[]
İkinci Abdülhamid Bu Aralar Neden Bu Kadar Popi ?
33 yıllık iktidarında çok toprak kaybedilmiş ama hadi diyelim o zamanın şartlarında öyleydi, kendisi çok iyi padişahtı. ilber hoca falan da cok tutuyor.
ama sonuçta osmanlı diyince hep fatihler, kanuniler başarı olarak akla gelirdi bu zamana kadar. nam salmislardır.
dönem olarak dgerlerinden çok farklı, çok zor bir dönem olabilir abdulhamid'inki. onu demiyorum. yani neden abdülhamid onu soruyorum. ne olursa olsun sonuç olarak daha meşhur, avrupa'yı titreten padişahlar var sonuçta.
ama sonuçta osmanlı diyince hep fatihler, kanuniler başarı olarak akla gelirdi bu zamana kadar. nam salmislardır.
dönem olarak dgerlerinden çok farklı, çok zor bir dönem olabilir abdulhamid'inki. onu demiyorum. yani neden abdülhamid onu soruyorum. ne olursa olsun sonuç olarak daha meşhur, avrupa'yı titreten padişahlar var sonuçta.
çünkü halifeliği en iyi o taşımıştır. bu yüzden halifelik yanlılarının baştacıdır.
s
şu videoyu buraddan itibaren izle bence: youtu.be
s
şu videoyu buraddan itibaren izle bence: youtu.be
- illegalstar (18.10.18 13:17:46)
Bi olayı yok, V. Mehmet ve Vahdettin'i saymazsak son Osmanlı padişahı, biraz da Mustafa Kemal'in o jargondaki karşılığı gibi gösteriliyor, o nedenle. Yoksa Osmanlı'nın en başarısız padişahlarından biri, o dönemin şartlarında mukayese edilse bile öyle.
- angelus (18.10.18 13:18:42)
modern dönem osmanlı devletinin en meşhur padişahı. ondan sonra gelenler etkisizdi, öncesi de çok eski zaten. hal böyle olunca osmanlı fanatikleri için popi olacak başka isim kalmıyor bu yüzden köpürtülüyor
- dafuq (18.10.18 13:40:10)
hocam şimdi bu adam binbir zorluk içersinde devleti zar zor ayakta tutmuş, bu yabana atılacak bir sebep değil.
Fatih, kanuni vs. zaten tartışılmaz insanlar. yani, 3-5 ekşici dışında bu adamların kudretini sorgulayan kimse yoktur sanırım, bu sebeple oradan ekmek çıkmıyor. ancak okumayı seven meraklı insanlar için biraz kitap satılıyor o kadar.
ama Abdülhamit'te durum farklı. torunları hayatta, onlar sürekli "dedem şöyle böyle" diyip demeçler veriyorlar, dizisi var ki o zaten başlı başına bir etken.
Fatih, kanuni vs. zaten tartışılmaz insanlar. yani, 3-5 ekşici dışında bu adamların kudretini sorgulayan kimse yoktur sanırım, bu sebeple oradan ekmek çıkmıyor. ancak okumayı seven meraklı insanlar için biraz kitap satılıyor o kadar.
ama Abdülhamit'te durum farklı. torunları hayatta, onlar sürekli "dedem şöyle böyle" diyip demeçler veriyorlar, dizisi var ki o zaten başlı başına bir etken.
- giovanne (18.10.18 13:58:17 ~ 13:58:43)
Marangozlugu iyiydi.
- stavro (18.10.18 14:19:11)
Toprak kaybedeceğiz onun psikolojik altyapısı hazırlanıyor sanırım
- le jeune turc (18.10.18 14:32:14)
12 kadindan 26 cocuk sahibi olmasi da bir etken olabilir. Rahmetli iyi calismis, gece-gunduz mesai kastirmis. Doneminde devlet borc icinde yuzmesine ragmen saray masraflarindan hic kisintiya gidilmemistir, Avrupa'dan piyes - tiyatro gruplari sadece kendisine gosteri yapmak icin getirtilmistir vs.
