[]
Hitler'in yahudi nefreti
nedendir? evet, isa katilleri falan filan diyecekler durun. sebebinin bu olmadığını biliyoruz.
O dönemde yahudilerin avrupada bulundukları ülkelerin yaşamlarına entegre olmaları, endüstri ve finansın yöneticileri haline gelmeleri, sosyal ve entelektüel yaşamda öne çıkmaları halkta nefret öğesi oluşturdu. Nasıl biz şimdi herşeyden suriyelileri sorumlu tutuyorsak o dönemki ekonomik depresyondan, dünya savaşı yenilgisinden vs. yahudileri sorumlu tuttular. Hitler sahiden buna inanıyor muydu yoksa halkta karşılığını bulan bir nefreti mi körüklüyordu bilemiyorum.
Ancak biraz "eugenics" bakıldığında o dönem bilim yayımlarının ırksal üstünlük ve ayrılıklar üzerine yaptığı çalışmaların da bu görüşleri körüklediğini söyleyebiliriz. Gerçekten alman ırkının üstünlüğüne inanıyor olması makul. Bu durumda yahudilerin alt, kirleten ırk olduğu konusunda da samimi olabileceği kanısındayım.
Atatürk in the Nazi Imagination kitabında Hitler'in milli mücadeleden esinlenimlerinden bahsedilir. Bir ulus devlet kurma aşamasında tıpkı bizdeki varlık vergileri, ermeni sürgünleri vs. gibi servetin, mülkün ve entelijansiyanın millileştirilmesinden de bahsedebiliriz. Yani gereklilik olarak da bakılabilir.
Ancak biraz "eugenics" bakıldığında o dönem bilim yayımlarının ırksal üstünlük ve ayrılıklar üzerine yaptığı çalışmaların da bu görüşleri körüklediğini söyleyebiliriz. Gerçekten alman ırkının üstünlüğüne inanıyor olması makul. Bu durumda yahudilerin alt, kirleten ırk olduğu konusunda da samimi olabileceği kanısındayım.
Atatürk in the Nazi Imagination kitabında Hitler'in milli mücadeleden esinlenimlerinden bahsedilir. Bir ulus devlet kurma aşamasında tıpkı bizdeki varlık vergileri, ermeni sürgünleri vs. gibi servetin, mülkün ve entelijansiyanın millileştirilmesinden de bahsedebiliriz. Yani gereklilik olarak da bakılabilir.
- Herkesefendi (21.12.18 03:44:39)
Ekonomi yanudilerin elinde idi. Cokca seyi yahudilere cingenelere vb yuklemek politik olarak kolay oldu. Irkciligin gucu birlestirici ve tek amac etrafinda toplayici etkisini kullanmak istemesinin yaninda acaba yahudilerden gercekten nefret ediyor muydu bilmiyorum acikcasi. (Kavgam’i okumadim bu arada)
- twelfth (21.12.18 03:45:33)
Ben yazarken Herkesefendi yazmis. Sonradan gordum.
- twelfth (21.12.18 03:46:59)
Kavgam'ı ta ortaokuldayken okumuştum. Orada gençken (yanlış hatırlamıyorsam Viyana'da) gördüğü bir manzaradan bahsediyordu: Bir Alman, zengin bir Yahudi'nin dükkanının önünde dileniyordu. Bu görüntüden çok büyük üzüntü ve nefret duyduğunu itiraf ediyordu. Almanlar kendi ülkelerinde onursuz bir yaşam sürerken, o ülkenin nimetlerinden yabancıların faydalandığını düşünmüş olmalı. Kendisi de Viyana yıllarında ufacık bir evde 15-20 tane insanla sıkış tepiş kalıyordu.
