[]
Sarı gelinin nenesi niye ölsün?
Anlamadım gitti. Ben babası ölsün diye hatırlıyordum gerçi.
Edit: Orada neneden bahsetmemiş ki :/ Neneyi niye kimse umursamıyor?
Edit: Orada neneden bahsetmemiş ki :/ Neneyi niye kimse umursamıyor?
Savaşların insanı, insanlığı bitirdiği yıllar… belki doksanüç harbi, belki yemen, belki de ‘iptida Bağdat’a sefer olanda’… zamanın ve mekanın insanı yuttuğu yıllar.
Kahramanımızın babası gittiği savaştan dönmemiş, annenin ya da babaannenin (nene) umudunda palandöken dağının karlı eteklerinde gencecik delikanlı babasız büyümüş. Nenesi helal süt emmişinden bir dadaş kızı bulmuş; kendi haline, kimsesiz bir yetim düğünüyle evlendirmiş. Mürüvvetinden çok zaman geçmemiş ki, savaş için erler toplanırken bizim delikanlıyı da parmağındaki kına daha solmadan askere almışlar.
Bir zaman sonra artık cepheden dönüşler başlamış. Her savaş gibi acımasız olan bu savaş da bir çok yiğidi yad ellerde hasretiyle baş başa bırakmıştır.
Cepheden bazısı yaralı dönerken bazıları hiç dönemiyordu. Gelin ve nenesi her dönen kafilenin önüne çıkıyor, başlarının tacı olan yiğitlerinden sağ salim haberler bekliyorlardı.
Nene her kafilenin önüne çıkıp yavrusunu beklerken gelin de pencere önünde bir gün nenesinin kolundan tutmuş gelen erini beklemektedir.
Yine bir gün nene, gelen son kafilenin önüne çıkar bakar, hepsini teker teker koklar, yoktur onların içinde biricik yavrusu. Ve bu son kafiledir. Bütün umutlar bitmiştir.
Yıkılmış bir vaziyette eve dönerken gelin yolda önüne çıkar;
--nene! yine mi yok, der ve yıkılır.
Nene cevap verir.
--ah nenen ölsün sarı gelin. Keşke nenen ölseydi de bu günleri görmeseydi, der ve dövünür.
Nene güngörmüş, acılar yaşamış, gelin yanında metin olması gerekir. Bir taraftan;
‘Ah nenen ölsün sarı gelin’ deyip dövünürken diğer taraftan da gelini kimselere vermeyeceğini sahip çıkacağını söyler.
‘Seni vermem ellere, yeter ki, bu canım sağ’
Bu ağıt zamanla türküleşir, dilden dile gönülden gönüle akıp gider.
Son olarak rahmetli Faruk Kaleli yeniden derlemiştir.
Kahramanımızın babası gittiği savaştan dönmemiş, annenin ya da babaannenin (nene) umudunda palandöken dağının karlı eteklerinde gencecik delikanlı babasız büyümüş. Nenesi helal süt emmişinden bir dadaş kızı bulmuş; kendi haline, kimsesiz bir yetim düğünüyle evlendirmiş. Mürüvvetinden çok zaman geçmemiş ki, savaş için erler toplanırken bizim delikanlıyı da parmağındaki kına daha solmadan askere almışlar.
Bir zaman sonra artık cepheden dönüşler başlamış. Her savaş gibi acımasız olan bu savaş da bir çok yiğidi yad ellerde hasretiyle baş başa bırakmıştır.
Cepheden bazısı yaralı dönerken bazıları hiç dönemiyordu. Gelin ve nenesi her dönen kafilenin önüne çıkıyor, başlarının tacı olan yiğitlerinden sağ salim haberler bekliyorlardı.
Nene her kafilenin önüne çıkıp yavrusunu beklerken gelin de pencere önünde bir gün nenesinin kolundan tutmuş gelen erini beklemektedir.
Yine bir gün nene, gelen son kafilenin önüne çıkar bakar, hepsini teker teker koklar, yoktur onların içinde biricik yavrusu. Ve bu son kafiledir. Bütün umutlar bitmiştir.
Yıkılmış bir vaziyette eve dönerken gelin yolda önüne çıkar;
--nene! yine mi yok, der ve yıkılır.
Nene cevap verir.
--ah nenen ölsün sarı gelin. Keşke nenen ölseydi de bu günleri görmeseydi, der ve dövünür.
Nene güngörmüş, acılar yaşamış, gelin yanında metin olması gerekir. Bir taraftan;
‘Ah nenen ölsün sarı gelin’ deyip dövünürken diğer taraftan da gelini kimselere vermeyeceğini sahip çıkacağını söyler.
‘Seni vermem ellere, yeter ki, bu canım sağ’
Bu ağıt zamanla türküleşir, dilden dile gönülden gönüle akıp gider.
Son olarak rahmetli Faruk Kaleli yeniden derlemiştir.
- kırmızıkaşekaban (17.07.13 13:58:34)
erzurumluyum hikayesini bilmem ama deyimdir nenen ölsün lafı. herkes birbirine söyler. herhangi bir telmihte bulunularak yapılan bir şey değil.
- semender (17.07.13 14:52:15)
ne kadar dogru bilmiyorum ama yillar once birinden hikayesini dinledigime gore turkuyu yazan palandoken'e cikmis ve nenen ölsün kisminda aslinda, (koye) inen ölsün diyormus.
- slalom (17.07.13 16:28:27 ~ 16:28:54)
1