Bir doneme cok benziyor ama hatirlayamadim Almanya'da Habsburg donemi olabilir.
Bir doneme cok benziyor ama hatirlayamadim Almanya'da Habsburg donemi olabilir.
- dougsampson (18.10.18 14:32:22)
şan, şöhret, güç, kudret açısından yavuz, fatih, kanuni tartışılmaz ama bizim son osmanlıcılar akılları sıra Atatürk'ün karşısına çıkarabilecek bir figür, portre olarak bunu çıkarabiliyorlar çünkü bahsettiğim padişahların hem dönem hem de başka faktörlerle Atatürk'le mukayese edilmesi sağlıklı olmaz.
Bizim son Osmanlıcıların yakın tarih figürü olarak sadece bu adamı ortaya koyabiliyorlar Atatürk'e karşı
Bizim son Osmanlıcıların yakın tarih figürü olarak sadece bu adamı ortaya koyabiliyorlar Atatürk'e karşı
- silah taciri (18.10.18 14:42:22)
93 Harbi'nin getirileri (daha doğrusu götürdükleri) İngiltere ve Fransa'ya sırt dayayabilme imkanlarını ortadan kaldırıyor. Balkanlardaki kayıplarla, Osmanlı, kuruluş devrinden itibaren sonra ilk kez, yüzyıllar sonra, müslüman nüfusu daha yüksek bir devlet haline geliyor.
Bu gerçeği gören, analiz eden Abdülhamid, halifelik sıfatını doğru zamanda ''aktive'' ediyor. Yoksa kendisi ilk halife değil; fetihlerden fetihlere koşan, müslüman alemini şaha kaldıran bir padişah değil.
Panislamist bayrağını taşıması niçin son 5-6 yılda bu kadar sık isminin geçtiğini gösteriyor aslında. Kısakürek çok ileri gidip; ne II. Mahmudlar ne Selimler, o reformcu padişahlar imparatorluğun gerçekliğini algılayamadı diyor. Yani Abdülhamid görüyor gerçek çözüm yolunu islam birliğinde. (Böyle yazınca Kısakürek de yeni kitap yazmış gibi algılanmasın. Kitap 1965 yılından. O dönemde de belli isimlerin Abdülhamid'e hayranlık duyduğu aşikar. Birileri demek ki şimdi doğru zamanda, Abdülhamid'in panislamcı kimliğini ''aktive'' ediyor.)
Yerli yabancı hiçbir ciddi tarihçinin Abdülhamid'i ''en başarısız padişah'' diye betimlediğini de görmedim duymadım. Balans ipindeki en iyi cambaz olarak gösterir Hanioğlu, ki bu yergi sayılmaz.
Bu gerçeği gören, analiz eden Abdülhamid, halifelik sıfatını doğru zamanda ''aktive'' ediyor. Yoksa kendisi ilk halife değil; fetihlerden fetihlere koşan, müslüman alemini şaha kaldıran bir padişah değil.
Panislamist bayrağını taşıması niçin son 5-6 yılda bu kadar sık isminin geçtiğini gösteriyor aslında. Kısakürek çok ileri gidip; ne II. Mahmudlar ne Selimler, o reformcu padişahlar imparatorluğun gerçekliğini algılayamadı diyor. Yani Abdülhamid görüyor gerçek çözüm yolunu islam birliğinde. (Böyle yazınca Kısakürek de yeni kitap yazmış gibi algılanmasın. Kitap 1965 yılından. O dönemde de belli isimlerin Abdülhamid'e hayranlık duyduğu aşikar. Birileri demek ki şimdi doğru zamanda, Abdülhamid'in panislamcı kimliğini ''aktive'' ediyor.)
Yerli yabancı hiçbir ciddi tarihçinin Abdülhamid'i ''en başarısız padişah'' diye betimlediğini de görmedim duymadım. Balans ipindeki en iyi cambaz olarak gösterir Hanioğlu, ki bu yergi sayılmaz.
