında düzensiz bir şekilde yaprak misali savruluyor.
Başka bir konuya geçip toparlayacağım.
Yaklaşık 20,21 yıl önce ailemin durumu oldukça iyiydi. Ankara'da Bilkent Üniversitesi sahne sanatları fakültesinde, erken müzik eğitimi diye bir program vardı. Biraz yetenek, biraz masraf okula girdik.
Sadece haftasonalarında harika müzik eğitimi alıyordum. Kemana o dönem başladım. Bir kaç yıl o okulun öğrencisiydim anlayacağınız. Ama bundan daha güzeli, şu anda istesem bile tecrübe edemeyeceğim çok şeye şahit olmuştum.
O dönem Bilkent Üniversitesi yönetimi akıllılık yapıp Bilkent Senfoni Orkestrasını; Sosyalizmin bitmesiyle dağılmış Rusya'dan, Azerbaycan'dan, Özbekistan'dan müthiş yetenekleri toplayarak kurdu. Çok bilinen bir bilgi değildir aslında. Çok büyük maaşlar vermediler onlara. Lojman sağladılar kendilerine mesela, orta seviye bir ücret. Ankara'nın oksijen açısından en bol bölgesi. Hocalarımıza ilaç gibi gelmişti eminim bu teklif ki rahatlıkla geldiler.
O insanlar Müzik bölümünde okuyan insanların da hocalıklarını yaptılar. Resmen muhteşem adamlar yetişti müzik konusunda. Bugün bilenler bilir süper yetenekler hep avrupa ülkelerinde üniversite de eğitimlerine devam ettiler. Öğretim görevlisi vs. oldular.
Konuyu çok dallandırıp budaklandırmak istemiyorum ama hayatımda bir çok eğitim aldım. Paralı, parasız. Hala nette bir çok alanda eğitim videolarını vs. takip ediyorum ama. O dönem yabancı hocalardan aldığım müzik eğitiminin kalitesini hiç bir yerde bulamadım.
Kapitalist mantık yüzünden.
Öğrenirsiniz. Parasını verseniz bile hakkıyla öğrenemezsiniz. Çünkü nesne ders değil. Paradır.
Herkesin sadece işini en güzel şekilde yapacağı bir dünya çok mu uzak bilmiyorum..
Ama sürekli bizi başkalarından muhteşem hissettiren şey nedir? Neden hep bu yarışın içinde oluyoruz? gerçekten anlamıyorum.
Benim sorunum ülkemizle değil. Dünyadaki bu sistemle ilgili. Kontrolsüz bir gelişme söz konusu. Teknolojide bile güvensizlik, yediğimiz içtiğimizde bir şüphe vs..
Dünyada örnek yaşam alanları kurulabilir.(Zeitgeist deniyordu en son böyle bir şey)
Sınırların olmadığı, savaşların olmadığı, hırsın olmadığı bir dünya...
Eşit olsak çok mu kötü olur?
Okuduğunuz için çok teşekkür ederim...
not: Şahsınıza yönelik almayın yazdıklarımı. Kendimi de dahil ediyorum bu gürüha...
İnsanların ihtiyaçları bu kadar belli ve basitken, neden fazlasını istiyoruz?
15 yıl önce insanlarla fikirlerimi paylaştığım zaman;
-Şimdi yaşın küçük.
-Büyüyünce anlarsın.
gibi cümlelerle beni geçiştiriyorlardı.
Neredeyse 30'a geldi yaş. Ama bu konuda görüşüm değişmedi.
Eşit olmak neden bu kadar korkutucu.
"Ben daha çok çalışıyorum. Daha çok kazanmalıyım. X'den y'den yaşantım daha iyi olmalı" mantığı neden aşılamıyor.
Açık büfede ödediği parayı çıkarmaya çalışan amca mantığının önünde ne gibi engeller var.
Mesela Araba olayı..
Bence herkesin araba sahibi olması çok saçma!
Ben yıllardır bisiklete biniyorum. Genelde Asfaltta tek ben bindiğim için sıkıntı yaşıyorum. Herkes bisiklet sürse, toplu taşıma orgazmik seviyede olsa mesela...
Şimdi diyeceksiniz sen İstanbul'da Anakara'da otobüse bindin mi? Hem de en berbat olduğu zamanlarda bindim.
Sürekli daha erken çıktım. 5 dakika geç çıkınca evden 1 saat okuluma geç gittiğim de oldu.
