[]
Eğitim sisteminden kaçış
Merhaba,
Soru aslında başlıkta var. çocuğu olan herkesin bu sorunu yaşadığının farkındayım. Ne yapacağız? Çocukluklarını, gençliklerini yaşayamayacak derecede bir sınava odaklanarak ömürlerini yiyoruz gibi geliyor bana. Bu sınavlardan kaçmak nasıl mümkün? Böyle bir yol var mı? Kendi örneğinden, etrafındakilerin farklı eğitim süreçlerinden, keşke şöyle yapsaydık diyenlerden bilgi almak isterim. Bizimki daha 5 yaşında ama bir kere girildi mi sisteme sanki kimse kendini kurtaramıyor. En mülayimler ailecek yarışa kendilerini kaptırıyorlar.
Teşekkürler şimdiden.
Soru aslında başlıkta var. çocuğu olan herkesin bu sorunu yaşadığının farkındayım. Ne yapacağız? Çocukluklarını, gençliklerini yaşayamayacak derecede bir sınava odaklanarak ömürlerini yiyoruz gibi geliyor bana. Bu sınavlardan kaçmak nasıl mümkün? Böyle bir yol var mı? Kendi örneğinden, etrafındakilerin farklı eğitim süreçlerinden, keşke şöyle yapsaydık diyenlerden bilgi almak isterim. Bizimki daha 5 yaşında ama bir kere girildi mi sisteme sanki kimse kendini kurtaramıyor. En mülayimler ailecek yarışa kendilerini kaptırıyorlar.
Teşekkürler şimdiden.
sınavsız lise sınavsız üniversite olmadığına göre eşşek gibi çalışacak. şu an anadolu lisesi denilen liseler bile düz liseden bozma. o yüzden çoğu lise dandik. adam gibi öğretmen yok vs. napıcak, çalışacak mecbur.
ama illa ki herkes doktor mühendis olacak diye bişey yok. pekala meslek lisesine falan gidip daha rahat iş bile bulabilir yani. çünlü üniversitelerin de hali malum. çoğu anadolu üniversitesinin kurulmuş olması bile anlamsız zaten.
ben maliye okudum mesela gazide. hiç okumayıp liseden kpss ile yürüseydim diyorum bundan 5 sene önce. o zaman şimdikinden çok daha mutlu olurdum.
burada ailenin tutumu önemli. bizimkiler mesela ucunda ölüm varmış gibi davranmıyorlar. ama bazı aileler görüyorum. bizimki şu kadar saat çalışıyo beriki o kadar saat falan diye yarışı körüklüyorlar. üniversiteye bir sene geç başlayınca hayatı kayıcak sanki.
ama illa ki herkes doktor mühendis olacak diye bişey yok. pekala meslek lisesine falan gidip daha rahat iş bile bulabilir yani. çünlü üniversitelerin de hali malum. çoğu anadolu üniversitesinin kurulmuş olması bile anlamsız zaten.
ben maliye okudum mesela gazide. hiç okumayıp liseden kpss ile yürüseydim diyorum bundan 5 sene önce. o zaman şimdikinden çok daha mutlu olurdum.
burada ailenin tutumu önemli. bizimkiler mesela ucunda ölüm varmış gibi davranmıyorlar. ama bazı aileler görüyorum. bizimki şu kadar saat çalışıyo beriki o kadar saat falan diye yarışı körüklüyorlar. üniversiteye bir sene geç başlayınca hayatı kayıcak sanki.
- elorelia (01.12.14 22:30:46)
Mümkün olan en Lisa zamanda yurtdisi eğitimi. O vakte kadar da okula paralel sizin vereceğiniz eğitim.
- atmaca.ged (01.12.14 22:48:25)
Para varsa maddi durum çok iyiyse mümkün.
Bizim klasik eğitim sisteminden farklı eğitim veren okullar örn. Montessori gibi okullara giderek buralarda ilk bu okullarda eğitim alacak. Ardindan lise v ünvyi yurt dışında almanya,abd vb ülkelerde okuyacak. Bunlar için tabi bol para gerek
Bizim klasik eğitim sisteminden farklı eğitim veren okullar örn. Montessori gibi okullara giderek buralarda ilk bu okullarda eğitim alacak. Ardindan lise v ünvyi yurt dışında almanya,abd vb ülkelerde okuyacak. Bunlar için tabi bol para gerek
- empedokles (01.12.14 23:02:02)
En mülayimler bile kaptırıyorlar sözünüz çok da geçerli değil. Üç çocuğumun üçünü de sınava endekslenerek değil öğrenmeye endekslenerek okuttum.
