[]
siyasal bilimler
örneğin, otoriterleşme çalışan birisi kurumların bozulmalarını sebep olarak gösteriyor. bu onun sınıfsal etmenleri göz ardı etmesi sonucunu mu doğurur?
yani iki zıt görüş illa birbirini dışlar biçimde mi bakıyor olaylara? yoksa kaynaştırılabilirler mi?
yani iki zıt görüş illa birbirini dışlar biçimde mi bakıyor olaylara? yoksa kaynaştırılabilirler mi?
Aşağıda "A" kısmı soruna direkt ve kısaca cevap verecek, "B" kısmı ise eğer tez yazıyorsan belki işine yarar diye konuyu biraz derinleştirecek.
-----A-----
Öyle bir çıkarım yapamayız. Neden? Kurumların bozulması bir şeylere sebep bile olsa aslında bir şeylerin sonucudur. Kurumlar kendi kendine değil, siyasal/toplumsal etkinlikler sonucunda bozulur. Eğer kurumlar, sınıf mücadelesinin aracı olarak kullanılır (genelde sermaye/burjuva sınıfı için bir araç olarak) ve sömürüyü arttırmak, sosyal hakları kısıtlamak için kullanılmaya başlanırsa (örnekleri için gazetelere bakabilirsin:) bozulmalar meydana gelir. Sınıfsal bakış açısı burada var mı yok mu anlamak için bozulmayı nasıl ele aldığına bakmak lazım.
Bozulma dediğimiz mesele de karışık tabi (corruption). Bozulma bence 2 türlüdür: 1) Senin ideal yönetim sistemine uymayan stabil durumlar için kullanabilirsin; ya da 2) kim kime dum duma, liyakatsız, leş, vasat bir ortam olur, toplumsal krizlere yol açar -ki bu da aslında kapitalizmde bazı koşullarda sermayenin toplumu yönetme biçimdir ve istenmeyen durum da değildir. Yani bozumla sonuç olarak ya "normalized corruption" ya da "unstable corrupted situation" şeklinde ele alınabilir. Daha da açmak gerekirse: 1) Tüm kapitalist devletler corrupted kurumlara sahiptir: Bu kurumlar kriz yaratmaz, kendi sistemlerini sorunsuz biçimde yeniden üretir, stabildir. 2) Atina şehir devletinin yıkıldığı süreçte sebep "corruption" olarak görülür. O süreçte sürekli toplumsal krizler çıkar, yönetimler çok sık biçim ve el değiştirir, din ve ahlak artık toplumun belirleyenleri değildir, rüşvet, adaletsizlik yaygındır. Filozoflar, düzeni tekrar sağlamak için "sistem"ler sunmaya çalışır.
-----B-----
Ayrıca bu mesele structure-agency tartışmasına da götürür. Otoriterleşmenin sebebi kurumların bozulması ise kurumlar, siyasal süreçlerin belirleyenidir. Yani aynı zamanda kurumlar, aktör davranışlarını da belirler diyebiliriz. Ama bu bahsettiğin argüman sahibi bunu söylüyor mu net olarak? İki zıt görüş vardır sosyal teoride 80'lere kadar: agency sürecin belirleyenidir vs structure (kurumları da bunun içine ekleyebilirsin) sürecin belirleyenidir. Ancak ben bir Roy Bhaskarcı olarak bu ikisinden birinin değil ancak her ikisinin diyalektik ilişksinin toplumsal süreçleri belirlediğini savunurum. Bourdieu ve Giddens de aşağı yukarı böyle düşünür. Yani bu konuda tez yazacaksan bunlara da bakmalısın. Sınıf tartışması da aslında bununla ilişkili.
Sonuç olarak, ben, kurumların bozulmasını sebep olarak gösteren birine sınıfsal ilişkilerden önce kurumların nasıl bozulabilidiğini sorardım.
-----A-----
Öyle bir çıkarım yapamayız. Neden? Kurumların bozulması bir şeylere sebep bile olsa aslında bir şeylerin sonucudur. Kurumlar kendi kendine değil, siyasal/toplumsal etkinlikler sonucunda bozulur. Eğer kurumlar, sınıf mücadelesinin aracı olarak kullanılır (genelde sermaye/burjuva sınıfı için bir araç olarak) ve sömürüyü arttırmak, sosyal hakları kısıtlamak için kullanılmaya başlanırsa (örnekleri için gazetelere bakabilirsin:) bozulmalar meydana gelir. Sınıfsal bakış açısı burada var mı yok mu anlamak için bozulmayı nasıl ele aldığına bakmak lazım.
Bozulma dediğimiz mesele de karışık tabi (corruption). Bozulma bence 2 türlüdür: 1) Senin ideal yönetim sistemine uymayan stabil durumlar için kullanabilirsin; ya da 2) kim kime dum duma, liyakatsız, leş, vasat bir ortam olur, toplumsal krizlere yol açar -ki bu da aslında kapitalizmde bazı koşullarda sermayenin toplumu yönetme biçimdir ve istenmeyen durum da değildir. Yani bozumla sonuç olarak ya "normalized corruption" ya da "unstable corrupted situation" şeklinde ele alınabilir. Daha da açmak gerekirse: 1) Tüm kapitalist devletler corrupted kurumlara sahiptir: Bu kurumlar kriz yaratmaz, kendi sistemlerini sorunsuz biçimde yeniden üretir, stabildir. 2) Atina şehir devletinin yıkıldığı süreçte sebep "corruption" olarak görülür. O süreçte sürekli toplumsal krizler çıkar, yönetimler çok sık biçim ve el değiştirir, din ve ahlak artık toplumun belirleyenleri değildir, rüşvet, adaletsizlik yaygındır. Filozoflar, düzeni tekrar sağlamak için "sistem"ler sunmaya çalışır.
-----B-----
Ayrıca bu mesele structure-agency tartışmasına da götürür. Otoriterleşmenin sebebi kurumların bozulması ise kurumlar, siyasal süreçlerin belirleyenidir. Yani aynı zamanda kurumlar, aktör davranışlarını da belirler diyebiliriz. Ama bu bahsettiğin argüman sahibi bunu söylüyor mu net olarak? İki zıt görüş vardır sosyal teoride 80'lere kadar: agency sürecin belirleyenidir vs structure (kurumları da bunun içine ekleyebilirsin) sürecin belirleyenidir. Ancak ben bir Roy Bhaskarcı olarak bu ikisinden birinin değil ancak her ikisinin diyalektik ilişksinin toplumsal süreçleri belirlediğini savunurum. Bourdieu ve Giddens de aşağı yukarı böyle düşünür. Yani bu konuda tez yazacaksan bunlara da bakmalısın. Sınıf tartışması da aslında bununla ilişkili.
Sonuç olarak, ben, kurumların bozulmasını sebep olarak gösteren birine sınıfsal ilişkilerden önce kurumların nasıl bozulabilidiğini sorardım.
- prole (15.11.20 23:10:04 ~ 23:27:38)
1