- buf-e kür (18.10.18 15:06:08 ~ 15:15:23)
kendi döneminde en büyük düşmanı jön türkler, ittihatçılar, tevfik fikret gibi özgürlük yanlıları olmuştur. bu düşman korkusu yüzünden gazetelere yoğun sansür uygulanmış, jurnalcilik iyice halkın arasına yayılmış, her köşeye ajanlarını göndermiştir sırf kendisine muhalefet edenleri yakalatmak için. abdülhamid in popüler olması olayı aslında tamamen algı yönetimi. senelerdir üniversitelerde dahi "33 yıl hiç toprak kaybetmeden hüküm sürdü" yalanı anlatıldı ki bir çok hoca bunu sadece bilgisizlikten anlattı. sağ genel olarak hep devletçi, merkeziyetçi tutumda olmuştur. abdülhamid e yani devlete karşı açıktan muhalefet eden üstelik o dönemin özgürlük söylemleriyle hareket eden, ayaklanan gruplar, kişiler var. bu yüzden sağcılar abdülhamid i çok sever. meşrutiyet sayesinde bir çok azınlık ve farklı düşüncedeki insan meclis vasıtasıyla kendisini temsil imkan buldu. bizim sağcılar özellikle ermeni, rum gibi azınlıkların mecliste yer almasını tamamen "devletin parçalanması" olarak algılıyorlar. üzerine hamid lerinin yetkilerinin kısıtlanmasını da ekleyince ortaya şöyle bir tablo çıkıyor:
hükmettiği yıllar boyunca toprak kaybetmeden, yahudilere, siyonistlere, içerideki azınlıklardan oluşan hainlere, ordu ve entellektüel camiadaki yerli hainlere karşı tek başına koca imparatorluğu sırtlamış gök sultan abdülhamid han hazretleri.
buradaki abdülhamid adını kaldır öyle oku, sana kimi hatırlatıyor?
algı yönetimi demiş miydim?
hükmettiği yıllar boyunca toprak kaybetmeden, yahudilere, siyonistlere, içerideki azınlıklardan oluşan hainlere, ordu ve entellektüel camiadaki yerli hainlere karşı tek başına koca imparatorluğu sırtlamış gök sultan abdülhamid han hazretleri.
buradaki abdülhamid adını kaldır öyle oku, sana kimi hatırlatıyor?
algı yönetimi demiş miydim?
- issiz karga (18.10.18 15:22:56 ~ 15:26:15)
Çok arapçıydı.
- caletti (18.10.18 17:04:18)
Tarihte bir dolu örneği var, uzun uzun yazmak istemiyorum. Louis Bonaparte'ın, Napolyon kültünü canlandırması; Alman faşizminin III. Reich tarihlendirmesi ve Aryan sembollerini kullanması vs.
AKP de "70 yıllık reklam arası"ndan sonra düşünsel olarak kendini Osmanlı'nın sonuna, bilhassa Abdühamit'e, yani 1908 Devrimi'nin öncesine iliştirmek istiyor.(Bu arada Abdülhamit kültü, benim takip edebildiğim kadarıyla ta Büyük Doğu zamanlarından beri zaten sağcıların tarih anlayışında önemli bir yer tutuyor.) AKP iktidarı içinse; sporda canlandırılmaya çalışılan okçuluktan tutalım, devlet binalarında kullanılan Selçuklu mimarisi öğelerine kadar her yerde işaretlerini gördüğümüz türden bir neo-klasikçiliğin parçalarından biri. Partinin ideologlarına -??-, tarih yazıcılarına vs. göre -her ne kadar açıkça söylemeseler de- 1908 Devrimi, Cumhuriyet Devrimi ve CHP iktidarı ile kesintiye uğramış bir hattın sağlam halkasıdır Abdülhamit; bu hat tuhaf biçimde Menderes'le devam eder, -o da köylü burjuvazinin ve bu sınıfın altında şekilsizleşen köylülüğün temsilcisidir- 27 Mayıs ve getirdiği kurumlar eliyle yine kesintiye uğrar, 70'ler boyunca mücadelesini sürdürür ve nihayet bir başka restorasyonla, 12 Eylül'le farkında olmadığı bir zafer kazanır. Menderes'le Erdoğan'ın arasına Özal'ın yerleştirilmesi bu itibarla -ilk bakışta- manalı gibi gözüküyor. Ortak sözcük: Restorasyon. (Mu olmalı?)