Nasıl öğreneceğini öğrenince gerisi geliyor zaten. Sınavlarda kendilerine göre iyi derece yaptılar, kendi yollarını çizdiler. (en ufak daha çiziktiriyor)
Çocuktan olamayacağı şeyi beklemeyin, kendiyle yarışmayı öğretin, ufkunu açmasına, kendini tanımasına yardımcı olun.
Karnelerin sağ tarafında yazanlar sol tarafında yazanlardan daha çok başarı getirecek.
Nasıl öğreneceğini öğrenince gerisi geliyor zaten. Sınavlarda kendilerine göre iyi derece yaptılar, kendi yollarını çizdiler. (en ufak daha çiziktiriyor)
Çocuktan olamayacağı şeyi beklemeyin, kendiyle yarışmayı öğretin, ufkunu açmasına, kendini tanımasına yardımcı olun.
Karnelerin sağ tarafında yazanlar sol tarafında yazanlardan daha çok başarı getirecek.
- hayat aklini konusacak bir filozof uret (01.12.14 23:22:39)
Yarışa sokmazsanız, çok büyük iyilik etmiş olursunuz çocuğa. Öyle amansız bi yarış var ki, sıra hayata atılmaya geldiğinde, çocuk bıkmış oluyor.
Yarış niye var? İngilizce öğretecek okul için var. Peki o okul İngilizce öğretebiliyo mu? Hayır. Peki o zaman bu yarış anlamlı mı? Hayır. Naapcaz? Yarışa sokmadan, İngilizceyi biz öğretcez. Nası öğretcez? Yaz tatillerinde yurtdışına gönderecez, gerekirse yabancılardan dersler aldıracaz.
Ortaokulu yurtdışında okutmak iyi bir çözüm olabilir. Lisede cozutuyolar çocuklar. Onun için lise biraz sakat. Üniversite ise, maddi açıdan sakat. Cukka sağlamsa mesele yok. Ama değilse, Türkiye'de okulların parasız ya da ucuz olmasının çok büyük avantajı var. 50 Yaşına geldiği halde, hâlâ yüksek öğrenim kredisinin borcunu ödeyen insanlar tanıyorum.
Yurtdışına gitmek gibi bi hedef varsa, üniversiteyi yurtdışında okuması iyi olur tabii. Şart diil ama işler çok daha kolay yürür o zaman.
Sizin o çocuğa aktarabileceğiniz en önemli katkı, bu hayatta malı, sadece çalışkanların götürdüğünü öğretmek. Bunu da, sözle değil, çalışarak öğreteceksiniz. Onunla beraber ders çalışarak değil. Siz çalışacaksınız. Sizde ne görürse onu yapacak çünkü. Hadi oğlum, hadi kızım diye dürtüklemek yerine, kitap okuyan, ders çalışan bir anne baba görecek, kitap okunan, ders çalışılan bir ortamda büyüyecek. Tıpkı, Roman çocukların, 7-8 yaşından itibaren, darbuka, keman çalarak büyütülmeleri gibi. Ailece öğreniyor olacaksınız. Ailece belgeseller seyredeceksiniz. Ailece seyahatlere gidip, kumsalda malak gibi yatmak yerine, o topraklarda bin sene önce yaşamış olanlar neler yapmışların izini süreceksiniz.
Siz maç ve dizi seyrediyosanız, o da feysçi, instagramcı, Gangnam staylacı olur.
Sizde ne görürse onu olur.
En kötü ihtimalle, Rosetta stonela öğretir, gene öğretirsiniz o Anadolu lisesinin öğreteceği İngilizceyi. Önemli olan, düzenli olarak çalışma alışkanlığını kazandırabilmeniz.
Sadece sizin çocuğunuz için değil, bütün yetişkinler için, şu hayatta bilinmesi gereken sadece iki şey var:
1. Ağustos böceğiyle karınca masalı
2. Tavşanla kaplumbağa masalı
Sadece bu iki masalı, okusun, anlasın, içselleştirsin ve tam mânâsıyla uygulasın yeter.
Bir diğer mevzu da, her akşam, ertesi gün yapması gereken, 3 şeyi belirleyecek. Ertesi gün de, iki eli kanda olsa bile, listedeki o 3 işi mutlaka yapıp ve bitirecek.