Ama arzdır talebi yaratan.
Arz etmedik.
Arkasında duramadık. Araba alarak kendilerini kurtardı insanlar güya. Bir süre sonra o yol da kapandı.
Bu ülkenin yönetim şekline bakıyorum. Yönetimi yargılayan insanlara bakıyorum bir de..
Neden şikayet ediyorsunuz?
Siz bu yönetim tipine layık değil misiniz?
(siz derken ben de öyle. Sizleri suçlamıyorum)
Her şeyin en son modeline sahip olma arzusu vs..
Bence devrim birilerinin ölmesiyle, Öldürülmesiyle değil, kendindeki temel uyuşmazsızlıkları çözmekle başlar..
Bence sorun Tayyip değil.
Bence sorun bu ülkede yaşayan her birey.
E diyeceksin Amerikan oyunu, Yahudi Lobisi...
Geç arkadaşım geç...
Hepimiz zevk alıyoruz bu tarzdan...
Herkes yurtdışına gitme hayaliyle yanıp tutuşuyor. Türkiye'deki adaletsizlikten dem vurup Amerika'ya, Avrupa'ya yerleşmek ne kadar mantıklı...
Neden inadına İstanbul'da yaşıyorsun mesela?
İlçede çalışıyorum ben. Memuriyet muhabbetiyle geldim. İki yıl oldu. Bisiklet turu yaparak bir arkadaşla dağlara vurduk.
Bu anlattığım konular hakkında sohbet ediyorduk.
Tam üzerine dağların ardından bi çoban belirdi.Önüne katmış onlarca koyunu kuzuyu keçiyi... Sırtında; ince çalı çırpı,kurumuş ağaç dallar onları kötü bir iple sarmış, koca bir tomar haline getirmiş, keloğlan gibi tomara daha sağlam bir ağaç dalı tutturmuş, sırtına atmış yürüyor.
-Selamun Aleyküm.
-Aleyküm Selam.
"Yav" dedim. Direk konuya daldım;
-Mutlu musun köyde yaşamaktan?
-Hepimiz mutluyuz
-Nasıl mutlu olabiliyorsun bu kadar köylüyü koruyan yasa vs. bir şey yokken..
-Sen spor yapıyosun ya böyle hafta sonları(bisikletleri göstererek), ben her gün spor yapıyorum. Sabahın köründe çıkıyorum akşama kadar spor yapıyorum. Her şeyimizi kendimiz üretiyoruz. Hatta senden daha çok et yiyorumdur.
-Akşam napıyorsunuz peki.
-Televizyon izliyoruz.
-Yani bu tarz hayatın hiç zorluğu yok mu?
-Var tabi. Bence en zoru kız istemeye gidince oluyor.
-Neden?
-Kızın babası soruyor hemen; ne iş yapıyorsun? diye. Ulan bir iş yapsam senin kızını istemeye gelmem. Amir memur olsam, amir memur kızla evlenirim (Çok ilginçtir geçen aynı cümleleri ortopedi doktoru olmuş bir abim de kurmuştu. Mantık aynı kelimeler farklı)
-Düşünmüyor musun büyük bir şehire falan gitmeyi.
-Yooo. Orada sokağa çıkmak parayla. Adım atmak parayla. Burada acıkınca yerden cacık(bir otmuş) yolup, ekmeğin arasına(lavaş ekmek) dürer yerim. Karnımı doyururum. Şehirde öyle değil.
-Hastane işi falan olduğunda?
-İyi kötü bir arabamız var. İlçe hastanesine gideriz. Daha sıkıntı olursa Şehir merkezine bir saat bile sürmez.
Aysun Kayacı muhabbetinden sonra bir çoban yaptığım tüm felsefenin ebesine atlamıştı.
Yani şehirde yaşayan tanıdığım bir çok insan o adam kadar çözmemişti olayı. Bence vakti olmadığından.
Çok kasıyoruz kendimizi.
Mesela sorguluyorum. Takım elbise neden giyinmek zorundayız, işe daha rahat kıyafetle gitse insanlar belki verim daha çok artacak.
Ya da saçlarımızda beyazlar belirdiği zaman neden boyatma ihtiyacı duyuyoruz?
Ya da başkalarını neden sürekli abuk subuk şeylerden dolayı yargılıyoruz.
Yav neden akıllanmıyoruz?