Hitler'in nevişahsına münhasır bir Yahudi düşmanlığı elbette vardı. Onların toplumu yozlaştırdığına, bulundukları farklı ülkelerin ekonomisini kemirdiklerine ve o ülkelerin insanlarını sömürdüklerine canı gönülden inanıyor olabilir. Anti-Semitizm'in uzun süredir her coğrafyada varlığını sürdürdüğü de malum. Ancak Yahudi düşmanlığının Alman toplumunu birleştirici özelliğini fark edip bunu pompaladığı propagandanın, siyasi olarak elde ettiği yarar, kişisel nefretinden daha üstündür diye düşünüyorum. Aryan ırkı teorisi (bir anlamda diğer ırkların aşağı oldukları) ve saf ırk yaratma (bir anlamda ülkedeki diğer ırkları ortadan kaldırma) projesini ise bir dünya savaşından yenik olarak çıkmış, Versailles Andlaşması'nın ağır şartları altında ezilen mağrur Alman halkına gururunu tekrar kazanma umudunu vermek için ustalıkla kullandı. Ve en önemlisi, propaganda yapılacak reel malzemesi biten otoriter yönetimlerin popülist siyasetlerini sürdürmek ve halkla bağlarını koparmamak için suni bir düşman yarattıkları bir gerçek. Nazi Almanyasının da en uçta örneklerinden birini teşkil ettiği totaliter yönetimler söz konusu olduğunda ise bu "suni düşman yaratma" eğilimi daha radikal bir hal alıyor.
Hitler'in nevişahsına münhasır bir Yahudi düşmanlığı elbette vardı. Onların toplumu yozlaştırdığına, bulundukları farklı ülkelerin ekonomisini kemirdiklerine ve o ülkelerin insanlarını sömürdüklerine canı gönülden inanıyor olabilir. Anti-Semitizm'in uzun süredir her coğrafyada varlığını sürdürdüğü de malum. Ancak Yahudi düşmanlığının Alman toplumunu birleştirici özelliğini fark edip bunu pompaladığı propagandanın, siyasi olarak elde ettiği yarar, kişisel nefretinden daha üstündür diye düşünüyorum. Aryan ırkı teorisi (bir anlamda diğer ırkların aşağı oldukları) ve saf ırk yaratma (bir anlamda ülkedeki diğer ırkları ortadan kaldırma) projesini ise bir dünya savaşından yenik olarak çıkmış, Versailles Andlaşması'nın ağır şartları altında ezilen mağrur Alman halkına gururunu tekrar kazanma umudunu vermek için ustalıkla kullandı. Ve en önemlisi, propaganda yapılacak reel malzemesi biten otoriter yönetimlerin popülist siyasetlerini sürdürmek ve halkla bağlarını koparmamak için suni bir düşman yarattıkları bir gerçek. Nazi Almanyasının da en uçta örneklerinden birini teşkil ettiği totaliter yönetimler söz konusu olduğunda ise bu "suni düşman yaratma" eğilimi daha radikal bir hal alıyor.
- habes papaz (21.12.18 04:06:29)
Türklerin Ermeni nefreti ile yaklaşık aynı.
Ticareti, sanatı, üretimi elinde tutan gruptan herkes nefret ediyor. Şimdi nasıl Türkiye'nin büyük çoğunluğu okumuş "beyaz Türk" denen grubu "Gezici" falan diye ezmeye çalışıyor, aynı mantık.
Güncel örnekler gözünde daha iyi canlansın diye, yoksa çok umrumda değil.
Ticareti, sanatı, üretimi elinde tutan gruptan herkes nefret ediyor. Şimdi nasıl Türkiye'nin büyük çoğunluğu okumuş "beyaz Türk" denen grubu "Gezici" falan diye ezmeye çalışıyor, aynı mantık.
Güncel örnekler gözünde daha iyi canlansın diye, yoksa çok umrumda değil.
- babilbaligi (21.12.18 09:50:07)
Arkadaşlara ek olarak bir de o dönemde Yahudi aleyhtarlığı veya antisemitizm Hitler veya Naziler ile başlamış bir fenomen değildi. Var olanın üzerine inşa ettiler.