Çocuğu yarış atı sınavına hazırlayacağınıza bunu öğretin. Bir de, yaz tatillerinde çalıştırın çocuğunuzu. Bir yere çırak verin ve çalışsın. Hayâtı erken öğrensin. İnsan ilişkilerini erken öğrensin. Bu duyurudaki sorulara bakın genel olarak. O at yarışlarından, kafayı sıyırmadan kurtulmayı başarmışlar, iş de bulabilmişler ama iş yerindeki iç dinamikleri çözemedikleri için bocalıyolar. Halbuki, yaz tatilinde çalışmaya başlayan çocuk, işyeri dinamiklerini çözmüş halde hayata hazırlanmış olur. Çok daha kolay uyum sağlar. Çalışarak para kazanmanın, alın teri dökerek kazanılmış parayla, eve katkı sağlamının erdemini o yaşta öğrenmiş olur. Bunları düşünmek için erken demeyin. 2007 Senesinde ne yapıyor olduğunuzu bi düşünün. İşte şu günden itibaren o kadar süre geçince, çocuğunuz ergen olacak. 2001 yılında ne yapıyor olduğunuzu düşünün. O zamandan bu zamana geçen zaman kadar bir süre sonra da, çocuğunuz üniversiteye gidiyor olacak. Çalışkanlık alışkanlığını şimdiden ve uygulamalı olarak kazandırmanız lâzım. Lafla sözle olmuyor, size bakıp, sizi taklit ediyor. Misal, akşam yemek yendi, televizyon kapatılacak ve ailenin okuma ve çalışma saati başlayacak.
Ben iki senedir, Çinli bir aile ile aynı evi paylaşıyorum. İki yaşındaki bebeklerinin 1 gün dahi televizyon seyrettiğini görmedim. Kendilerinin de, bir gün dahi televizyon seyrettiklerini görmedim. Bütün uğraşıları, o çocukla oyun oynamak. Çocuğa piyano çalmak, ona ev işleri öğretmek. Evet, iki yaşında ve ev işi yapıyor çocuk. Fasülye ayıklıyor, bulaşık yıkıyor. Lavabonun önünde sandalyeye çıkarıyolar, yanında duruyolar ve bulaşık yıkatıyolar mesela. Bi bakmışssınız, ekmek kızartma makinesine ekmek yerleştiriyor. Bazen yerleri fırçayla süpürüyor. Fırça ve faraş. Hayatı öğretmeye iki yaşında başlattılar. Biz naapıyoruz, üniversiteyi bitirine kadar anamızın babamızın sırtında asalak gibi yaşıyoruz. Hayâta atılınca da, herşey kâbus gibi geliyor. Anadan babadan bağımsız olamıyoruz, bağımsız kalamıyoruz.
Yarış niye var? İngilizce öğretecek okul için var. Peki o okul İngilizce öğretebiliyo mu? Hayır. Peki o zaman bu yarış anlamlı mı? Hayır. Naapcaz? Yarışa sokmadan, İngilizceyi biz öğretcez. Nası öğretcez? Yaz tatillerinde yurtdışına gönderecez, gerekirse yabancılardan dersler aldıracaz.
Ortaokulu yurtdışında okutmak iyi bir çözüm olabilir. Lisede cozutuyolar çocuklar. Onun için lise biraz sakat. Üniversite ise, maddi açıdan sakat. Cukka sağlamsa mesele yok. Ama değilse, Türkiye'de okulların parasız ya da ucuz olmasının çok büyük avantajı var. 50 Yaşına geldiği halde, hâlâ yüksek öğrenim kredisinin borcunu ödeyen insanlar tanıyorum.
Yurtdışına gitmek gibi bi hedef varsa, üniversiteyi yurtdışında okuması iyi olur tabii. Şart diil ama işler çok daha kolay yürür o zaman.
Sizin o çocuğa aktarabileceğiniz en önemli katkı, bu hayatta malı, sadece çalışkanların götürdüğünü öğretmek. Bunu da, sözle değil, çalışarak öğreteceksiniz. Onunla beraber ders çalışarak değil. Siz çalışacaksınız. Sizde ne görürse onu yapacak çünkü. Hadi oğlum, hadi kızım diye dürtüklemek yerine, kitap okuyan, ders çalışan bir anne baba görecek, kitap okunan, ders çalışılan bir ortamda büyüyecek. Tıpkı, Roman çocukların, 7-8 yaşından itibaren, darbuka, keman çalarak büyütülmeleri gibi. Ailece öğreniyor olacaksınız. Ailece belgeseller seyredeceksiniz. Ailece seyahatlere gidip, kumsalda malak gibi yatmak yerine, o topraklarda bin sene önce yaşamış olanlar neler yapmışların izini süreceksiniz.