İhtiyaçlarımıza erişmek çok zor değil.
Ama Avrupa'nın efendi insanı güzel yaşasın diye neden Afrika'da ki insan açlık çeksin. Neden zengin Amerikalılar iyi yaşasın diye, garibanlar ezilsin..
Aynı şekilde ülkemizde...
Düşünsene severek yaptığın bir iş olduğunu dünyada..
O işi para için değil de gerçekten sevdiğin için..
Ne cevherler harcanıyor bu memlekette her gün.Örneğin;
Adam canını dişine takmış. Tıp kazanmış. Altı yıl götünden ter akmış bitirmiş. Neyse Tus'u kazanmış. Uzmanlığı yapmış. İşine vakıf bir adamı üniversiteden uzaklaştırıyorsun mesela "zorunlu hizmet" adı altında. Ya tabi ki her yere hizmet gitmeli bunu yargılamıyorum ama işinde çığır açacak adamları kısırlaştırıyor bu olaylar. İki yıl bir ilçede yaşayan adam köreliyor yalan yok. Çok kişinin tecrübesiyle sabit.
Biyoloji mezunu aslan gibi bir arkadaşım var. Dünyanın en iyi insanı. Yeminle her şeyimi düşünmeden emanet edebileceğim kalitede bir adam. On iki yıl boyunca en ufak bir yamuğunu görmediğim bir adam. İş aradı durdu. Bulamadı.
Onun gibi nice fen fakültesi mezunu örneğin...
Yani bu adamlar neden kpss'ye girmek zorunda. Neden yükselemiyor işinde. Yüksek lisans demeyin ablalar abiler...
Bilimin olmadığı yer de demeyin..
Nice hukuk mezunu arkadaşımın halinden bahsetmiyorum. Adam 4 yıl hukuk okuyor bir yıl staj. Azıcık bir maaş hukuk bürosunda sürünmece. Emek sömürüsü...
Öğretmenlik.. Apayrı bir konu. Hiç girmek istemiyorum. Bir meslek bu kadar değersizleştirilebilir.
Bazen düşünüyorum. Herkese üzülüyorum. Nice potansiyeller orta okul sıralarında düzensiz bir şekilde yaprak misali savruluyor.
Başka bir konuya geçip toparlayacağım.
Yaklaşık 20,21 yıl önce ailemin durumu oldukça iyiydi. Ankara'da Bilkent Üniversitesi sahne sanatları fakültesinde, erken müzik eğitimi diye bir program vardı. Biraz yetenek, biraz masraf okula girdik.
Sadece haftasonalarında harika müzik eğitimi alıyordum. Kemana o dönem başladım. Bir kaç yıl o okulun öğrencisiydim anlayacağınız. Ama bundan daha güzeli, şu anda istesem bile tecrübe edemeyeceğim çok şeye şahit olmuştum.
O dönem Bilkent Üniversitesi yönetimi akıllılık yapıp Bilkent Senfoni Orkestrasını; Sosyalizmin bitmesiyle dağılmış Rusya'dan, Azerbaycan'dan, Özbekistan'dan müthiş yetenekleri toplayarak kurdu. Çok bilinen bir bilgi değildir aslında. Çok büyük maaşlar vermediler onlara. Lojman sağladılar kendilerine mesela, orta seviye bir ücret. Ankara'nın oksijen açısından en bol bölgesi. Hocalarımıza ilaç gibi gelmişti eminim bu teklif ki rahatlıkla geldiler.
O insanlar Müzik bölümünde okuyan insanların da hocalıklarını yaptılar. Resmen muhteşem adamlar yetişti müzik konusunda. Bugün bilenler bilir süper yetenekler hep avrupa ülkelerinde üniversite de eğitimlerine devam ettiler. Öğretim görevlisi vs. oldular.
Konuyu çok dallandırıp budaklandırmak istemiyorum ama hayatımda bir çok eğitim aldım. Paralı, parasız. Hala nette bir çok alanda eğitim videolarını vs. takip ediyorum ama. O dönem yabancı hocalardan aldığım müzik eğitiminin kalitesini hiç bir yerde bulamadım.
Kapitalist mantık yüzünden.
Öğrenirsiniz. Parasını verseniz bile hakkıyla öğrenemezsiniz. Çünkü nesne ders değil. Paradır.
