[]
eğitim sistemi
malumunuz ülkemizde eğitim sistemi çok farklı boyutlarda. merak ettiğim konu ise, neden kimse bu konu hakkında birşeyler yapmıyor? lisede sayısal okuyan birinin falan bölgesinin geçim kaynağını, zart savaşının nerede kimler arasında vuku bulduğu, zurt döneminin cırt şairinin yaşadığı kafa gibi bilgiler öğretiliyor. keza sözel için de pek farklı değil. yeni çıkan osmanlıca da cabası.
eğitim sistemi ileride olan ülkelere baktığım zaman görüyorum ki deneye, gözleme ve mantığa dayalı bilgiler öğretiliyor. bizde ise ingilizce öğretmeni geçer tahtaya, kitabın aynısını okutur geçer. aranızda muhakkak ilkokulda, lisede ingilizceden yüksek not alıp da şimdi hellonun dışında kelime bilmeyen vardır. kısacası, düşünme, ezberle.
asıl sormak istediğim soru şu, neden insanlarımız, toplumumuz gelişsin istemiyoruz da hala bu saçmalıklara devam ediyoruz. birileri halkı daha kolay yönetebilmek için cahilleştirme gibi bir politika mı izliyor. yanlış düşünüyor olabilirim. aydınlatın beni.
eğitim sistemi ileride olan ülkelere baktığım zaman görüyorum ki deneye, gözleme ve mantığa dayalı bilgiler öğretiliyor. bizde ise ingilizce öğretmeni geçer tahtaya, kitabın aynısını okutur geçer. aranızda muhakkak ilkokulda, lisede ingilizceden yüksek not alıp da şimdi hellonun dışında kelime bilmeyen vardır. kısacası, düşünme, ezberle.
asıl sormak istediğim soru şu, neden insanlarımız, toplumumuz gelişsin istemiyoruz da hala bu saçmalıklara devam ediyoruz. birileri halkı daha kolay yönetebilmek için cahilleştirme gibi bir politika mı izliyor. yanlış düşünüyor olabilirim. aydınlatın beni.
@imojeen para ve makam için insanlar yaşadığı toplumu satıyor yani?
- cetoxim (18.12.14 00:04:37)
amaç farklı çünkü. meclise gelenler vatan millet sakarya için gelmiyorlar. çeşmeler akarken biz de küplerimizi dolduralım. iktidara yakın duralım. indira gandi yapalım.
- mea maxima culpa (18.12.14 00:05:16)
ben sana soyle bi olay anlatayim; sabah babamla ise gitmek icin arabaya atladik. arabayi parktan cikarirken onumuzdeki servis aracinin gecmesini bekledik. o sira servis aracinin uzerindeki yaziya dikkat ettim. civarda bulunan eski bir ilkokulun imam-hatip orta okulu oldugunu gordum. tartisilirken bana cok soyut, bir paranoyaymis gibi gelen konular bir gercek olarak suratima carpmisti. neyse, dedim ki; baba, ali fuat(bahsi gecen okul) da imam-hatip olmus... ne guzel olmus ya. bu hukumet de calisiyor gibilerinden birsey soyledi. hic imam-hatip egitimi veren kurumlarin modern bilime, akla, evrensel degerlere verdigi onemi tartismaya tenezzul etmedim. gerek de yoktu zaten, is isten coktan gecmisti. diyecegim o ki; bu millet de kendisi kasiniyor.(oyle gote boyle yarrak)
- the feel good (18.12.14 03:10:15)
imojeen+1
eğitim sistemine ilk saldırı müfredat üzerinden oldu zaten. 2000lerinbaşlarında özellikle anadili İngilizce olan ülkelerin genel k12 müfredatlarında yaptıkları değişikliklere ve moda olan söylemlere bakarsanız bir patern görürsünüz.
bu değişiklikleri, bu arada, bizimki gibi ülkeler de uyguladı. bizden istediler de ne zaman yapmadık zaten, köy enstitülerini de marshall pakedi karşılığı kapatmıştık.