Eleştirel not: Ama hangi üretim biçiminin restorasyonu? Abdülhamit, ulus devletlerin birer ikişer tomurcuklandığı, Batılı düşüncenin nicedir aydınlar arasında karşılık bulmaya başladığı, İstanbul'da gayrimüslim burjuvanın palazlandığı ve haklar iddia ettiği bir dönemde, yarı-merkezi feodalizmin restorasyonuna girişerek meclisi 30 yıllığına kapattı. Menderes'in tahkikat komisyonu ile doruğa çıkan baskıcılığı ise hem anti-demokrasi demekti hem de tarım burjuvazisine verilen tavizlerin sürdürülmesi, gelişen üretici güçlere karşı siyasal iktidarın gözünü yumması... Hadi ilk ikisi için feodalizm genel başlığını kullansak, Özal bambaşka bir yerdedir, tek bir piyasa hâline gelmiş dünya kapitalizmine entegredir: Krizdeki Türkiye burjuvazisini; 24 Ocak'la ve 12 Eylül sonrasındaki Anap iktidarı ile ihya etmiştir. AKP de sermayenin bir başka krizini çözmek için İMF politikalarını şartsız uygulayacak bir "tek parti" olarak, çoğunlukla muhafazakar kitlelerin desteği ile iktidara geldi. 12 Eylül 2010 tarihine dek olanlara da -bir günde bitmiş değil her şey, o tarihte resmileşti sadece- basbayağı restorasyon diyebiliyoruz demek ki.
Bunların üstüne "kült" dediğimiz şeyin ve kitleyle ilişkisinin "gerçek" anlamının da bir partiyi ya da lideri iktidara taşıyanlarla; o parti ya liderin siyasetinin arasında "gerçek" ilişkiye dayandığını söyleyebiliriz. Abdülhamit kitlenin önünde, tıpkı yukarıda verilen cevaplarda olduğu gibi "halifelik"le, "cambazlık"la vesaire duruyor. Altı bomboş... Bu yüzden sorunun "asıl" ama "yanlış" cevabı bunlardır belki de...
AKP de "70 yıllık reklam arası"ndan sonra düşünsel olarak kendini Osmanlı'nın sonuna, bilhassa Abdühamit'e, yani 1908 Devrimi'nin öncesine iliştirmek istiyor.(Bu arada Abdülhamit kültü, benim takip edebildiğim kadarıyla ta Büyük Doğu zamanlarından beri zaten sağcıların tarih anlayışında önemli bir yer tutuyor.) AKP iktidarı içinse; sporda canlandırılmaya çalışılan okçuluktan tutalım, devlet binalarında kullanılan Selçuklu mimarisi öğelerine kadar her yerde işaretlerini gördüğümüz türden bir neo-klasikçiliğin parçalarından biri. Partinin ideologlarına -??-, tarih yazıcılarına vs. göre -her ne kadar açıkça söylemeseler de- 1908 Devrimi, Cumhuriyet Devrimi ve CHP iktidarı ile kesintiye uğramış bir hattın sağlam halkasıdır Abdülhamit; bu hat tuhaf biçimde Menderes'le devam eder, -o da köylü burjuvazinin ve bu sınıfın altında şekilsizleşen köylülüğün temsilcisidir- 27 Mayıs ve getirdiği kurumlar eliyle yine kesintiye uğrar, 70'ler boyunca mücadelesini sürdürür ve nihayet bir başka restorasyonla, 12 Eylül'le farkında olmadığı bir zafer kazanır. Menderes'le Erdoğan'ın arasına Özal'ın yerleştirilmesi bu itibarla -ilk bakışta- manalı gibi gözüküyor. Ortak sözcük: Restorasyon. (Mu olmalı?)