Herkesin sadece işini en güzel şekilde yapacağı bir dünya çok mu uzak bilmiyorum..
Ama sürekli bizi başkalarından muhteşem hissettiren şey nedir? Neden hep bu yarışın içinde oluyoruz? gerçekten anlamıyorum.
Benim sorunum ülkemizle değil. Dünyadaki bu sistemle ilgili. Kontrolsüz bir gelişme söz konusu. Teknolojide bile güvensizlik, yediğimiz içtiğimizde bir şüphe vs..
Dünyada örnek yaşam alanları kurulabilir.(Zeitgeist deniyordu en son böyle bir şey)
Sınırların olmadığı, savaşların olmadığı, hırsın olmadığı bir dünya...
Eşit olsak çok mu kötü olur?
Okuduğunuz için çok teşekkür ederim...
not: Şahsınıza yönelik almayın yazdıklarımı. Kendimi de dahil ediyorum bu gürüha...
okumadım, çünkü yapmam gereken bir sürü iş var. Ancak eşitlikle ilgili ana soruyu söyleyeyim: eşitlikten anlaşılan ne? Çünkü işin içine hakkaniyet, etik, adalet, potansiyel gibi kavramlar da giriyor. Üstelik bunların hepsi birer kavram ve çeşitli sosyal mücadeleler ile ne anlama geldikleri belirleniyor. Bu sorunun gerçekten zor bir soru olduğunu antik yunan filozoflarını okuyarak anlayabilirsin(onlar bu soruya baya kafa yormuşlar. bir de aydınlanma düşünürleri gibi "insan eşittir" soyut düşüncesini sunarak düşünmekten kaçmamışlar).
Maalesef, hadi eşit olalım gibi kolay bir şey söz konusu değil.
Maalesef, hadi eşit olalım gibi kolay bir şey söz konusu değil.
- protector (21.03.15 17:15:34 ~ 17:18:51)
Kötü olmak bir yana, ideal dünya olur. Ama çoğunluğun işine gelmeyeceğinden gerçekleşmez.
Aslında herkesin sorgulaması gereken bi' konu bu ama sizin de belirttiğiniz ''büyüyünce anlarsın.'' olayının altında yatan şey şu: kabullenmek. Ama kabullenmek zorunda mıyız? Çoğunluğa bakarsak: evet!
Bugün, 2015 yılında, çıkarcı çoğunluğun hüküm sürdüğü ve algıları yönettiği bir dünyada yaşıyoruz. Toplum yargılarını reddedenlerin, paraya değer vermeyenlerin, sorgulayanların, hayalperestlerin, lükse/tüketime burun kıvıranların ve yaşamak için yalnızca mütevazı bir hayata ihtiyacı olanların, tek bir insanı dünyanın bütün topraklarına değişmeyeceklerin, yani kısaca modern/kapitalist topluma tutunamayanların mevcut düzen üzerinde hiçbir etkisi yok; olamıyor. Bu insanlar kalabalığın arasında kaynayıp giderken, diğerlerinin[mevcut düzenden şikayet etmeyi reddedenlerin] hepimizin eşit ve çıkardan bağımsız yaşayabileceğine dair umudu yok.
Eşitliğin mümkün olmayacağını çünkü insanın özünde çıkar/para/mevki/menfaat olduğunu savunanlar, tutumlarından vazgeçip hırslarını bir kenara bırakabilselerdi şuan çok daha iyi bir dünyada yaşar, en azından kendimize küçük de olsa masum bir dünya yaratabilirdik.
Ama maalesef realite öyle değil.
Bahsettiğimiz 'masum dünya'yı yaratmak için 'iyi' insanlara ihtiyaç var ve insanın doğuştan mı iyi olduğu yoksa sonradan öğrenilen bir şey mi olduğu sorunuyla birlikte tamamen derin felsefeye dalmış oluyoruz.
Bana göre, Ahmet'e, Mehmet'e, Ayşe'ye göre başka bir dünyanın mümkün olması o başka dünyayı yaratma gücüne sahip olmuyor maalesef.
Kolektif bir bilince, eyleme ihtiyacımız var. Bu konuda ne yapabiliriz peki? Hiçbir fikrim yok.
Aslında herkesin sorgulaması gereken bi' konu bu ama sizin de belirttiğiniz ''büyüyünce anlarsın.'' olayının altında yatan şey şu: kabullenmek. Ama kabullenmek zorunda mıyız? Çoğunluğa bakarsak: evet!