kaynak gösteremeyeceğim çünkü yıllardır arıyorum ve bulamıyorum ancak thatcher döneminde İngiltere'de okulların genel hedefinin öğrencilerin kapasitelerini maymun zekasına denk gelen 5. ya da 6. seviye zekaya düşürmek olması gerektiği gibi gizli bir gündem olduğuna dair tartışmalı bir bilgi duymuştum tv programalrından birinde. thatcher'la ilgili olarak yönetim kadrolarına vatansever getirmemek yönündeki diğer bilgiyle karıştırıyor olabilirim. emin değilim. ancak ikisi de bu dünyada tasarlandığının iddia edildiğini işittiğim şeyler.
bir örnek: www.telegraph.co.uk
burada aşağı yukarı bahsedilen şeyi ben 2000 başlarında eğitim fakültesinde okurken fark ettim. lesson plan yapmak gerekiyordu. abd'den bir iki örneğe bakmak istedim. ışık kırınımını seçmiştim konu olarak, haliyle "refraction of light" bulmayı bekliyorum, okulun tekinde konu başlığı "why do the wings of butterflies change in color" gibi bir soru cümlesiydi aşağı yukarı. linkini verdiğim haberde de tam bunu anlatan bir durum var. traditional subjectlerden theme'lere kayış.
o zamanlar neden constructivism > behaviorism gibi bir tartışma yapıyordu bulunduğum üniversitenin fakültesindeki rezil bir iki instructor, onu anladım.
anladım ki bunu düyada tartışmaya açmışlar zaten; o ayakla müfredatlara saldırıyorlar.
behaviorsim önceki bilgiye dayanır. hani math 102 için math 101 prerequisite'tir ya. işte o bloom taksonomisinden gelen bir mantığa dayanır. kavramlar haritalandırılır, ilişkilendirilir ve bilginin inşası hedeflenir. ezber burada dili konuşurken alfabeyi bilmenin gördüğü görevi görür. o nedenle belli dereceye kadar elzemdir. ancak ondan sonra bilginin farklı durumlara uyarlamasıyla gelen hands-on experience bilgiyi şekil alır hale sokar ve öğreneni hakim kılar. constructivism'de her çocuğun kendi keşif süresi olmalıdır, her çocuk farklı öğrenir vs. yani program aslında bilgiyi construct edeceğim derken ortadan kalkar; teori oturtulmadan pratik bilginin eklektik yamalı bir bohça gibi bağlamından koparılıp aktarılması sözkonusu olur vs... tam bir hayallerde yaşıyor bazı götoşlar vakasıdır. çok uzun konu.
işte eğitimde constructivist ekol argüman yapılarak müfredatlara darbe yapıldı. özgürlük kaybetmek için argüman olarak kullanıldı, kazanmak için değil. "herkes bilim yapamaz/yapmak istemiyor" gibi tercümesi "işçisin sen işçi kal" olan sloganlar giftedness kavramı da ortaya atılarak desteklendi.
beyin plastisitesinin ölene dek sürdüğünün ortaya çıkmasından itibaren bilimsel etik kalıcı bir IQ kavramını reddetmeliyken "nature vs nurture" tartışmasını "nature" etkendir diye sonuçlandırarak statükoyu korumanın uygulamalı biliminde bir adım daha attılar.
eğitim sistemine ilk saldırı müfredat üzerinden oldu zaten. 2000lerinbaşlarında özellikle anadili İngilizce olan ülkelerin genel k12 müfredatlarında yaptıkları değişikliklere ve moda olan söylemlere bakarsanız bir patern görürsünüz.
bu değişiklikleri, bu arada, bizimki gibi ülkeler de uyguladı. bizden istediler de ne zaman yapmadık zaten, köy enstitülerini de marshall pakedi karşılığı kapatmıştık.
kaynak gösteremeyeceğim çünkü yıllardır arıyorum ve bulamıyorum ancak thatcher döneminde İngiltere'de okulların genel hedefinin öğrencilerin kapasitelerini maymun zekasına denk gelen 5. ya da 6. seviye zekaya düşürmek olması gerektiği gibi gizli bir gündem olduğuna dair tartışmalı bir bilgi duymuştum tv programalrından birinde. thatcher'la ilgili olarak yönetim kadrolarına vatansever getirmemek yönündeki diğer bilgiyle karıştırıyor olabilirim. emin değilim. ancak ikisi de bu dünyada tasarlandığının iddia edildiğini işittiğim şeyler.