(bkz: dreyfus olayı)
(bkz: dreyfus olayı)
- nrn (21.12.18 10:38:45)
herkes çok güzel yazmış. ek olarak, sanat okuluna kabul edilmeyişinin de hayatında ciddi bir kırılma anı olduğu söylenir. bundan yahudi hocaları sorumlu tutmuş olması kişisel bir husumet de yaratıyor. sanat eserlerine yönelik sonraki tavrı da bu olayın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
- görünmezkaza (21.12.18 12:09:15)
almanlar zaten yahudilerden nefret ediyordu, Hitler de bunu kullanarak gucunu pekistirdi. almanlarin neden yahudileri sevmedigini herkesefendi yazmis. su anda avrupalilar turkleri/faslilari neden sevmiyorsa, turkler suriyelileri neden sevmiyorsa benzer sebepler. topluma adapte olmama, toplum icinde ayri toplum olusturma. almanlarin islerini elinden alma. vs vs. bunlarin ustune yahudiler toplumun en zengin ve varlikli tabakasini olusturuyordu.
- crucio (21.12.18 12:16:30)
Çok bilgilendirici bir duyuru olmuş, açan ve katkıda bulunan herkese teşekkürler.
Onun dışında minnacık bir örnekle ben de ekleme yapmak isterim. Arkadaşların anlattığı gibi yahudi nefreti yeni değilmiş. Kafka'nın hayatını okurken, babasının yahudi olduğundan evlenebilmek için özel izin alıp öyle evlenebildiğini okumuştum. Köyündeki birçok yahudi bu yüzden evlenemiyormuş mesela. Ancak zengin ve nüfuzlu isen serbestmişsin. O yıllarda zengin yahudilerin böyle gariban olanları kollamamaması da ilginç gelir hep bana.
Onun dışında minnacık bir örnekle ben de ekleme yapmak isterim. Arkadaşların anlattığı gibi yahudi nefreti yeni değilmiş. Kafka'nın hayatını okurken, babasının yahudi olduğundan evlenebilmek için özel izin alıp öyle evlenebildiğini okumuştum. Köyündeki birçok yahudi bu yüzden evlenemiyormuş mesela. Ancak zengin ve nüfuzlu isen serbestmişsin. O yıllarda zengin yahudilerin böyle gariban olanları kollamamaması da ilginç gelir hep bana.
- birsürüsorumvar (21.12.18 12:45:53)
soyle alintilar vereyim, umarim aciklayici olur:
"(...) Birileri soğuktan it gibi titrerken içinde şöminesi, saunası eksik olmayan villaların tanıtımını izlemek,
Açlıktan kırılırken lokantalardan yükselen kebap kokularına yemek buğularına katlanmak,
Sevdiğin, yakının ağrılar içinde kıvranıp doktor, ilaç yüzü göremezken magazin programlarındaki sefahata katlanmak oldukça güç.
Tarihsel süreç içinde tam da bu güç noktada birtakım cin fikirliler devreye girer.
Düzenin korunumu için, ezilen kitlelerin tümlüğünü bozmak için, yahut gerekli görülen bazı dönüşümler için paçavralıların ateş gibi yakıcı öfkesinden yararlanırlar.
Bu öfke uygun görülen kanallara aktarılır.
Böylelikle, gözümüzü açıp kapayıncaya kadarlık bir sürede gördüklerimiz, duyduklarımız, algılarımız değişiverir.
Kötücül olan zenginin yoksulu ezmesi değilmiş gibi görünür örneğin. Tüccarların, sermayedarların çalışanları sömürmesinde değildir aslında yanlışlık.
Kötü olan, yanlış olan, içimizde beslenen kimi gizli düşmanlar, hainler, pisliklerdir. Milletimizin sırtından malı götüren soyu bozuklardır.
(Dönemin özelliklerine göre yahudi, ermeni, kızılbaş, sönme, sabetaycı vb. olabilirler)
Onlar ki vatanımızın, milletimizin gövdesine sancı gibi saplanmış, bütünlüğünü tehlikeye sokmuş urlu hücrelerdir.
Onları kesip atsak, sırtımızdaki bu kenelerden kurtulsak, kanımızı emen bu sülükleri kurutsak her şey düzelebilir.