Siz maç ve dizi seyrediyosanız, o da feysçi, instagramcı, Gangnam staylacı olur.
Sizde ne görürse onu olur.
En kötü ihtimalle, Rosetta stonela öğretir, gene öğretirsiniz o Anadolu lisesinin öğreteceği İngilizceyi. Önemli olan, düzenli olarak çalışma alışkanlığını kazandırabilmeniz.
Sadece sizin çocuğunuz için değil, bütün yetişkinler için, şu hayatta bilinmesi gereken sadece iki şey var:
1. Ağustos böceğiyle karınca masalı
2. Tavşanla kaplumbağa masalı
Sadece bu iki masalı, okusun, anlasın, içselleştirsin ve tam mânâsıyla uygulasın yeter.
Bir diğer mevzu da, her akşam, ertesi gün yapması gereken, 3 şeyi belirleyecek. Ertesi gün de, iki eli kanda olsa bile, listedeki o 3 işi mutlaka yapıp ve bitirecek.
Çocuğu yarış atı sınavına hazırlayacağınıza bunu öğretin. Bir de, yaz tatillerinde çalıştırın çocuğunuzu. Bir yere çırak verin ve çalışsın. Hayâtı erken öğrensin. İnsan ilişkilerini erken öğrensin. Bu duyurudaki sorulara bakın genel olarak. O at yarışlarından, kafayı sıyırmadan kurtulmayı başarmışlar, iş de bulabilmişler ama iş yerindeki iç dinamikleri çözemedikleri için bocalıyolar. Halbuki, yaz tatilinde çalışmaya başlayan çocuk, işyeri dinamiklerini çözmüş halde hayata hazırlanmış olur. Çok daha kolay uyum sağlar. Çalışarak para kazanmanın, alın teri dökerek kazanılmış parayla, eve katkı sağlamının erdemini o yaşta öğrenmiş olur. Bunları düşünmek için erken demeyin. 2007 Senesinde ne yapıyor olduğunuzu bi düşünün. İşte şu günden itibaren o kadar süre geçince, çocuğunuz ergen olacak. 2001 yılında ne yapıyor olduğunuzu düşünün. O zamandan bu zamana geçen zaman kadar bir süre sonra da, çocuğunuz üniversiteye gidiyor olacak. Çalışkanlık alışkanlığını şimdiden ve uygulamalı olarak kazandırmanız lâzım. Lafla sözle olmuyor, size bakıp, sizi taklit ediyor. Misal, akşam yemek yendi, televizyon kapatılacak ve ailenin okuma ve çalışma saati başlayacak.
Ben iki senedir, Çinli bir aile ile aynı evi paylaşıyorum. İki yaşındaki bebeklerinin 1 gün dahi televizyon seyrettiğini görmedim. Kendilerinin de, bir gün dahi televizyon seyrettiklerini görmedim. Bütün uğraşıları, o çocukla oyun oynamak. Çocuğa piyano çalmak, ona ev işleri öğretmek. Evet, iki yaşında ve ev işi yapıyor çocuk. Fasülye ayıklıyor, bulaşık yıkıyor. Lavabonun önünde sandalyeye çıkarıyolar, yanında duruyolar ve bulaşık yıkatıyolar mesela. Bi bakmışssınız, ekmek kızartma makinesine ekmek yerleştiriyor. Bazen yerleri fırçayla süpürüyor. Fırça ve faraş. Hayatı öğretmeye iki yaşında başlattılar. Biz naapıyoruz, üniversiteyi bitirine kadar anamızın babamızın sırtında asalak gibi yaşıyoruz. Hayâta atılınca da, herşey kâbus gibi geliyor. Anadan babadan bağımsız olamıyoruz, bağımsız kalamıyoruz.
- compadrito (01.12.14 23:44:16 ~ 23:51:19)
Zahmet edip cevap vermişsiniz uzun uzun, teşekkür ederim.
- min el garaib (02.12.14 12:14:55)
1