bir örnek: www.telegraph.co.uk
burada aşağı yukarı bahsedilen şeyi ben 2000 başlarında eğitim fakültesinde okurken fark ettim. lesson plan yapmak gerekiyordu. abd'den bir iki örneğe bakmak istedim. ışık kırınımını seçmiştim konu olarak, haliyle "refraction of light" bulmayı bekliyorum, okulun tekinde konu başlığı "why do the wings of butterflies change in color" gibi bir soru cümlesiydi aşağı yukarı. linkini verdiğim haberde de tam bunu anlatan bir durum var. traditional subjectlerden theme'lere kayış.
o zamanlar neden constructivism > behaviorism gibi bir tartışma yapıyordu bulunduğum üniversitenin fakültesindeki rezil bir iki instructor, onu anladım.
anladım ki bunu düyada tartışmaya açmışlar zaten; o ayakla müfredatlara saldırıyorlar.
behaviorsim önceki bilgiye dayanır. hani math 102 için math 101 prerequisite'tir ya. işte o bloom taksonomisinden gelen bir mantığa dayanır. kavramlar haritalandırılır, ilişkilendirilir ve bilginin inşası hedeflenir. ezber burada dili konuşurken alfabeyi bilmenin gördüğü görevi görür. o nedenle belli dereceye kadar elzemdir. ancak ondan sonra bilginin farklı durumlara uyarlamasıyla gelen hands-on experience bilgiyi şekil alır hale sokar ve öğreneni hakim kılar. constructivism'de her çocuğun kendi keşif süresi olmalıdır, her çocuk farklı öğrenir vs. yani program aslında bilgiyi construct edeceğim derken ortadan kalkar; teori oturtulmadan pratik bilginin eklektik yamalı bir bohça gibi bağlamından koparılıp aktarılması sözkonusu olur vs... tam bir hayallerde yaşıyor bazı götoşlar vakasıdır. çok uzun konu.
işte eğitimde constructivist ekol argüman yapılarak müfredatlara darbe yapıldı. özgürlük kaybetmek için argüman olarak kullanıldı, kazanmak için değil. "herkes bilim yapamaz/yapmak istemiyor" gibi tercümesi "işçisin sen işçi kal" olan sloganlar giftedness kavramı da ortaya atılarak desteklendi.
beyin plastisitesinin ölene dek sürdüğünün ortaya çıkmasından itibaren bilimsel etik kalıcı bir IQ kavramını reddetmeliyken "nature vs nurture" tartışmasını "nature" etkendir diye sonuçlandırarak statükoyu korumanın uygulamalı biliminde bir adım daha attılar.
- godoşu beklerken (18.12.14 04:30:00 ~ 04:33:55)
Yanlış düşünmüyorsun. Evet politika bu yönde. Şimdi değil ezelden beri bu yönde. Arada değiştirme çabaları oldu. Zamanla o çabalar da sıfırlandı bir şekilde.
Biz diye sormuşsun. Halk olarak bize yönelik boyutu bence şöyle;
Bir şeylerin yanlış gittiğini anlayabilmek için öncelikle sorgulayabilmek lazım. Bizler sorgulamaya yönelik yetiştirilmiyoruz, üstü örtülü veya açık (son zamanlarda çok açık) ümmet olarak yetiştiriliyoruz. Dolayısıyla çoğunluk neden diye soramıyor bile. Senin gibi bu soruyu sorabilenlerin sayısı epeyce az. Az sayıdaki sorabilenlerin bilgiye ulaşabilmeleri de sancılı. Mesela konudan anlayan araştıran bilen kişilerin ne dediğini anlamak için ingilizce de bilmek gerekiyor.
Eğitim üzerine tonla araştırma var. İlgililer okuyor yazıyor başka ülkelere gidip araştırıyor ediyor. Paylaşma halkası parası olan için tamamlanıyor, para yoksa halka kopuyor. O bilgilere ulaşması gereken eğitim kadrosu çalışmak zorunda, bilgiyi sunacak olan da bilgilenme sürecinde harcama yapmak zorunda.