Dinsel bağnazlık kaynaklı bazı düşmanlıkların, barbarlıkların dışında çağımızda “öteki” düşmanlığına uzanan en kalabalık cadde budur.
Geçtiğimiz yüzyılın başından ortalarına kadar hem yurdumuzda, hem Avrupa’a Asya’da yaygın söylem, medya perdesinde yazılan çizilenler, karikatürler, fıkralar, haberler, kitaplar, dergiler hep bu duyguyu beslerdi.
(...)
Bugünün popüler kültüründe bile bu yaklaşımlar yaygındır.
Örneğin yurdumuzda kitlelere en yoğun propaganda aşılayan kanallardan “Kurtlar Vadisi”ndeki yahudi karakterlerden İplikçi Nedim (banker), yahudiler arasında yokluk çeken bulunmadığı yönündeki düşmanca kanıları körükleyen şakasını pis bir sırıtışla kapatıyor:
“(...) İplikçi:«Benim 1500 burslu öğrencim var», Polat:«Nerede? İsrail'de mi?» İplikçi:«Aman kuzuum. İsrail'de nerede bulacaksın okutacak fakiri!» (...)”
Yahut, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında yoksul halkın kanını emenlere ilişkin bir menkıbe şöyle akıp gidiyor:
“(...) «Bu villa kimin?» «Kirkor Efendi'nin Paşam!» «Şu köşk?» «Dimitri Efendi’nin Paşa Hazretleri!» «Ya şu ilerideki konak?» «Salamon Efendi'nin!»
Atatürk bu kez, az ötedeki toprak damlı, virane bir evin sahibini öğrenmek için sorunca, Adanalı gazi cevap verdi: «Recep Çavuş'un Paşam!»
(...) Recep Çavuş gelince bir asker selamından sonra, «Emredin Paşam» demişti. Ata, bu kez
Recep Çavuş'a sormaya başladı: «Bu villa Kirkor Efendi’nin, bu köşk Dimitri Efendi’nin, şu konak Salamon Efendi’nin, o virane de senin! Bu ermeniler, rumlar, yahudiler şu binaları dikerken sen neredeydin?»
Recep Çavuş yılllarca savaş meydanlarında koşturmanın verdiği gönül yorgunluğuyla cevap verdi: «Sizinle beraberdim Paşam! Trablusgarp'ta, Çanakkale'de, Sakarya'da!..» (...)"
Düşman yaratmanın, savaş kazanmanın en etkili yollarından biri, hedef kitleyi karşılarındakilerin onlar gibi olmadığına inandırmaktan geçer.
Duygudaşlık ortadan kalkınca, karşınızdakinin yerine kendinizi koyamayınca, karşınızdakini insan gibi göremeyince her şey olur.
Tecavüzcü bir canavara, Allah düşmanı bir kâfire, milletin kanını emen bir soysuza, küçük çocukların kanını ekmeğine katan bir çıfıta, kuyruklu ve kotu kokan bir hanzoya her şey mübahtır.
Dövülür de, sövülür de, sürülür de, katledilir de, yakılır da.
(...) "
"(...) Birileri soğuktan it gibi titrerken içinde şöminesi, saunası eksik olmayan villaların tanıtımını izlemek,
Açlıktan kırılırken lokantalardan yükselen kebap kokularına yemek buğularına katlanmak,
Sevdiğin, yakının ağrılar içinde kıvranıp doktor, ilaç yüzü göremezken magazin programlarındaki sefahata katlanmak oldukça güç.
Tarihsel süreç içinde tam da bu güç noktada birtakım cin fikirliler devreye girer.
Düzenin korunumu için, ezilen kitlelerin tümlüğünü bozmak için, yahut gerekli görülen bazı dönüşümler için paçavralıların ateş gibi yakıcı öfkesinden yararlanırlar.
Bu öfke uygun görülen kanallara aktarılır.
Böylelikle, gözümüzü açıp kapayıncaya kadarlık bir sürede gördüklerimiz, duyduklarımız, algılarımız değişiverir.
