[]
mc tayfun ve freudyen sohbetler kuşağı - acı çekmek bir tercih midir?
ben her insanın farklı bir acı eşiği olduğuna inanırım. hep verdiğim ve çok sevdiğim basit mi basit bir örneğim vardır: kimisi tırnağı kırıldığı için intihar eder, kimisi kolu kopsa bile gülmeye devam eder. gerçi yrrak gibi örnekmiş affedersiniz. ama mesaj çok net. bazı insanlar daha dayanıksızdır. daha fazla etkilenir. bir şeyin acı vermesi, psikolojiyi harap etmesi çok farklı faktörlere dayanıyordur sanırım. yani sizin boğaz köprüsünden geçerken hissettikleriniz, oğlu veya kızı oradan atlayarak intihar etmiş bir anneninkiyle aynı değildir.
ama bu düşüncemi yerle bir eden, kendi dünya görüşümü gözden geçirmeye yönelten bir grup var: arabesk rapçiler. abi bu adamların daha 5. sınıfta dayanılmaz acılar çekmeye başlamasını anlamlandıramıyorum. hiçbir psikolojik durum böyle bir şeye sebep olamaz gibime geliyor.
allah aşkına şu mc tayfun dostumuzu dinleyin,
inciswf.com
insanlar neden bu hale düşüyor? bu çocuğun görünürde pek bir şeyi yoktur muhtemelen. ama iç dünyasında aşırı melankolik, sözlerinden de anlayabileceğimiz üzere çok tehlikeli ve yanlış yerlere gidebilecek fikirlere sahip biri olduğu çok açık.
"ergenlik" deyip geçmeyin. bu tip adamlar 25 yaşında da hayatın kendilerine çok kötü davrandığına, fakir oldukları için kadınlar tarafından aşağılandıklarına falan inanıyorlar.
neden? ben böyle ipe sapa gelmez şeyleri düşünmeyi çok seviyorum. sizin de söyleyecekleriniz vardır belki.
(bkz: bilmiyorum katılacak mısın kaan)
ama bu düşüncemi yerle bir eden, kendi dünya görüşümü gözden geçirmeye yönelten bir grup var: arabesk rapçiler. abi bu adamların daha 5. sınıfta dayanılmaz acılar çekmeye başlamasını anlamlandıramıyorum. hiçbir psikolojik durum böyle bir şeye sebep olamaz gibime geliyor.
allah aşkına şu mc tayfun dostumuzu dinleyin,
inciswf.com
insanlar neden bu hale düşüyor? bu çocuğun görünürde pek bir şeyi yoktur muhtemelen. ama iç dünyasında aşırı melankolik, sözlerinden de anlayabileceğimiz üzere çok tehlikeli ve yanlış yerlere gidebilecek fikirlere sahip biri olduğu çok açık.
"ergenlik" deyip geçmeyin. bu tip adamlar 25 yaşında da hayatın kendilerine çok kötü davrandığına, fakir oldukları için kadınlar tarafından aşağılandıklarına falan inanıyorlar.
neden? ben böyle ipe sapa gelmez şeyleri düşünmeyi çok seviyorum. sizin de söyleyecekleriniz vardır belki.
(bkz: bilmiyorum katılacak mısın kaan)
valla senin de çevrende böyle insanlar olsa sende böyle olurdun. bende olurdum yani.
- false pretension (11.12.14 17:17:20)
Üzülmek bizim kültürümüzde var. Üzülmek prim yapar, insanlar acılarını madalya gibi taşırlar ve göndermezler. Daha önceki bir yazımdan şöyle bir kopyala-yapıştır yapayım.