Eğitimle ilgilenen vakıf ve dernekler var, mümkün olduğunca seminerlerine katılıyorum. Konuşmacılar konuyu genel hatlarıyla açıp bilgi için kitaplarını tavsiye ediyor. Gelen dinleyicilerin 4/5 i özel okullardan, gerisi dernekten-vakıftan burs alan öğrenciler ve bizim gibi gönüllü çalışanlar. devlet okulundan bir-iki öğretmen ya oluyor ya olmuyor.
Politika bu yönde dediğimiz cahilleştirme konusu olmasa ilgili bakanlık eğitim kadrosunu yıllık seminerlere alır, kadroyu dinamik tutar. O ise okullara mescit yapmakla, öğretmenleri fişlemekle ilgileniyor.
Sorunları konuşmak yeterli değil. Önemli olan çözüm üretmek, çözümde birleşmek.
Bana göre, bizim halk olarak en önemli eksiğimiz soru soramamak. Öğretmen arkadaşlar daha iyi bilirler öğretmen olmayanlar da kendi öğrenciliklerinden biliyorlar. Sınıfta soru sormaya mı cevap vermeye mi odaklıyız?
Soru sorabilmek düşünen insanın eylemi değil mi? O zaman bu yanlışa dur demek gerekiyor. Düşünce özürlü bir toplum olmaya devam etmek istemiyorsak gelecek kuşakları soru sormaya alıştırmalıyız.
Benim öğrencilerime verdiğim tek ödevim budur arkadaşlar.
Sınıflarımda iki kuralım var.
1. Biri konuşurken asla onun sözünü kesmemek.
2. Soru sormak serbest. Ne kadar çok soru o kadar iyi. Güzel sorular takdir alır.
edit: godoşu beklerken arkadaşım, belli ki güzel bilgilerin var, türkçe yazsan da ben ve benim gibi ingilizce özürlüler de anlasa ne güzel olur :)
Biz diye sormuşsun. Halk olarak bize yönelik boyutu bence şöyle;
Bir şeylerin yanlış gittiğini anlayabilmek için öncelikle sorgulayabilmek lazım. Bizler sorgulamaya yönelik yetiştirilmiyoruz, üstü örtülü veya açık (son zamanlarda çok açık) ümmet olarak yetiştiriliyoruz. Dolayısıyla çoğunluk neden diye soramıyor bile. Senin gibi bu soruyu sorabilenlerin sayısı epeyce az. Az sayıdaki sorabilenlerin bilgiye ulaşabilmeleri de sancılı. Mesela konudan anlayan araştıran bilen kişilerin ne dediğini anlamak için ingilizce de bilmek gerekiyor.
Eğitim üzerine tonla araştırma var. İlgililer okuyor yazıyor başka ülkelere gidip araştırıyor ediyor. Paylaşma halkası parası olan için tamamlanıyor, para yoksa halka kopuyor. O bilgilere ulaşması gereken eğitim kadrosu çalışmak zorunda, bilgiyi sunacak olan da bilgilenme sürecinde harcama yapmak zorunda.
Eğitimle ilgilenen vakıf ve dernekler var, mümkün olduğunca seminerlerine katılıyorum. Konuşmacılar konuyu genel hatlarıyla açıp bilgi için kitaplarını tavsiye ediyor. Gelen dinleyicilerin 4/5 i özel okullardan, gerisi dernekten-vakıftan burs alan öğrenciler ve bizim gibi gönüllü çalışanlar. devlet okulundan bir-iki öğretmen ya oluyor ya olmuyor.
Politika bu yönde dediğimiz cahilleştirme konusu olmasa ilgili bakanlık eğitim kadrosunu yıllık seminerlere alır, kadroyu dinamik tutar. O ise okullara mescit yapmakla, öğretmenleri fişlemekle ilgileniyor.
Sorunları konuşmak yeterli değil. Önemli olan çözüm üretmek, çözümde birleşmek.
Bana göre, bizim halk olarak en önemli eksiğimiz soru soramamak. Öğretmen arkadaşlar daha iyi bilirler öğretmen olmayanlar da kendi öğrenciliklerinden biliyorlar. Sınıfta soru sormaya mı cevap vermeye mi odaklıyız?