Kötücül olan zenginin yoksulu ezmesi değilmiş gibi görünür örneğin. Tüccarların, sermayedarların çalışanları sömürmesinde değildir aslında yanlışlık.
Kötü olan, yanlış olan, içimizde beslenen kimi gizli düşmanlar, hainler, pisliklerdir. Milletimizin sırtından malı götüren soyu bozuklardır.
(Dönemin özelliklerine göre yahudi, ermeni, kızılbaş, sönme, sabetaycı vb. olabilirler)
Onlar ki vatanımızın, milletimizin gövdesine sancı gibi saplanmış, bütünlüğünü tehlikeye sokmuş urlu hücrelerdir.
Onları kesip atsak, sırtımızdaki bu kenelerden kurtulsak, kanımızı emen bu sülükleri kurutsak her şey düzelebilir.
Dinsel bağnazlık kaynaklı bazı düşmanlıkların, barbarlıkların dışında çağımızda “öteki” düşmanlığına uzanan en kalabalık cadde budur.
Geçtiğimiz yüzyılın başından ortalarına kadar hem yurdumuzda, hem Avrupa’a Asya’da yaygın söylem, medya perdesinde yazılan çizilenler, karikatürler, fıkralar, haberler, kitaplar, dergiler hep bu duyguyu beslerdi.
(...)
Bugünün popüler kültüründe bile bu yaklaşımlar yaygındır.
Örneğin yurdumuzda kitlelere en yoğun propaganda aşılayan kanallardan “Kurtlar Vadisi”ndeki yahudi karakterlerden İplikçi Nedim (banker), yahudiler arasında yokluk çeken bulunmadığı yönündeki düşmanca kanıları körükleyen şakasını pis bir sırıtışla kapatıyor:
“(...) İplikçi:«Benim 1500 burslu öğrencim var», Polat:«Nerede? İsrail'de mi?» İplikçi:«Aman kuzuum. İsrail'de nerede bulacaksın okutacak fakiri!» (...)”
Yahut, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında yoksul halkın kanını emenlere ilişkin bir menkıbe şöyle akıp gidiyor:
“(...) «Bu villa kimin?» «Kirkor Efendi'nin Paşam!» «Şu köşk?» «Dimitri Efendi’nin Paşa Hazretleri!» «Ya şu ilerideki konak?» «Salamon Efendi'nin!»
Atatürk bu kez, az ötedeki toprak damlı, virane bir evin sahibini öğrenmek için sorunca, Adanalı gazi cevap verdi: «Recep Çavuş'un Paşam!»
(...) Recep Çavuş gelince bir asker selamından sonra, «Emredin Paşam» demişti. Ata, bu kez
Recep Çavuş'a sormaya başladı: «Bu villa Kirkor Efendi’nin, bu köşk Dimitri Efendi’nin, şu konak Salamon Efendi’nin, o virane de senin! Bu ermeniler, rumlar, yahudiler şu binaları dikerken sen neredeydin?»
Recep Çavuş yılllarca savaş meydanlarında koşturmanın verdiği gönül yorgunluğuyla cevap verdi: «Sizinle beraberdim Paşam! Trablusgarp'ta, Çanakkale'de, Sakarya'da!..» (...)"
Düşman yaratmanın, savaş kazanmanın en etkili yollarından biri, hedef kitleyi karşılarındakilerin onlar gibi olmadığına inandırmaktan geçer.
Duygudaşlık ortadan kalkınca, karşınızdakinin yerine kendinizi koyamayınca, karşınızdakini insan gibi göremeyince her şey olur.
Tecavüzcü bir canavara, Allah düşmanı bir kâfire, milletin kanını emen bir soysuza, küçük çocukların kanını ekmeğine katan bir çıfıta, kuyruklu ve kotu kokan bir hanzoya her şey mübahtır.
Dövülür de, sövülür de, sürülür de, katledilir de, yakılır da.
(...) "
- viva paulista (21.12.18 13:19:44)
1