Bugün, 2015 yılında, çıkarcı çoğunluğun hüküm sürdüğü ve algıları yönettiği bir dünyada yaşıyoruz. Toplum yargılarını reddedenlerin, paraya değer vermeyenlerin, sorgulayanların, hayalperestlerin, lükse/tüketime burun kıvıranların ve yaşamak için yalnızca mütevazı bir hayata ihtiyacı olanların, tek bir insanı dünyanın bütün topraklarına değişmeyeceklerin, yani kısaca modern/kapitalist topluma tutunamayanların mevcut düzen üzerinde hiçbir etkisi yok; olamıyor. Bu insanlar kalabalığın arasında kaynayıp giderken, diğerlerinin[mevcut düzenden şikayet etmeyi reddedenlerin] hepimizin eşit ve çıkardan bağımsız yaşayabileceğine dair umudu yok.
Eşitliğin mümkün olmayacağını çünkü insanın özünde çıkar/para/mevki/menfaat olduğunu savunanlar, tutumlarından vazgeçip hırslarını bir kenara bırakabilselerdi şuan çok daha iyi bir dünyada yaşar, en azından kendimize küçük de olsa masum bir dünya yaratabilirdik.
Ama maalesef realite öyle değil.
Bahsettiğimiz 'masum dünya'yı yaratmak için 'iyi' insanlara ihtiyaç var ve insanın doğuştan mı iyi olduğu yoksa sonradan öğrenilen bir şey mi olduğu sorunuyla birlikte tamamen derin felsefeye dalmış oluyoruz.
Bana göre, Ahmet'e, Mehmet'e, Ayşe'ye göre başka bir dünyanın mümkün olması o başka dünyayı yaratma gücüne sahip olmuyor maalesef.
Kolektif bir bilince, eyleme ihtiyacımız var. Bu konuda ne yapabiliriz peki? Hiçbir fikrim yok.
- o my god they killed kenny (21.03.15 17:40:43 ~ 17:43:49)
okudum yazdıklarınızı.bu kavram karmaşalarını eşit olup olmama ya da olsak kötü mü olur sorusuna cevap vermekle çözemeyiz.eşitlikten kastınız aynı durumda olan insanların aynı muamele görmesi mi?farklı durumda olsalar bile aynı muamele görmesi mi?yoksa temel ihtiyaçlar baz alınarak lüks olmadan kurulan ütopyalarda zaten eşitlik sağlanacaktır düşüncesinden mi yola çıkıyorsunuz?
sorunuza cevap vereyim hiç de kötü olmaz.ama insanların eşitlik konusunda ortak bir kanıya varmaları lazım,yoksa eşit olduğunu düşünmeyen insanlardan oluşan bir toplumda yine sakatlıklar olur.şimdiki gibi.
sorunuza cevap vereyim hiç de kötü olmaz.ama insanların eşitlik konusunda ortak bir kanıya varmaları lazım,yoksa eşit olduğunu düşünmeyen insanlardan oluşan bir toplumda yine sakatlıklar olur.şimdiki gibi.
- aybengülerim (21.03.15 17:44:05)
eşitlik iyi de kardeş. ırklar olunca işin içinde iş değişiyor. sosyal eşitlik için sosyal devlet lazım. para kazanma yarışı ve aç gözlülük, yani benimki onunkinden bir fazla olsun isteği oldukça eşit falan olamayız. ben de istiyorum eşitlik ama olmuyo. bana yumruk atan polisi şikayet ettiğim zaman bana ceza verildi. nasıl eşit olucaz. mantıksal ve ırksal olarak türkiye halklarının çoğu eşitliğe asla müsait değil.
- kabardinka (21.03.15 17:44:11)
çok dolmuşsun sen.
Başkalarını kontrol edemezsin, işin özü bu sadece kendini kontrol edebilirsin. o açıdan relax.
Başkalarını kontrol edemezsin, işin özü bu sadece kendini kontrol edebilirsin. o açıdan relax.
- anonymice (21.03.15 17:46:20)
Özellikle ülkeden şikayetçi olup da yurtdışına gitme kısmını ben de çok düşündüm. Hep saçma geldi bu mantık. Saçmadan ziyade eksik. Ama bi yandan bakarsan da bi daha mı gelicez dünyaya?
- phoenixboy (21.03.15 23:10:04)
1