"Kültürümüzde dertler, tasalar öyle bir madalya gibi takılıp geziliyor ki niye bu kadar yüceleştirildiğini anlayabilmiş değilim. Kime dokunsan sana sorunlarını liste yapar önüne sunar. Şöyle anlatayım, bir konferansta bir Kolombiyalı ile denk geldim ve aramızdaki bir konuşmada dünyanın en mutlu 3. ülkesi olduklarını söyledi. Ondan önce de hayatlarımızı karşılaştırdık, oldukça da kötü durumdalardı. Ben ilk "Manyak mısınız, niye mutlusunuz" diyecektim. Sonra "Nasıl mutlu oluyorsunuz" diye kibarcasına çevirdim. "Bir sorun olduğunda gülebilmek çok önemlidir. Biz dertlerimizin nasıl üstünden geldiğimizle gurur duyarız, bu gururu duymak için de sabırsızlanırız. Bunları bunları yaptım, diye anlatırız. Gülenler yukarı çıkabilenlerdir" demişti. Sonra da durdum, iki dakika düşündüm "Manyak olan bizmişiz" dedim. Bizde ne kadar ağır yük kaldırırsan o kadar gurur duyuyorsun, onlar da o yükten ne kadar çabuk kurtulursan ve ne kadar uzun süre hafif kalırsan onunla gurur duyuluyor. Oradakiler, bir dert olduğunda gülerek "Ben bu derdin üstündeyim" diye bakıyorlar ve sürekli gülmek bir gurur kaynağı. Zaten öncesinde dertleri taşıma konusunda master seviyesindeki bir halka 80'lerde de arabesk bir darbe vurunca, "Yıllar yılı dert yolunda ne ilk ne de sonuncuyum" gibi şarkılar da damardan işleyince doktora kadar yapmış kadar olduk. Mizahımız bile öyle, Yılmaz Erdoğan'ın 90'larda "Ağlamasını bilmeyen adamın, gülmesinden bir b.k olmaz" diye bir repliği vardı. "Efkarlanmak" diye başka dillere %100 anlamı korunarak çevrilmeyen bir kelimemiz var. Tamam, Kolombiyalıların da bazı mallıkları var, sel oluyor, köyü yutuyor, bunlar hala gülüyor "Atlatacağız nasıl olsa" diye ama biz neden bu kadar takığız diye düşünmüyor da değilim. Hayır, derdi taşırken yapıcı bir şey de yapmıyoruz. Derde neyin yol açtığını unutuyoruz ama derdin kendisini unutmuyoruz."
Şu anda 80'lerin acılı arabeski dönemin dinamiklerine göre fazla "yanık" ve "globalleşememiş" kalıyor. İçine rap katınca artık döneme uygun hale geliyor. Sadece var olmak bile acı veriyor adamlara ve o acı ile gurur duyuyorlar.
"Kültürümüzde dertler, tasalar öyle bir madalya gibi takılıp geziliyor ki niye bu kadar yüceleştirildiğini anlayabilmiş değilim. Kime dokunsan sana sorunlarını liste yapar önüne sunar. Şöyle anlatayım, bir konferansta bir Kolombiyalı ile denk geldim ve aramızdaki bir konuşmada dünyanın en mutlu 3. ülkesi olduklarını söyledi. Ondan önce de hayatlarımızı karşılaştırdık, oldukça da kötü durumdalardı. Ben ilk "Manyak mısınız, niye mutlusunuz" diyecektim. Sonra "Nasıl mutlu oluyorsunuz" diye kibarcasına çevirdim. "Bir sorun olduğunda gülebilmek çok önemlidir. Biz dertlerimizin nasıl üstünden geldiğimizle gurur duyarız, bu gururu duymak için de sabırsızlanırız. Bunları bunları yaptım, diye anlatırız. Gülenler yukarı çıkabilenlerdir" demişti. Sonra da durdum, iki dakika düşündüm "Manyak olan bizmişiz" dedim. Bizde ne kadar ağır yük kaldırırsan o kadar gurur duyuyorsun, onlar da o yükten ne kadar çabuk kurtulursan ve ne kadar uzun süre hafif kalırsan onunla gurur duyuluyor. Oradakiler, bir dert olduğunda gülerek "Ben bu derdin üstündeyim" diye bakıyorlar ve sürekli gülmek bir gurur kaynağı. Zaten öncesinde dertleri taşıma konusunda master seviyesindeki bir halka 80'lerde de arabesk bir darbe vurunca, "Yıllar yılı dert yolunda ne ilk ne de sonuncuyum" gibi şarkılar da damardan işleyince doktora kadar yapmış kadar olduk. Mizahımız bile öyle, Yılmaz Erdoğan'ın 90'larda "Ağlamasını bilmeyen adamın, gülmesinden bir b.k olmaz" diye bir repliği vardı. "Efkarlanmak" diye başka dillere %100 anlamı korunarak çevrilmeyen bir kelimemiz var. Tamam, Kolombiyalıların da bazı mallıkları var, sel oluyor, köyü yutuyor, bunlar hala gülüyor "Atlatacağız nasıl olsa" diye ama biz neden bu kadar takığız diye düşünmüyor da değilim. Hayır, derdi taşırken yapıcı bir şey de yapmıyoruz. Derde neyin yol açtığını unutuyoruz ama derdin kendisini unutmuyoruz."
Şu anda 80'lerin acılı arabeski dönemin dinamiklerine göre fazla "yanık" ve "globalleşememiş" kalıyor. İçine rap katınca artık döneme uygun hale geliyor. Sadece var olmak bile acı veriyor adamlara ve o acı ile gurur duyuyorlar.
- aychovsky (11.12.14 22:31:31)
1