[]

mutluluk insanın kendi elinde mi?

İşinden, patronundan, iş arkadaşlarımdan nefret ediyorsa, yalnızsa ve yalnızlıktan sıkılmışsa, asosyalse, özgüvensizse, parası yoksa, borcu varsa, mesleğinde kendini yetersiz ve zaman geçmesine rağmen hala tecrübesiz hissediyorsa yine de mutluluk onun elinde midir?




 
hayatta herşey bizim kontrolümüzde değil. birşeyi çok istersin, uğraşırsın bir terslik olur ve o olmaz. ama herşeye rağmen umudunu korursan, beterin beteri var ben yine iyi durumdayım dersen mutlu olursun. biraz bizim elimizde, düşüncelerimiz bizi çok etkiliyor.


  • rock n roll  (07.02.15 19:50:26) 
Abi bahsettigin durumlarda, sahip olduklarina bakmak iyi olabilir bence. Cok kotu durumda olan insanlar var. Belki ailen var, bilmiyorum. Yazdigin bir cok durumu yasadigimi dusunuyorum bazen. Ama cok sukur de demek lazim. Konusmak istersen yazabilirsin. İyi aksamlar. Sikma canini ama.


  • brad pitt  (07.02.15 19:51:19) 
-Yalnız sorununu zirveler ve sosyal platformların eğlenceli buluşmaları ile ,
-İş arkadaşlarından nefreti , kaliteli kulaklık ve yüksek desibelli kulaklık ile,
-Özgüvensizliği minik başarıları çoğaltmakla
-Para sorununu ek işler ile ,
-Borcunu , hedefler koyarak minik birikimlerle parça parça ödeyerek( ek işten gelen)
-Meslekte kendini yetersiz hissetmeği ise serbest çalışmaya atılmak ile

ÇÖZEBİLİRSİN.

Öncelikle bu tarz olaylarda öncelik herhangi bir kursa yazılmak olmalı. Cinsiyeti ve mesleği yazmamışsın ama fark etmez.Bir kursa yazılmak ve onu başarı ile tamamlamak insanın kendine güvenini arttırı , sosyalleştirir. haftasonuna koyacak bir etkinlik yaratır.

İş hayatında kendini yetersiz hissetmek aslında bir handikap değil , aksine daha çok gelişmek için bir hırs sebebi. ''Ben oldum artık bu meslekte'' diyip yıllarca geriye yaslanıp teknolojiden uzak kalmak yerine '' hala öğrenmem gereken şeyler var hala eksiğim '' diyerek yeniliklerin peşinden koşmak her zaman iyidir.
Fakat tek bir kural var tüm bu olayları içinde yaşaman lazım , nefretini yalnızlığı özgüvensizliğini ve mesleki yetersizliğini ...
Bunları insanlarla paylaşırsan olduğun durumdan kurtulma sürecini uzatırsın.Ne yapıyorsan saman altından su yürüterek yap.Mesleki bir durum olduğunda '' bilmiyorum '' demek yerine '' üzerinde biraz çalışsam hatırlarım '' demeli . ''Param kalmadı borcum var '' demek yerine , '' bu ay yatırımlara öncelik verdiğim için nakit sıkıntısı çekiyorum '' demek seni sosyal yaşamında olağan bir ruh haline sokar ki bu da bizim iyileşme süreci dediğimiz şey.

Tüm bunları her gün 3 kez tok karnına uygula.
Geçmiş Olsun
  • 1tam1ayran  (07.02.15 19:56:03) 
Senin gibi yüzbinlerce insan var. yalnız değilsin. böbrekleri bitip diyaliz makinasına bağlı olmaktan, aşırı derecede astım olup solunum makinasına bağlanmaktan bin kat daha iyidir. birazda sen gayret et. işin varsa para durumun hallolur zamanla. daha sonra tecrübe edindikten sonra başka iyi bi işe geçersin.


  • komando kani var bende  (07.02.15 19:57:29) 
hollywood yalanları bize sıçramaya başladı herhalde. her koyun kendi bacağından asılabilsin diye elimizde olmalı mutluluk.