Soru sorabilmek düşünen insanın eylemi değil mi? O zaman bu yanlışa dur demek gerekiyor. Düşünce özürlü bir toplum olmaya devam etmek istemiyorsak gelecek kuşakları soru sormaya alıştırmalıyız.
Benim öğrencilerime verdiğim tek ödevim budur arkadaşlar.
Sınıflarımda iki kuralım var.
1. Biri konuşurken asla onun sözünü kesmemek.
2. Soru sormak serbest. Ne kadar çok soru o kadar iyi. Güzel sorular takdir alır.
edit: godoşu beklerken arkadaşım, belli ki güzel bilgilerin var, türkçe yazsan da ben ve benim gibi ingilizce özürlüler de anlasa ne güzel olur :)
- hayat aklini konusacak bir filozof uret (18.12.14 07:14:17 ~ 07:19:18)
@the feel good, işin can yakan kısmı da bu. en yakınlarımızı kurtaramıyoruz. bizden sonra gelenleri aydınlatmak görevimiz oldu.
@godoşu beklerken, sabah okuyunca içim birden kıpır kıpır oldu, gözlerimden sevinç gözyaşları geldi. arayıp da bulamadığım kaynağın parçasını buldum sayende. ingilterede dediğin olayı nazi almanyası zamanında yahudilere yapıldı. naziler toplumu esir edip hapse tıkmak yerine, cahil bırakıp dışarı salacaktı. sonuçta cahil insanı hapse koymasan dahi değişen herhangi birşey olmaz. 100binlerce insanı ilkokullarda gereksiz bilgiler öğreterek cahilleştirdiler. ve işin acı verici tarafı, tuttu.
@hayat aklini konusacak bir filozof uret, biz diyorum çünkü onlar diyerek ötekileştiren kelimeler sarf etmek hoşuma gitmiyor.
cevaplarınız için hepinize ayrı ayrı teşekkürü borç bilirim. mümkün olursa istanbulda kahve ısmarlamak isterim.
@godoşu beklerken, sabah okuyunca içim birden kıpır kıpır oldu, gözlerimden sevinç gözyaşları geldi. arayıp da bulamadığım kaynağın parçasını buldum sayende. ingilterede dediğin olayı nazi almanyası zamanında yahudilere yapıldı. naziler toplumu esir edip hapse tıkmak yerine, cahil bırakıp dışarı salacaktı. sonuçta cahil insanı hapse koymasan dahi değişen herhangi birşey olmaz. 100binlerce insanı ilkokullarda gereksiz bilgiler öğreterek cahilleştirdiler. ve işin acı verici tarafı, tuttu.
@hayat aklini konusacak bir filozof uret, biz diyorum çünkü onlar diyerek ötekileştiren kelimeler sarf etmek hoşuma gitmiyor.
cevaplarınız için hepinize ayrı ayrı teşekkürü borç bilirim. mümkün olursa istanbulda kahve ısmarlamak isterim.
- cetoxim (18.12.14 09:47:37)
@hayat aklini... : mazur görün tarzanca yazdığım için; sabaha doğru biraz aceleye geldi.
constructivism'in eğitimdeki türkçe terminolojik karşılığını bilmiyorum, yapılandırmazı/oluşumsalcı falan olabilir. behaviorism davranışsalcı akım, aslında bilginin ediniminin en verimli şekilde nasıl gerçekleşeceği hususunda belirli yaklaşımı benimsemiş olan bu akımların kökenlerini nöropsikolojiden aldıklarını söylemek çok yanlış olmaz sanıyorum. Mesela bir de 3. grup olan bilişselci(cognitivist) yaklaşım var. Yapılandırmacılık schema/construct denen ve bilginin kavramsal algısına tekabül eden bilişsel bir terimin üzerine oynayan bir kavram. ama bu kavram bu üç akımda da zaten, bilgilenme/öğrenme esnasında yeri teslim edilen bir aşama.