Eleştirel not: Ama hangi üretim biçiminin restorasyonu? Abdülhamit, ulus devletlerin birer ikişer tomurcuklandığı, Batılı düşüncenin nicedir aydınlar arasında karşılık bulmaya başladığı, İstanbul'da gayrimüslim burjuvanın palazlandığı ve haklar iddia ettiği bir dönemde, yarı-merkezi feodalizmin restorasyonuna girişerek meclisi 30 yıllığına kapattı. Menderes'in tahkikat komisyonu ile doruğa çıkan baskıcılığı ise hem anti-demokrasi demekti hem de tarım burjuvazisine verilen tavizlerin sürdürülmesi, gelişen üretici güçlere karşı siyasal iktidarın gözünü yumması... Hadi ilk ikisi için feodalizm genel başlığını kullansak, Özal bambaşka bir yerdedir, tek bir piyasa hâline gelmiş dünya kapitalizmine entegredir: Krizdeki Türkiye burjuvazisini; 24 Ocak'la ve 12 Eylül sonrasındaki Anap iktidarı ile ihya etmiştir. AKP de sermayenin bir başka krizini çözmek için İMF politikalarını şartsız uygulayacak bir "tek parti" olarak, çoğunlukla muhafazakar kitlelerin desteği ile iktidara geldi. 12 Eylül 2010 tarihine dek olanlara da -bir günde bitmiş değil her şey, o tarihte resmileşti sadece- basbayağı restorasyon diyebiliyoruz demek ki.
Bunların üstüne "kült" dediğimiz şeyin ve kitleyle ilişkisinin "gerçek" anlamının da bir partiyi ya da lideri iktidara taşıyanlarla; o parti ya liderin siyasetinin arasında "gerçek" ilişkiye dayandığını söyleyebiliriz. Abdülhamit kitlenin önünde, tıpkı yukarıda verilen cevaplarda olduğu gibi "halifelik"le, "cambazlık"la vesaire duruyor. Altı bomboş... Bu yüzden sorunun "asıl" ama "yanlış" cevabı bunlardır belki de...
- hikmet iv (18.10.18 19:05:07 ~ 19:08:59)
elle tutulan şeyler yapan son eleman başka idolleri de vardır muhtemelen ama onlara sarsalar dayak yiyecekleri çok nokta var. abdülhamit'in yok mu var ama kısmen iyileştirme yollarını açmış okuyabildiğimiz kadarı ile.
yere göğe sığdıramayanlar var tabi. tarihten gördüğümüz kadarı ile öyle biri olsaydı zaten biz şu an osmanlı topraklarında yaşıyor olurduk. bir insanı lider, başarılı yapan çevresindeki insanları seçebilme yeteneğidir. sanırım buralarda sorunlar vardı.
yere göğe sığdıramayanlar var tabi. tarihten gördüğümüz kadarı ile öyle biri olsaydı zaten biz şu an osmanlı topraklarında yaşıyor olurduk. bir insanı lider, başarılı yapan çevresindeki insanları seçebilme yeteneğidir. sanırım buralarda sorunlar vardı.
- dedim dedim de kime dedim (18.10.18 19:15:15)
bana darbe yapılacak korkusundan haliçte donanmayı çürüten yine muhalefet korkusundan tiyatroları kapattıran, sansür kurulları kurduran, insanları birbirine ispiyonlattıran ''jurnalcilik'' olayını başlatan, eserlerde ''kulak, burun'' gibi ifadelerin geçmesini bile kendine laf ediliyor olarak algılayan sıkıntılı bir kişilik. peki bu olaylar tanıdık geliyor mu?
- tantunizade murat efendi (19.10.18 00:50:04)
1