şark kurnazıysam da gelir atlar di mi diye arabesk yapar, kaderime küfrederim.

arada bir yerde.

mutluluğun tanımı ne bilmiyorum ama güven ve huzur duygusunu elde etmek şöyle dursun her gün ayakta kalmak için kendilerini, onları değersiz kılan, ellerinden her türlü şansı doğuştan alan bir sisteme sürekli ispatlamak zorunda kalıyor insanoğlu.

"sana neden gerek duyayım?" cevaplanması gereken bir soru, ekmek cevap gelirse var.

"ailen çeşmebaşını yüzyıllardır verasetle tutup artıdeğere konmayaydı sonra da kendi statükosunu başkalarını örgütleyip yemleyerek sağladığı yukarıdan aşağıya bir hiyerarşiyi sağlamayaydı sen bu soruyu bana sorabilecek miydin?" kimsenin cevaplama istemediği, cevaplamak zorunda olmadığı ancak duyulmasını dahi istemediği bir soru.

makro dünyanın kaçınılmaz determinizmini quantum yavşaklığıyla açıkladığınız sürece, mutluluk sizden ibaretse bir de, elinizde olma ihtimali daha fazla, ben bu hayattan fazla şey anladığımı sanmıyorum, biraz bunu anladım belki sadece.
  • godoşu beklerken  (07.02.15 20:14:27) 
Neşe ile mutluluğu ayırmak gerek bence. Neşe şen şakrak olma haliyken, mutluluk da biraz hayattan tatmin olma ile ilgili. Mutluluk sanki biraz insanın kendi elinde, biraz değil. Kendimizin olmayan kısmı sanki genlerle ve kültürle ilgili. Genler izin vermediğinde neşeli olsa bile mutlu olmayabilir insan, mutlu olsa neşeli olmayabilir, bunların birtakım kombinasyonları olabilir. Kültüre gelince biz arabesk kültür içinde yoğrulmuş insanlarız, arabesk dinlemesek bile her yerde. Ağlayana sempati duyarız, onun eksiklerini gidermeye çalışırız, acılarımızı madalya gibi taşırız, ağlatan film ve dizileri severiz. O yüzden kültürle birlikte mutluluğa 1-0 yenik başlarız.

Gelelim eldki kısma. İnsanın her zaman mutlu ve neşeli olması veya her zaman mutsuz ve neşesiz olması iki uç. Belki ilki iyi bir şeydir ama ikisi de sağlıklı gelmiyor bana. İnsanız hepimiz, başımıza kötü şeyler gelebilir. Yakınımızı kaybedebiliriz, bir şeyler çaldırabiliriz, istediğimiz şeyleri göz göre göre kaçırabiliriz. Bu anlarda o üzüntüyü yaşayıp da atlatmak gerek bence. Üstünü kapatıp neşeli olmaya çalışıp içe atmamak gerek. Bazen ağlayarak bazen gülerek çıkıyor üzgünlük. Sinirden gülmek gibi. Üzgünse üzüntünün yaşanması, mutluysa onun yaşanması gerek gibi geliyor bana.

Gelelim yukarıda verilenlere. İş hayatı, hayatımızın en büyük kısmının geçtiği yer. Evde ayık kafa ile 8-9 saat geçirmiyoruz ama işte geçiriyoruz. İşe ayaklar ters gide gide gidiliyorsa, tabii ki mutlu olmak veya neşeli olmak daha da zor. Bu bir yakının ölümüne benzemiyor. "Ölüsü olan bir gün, delisi olan her gün ağlar" demişler. İşyeri deliye benziyor bu açıdan biraz. Çünkü atsan atamıyorsun, satsan satamıyorsun. Unutup gidilebilecek bir şey de değil, her gün peşinde. Ama mesleğinde yetersiz hissetme konusunda bir şeyler yapılabilir. Belki gerçekten yetersiz değil, bir fırsat olsa kendini gösterebilecek durumda, sadece o fırsat yok ortada. Belki de gerçekten yetersiz. Bunu neye dayanarak söylediği önemli. Eksik bir alan varsa, kendini nasıl geliştireceğine odaklanabilir. Kendini hiç geliştireceğine inanmıyorsa, başka bir kariyer yoluna odaklanılabilir.