davranışçı yaklaşım bilgiyle tanışılmasından onun edinimine ve uygulanımına kadar hedefler(kazanımlar) belirleyen, sonra bunların beyinde işlenmesi için gereken sürecin nasıl olacağını soru vb ölçme teknikleriyle net bir şekilde dikte eden ve öğrenme esnasında sıralama yapmanın (dört işlem öğrenmeden, değişken kavramı, fonksiyon tanımı ve fonksiyon argümanı, eşitlik kavramı öğrenilmeden ikinci dereceden bir bilinmeyenli kısacası quadratik bir denklemi çözemezsiniz der, mesela) önemini vurgular, en gerekli olan o ilk bilgiye gider ve bilginin bu şekilde inşa edilmedikçe kafada kavram şeması/yapısı(construct) haline gelemeyeceğini, kazanılamayacağını, o nedenle de uygulanamayacağını söyler vs... neyse, kendi kendime uzatmayayım, sorunuz olursa terimlere ilişkin elimden geldiğince cevaplarım nasılsa.
refraction of light = ışığın kırılması, "why butterflies' wings change in color" = neden kelebeklerin kanatları renk değiştirir (adam okulunda konu başlığına ışığın kırılması demiyor, doğada ışık kırılmasının gerçekleştiği bir fenomeni seçiyor kafasına göre ve onu başlık yapıyor, teori olmadan direkt uygulamasından giriyor olaya, normalde bu mesela pearson'dan çıkma bir fen kitabında resimler için ayrılan sayfa yanındaki beyaz şerit gibi boşluktaki bir resmin altında yazılarak, ya da konu sonu veya ortası bir okuma köşesinde konu edilerek bahsedilecek bir şey, yine konu sonu sorularında en başta yer alması uygun olan kavramsal soru cinslerinden ve amaç ilkeleri kavratabilecek sağduyuyu geliştirmek)
"nature vs nurture" eğitimdeki en ünlü tartışmadır ve çok politiktir, sahip olduğumuz özellikleri çevremizdeki olanaklarla, edindiğimiz tarzlar vs ile mi(nurture-beslemek) kazanırız, yoksa genlerimiz mi belirleyicidir (nature - doğa, innate olan, doğasında olan gibi)
giftedness - üstün zekalılık, özel çocuk olmak, sıklıkla wais veya stanford-binet testlerinde ölçülen tarz iq'da 160 ve üstü skorlayanlar için kullanılır ancak howard gardner'ın ortaya koyduğu gibi çoklu zeka kuramını dikkate alacak olursak görsel işleme hızı ortalamada seyreden bir kişinin işitsel hız ve hafızasında ciddi bir üstünlük sergileme olasılığı da her zaman vardır vs ve bu çocuklar da "special"(özel),"gifted" (tanrı vergisi yeteneği olan) klasmanında değerlendirilip bunlara ayrı eğitim verilmesi gerekip gerekmediği tartışılır vs. burada da yine doğa vs. çevre tartışması çerçevesi içerisinde ilerleyen politik unsurlar var.
prerequisite kelimesi yabancı dilde eğitim veren üniversitelerimizde almak istediğiniz dersten önce almanız gereken diğer derslere ilişkin, öncelikli olduklarını anlatan bir sıfat. anadilimizle eğitim veren üniversitelerimiz buna "önşart" diyor olabilir.
hanzo hanzo yazdığım için tekrardan özür diliyorum; biraz da işime geliyor zira konuşmamı ve yazımı, kısa dönem hafızamı da kısmen etkileyen nörolojik bir sorunla uğraşıyorum son birkaç yıldır, özne-yüklem çatışması içeren cümleler dahi kurabildiğim oluyor, elimden geldiğince dikkat etmeliyim.
bu arada soru sormak gibi çok önemli bir noktaya değinmişiniz, gerçekten çok can alıcı bir konu bu. bizde soru soranı terslerler. genelde olan bu. çünkü öğretmen ağır ders yükünden bunalır, kendisini geliştirmek istemez ve çocuk onu derste aslında zorlamaktadır. hem yeni anlatım teknikleri geliştirmeye, hem de anlattığı şeyi daha iyi anlamış olmaya, kendi konusuna daha hakim olmaya zorlamaktadır ve ne okullarımızda ne de ailelerimizde "bilmiyorum" deme erdemi öğretilmediği için, bu kültürün bir ürünü olan öğretmen de haliyle bundan muaf olamıyor.