İşte mutsuz olmanın dışında, insanın elinde olan şey iş dışı mutlu olup olmaması. İşinde mutsuz olunabilir, kronik mutsuzluk hayat enerjisini de emebilir ama iş dışı onu şarj edecek bir şeyler olması önemli. Bu bir insan olmak zorunda değil; bir dizi olabilir, bir uğraş olabilir, hatta sadece yatağa yatıp öylece tavana bakmak bile olabilir. Bunları yaparken "Oh, şu an bir ömür sürse" denilen bir an işin kötülüğünü nötrleyebilir. Neşeli olmayabilir ama mutlu olabilir. Bu biraz insanın elinde.

Para kısmı ayrı bir konu. Kalacak bir ev varsa, eve yemek giriyorsa, insan ısınabiliyorsa ve buna ek olarak kişisel düşüncem evde internet varsa devamında her şey yerinde ise mutsuz olmak için bir neden yok. Borçlu çok insan var, borcu boyunu aşan da. Ama borç biraz da alışılabilir ve buna rağmen gülünebilir bir şey. Deli gibi değil de, ölü gibi yani. Bİrtakım insanlar çalışmalar yapmışlar; para, güzellik gibi kavramların mutluluğa katkılarını incelemişler. Bunların insanın ele geçişi bir anda mutluluğu köklüyor ama insan rahata çabuk alışıyor ve daha sonra özü neyse ona dönüyor. Güzel ve mutsuz bir insan ya da zengin ve mutsuz bir insan olabiliyor, kişiliği ve öğrendiği neyse ona dönüyor. Benzer olarak bunları insanın elinden alınca da, duruma biraz uzun sürelerde de alışılsa yine de alışılınıyor. İnsan fakir ve çirkin olmasına rağmen özüne dönüyor. Buradan anladığım şey demek ki bir öz de var. Acaba bu özü neler oluşturuyor? Genler ve kültüre, tecrübeyi de ekleyebiliriz belki. Keşke bunu da doğru düzgün söyleyen bir şey olsa, her insanın kendine göre bir yorumu olabiliyor ancak.

Koşullar gerçekten zor gibi ama anlık mutluluklar, ferahlamalar, rahatlıklar olabilir gibi.
  • aychovsky  (07.02.15 21:31:28) 
Evet, az önce bir duyuruya daha yazdım, victor frankl'in insanın anlam arayışı kitabını okuyun. Toplama kampında dahi kısa süreli de olsa mutluluğu yakalayan insanlar var(mış).


  • babamasoliimbananickaldirsin  (07.02.15 22:20:54) 
1
buraya yazılanların hakları Sir Anthony Hopkins'e aittir.
yazan eden compumaster, ilgilenen eden fader
modere edenler angelus, Artibir, aychovsky, baba jo, basond, compumaster, deckard, duyulmasi gerektigi kadar, fader, fraise, groove salad, kahvegibi, kaymaktutmayansicaksut, kibritsuyu, monstro, pandispanya, robin, ron dennis
bu sitede yazılanların hiçbiri doğru değildir. site içeriği küçükler için sakıncalı olabilir. yazılardan yazarları sorumludur. kaynak göstermeden alıntılanamaz. devlet tarafından atanmış bir kurumun internet üzerinde kimin hangi bilgiye ulaşıp ulaşamayacağına karar vermesi insan haklarına aykırıdır. web siteleri kullanıcıların istekleri doğrultusunda bağlandıkları yerlerdir. kullanıcılar isterlerse bir web sitesine bağlanmayabilirler. bu güçleri ve imkanları mevcuttur. bir kullanıcı bir siteye bağlanmak istiyorsa bu onun tercihi ve hakkıdır. bağlanmak istemiyorsa bu yine onun tercihi ve hakkıdır. halkın kendisine hizmet etmesi için görevlendirdiği kurumlar hadlerini aşıp halka neye ulaşıp ulaşmayacağını bilmeyen cahil cühela muamelesi edemezler. ebeveynlerin çocuklarını sakıncalı içeriklerden koruması için çok sayıda bedava ve ücretli yazılım mevcuttur. bu yazılımlar bir web tarayıcısını kullanmaktan daha karmaşık teknik bilgi gerektirmemektedir. devletin milletini küçük düşürmesi ve ebleh yerine koyması yasaktır. Skimlinks ile linkler üzerinden yönlendirme payı alınmaktadır.