@cetoxim: işinize yaradığına sevindim. zamanında yaptığım ödevlerde bu konuya çok değinmiştim ancak maalesef şu an için bu konuda eleştiri yapan paul freire ve leslie margolies'den başkasını hatırlayamıyorum kullandığım kaynaklardan. çok var ama. aslında bu konuda, dışarıda, düzenle kimi eğitimciler arasında bir savaş var bile denebilir bana göre. söylediğinizi destekler yönde bir de şunu eklemek isterim: ülke içerisinde kadrolara sorgulamayan, uyan ya da işin parçası olacak eleman da yetiştirmek istiyorlar. nasıl ki blackwater abd'nin false flag operationlarına (türkçesine ne diyeyim bunun? karanlık, illegal ve çamur atarak hükümet devirme hedefli operasyonları diyeyim mi?) asker yetiştiriyor, okullarda da ideolojik askerler yetişiyor. salaklığa teşvik edilenler ayrı bir amaca yönelik yetiştirilirken diğerleri eğitim sonrası işin mutfağına sokuluyor. abd'nin georgetown üniversitesi mesela dışarı paso diplomatik ajan yetiştiren bir üniversite. ancak tabii bizim derdimiz o salaklığa teşvik edilen kısım çünkü çok amaçlı kullanılıyorlar gerçekten ve dediğiniz gibi konumlarını sahipleniyorlar. kraldan çok kralcı olmak ödüllendiriliyor. pavlov'un köpeği gibi.
constructivism'in eğitimdeki türkçe terminolojik karşılığını bilmiyorum, yapılandırmazı/oluşumsalcı falan olabilir. behaviorism davranışsalcı akım, aslında bilginin ediniminin en verimli şekilde nasıl gerçekleşeceği hususunda belirli yaklaşımı benimsemiş olan bu akımların kökenlerini nöropsikolojiden aldıklarını söylemek çok yanlış olmaz sanıyorum. Mesela bir de 3. grup olan bilişselci(cognitivist) yaklaşım var. Yapılandırmacılık schema/construct denen ve bilginin kavramsal algısına tekabül eden bilişsel bir terimin üzerine oynayan bir kavram. ama bu kavram bu üç akımda da zaten, bilgilenme/öğrenme esnasında yeri teslim edilen bir aşama.
davranışçı yaklaşım bilgiyle tanışılmasından onun edinimine ve uygulanımına kadar hedefler(kazanımlar) belirleyen, sonra bunların beyinde işlenmesi için gereken sürecin nasıl olacağını soru vb ölçme teknikleriyle net bir şekilde dikte eden ve öğrenme esnasında sıralama yapmanın (dört işlem öğrenmeden, değişken kavramı, fonksiyon tanımı ve fonksiyon argümanı, eşitlik kavramı öğrenilmeden ikinci dereceden bir bilinmeyenli kısacası quadratik bir denklemi çözemezsiniz der, mesela) önemini vurgular, en gerekli olan o ilk bilgiye gider ve bilginin bu şekilde inşa edilmedikçe kafada kavram şeması/yapısı(construct) haline gelemeyeceğini, kazanılamayacağını, o nedenle de uygulanamayacağını söyler vs... neyse, kendi kendime uzatmayayım, sorunuz olursa terimlere ilişkin elimden geldiğince cevaplarım nasılsa.
refraction of light = ışığın kırılması, "why butterflies' wings change in color" = neden kelebeklerin kanatları renk değiştirir (adam okulunda konu başlığına ışığın kırılması demiyor, doğada ışık kırılmasının gerçekleştiği bir fenomeni seçiyor kafasına göre ve onu başlık yapıyor, teori olmadan direkt uygulamasından giriyor olaya, normalde bu mesela pearson'dan çıkma bir fen kitabında resimler için ayrılan sayfa yanındaki beyaz şerit gibi boşluktaki bir resmin altında yazılarak, ya da konu sonu veya ortası bir okuma köşesinde konu edilerek bahsedilecek bir şey, yine konu sonu sorularında en başta yer alması uygun olan kavramsal soru cinslerinden ve amaç ilkeleri kavratabilecek sağduyuyu geliştirmek)
"nature vs nurture" eğitimdeki en ünlü tartışmadır ve çok politiktir, sahip olduğumuz özellikleri çevremizdeki olanaklarla, edindiğimiz tarzlar vs ile mi(nurture-beslemek) kazanırız, yoksa genlerimiz mi belirleyicidir (nature - doğa, innate olan, doğasında olan gibi)
giftedness - üstün zekalılık, özel çocuk olmak, sıklıkla wais veya stanford-binet testlerinde ölçülen tarz iq'da 160 ve üstü skorlayanlar için kullanılır ancak howard gardner'ın ortaya koyduğu gibi çoklu zeka kuramını dikkate alacak olursak görsel işleme hızı ortalamada seyreden bir kişinin işitsel hız ve hafızasında ciddi bir üstünlük sergileme olasılığı da her zaman vardır vs ve bu çocuklar da "special"(özel),"gifted" (tanrı vergisi yeteneği olan) klasmanında değerlendirilip bunlara ayrı eğitim verilmesi gerekip gerekmediği tartışılır vs. burada da yine doğa vs. çevre tartışması çerçevesi içerisinde ilerleyen politik unsurlar var.
prerequisite kelimesi yabancı dilde eğitim veren üniversitelerimizde almak istediğiniz dersten önce almanız gereken diğer derslere ilişkin, öncelikli olduklarını anlatan bir sıfat. anadilimizle eğitim veren üniversitelerimiz buna "önşart" diyor olabilir.
hanzo hanzo yazdığım için tekrardan özür diliyorum; biraz da işime geliyor zira konuşmamı ve yazımı, kısa dönem hafızamı da kısmen etkileyen nörolojik bir sorunla uğraşıyorum son birkaç yıldır, özne-yüklem çatışması içeren cümleler dahi kurabildiğim oluyor, elimden geldiğince dikkat etmeliyim.
bu arada soru sormak gibi çok önemli bir noktaya değinmişiniz, gerçekten çok can alıcı bir konu bu. bizde soru soranı terslerler. genelde olan bu. çünkü öğretmen ağır ders yükünden bunalır, kendisini geliştirmek istemez ve çocuk onu derste aslında zorlamaktadır. hem yeni anlatım teknikleri geliştirmeye, hem de anlattığı şeyi daha iyi anlamış olmaya, kendi konusuna daha hakim olmaya zorlamaktadır ve ne okullarımızda ne de ailelerimizde "bilmiyorum" deme erdemi öğretilmediği için, bu kültürün bir ürünü olan öğretmen de haliyle bundan muaf olamıyor.
@cetoxim: işinize yaradığına sevindim. zamanında yaptığım ödevlerde bu konuya çok değinmiştim ancak maalesef şu an için bu konuda eleştiri yapan paul freire ve leslie margolies'den başkasını hatırlayamıyorum kullandığım kaynaklardan. çok var ama. aslında bu konuda, dışarıda, düzenle kimi eğitimciler arasında bir savaş var bile denebilir bana göre. söylediğinizi destekler yönde bir de şunu eklemek isterim: ülke içerisinde kadrolara sorgulamayan, uyan ya da işin parçası olacak eleman da yetiştirmek istiyorlar. nasıl ki blackwater abd'nin false flag operationlarına (türkçesine ne diyeyim bunun? karanlık, illegal ve çamur atarak hükümet devirme hedefli operasyonları diyeyim mi?) asker yetiştiriyor, okullarda da ideolojik askerler yetişiyor. salaklığa teşvik edilenler ayrı bir amaca yönelik yetiştirilirken diğerleri eğitim sonrası işin mutfağına sokuluyor. abd'nin georgetown üniversitesi mesela dışarı paso diplomatik ajan yetiştiren bir üniversite. ancak tabii bizim derdimiz o salaklığa teşvik edilen kısım çünkü çok amaçlı kullanılıyorlar gerçekten ve dediğiniz gibi konumlarını sahipleniyorlar. kraldan çok kralcı olmak ödüllendiriliyor. pavlov'un köpeği gibi.
- godoşu beklerken (18.12.14 18:51:35 ~ 18:54:34)
1